Ana içeriğe atla

Türkiye’nin 'aile, iş ve toplumsal cinsiyet' durumu

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu tarafından, Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (International Social Survey Program-ISSP) kapsamında,  hazırlanan, “Türkiye’de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı rapor açıklandı.

Raporu okumak için tıklayınız.

International Social Survey Programı’nın (ISSP)  2012 yılı saha taramasına dayalı araştırması 59 ilde 1555 denekle yapılan yüz yüze görüşmelerle 2013 yılı Şubat – Nisan ayları zarfında tamamlandı. 

Türkiye’de, Aile yapısı, çiftlerin kaç çocuk istediği, kadının çalışma hayatına katılımı ile ilgili düşünce, aile kurumunun güçlenip güçlenmediğine  ilişkin sorulara cevap vermeyi amaçlayan  “Türkiye’de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı çalışmadaki bulguların sunumu ve araştırmanın değerlendirmesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu tarafından yapıldı.

Toplantıda verilen bilgiye göre: Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren hızlanan bir kentleşme ve sanayileşme süreci içinden geçerken bu dönemde aile kuran üç kuşağın temel yaşam alanı artan ölçüde kent ve çalışma alanı da sanayi ve hizmetler kesimi oldu. Bu ortamda aile tanımı büyük çoğunluk için artık bir anne ve baba ile en az bir çocuktan oluşan bir çekirdek aile normuna sahip oldu. Rapordaki bulgular bu olguyu teyit ediyor. Ayrıca, büyük çoğunluklar artık ailede hem erkek hem kadının bir arada ev dışında kazanç karşılığı çalışmasının gerekliliğini kabul ediyor. Buna rağmen yine büyük kadın ve erkek çoğunlukların gözünde kadının ailedeki temel işlevi çocuk yetiştirmek, ev işleriyle uğraşmak, erkeğin ise ev dışından kazanç temin ederek eve ekonomik olarak destek olmak olarak algılanıyor. Zorunlu olmadıkça kadının ev dışında çalışmasının arzu edilen bir durum olmadığı açıkça görülüyor. 

Bu durumun ortaya çıkarttığı sonuç çalışmak durumunda kalan az sayıdaki kadının hem işyerinde hem de evinde etkili bir biçimde iş yapması keyfiyetidir. Onun için kadınların ancak dörtte biri kadarı iş piyasasına girerken, kadınlar ancak çocukları okul çağına geldiğinde ve evdeki boş zamanı ortaya çıktığında bu tür bir ev dışı kazanç sağlayan işte çalışmayı göze alabiliyor. Bunun getirdiği ilk sonuç çocuk sayısının az sayıda tutulması beklentisi olup en fazla iki çocuk isteyen denek sayısında kendisini gösteriyor. İkinci olarak, bu durumun kadına yüklediği yük de yine erkeklere göre birkaç misli zaman ve enerji tüketen bir içerikte. Dünya’daki ISSP 2002 çalışmasına katılan ülkelerle karşılaştırıldığında bu yükün oldukça hatırı sayılır olduğu gözleniyor. 

Bu durumun evde bakılması gereken yaşlı ve muhtaç yakınlar olduğunda kadınlar için daha da ağırlaştığı görülüyor. Kadın, ister kendi ailesinden ister kocasının ailesinden olan yaşlı ve muhtaçların bakımında öncelikli ve ağır bir yük yükleniyor. Mutat ev işlerinin yapılması ve sürdürülmesinde de ufak tefek tamirat dışında erkeklerin fazla bir rol üstlenmedikleri, bu yükün de büyük kısmının kadınların sırtında olduğu görülüyor.

Bu sonuçlara bakılarak ortaya adil olmayan bir iş yükü paylaşımının çıktığı düşünülebilir. Bu konuda gerek erkek gerek kadınların çoğu, aile içindeki iş bölümünde adil olandan fazlasının kadınlara düştüğünü kabul etmektedir. Ancak, bu hususun değiştirilmesi için pek bir girişimde bulunulmadığı da bir gerçek. Nitekim her şey göz önüne alındığında, memnuniyetin bir hayli yaygın olduğunun ifade edilmesi ve mutlu olan çoğunluklar olgusu bu konuda fazla bir değişim beklentisi olmadığının göstergesidir. 

Bu yükün hafifletilmesi için en fazla umut bağlananın devlet yardımı olduğu görülürken, özel veya kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarının yardımcı olabileceklerine dair pek bir düşünce de gözlenmiyor. 

Son olarak dile getirilen ise; Toplanmış olan bu verilerin bir yıl içinde kamusal kullanıma açılacağı, bu veriler üzerinde yapılacak sosyolojik ve sosyal psikolojik istatistik çözümlemelerin raporda sunulan bulguları daha anlamlı kılacağı, ayrıca karşılaştırmalı olarak yapılacak çalışmaların raporda sunulan verilerin daha güçlü gözlemlerle değerlendirilmelerini de sağlayacağının umulduğu şeklinde oldu. 

Unilever Dünya Başkanı Paul Polman’ı ağırladık

Sabancı Üniversitesi Unilever Dünya Başkanı Paul Polman’ı ağırladı
“Daha iyi bir dünya yaratmak için bugünden daha uygun bir zaman yok!”


Her yıl düzenlediği 700’ün üzerindeki konferansla öğrencilerini global iş dünyası ile buluşturan Sabancı Üniversitesi, dünyanın en büyük hızlı tüketim ürünleri şirketlerinden Unilever’in Dünya Başkanı Paul Polman’ı ağırladı. Paul Polman “Creating a Better Future Everyday Made By You” başlıklı bir konuşma yaptı.



Konferansın evsahipliğini, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Rektör Prof. Dr. Nihat Berker ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Füsun Ülengin yaptı.

1000’e yakın üniversite öğrencisi katıldığı konferansın açılışında konuşan Prof. Dr. Füsun Ülengin, sürdürülebilir büyümeye olan ilginin artışından duyulan mutluluğu dile getirdi. Son yıllarda özel sektörün de sürdürülebilirlik konusunu stratejik olarak ele aldığını belirten Ülengin, Unilever’in de sürdürülebilirlik için yenilikçilik alanında lider olduğunun altını çizdi.

Füsun Ülengin, Sabancı Üniversitesi’nin de benzer vizyonla 2012 yılında Türkiye’de ilk kez Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ‘Üniversitelerarası Yenilikçilik ve Girişimcilik Endeksi’nde birinci* olduğuna vurgu yaptı Sabancı Üniversitesi’nin sürdürülebilirlik konusunda dünya liderlerini ağırladığına vurgu yapan Ülengin, Sabancı Üniversitesi’nin Birleşmiş Milletlet Global Compact anlaşmasını Türkiye’den imzalayan ilk üniversite olduğunu, MBA ve Executive MBA programlarının FT listelerinde yer aldığını,  Yönetim Bilimleri Fakültesi’nin Sorumlu Yönetim Bilimleri Eğitimi İlkeleri (Principles for Responsible Management Education -PRME) imzacısı olduğunu belirtti. Ülengin ayrıca Yönetim Bilimleri Fakültesi altında faaliyet gösteren Kurumsal Yönetim Forumu’nun CDP’nin (Karbon Saydamlık Projesi) Türkiye faaliyetlerini yürüttüğüne ve Bağımsız Kadın Direktörler Projesi’ni hayata geçirdiğine değindi. Füsun Ülengin Sabancı Üniversitesi olarak hedeflerinin geleceğin oluşturulmasına destek vermek ve gelecek için liderler yetiştirmek olduğunun altını çizerek sözü Paul Polman’a bıraktı

Paul Polman, “Hızla globalleşen dünyada gittikçe daha bağımlı hale gelen finansal yapı, gelişen teknoloji ve ekonomik sistemler yönetimi daha karmaşık bir dünya yarattı. Bizi hızla değişen, kararsız, karmaşık ve anlaşılması güç bir gelecek bekliyor. Dünyanın dengesinin bozulduğu çok açık. Hepimiz sorumluluk alarak, dünyayı değiştirmek için çalışmalıyız” diye konuştu.
Polman hızlı globalleşmenin doğurduğu sonuçlar nedeniyle kapitalizmin daha adaletli ve daha sürdürülebilir bir türüne geçiş yapılması gerektiğini vurguladı ve başarılı büyümenin sırrının burada yattığını kaydetti.

“Karşılaştığımız sosyal ve çevresel meseleler her zamankinden daha zorlu. Nüfus hızla artıyor, iklim artan bir hızla değişiyor, su kaynakları yok oluyor. 1 milyar insan açlık çekiyor, başka 1 milyar insansa bolluk içinde yaşıyor ve her yıl 1 milyardan fazla çocuk bağırsak hastalıkları yüzünden yaşamını kaybediyor” diyerek sözlerine devam eden Polman, gençleri sürdürülebilir yaşamı yaygınlaştırmak için destek vermeye çağırdı:

“Bugünkü durumu daha iyi hale getirmek, ister işletme, ister hükümet, ister sivil toplum örgütü olalım, bugünün liderleri olarak bizim, geleceğin liderleri olarak da sizin sorumluluğunuzda bulunuyor.  Daha iyi bir dünya yaratmak için bugünden daha uygun bir zaman yok! Bu bizim görevimiz. Bizim sorumluluğumuz.”

Sürdürülebilirlik hem karlı olabilecek, hem de doğaya ve insanlığa pozitif geri dönüş sağlayabilecek bir iş modeli…
Unilever olarak, global değişime öncü olmak için ara vermeden çalıştıklarını ifade eden Paul Polman, “Ancak bu değişimi tek başına başarmamız mümkün değil.   Bu nedenle, STK’lar, hükümet, özel sektör, üniversitelerle gerçekleştireceğimiz işbirlikleri bizim için çok önem taşıyor“ diye konuştu.  
Polman sözlerine şöyle devam etti: “Unilever olarak, urumsal hedefimiz işimizi iki kat büyütürken, çevresel ayak izimizi yarı yarıya indirmek ve pozitif sosyal etkimizi artırmak olarak belirledik. Sürdürülebilir Yaşam Planımız sayesinde geride bıraktığımız 4 yılda işimizi %30 oranında büyütürken; atıklarımız ile enerji ve su tüketimimizi azaltmayı başardık.  Sağlık ve hijyen kampanyalarımız ile, çeyrek milyar insanın yaşamlarına dokunduk.  Artık, hammaddelerimizin üçte birinden fazlasını sürdürülebilir kaynaklardan tedarik ediyoruz.  450,000 küçük çiftçinin sürdürülebilir tarım eğitimi almasına destek olduk.  Böylece, sürdürülebilirliğin hem kazandıran, hem de doğaya ve insanlığa çok pozitif geri dönüşler yaptıran bir iş modeli olduğunu kanıtlamış olduk.”

Video:



İsmail Çakmak'a Georg Forster Araştırma Ödülü

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik Programı Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. İsmail Çakmak, Almanya'da Alexander von Humboldt Vakfı tarafından yaşamboyu bilimsel katkılar için verilen Georg Forster Araştırma Ödülü'ne layık görüldü. 


Humboldt Vakfından 60 bin EURO tutarında para ödülü alacak olan İsmail Çakmak'a ayrıca bilimsel araştırmalarına katkıda bulunmak ve  bilimsel konferanslara  yönelik seyahatlerinde kullanmak üzere 25 bin  EURO  tutarında  ek para  desteği de verilecektir.  

Georg Forster Araştırma Ödülü,  konusunda bilime uluslararası düzeyde önemli düzeyde katkılarda bulunmuş olan ve gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına araştırmalarıyla çözümler sunan araştırıcılara verilmektedir. Tüm bilimsel araştırma alanlarını kapsayan bu ödül,  her yıl gelişmekte olan ülkelerden en fazla 4 kişiye verilmektedir.  

Prof. İsmail Çakmak, buğdayın besinsel değerinin modern bitki besleme, biyoloji ve genetik yöntemlerle iyileştirilmesi konusunda 12 ülkeden yürüyen ve ana sponsoru “Bill and Melinda Gates” Vakfı olan uluslar arası bir  HarvestPlus programını koordine etmekte ve bu alandaki çalışmaları gelişmekte olan ülkelerde  çok başarılı  uygulamalara temel olmaktadır.

Anılan ödüle Göttingen Üniversitesi tarafından aday gösterildi ve bu Üniversitede 6 ile 12 ay süreyle çalışmalarda bulunacaktır. Prof. Çakmak, bu ödül çerçevesinde ayrıca Bonn Üniversitesi, Berlin Humboldt Üniversitesi, Hannover Üniversitesi, Giessen Üniversitesi,  Kassel Üniversitesi, Stuttgart-Hohenheim Üniversitesi, Bayreuth Üniversitesi, Kiel Üniversitesi ve Halle Üniversitesi'nde de kısa  süreli ziyaretlerde bulunacak ve konferanslar verecektir.

İsmail Çakmak'a ödülü Humboldt Vakfının 2014 yılında 3-5 Haziran tarihlerinde  Berlin'de yapılacak olan yıllık toplantısında verilecek.

İsmail Çakmak:

1988 yılında Stuttgart-Hohenheim Üniversitesi'nde doktorasını tamamlamış olan İsmail Çakmak,  öğretim üyesi olduğu Çukurova Üniversitesi'nden  2000 yılında ayrılıp Sabancı Üniversitesi'ne geçti. 1994 yılında TUBİTAK Teşvik Ödülü, 1999 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü, 2005 yılında Uluslararası  IFA-Bitki Besleme Ödülü ve 2007 yılında Avustralya Teknik Bilimler Akademisi  "Derek Tribe Madalyası"  alan İsmail Çakmak, Avrupa Akademisi ve Türkiye Bilim Akademisi’nin seçilmiş üyesidir.  Bugünde değin hakemli uluslararası dergilerde yayınlanmış olan 140 makalesi bulunan İsmail Çakmak'ın makalelerine  6100 üzerinde atıfta bulunulmuştur (Hirsch Index: 43).

Çağlar Genç 'Gençlik Paneli'nde konuştu

Sabancı Üniversitesi Öğrenci Birliği Eşbaşkanı Çağlar Genç: "Daha iyi bir Türkiye geleceği için öğrenci merkezli bir eğitim sistemine geçilmeli." 


Sabancı Üniversitesi Öğrenci Birliği Eşbaşkanı Çağlar Genç, Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsilciliği tarafından düzenlenen Gençlik Zirvesi'ne, Emeritus Öğretim Üyemiz Üstün Ergüder moderatörlüğünde, "Yüksek Öğretim Nezlinde Türkiyede Eğitim Sistemi: Öğrenci Eğitimin Neresinde?" konulu panele panelist olarak katıldı.


Çağlar Genç Kasım 2013 pazar günü gerçekleşen oturumda; Türkiyede YGS, LYS den çok Tercih sisteminin öğrencilere yarattığı eksikliklerden bahsederken, bölümlerin değil okulların kazanılması gerektiğini savundu. Maksimum başarılı ve mutlu öğrenciler için, interdisipliner eğitim sistemini dolayısıyla da Sabancı Üniversitesindeki sistemden bahsetti. Eğitim sistemimizi detaylıca anlatıp, örneklendirerek panel konusunda da bahsedildiği gibi, öğrenci merkezli bir sisteme geçişin, daha iyi bir Türkiye geleceği için en iyi yöntem olacağını vurguladı. Çağlar'ın sunumu katılımcılardan büyük beğeni gördü.

Ailelerimiz Sabancı Üniversitesi’nde yeniden öğrenci oldu

Sabancı Üniversitesi, gelenekselleşen “Aile ve Eğitim Günü”nde aileleri ağırladı, ailelerimiz bir günlüğüne öğrenci oldular.  Teknolojiden yönetim bilimlerine kadar uzanan geniş yelpazede gerçekleşen sunumlarla;  saç çapına kaç transistör sığacağından AB’ye kabul edilsek ne olacağına, Sabancı Üniversitesi’nin milli uydu, milli gemi savunma projelerne, tıpta mikroelektronik çalışmalarınaa, dünyaya hizmet eden sağlık projelerinden Türk kültüründe bireycilik ve toplulukçuluğa bilimin ve kültürün toplumsal hayattaki yeri hakkında bilgi sahibi oldular.

Sabancı Üniversitesi “Aile ve Eğitim Günü” 2 Kasım 2013, Cumartesi günü Sabancı Üniversitesi’nin Tuzla’daki kampüsünde gerçekleşti. Aile ve Eğitim Günü etkinlikleri, Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’nde Rektör Nihat Berker’in açış konuşması ile başladı.

Aile ve Eğitim Günü’nün ilk sunumu Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Meltem Müftüler Baç tarafından gerçekleştirildi. Meltem Müftüler Baç, “Türkiye, Avrupa ve Dünya” başlıklı bir konuşma yaptı. Ardından, Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yaşar Gürbüz “Mühendislerimizden Güvenlik ve Sağlık Kalkanları” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi İsmail Çakmak “Değişik Ülkelerdeki Gıdaların İyileştirilmesine Yönelik Bilimsel Araştırmalarımız” başlıklı bir konuşma yaptı. Son olarak Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Arzu Wasti de “Kültürlerarası Psikoloji” başlıklı bir konuşma yaptı.

Sunumlarından ardından geçilen öğle yemeğinde aileler öğretim üyeleri ile birlikte yemek yeme ve sorularını sorma fırsatına sahip oldular. Öğle yemeğinin ardından Bilgi Merkezi ve SUNUM turları ile fakülte programlarına geçildi. Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde (SUNUM) aileleri SUNUM Direktörü Volkan Özgüz karşıladı ve SUNUM hakkında ailelere bilgi verdi.

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı Cem Güneri fakülte hakkında bilgi verdi. Ayrıca, Mekatronik Mühendisliği konusunda Kemalettin Erbatur, Biyoloji Bilimleri ve Mühendisliği konusunda  Erdal Toprak ve Malzeme Mühendisliği ve TEM (Transmission Electron Microscop) konusunda Mehmet Ali Gülgün bilgi verdi.

Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde de Dekan Yardımcısı Burçin Bozkaya ailelere fakülteyi tanıttı. Burçin Bozkaya, “Sabancı Üniversitesi’nde Yönetim Bilimleri” başlıklı bir sunum yaptı.

Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde de Dekan Ayşe Kadıoğlu ailelerin sorularını yanıtladı. Ayşe Kadıoğlu, “Düşünmek, Öğrenmeyi Öğrenmek, Toplumsal Duyarlılık” başlıklı bir konuşma yaptı.


Diller Okulu’nda ise aileler Nurdan Çoksezel Meter ve Bünyamin Mengi tarafından verilen İngilizce derslerine katılma fırsatı yakaladılar.


2012-2013 Yılı Öğretim Ödülleri verildi


Eğitim Asistanı Ödülü kategorisinde Gürkan Işık birinci, Cenk Yanık ikinci ve Pınar Budan üçüncü oldu. Birinci Sınıf Eğitim Asistanı Ödülü kategorisinde Onur Akbal birinci, Uğur Koç ikinci ve Barış Çakmak ile Cenk Yanık üçüncü oldular.

Temel Geliştirme Yılı Öğretim Görevlisi Ödülü kategorisinde Ahmed Elmahi birincilik, Michael John Thomas ikincilik ve Bünyamin Mengi üçüncülük ödülünün sahibi oldular.


Birinci Sınıf Üniversite Derslerine Katkı Ödülü – Küçük Sınıf Dersleri kategorisinde Tamer Kütükçü birinci olurken, Ayşe Zeliha Yılmaz ve Brian Rodrigues ikinci oldular.


Birinci Sınıf Üniversite Derslerine Katkı Ödülü - Amfi Dersleri kategorisinde de Cem Güneri birinci, Saygın Salgırlı ikinci ve Albert Erkip üçüncü oldu.


Lisans son sınıf öğrencilerinin oyları ile belirlenen Bu Yılın Mezunları Ödülü kategorisinde ise Barış Balcıoğlu birinci, Murat Kaya ikinci ve Nilay Noyan üçüncü oldu.


Kazananlar ödüllerini Rektör Nihat Berker, Genel Sekreter Haluk Bal, YBF Dekanı Füsun Ülengin, SSBF Dekanı Ayşe Kadıoğlu ve MDBF Dekanı Yusun Menceloğlu’ndan aldılar.


Sunumlar mini konserlerle renklendi
Müzikus Klasik Koro da hazırladığı mini konserlerle katılımcılara eğlenceli dakikalar yaşattı.

Mekatronik Mühendisliği mezunumuz Alihan Kaya’nın başarısı

Sabancı Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği yüksek lisans mezunu Alihan Kaya’nın SÜ öğretim üyesi Dr. Ali Koşar ve SÜ mezunu arkadaşı Mehmed Rafet Özdemir ile hazırladığı  "High mass flux flow boiling and critical heat flux in microscale” başlıklı ve Termal Bilimler’in en iyi dergilerinden biri olan International Journal of Thermal Science’da basılarak, makalesi Enerji Teknolojileri’nde en yeni gelişmeleri kapsayan Renewable Energy Global Innovations kuruluşunun internet sitesinde 5000’in üzerinde hakemli dergilerde basılmış makaleler taranarak seçilen bu haftaki Seçilmiş Bilimsel Makaleler Listesi’ne  girdi. 

Bu makale, yüksek kütle akısı değerlerinde ve farklı uzunluklardaki mikro kanallarda akış kaynaması yöntemiyle ısı atmada bilinen sınırları zorlamak ve kaynama ısı transferi mekanizmalarını aydınlatmak amacıyla yapılan deney çalışmaları içermektedir. Çalışmada elde edilen ultra yüksek ısı akıları mikro kanallarda daha önce ulaşılmamıs ısı atma performanslarına (1cm2’den 30,000 W’ı aşkın) akış kaynaması yöntemiyle ulaşılabildiğinin göstergesi oldu.

Renewable Energy Global Innovations kuruluşunun internet sitesi Enerji Teknolojileri ile ilgili en popüler sitelerden biri olarak aylık ortalama 300,000 kez ziyaret ediliyor.  Renewable Energy Global Innovations kuruluşunun internet sitesine ve bu haftaki haberlere ve seçilmiş makalelere aşağıdan ulaşılabilir:

http://reginnovations.org/


http://reginnovations.org/category/key-scientific-articles/

Güler Sabancı'ya Fahri Doktora

Sanayi-üniversite işbirliğinde küresel lider olan Hong Kong Polytechnıc Üniversitesi Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’ya Fahri Doktora ünvanı verdi.


Güler Sabancı: “Sabancı Üniversitesi’nin kuruluşunun liderliğini üstlenmek kariyerimin en tatmin edici tecrübesi oldu”

“Sanayi- üniversite işbirliğinde başarılı olan ülkeler, rekabetçilikte de tartışmasız üstünlük sağlıyorlar”

Sabancı  Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’ya sanayi-üniversite işbirliğinde küresel lider olan Hong Kong Polytechnic Üniversitesi tarafından Beşeri Bilimler alanında Fahri Doktora ünvanı verildi. Hong Kong Özel İdare Bölgesi Başyöneticisi Leung Chun-ying başkanlığında, Hong Kong Polytechnic Üniversitesi’nde düzenlenen törene ayrıca Türkiye’nin Hong Kong Başkonsolosu Haldun Tekneci, Hong Kong Polytechnic Üniversitesi Başkanı Marjorie Yang Mun-tak, Rektör Prof. Timothy W. Tong, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Menceloğlu, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüveyda Başağa ile çok sayıda davetli katıldı. 

Hong Kong Polytechnic Üniversitesi Konseyi, topluma yaptığı katkılar ve başarıları dolayısıyla Güler Sabancı’ya Fahri Doktora ünvanı verme kararı aldığını açıklamıştı. Konseyin kararı ayrıca Hong Kong Özel İdare Bölgesi Başyöneticisi Leung Chun-ying tarafından da onaylanmıştı. 

Fahri Doktora ünvanı takdim edilirken Güler Sabancı şu sözlerle tanıtıldı;     ”Belirsizlik durumlarında örnek alınabilecek birinin bulunması güven teşkil eder. Türkiye'nin öncü gruplarından biri olan Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Güler Sabancı yalnız yerel ve uluslararası iş dünyasında değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal alanlarda da dikkate değer bir geçmişe sahip. Amcasının kanatları altında büyürken, 20. yüzyılın başlarında dedesinin kurduğu aile şirketinde iş hayatını öğrendi. Pamuk ve tekstil ticaretiyle başlayan şirket, günümüzde finansal hizmetler, çimento, lastik ve lastik takviye malzemeleri  üretimi, enerji ve perakende alanlarında faaliyet gösteriyor. Güler Sabancı, kurumsal basamakları birer birer tırmanarak, erkek egemen iş dünyasına imzasını atmayı başardı.

Dünya ekonomisinin odak noktası Batıdan Asya'ya yönelmeye başladıkça, Avrupa ve Asya arasında stratejik bir kesişme noktasında yer alan Türkiye de bu coğrafi-ekonomik değişimden faydalanmak için doğru zamanda politikalarını uygulamaya başladı. 2005 yılında Güler Sabancı Türkiye'nin, "Avrupa'nın Çin'i" olacağına işaret etti. Ülke ekonomisine ait yıllık büyüme hızının yaklaşık %8 olduğu dikkate alındığında, dillendirdiği bu cesurca vizyonun gerçek olduğu söylenebilir.  

Sabancı'nın yetkin ellerinde, Topluluk 2012 yılında önemli sonuçlar elde etti, net satışları 14 milyar USD'nin üzerine çıktı.

Türkiye'nin gelişmekte olan piyasa ekonomileri arasında yer aldığı bir gerçek de olsa, ülke işgücüne kadınların katılımı halen %30'un altında. Kadınları iş fırsatlarıyla güçlendirmenin en önemli savunucularından biri olan Güler Sabancı, kadınların üstlenebileceği liderlik görevi için son derece  iyi bir örnek teşkil ediyor. İş dünyasında en önemli gösterge sonuçtur ve kendisi bu çerçevede daima başarılı olmuştur.

Güler Sabancı, Türk Sanayicileri ve İşinsanları Derneğinin (TÜSİAD) ilk kadın üyesidir. Bununla birlikte European Roundtable of Industrialists (ERT)’nin ilk ve tek kadın üyesidir. Aynı zamanda   World Economic Forum International Business Council ile MIT Energy Initiative Uluslararası Danışma Kurulu’nda görev almaktadır. Güler Sabancı ayrıca, Siemens AG Yönetim Kurulu ve Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Yönetim Kurulu’nun da üyesidir. Fortune ve  Financial Times gibi pek çok önemli yayınların listelerinde "en başarılı kadınlar"dan biri olarak üst sıralarda yer almaya devam etmektedir. İş hayatındaki liderliği dolayısıyla kendisine 2011 yılında Clinton Küresel Vatandaşlık Ödülü ile gerçek anlamda inovasyon yaratan kişilere takdim edilen, Avusturya Schumpeter Ödülü de verilmiştir. 

Sosyal sorumluluk, Güler Sabancı için en az iş kadar önemli. 2009 yılında,   Raymond Georis Yenilikçi Filantropi Ödülü, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ünvanıyla Güler Sabancı'ya verilmiştir. 1974 yılında kurulan Sabancı Vakfı Türkiye'de ve dünyada çeşitli programlar yoluyla kadınlar ve kız çocuklarının haklarını iyileştirmek üzere çalışıyor. Sabancı Topluluğu'nun bağışlarının miktarı 1.5 milyar dolardan fazla. Geçtiğimiz yıl New York'ta yapılan Clinton Küresel Girişimi Yıllık Toplantısında Vakıf, çocuk yaşta evlilikleri  engellemek amacıyla Girls Not Brides ile işbirliği yaptığını duyurdu. Güler Sabancı'nın bu amaç doğrultusunda kişisel kararlılığı, ABD eski başkanı Bill Clinton tarafından takdirle karşılandı. Bununla birlikte 2011 yılında European School of Management and Technology tarafından verilen Sorumlu Liderlik Ödülü'nün de sahibi oldu.

Güler Sabancı’ya yakın dönemde “David Rockefeller Köprü Kurucu Liderlik Ödülü”nü de verildi.

Eğitim Güler Sabancı'nın kişisel tutkusu. Liderliğinde kurulan Sabancı Üniversitesi, Türkiye'de öğrenci odaklı eğitime öncülük eden bir üniversite. Aynı zamanda İnovasyon ve Girişimcilik, Avrupa Araştırma Projeleri ve Avrupa Değişim Programları bakımından da Türkiye’nin bir numaralı üniversitesi.  Güler Sabancı,  Sabancı Üniversitesi’nin Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanıdır ve 1996 yılındaki kuruluşundan bu yana Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nı sürdürmektedir. Son teknolojiyi bünyesinde barındıran Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi dahil olmak üzere Mühendislik ve Doğal Bilimler Fakültesiyle, Türkiye'nin öncü beyin takımı İstanbul Politikalar Merkezi'yle,  Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesiyle ve MIT Sloan School of Management'ın güçlü stratejik ortağı olan İşletme Fakültesiyle de üniversite, üstün bir kaliteye ulaşmıştır.

Ayrıca uzun yıllardır sanatın destekçisi olan Sabancı, İstanbul’daki Sabancı ailesine ait evi Sakıp Sabancı Müzesi'ne dönüştürme sürecinde de kişisel olarak yer aldı, bu çerçevede  Müzenin Başkanlık görevini de üstlendi. 2002 yılında açıldıktan sonra müze, Picasso, Dali, Rodin, Rembrandt ve Monet gibi önemli sergilere ev sahipliği yaptı, modern ustalara ait eserleri Türk halkına tanıttı.

Güler Sabancı vizyon sahibi ve etkili bir lider olarak olağanüstü katkıları sayesinde dünyanın dört bir yanında onurlandırıldı. Bugün, kendisini elde ettiği başarılardan dolayı tebrik etme fırsatı bulduğumuz için çok mutluyuz”.

-“İNOVASYONU YARATMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN YENİ VE BİLİMSEL YÖNTEMLER KEŞFETME KONUSUNDA ÜNİVERSİTELER OLDUKÇA MERKEZİ BİR GÖREV ÜSTLENİYOR” 

Güler Sabancı ise yaptığı teşekkür konuşmasında şunları kaydetti “Bu üniversite uluslararası çapta iş,sanayi ve toplumsal ortak olarak kabul görmekte, yeni teknoloji ve inovatif ürünlerin araştırılma ve geliştirilmesinde kilit bir rol üstlenmektedir. Dünya çapında bilginin oluşturulması ve yayılması konularına yönelik, Hong Kong Polytechnic Üniversitesi’nin kararlılığı gelecek açısından kilit bir önem taşıyor. 

Kariyerime üniversiteden hemen sonra başladım ve yüksek lisans diploması alma fırsatım olmadı.  Dolayısıyla bugün bana bahşetmiş olduğunuz bu onur, benim için oldukça önemli ve ek bir değer taşıyor. 

Her zaman üniversite ve sanayi işbirliğinin çok büyük değer taşıdığına inandım. Üniversitemizin kuruluşunun liderliğini üstlenmek, kariyerimin en tatmin edici tecrübesi oldu. Özellikle bu dereceyle onurlandırılmak benim için büyük bir ayrıcalık. 

İnovasyonu yaratma ve sürdürülebilirlik için yeni ve bilimsel yöntemler keşfetme konusunda üniversiteler merkezi bir görev üstleniyor.  Yüksek öğrenim kurumları ve özel sektör arasında doğrudan bir bağ bulunması, daha geniş çapta gelişime olanak tanıyor; iki tarafın bir arada olması sayesinde tek başına elde edebileceklerinden çok daha üstün sonuçlar elde ediyorlar.  Sanayi- üniversite işbirliğinde başarılı olan ülkeler rekabetçilikte de tartışmasız üstünlük sağlıyorlar. Gelecekte, uluslararası yarış da tam olarak bu alana odaklanacak. 

Tıpkı Hong Kong'un Çin ve dünyayla arasında bir köprü olması gibi, Hong Kong Polytechnic Üniversitesi de eğitim ve özel sektör arasında bir köprü. Benzer bir şekilde İstanbul da kıtalar arası bir köprü işlevi görüyor ve Sabancı Üniversitesi de bu çerçevede, araştırma ve özel sektör arasında benzer bir görev üstleniyor. Dolayısıyla bu seçkin ünvanla Sabancı Üniversitesi ve Hong Kong Polytechnic Üniversitesi arasında daha da sağlam bir bağ kurabilmek benim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır.”

Törende ayrıca Massachusetts Institute of Technology’den Professor Mildred S. Dresselhaus, Tai Hung Fai Enterprise Company Limited Kurucusu ve Başkanı Dr. Edwin Leong Siu-hung, Yazar Professor Pai Hsien-yung, Harvest SCP Group Company Limited Başkanı Mr Patrick Poon Sun-cheong’a da Fahri Doktora ünvanları verildi. 

Hong Kong Polytechnic Üniversitesi, tüm dünyada sanayi-üniversite işbirliği konusunda küresel lider olarak kabul ediliyor. Ayrıca Üniversite, uygulamalı araştırmalar, inovasyon ve teknoloji konularında da öne çıkıyor.

-SABANCI’NIN DİĞER ÖDÜLLERİ-

Güler Sabancı aralarında İspanya’nın en üst düzeydeki liyakat nişanı olan “Encomienda De Numero”, Fransız “Legion d’Honneur” nişanları ile David Rockefeller Köprü Kurucu Liderlik, Clinton Küresel Vatandaşlık, Raymond Georis Yenilikçi Filantropist, Schumpeter ve European School of Management and Technology tarafından verilen Sorumlu Liderlik Ödülü’nün de  yer aldığı birçok ödülün sahibi. Sabancı ayrıca, Fortune dergisi tarafından hazırlanan Dünyanın En Güçlü 50 İş Kadını (50 Most Powerful Women In Business) listesinde ikinci sırada yer aldı. 2011 yılında da Financial Times tarafından “Dünyanın Zirvesindeki 50 İş Kadını” arasında ikinci seçildi.

IICEC'in Onursal Başkanı Fatih Birol'a doktora

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başekonomisti ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC)'in Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol'a, dünyanın önde gelen üniversitelerinden Imperial College tarafından onursal doktora verildi.

İngiltere'nin başkenti Londra'da, tarihi ve görkemli salonuyla bilinen Royal Albert Hall'da düzenlenen törene katılan Birol, yaptığı açıklamada, Imperial College'ın tıptan enerjiye, ekonomiden tabii bilimlere kadar birçok konuda dünyanın önde gelen üniversitelerinden biri olduğunu söyledi.

Birol; "Imperial College her sene bir konuda bir kişiye onursal doktora vererek ödüllendiriyor, bu sene de beni seçmişler. Bu benim için, ülkem için, ailem için çok büyük bir onur, çok mutluyum" diye konuştu.

Imperial College Birol'a, dünya enerji piyasalarındaki gelişmeleri önceden tahmin edebilme yeteneği ve enerji konusunda yaptığı çalışmaların dünyadaki enerji kullanıcılarının yolunu açtığı, onların hayatlarını kolaylaştırdığı ve daha önceden bazı olayları öngörebilmelerini sağladığı için onursal doktora verdi.

Düzenlenen törende Birol'u takdim eden Imperial College Üniversitesi Tabii Bilimler Fakültesi, İklim Değişikliği Grantham Enstitüsü Direktörü Sir Brian Hoskins, "Dünya enerji sahnesindeki en etkili kişilerden birine bu yılki onursal doktoramızı veriyoruz" dedi. Birol onursal doktorasını, Imperial College Üniversitesi Rektörü Sir Keith O'Nions'dan aldı.

Dr. Fatih Birol hakkında

Ankara doğumlu 55 yaşındaki Fatih Birol, 1995 yılından bu yana Uluslararası Enerji Ajansı'nda çalışıyor. Forbes dergisi Fatih Birol'u, "dünya enerji sahnesini etkileyen en güçlü kişiler" arasında göstermişti. Dr. Birol Sabancı Üniversitesi Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC)'in Onursal Başkanı'dır.

Kaynak: AA

Üniversitenin “Hep Genç” Genel Sekreteri Haluk Bal

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Üniversitenin “hep genç” Genel Sekreteri Haluk Bal 

Haluk Bal: “İnsanın yaşamını belirleyen çok önemli anlar var. Bir deniz kazası tüm yaşamımı belirledi. Darüşşafaka’ya girmek de benim için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Sekiz yıl okuduğum bu okulda çok iyi bir eğitim aldığımızı düşünüyorum. Darüşşafaka’da okumuş olmasaydım ne yapardım, düşünmek bile istemiyorum. Maddi imkanlarımız kısıtlı olduğundan Karamürsel’de sıradan  bir eğitim alacaktım ve farklı bir yaşamım olacaktı.”

Sabancı Üniversitesi’nin üst düzey idari yöneticilerinden, Genel Sekreter Haluk Bal, yeni akademik yılda Çarşamba Sohbetlerinin ilk konuğu oldu. Üniversitenin güler yüzlü, yıllar geçse de genç ve dinamik görüntüsü değişmeyen, kampüste öğrenci, çalışan, akademisyen herkesle her zaman sıcak ve samimi bir şekilde sohbet eden bir genel sekreter. İlk geldiği günlerde en çok fiziği ile konuşulmuştu. Bir çalışanımızın onu ilk gördüğündeki tepkisini çok iyi hatırlıyorum. “Yeni genel sekreteri gördünüz mü ne kadar yakışıklı tıpkı Alain Delon gibi” demişti.

Haluk Bal ile bilinmeyen yönlerini, üniversite yönetiminde olmanın nasıl bir durum olduğunu, akademisyenler ve öğrenciler ile ilişkisini, geçmiş iş deneyimlerini konuştuk. Haluk benim için Sabancı Üniversitesi Genel Sekreteri olmasının çok ötesinde anlam taşıyor, çünkü yaşamlarımızda çakışan, ortak bir geçmişimiz var. Haluk Bal ile söyleşi yapmak benim için de özel bir sohbet oldu. İlk bölümü bugün, devamını haftaya okuyabilirsiniz.

Şubat 2005 tarihinden beri Sabancı Üniversitesi Genel Sekreterisin. Yakında dokuz yıl olacak. Üniversitede zaman nasıl geçti?

2005 Şubat’ında karlı bir günde başlamıştım. Genel olarak zaman çabuk geçiyor derler ama gerçekten üniversitede çok çabuk geçti. Bilmiyorum yanılıyor muyum, senin için de ya da diğer arkadaşlarım için de aynı şey geçerli mi? Şirketlerde belli dönemlerde, belli şeyler tekrarlanır. Ama üniversitede bu durum daha da belirgindir. Mezuniyet törenimiz Haziran’ın son haftasıdır. LYS, akademik yılın başlangıcı, geleneksel olarak her yıl yaptığımız etkinliklerimiz, örneğin Sakıp Sabancı konferanslar serisi, Uluslararası Danışma Kurulu toplantısı hep aynı dönemdedir. Böyle olunca, üniversitede zaman daha hızlı geçiyor gibi geliyor bana. Hızlı ama keyifli geçti Nesrin. Yani genellikle öyle.

Peki başa dönelim ve klasik olarak çocukluktan başlayalım.  Ağabeyimin Darüşşafaka’dan sınıf  arkadaşısın. Darüşşafakalı olmak kardeş olmakla eş anlamlı sayılır çünkü sekiz yıl aynı yatakhanede yatıp, aynı yemekhanede yemek yediniz ve binlerce anı biriktirdiniz. Darüşşafaka yuvanızdı. Buradan bir bağımız var.  Bunun yanı sıra biz Beşiktaş’ta aynı mahallenin çocuklarıyız. O nedenle iş arkadaşlığının ötesinde geçmişten gelen özel bir bağ var. Ayrıca, “yeni Genel Sekreter Haluk Bal oldu” dediklerinde gurur duydum. 

Senin bebekliğini bilirim dersem doğru söylemiş olurum, değil mi? Dediğin gibi seninle çok eskiden beri tanışırız. Burada tekrar beraber olmak da çok güzel, hoş bir sürprizdi. En baştan başlarsak. Ekim 1954 doğumluyum. Karamürsel’de doğdum. Annem Boşnak. Bir yanımız göçmendir. Anneannem 1900’lerin başında 13-14 yaşlarında ailesi ile Saraybosna’dan gelmiş ve Karamürsel’in Semetler Köyü’ne yerleşmişler. Daha doğrusu o köyün kurucusu olmuşlar. Annem Semetler Köyü’nde doğmuş. Baba tarafım Karamürsel’in yerlisi. Soy, sopa çok meraklı olduğumdan değil ama rahmetli amcam 1940’lı yıllarda Karamürsel’de Belediye Başkanlığı yaparken, arşivlere erişme imkanı var, baba tarafımızın soyağacını çıkarmış, fotokopisi hala vardır. Buna göre baba tarafımın soyu Şeyh Edebali’ye kadar gidiyor. Yani Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularından. Ben de arada bir eşim Buket’e , “Karşında Osmanlı Hanedanı’nın temsilcilerinden biri var” diye takılırım. Beş kardeşmişiz. Maalesef 1958 yılında, 1 Mart’ta Körfez’de “Üsküdar Faciası” diye bilinen bir kaza yaşanıyor. Yaşı 60 cıvarında olanlar hatırlar, Karamürsel ile Kocaeli arasında ulaşımı sağlayan vapur battığında ben babamla ortanca ablamı kaybetmişim.

Üçbuçuk yaşında yetim kalmışsın.

İki kız iki erkek dört kardeş kalmışız, en büyüğümüz 12 yaş büyük ablam. Kardeşlerin en küçüğüyüm. Benden dört yaş büyük bir ağabeyim var. Onun büyüğü de ablam. Allah rahmet etsin, annemi de 2002 yılında kaybettim.  Herkesin annesi çok değerlidir, şüphesiz.

Elbette.

Ama annemin şöyle bir özelliği var. Karamürsel gibi yerde 1958 yılında cahil, okuma yazma bilmeyen bir genç kadın dört çocukla dul kalmış. Çok zeki bir kadındı, çok da fedakar tabii. O dönemde Karamürsel'de liseye giden kız, parmakla gösterilir. İki ablam da Karamürsel’de, Gölcük’te lisede okudular. Ağabeyim öğretmen okulunu bitirdi. Hepimiz okuduk. Annem de hiç evlenmeden bizleri büyük bir fedakarlıkla büyüttü.

Darüşşafaka’yla tanışmam 1965 senesinde, dolayısıyla rahmetli ağabeyin Ersin ve ailesiyle tanışmam da o zaman oldu. Sekiz sene Darüşşafaka'da yatılı okuduk. 1973 senesine kadar. Olumlu ya da olumsuz insan hayatını  çok derinden etkileyen, mihenk taşı diyebileceğim olaylar vardır.  Babam öldüğünde çok küçük olduğum için çok az hatırlıyorum ama  ailenin diğer fertleri çok daha fazla etkilendi. Babasız büyüdüm ama annem eksikliğini hissettirmemeye çalıştı. Ailemin maddi sorunları başta olmak üzere sıkıntıları en az hisseden çocuktum. Babası hayatta olmayan çocukların öncelikli olarak kabul edildiği Darüşşafaka’dan bir akrabamızın sayesinde haberdar olup, sınavına girmemi sağladılar. Darüşşafaka’ya girmek yaşamımda çok önemli bir dönüm noktası oldu. Sekiz yıl okuduğum bu okul çok önemli bir yer oldu benim için. Darüşşafaka’da çok iyi bir eğitim aldığımızı düşünüyorum. Bu okulda okumuş olmasaydım ne yapardım, düşünmek bile istemiyorum. Maddi imkanlarımız kısıtlı olduğundan Karamürsel’de herhangi bir ortaokul ve lisede okuyacaktım. Sıradan  bir eğitim alacaktım ve farklı bir yaşamım olacaktı. Ama Darüşşafaka sayesinde bir yabancı dili çok iyi öğrendim. Daha da önemlisi Darüşşafaka hiçbir maddi karşılık beklemeden sekiz sene boyunca bizi yetiştirdi, baktı. Ailemizin yanındaymışız gibi.

Yani, kucak açtı.

Gerçekten kucak açtı. 1973 yılında mezun oldum. Biz Darüşşafakalılar birbirimize çok bağlıyızdır. Küçük yaştan itibaren sekiz sene birlikte yatılı okumak arkadaşlarınla kardeşlik kavramını geliştiriyor. Türkiye’nin dört bir yanından maddi imkanları kısıtlı yetenekli ve zeki çocuklara kucak açan bir okulda büyük bir ailenin bireyleri oluyorsun. Ortak özelliklerimiz var, aile yapılarımız çok benzer. Mezun olduktan sonra da bağımız kopmaz, arkadaşlıklarımız devam eder.

Darüşşafaka’dan mezun olduktan sonraki eğitimin nerede oldu?

Üniversite sınavına girdim. Darüşşafaka mezunları olarak hepimiz çok iyi üniversiteleri kazanmıştık. O kadar yüksek puanlar almıştık ki pazara gidip alışveriş yapar gibi, üniversite seçme imkanı doğmuştu. Boğaziçi'ne mi gireyim, başka bir üniversiteye mi diye kararsız kalmıştım çünkü  tıp fakülteleri dahil olmak üzere her tarafa puanım tutuyordu. Ama tam olarak ne istediğimi bilmiyordum, bana bu konuda yol gösterecek kimse de yoktu. Biraz arkadaşlarımın de etkisiyle Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliğine yazıldım ve seviye sınavına girdim. Darüşşafaka mezunu olmama rağmen sınavı geçemediğim için hazırlık okumam gerekiyordu. Bundan çok hoşlanmadım ve herkesten sakladım. Ayrıca ne istediğime ilişkin çok net bir düşüncem yoktu. Çok bilinçli olmamakla birlikte sosyalist bir yapımız da vardı. Sonuç olarak “biz gariban ailelerden geldik, Boğaziçi zenginler kulübü gibi ne işimiz var burada” deyip yeni açılmış ve henüz hiç mezun vermemiş olan İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesine gittim. Birisi bana oradan söz etmişti.

Bir karar nasıl değiştiriyor insanın yaşamının yönünü.

Evet. Öğrencilerimiz için Sabancı Üniversitesi’nin sisteminin ne kadar sağlıklı ve doğru olduğu çıkıyor ortaya. Burada uyguladığımız,  iki yılın sonunda program seçme özgürlüğü o dönemde olsaydı ne kadar müthiş olurdu. O zaman o imkan hiçbir üniversitede yoktu.

Olsaydı, yaşamın bambaşka bir yöne giderdi.

Evet ama çok mutluyum yaşantımdan iyi ki de böyle olmuş diyorum yani şanslıymışım da. Darüşşafaka’da okumakta şanslıyım, İşletme Fakültesi’nde okudum. Ve tabii üniversite yaşamımın geçtiği dönem 1970’lerin ikinci yarısı Türkiye’nin en sıkıntılı dönemlerinden biri. İşletme Fakültesi, İstanbul Üniversitesi özellikle Beyazıt’a, bazen nostalji gezisi yaparım. Çok severiz oraları, eski İstanbul, ama o zamanlar, tatsız bir bölgeydi, çok olaylar oluyordu. Okulda siyasi olayların en yoğun olduğu dönemdi. İlk sene okula devam edebildim, 73-74 döneminde. Sonrasında okulun kapalı olduğu uzun dönemler oldu. Okul kapalı olunca, paraya da ihtiyacım olduğundan  çalışmaya karar verdim. Bir tanıdık vasıtasıyla yazları IBM’e eleman aldıklarını öğrendim. 1973 yılının yazında bir aylık süre için stajyerlik yapmak üzere IBM’e girdim. Giriş o giriş, 30 sene aynı yerde çalıştım.

30 sene müthiş, çok tutarlı bir insansın demek ki.

O zaman IBM gibi uluslararası şirketlerin imkanları çok iyi, çok iyi eğitim veriyorlar. Böyle şirketlerin eğitim verme, uzun süre personele yatırım yapma güçleri vardı. Ondan sonra rekabet falan, tabii çok değişti dünya. Öyle uzun süreli eğitim imkanları artık yok. Gerçekten de istisnalar dışında IBM emekli olunacak bir yerdi. Yani bu benim özelliğimden ziyade çalıştığım şirketin özelliğiydi. Çok keyifli bir dönem oldu. Bir aylık stajı bitirdikten üç ay sonra beni aradılar, memnun kalmışlar demek ki sağ olsunlar. Üç aylığına muhasebede bir elemana ihtiyaç varmış. O sırada okul zaten kapalıydı, üç ay çalıştım, sonra altı ay daha çalıştım. Biraz okul, biraz çalışma, okulu bitirdiğim 1978’e kadar IBM’de bu şekilde idare ettim. Mezun olduktan sonra çok sevdiğim hocalarımdan Prof. Mustafa Aysan’ın çıkardığı Banka Ekonomik Yorumlar Dergisinde birbuçuk yıl idareci olarak çalıştım. Prof. Aysan yeni mezun acemi çaylak biri olan bana, “gel finans sektörüne yönelik çıkarılan bu derginin başına geç” dedi. Senin çok iyi bildiğin konular bunlar ama ben hayatımda matbaa bilmem, dergi bilmem yine de yaptım. O dönemde Babıali yokuşunda tüm basının birarada olduğu yerde çalıştım. Basın kartı bile çıkartmıştık.

Dergicilik deneyiminden sonra ne oldu?

Hocalarımın önerisiyle Kanada Toronto’ya ablamın yanına yüksek lisans yapmaya gittim. Fakat Türkiye’de kısa dönem askerlik çıkınca, bu fırsatı kaçırmamak için dört ay askerlik yapmak üzere döndüm. Askerlikten sonra IBM’de bu sefer tam zamanlı olarak idari işlerde çalışmaya başladım. Önce muhasebe idari işler derken, sonra mizacıma daha uygun olan satış bölümüne geçtim ki çok isabetli bir karar verdiğimi düşünüyorum. Uzun yıllar satış mümessilliği, pazarlama müdürlüğü, sektör müdürü falan derken buraya gelmeden önce Sabancı-IBM ortaklığı I-BİMSA’da, satış direktörlüğü ve genel müdürlük yaptım. Sonra da üniversite. Üniversite hiç aklımda yoktu, o da ayrı bir macera tabii.

Üniversiteye gelene kadar yolunu belirleyen mihenk taşları; Üsküdar Faciası ve babanın vefatı, Darüşşafaka, üniversite seçimi, askerlik faktörü gibi dört-beş belirleyici konu hayat yolunu çizmede çok önemli köşe taşları olmuş.

Ama hep hızlı karar verdim biliyor musun, böyle bir alışkanlığım vardır. Genellikle sonuçları olumsuz olmadı.  Şöyle söyleyeyim: Başlangıç olarak 1973’ü sayarsak, 30-32 sene, az değil. Bu kadar uzun süreyi aynı şirkette geçirmek. İşte IBM böyle bir şirketti. İnsan orada çalışmaktan hiçbir zaman sıkılmıyor. Özellikle satış-pazarlama bölümleri çok hareketli. Sektörler değişiyor, bölgeler değişiyor, müdür oluyorsun vesaire, o heyecan IBM’de 30 sene çalıştırıyor insanı.

Sektörün çok yeni olmasının da etkisi var sanırım. Teknoloji, çok hızlı gelişen bir alan olduğu için, o dönemin en önemli iş kollarından biriydi.

Doğru, Türkiye’de de, dünyada da bu işe en yoğun yatırım yapıldığı zamanlarda ben şirketteydim, dolayısıyla güzel zamanlardı, yani kazançlı büyüme zamanlarıydı.

Gerçekten kariyerinde şanslıymışsın diyebiliriz değil mi?

Evet, kesinlikle. İtiraf ediyorum, şanslıymışım.

Çok güzel. Daha sonra bambaşka bir alana, üniversiteye geçtin. Sabancı Üniversitesi gibi özgün bir sistemi olan, iddialı bir kuruma genel sekreter olmak kariyerinde çok önemli bir değişim.

Rüyamda görsem inanmazdım derler ya, böyle bir değişim. 

I-BİMSA’da genel müdürken, Sabancı Holding 2004 yılı sonundan itibaren bilişim teknolojilerine yatırım yapmamaya ve bu ortaklıktan ayrılmaya karar verdi. Ayrılma gerçekleşince IBM’e geri döndüm. Bu değişiklik Kasım 2004’de oldu. Bu vesile ile hayatımın en uzun, en güzel tatilini yaptım. Fakat hazırlıksız bir dönüştü, IBM’de bana ne yapacaklarını bilemediler. IBM’in o sıradaki Genel Müdürü benim dönemimden, yıllarca beraber çalıştığım bir arkadaşımdı.  Bana güzel bir oda verdiler. Kısa bir süre satış ekibine danışmanlık yaptım.

2004 yılını bitirmeden Güler Sabancı aradı. Güler Hanım o dönemde Holding Lastik Takviye Grubunun başındaydı. I-BİMSA olarak biz de o grupta olduğumuzdan en üst yöneticimizdi. Biliyorsun, Üniversitenin Kurucu Genel Sekreteri Hüsnü Paçacıoğlu da üniversiteden önce  IBM’de idi. Halef-selef olarak, Hüsnü Ağabey ile biz IBM’den geldik. 

Bu durumda, “IBM Sabancı Üniversitesi’ne genel sekreter yetiştirir” cümlesini kurabilirim.

Evet hoş bir tesadüf, gerçekten öyle oldu. Sanırım Hüsnü Paçacıoğlu da benim için referans verdi, sağ olsun. Güler Hanım, Tosun Beyden söz etti ve kendisi ile görüşmemi istedi. Tosun Beyi ismen tanıyordum ama hiç karşılaşmamıştık. Üniversiteye geldim, Tosun Beyle görüştüğümde, yeni bir genel sekreter arayışı olduğu anlaşıldı. Genel sekreterlik önemli bir yöneticilik pozisyonu olduğu için. Ciddi bir süreç yaşadık. Tosun Beyle konuştum, Ahmet Aykaç’la birkaç kez konuştuğumu hatırlıyorum, ama en son Güler Hanımla konuştuk. Hüsnü Ağabey’le de konuştuk. Böylece süreç tamamlandı ve Sabancı Üniversitesi günlerim başladı.

Genel Sekreterlik Sabancı Üniversitesi’nde önemli ve sorumluluğu çok olan bir görev. Akademik kadronun dışındaki tüm idari kadrolar sana bağlı. Adeta dört-beşbin kişilik bir kasabanın yönetilmesi gibi. İhtiyaçların giderilmesi, kaynakların verimli bir şekilde kullanılması, sistemin aksamadan çalışması. Ayrıca üniversite, paydaşları ile de bambaşka bir dünya. Kar amacı ile faaliyet gösteren bir şirketin yönetiminden sonra üniversitedeki ortama alışma sürecinden söz eder misin?

Üniversitede akademik dünyanın çok farklı gerçekleri, dinamikleri var. Öncelikle kar hedefi yok, sosyal sorumluluğu yoğun olan bir iş. Türkiye’ye ve bütün dünyaya yararlı çalışmalar yapılıyor, bir ticari şirketle o anlamda hiç kıyaslanamaz. Ama idari yanına baktığınızda,  organizasyon yapısı itibariyle Sabancı da bu iş profesyonelce ele alındığı, kurgulandığı için, pazarlama ağırlıklı bir şirketin genel müdürlüğünden, böyle bir üniversitenin genel sekreterliğine geçmek, o anlamda çok çelişmedi. Öğrencilerimiz ile yaptığım görüşmelerde bazen “üniversite şirket gibi yönetiliyor” diye eleştirirler. Ben de onlara anlatırım, elbette kar hedefimiz yok ama kaynaklarımız sonsuz değil. Bu kaynakları öğrenci ve öğretim üyelerimizin yararına en verimli şekilde kullanabilmek için çalışıyoruz. İdari konulara baktığımızda, insan kaynakları süreçleri, mali işler süreçleri, son zamanlarda biraz büyüttüğümüz, senin de içinde olduğun tanıtım ve pazarlama, kurumsal iletişim süreçleri, kurumsal geliştirme birimleri, benim zaten daha önceden tecrübeli olduğum konular. Onlara hiç yabancılık çekmedim. Bilgi Teknolojisi biriminin ise zaten çok içindeydim. 

I-BİMSA’dayken SAP yazılımını ve başka birçok yazılımı buraya biz sattık, biz kurduk, dolayısıyla üniversiteyle böyle bir tanışıklığım tabii ki var. Aşina olmadığım, birimler olarak Bilgi Merkezi ve öğrenci kaynaklarını sayabilirim. Bilgi Merkezi’nin dinamikleri hakkında çok fazla fikrim yoktu. Öğrenci kaynakları ise üniversiteye özel bir birim. Bunlarla ilgili öğrenmem gereken şeyler vardı. YÖK mevzuatı vardı. Ama tüm bunları kısa dönemde hallettik diye düşünüyorum. Sabancı Üniversitesi bana çok iyi geldi, ama ben de Sabancı Üniversitesi’ne iyi gelmiş olabilirim, bilmiyorum çalışanlara, sizlere sormak lazım.

Devam edecek…

Yabancı Dil Hazırlık Sınıfından Başarısız Olan Öğrencilerin Dikkatine!

Başvuru Tarihi: 23 Ekim- 30 Ekim 2013

4 Aralık 2008 tarih ve 27074 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yükseköğretim Kurumlarında Yabancı Dil Öğretimi ve Yabancı Dille Öğretim Yapılmasında Uyulacak Esaslara İlişkin Yönetmeliğin 7. Maddesi uyarınca, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS), Dikey Geçiş Sınavı (DGS) ya da Yurtdışında Çalışanların Çocukları İçin Yükseköğretime Giriş Sınavı (YÇS) sonuçlarına göre merkezi yerleştirme ile yerleştirildikleri yükseköğretim programının (Özel yetenek sınavı sonuçlarına göre öğrenci alan yükseköğretim programları hariç.), zorunlu hazırlık sınıfına devam etmesine rağmen ikinci yarıyıl sonunda yapılan yabancı dil sınavında başarısız olan öğrencilerin, başvurmaları halinde başka bir üniversitede veya kayıtlarının bulunduğu üniversitede, yerleştirildikleri programa eşdeğer Türkçe öğretim yapılan, Türkçe öğretim yapılan eşdeğer program yoksa, başarısız oldukları programa yakın öğretim dili Türkçe olan programların birinci sınıflarına yerleştirilme işlemleri Merkezimizce yürütülecektir. Başvurular 23-30 Ekim tarihleri arasında yapılacaktır. Bu yerleştirmede yükseköğretim programlarının kontenjanları, bu programların en küçük puanları ve koşulları, yerleştirilme isteğinde bulunan öğrencilerin ÖSYS/DGS/YÇS puanları, tercih sıraları ve tercih ettikleri programların kendi alanları ile aynı/eşdeğer/benzer olup olmadığı göz önünde tutulacaktır. Hazırlık sınıfında başarısız olan öğrencilerin ÖSYM tarafından yerleştirilmeleri yapılırken aşağıdaki kurallara uyulacaktır:

1. Öğretim dili yabancı dil olan programların zorunlu hazırlık sınıfında başarısız olan öğrencilerin, Türkçe öğretim yapan programlara yerleştirilebilmeleri için başarısız oldukları hazırlık programının zorunlu olması ve hazırlık sınıfında başarısız olanlara lisans öğrenimine devam imkânı verilmemiş olması gerekir.

2. Yükseköğretim Kurumlarının Yurtdışındaki Kapsama Dahil Yükseköğretim Kurumlarıyla Ortak Eğitim ve Öğretim Programları Tesisi Hakkında Yönetmeliğin 13. maddesi uyarınca; ortak programda yoğun dil eğitimi üzerine azami verilen iki yıl sürenin sonunda yabancı dil koşulunu sağlayamayan öğrenciler de Türkçe öğretim yapan programlara yerleştirilmelerini talep edebilirler.

3. İsteğe bağlı hazırlık sınıflarında başarısız olan öğrencilerin bir başka programa yerleştirilmeleri yapılmaz, bu öğrenciler kayıtlarının bulunduğu yükseköğretim programlarında öğrenimlerine devam ederler.

4. Lisans programının hazırlık sınıfında başarısız olan öğrenciler, istedikleri ve puanları yeterli olduğu takdirde eşdeğer Türkçe öğretim yapılan, eşdeğer program yoksa, başarısız oldukları programa yakın Türkçe öğretim yapılan lisans veya ön lisans programlarına yerleştirilebilirler. Ön lisans programının hazırlık sınıfında başarısız olan öğrencilerin Türkçe öğretim yapan lisans programlarına yerleştirilmeleri yapılmaz, sadece önlisans programlarına yerleştirilmeleri yapılır.

5. Hazırlık programlarında başarısız olan öğrenciler, hazırlık sınıfında başarısız oldukları yükseköğretim programıyla eşdeğer Türkçe öğretim yapılan, eşdeğer program yoksa, başarısız oldukları programa yakın öğretim dili Türkçe olan programlara ikinci öğretim dahil yerleştirilirler, ancak Burslu programlara yerleştirme yapılmaz.

6. Türkçe öğretim yapılan yükseköğretim programlarına yerleştirme yapılırken, bir programa yerleştirilecek öğrenci sayısı, o programın en son yıldaki genel kontenjanının ÖSYS için %10'u, DGS için %3'ü kadardır.

7. Hazırlık sınıflarında başarısız olan öğrencilerin ÖSYM'ye başvururken aşağıdaki koşulları karşılamaları gerekir:

a) Programın zorunlu yabancı dil hazırlık sınıfında başarısız olmak.

b) Hazırlık sınıfında başarısız olduğu tarihi izleyen, iki eğitim-öğretim yılı içinde başvuruda bulunmak.

c) Aday Başvuru Formunu, başvuru süresi içinde hazırlık sınıfında başarısız olduğu yükseköğretim programının bağlı bulunduğu Üniversiteye onaylatmak.

d) Tercihlerini başarısız olduğu yükseköğretim programına eşdeğer Türkçe öğretim yapılan, Türkçe öğretim yapılan eşdeğer program yoksa, hazırlık sınıfında başarısız olduğu programa yakın öğretim dili Türkçe olan programlardan yapmış olmak (Tercihler, bu kılavuz ekinde verilen “TABLO 1 Öğretim Dili Yabancı Dil Olan Yükseköğretim Programlarının Hazırlık Sınıflarında Başarısız Olan Öğrencilerin Yerleştirilebilecekleri Türkçe Öğretim Yapan Programlar"dan yapılmalıdır.).

e) Öğrencinin hazırlık sınıfında başarısız olduğu programa yerleştiği yıldaki ÖSYS/DGS puanı, tercihleri arasında göstereceği yükseköğretim programlarının yerleştiği yıldaki en düşük ÖSYS/DGS puanlarına eşit veya bu puanlardan yüksek olmak. İlgili yılda sınavsız geçiş ile yapılan yerleştirmelerde en düşük puan şartı aranmaz. Adaylar sınavsız geçiş öncelikleri ve ortaöğretim başarı puanları (OBP) ile yerleştirme işlemine alınırlar.

f) Üniversitelerin hazırlık sınıfına kaydolunan yılda merkezi olarak yerleştirilmiş olmak.

Başvurma İşlemi

 a) Aday başvuru formunun doldurulması

 b) Yerleştirme ücretinin yatırılması

 c) Başvuru formununve banka dekontunun, Başvuru Merkezine 30 Ekim 2013 tarihi saat 17.00’ye kadar teslim edilmesi

Yerleştirme Ücretinin Yatırılacağı Bankalar

T.C. Ziraat Bankasının tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı

VakıfBankın tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı (KKTC’den başvuracak adaylar hariç)

T. Halk Bankasının tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı

Akbankın tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı (KKTC’den başvuracak adaylar hariç)

Kuveyt Türk Katılım Bankasının tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı (KKTC’den başvuracak adaylar hariç)

Türk Ekonomi Bankasının tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı

DenizBankın tüm şubeleri ve İnternet bankacılığı (KKTC’den başvuracak adaylar hariç)

Tüm PTT İş Yerleri (KKTC’den başvuracak adaylar ASPOS-Gazi Magusa)

Detaylar için osym.gov.tr adresindeki bilgileri inceleyiniz.

Başvurular ve diğer bilgiler için Öğrenci Kaynakları Birimi Çağlar Akpınar’a başvurunuz.

Sevgilerimizle

Öğrenci Kaynakları Birimi

Abone ol