Ana içeriğe atla

2021-2022 GÜZ DÖNEMİ EK MADDE-1 KAPSAMINDA KURUMLARARASI YATAY GEÇİŞ BAŞVURU SONUÇLARI

2021-2022  GÜZ DÖNEMİ EK MADDE-1 KAPSAMINDA KURUMLARARASI YATAY GEÇİŞ BAŞVURU SONUÇLARI

2021-2022  Akademik Yılı Güz Dönemi için Ek Madde 1 kapsamında kurumlararası yatay geçiş başvurusu kabul edilen adaylara aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. 

MDBF-EK Madde 1 KAPSAMINDA MERKEZİ YERLEŞTİRME PUANI İLE YATAY GEÇİŞ LİSTE

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun

ZaferBayramı

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve kahraman silah arkadaşlarını saygıyla anıyoruz. 30 Ağustos Zafer Bayramımızın 99. yılı kutlu olsun.

MDBF Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan enerji ve iklim alanındaki çalışmalarını gazeteSU’ya anlattı

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Harvard Üniversitelerinin birlikte organize ettikleri MIT A+B Advanced Energy Konferansı’nda, CO2 doğrudan hava yakalama teknolojileri ve batarya çalışmaları hakkında bir konuşma gerçekleştirdi.

Sabancı Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan, 20 yıldır Kaliforniya Üniversitesi’nin Riverside Kampüsünde Elektrik Elektronik bölümünde çalışmalarına devam ediyor. Çevre, iklim ve yeşil enerji konularındaki çalışmalarından dolayı “Climate Champion” ve “Change Maker” profesör unvanlarını alan Özkan, yine bu alandaki çalışmaları ile akademinin Oscarları olarak nitelendirilen National Academy of Inventers (Ulusal Mucitler Akademisi) – NAI listesinde bulunan beş Türk araştırmacı arasında yer alıyor. Mihri Özkan, ayrıca akademik kimliğinin yanı sıra çevre ve iklim aktivisti olarak da çalışmalar yürütüyor.   

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan ile çalışmaları hakkında yaptığımız röportajı aşağıda okuyabilirsiniz.

Mihri Özkan

Merhaba, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Eğitim ve kariyer hayatınızdan kısaca bahseder misiniz?

M.Ö: Merhaba, Ankara doğumluyum ve Küçükesat’ta yaşadım. Lise ve orta öğrenimimi Kocatepe Mimar Kemal’de tamamladım. ODTÜ’den mezun olduktan sonra yüksek lisans çalışmalarıma Stanford Üniversitesi’nde devam ettim. Bu süre içerisinde IBM Almaden Araştırma Merkezi’nde stajyer araştırmacı olarak çalıştım. Endüstri tecrübelerimi Bay Area’da Applied Materials şirketinde çalışarak genişlettim. Daha sonra San Diego Kaliforniya Üniversitesi’nden disiplinler arası doktora çalışmamla mezun oldum. Arkasından Kaliforniya Üniversitesi’nin Riverside Kampüsünde Elektrik Elektronik bölümünde öğretim üyesi olarak göreve başladım. 20 yıldır profesör olarak çalışmalarıma devam ediyorum. Kaliforniya Üniversitesi’nin Rektörlük Ofisi tarafından kuruluşundan (1907) bugüne katkılarımdan dolayı “Remarkable Women of UCR” olarak seçildim. Çevre, iklim ve yeşil enerji konularındaki çalışmalarımdan dolayı “Climate Champion” profesör ve “Change Maker” profesör unvanlarını aldım. Şu anda Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde Misafir Öğretim Üyesi olarak görev alıyorum.

National Academy of Inventers (NAI) - Ulusal Mucitler Akademisi, yaşam kalitesi, ekonomik gelişme ve toplumun refahı üzerine olağanüstü buluşlar gerçekleştiren yılın akademisyenlerini belirliyor. Dünyanın dört bir yanından seçilen akademik mucitler listesinde siz de 2019 yılında yer aldınız. Akademinin “Oscar”ı olarak nitelendirilen ve yer almanın çok zor bu listede yeşil teknoloji ve iklim değişikliği üzerine yaptığınız çalışmalar ile bulunuyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan ve şu anda laboratuvarınızda aktif olarak yürüttüğünüz çalışma ve patentlerinizden biraz bahseder misiniz? Bu listede sizinle birlikte kaç Türk araştırmacı yer alıyor?

M.Ö: National Academy of Inventers (NAI) - Ulusal Mucitler Akademisi’nin toplam 1403 Fellow üyesi var. Bunlardan sadece 5’i Türk araştırmacı. Bu beş kişi içinde ben tek kadın araştırmacıyım. Kaliforniya Riverside kampüsünde, 1907 yılındaki kuruluşundan bugüne kadar toplam 6 tane NAI Fellow seçilmiş ve ben tek kadın mühendis Fellow’um.

Akademinin daveti üzerine akademinin Technology & Innovation dergisinde çalışmalarımızın bir özetini yayınladık. Li-ion batarya üzerine yoğunlaşan çalışmalarımızın bir özetinin bulunduğu bu yayınımızda yenilenebilir malzemelerden batarya malzeme üretim ve testini anlattık. Mantar, deniz kumu, diatom fosili, atık plastik ve cam şişe ile hazırlanmış batarya elektrot malzemelerimizi anlattık. Günümüzdeki elektrikli araç akımında çok sayıda bataryaya ihtiyaç var ve 2030’daki artan talep için günümüzden yaklaşık olarak 10 misli daha çok batarya üretmemiz gerekecek. Bu da daha fazla batarya ham maddesinin üretilmesini gerektiriyor. Sınırlı olan doğal kaynaklar batarya malzeme tedarik zincirinde uzun vadede sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle alternatif malzemelerin geliştirilmesi gerekiyor.

Çin dünyada Li-ion bataryaların yaklaşık %70’ini üretmekte. Aynı şekilde grafitik anot ham maddesinin yaklaşık %70’ini üretmekte. Bu durum dünyadaki her ülke için enerji ve teknolojik gelişme güvenliği açısından bir bağımlılığa sebep olup, dünya ülkeleri açısından önemli bir sorun içermektedir. Çalışmalarımızda yer verdiğimiz başka doğal kaynaklarımızı kullanarak alternatif batarya ham maddesi üretmek oldukça önem içermektedir. Li-ion batarya üzerine yaklaşık olarak 30 tane kabul edilmiş patentlerimiz var. 15 tane daha aktif olarak devam eden patentlerimiz var. Bu çalışmalarımız yanı sıra batarya güvenliği ve yangın önlemi açısından yeni hızlı şarj yöntemleri geliştirdik. Tesla’nın ve diğer elektrikli araçların şarj sırasında yandığı haberlerini hepimiz okuduk. Bunu engellemek için daha güvenilir hızlı şarj yöntemleri geliştirdik. Paralel olarak ta solid-state batarya üzerinde ki çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

Akademik kimliğinizin yanı sıra çevre ve iklim aktivisti olarak da çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Bu alandaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

M.Ö: Evet, çevre ve iklim değişikliği benim için kalbimde önem taşıyan kişisel konular. Bu nedenle araştırmalarım dışında davetli olarak çok sayıda konuşma veriyorum. İnsanları iklim değişikliği konusunda bilgilendirmek için gece gündüz, panel katılımcısı ve konuşmacısı olarak çok emek harcıyorum. 2021 sonbaharında Boston da MRS “Climate Change Mitigation Technologies” adı altında bir sempozyum organizasyonuna öncülük ettim. Bu sempozyumda Amerikan akademilerinin başkanları, Enerji bakanlığından katılımcılar, karbon yakalama da uzmanlaşmış şirketlerin CEO’ları karbon dioksiti (CO2) havadan temizlemek için geliştirilen teknolojileri içeren konuşmalar verecekler. Karbon dioksitin atmosferden temizlenmesi için günümüzde gelişmiş ve uygulamaya konulmuş teknolojileri içeren ve kıyaslayan 2021 de MRS Energy & Sustainability dergisinde bir görüş yazısı yayınladım. Yayınım dergide en çok izlenen yayın olarak çok ilgi topladı. Bu konuda Riverside kampüsü benimle yapılan bir röportaj yayınladı. Kaliforniya Üniversitesi Başkanlığının Oakland’daki Ofisi bu röportajı kendi ana sayfalarında paylaştılar ve dünya çapında birçok haber kaynağında da yayınlandı.

13 Ağustos’ta MIT ve Harvard Üniversitesi tarafından organize edilen Advanced Energy Symposium’a Kaliforniya Üniversitesi sistemini temsilen davetli konuşmacı olarak katıldınız. Buradaki konuşmanız hangi konuda oldu? Biraz bahseder misiniz?

M.Ö: 13 Ağustos’ta MIT ve Harvard Üniversitelerinin birlikte organize ettikleri MIT A+B Advanced Energy Konferansı’nda “direct-air-capture of CO2” teknolojileri ve kendi batarya çalışmalarım hakkında konuşma verdim. 3 gün süren konferansta ayrıca yenilenebilir enerji, enerji depolama, nükleer enerji, iklim değişikliğini önleyici teknolojiler, sürdürebilirlik, karbon yakalama gibi konularda davetli konuşmacılar konuşma verdiler. Amerika negatif emisyon teknolojilerinin geliştirilmesi için yaklaşık olarak 240 milyon dolar araştırma fonu ayırdı. Bu konuda duyarlılığı artırmak üzere yayınlanmış röportajıma ek olarak ben de bir kaç tane yeni yayın üzerinde çalışıyorum. Yaz sonu veya sonbahar gibi yayınlanmasını bekliyorum. Bu yayınlarımızda direct-air-capture (DAC) teknolojilerinin son durumları, en son gelişmeler ve karbon yakalama için geliştirilen malzemelerdeki son gelişmeleri paylaşıyoruz. Endüstri yaklaşık olarak yılda 8 milyar ton CO2 emisyonu yapıyor. Bunun %70’i de çimento, demir çelik gibi endüstrilerden geliyor. Bu CO2 emisyonlarını önlemek çok zor o nedenle CO2’i havadan başka yöntemlerle toplamak gerekiyor, DAC teknolojisi, bunun için ideal.

Demir çelik ve çimento endüstrisi Türkiye için de çok yaygın bir teknoloji ve bu konu Türkiye için de çok önem içeriyor. Özellikle son zamanlarda Türkiye’de yaşanan yangınlar ve seller iklim değişikliğinin birer kanıtı ve bu durumun daha da kötüye gitmesini engellemek için acil önlemler almak gerekiyor. Su anda çalışan 15’den fazla DAC fabrikası var dünyada. Karbon yakalama fiyatı ton başına 200-600 dolar arasında değişiyor ve bu nedenle daha ucuz yöntemlerin geliştirilmesi için yoğun çalışmalar yapılmakta.

21 yüzyılda insanlığı ekleyecek problemlere bakıldığında başında enerji ve iklim değişikliği geliyor. Bu konularda ve son zamanlarda yaşadığımız doğal felaketler ile ilgili yorumlarınız olur mu?

M.Ö: Günümüzde havada ki CO2 miktarı 420 ppm’dir. Bu miktar 1850’lere göre (endüstri devriminin başlangıcı) yaklaşık olarak %50 daha yüksek. IPCC’nin son raporuna göre bu katkı tamamıyla insan kaynaklı. Bugün dünya yüzey sıcaklığı 1.27 derece artmış durumda. Bundan dolayı iklim değişikliğini şimdiden yaşıyoruz. Sıcak hava akımı, seller, yangınlar hayatın normali olacak maalesef. Eğer CO2 emisyonları kontrol altına alınmazsa yapılan tahminlere göre dünyada sıcaklık 2040’a kadar 1.6-1.9 derece arasında artacak. Bu da permafrost buzulların erimesi, daha yüksek sıcak hava akımları, seller, kuraklık ve yangınlar demektir. Deniz seviyesinin yükselmesi ile kıyı şeritleri ve buradaki şehirler tehdit altındalar. Deniz suyunun ısınması denizdeki akımları değiştirip ya da tamamen durduracak. Karada ve denizde hayvanlar kuraklık ya da sıcak sudan dolayı başka yerlere hareket edecekler ve şimdiye kadar hiç bir araya gelmedikleri başka canlılar ile bir araya gelecekler. Bu da yeni virüs ve bakterilerin başka canlılara atlamasına sebep olacak. Şu anda yaşadığımız COVID-19 pandemisi gibi başka pandemilerin ortaya çıkma ihtimali çok artıyor. Yani hiç güzel bir tablo yok önümüzde.

Şu anda üzerinde çalıştığınız yeni araştırma konularınız var mı?

M.Ö: Batarya güveliğini artırmak amaçlı solid-state batarya konularında çalışmalarımız var. Burada yanıcı olan sıvı elektroliti kullanmadan tamamen katı bataryalar üretmeye çalışıyoruz.

Enerji alanında çalışan çok fazla kadın araştırmacı/mühendis/analist bulunmuyor. Bu konudaki değerlendirmeleriniz ve bu durumu değiştirme konusundaki önerileriniz nelerdir?

M.Ö: Günümüzde enerji sektöründe kamu kurumlarında, iş yerlerinde ve araştırma merkezlerinde çok az sayıda kadın var. Bu dünya genelinde de böyle. Araştırmalara göre enerji sektörünün sadece %14’u kadın. Bu durum kadınların mühendislik ve stratejik enerji ekonomisi alanlarında az sayıda olmasından kaynaklanıyor. Bu resmi değiştirmenin tek yolu kızlarımızı enerji ile alakalı mühendislik, araştırma, ekonomi ve politika alanlarında okumaları kendilerini geliştirmeleri için destek olmak gerekiyor. Erkeklere düşen görev de iş başvurularında kadın başvuranlara da imkân tanımaları. Karar verme durumunda ve seçme durumunda hep erkek ve seçilme durumunda hep kadın olduğunda bu rakamların daha dengeli bir duruma gelmesi zaman alacaktır. Bu konuda herkesin duyarlı olması, birlikte çalışması ve birbirine destek olması gerekmektedir. Sonuç itibariyle yapılan araştırmalara göre erkekler çok daha fazla enerji harcayıp daha fazla karbon katkıları var kadınlara göre. Belki de enerji sektöründe daha fazla kadının katılması bu tabloyu değiştirebilir.

Çok teşekkürler Mihri Hanım.

M.Ö: Röportaj için ben teşekkür ederim, sevgiler.

Öğretim Üyemiz Canan Atılgan’ın Projesine TÜBİTAK 1001 Desteği

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi (MDBF) Öğretim Üyesi Canan Atılgan’ın yürütücüsü olduğu proje, TÜBİTAK 1001 programı kapsamında destek almaya hak kazandı.

Canan_Atılgan

Canan Atılgan’ın projesi, “Genetik Kodlanmış Floresan Biyosensörlerin Tasarımı için Genelleştirilmiş Bir Hesaplamalı Metodolojinin Geliştirilmesi” başlığını taşıyor. Proje kapsamında MDBF Öğretim Üyeleri Emrah Eroğlu ve Ali Rana Atılgan araştırmacı olarak görev alacaklar.

Projede biyosensör tasarımında deneysel deneme-yanılma aşamalarını elimine eden, proteinlerin sadece bağlanma bölgesini değil, tüm yapısal ve dinamik bilgisini kullanarak hesaplamalı adıma ağırlık kazandıran ve deneysel ölçümleri de içine alan bir bütünsel süreç geliştirmek hedefleniyor.

Projenin amacı hakkında bilgi veren Canan Atılgan, “Genetik Kodlanmış Floresan Biyosensör tasarımı probleminin ancak tüm protein yapısını içeren bütünsel bakış açısıyla optimize edilebileceği hipotezi çerçevesinde, moleküler düzeyde etkin müdahalelerle bu probleme sistematik ve genelleştirilebilir çözümler üretmeyi hedefliyoruz. Tasarladığımız GKFBleri Emrah Hoca labında üretip test ederek mükemmelleştirecek. Böylelikle, üç yıl olarak planladığımız ve üç doktora öğrencisinin de yetişmesine katkı vereceği çok disiplinli projemiz kapsamında hem temel bilim literatürüne bir katkı sağlayabilmeyi hem de uygulamalı alanda, prototip GKFBler üretebilmeyi umuyoruz.” dedi.

Projenin önemine değinen ve detayları hakkında bilgi veren Canan Atılgan, şunları söyledi: “Hücrenin rutin işlerini yaptığı ortamda proteinlerle birlikte metabolik süreçlerde yer alan küçük moleküller çok fazla var. Hücrenin işlevinin zorlandığı durumlarda bunların sayısında değişiklikler sıra dışı koşulların varlığını gösteriyor. Örnek olarak, kanserli hücrelerde mikroçevresel değişimlerle uyumlu metabolik yeniden programlamaya bağlı oksijen azalması ve NADPH gibi kofaktörlerde artışlar gözlemleniyor; beyin hastalıklarında işlevsel değişiklikler serbest demirle ilintilendirilmiş. Dolayısıyla, seçilmiş moleküllerin canlı hücrelerde yerinde ölçülmesi erken teşhis ve tedavide önemli yer tutuyor. Uygulamalarda Genetik Kodlanmış Floresan Biyosensör (GKFB) teknolojileri öne çıkıyor. GFKBler nanoteknolojik araçlar. Bunlar istenilen molekülü bağlayan bir proteinde oluşan konformasyonel değişimi flüoresan ışınımla ölçüyorlar; karmaşık donanımlara gerek kalmıyor. Öğretim üyemiz Emrah Eroğlu bu tür biyosensörlerin laboratuvar ortamında geliştirilmesinde uzman. Kendisiyle pandemi döneminde Fasshane’de açık havada bilimsel sohbetler yaparken, işlevsel GKFBlerin üretiminin yıllar alabilen deneme ve yanılma ağırlıklı süreçlere bağlı olduğunu öğrendik. Yine bu projede araştırmacımız olan öğretim üyemiz Ali Rana Atılgan’la birlikte GKFBleri oluşturan proteinlerin üç boyutlu yapılarına kodlu işlevleri kullanılarak sürecin kısaltılması teoride mümkün olduğunu tespit ettik. Tabii pratikte aşılması gereken teknik sorunlar var ve şu anda hesaplamalı biyoloji literatüründe sadece ölçümü yapılması istenilen ligandın bağlanma bölgesinin tasarlanmasıyla ilgili olanlar tartışılmakta.”

 

"Çipte İnsan Epilepsi Projesi" Epilepsi hastalığının tedavisine yeni yaklaşımlar sunacak

Sabancı Üniversitesi yürütücülüğünde gerçekleşen proje ile çip üzerinde insan epilepsisi modeli geliştirilecek

Nur Mustafaoğlu

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nin yürütücülüğünde yapılacak olan çipte insan epilepsi projesi, ilaç tasarımı ve testleri için uygun olan ilk ‘in vitro insan epilepsi modeli’ olacak ve uzun vadede epileptik nöbet geçiren hastaların yaşamlarını olumlu yönde etkileyebilecek sonuçlara yenilikçi adımların atılmasını sağlayacak.

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Nur Mustafaoğlu’nun yürütücülüğündeki çalışmada, Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Kaya ve Prof. Dr. Bülent Ahıshalı, Tehran University for Medical Science'tan Nasrollah Tabatabaei, Tehran Üniversitesi’nden Vahid Bazargan ve Royan Institute'ten Zahra Shiri görev alıyor.

Günümüzde epilepsi kronik bir nörolojik hastalık olmasına rağmen, tıp dünyası hastalığın insandaki oluşumu ve ilerleyişi hakkında sınırlı bilgiye sahip. Birçok dirençli epileptik vaka, mevcut ilaçlarla tedavi edilemezken; fizyolojik olarak in vitro (laboratuvar ortamında) insan epilepsi modellerine acil ihtiyaç duyuluyor. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nin yürütücülüğünde yapılan bir çalışma, epileptik nöbet geçiren hastaların yaşamlarını olumlu yönde etkileyecek. Projede mikroakışkan cihazları, gelişmiş kök hücre teknolojileriyle birleştirerek çip üzerinde insan epilepsisi modelinin geliştirilmesi hedefleniyor. Bu model, bir kan-beyin bariyeri (KBB) bileşeni içeren, hücresel etkileşimlerin araştırılmasını ve ayrıca KBB'ni geçebilen antiepileptiklerin taranmasını sağlayan ilk in vitro insan epilepsi modeli olacak.

18 ay sürecek projede Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Nur Mustafaoğlu’nun yürütücülüğü dışında, Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Kaya ve Prof. Dr. Bülent Ahıshalı, Tehran University for Medical Science'tan Nasrollah Tabatabaei, Tehran Üniversitesi’nden Vahid Bazargan ve Royan Institute'ten Zahra Shiri görev alıyor. Proje aynı zamanda, TÜBİTAK2535 İran Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı (MSRT)ile İkili İşbirliği Programı kapsamında destekleniyor.

Kabul edilen bu projede, kök hücrelerden beyin damar ve nöron hücrelerinin elde edilmesi, bu hücrelerin mikro-akışkan çipler içerinde kültüre alınmaları ve insan vücudunda olduğu gibi fonksiyonelliklerinin korumalarının sağlanması, projenin yürütücülüğünü de üstlenen Sabancı Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Mehmet Kaya ve ekibi, araştırmacı grubu olarak, ilk etapta in vitro kan-beyin bariyeri modelinin oluşturulmasının ardından endotel hücrelerindeki bariyer özelliklerinin belirlenmesi ve ortaya çıkarılması ile ilgili adımların gerçekleştirilmesine katkı verecek. Ardından, in vitro ortamda oluşturulacak epilepsi modelindeki nöronların fonksiyonlarının belirlenmesi ve oluşturulan kan-beyin bariyer özelliklerinin bu nöronlar üzerine olan etkilerinin açığa çıkarılmasına hem deneysel hem de teorik anlamda destek verecek. Mikro-akışkan çiplerin tasarım ve üretimleri ise İran’da, yürütücülüğü Nasrollah Tabatabaei tarafından yapılan ve farklı üniversite ve enstitülerin de katılımı olan bir ekip tarafından gerçekleştirilecek. İran ve Türkiye’deki ekiplerin farklı iş paketlerini üstlenerek elde ettikleri sonuçlar, son aşamada birleştirilerek epilepsi hastalığının canlı insan hücreleri kullanılarak mikro-akışkan çip ortamında ilaç denemelerine de elverişli bir modeli elde edilecek.

Epilepsinin, yaygın olarak görülen kronik bir nörolojik hastalık olmasına rağmen, insandaki oluşumu ve ilerleyişi hakkındaki bilgilerin sınırlı olduğunu belirten Nur Mustafaoğlu, fizyolojik olarak ilgili in vitro insan epilepsi modellerine acil ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi.

Çipte epilepsi projesinin, hem sahada bilimsel hem de kamuoyunda sosyal etki sağlayacağını ifade eden Nur Mustafaoğlu, şunları söyledi: “Bu proje sırasında çiplerin tasarımı, imalatı ve kök hücrelerin farklılaştırılması için geliştirilen teknoloji ve bilgi, daha fazla araştırma için yeni kapılar açacaktır. Ayrıca, çip üzerinde epilepsi modeli, ilaç geliştirme çalışmalarında kullanılacak en son teknoloji ürünü in vitro insan modeli olacak. Epileptogenez sırasında hücresel ve mekanik etkileşimleri incelemek için ise en iyi araç olacak. Bu nedenle, bu projenin sonuçları potansiyel olarak epileptik nöbet geçiren birçok insanın hayatını kolaylaştıracak yeni terapötiklerin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.”

Nano Open Seminer Serisi'nin yeni konuğu Ercan Alp

Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) tarafından düzenlenen Nano Open Seminer Serisi, 25 Ağustos 2021 Çarşamba günü Prof. Ercan Alp'in “How to develop new X-ray spectroscopy capabilities: The case for Mössbauer Microscope and Nuclear Resonance Time Domain Interferometry" konulu semineri ile devam ediyor. 

*Seminere tüm Sabancı Üniversitesi öğrencileri, akademisyenleri ve çalışanları davetlidir.  

Yayın linki kayıt yaptıranlara etkinlik öncesinde iletilecektir.
Kayıt için lütfen tıklayınız.

EFSUN 2021 En İyi Makale Yarışmasının Kazananları Belli Oldu

Sabancı Üniversitesi Nano Tanı İçin Fonksiyonel Yüzeyler ve Arayüzler Mükemmeliyet Merkezi (EFSUN) tarafından üçüncü kez düzenlenen “En İyi Makale Yarışması”nın kazananları 17 Ağustos 2021 Salı günü gerçekleştirilen Zoom etkinliğinde belli oldu. Yarışma Sabancı Üniversitesi Araştırmadan Sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Mehmet Yıldız’ın açılış konuşmasıyla başladı ve Sabancı Universitesi FENS öğretim üyesi Prof. Emre Erdem’in sunuculuğuyla yapıldı. 

Farklı disiplinlerden İşlevsel Yüzeyler ve Arayüzler alanında yüksek etkili makaleler yayınlayan seçkin genç bilim insanlarından oluşan 10 finalist, etkinlikte makale sunumlarını gerçekleştirdi. 

En İyi Makale Yarışması'nın kazananları, farklı disiplinlerden, alanında tanınmış ve aktif bilim insanlarından oluşan bir değerlendirme komitesi tarafından belirlendi: 

1-Dr. Sibel Çetinel, SUNUM 

2-Dr. Özlem Kutlu, SUNUM 

3-Dr. Rükan Genç, Mersin Üniversitesi 

4-Dr. Emre Erdem, Sabancı Üniversitesi 

5- Dr. Ozan Akdoğan- Bahçeşehir Üniversitesi 

Jüri üyeleri tarafından her bir makale ve sunumun dikkatle değerlendirildiği yarışmada; 

Araştırmacı Mahshid Hashemkhani ‘’Cetuximab-Ag2S Quantum Dots for Fluorescent Imaging and Highly Effective Combination of ALA-based Photodynamic/Chemo-Therapy of Colorectal Cancer Cells’’.başlıklı makalesiyle birinci olmuştur. 

Araştırmacı Soroush Niazi “Bio-coated surfaces with micro-roughness and micro-porosity: Next generation coatings for enhanced energy efficiency” başlıklı makalesiyle ikinci olmuştur. 

Araştırmacılar Faezeh Ghorbanizamani ve Hichem Moulahoum sırasıyla “Dye-Loaded Polymersome-Based Lateral Flow Assay: Rational Design of a COVID-19 Testing Platform by Repurposing SARS-CoV‑2 Antibody Cocktail and Antigens Obtained from Positive Human Samples”  ve “Quantitative paper-based dot blot assay for spike protein detection using fuchsine dyeloaded polymersomes”    başlıklı makaleleriyle üçüncülüğü paylaşmıştır. 

Makalelerle ilgili daha detaylı bilgilere aşağıdaki linkten ulaşılabilir:

  1. https://pubs.rsc.org/en/content/articlelanding/2021/nr/d1nr03507j 
  2. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0360544221002085 
  3. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34270230/ 

https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0956566321005212

Dr. Jillian Grennan, “Yapay Zeka ve Varlık Yönetimi” başlıklı CEF seminerine konuk oldu

Akbank’ın kurucu sponsoru olduğu Sabancı Üniversitesi Finans Mükemmeliyet Merkezi (Center of Excellence in Finance - CEF), pandemi döneminde başlattığı online seminer serisinde finans alanının önemli isimlerinden Duke Üniversitesi’nden Dr. Jillian Grennan’ı konuk etti.

cef_grennan_konuk_oldu

12 Ağustos 2021, Perşembe günü düzenlenen “Yapay Zeka ve Varlık Yönetimi” başlıklı seminerde  Grennan, önemli değerlendirmelerde bulundu:

Yapay zeka, geleceğe yönelik tahminleri iyileştiren ve makinelerin daha insan gibi davranmasını sağlayan güçlü bir otomasyon biçimi olarak tanımlanabilir. Robotların ya da yeni yazılımların geçmişte düşük ya da orta seviyede beceri gerektiren işlerin yerini alması gibi, yapay zekanın da emek piyasaları üzerinde, özellikle yüksek beceri gerektiren meslekler üzerinde etkili olması bekleniyor. Bu endişeyi finansal analistler özelinde incelediğimiz bir çalışma, yapay zekanın etkilerine daha açık olan varlıkların bulunduğu portföyleri yöneten analistlerin odaklarını daha teknik olmayan becerilere yönelttiğini ve hatta yer yer mesleği bıraktıklarını gösteriyor. Mesleği terk eden analistlerin çoğu tahmin becerisi yüksek olan analistler ve araştırma dışı görevlere yöneliyorlar. Analistlerin odaklarını daha ziyade sosyal becerilere yöneltmesi finansal tahminleri iyileştirse de yapay zekanın etkisi analistlerin araştırma çıktılarının değerini düşürdüğünden analist ücretlerinde de bir azalma gözlemleniyor.”

Jillian Grennan, Duke Üniversitesi Fuqua İşletme Okulu Finans Bölümü’nde öğretim üyesidir. Bu akademik yılda, University of California Berkeley Hukuk Fakültesi’nde ve Haas İşletme Okulu’nda misafir öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Grennan’ın akademik ilgi alanları arasında finans, hukuk ve inovasyon yer almaktadır. Araştırma alanları arasında maddi olmayan değer üretimi ile gayriresmi ve resmi yönetişim sistemlerinin bu değerin üretilmesindeki rolü yer almaktadır. Grennan'ın araştırmaları kurumsal kültürün ve sürdürülebilirlik hedeflerinin değerini ölçmeye yönelik yenilikçi hesaplama teknikleri sunmaktadır.

Moderatörlüğünü Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Yiğit Atılgan’ın gerçekleştirdiği ve Jillian Grennan’ın konuk olduğu semineri aşağıda izleyebilirsiniz:


Türkiye’de yeşil turizmi desteklemek için “Başarı Üçgeni”

Sabancı Üniversitesi, Enerjisa Enerji ve UNDP, Küçükköy’ü çevresel sürdürülebilirlik modeline dönüştürmek için güç birliği yapıyor

ayvalık_sentrum-1

Türk ekonomisinin hayati sektörleri arasında yer alan turizm sektöründeki potansiyeli geliştirmeyi ve sürdürülebilir yapıya ulaşmasına katkı sağlamayı amaçlayan Sabancı Üniversitesi, Enerjisa Enerji ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), yılda bir milyon turisti ağırlayan Ayvalık’ta gelecek vadeden bir turizm destinasyonu olan Küçükköy’de “yeşil destinasyon modeli” geliştirmek ve turizm işletmelerinde enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve diğer sürdürülebilir turizm uygulamalarını yaygınlaştırmaya yönelik çalışmaları başlatmak için güçlerini birleştirdi.

Girişim, 18 aylık bir takvimde, bir yanda fosil yakıt kullanımını azaltacak, diğer yanda ise Türkiye’de henüz büyük çapta yararlanılmayan bir potansiyeli temsil eden yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını yaygınlaştıracak ölçeklendirilebilir, tekrarlanabilir ve sürdürülebilir bir turizm uygulama modeli geliştirmeyi hedefliyor. Sürdürülebilir Enerji Temelli Turizm Uygulama Merkezi’nin (SENTRUM) kurulmasına yönelik ortak çalışma, bu işin yalnızca başlangıcını oluşturuyor; pilot çalışmanın sonuçları diğer yerlerde de uygulanacak.

ayvalık_sentrum-Güler Sabancı

SENTRUM projesinin tanıtım toplantısında konuşan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi’nin toplum ile iç içe, topluma duyarlı öğrenciler yetiştirme hedefine sahip olduklarının altını çizdi.

Enerjisa Enerji ve UNDP ortaklığında, Sabancı Üniversitesi’nin destekleriyle bölgeye değer katan bir projeyi hayata geçirmelerinden duyduğu mutluluğu ifade eden Güler Sabancı, “Sabancı Üniversitesi’nin felsefesinde birlikte geliştirme vardır. Burada da UNDP, Enerjisa ve Sabancı Üniversitesi bir başarı üçgeni oluşturarak Sürdürülebilir Enerji Temelli Turizm Uygulama Merkezini bu anlayışla hayata geçiriyoruz. Bundan sonrasında birlik ve beraberlik içinde bu dünya için çok güzel şeyler yapacağız.” dedi.

Türk ekonomisinin hayati sektörlerinden biri olan turizm, küresel salgından hemen önceki 2019 yılında, ulusal GSYH’nin yüzde 12,7’sini üretti. Dolayısıyla, turizm sektörünün çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilir olmasını sağlamak, Türkiye’nin ulusal kalkınma öncelikleri arasında yer alıyor.

“Turizm, Türkiye için çok zengin potansiyel arz eden bir sektör” diyen UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, “Ancak, çevresel limitleri ihlal etmeyi sürdürürsek, bu potansiyelin ziyan edilmesi riski var. Amacımız, turizm işletmelerinin doğa dostu dönüşümlerine yardım etmektir” dedi.

Sabancı Holding Enerji Grubu Başkanı ve Enerjisa Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Kıvanç Zaimler, “Sabancı Topluluğu çatısı altında, 90 yılı aşkın süredir attığımız her adım, bu topraklardan aldığımızı, bu topraklara geri verme vizyonumuzla aydınlanıyor. Bu nedenle projemizin kapsamı bölgedeki turizm işletmeleriyle, binalarla ve müzelerle sınırlı kalmayacak; bölge halkının ve bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin de enerji verimliliği ve sürdürülebilir turizm konusunda farkındalığının artırılması hedeflenecek.” dedi.

ayvalık_yaratıcı_teknolojiler_atölyesi

Enerjisa’nın finanse ettiği girişimde, UNDP öncelikle Küçükköy için destinasyona özgü sosyo-ekonomik ve çevresel plan, enerji tasarrufu ve enerji verimliliği ile yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konularında yöredeki turizm işletmelerine yönelik durum analizi, sürdürülebilir üretim ve tüketim stratejisi ve yeşil satın alma ve tedarik zinciri yönetim stratejisi hazırlayacak.

Yeşil enerjinin desteklenmesi, sürdürülebilirlik denkleminin yalnız bir parçasını oluşturuyor. Girişim, UNDP’nin entegre yaklaşımından yararlanarak, yerel toplumların turizmden fayda görmesini de hedefleyecek. Bu noktada kadınlar için fırsatlar yaratılması, tüm çabaların merkezinde yer alacak. Örneğin, UNDP, enerji sektöründe yaygın olan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini azaltmak amacıyla, turizm işletmelerinde enerji etüdü ve enerji danışmanlığı alanlarında, yörede bulunan kadınlara eğitim sağlayacak.

Yerelde sahiplenme ve kapsayıcılığı sağlamak üzere, proje faaliyetleri aynı zamanda belediyeler, merkezi yönetimin taşra örgütü, STK’lar, üniversiteler ve yerel toplumların katılımını da sağlayacak. Bu amaca yönelik olarak, UNDP, Küçükköy’de bulunan Sabancı Üniversitesi Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’nde SENTRUM Koordinasyon Ofisi kuracak. Ofis, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanında bilgi birikimini yaygınlaştıracak.

Enerjisa Enerji ayrıca, çevresel, sosyal ve ekonomik potansiyeliyle büyük bir dönüşümün başlangıcı olacak bu sürece, sürdürülebilirlik odağındaki, enerji verimliliği, tasarruf, karbon salımının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi gibi konuları bir arada değerlendirdiği “İşimin Enerjisi” markası altındaki ürünlerinin entegrasyonu ile destek verecek.

Mezunlarımızın çalışmaları 9. Dali Uluslararası Fotoğraf Sergisi’nde

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Mezunları’nın çalışmaları, Çin Halk Cumhuriyeti’nde düzenlenen 9. Dali Uluslararası Fotoğraf Sergisi’nde yer alıyor.

Dali Fotoğraf sergisi-SSBF

13 Ağustos - 31 Ekim 2021 tarihleri arasında ziyarete açık olan 9. Dali Uluslararası Fotoğraf Sergisi’nde yaklaşık 600 sergi ve 20.000’den fazla fotoğraf çalışması yer alıyor. Bu yılki fotoğraf sergisi hem çevrimiçi hem de fiziki olarak ziyaret edilebiliyor. Ayrıca 720 derecelik sanal panoramik fotoğraflar tüm mekanlarda sanal bir rehber işlevi görüyor.

Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programı Öğretim Üyesi Yoong Wah Alex Wong’un küratörlüğünü yaptığı Effloresce isimli sergide SSBF / VAVCD Mezunları Neslihan Koyuncu, Beril Ece Güler, Özge Kepenek, Nagihan Aydınlık ve Ecem Güleç’in çalışmaları yer alıyor.

Sergide çalışmalarıyla yer alan mezunlarımızın künye bilgilerine burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

9. Dali Uluslararası Fotoğraf Yarışması 2021 kapsamında ise Alex Wong, Cedric van Eenoo ve Salleh Japar’ın birlikte küratörlüğünü yaptıkları Proj3V (Görselleştirme, Ses ve Görüntü  - Visualise, Voice and Vision) Sabancı Üniversitesi ve Singapur Lasalle Sanat Akademisi öğrencilerinin çalışmalarından oluşuyor. Proj 3V kapsamında Nur Nurdoğdu, Gamar Karimli, Yeraz Arslan, Fazera Makrof, Pauline Wong, Marie Andrada ve Fei Pan’ın eserleri yer alıyor. Alex Wong’un Vanishing White adlı yeni kitabı ve Melting Glaciers adlı solo fotoğraf serileri de sergide gösterilmeye devam ediyor.

9. Dali Uluslararası Fotoğraf Sergisi 2021, Çin’in Dali şehrinde 31 Ekim 2021 tarihine kadar ziyaret edilebilir.

Daha fazla bilgi için:

https://720yun.com/vr/450zecqz2iz

https://720yun.com/vr/920zb9qt2r5

https://720yun.com/vr/2b1z81qvnke

http://www.dipephoto.com

https://mp.weixin.qq.com/s/7ity8KCPBdFqbZZMpfGdaA

https://mp.weixin.qq.com/s/7uTmJsIwxQcbxlECI5PDXw

https://mp.weixin.qq.com/s/9NlZm_VpL478cyF4-jtc4g

https://research.sabanciuniv.edu/41527/1/Vanishing_White_Book_sample_pages.pdf

Abone ol