Ana içeriğe atla

Offtown Festival'den üniversiteli müzik gruplarına çağrı

Offtown Festival 2014 OnStage ile the Garden Stage’de yer alabilir, ismini ünlü sanatçılarla aynı afişlere yazdırıp muhteşem bir kalabalığın önünde sahne alabilirsin!


Yapman gerekenler:

1) Formu doldur: http://form.jotformeu.com/form/40957708787372

2) 21 Nisan’da arkadaşlarını Offtown Festival Facebook Sayfası’na davet et, oyları topla: facebook.com/OfftownFestival

3) Garden Stage’de sahne al!

Önemli Bilgiler:

OnStage başvuruları 18 Nisan 2014 tarihine kadar devam eder.

Başvuran grupların bilgilerinin olduğu yarışma sayfası 21 Nisan 2014 tarihinden itibaren aktif olacaktır.

Kazanan gruplar 1 Mayıs günü Offtown Festival Facebook ve Twitter sayfalarında duyurulacak ve kazanan gruplar ile e-posta üzerinden iletişime geçilecektir.

Kazanan gruplar Offtown Festival 2014′ün basılı ve dijital tanıtım materyelinde yer alma hakkı kazanır. Gruplar tasarımlara dair Festival Organizasyon Komitesi’nin kararlarını kabul ederler.

Sabancı Üniversitesi ve Offtown Festival, oylamaya sonuçlarına yönelik bilgileri saklı tutma hakkına sahiptir.

Girişimcilik ve İnovasyon Zirvesi'14'ün ardından

Sabancı Üniversitesi Genç Girişimciler Kulübü (GGK) tarafından düzenlenen geleneksel Girişimcilik ve İnovasyon Zirvesi'nin dördüncüsü 5-6 Nisan 2014 tarihlerinde Sabancı Üniversitesi kampüsünde gerçekleşti.


Birbirinden başarılı 14 girişimcinin konuşmacı olarak katıldığı GİZ'14'e 60 civarı üniversite öğrencisi katıldı.

Etkinlikte katılımcılar, kendi şirketini kurmuş konuşmacıların ilerledikleri sektördeki yolculuklarının nasıl başladığı, girişimlerinin ilk aşamasında kazanç sağlayana kadar geçen sürede neler yaşadıkları, bu sektörde nasıl fark yarattıklarını, sektörün Türkiye'deki ve diğer ülkelerdeki değendirilmesi veya karşılaştırılması konusundaki yorumları, Türkiye'deki girişimcilik hakkında olumlu veya olumsuz görüşleri dinlediler. Üniversite öğrencileri, şirketlerde yönetici pozisyonunda olan konuşmacılar ile sektörün ve girişimciliğin değerlendirilmesine ek olarak şirket içi girişimcilik üzerine sohbet etme şansı elde ettiler.

GİZ'14 hakkında detaylı bilgi için:

https://www.facebook.com/events/1466783586872627/

GİZ'14'e kayıt yaptırmak için:

https://www.surveymonkey.com/s/7BBLHV3

Sabancı Üniversitesi Genç Girişimciler Kulübü

Mail: ggk@sabanciuniv.edu

Facebook: https://www.facebook.com/SabanciGGK

Twitter: https://twitter.com/SU_GGK

ya, bu gençlerle beraber olmak ne güzel, sen çok şanslısın

 “ya, bu gençlerle beraber olmak ne güzel, sen çok şanslısın”

Sakıp Sabancı: 

“Şu güzelim dünyadan göçüp giderken

Arkamızda hoş bir seda,

Bir gülüş, bir sevgi sıcaklığı bırakalım”

SAKIP SABANCI FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ!

Sabancı Üniversitesi’nin Onursal Başkanı Sakıp Sabancı 10 Nisan 2004’de vefat etti. Ardında bıraktığı eserlerin içinde en önemlisi Sabancı Üniversitesi… 

Vefatının onuncu yıldönümünde gerçekleştirdiğimiz bu özel röportajda, Onursal Başkanımızı Kurucu Rektörümüz Tosun Terzioğlu’ndan dinliyoruz.


Sakıp Bey ile tanışmanızdan başlasak? 

Sakıp Bey ile ilk kez 1993 yılında TÜBİTAK Başkanı iken davetli olarak gittiğim Koç Üniversitesi’nin açılış töreninde karşılaştık. Sonra tabii 1997’de Sabancı Üniversitesine Rektör olmadan önce, Mütevelli Heyeti Başkanımız Güler Hanım beni Hacı Sabancı ve Sakıp Sabancı ile tanıştırdı. Sakıp Bey ve Hacı Bey her ikisi de bu üniversitenin kurulması için, bütün gayretlerini ortaya koymuşlardı. İkisi de üniversitenin açılmasını çok istiyordu.  Hacı Bey açılışı maalesef göremedi ama Sakıp Bey gördü ve açılış töreni, ilk mezuniyet töreni, şenlik, ağaç dikme töreni gibi üniversitedeki bazı etkinliklere büyük bir heyecan ve coşkuyla katıldı. 

Öğrencilerin 2002 yılında düzenlediği “AB İçin Bir Gün” etkinliğine geldiğini hatırlıyorum. Öğrencilerle birarada olmak çok hoşuna gidiyor, çok neşeli görünüyordu. 


Okulun yeni açıldığı sırada bir gün Sakıp Bey ile kampüs içinde dolaşırken bir grup öğrenci ile karşılaştık, benimle konuşurken birden hızla öğrencilerin arasına karışıverdi. Ben de arkasından gitmeye çalışırken  Güler Hanım bana işaret ederek, bırakın dedi, amcam öğrencilerle konuşmak istiyor. Sakıp Bey bir süre öğrencilerle konuştu, onlarla şakalaştı, karşılıklı gülüşmeler oldu. Sonra yanımıza geldi ve bana; “ya bu gençlerle beraber olmak ne güzel, sen çok şanslısın” dedi, çok hoşuna gitmişti. Bir de, tek başına oturan bir öğrencinin yanına gidip “nasılsın aslanım dedim” dedi. O da “Bomba gibiyim” demiş. Bu iyi bir şey mi hocam diye bana sordu Sakıp Bey. İyi bir şey dedim, yani onun keyfi yerinde. “Öyle bir durgun duruyor da, bir sorayım dedim” dedi. Öğrencilerle bir arada olmayı, onların arasına karışmayı çok severdi. 

2001 yılındaki ilk lisansüstü mezuniyet törenimizin sonunda salona bir bandonun çok coşkulu bir müzik çalarak girmesine karar verdik. Kimsenin haberi yoktu bundan tamamen sürpriz olarak hazırlamıştık.  Güler Hanım, Sakıp Bey mezunlarımızla birlikte fotoğraf çektirmek için sahnedeydi, beni de çağırdılar, ben de sahneye geldim ve bando girdi. Sakıp Beyin müthiş hoşuna gitti bu sürpriz, hoş bir tesadüf bandonun çaldığı müzik çok sevdiği bir parçaymış. Sakıp Bey şöyle bir etrafına baktı yanında mezun kızlarımızdan birini gördü ve onu hemen dansa kaldırdı sahnede. Sonra uzun süre mezun kızlarımızın çoğu ile dans etti. Çok mutlu ve gururluydu. 

Hatırlıyorum o görüntüyü, çok güzeldi.

Sakıp Bey çok coşkulu, çok sevecen bir insandı ve her zaman kendini samimiyetle ifade eden birisiydi, o bakımdan da ülke çapında çok sevildi. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de zengin insanlar göze batar, kıskanılır. Ama Sakıp Bey öyle değildi, samimiyeti, doğallığı, sıradan bir insan gibi davranması, açık sözlülüğü toplumun her kesiminden insanların onu içlerinden biri gibi görmesine neden oluyordu. Çok heyecanlı bir insandı ve o heyecanı başkalarına da sirayet ederdi. Hiperaktif çocuklar gibi yerinde duramazdı.

Sakıp Beyin el ele tutuşma alışkanlığı vardı.  Birine bir şey göstermek istediğinde elinden tutup yürürdü. 


Evet, çok yerde bana da olmuştu, yani ilkokul çocukları gibi biz el ele tutuşup birbirimizi kaybetmeden dolaşırdık.

Ve 20 Ekim 1999’da açılış töreni yapılacak. Açık alanda yapacağız tabii çünkü binaların büyük kısmının inşaatı devam ediyordu gösterebileceğimiz bir bina bilgi merkezi var, bir de diller okulu binası var.

Bir de kule var. 

Bir de kule var. Sakıp Bey açılış töreninin hazırlıkları ile de yakından ilgilendi. Törenin tüm detaylarını çok büyük titizlikle ele alarak bizimle birlikte organizasyonu adım adım gözden geçirdi. Bir çok kez törenin provasını yaptırarak,  şu gelirse onu kim karşılayacak, nereden karşılayacak gibi en son ayrıntısına kadar defalarca üstünden geçtik. 

Üniversitenin açılışı için büyük bir heyecan duyuyormuş. 

Evet çok heyecanlıydı ve çok ilgiliydi. Hazırlıklar ile ilgili her şeyi defalarca tekrar ettirmesi ile ilgili de çok nazik bir şekilde “kusura bakmayın çok tekrar ettiriyorum ama ben hata yapmak istemiyorum” derdi ama asıl olarak, tören kusursuz bir şekilde gerçekleşsin hiçbirimiz hata yapmayalım, en küçük bir şeyi atlamayalım diye bize hatırlatmak istiyordu. Açılış töreni Sakıp Beyin çok önem verdiği bir hayalinin üniversitenin gerçeğe dönüşmesi, somutlaşmasıydı. Törendeki konuşmasında o kadar çok heyecanlıydı ki, bir şey olacak diye endişe edildi. Sağlığı için heyecanlanmaması gerekiyordu çünkü. Kurdele kesiminden sonra , başta Cumhurbaşkanı Demirel olmak üzere hep beraber misafirlerini kuleye çıkardı. O kadar kalabalıktı ki ben de ikinci partide çıkabildim ancak. 

Evet hatırlıyorum başta Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı olmak üzere çok kalabalık bir davetli vardı açılış töreninde. 

Kulenin asansörünü de denemiş olduk böylelikle. 

Ondan sonra ben orada anlattım, Sakıp Bey de zaten anlatıyordu, oradaki inşaat ne olacak, şu ne olacak, bu mu olacak falan diye. Büyük bir heyecandı onun için, üniversite ile gerçekten çok da gurur duyuyordu. 

Sakıp Bey Sabancı Üniversitesi projesinin şampiyonuydu muhakkak ki, proje olarak emanet ettiği Mütevelli Heyeti Başkanımız Güler Hanım da bu işin şampiyonuydu, benim tanıdığım kadar Hacı Bey de öyleydi. Ben işe başlamadan önce henüz TÜBİTAK Başkanıyken resmen tanıştığım ilk kişi, bir nevi görücüye çıkmam Hacı Beye idi. Güler Hanım beni ilk olarak Hacı Sabancı ile tanıştırdı.

Sakıp Bey 2003’teki ilk lisans mezuniyet törenine katılamadı.

Evet, ona gelemeyecekti Sakıp Bey, çok az insan biliyordu gelemeyeceğini, çünkü rahatsızdı, yurt dışına gitmişti. Onun için törende göstermek üzere bir video çekimi yaptık Holdingde.  Zaten o mezuniyetin büyük heyecanı da vardı hepimizde, ilk defa böyle bir tören yapıyoruz falan, her şey güzel gitti. Tören sonrasında Güler Hanım, Amerika’ya telefon edip Sakıp Beyin kızı Sevil Sabancı’ya törenin nasıl olduğunu anlatmış. Fakat anlaşılan, Sakıp Bey hasta yatağında telefonu kaptığı gibi tören ile ilgili sorular sormaya başlamış Güler Hanıma. Heyecanla anlattığı için bir bakmış ki Güler Hanım 40 dakika falan Amerika’da hastanede yatan amcasıyla mezuniyet törenini konuşmuş. Biraz vakit geçirdikten sonra amcasının nasıl olduğunu sormak için Sevil’e gene telefon ettim dedi Güler Hanım. Sevil Hanım da vallahi demiş manzara şu: Sakıp Bey ayakta, bir hemşire serumunu tutuyor, yürüyor, doktorlar ikna etmeye çalışıyorlar yatağına dön diye, o ise heyecanla doktorlara üniversiteyi anlatıyor. 

Sakıp Beyin üniversite kurma düşüncesi 80’li yıllara kadar gidiyor değil mi? 

80’li yıllardan beri varmış. Ve işte ilk Bilkent kurulunca vakıf üniversitesi olarak onu da çok yakından takip etmiş. Çünkü öncü olmak çok isterdi, çok severdi Sakıp Bey. 

Sakıp Beyin vefat haberini çok garip bir yerde aldım, kampüste bir toplantımız vardı ve ben eğitim hakkında bir sunuş yapacaktım sabahleyin…

Eğitimde İyi Örnekler Konferansı vardı. 

Evet, iyi örnekler konferansı, onun başında aldım haberi ve konferanstaki katılımcılara da söyledim, aktardım, ama devam ettik. Çünkü Sakıp Bey hakikaten öyle şeylere devam etmemizi, aksamamasını isterdi. Yani onun da anısına saygısızlık olurdu benim sunuşumu yapmamam. 

Fatih Camii’nde cenaze töreni olacak, ben de gideceğim tabii. Öğrenci temsilcileri odama geldi ve biz de gitmek istiyoruz ama, bizim oraya gidebilmemiz, cenazeye yaklaşabilmemiz imkânsız. Benimle gelin, ben resmi araba ile gideceğim dedim. Temsilci olan üç öğrenci arkaya oturdu, ben öne oturdum. Yol boyunca öğrencilerle konuştuğum için etrafıma dikkat etmedim. Araba bir yerde durdu, gitmiyor. Sürücüm Fikri bir polise “bu resmi plakalı araba, Sabancı Üniversitesi Rektörü, bize yol açamaz mısın?” diye sordu.  Ama durduğumuz yer daha Şehzadebaşı’ndan bile önce Atatürk Bulvarı’ndayız. Fatih Camii’ne gitmeye çalışıyoruz. Polis imkânsız, etrafınıza bakın dedi. Gerçekten etrafımızda bir insan seli duruyordu, heryer dolmuştu. Arabadan indik ve öğrencilerle birlikte Şehzadebaşı’ndan yürümeye başladık. Müthiş bir kalabalık, trafik falan işlemiyor, hiçbir şey kıpırdamıyor, insanlar sessizce duruyorlar. Onların arasından adım adım ilerleyerek camiye gittik. İşte cami avlusu, cami avlusunu saran duvarlar falan heryer salkım saçak insan dolu, etraftaki evlerin balkonları, pencereleri insan dolu. Sakıp Beyin cenaze töreni devlet töreni değil, halk töreniydi. Oradaki insanların hepsi sanki yakınları, akrabaları ölmüş gibiydi. 

Kendilerinden, aileden birini kaybetmişler gibi…

Evet, kendilerinden birisi gibi gördüler. Çünkü Sakıp Bey bazı söyleşilerinde falan coşkusunu, heyecanını, sevincini paylaştığı gibi üzüntüsünü de içtenlikle paylaşırdı, kişisel sıkıntılarını bile ifade ederdi. 

Sakıp Beyin üniversitenin işleyişine ilişkin bir müdahalesi oldu mu? 

Asla olmadı. Şöyle bir örnek verebilirim: Şu meşhur Ermeni konferansı dolayısıyla, tabii yerli-yersiz tepkiler Sakıp Beye de yansımıştır. Ve Sakıp Beyin onlara verdiği cevap şudur: Burası benim şirketim değil, burası üniversite, ben karışamam diye orada gösterdiği olgunluk ve bilgelik hakikaten muhteşemdir. Çünkü bizde şöyledir tabii adet: Hani şuna çatayım, olmadı, onun amirine çatayım, olmadı, onun patronunu tenkit edeyim falan, hiçbirine asla tevessül etmemiştir. Yani burası şirket değil, burası bir üniversite, burada her şey tartışılır, konuşulur, kendi içerisindedir bu, ben dışarıdan karışamam diye hakikaten birçok insana ders olabilecek, birçok okumuş, doktorası olan, profesör olan insana ders olabilecek bir bilgeliği göstermiştir, bu davranışı ile.

Bilime, uzmanlığa saygı gösteriyordu. 

Evet. En çok merak ettiği ve görmek istediği mezunların ne olacağıydı. Başarılı olmalarını ve onların başarısıyla övünmeyi çok isterdi. Bu onun için çok önemliydi. Yani acaba bu çocuklar ne olur, iş insanı olan olur mu içlerinde, bilim yapan olur mu, doktora yapanlar olur mu falan, tüm bunları çok çok merak ederdi. Sanırım mezunlarımıza kendi içinden bir başarı çıtası koymuştu, onların başarısını bilse, görebilse memnun olurdu.

Sakıp Bey kendisini topluma karşı sorumlu hissediyordu. Bu duyguyu taşıdığını yaptığı çalışmalardan görebiliyoruz değil mi? 


Onun hep söylediği bir şey vardır, vakıf için de aynı şeyi söyler, biz bu topraklardan bu parayı kazandık, buraya borcumuz var. 

Öncülük çok hoşuna giderdi. Bununla ilgili hatırladığım bir şeyi paylaşmak isterim. Sakıp Bey, bir müze açma fikrini Atlı Köşk’te bir yemekte o dönemdeki Genel Sekreterimiz Hüsnü Paçacıoğlu ile oturduğumuz masaya gelerek söyledi. Güler Hanım başka masadaydı, yemekte yabancı misafirlerimiz var. Güler Hanım da yanımıza geldi. Bir müddet sonra, biz bir an önce misafirlerimiz gitsin de bunu konuşmaya başlayalım diye baktık. Misafirler gittikten sonra biz dört kişi saatlerce gece yarısına kadar bu konuyu konuştuk. Sakıp Bey heyecan içerisinde, şöyle mi yapsak, böyle mi yapsak diye konuşuyordu ama kendi kafasında karar verdi, yani üniversiteye bağlı bir şekilde bir müze olacak. 

Yani yıllardır ailesiyle oturduğu, çocuklarının, yeğenlerinin, kardeşlerinin büyüdüğü evi müze yaparak halka açmaya karar verdi.

Evet. Yani bu başka şey:  Zengin bir insan diyebilir ki, alın size şu kadar milyon dolar, bir müze kurun ama öyle yapmadı. Sakıp Bey kendi evini veriyor. Sonra gece geç saatte ayrılırken, birden döndü hepimize “görün bakın bu müzeyi kuralım, arkasından herkes müze kuracak, ama bu da çok güzel bir şey” dedi. Hakikaten de öyle oldu. 

Üniversiteye bağlı özel bir müze, Türkiye’de ilk değil mi? 

Evet evet. Rahmi Koç Teknoloji Müzesidir, ama sanat olarak ondan sonra işte Pera Müzesi açıldı, İstanbul Modern açıldı…Ve onunla ilgili de “bakın bizi taklit ediyorlar… biz güzel bir şey yapacağız ve bizi taklit edecekler” dedi. Müze konusunda da başarı çıtası hep yüksekti, Nazan Hanım (Nazan Ölçer) her zaman söyler, başkaları da bilir onu. Sakıp Bey; “yani biz öyle bir müze yapacağız ki, buraya Picasso gelir değil mi?” derdi. Yani o kalitede bir müze olacak. 

Yani bir de şey çok hoştu, bir süre sonra yurtların yetmeyeceği anlaşıldı ilk baştaki planda bin kişilik yurt kapasitesi vardı ama yetmiyor. Biz planı aşarak her sene yüzümüzü kızartarak Hüsnü (Paçacıoğlu) ile ben Güler Hanım’ın desteğiyle Sakıp Bey’e anlatırdık ve ek bütçe alırdık. Şimdi biz gene ek maddi destek isteyeceğiz, ama planlanan bütçe aşıldığı için hiçbir şey söylemiyoruz. Bir bahar şenliğine Sakıp Bey geldi, arabayla kampüsü dolaşıyoruz, bilgi veriyoruz. Yurtların yanında boş bir yerden geçtiğimizde bana döndü “burayı ağaçlandırmamışız Hocam” dedi, ne olur ne olmaz kalsın dedim ben.  Halbuki, bizim planımız oraya yurt yapmak, onun için ağaçlandırmadık. Sakıp Bey “ama yurtlar bitti değil mi” dedi, evet falan diye geçiştirmeye çalıştım. Sakıp Bey ısrarla, “peki, burayı neden ağaçlandırmadık biz, burada spor sahası falan da olmayacak” dedi. Biz bir şeyler gevelerken “anladım anladım, kaç para lazım daha” dedi? Ek yurt binası ile ilgili sıkılıp bir şey söyleyemediğimizi hemen sezdi. Plan dışı olmasına rağmen onu da sağladı. 

Ek yurtların daha erken yapılmasını sağladı… Hatırlıyorum da Sakıp Bey vefatından çok kısa bir süre öncesine kadar toplum yararına gördüğü çeşitli konulara maddi destek vermeye devam etti. Hastanede yatarken yaptı bunları. Mesela Kandilli Kız Lisesi için Türkan Saylan’ı hastaneye çağırdığını basından duymuştuk. 

Evet, Kandilli Kız Lisesi yatakhanesi yani Adile Sultan Sarayı için para verdi. 

Para verişini falan hatırlıyorum peki üniversiteye de böyle son dakika bir katkısı olmuş muydu?

Zaten üniversite onun mirasçısı, yani Sakıp Bey hisse senetlerinin epey bir kısmını üniversiteye bağışladı, başka şeyler de var, örneğin müzeye bağışladı ve öncelikleri vardı orada, birinci öncelik öğrencidir. Başarılı lisans öğrencilerine burs vermektir. 

Sabancı Üniversitesi öğrencileri Sakıp Beyin mirasçıları diyebiliriz.  

Evet, üniversiteye bağışladığı hisse senetlerinin geliri ile başarılı öğrencilere burs veriliyor, fakülte birincilerine ödül veriliyor.  

Sakıp Bey kamu yararına yaptığı herşeyde “halkıma söz verdim” derdi. Evini de Sabancı Üniversitesi’ne bağlı müze olması için bırakırken aynı şekilde “halkıma söz verdim”  diyerek başka bir yere taşındı.  

Bu özel sohbet için teşekkür ederim Tosun Bey. Sayın Sakıp Sabancı’yı saygı, sevgi ve şükranla anıyoruz.

SAKIP SABANCI FOTOĞRAF ALBÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ!

'NASA Space Apps Challenge' Sabancı Üniversitesi'nde

NASA'nın, tüm dünyada 48 ülke ve 96 şehirde eş zamanlı olarak düzenleyeceği üçüncü "NASA Space Apps Challenge" etkinliğinin Türkiye ayağı bu yıl TTNET'in ana sponsorluğunda 12-13 Nisan tarihlerinde Sabancı Üniversitesi Tuzla Kampüsü'nde düzenlenecek. 

Teknoloji çözümleriyle uzay teknolojisinde ilerlemeye katkı yapmayı hedefleyen, interneti kullanarak uzayda da farklılık oluşturmaya ilgi duyan kişileri bir araya getirmeyi amaçlayan etkinlikte katılımcılar, tüm dünyada sayıları 10 bini geçecek olan diğer katılımcılarla işbirliği yapabilecekleri gibi takım halinde ya da bireysel olarak da projelerini hazırlayabilecek. "NASA International Space Apps Challenge" etkinliği, 48 saat sürecek ve tüm dünyada aynı anda başlayıp sona erecek.

"NASA International Space Apps Challenge" katılımcıları, uygulama geliştirmeye ek olarak robotik, veri görselleştirme, donanım ve tasarım alanlarında proje ve çözümler geliştirebilecek. Katılımcılar ayrıca "Uzayda Teknoloji", "Dünyanın Durumunu İzleme", "İnsanlı Uzay Uçuşu", "Robotik" ve "Asteroidler" olmak üzere beş ana başlık altında toplam 50 konuda çalışarak çözüm geliştirebilecek.

Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi'nde düzenlenecek etkinliğe online olarak katılmak da mümkün. Akademisyen, girişimci ve bilim insanlarından oluşan jürinin seçtiği iki proje ve halkın oylarıyla seçilecek bir proje, global etkinlikte Türkiye'yi temsil etmeye hak kazanacak. Türkiye'den global etkinlikte de başarılı bulunan fikirler TTNET sponsorluğunda NASA'nın bir lansmanına katılma hakkına sahip olacak.

Etkinliğe katılmak için: https://2014.spaceappschallenge.org adresindeki sayfada kayıt işlemi tamamlandıktan sonra dileyen takımlar ortaklaşa çalışabilecek. Ortak çalışma yapılması durumunda projenin fiziksel sunumu için lokasyon seçiminin yapılması yeterli olacak. NASA, etkinliğin detaylarını paylaşmak üzere 12 Nisan 2014 Cumartesi günü saat 18.30'da canlı bağlantı gerçekleştirecek.

NASA Space Apps Challenge hakkında

NASA International Space Apps Challenge, ilk kez 2012 yılında düzenlendi ve etkinliğe dünyanın çeşitli bölgelerindeki 25 şehirden yaklaşık 2.000 kişi katıldı. 16-70 yaş arası katılımcılar NASA tarafından belirlenen 71 konu başlığı altında 48 saat içinde 100'den fazla çözüm önerisi geliştirmeyi başardı. Etkinliğin ikinci kez düzenlendiği 2013 yılında ise 44 ülkeden 83 şehirde 9 binden fazla katılımcı, 48 saat içinde 770 çözüm önerisi geliştirdi.

SU Lisans Öğrencilerine Çift Diploma İmkanı

Sabancı Üniversitesi, 2014-15 öğrenim yılından itibaren geçerli olmak üzere, öğrencilerine çift diploma alma imkanı tanıyor.


Aşağıda belirtilen 9 diploma programındaki  öğrencilerimize; gerekli koşulları sağlamaları halinde, kendi programlarının yanı sıra, yine bu programlar arasından herhangi biri, çift diploma programı olarak sunulmaktadır. Sabancı Üniversitesi’nin öğrenim sistemindeki mevcut esnekliklerin yanı sıra sunulan bu yeni imkan ile 36 farklı kombinasyonda çift diploma alabilmek mümkün olabilecektir. 

Çift diploma programına kayıtlı öğrencilerimizin, her dönem Yönetmeliğimizdeki ders yükü çerçevesinde ders alarak normal öğrenim süresi olan 4 yıl içinde mezun olmaları mümkün olabilecek. Öte yandan, 4 yılın sonunda seçilen bir diploma programından mezuniyet hakkı elde etmiş olan çift diploma programındaki öğrencilerimizin öğrenim süresi, gerekirse çift diploma programlarını tamamlamak üzere en fazla iki dönem daha uzatılabilecek; bu durumda olan öğrencimiz burs* almakta ise, belirtilen öğrenim süresi boyunca bursu devam edecektir.

Çift diploma alma imkanı tanınan programlar şöyledir:

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi: 

o Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği, 

o Elektronik Mühendisliği, 

o Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik, 

o Mekatronik Mühendisliği,

o Malzeme Bilimi ve Mühendisliği.

Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi: 

o Ekonomi,

o Kültürel Çalışmalar, 

o Uluslararası Çalışmalar.

Yönetim Bilimleri Fakültesi: 

o Yönetim Bilimleri.

Ayrıntılı Bilgi İçin: Sabancı Üniversitesi Öğrenci Kaynakları Birimi

e-mail: sr@sabanciuniv.edu

Tel: 0216- 483 90 52

* Üniversiteye ilk girişte kazanılan burslar bu kapsamdadır.

Sakıp Sabancı Anma Töreni

Mütevelli Heyeti Onursal Başkanımız merhum Sakıp Sabancı'yı anma töreni; 10 Nisan Perşembe günü saat 13.00'de Sinema Salonu'nda gerçekleşecek...

Aramızdan ayrılışının onuncu yıldönümünde, üniversitemizin Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı'yı anıyoruz.

Üniversite merkezi sinema salonunda (G-030) gerçekleştirilecek ilgili etkinliğe ilişkin program aşağıdaki gibidir:

 

13:00-13:15 Nihat Berker Açılış Konuşması

13:15-13:30 Ahmet Evin 

13:30-13:45 Kemal İnan 

13:45-14:00 Tosun Terzioglu

Törene tüm Sabancı Üniversitesi mensupları davetlidir.


Sürdürülebilir Kalkınma Yolunda Türkiye'de Sürdürülebilirlik Endeksi

“Sürdürülebilirlik Endeksi” raporu emeklilik fonlarının sürdürülebilir şirketlere yatırım yapmasını öneriyor

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (SU CGFT) ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsa İnisiyatifi (Sustainable Stock Exchanges Initiative - SSE) ortaklığında, İngiltere Hükümeti Refah Fonu desteği ile düzenlenen “Sürdürülebilirlik Endeksi Çalıştayı”nın “Sürdürülebilir Kalkınma Yolunda Türkiye'de Sürdürülebilirlik Endeksi” başlıklı raporu yayınlandı.


Rapora Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu web sitesinden erişilebilir: http://cgft.sabanciuniv.edu/

Borsa İstanbul tarafından bir süredir üzerinde çalışılan Sürdürülebilirlik  Endeksi, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından 23 Ocak’ta organize edilen ve uluslararası ve yerel kurumsal yatırımcılar ile şirketleri bir araya getiren çalıştayda ele alınmıştı. Çalıştay sonuçları bir raporla  kamuyla paylaşıldı. Önsözlerini Borsa İstanbul Başkanı Dr. M. İbrahim Turhan ve UNCTAD Yatırım ve Girişimcilik Direktörü ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsa İnisiyatifi Eş Direktörü James Zhan’ın yazdığı raporun giriş yazısını Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Dr. Melsa Ararat kaleme aldı.

Borsa İstanbul Başkanı yazısında; borsaların, şirketlerde sürdürülebilirliğin gelişmesinde hayati bir role sahibi olduklarına vurgu yaptı. Borsaların sadece şirketlerin sürdürülebilirlik performansından sorumlu olmadıklarını, aynı zamanda şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını geliştirmeleri konusundan da önemli bir güç olduklarını ifade etti.

UNCTAD Yatırım ve Girişimcilik Direktörü ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsa İnisiyatifi Eş Direktörü James Zhan da yazısında;  Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsalar  İnisiyatifi üyesi Borsa İstanbul’un Türkiye’de yeni bir sürdürülebilirlik endeksi oluşturma çabalarını takdir ettiklerinin altını çizdi. 

Tasarrufların çevresel ve toplumsal konularda duyarlı ve sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla uyumlu şirketlere yönelmesinin önemine dikkate çeken Forum direktörü Dr. Melsa Ararat borsada yabancı kurumsal yatırımcıların ağırlıkta olduğuna ve yatırımların genellikle kısa vadeli olduğuna işaret ediyor. Bu durumun ancak borsada yerel kurumsal yatırımcıların ağırlıklarının artması ve uzun vadeli getirinin hedeflenmesi ile değişebileceğini vurgulayan raporda emeklilik fonlarının bu konuda önemli bir rol oynayabileceğinin altı çiziliyor. 

Rapor, çalıştayda tüm paydaşların endeksin faydaları konusunda hemfikir olduklarını dile getiriyor. Raporun “Sürdürülebilirlik Endeksi İstanbul Çalıştayı Çıktıları” bölümüne göre Sürdürülebilirlik Endeksi‘nden hem şirketler, hem yatırımcılar, hem de sivil toplum örgütleri fayda sağlayacak. 

Endeks,  şirketler için neleri ölçecekleri, nelerin gelişmesi gerektiği ve nelerin açıklanabileceği konularında bir rehber görevi görecek. Böylece şirketlerin toplumsal ve çevresel riskleri ve fırsatları görebilmesine ve sürdürülebilirlik performanslarını doğru bir şekilde yönetebilmelerine yönelik fırsatlar oluşturacak. Endeks, diğer yandan yatırımcılara ve topluma şirketlerin sürdürülebilirlik performansları hakkında bilgi sağlayacak. Varlık yöneticileri endeksi yeni yatırım araçları oluşturmak için kullanabilecek ve sivil toplum şirketler üzerinde sürdürülebilir stratejiler belirlemeleri konusunda baskı unsuru olabilecek. 

Çalıştay sonuçlarına göre endeksin en önemli faydası düzenlemelere gerek kalmadan şeffaflıkta iyileşmeye yol açması, şirketlerin sosyal ve çevresel etkilerinin daha iyi anlaşılması ve şirket faaliyetlerinin olumsuz etkilerini azaltacak düzenlemeler için yol gösterici olması

Projenin başarıya ulaşması için çalıştayda dile getirilen öneriler raporda sıralanmakta. Rapor uluslararası kriterlerin, Türkiye’ye özel sürdürülebilirlik risklerini dikkate alan kriterlerle desteklenmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu riskler arasında holding yapılarına ve ilişkili taraflar asındaki işlemlere yönelik risklerin tanımlanması, deprem riski, ayrımcılığın yol açacağı toplumsal riskler sayılıyor. Diğer yandan filantropik aktivitelerin ve kurumsal vatandaşlık politikalarının değerlendirmelerde dikkate alınması önerilmekte. 

Raporda sürdürülebilirlik endeksinin yatırımcıların en fazla ilgilendiği BIST-30 endeksinden ayırt edilebilmesi için en az BIST 100’ü içine alacak şekilde genişlemesi gerektiğinin altı çiziliyor. Uzun dönemde sürdürülebilirlik yönetiminde başarılı orta boy şirketlerin de endeksten faydalanmasını sağlayacak yöntemler geliştirilmesi ve şirketlerin kapasite geliştirme çalışmalarının da desteklenmesi öneriliyor.

Sürdürülebilirlik endeksi içinde en iyi performansa sahip şirketlere yönelik ödüllendirme sisteminin geliştirilmesi fikri savunulurken, iyi örnek olarak Karbon Saydamlık Projesi (CDP) kapsamında verilen  ödüller gösteriliyor.

Endeksin daha fazla yatırımcıyı cezbetmesini için yatırım yapılabilir bir endeks olarak tasarlanmasının gerekliliğini belirtilen rapora göre endeksin borsalara güven duymayan tasarruf sahiplerini yatırıma teşvik etme potansiyeli bulunuyor. 

Rapora göre  endeksin  başarısının önündeki en önemli engel yerel kurumsal yatırımcılarının hisse senedi yatırımlarının ve genel olarak tasarruf oranlarının düşüklüğü.  Raporda, fon yönetimi endüstrisinin henüz çok küçük olduğu Türkiye’de potansiyel yatırımcıların pazara çekilmesinin önemi vurgulanıyor. Raporda ayrıca hali hazırda emeklilik fonlarının hızla gelişmekte olduğu belirtiliyor. Emeklilik şirketlerinin hisse senedi yatırımlarının artmasını ve bu yatırımların sürdürülebilir şirketlere yönelmesini teşvik edici düzenlemelerin tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de finansmanın duyarlı ve sorumlu şirketlere yönelmesinde ve yatırım risklerinin azaltılmasında önemli bir rol oynayacağına vurgu yapılıyor.

MIT’nin ve Freie University Berlin’in başarılı öğrencilerini misafir ettik

Massachusetts Institute of Technology  (MIT)  ve Freie University Berlin’in (FUB) ders birincisi öğrencileri 22 – 30 Mart 2014 tarihleri arasında Üniversitemizde misafir olarak kampüs hayatını ve İstanbul'u yaşadı. 

Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi

MIT’den sekiz ve FUB’den sekiz olmak üzere toplam 16 öğrenci bir hafta boyunca ilgi duydukları derslere katılıp, yurtlarımızda konaklayarak, öğrencilerimiz eşliğinde Üniversitemizi yakından tanıdılar. 

Vefa’da boza ve leblebi

Misafir öğrenciler ayrıca Rektörlüğün organizasyonuyla İstanbul’un tarihi ve kültürel zenginliğini görme ve deneyimleme şansı elde ettiler. 

Hangar Cafe

İlk kez 2012 yılından beri her yıl Rektörümüz Nihat Berker öncülüğünde MIT'nin ders birincisi sekiz öğrencisini, Sabancı Üniversitesi'ni keşfetmek üzere bir hafta boyunca misafir etmiştik. Bilindiği üzere 2010 yılından bu yana her yıl Sabancı Üniversitesi’nin başarılı öğrencileri de bir eğitim ve kültür deneyimi yaşamak üzere Rektörümüz Nihat Berker, Rektör Yardımcılarımız Sondan Durukanoğlu Feyiz ve Hasan Mandal’ın rehberliğinde MIT ve FUB yolculuğuna çıkıyor.

Fındıklı’da merdivenlerde

“Büyüyünce DJ olmak istiyorum”

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Ayşe Kadıoğlu: Müzik birazcık kendimi kaybettiğim bir yer. Akıl ve aşk arasında hani bir zıtlık vardır ya, akıl ölçmeye, biçmeye dair… Daha soğukkanlı bir şeydir, aşk ise kendini kaybetmeye dair bir şey, daha sınırsız bir şey aşk. Müzik benim için aşk gibi bir şey.

Kadınlardan rock dinlemeyi seviyorum, Heart var mesela onlar çok iyidirler. Ara sıra dönüp dönüp dinlerim. Joan Jett, Janis Joplin, çok eskilerden Suzi Quatro. Bir de Paula Cole var, onun müziğini de çok seviyorum…


Annelik ve müzik ile ilgili düşününce bir noktada şunu fark ettim; henüz daha gençken “insanlar beni sevsin” diye düşünüyorsun, bunu istiyorsun yani sevilmek en önemli şey gibi geliyor insana. Oysa daha sonra fark ettim ki - belki buna olgunlaşmak diyebiliriz-  sevilmek tabii ki iyi hoş ama, asıl sevmek önemliymiş, bunu idrak ettim.

Anne, eğitmen ve siyaset bilimcisin. Peki, DJ’lik bunun neresinde?

O büyüyünce olmak istediğim şey işte. Büyüyünce DJ olmak istiyorum. 

Ben de şarkıcı olmak istiyordum. 

Birkaç kere DJ’lik yapınca içimde uyuyan canavar uyanmış gibi oldu. Dinleyici destek projesi kapsamında,  Açık Radyo’da birkaç kere gidip çaldım. Çok eğlendim, çok hoşuma gitti. Öyle ki, radyoda program yapıp müzik çalsam diye hayal kurdum.  Epeyce çalışıp ön hazırlık yaptım elbette, çaldığım müziğin yanı sıra aralarda konuştum. İlk başta kadın sesinden rock diye başladım, sonra caz oldu, blues oldu, şanson oldu yani hep kadınların seslendirdiği parçaları çaldım. Nancy Sinatra’nın söylediği bir şarkı var “These boots are made for walking, that’s just what they’ll do, one of these days these boots are gonna walk all over you”  diye devam eder sözleri. İşte hayalimdeki programın jeneriği bu şarkı. Şarkının bir yerinde “Are you ready boots? Start walking” der, hatta öyle başlasa daha güzel olur. Programın adı Kadın Çizmeleri olabilir mesela. Vaktim olunca böyle bir program yapmak isterim. Yaptığım programın aradaki konuşmalarında feminist bir söylem vardı; hatta bir tanesini bir 8 Mart’ta yapmıştım. O programa;  “8 Mart kadınlara çiçekler verip, hep birlikte ah ne güzel, ne tatlı filan diye kutlanan bir gün değildir, sevgililer günüyle karıştırmayalım, 8 Mart siyasi bir gündür” diyerek ve  “private is political” yani özel olan siyasaldır sloganıyla başlamıştım. Çok sevdiğim ve sürekli topladığım için sayıları giderek artan CD’lerim var. Bir kısmını bilgisayar ortamına aktardım. Eski, yeni, kendi gençliğimden, kadınlar tarafından seslendirilen topladığım epeyce müzik var. Özellikle son dönemde Nina Simone’a takmış durumdayım ve tekrar tekrar çok severek dinliyorum.

Nina Simone’un hayatını da okudum, o da garip bir şekilde oldu. Son zamanlarda kitapçılarda kitap okuma alışkanlığı geliştirdim. Nina Simone’un hayatını da bir kitapçıda okumuştum.

Kütüphanedeymiş gibi kitapçı dükkanında kitabı sonuna kadar okumak enteresan olmuş, şöyle bir göz gezdirilir de…  

Sabbatical’da Oxford’dayken… İnsan yalnız oluyor tabii; sabbatical öyle bir şey biraz. Hafta içi birlikte çalıştığın insanlar oluyor ama Cumartesi - Pazar gelince oğlum ve Erdağ olmadığı için çıkıp Oxford’daki kitapçıları dolaşıyordum. Bir gün dolaşırken, Oxford’daki  müzik kitapçısında Nina Simone’un hayatıyla ilgili bir kitap gördüm ve orada okumaya başladım. Ondan sonraki Cumartesi, Pazar günleri, sanki o kitap benim oradaki arkadaşımmış gibi dükkana gidip koltukta oturup okuyordum, sonra çıkıp bir kahve içip, geri dönüp o kitabı okumaya devam ediyordum. Her haftasonu gelip orada o kitabı okuduğumu artık kitapçıdaki çalışanlar da biliyordu. Almak istemediğimden değil ama orada okumak daha hoş gelmişti o zaman. 

O ayrı bir tat.

Nina Simone’a merak sardım. Bir dedektif ile evleniyor, önce büyük bir aşk yaşıyorlar, fakat daha sonra şiddet görmeye başlıyor kocasından. Nasıl desem? Zayıflıkları olan bir kadın. Yani, zayıflığın insan olmaya dair olmasıyla ilgili durumlar güzel anlatılmış o kitapta.  

Nina Simone’ın müziğini çok seviyorum. Tina Turner da çok severim; o da öyle şiddet görmüş bir kadın. 

Evet, müthiş mücadeleci bir kadın o da.

Evet, o da müthiş bir kadın. Bu kadınların hayatlarını bilerek müziklerini dinliyorum. Kadınlardan rock dinlemeyi seviyorum, Heart var mesela onlar çok iyidirler. Ara sıra dönüp dönüp dinlerim. Joan Jett, Janis Joplin, çok eskilerden Suzi Quatro. Bir de Paula Cole var, onun müziğini de çok seviyorum, şarkı sözleri de şiir gibi, enstrümanlar da epey iyi. Blues gitar sesi duymayı çok seviyorum, arkada o çalıyorsa zaten gerisini duymuyorum, sadece gitar sesini duyuyorum. Müzik dinlerken, enstrümanları duyuyorum yani, öyle bir alışkanlığım var.

Müzik yaşamında ağırlıklı bir yer tutuyor gibi görünüyor.

Evet, hatta birazcık kendimi kaybettiğim bir yer müzik. Akıl ve aşk arasında hani bir zıtlık vardır ya, akıl ölçmeye, biçmeye dairdir…

Daha soğukkanlı olmak. 

Daha soğukkanlı bir şey, aşk ise kendini kaybetmeye dair bir şey, daha sınırsız bir şey aşk. Müzik benim için aşk gibi bir şey. Geçenlerde bunu fark ettim daha doğrusu üzerinde düşündüğüm bir şey oldu müzikle aşkın benzerliği… Ben çalışırken müzik dinleyemem mesela, müzik dinlemek ayrı ve tek başına yaptığım bir şey…yani yanı sıra başka iş yapamıyorum, çalışamıyorum mesela…

Müzik önemli çünkü, yani öyle yan unsur değil, ana unsur olacak. 

Evet. Bir şey yazarken ya da bir şey okurken, arkada bir müzik çalması bana uymuyor. Gürültüde, kafelerde filan okuyabiliyorum ama eğer yazıyorsam sessizlik istiyorum. Eğer çok değer verdiğim bir müzik arkada çalıyorsa hayatta okuyamam, müziğe gider aklım… O müziği gürültünün içinden bile duyarım. Belki asansör müziği türü bir şey çalıyorsa o zaman çalışabilirim ama tercih etmem yani. Bazı insan müzikle çalışıyor, bende o yok. Çalışmam bitince ya da başlamadan önce ayrı bir eylem olarak müzik dinlerim. Müzik dinlemek benim için başka bir işin yanı sıra yapılan bir şey değil.

Onu ben de yapamam. 

Ama bu demek değil ki müzik sevmiyorum, aslında çok önemsediğim için çalışırken dinleyemiyorum. 

Sevdiğin ve önemsediğin için bir yan unsur olarak görmek istemiyorsun demek ki. Peki annelikle ilgili başka neler söylemek istersin?

Annelik çok önemli oldu benim için. Annem öyleydi, herhalde insan annesine bakarak öğreniyor bu işi, yani anneliği annemden öğrendim sonuçta, baktım hakikaten onun gibi oldum galiba ben de. 

Oğlumu büyütürken çok eğlendim. Oğlum da çok iyi bir çocuktu gerçekten, zor bir çocuk değildi, her çocuk kadar en fazla… Oğlum çok mutlu etti beni. Tam anlamıyla gözümün nuru oldu. Hep çok iyi okudu. Güler yüzlüdür. Düşüncelidir. Erdağ ile bakıyoruz da, ikimiz de gurur duyuyoruz, oğlumuz çok iyi bir insan oldu. Çok başarılı bir insan elbette ama daha önemlisi iyi bir insan… 

Evet önemli olan o. Birinci unsur iyi insan olmak, ikincisi başarılı olmak. 

Annelik ve müzik ile ilgili düşününce bir noktada şunu fark ettim; henüz daha gençken “insanlar beni sevsin” diye düşünüyorsun, bunu istiyorsun yani sevilmek en önemli şey gibi geliyor insana. Oysa daha sonra fark ettim ki - belki buna olgunlaşmak diyebiliriz-  sevilmek tabii ki iyi hoş ama, asıl sevmek önemliymiş, bunu idrak ettim. Bunu da bana çok net anlatan bir film görmüştüm. Filmin adı Marvin’s Room. Filmde iki kız kardeş rolünde Meryl Streep ve Diane Keaton oynuyor.  Çok hasta bir babaları var.  Diane Keaton ailede hep iyi evlat olmuş olan kardeşi oynuyor, hasta babaya o bakıyor zaten…

Diane Keaton da hasta sanırım.

Galiba. Meryl Streep’in de bir oğlu var. Hatırladın mı? Meryl Streep hep ailenin asi çocuğu olmuş, aileyle fazla ilgilenmemiş. Ve bir sahnede iki kızkardeş konuşurlarken Meryl Streep, yani asi olan ötekine, “sen çok şanslıydın, annem, babam, tüm aile seni hep sevdiler, çünkü sen hep iyi bir evlattın” diyor. Diane Keaton’ın oynadığı iyi evlat olan kardeş de duruyor, düşünüyor ve “evet, şanslıydım ama onlar beni sevdikleri için değil, ben onları sevdiğim için şanslıydım” diyor. Anladın mı? Çok önemli bir şey değil mi bu? 

Gerçekten öyle, herkes sevilmek ister, ama sevmeyi becerebilmek önemli.

Bence genel olarak pozitifliğin kaynağında o var. Anladın mı? 

Evet evet. Bütün hayata bakışını, dünyayı algılama şeklini değiştirebilecek bir şey aslında bu. Bazen çok basit bir şey insanın bütün ufkunu açabiliyor, bir söz, bir filmden bir sahne.

Hrant öldürüldükten sonra yazdığım bir yazıda söz etmiştim bu filmden. Çünkü Hrant’ın en büyük özelliği sevmeyi biliyor olmasıydı. Pozitif enerji ile yüklüydü hep. Kocayürek idi… 

Haklısın, Hrant Dink sevgi ve coşku dolu bir insandı. Filmin son sahnesini hatırlıyorum, Diane Keaton, babası yatakta, babasının yanına geliyor uzanıyor ve ona aynayla ışığı duvara yansıtarak güzel renkler, şekiller izletiyor.

Çok doğru hatırlıyorsun bak, seni de etkilemiş. 

Tabii tabii.

Marvin’s Room. Bu film nedense bende böyle bir iz bırakmış.

Son bir sözün, mesajın olur mu acaba? Nasılsın şu anda, iyi misin?

Evet iyiyim, hayatımdan memnunum. Benim referanslarım olan çok eski dostlarım var hayatımda, onlardan güç alıyorum sürekli. Fakültede çok iyi bir idari ekiple çalışıyorum, dolayısıyla çok mutluyum. Fakültedeki öğretim üyelerinin de birçoğu arkadaşlarım, bunun da iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, birbirimizi epeydir tanıyoruz, güveniyoruz.

Oğlum Deniz Cihat, Erdağ, ailem, yakın dostlar, derinliğin öne çıktığı ilişkiler bunların hepsi… Yoğunluktan giderek vaktim de azalıyor tabii o nedenle vaktimi nasıl geçireceğimi biraz daha seçiyor ve öyle yaşamaya çalışıyorum. 

Daha rafine bir yaşama geçiyorsun, çok fazla detaylara takılmadan. 

Bence çok güzel bir sohbet oldu, çok teşekkür ederim. 

Kulağa Sanatsal Geliyor

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri'nin yeni sergisi “Kulağa Sanatsal Geliyor”, ses sanatının çeşitli örneklerini bir araya getiriyor. John Drever, Music for Installations (MFI), Nigel Helyer ve Jane Grant – John Matthias ikilisinin çalışmaları, ses sanatının güncel pratiklerine ışık tutarken, seyirciyi de bu sanatın çevresel, sosyal, estetik ve kavramsal yaklaşımları arasında yeni bir keşfe çıkarıyor. “Kulağa Sanatsal Geliyor” başlıklı sergi 2 – 26 Nisan 2014 tarihleri arasında gezilebilecek. 

Küratörlüğünü Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Lanfranco Aceti’nin üstlendiği  “Kulağa Sanatsal Geliyor”, Kasa Galeri'nin OCR, Courtauld Güzel Sanatlar Enstitüsü, Goldsmiths, New York Üniversitesi, LARM Archieve ve Aalborg Üniversitesi'yle ortak olarak Londra'da düzenleyeceği "Sound Art Curating" (Ses Sanatı Küratörlüğü) konferansının hemen öncesinde gerçekleşiyor.

“Bir resmin bağlamı [Inhalt] sırf tasvir ettiği şey değil, içerdiği tüm renk, doku ve ilişki öğeleridir; bir müziğin bağlamı ise, örneğin Schoenberg'teki gibi, bir temanın tarihidir” (Adorno, Aesthetic Theory, 1999: 356).

Ses sanatçıları, özgün estetik kriterler ve etkileşim yöntemleriyle temasal bağlama yeni yaklaşımlar getirdi. Geleneksel yorumlamalardan giderek uzaklaşan bu yeni ifade biçimleri, bir yandan yeni temsil ve ilişki stratejileri benimsiyor, bir yandan da sanat aracı olarak sesin rolünü yeniden tanımlamayı sürdürüyor.

“Bir temanın tarihi olarak" bağlam, ses sanatçılarına, sese özel estetik pratikler kurma ve tasarlama imkânı veriyor. Bağlama dayanan ses sanatı pratikleri, deneyimler, duyguların hatırlanması ve algılanması, anılar ve tasavvur üzerinden sanat izleyicisiyle yeni ilişkiler kuruyor.

Ses sanatının güncel örnekleri, artık cisimlilik-cisimsizlik ya da ses-görsellik gibi katı geleneksel karşıtlıklar ve tanımlar arasına sıkışmaktan kurtulmuş bir hâlde, kendi ‘cisimli / cisimsiz’ bilişsel deneyimlerine, temasal bağlamlarına ve estetik yapılarına göre varoluyorlar.

“Kulağa Sanatsal Geliyor”

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri

2  – 26 Nisan, 2014

Adres: Kasa Galeri Bankalar Cad. No: 2, Karaköy, İstanbul

Ziyaret saatleri: 10:00 – 17:00 (Pazar hariç).

Kasa Galeri’yi web’de takip edin: 

Websitesi: http://kasagaleri.sabanciuniv.edu

Facebook: https://www.facebook.com/pages/Kasa-Galeri/77695156678

Twitter: http://www.twitter.com/kasagaleri

Abone ol