Ana içeriğe atla

“Sürdürülebilirlik Platformu” Oluşturuldu

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (CGFT) ve CDP Türkiye Borsa İstanbul’un girişimiyle oluşturulan Sürdürülebilirlik Platformu’nda

Platformda ayrıca;  İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD), Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Sürdürülebilir Büyümede Finansal Sektörünün Rolü Çalışma Grubu, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD), Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB), TÜSİAD, Yatırımcı İlişkileri Derneği (TÜYİD) ve UN Global Compact Türkiye Ağı yer alıyor.

Türkiye’de sürdürülebilirlik konusunda çalışmalar yapan ve sürdürülebilir kalkınma hedefine destek veren sivil toplum kuruluşlarını, konu ile ilgili girişimleri ve paydaşları bir araya getiren bir “Sürdürülebilirlik Platformu” oluşturuldu.

Borsa İstanbul’un girişimleriyle oluşturulan platform, farklı paydaşlar tarafından sürdürülebilirlik konusunda yapılan çalışmalar arasında bir sinerji yaratmayı hedefliyor. Platform ayrıca, basın mensuplarının sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığının artırılması, sürdürülebilirlik riskleri konusunda algının güçlendirilmesi ve bu konuda ortak bir bakış açısının oluşturulmasını amaçlıyor.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu ve ‘Carbon Disclosure Project (CDP)’ Türkiye ofisi direktörü Melsa Ararat konuyla ilgili yaptığı açıklamada  “Sürdürülebilirlik şirketlerin, yatırım kuruluşlarının ve borsaların ortak hedefi olduğu ölçüde ekonomik kalkınmanın eşitlikçi, kapsayıcı ve sürdürülebilir olması mümkün olacaktır. Borsa Istanbul’un sürdürülebilirlik konusunu önemsemesinden memnuniyet duyuyoruz ve platformun çalışmalarına gerek kurumsal yönetim konusundaki uzmanlığımız, gerekse CDP projesi yürütücüsü olarak  edindiğimiz birikimle bilimsel destek vermeye hazırız” dedi.

Uluslararası Gelişen Kurumsal Akademiler Forumu EDU ile İstanbul'da

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi (EDU) Uluslararası Gelişen Kurumsal Akademiler Forum’u World Evolving Corporate Universities–WECU-Forum‘a ev sahipliği yapıyor


Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi- EDU (Executive Development Unit), 3-4 Aralık 2013 tarihlerinde, World Envolving Corporate Universitie-WECU-Forum’a ev sahipliği yapacak. 2011 yılından bu yana  Avrupa-Asya ve Amerika kıtalarında 11 farklı ülkede gerçekleştirilen WECU Forum World Tour 7-8 Ekim tarihinde HONG KONG 'dan sonra İstanbul’da, Sabancı Center Sadıka Ana Salonları’nda gerçekleşecek. 

WECU Forum İstanbul, dünya’nın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye’den katılacak, 150’yi aşkın üst düzey insan kaynakları, kurumsal akademi, kurumsal eğitim, iş geliştirme yöneticileri, şirket Genel Müdürleri ve Grup Başkanları ile Kurumsal Akademi projelerine know-how sağlayan kurum ve kuruluşların kurucu ortaklarını ve yönetim danışmanlarını Sabancı Holding’in katkılarıyla Sabancı Center Sadıka Ana Salonlarında buluşturacak.

Orchid Associates Group tarafından Londra, Panama, Singapur, Dubai, Zürih, Kuveyt, Katar, Moskova, Hong Kong gibi  dünya’nın önemli kentlerinde düzenlenen ve bu kez İstanbul’da düzenlenecek olan Uluslararası WECU-Forum etkinliğinde, şirket içi Kurumsal Akademilerin kurulması ve gelişimi , şirket hedef ve iş sonuçlarına somut katkısı ile, dünya'da Gelişen Kurumsal Akademiler konusundaki global başarı öyküleri, yenilikçi uygulamalar ve gelecek senaryolarının oldukça geniş bir perspektifte ele alınarak, katılımcıların interaktif bir içerikte kendi deneyimlerini paylaşmaları, farklı uygulamalardan yeni fikirler edinmeleri, olası risklerden nasıl kaçınabileceğini öğrenmeleri ve gerek kendi mevcut uygulamalarını tartışmaları ve gerekse kurumsal akademilerin geleceğini keşfetmeleri  ve sonuçta kurumların yönetici geliştirme süreçlerini yepyeni bir çağa taşımak hedefleniyor. 

Hakan Erdem'e UNESCO'da Uluslararası Bilim Kurulu Üyeliği

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Programı öğretim üyesi Yusuf Hakan Erdem UNESCO’nun Köle Yolu Projesi: Direniş, Özgürlük, Miras adlı projesinin Uluslararası Bilim Kurulu üyeliğine seçildi.

Uluslararası Bilim Kurulu, geniş bir akademik dağılım gösteren ve dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen 20 kişiden oluşan bir kurul olup her iki yılda bir üyelerinin yarısı yenilenmektedir.

UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova’nın Erdem’e gönderdiği davet mektubuna göre 1994 yılında başlatılan Köle Yolu Projesi’nin “Akademik kurumlarla işbirliği içinde bir araştırma programı; bu tarihin öğretilmesini kolaylaştıracak malzemeyi ve pedagojik yönelimleri geliştirmek için bir eğitim programı; Afrika Diyasporası’nın kültür, sanat, bilgi ve inanç alanındaki katkılarını teşvik edecek bir programı; hafıza yollarının teşviki için bir programı ve köle ticaretine ilişkin sözlü geleneklerin ve arşivlerin korunması için bir programı” olmak üzere “birbiriyle ilgili beş adet girişimi bulunmaktadır”.

Eğitimde Almanya ile işbirliği

Alexander von Humboldt Vakfı ile Joachim Herz Vakfı işbirliğiyle gerçekleştirilen "Türkiye'ye yönelik ülkeler girişimi" projesi tanıtım toplantısı Almanya'nın Ankara Büyükelçiliğinde düzenlendi. Rektörümüz Nihat Berker açılış konuşmaları sonrasında "Akademik Süreçler, Bilgi, Aydınlanma ve Arkadaşlık Yakınlaşması: Almanya-Türkiye İlerlemeleri" konulu bir konuşma yaptı. 


Rektörümüz Nihat Berker 2007 yılında dünyanın en prestijli bilim ödüllerinden biri olarak kabul edilen Alexander von Humboldt Vakfı’nın Humboldt Araştırma Ödülü’ne layık görülmüştü.

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik Programı Öğretim Üyelerimizden İsmail Çakmak da Almanya'da Alexander von Humboldt Vakfı tarafından yaşamboyu bilimsel katkılar için verilen Georg Forster Araştırma Ödülü'ne layık görüldü. Çakmak'a ödülü Humboldt Vakfının 2014 yılında 3-5 Haziran tarihlerinde Berlin'de yapılacak olan yıllık toplantısında verilecek.

                                                                          İsmail Çakmak

Son 4 yılda işbirliği yapan üniversite sayısı 4 katına çıktı

Toplantıda konuşan Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Eberhard Pohl, Türkiye ile Almanya arasında uzun geçmişe dayanan başarılı bir işbirliğinin mevcut olduğunu söyledi. İki ülke arasındaki bilim işbirliğinin çok eski ve uzun bir geçmişe dayandığını vurgulayan Pohl, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde ve Alman nasyonal sosyalizm döneminde birçok bilim insanının Türkiye'ye gelip sığınma imkanı bulduklarını ifade etti.

Almanya ile Türkiye arasındaki bilim ve üniversite eğitimi alanındaki işbirliğinin büyük ilgi uyandırmaya devam ettiğini kaydeden Pohl, 20 yılda eğitim değişimi projelerinin sürekli arttığına değindi. Pohl, Almanya'nın Türkiye'de desteklediği öğrenci ve bilim insanı sayısının son 4 yılda ikiye katlandığına dikkati çekerek işbirliği yapan üniversite sayısının da 4 kat arttığını ifade etti

"Türkiye'ye yönelik ülkeler girişimi" projesini tanıtmak üzere söz alan Alexander von Humboldt Vakfı Başkanı Helmut Schwarz ise bu projeyle iki ülke arasındaki işbirliğini daha da genişletmeyi hedef aldıklarını söyledi. Türkiye'de önemli bir bilimsel potansiyel olduğunu vurgulayan Schwarz, son yıllarda Almanya'ya gelen Türk öğrenci sayısının azaldığını belirtti. Schwarz, vakıf olarak daha çok öğrenci ve bilim insanının gelebilmesi için çalışacaklarını da bildirdi.

Demokrasinin kurumsallaşması

TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi “Demokrasinin kurumsallaşması” başlıklı bir konferans düzenledi


TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), Türkiye’de demokrasinin standartlarının yükselmesine katkı sağlama yolunda yaptıkları çalışmaların bir devamı olarak, demokratikleşme ihtiyacına bir kez daha dikkat çekmek ve konuyu bütünlüklü bir şekilde ele almak amacıyla ortak bir konferans düzenledi.

27 Kasım 2013 tarihinde İstanbul The Marmara Taksim Oteli’nde düzenlenen konferansta; çağımızda demokrasinin durumu, demokrasinin kurumsallaşması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için gerekli olan kurum ve kurallar ve Türkiye için çıkarılabilecek dersler tartışıldı.

Toplantının açılış konuşmaları TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz ve İPM Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman tarafından yapıldı.


Muharrem Yılmaz konuşmasında, TÜSİAD olarak 20 yılı aşkın süredir Türkiye'de demokratik standartların yükseltilmesi konusunda sayısız rapor, görüş ve seminer çalışması yaptıklarını belirterek, birçok STK'nın da Türkiye'de demokrasinin gelişmesine değerli katkı sağladığını ve bu uzun ince yolda çalışmaya devam etmek zorunda olduklarını kaydetti. Türkiye'nin ilk kez sivil, demokratik bir anayasa yapmayı kaçırma noktasına gelmesinin büyük bir hayal kırıklığı yarattığını ifade eden Yılmaz, şunları dile getirdi: "Bu tıkanıklık hiç de azımsanacak, geçiştirilecek bir tıkanıklık değildir. Parti temsilcilerimiz bu tıkanıklığı birbirlerinin tutumuyla ilişkilendiriyor, hatta süreci 18 ay sonra yapılacak genel seçim sonrasında oluşacak meclise devretmeye yönelik değerlendirmeler de duyuyoruz. Bu tutum demokratik standartlar için atılacak adımların samimiyetini, gerçekliğini ağır bir şekilde sorgulatmaktadır."

Fuat Keyman ise konuşmasında, Türkiye'nin tüm değişimlere karşın demokrasi karnesinin zayıf olduğunu, dönüşümle demokrasinin birleştirilemediğini, demokrasinin güçlendirilemediğini söyledi. Yeni anayasa sürecine değinen Keyman, son dönemlerde denge ve denetlemenin, demokrasinin kurumsallaşması ve ileri gitmesinde çok önemli bir şans olduğunu söyledi. Bu süreci, TÜSİAD, İPM, TEPAV ve nice sivil toplum örgütleriyle üniversitelerin ciddiye aldığını ve üzerlerine düşen görevi yaparak, yeni anayasayla ilgili öneriler hazırladığını ifade eden Keyman, şunları kaydetti: “Biz demokrasinin ileri gitmesi için yeni anayasa yapımına destek verirken, bugün komisyon dağılma sürecinde. Tabii ki 1982 darbe anayasası ile Türkiye'nin yönetilmesini hiçbirimiz haketmiyoruz. O yüzden anayasada belli sorunlar varsa demokrasinin kurumsallaşması çok önemli hale geliyor. Sivil toplum örgütleri olarak çalışmalarımızı devam ettireceğiz."

Avrupa Konseyi’nin Anayasa hukuku konularındaki danışma organı olan Venedik Komisyonu’nun Direktörü ve Genel Sekreteri Dr. Thomas Markert konferansın ana tema oturumunda bir konuşma yaptı.

Thomas Markert konuşmasında, istikrarlı bir demokratik sistemi kurmanın 100 metre yarışı değil maraton olduğunu anlatarak, henüz AB üyesi olmayan ülkelerin yapılacak çok ödevi olduğunu vurguladı. Türkiye'nin ekonomik başarısına atıf yapan Markert, "Ekonomik açıdan Türkiye, AB'de değil dünyada en başarılı olmuş ülkelerden birisi. Türk hükümeti uzun süredir yüksek bir güvene mazhar oldu. Büyük bir orta sınıf ortaya çıktı ve toplumda daha yüksek beklentiler oluştu" dedi. Türk demokrasisinin Orta ve Doğu Avrupa'daki demokrasilerden çok daha geçmişe sahip olduğunu belirten Markert, şöyle konuştu: "Asker ve üst düzey bürokrasi tarafından gözetim altında tutulması durumu ortadan kalktı bu iyi bir şey ama burada bir risk var. Devlet gücündeki kontrol ortadan kalmış ya da çok azalmıştır. Her şeyi kazanan herşeyi yapar gibi bir durum ortaya çıkar. Mesela, bir parkın dönüştürülmesi belediyenin işidir. Ama bu durum Türkiye'de ulusal bir durum haline geldi. Daha verimli bir hükümet etkinliği olacaksa sorumlulukların ayrılıp bazı şeylerin yerel yönetimlere verilmesi lazım."

Dr. Markert’in konuşmasının ardından düzenlenen tartışma oturumunun moderatörlüğünü TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Parlamento İşleri ve Siyasi Reformlar Komisyonu Başkanı Haluk Dinçer üstlendi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sibel İnceoğlu ve Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Köker ise bu oturuma konuşmacı olarak katıldı.

Semiha Es-Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu

Semiha Es-Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu; İstanbul Kadın Müzesi (İKM), Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (KOÇ-KAM) ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun (GENDER FORUM), ortak çalışmasıyla 28-30 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul’da Cezayir Restoranı’nda düzenlenecek. 


Sempozyumun paralel etkinliği olarak Türkiye’nin ilk kadın gezi ve savaş fotoğrafçısı Semiha Es anısına düzenlenen “İkinci Göz: Türkiye’den Kadın Fotoğrafçılar” başlıklı fotoğraf sergisi de 29 Kasım Cuma günü Yunanistan Başkonsolosluğu’nun İstiklal Caddesi üzerindeki sergi mekânı Sismanoglio Megaro’da ziyarete açılacak. 

İş dünyasının çevreci liderleri

CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Raporu açıklandı ve Türkiye’nin İklim Değişikliği Liderleri ödüllendirildi.


Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından, Akbank’ın ana sponsorluğu ve EY Türkiye’nin rapor sponsorluğunda 2010 yılından bu yana yürütülen CDP (Karbon Saydamlık Projesi) Türkiye’nin 2013 raporu, 26 Kasım 2013, Salı günü Sabancı Müzesi the Seed salonunda düzenlenen etkinlik ile kamuoyu ile paylaşıldı. Şirketlerin iklim değişikliğine yönelik stratejilerini uluslararası kurumsal yatırımcıların bilgisine sunabileceği bir platform sağlayan CDP, dünyanın en prestijli ve yaygın çevre girişimi olarak kabul ediliyor. 

CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Raporu, CDP’ye Türkiye’den dahil olan şirketlerin verdikleri yanıtların analizini ve Türkiye’de iklim değişikliği ile ilgili ana eğilimleri içeriyor. Önsözü Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi (UNEP FI) Başkanı David Pitt-Watson, CDP CEO’su Paul Simpson ve Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer tarafından kaleme alınan CDP Türkiye 2013 Raporu'na olumlu yanıt veren BIST 100 şirketlerinin sayısı, 2012 senesinde 17 iken bu sene yüzde 65 artışla 28’e yükseldi. 

CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Liderleri Saydamlık ve Performans kategorilerinde ödüllendirildi.

Toplantı CDP’ye Türkiye’den yanıt veren ve CDP’nin uluslararası derecelendirme metodolojisine göre EY Türkiye tarafından derecelendirilen şirketler arasından belirlenen CDP Türkiye İklim Değişikliği Liderleri’nin ödül aldığı CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Liderleri Ödül Töreni ile son buldu.

CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Liderleri ödülleri kapsamında Saydamlık kategorisinde  Coca-Cola İçecek, Duran Doğan Basım Ambalaj, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ve Türk Telekomünikasyon ödül aldı. Şirketlere ödüllerini EY Türkiye İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Ortağı Zeynep Okuyan taktim etti. 

CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Liderleri Performans ödülleri kategorisinde ise Akbank, Arçelik, Coca-Cola İçecek, TAV Havalimanları Holding, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Vestel Beyaz Eşya ve Zorlu Enerji Elektrik Üretimi ödül aldı. Şirketlere ödüllerini Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sondan Durukanoğlu Feyiz taktim etti. 

CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Raporu Sonuçları Hakkında

2013 yılında CDP, BIST-100 şirketlerinden iklim değişikliği ile ilgili bilgilerini talep etti ve ayrıca BIST-100 dışında kalan şirketler de CDP’ye yanıt vermeleri için teşvik edildi. CDP Türkiye 2013 İklim Değişikliği Raporu, emisyon azaltımı, iklim değişikliği ile alakalı risk ve fırsatlar ile ilgili Türk şirketlerinin kat ettiği yolu gösteriyor. Özetle, Türkiye’deki lider şirketlerin artan ilgi ve taahhütlerine rağmen iş dünyasının büyüme stratejilerini de tehlikeye atmadan emisyon azaltımı yönünde daha fazla çaba göstermesi ve daha hızlı bir yol kat etmesi gerekiyor. Daha proaktif olan Türk şirketlerinin iklim değişikliği fırsatlarından yararlanma ve düşük karbonlu ekonomiye geçişte rakiplerine oranla daha çok başarı göstermesi beklenmektedir.

2013 yılında şirket yanıtları CDP’nin uluslararası derecelendirme metodolojisine göre EY Türkiye tarafından hem saydamlık hem de performans kategorisinde derecelendirildi. Türkiye’nin Saydamlık Liderleri, CDP’ye Türkiye’den yanıt veren şirketler arasında saydamlık derecelendirmesinde ilk %10’a giren şirketler olarak belirlendi. Performans Liderleri ise bu sene A bandında yer alan hiçbir Türk şirketi olmadığı için 2013 yılında performans derecelendirmesine göre B bandında yer alan 7 şirket olarak belirlendi.  Bazı ana çıktılar aşağıda sıralanmıştır:

 BIST-100 şirketlerinin CDP’ye yanıt verme oranı %65 arttı: 2012’de 17 olan BIST-100 şirketleri arasında yanıt verme oranı 2013 yılında %65’lik bir artışla 28’e yükseldi. Bu sene, BIST-100 listesinde yer almayan şirketlerle de beraber toplamda 39 şirketten yanıt alındı. Böylece 2010 yılından beri en yüksek yanıt verme oranına ulaşıldı. 

 Kamuya açık raporlama oranı düşük kaldı:  BIST-100 dahilindeki 26 şirketten 10’u kamuya açık olmayan yanıt vermeyi tercih etti. Bu durumda sadece uluslararası kurumsal yatırımcıların dikkatine sunulan verilere CDP websitesinden giriş yapılamıyor. 2012 yılındaki duruma göre bir gelişim gösterilmesine rağmen (sadece 15 şirketten 6 tanesi kamuya açıktı), özel şirketler kamuya açık raporlama yapma konusunda halen isteksiz.  

• Gelişmiş Emisyon Raporlaması: 2013 yılında, 32 (%89) şirket scope 1 ve scope 2 verilerini açıkladı. 

• Düzenleyici planlara rağmen doğrulama yetersizliği: Doğrulama seviyeleri tüm yanıt veren şirketler için %25, BIST-100 şirketleri arasında ise %31 oranında kaldı. Gelecek yıllarda şirket paydaşları ve yatırımcıların doğrulama taleplerinin artması ve de hükümetin İzleme, Raporlama ve Doğrulama (MRV) sistemi kapsamında oluşturduğu düzenlemelerin şirketlerin üçüncü taraflarca raporlarını doğrulatmaları konusunda teşvik edici olması bekleniyor.

• İklim değişikliği ile alakalı konuların şirketlerin üst yönetimlerde ele alınması oranında artış yaşanırken, iklim değişikliği riskleri yönetiminde Türk şirketleri halen yeterli gelişim gösteremiyor: Bu sene şirketlerin %83’ü iklim değişikliği ile ilgili konuları ele almak üzere üst düzey bir yönetici atadıkları bilgisini verdi. Buna karşın şirketlerin sadece  %65’i iklim değişikliği ile alakalı riskleri yönetmeye dair süreçlerinin olduğunu raporladı. 

• Şirketlerin sadece %50’sinin ana operasyonlarında emisyonlarını azaltmak üzere hedefleri bulunuyor. BIST-100 şirketlerinden 8’inin emisyon rakamlarında  artış kaydedildiği görülüyor. 

• BIST-100 şirketlerinden 11 (39%) tanesi genel olarak emisyon azaltım faaliyetleri sonucunda emisyon rakamlarında azaltım kaydettiklerini belirtiyor

Eğitim Reformu Girişimi (ERG) soruyor

Dershanelerin kapatılması eğitimde kaliteyi ve fırsat eşitliğini sağlar  mı?


Eğitim Reformu Girişimi (ERG) bu belgeyle, son günlerde dershanelerin dönüştürülmesi/ kapatılması ile ilişkili olarak kamuoyunda gelişmekte olan tartışmaların doğru bir temelde gerçekleşmesine katkı yapmayı amaçlamaktadır. Türkiye’de eğitim politikalarında değişim konularında sıkça yaşanan bir durum, konunun özünden uzak ve yapıcı olmayan tartışmaların ortaya çıkmasıdır. Bununla beraber, köklü ve kapsamlı değişikliklerin ani biçimde gündeme getirilmesi ve yeterli zaman verilmeksizin uygulamaya konması da kendi içinde başlı başına bir sorundur. Ülkedeki birçok bireyi doğrudan ilgilendiren dershaneler konusundaki tartışmaların da, ilgili sorunların olası nedenlerinin ve çözümlerinin veri temelli ve bütüncül bir biçimde ele alınabileceği bir zemine yönlendirilmesi gereklidir. 

Son günlerde basına yansıyan haberler ve yapılan açıklamalarla, Türkiye’de eğitim politikası gündeminin merkezine dershanelerin kapatılması/özel okula dönüştürülmesi yerleşti. Bu süreçte, dershanelerin, ortaöğretim ve yükseköğretim sistemine geçişte, fırsat eşitliği bakımından yararlı olup olmadığı üzerine farklı görüşler ifade edildi. Ancak, dershanelere ilişkin yazılı ve görsel basına yansıyan bu tartışmalar genel olarak kişisel izlenimler ve değerlendirmelerin ötesine geçemedi. Oysa, Türkiye’de dershaneler üzerine, sınırlı da olsa, karar alma süreçlerinde yol gösterici olabilecek bazı bilimsel çalışmalar bulunuyor. ERG bu belgede, ilk olarak, konunun kişisel izlenimler ve görüşlerin ötesinde, geniş kapsamlı ampirik araştırmalar temelinde ele alınmasına katkı sağlamak adına, dershanelerin özellikle yükseköğretime geçiş sürecinde ne ölçüde belirleyici olduğunu inceleyen çalışmaların bulgularını özetlemektedir. Ardından, dershanelerin kapatılması veya özel okula dönüştürülmesi tartışmalarını Türkiye’de nitelikli eğitimin eşitlikçi biçimde sağlanması temelinde eleştirel bir bakış açısı ile ele almaktadır.

ERG tarafından oluşturulan politika notunun tamamını okumak için tıklayınız

Sabancı Üniversitesi Öğrenci Birliği İnsan Meclisi'ni topluyor!

SU ÖBYK İnsan Meclisi'ni şöyle açıklıyor: İnsan Meclisi karşılıklı dinleme ortamı oluşturulması adına toplanır. Birliktelik esnasında üretilen bilgi ve iletişim bağları sayesinde demokratik Meclis oluşumunun sürerliliği sağlanmaktadır. Kampüste bulunan her bir bireyin katılımına açıktır.

Amaç:

- İnsanların sesini doğrudan duyurabileceği çeşitliliği yüksek ve sürdürülebilir bir platform oluşturmak

- Her insanın kendi görüşlerini sunması yanısıra başka görüşlere de kulak verip üzerine düşünme ve geliştirmelerde bulunması

- Gündelik yaşam içerisinde şekillenen olumlu ya da olumsuz tüm fikirlerin tespit edilip değerlendirilmesi

- Şekillenen fikir ve görüşler hakkında gerekli çözüm önerilerinin üretimine odaklı birlikte çalışma ortamı oluşturulması

- Yaratıcı ve eleştirel düşüncenin teşvik edilmesi ve bu sayede görüşlerde ve çözümlerde çeşitliliğin sağlanması

Format:

Meclis, Genel Kurul ve Çözümler Çalıştayı olmak üzere iki oturumda gerçekleştirilecektir. 

Serbest Kürsü, her bireyin kendisini ifade edebilmesine olanak sunar. Sırayla herkesin konuşma yapacağı bir kürsü oluşturulaması ile gerçekleşir.

Genel Kurul:

Bir araya gelen insanların Serbest Kürsü'de kendilerini topluluk karşısında ifade özgürlüğü kapsamında görüşlerini beyan ettiği bir toplantı niteliğindedir. Burada gündem tüm hatlarıyla belirlenir. Çalıştay öncesinde herkesin herkesi dinlemesi ve dinlenmesi gerçekleşir.

Çözümler Çalıştayı

Meclisin ikinci gününde belirlenmiş gündem üzerine çalışma grupları oluşturulur. 5-10 kişilik çalışma gruplarında fikirler ve çözüm önerileri üretilir. Bunlar hakkında somut adımların nasıl atılacağı planlanır ve şekillenir. Her çalışma grubunda bir kişi Dinleyici vazifesini üstlenir ve o grupta ilgili notları tutmakla sorumludur. Çalıştay sounda tüm gruplardaki çözüm önerileri derlenip yek bir netice metni ortaya çıkar.

Katılım:

Açık fikirli, ifade özgürlüğüne saygılı, katılımcı, demokrasiye ve birlikte sevgiyle yaşamaya inanan her insana açık olan bu meclise katılım kişiler veya belirli gruplarla sınırlı değildir.

Tarih:

25 KASIM PAZARTESİ 

SERBEST KÜRSÜ

SİNEMA SALONU

27 KASIM ÇARŞAMBA

ÇÖZÜMLER ÇALIŞTAYI

YEMEKHANE

‘Grafen’ ve ‘İnsan Beyni’ projeleri başladı

Dünyanın en büyük iki araştırma projesi ‘Grafen’ ve ‘İnsan Beyni’ projeleri resmen başladı. Sabancı Üniversitesi bu iki dev projenin Türkiye yürütücüsü oldu.


İnsanlık için çok önemli olan ve modern bilimde yeni bir çağ açan iki büyük projede Türkiye’den sadece Sabancı Üniversitesi yer alıyor. Dünyanın en büyük bütçeye sahip iki Amiral Gemisi Projesi; yaklaşık 1.2 milyar Euro bütçe ile İnsan Beyni Projesi (Human Brain Project - HBP) ve 1.2 milyar Euro ile Grafen Projesi (Graphene Project) resmen başladı.

Avrupa Komisyonu geçtiğimiz Ocak ayında, AB 7. Çerçeve Programı ICT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) alanı kapsamında, bu iki projeyi (İnsan Beyni Projesi ve Grafen Projesi ) Avrupa’nın ‘AB Geleceğin Yükselen Teknolojisi FET Projeleri’ olarak seçmişti. 7 – 11 Ekim 2013 tarihleri arasında İsviçre ve İsveç’te proje ortaklarının katıldığı toplantılar ile resmi açılışlar duyuruldu.

Amiral Gemisi seçilen projelerin AB 7. Çerçeve Programı kapsamında 1 Ekim 2013 ile 31 Mart 2016 tarihleri arasında gerçekleşecek ilk evresine Avrupa Komisyonu 54 milyon Euro’luk katkı sağlayacak. Projelerin ikinci evresi 1 Nisan 2016’da başlayacak.

Projeler ile ilgili çalışmaların Türkiye ayağı Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde (SUNUM) yürütülecek.

İnsan Beyni Projesi (Human Brain Project – HBP)

Avrupa ve dünyadan 130’u aşkın araştırma kurumunun ve sayısız alanda yüzlerce bilim insanının katıldığı İnsan Beyni Projesi, bugüne kadarki en iddialı nörobilim projesi olarak ortaya çıktı.  Kazanılan bilgiler, yeni tıp ve bilişim teknolojilerinin geliştirilmesinde kilit rol oynayacak.  Proje ortakları, 7 Ekim 2013 Pazartesi günü koordinatör kurum EPFL’de (Ecole Polytechnique Fédérale de Lausanne – Lausanne Federal Teknik Üniversitesi) bir araya geldi.  Hafta boyunca nörobilim uzmanları, hekimler, bilgisayar bilimi uzmanları ve robotik uzmanları projenin ayrıntılarını kararlaştırdı. AB tarafından FET Amiral Gemisi Projelerinden biri olarak seçilen ve benzeri görülmemiş bir disiplinlerarası işbirliğine sahip olan bu 1,2 milyar dolar bütçeli proje, seçilmesinden dokuz ay sonra resmen başlamış bulunuyor. 

Proje altı platformda ilerleyecek 

İnsan Beyni Projesi’nin ilk hedefi, proje amaçlarına ulaşılmasını sağlayacak teknolojik araç ve yöntemlere sahip altı araştırma platformu kurulması.  Bu platformlar nörobilişim, beyin simülasyonu, yüksek performanslı bilgi işlem, medikal bilişim, nöromorfik (nörobenzetim) bilgi işlem ve nörorobotik üzerine kurulacak. 

Bilim insanları sonraki 30 ay boyunca platformların kuruluşu ve testleriyle ilgilenecek.  Platformlar 2016’dan itibaren İnsan Beyni Projesi bilim insanlarının ve dünya genelinde araştırmacıların kullanımına açılacak. Simülasyon, yüksek performanslı bilgi işlem, nöromorfik donanım ve veritabanları gibi kaynaklar, astronomide kullanılan büyük teleskoplar gibi diğer kapsamlı araştırma altyapılarında olduğu gibi, rekabet öncesi esasına göre kullanılacak. 

İnsan Beyni Projesi’nin nörobilim, tıp ve teknoloji hedefleri

Nörobilim alanında araştırmacılar, her yıl yayımlanan binlerce bilimsel makaledeki verileri de kapsayan ve her geçen yıl daha da artan muazzam bir bilgi hacmiyle karşı karşıyalar. Nörobilişim platformunun görevi, bu kaynaklardan azami veriyi çıkarmak ve beynin tek bir hücreden bütününe kadar her düzeydeki ilişkiler sisteminin haritasına oturtmak olacak. Bu bilgiler, beyin simülasyonu platformunun geliştirilmesinde kullanılacak. Yüksek performanslı bilgi işlem platformunun da, bu iddialı hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak işlem gücünü sunabilmesi gerekiyor. 

Projede yer alan hekimler, nörolojik hastalıkların teşhisi için en iyi yöntemleri geliştirmekten sorumlu olacak. Patolojik yapıların çok hızlı bir şekilde tespit ve teşhis edilebilmesi, hastaların dönüşü olmayan nörolojik hasara uğramadan önce kişiye özel tedaviler alabilmesini mümkün kılacak. Bu görevi üstlenen medikal bilişim platformu, önce hastaneler ve ilaç şirketleri ile işbirliği yaparak binlerce hastadan kimlik bilgileri silinerek toplanmış klinik verileri derlemeye ve çözümlemeye odaklanacak.

İnsan Beyni Projesi’nin son bileşeni olan nörolojik teknolojiler geliştirme aşaması, projede önemli yer tutuyor. Nöron ağlarının işleyiş biçimini taklit eden mikroişlemcilerle, nöron devrelerinin olağanüstü öğrenme kabiliyeti ve kıvraklığından çeşitli uygulama alanlarında yararlanılması planlanıyor. Bu görevi, nöromorfik bilgi işlem platformu üstlenecek.  Nörorobotik platformunun görevi ise, sinir ağı simülasyonunun robotlara (başta sanal robotlara) tümleştirilmesi ile bu robotlara öğrenme kabiliyeti ve kıvraklık gibi yeni özellikler kazandırılması olacak. 

Yeni hedef: 2016 

Platformlar kapsamlı ve bütünlüklü bir global proje içinde oluşturulacak. Örneğin araştırmacılar beyin simülasyonu ile sadece nörolojik rahatsızlıkların mekanizmalarını ve yeni tedavi hedeflerini tespit etmekle kalmayıp nörolojik teknolojilerin temel prensiplerini güncellemede ve teknoloji gelişiminin hızlandırılmasında kullanacak. Bu teknolojiler aynı zamanda simülasyonun bilgi işlem ihtiyaçlarının karşılanmasını da üstlenebilecek. İnsan Beyni Projesi’nin başarısı bu nedenle altı platformu arasında gerçekleşecek iletişim ve işbirliğinin dinamiklerine bağlı. 

İnsan Beyni Projesi’ne katılan bilim insanlarının, araştırma platformlarını tamamlamak için iki buçuk yıl süresi bulunuyor. Platformların tamamlanmasının ardından bilim insanları hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak altyapı, araç ve yöntemlere kavuşmuş olacak.  

İnsan Beyni Projesi’nin Türkiye yürütücüsü Sabancı Üniversitesi oldu

                                        Prof. Yaşar Gürbüz ve Dr. Volkan Özgüz 

Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Volkan Özgüz ve Prof. Yaşar Gürbüz önderliğindeki teknik ekip, nörobenzetimli bilgi işlem mimarileri, çok düşük enerjilerle çalışan yeni bilgi işlem tüm devreleri ve donanım platformları geliştirerek, araştırmacıların insan beyninin mimarisine ve devre yapısına dayalı yeni bilişim sistemleri tasarlamasına öncü olacak.

Bu proje ile Sabancı Üniversitesi Türkiye’de insan beyninin anlaşılması, sağlık ve bilişim araştırmalarına yön vermesi ile ilgili bir platform oluşturarak, yeni katılımcıların Avrupa’daki ortaklara işbirliklerinin kurulmasında arabuluculuk yapacak ve Türkiye’nin uluslararası platformda adının duyurulmasını sağlayacak. Projeye katılım ile ülkemiz araştırmacıları da yüzyılımıza damgasını vuracak bu ileri düzeydeki araştırma faaliyetlerinin içerisinde yer alacak ve proje ortakları arasında bulunan Nobel ödüllü araştırmacılar ile bir arada çalışma fırsatı bulacak. 

Grafen Projesi (Graphene Project)

Avrupa’nın Gelecek ve Yükselen Teknolojiler alanındaki on yıllık ve bir milyar Euro’luk ilk projelerinden olan Grafen Amiral Gemisi Projesi, 11 Ekim 2013 Cuma günü Gothenburg’da yapılan bir törenle yola çıktı. 

Grafen Amiral Gemisi, Avrupa Komisyonu tarafından Ocak 2013’te Avrupa’nın ilk amiral gemisi projelerinden biri olarak seçilmişti. Projenin amacı, grafen ve bağlantılı katmanlı malzemelerin akademik laboratuvarlardan topluma taşınarak birçok sektöre devrim niteliğinde yenilikler getirmektir. Böylelikle Avrupa’da yeni iş sahaları açılarak ve ekonomik büyümeye katkı da bulunulacaktır. 

Henüz on yaşına bile basmayan ve mucitleri Manchester Üniversitesi öğretim üyeleri Profesör Andre Geim ve Profesör Kostya Novoselov’a 2010 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandıran grafen adlı malzeme, bilim çevrelerinin yoğun ilgisini çekmektedir. Grafende bir araya gelen benzersiz üstün özellikler, bu malzemenin çok çeşitli alanlarda çığır açıcı teknolojiler için başlangıç noktası olarak kullanılabileceğine işaret etmektedir.

Grafen Amiral Gemisi konsorsiyumunda 17 Avrupa ülkesinden 75 akademi ve endüstri ortağı yer alıyor. 

Kurşunkalemden çıkan bilim; devrimin habercisi grafen maddesi 

Tek bir atom kalınlığındaki karbon katmanı olan grafen, insanlığın elindeki en şaşırtıcı ve kullanışlı madde olabilir. Malzeme, keşfedilen ilk iki boyutlu atom kristali olmanın yanında, bilinen en ince malzeme ve dünyanın en sert maddesidir (elmastan bile sert olduğu halde hafif ve esnektir). Yük taşıyıcıları kütlesiz olan malzemenin ısı ve elektrik iletkenliği, ayrıca elastikiyeti çok yüksektir ve malzeme hiçbir molekülü geçirmemektedir.

Henüz on yıldan az geçmişi olan grafenin yaşam bilimleri ve tıptaki uygulamalarının, elektroniktekini bile geride bırakacağı düşünülüyor. Grafenin biyolojik uygulamalara da elverişli olmasını sağlayan bazı özellikleri var.  Geniş yüzey alanı, kimyasal saflığı ve kolay devreye girme özelliği, ilaç iletimi için iyi fırsatlar sunuyor.  Benzersiz mekanik özellikleri ise doku mühendisliği ve rejeneratif tıp uygulamalarını akla getiriyor. İncelik, iletkenlik ve sertlik özelliklerinin bir arada bulunması, elektron mikroskoplarında biyomoleküllerin görüntülenmesine yardımcı olarak kullanılabileceği anlamına geliyor.  Kimyasal olarak aktifleştirine grafenin glikoz, kolesterol, hemoglobin ve DNA gibi çeşitli biyolojik molekülleri tespit eden, hızlı ve ultra hassas ölçüm cihazlarının geliştirilmesinde rol oynama ihtimali de var.

Bu mucizevi maddenin Graphene projesi ile beraber, grafen ve bağlantılı katmanlı malzemelerin akademik laboratuarlardan topluma taşınarak birçok sektöre devrim niteliğinde yenilikler getirmesi amaçlanıyor

Grafen Projesi’nin Türkiye yürütücüsü Sabancı Üniversitesi oldu


                      Doç. Dr. Selmiye Alkan Gürsel ve Dr. Burcu Saner Okan

Sabancı Üniversitesi’nden Doç. Dr. Selmiye Alkan Gürsel’in yürütücü ve Dr. Burcu Saner Okan’ın uzman araştırmacı olduğu ekip grafenin enerji uygulamaları iş paketinde görev alacak. Enerji uygulamaları iş paketinin amacı, grafenin gündelik hayattaki enerji uygulamalarında kullanılabilmesine yönelik çalışmalar yapmaktır. Özellikle grafenin fotovoltaik hücrelerde, bataryalarda, yakıt hücrelerinde ve hidrojen depolama gibi uygulamalardaki işlevine odaklanan grup, grafen konusundaki temel ve teknolojik uzmanlıkları enerji dönüştürme ve depolama cihazları üreticilerinin ve tasarımcılarının kullanımına sunarak, enerji ihtiyaçlarına daha iyi cevap verecek. Grafen esaslı malzemelerin geliştirilmesi için yeni araştırma yöntemlerinin önünü açmayı hedefler... 

Sabancı Üniversitesi ekibi, grafenin yakıt pilinde kullanımı konusunda çalışmalar yapacak. İlk fazda Sabancı Üniversitesi grafenin yakıt pili uygulamalarında konsorsiyumda yer alan tek üye. Bu bakımdan yakıt pili konusunda projeden çıkacak sonuçlar ülkemizin bu alandaki hem bilimsel hem de teknolojik açılardan gelişimine de önemli katkılarda bulunacak. Proje, Sabancı Üniversitesi’nin grafen alanındaki mevcut çalışmalarına katkı sağlayarak, bu alanda bir yetkinlik merkezi oluşturacak ve yeni ortaklıkların oluşturulmasına da imkan sağlayacak. Ayrıca, Türkiye’de grafen ile ilgili oluşturulacak konsorsiyumların projede yer alan Avrupa’daki ortaklara işbirliklerinin kurulmasında arabuluculuk yapabilecek ve Türkiye’nin uluslararası platformda adının duyurulmasını sağlayacak.

Bu malzemenin kullanılabileceği önemli uygulama alanları arasında hızlı elektronik ve optik cihazlar, işlevsel hafif bileşenler ve gelişmiş piller yer almaktadır. Grafen teknolojilerinin mümkün kılabileceği yeni ürünlerden bazıları, elektronik kağıt ve bükülebilir kişisel iletişim cihazları gibi hızlı, esnek ve sağlam tüketici elektroniği ürünleri ve enerji verimliliği yüksek uçaklar olarak sayılabilir. Grafenin uzun vadede yeni bilgisayar paradigmalarını ve yapay retina gibi çığır açan tıbbi uygulamaları doğurması da beklenmektedir.

Abone ol