Ana içeriğe atla

Melsa Ararat, Global Compact Türkiye’nin Yönetim Kurulu’nda

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Melsa Ararat, Avrupa’nın 8. büyük ağı Global Compact Türkiye’nin yönetim kuruluna seçildi.

Global Compact Türkiye

Global Compact Türkiye’nin genel kurul toplantısı 6 Mayıs 2019, UN Global Compact Başkan Yardımcısı Paul Polman’ın katılımıyla, Pazartesi günü Zorlu PSM’de düzenlendi. Genel kurulda yapılan seçim sonucunda, Melsa Ararat yönetim kuruluna seçilen tek akademisyen oldu.

Global Compact’ın yönetim kurulu başkanlığına ise Akkök Holding CEO’su ve Türkiye kampanyası Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından yürütülen Yüzde 30 Kulübü Türkiye Başkanı Ahmet C. Dördüncü seçildi. Ahmet C. Dördüncü başkanlığı Unilever Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin’den devraldı.

Melsa Ararat “2030 Kalkınma Amaçlarına erişilmesinde üniversitelere tüm dünyada büyük rol düşmekte. Üniversite hem esas işi olan araştırmalar yoluyla  sosyal değişimin ve sorunların doğasını inceleyerek   hem de bu  sorunlara çözüm üreterek ve  gerektiğinde bu çözümlerin hayata geçirilmesinde fiilen yer alarak kamuya hizmet eder. Günümüzde öne çıkan ve üniversitelerden giderek daha fazla beklenen bir başka rol ise toplumun kalkınma ve gelecek ile ilgili tahayyüllerinin ve kavramlarının oluşması için bir ortam yaratmaktır. BU önemli rolü üniversitelerin tek başına uygulaması beklenemez. Ancak üniversite  iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve hükümetler ile etkileşim içinde  fikirlerin  serbestçe ifade edilmesinde ve ortak geleceğin tasarımında bir katalizör olabilir. Birleşmiş Milletler Global Compact platformu üniversitelere bu rolü oynamak için benzersiz bir platform sunmakta.  Kurumsal Yönetim Forumunu projeleri esasen 2030 kalkınma Amaçlarına ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma yolunda iş dünyasını mobilize edecek araştırma ve raporlar üreterek, onlarla birlikte çözümler tasarlayarak ve hayata geçirerek kamuya hizmet etmektedir.  Üniversitemiz adına Global Compact’in çalışma gruplarında yer almakta ve imzacıları projelerine davet etmektedir. Global Compact Yönetim Kurulundaki görevim bu etkileşimi daha da etkin kılacaktır. Beni bu göreve seçen tüm imzacılara teşekkür ederim.” dedi.  

 

Sanayi Odaklı Projeler’in çıktıları bahar daveti ile paylaşıldı

Sanayi Odaklı Projeler ile kurumlar öncelikli araştırma konularını Sabancı Üniversitesi ile projelendirerek hayata geçirdikleri yepyeni bir üniversite – sanayi işbirliği örneği sunmaya devam ediyor...

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi bünyesindeki "Sanayi Odaklı Projeler" (SOP) 3. akademik dönemini birçok yeni proje ve işbirliği yapılan farklı sektörlerdeki sanayi kuruluşları temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen, bahar daveti ile kapattı.

Sabancı Üniversitesi’nin üniversite-sanayi işbirliğine yeni bir boyut kazandırdığı Sanayi Odaklı Projeler’in çıktıları, 2 Mayıs 2019 Perşembe günü, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Leblebici ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Canan Atılgan’ın ev sahipliğinde toplam 18 katılımcı kurumun 23 projesinde çalışan 88 lisans öğrencisinin poster sunumları ile paylaşıldı.

Davetin açış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Leblebici gerçekleştirdi. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Canan Atılgan ve Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Araştırmadan ve Sanayi Odaklı Projeler Programı’ndan Sorumlu Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Selim Balcısoy da birer konuşma gerçekleştirdi. Konuşmaların ardından proje sahibi firmalara teşekkür plaketi takdim edildi ve sonrasında tüm konuklar yapılan kokteylde bir araya geldi.

Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici

Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Leblebici

Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Leblebici konuşmasında davete katılan kurumları selamladıktan sonra sözlerine şöyle devam etti: Üniversitemiz kuruluşundan itibaren sanayi ile çok yakın olmuş ve işbirliğine çok önem vermiştir. Bundan sonraki dönemlerde de bu işbirliklerini artırarak yolumuza devam etmek istiyoruz. İşbirlikleri derken sadece projeler değil, destekleyici üretimleri artırmak, sanayide çalışan mühendislerin eğitimine destek vermek ve çok daha kapsamlı projelere ortak başvurular yaparak bunların gerçekleşmesini hedefliyoruz. Bu stratejik hedefimizi gerçekleştirirken siz değerli kuruluşların desteğine ihtiyacımız var. Aynı şekilde biz de Sabancı Üniversitesi olarak sanayimizin gelişmesi için elimizden gelen her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.”

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Canan Atılgan ise konuşmasında: “Sanayi odaklı projelerimiz (SOP) üçüncü yılını tamamlamakta. SOP kapsamında, öncelikle sanayi kuruluşu paydaşlarımız bize gündelik bir problemlerini projelendirme isteğiyle geliyor, biz de bu problemi hocalarımızla paylaşıp mezuniyet projeleri kapsamında uygunluğunu değerlendiriyoruz. Böylelikle son halini alan projeleri öğrencilerimize açıyoruz, ve sahiplenilmesini sağlıyoruz. Bu sistem ile biz bu yıl dahil 64 proje kapsamında 225 öğrencimizi mezun ettik, bunlardan 88 öğrencimiz 23 proje ile bugün poster sunumlarını yapıyorlar. SOPlarla bir araya gelmek, sanayi ile birlikte "daha neler yapabiliriz, daha büyük neler geliştirebiliriz"i birlikte düşünmek için çok güzel bir başlangıç noktası oluyor. Hedefimiz, SOP'a katkı veren firmalarla yaptığımız daha geniş kapsamlı yaklaşık 2,5 milyon bütçeli 11 araştırma proje hacmimizi, yeni tanışıklıklarla daha da büyütmek ve farklı kurumlarla işbirliği ile sağlamlaştırmak.” dedi.

Konuşmasında projelerin oluşması ve öğrencilerin proje seçim sürecine değinen Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Araştırmadan ve Sanayi Odaklı Projeler Programı’ndan Sorumlu Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Selim Balcısoy ise şöyle dedi: “Öncelikle daha zoru seçen öğrencilerimize ve sonrasında da firmalara teşekkür ediyorum. Bütün bu projelerin sonunda patentler de çıktı akademik yayınlar da veya firmalarda işe başlayan öğrencilerimiz de oldu. Hatta firmaların bugüne kadar düşünmediği başka bir aksiyonu bu projeler ile hayata geçirdik. Biz güzel bir ekosistem olduk etrafımızdaki firmalarla beraber büyüyor ve gelişiyoruz.”

Proje çıktılarını hazırladıkları posterler ile etkinlik süresince katılımcılara tanıtan Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğrencileri, sanayi kurumlarıyla gerçekleştirdikleri çalışmalar sayesinde profesyonel hayat ile tam anlamıyla tanışmış ve kariyerleri için önemli bir adım atmış olduklarına inandıklarını belirttiler.

Davette bulunan Sabancı Üniversitesi ile proje yürüten ve işbirliği yapan firmalar:

DHL Lojistik Hizmetler A.Ş., Doğuş Teknoloji, Enerjisa Üretim Santralleri, Fedaral Döküm, Festo, Ford Otomotiv, Isuzu, Kanca El Aletleri ve Dövme Çelik A.Ş., Kordsa, Kuveyt Türk Katılım Bankası, Moodist Psikiyatri Hastanesi, Ravago Petrokimya, Renault, Sabancı DX, Temsa, Torun Metal, Ulak Haberleşme ve Yongatek gibi firmaların üst düzey temsilcileri ile gelecek dönemde programda yer almayı planlayan yirminin üzerinde alanında öncü firmanın üst yönetim seviyesi de davette yer aldı.

Sabancı Üniversitesi Sanayi Ortakları Projeleri

Sanayi Odaklı Projeler (SOP) işbirliği modelinde kurumlar karşılıklı olarak birçok avantaja sahip oluyor

Sabancı Üniversitesi tarafından geliştirilen işbirliği projesi ile sanayi kurumlarının araştırma gündeminde yer alan ancak; insan, zaman, teknik ekipman gibi kaynak kısıtları olan araştırma konularının, üniversite işbirliği ile projelendirilerek hayata geçirilmesine olanak sağlanıyor. Öte yandan projede işbirliği içinde olunan sanayi kuruluşları bürokratik engellerle karşılaşmaksızın, projede çalışan öğrenciler ve danışman öğretim üyesinin koordinasyonunda Sabancı Üniversitesi'nin en ileri teknolojilerle donatılmış laboratuvarlarının sunduğu araştırma imkanlarından özgürce yararlanabiliyor. Ayrıca projelerde çalışan dördüncü sınıf öğrencileri de sanayi kurumları için etkin bir insan kaynakları havuzu oluşturarak kurumlara potansiyel çalışma arkadaşlarını tanıma ve yetiştirme şansı da veriyor. Programın en avantajlı yönlerinden biri de, somut sorunlara, somut ve inovatif çözüm önerileri getirilebilmesi, fikrin ürüne dönüşmesidir.

SOP süreci nasıl devam ediyor:

SOP programına katılmak isteyen kurum;  yılda 2 defa,  istediği sayıda, farklı mühendislik alanlarındaki konularda proje önerisinde bulunabilir. Tüm proje önerileri öğretim üyelerinden oluşan seçici kurul tarafından değerlendirilir. Güz döneminde başlayan projeler, Ekim – Mayıs ayları arasında yürütülerek sonuçlanır. Şubat ayında başlayan  projeler ise bir sonraki akademik yılda devam ederek Aralık ayında tamamlanır.

Sanayi projelerinde biri kurum tarafından diğeri Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri arasından olmak üzere, en az iki danışman görev alıyor. Öğrenciler, ilk 3 ay projenin tasarım evresi üzerinde çalışırken bir yandan da karmaşık bilim ve mühendislik problemleri, sürdürülebilir kalkınma, ekonomi, çevre sorunları, üretilebilirlik, etik, sağlık, sosyal ve politik sorunlar, proje yönetimi, risk yönetimi ve değişim yönetimi, fikri mülkiyet hakları, yenilikçilik ve girişimcilik, iş sağlığı ve güvenliği konularında seminerlere ve grup çalışmalarına katılarak eğitim alıyorlar. Öğrencilerden aldıkları eğitimleri projelerine yansıtmaları bekleniyor.

Sabancı Üniversitesi, üniversite-sanayi işbirliği kapsamında gerçekleştirdiği Sanayi Odaklı Projelere tüm hızıyla devam ederek, yeni proje başvurularını sop@sabanciuniv.edu  e-posta adresinden kabul ettiklerini açıkladı.

Sanayi Odaklı Projeler Programı hakkında detaylı bilgi sop.sabanciuniv.edu adresinden alınabilir.

“Kampüste Zeytin Günü”nün ardından

Zeytin ve zeytinyağıyla ilgilenen insanları bir araya getirmek, ulusal ve uluslararası ağlarla iletişime geçirerek doyurucu sohbetlerin, yaratıcı fikirlerin, olası işbirliklerinin yeşerdiği bir platform oluşturmak amacıyla düzenlenen "Kampüste Zeytin Günü" 12 Nisan 2019 Cuma günü Sabancı Üniversitesi’nde gerçekleşti.

Temel Geliştirme Programı Part-time Öğretim Üyesi Zeynep Delen Nircan'ın Kampüste Zeytin Günü'nün ardından, gazeteSU için hazırlamış olduğu yazıyı aşağıda okuyabilirsiniz. 

Kampüste Zeytin Günü fidan dikimi 

“Minerva’nın ağacı, romantik bir güzelliğe sahip değildir, ama ferah ve bakımlı alanlarda, rüzgarın okşadığı gövdesinde nazlı nazlı hışırdayan yapraklarıyla tepelere dizildiği ya da eğimli düzlüklere hafifçe gölgesini saldığı zaman uyandırdığı kültür ve huzur dolu düzen ve bu düzenin sürekliliği duygusunu içimizde onun kadar uyandırabilecek bir başka ağaç daha yoktur.”

Victor Hehn, Zeytin Üzüm İncir, Kültür Tarihi Eskizleri, Dost Yayınları, 1998.

 

Sokakta karşılaştığımız 100 rastgele kişiye ülkemizin en önemli ürünlerinden biri olan zeytinle ilgili bir kaç basit soru yöneltsek acaba sonuçlar nasıl olurdu? Tarım devriminin öncü bitkilerinden, kültür bitkisi olarak topraklarımız üzerinden dünyaya yayılan, medeniyetin simgesi, halen en büyük üreticilerinden biri olduğumuz, uzun ve sağlıklı bir yaşam için tüm  dünyanın peşinde koştuğu, litresine 600 Euro ödemeyi makul bulduğu bu ürün konusunda bilgili ve bilinçli bir toplum sayılabilir miyiz? 

Sabancı Üniversitesinde 12 Nisan Cuma günü düzenlenen Zeytin Gününe başvuru ile katılanların program sonunda cevapladığı beş soruluk testin ortalaması % 75 çıktı.* Fena değil yine de daha gidilecek çok yol olduğuna, hepimizin sadece zeytin değil, bir parçası olduğumuz doğayı bir bütün olarak, daha yakından, daha ilgiyle, daha derinlemesine öğrenmeye çabalamamız gerektiğine şüphe yok. Demesi kolay, peki ne öğrenilecek, nasıl öğrenilecek, kim yol gösterecek?  Daha verimli bir öğrenme deneyimi için işe nereden başlanacak? 

Zeytinyağı hakkında…

Bir kere dünyanın en iyi zeytinyağının kişinin kendi ürettiği olduğuna şüphe yok. Ama acaba satın aldığımız ya da yemekhanede tükettiğimiz zeytinyağı objektif bir değerlendirmeye tabi tutulsa ne olurdu? Zeytinyağını objektif değerlendirmek mümkün mü? Uluslar ve devletlerarası organizasyonların, milyon euroların döndüğü bir sektörün, ünü çikolata ve şarapla baş başa giden bir lüks tüketim maddesinin kalitesini standarda bağlamayacak halleri yok. Bir konuyu sözle anlatmanın bir işe yaramadığını, bireyin bir konuyu anlaması için mutlaka aktif rol alması gerektiğini en iyi Sabancı Üniversitesi Temel Geliştirme Direktörlüğü biliyor. Zeytinyağı örneklerini, basit kimyasal testlere (asit bazla ve oksidasyonla renk değiştiren sıvılar) kullanarak ve bizzat tadarak deneyen katılımcılar bu işin atla deve olmadığını hakikaten iyi zeytinyağı arasındaki farkın somut olarak tespit edilebileceğine ikna oldular. Gerçi bu testlerin gizli amacı, pazarlama kampanyalarına rağmen, kişinin kendisine sunulan ürün ya da bilgiyi sorgulaması gerektiğini farkettirmekti. Değerlendirme anketi bu amacın başarılı olduğuna işaret ediyor. (Anket soru 6) 

Zeytinyağının kalitesi ve aslına uygunluğu (authenticity) konusunda dev araştırma projeleri, titizlikle uygulanan laboratuvar prosedürleri ve ciddi hukuki yaptırımlar var. Zeytinyağının standart kimyasal analizi için gerekli (GC, HPLC gibi) cihazlar şu an Sabancı Üniversitesi’nin en ileri laboratuvarlarında kullanılanlarla aynı, fakat kimyasal analiz tek başına bir şişeye “natürel sızma” etiketini yapıştırmaya yetmiyor. Zeytinyağının en üstün kalite olduğunu tespit etmek için bir de duyusal analiz laboratuvarı gerek. Bu laboratuvarın cihazlarını ise parayla satın almak mümkün değil, çünkü bu cihazlar duyuları eğitilmiş insanlar! 

Gruba kampüs dışından katılanlar arasında bu şekilde eğitilmiş tadımcılar ve Türkiye’nin en kaliteli zeytinyağlarından üretenler vardı. Minik programımızı İstanbul Tuzla değil zeytinyağı üretiminin yapıldığı yerde yapıyor olsaydık, onlar bize değil biz onlara giderdik, laboratuvarları, zeytinlikleri, zeytinyağı üretim tesislerini de yerinde görürdük. Bu sefer onlar kampüse geldiler ama boşuna değil. Bu sayede Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) laboratuvarlarını ziyaret ettik ve zeytinle ilişkili araştırmaları birinci elden dinledik. Örneğin zeytin çekirdeğinden aktif karbon üretme projesi ve atık su arıtımı projesi zeytin sektörü için gerçekten önemli konular.  Programın son saati tartışma ve proje tasarısı kritiğiydi. Ortaya projeler çıkacak mı, çıkarsa ne tür projeler çıkacak zaman içinde göreceğiz.  Ama süreç hakkında söylenebilecek bir kaç şey var. 

Öğrenme süreci hakkında…

Kampüste Zeytin gününün en birinci özelliği konuya zaten merakı olan kişileri bir araya getirmesiydi. Katılanların zeytin hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmiyordu, ama mutlaka ilgileri olmalıydı ve başvururken bunu belirtmeleri istendi. Programın ikinci önemli özelliği katılımcı grubunun demografisindeki çeşitlilikti. Tamamen farklı yaşlardan, ilgi alanlarından, mesleklerden ve akademik disiplinlerden gelen katılımcılar SUClub ortasındaki yüksek masanın çevresinde yerlerini aldılar. Hayatın kendilerine kazandırdığı bakış açılarını ortak ilgi merkezine - zeytine - yönelttiler.

Kampüste Zeytin Günü SUClub

Böyle bir ortamda genellikle ilk karşılaşılan güçlük kültürlerarası iletişimdir. Milton Bennet’in kültürlerarası hassasiyet modeline göre kültürlerarası iletişim altı basamakta gerçekleşir. Başka kültürün varlığını farketmek, kabul etmek ve anlamaya başlamak yetmez, asıl iş kendi kültürünün etkisinden kurtulduktan sonra diğer kültürü de benimsemek sonra objektif olarak eleştirmeyi becerebilmektir. Bu yetkinliğe ulaşmak yıllar alır. Minik programımızda da katılımcılar zaman zaman anlaşabildiler, zaman zaman ikna olmadılar, bazen nezaketen ses çıkarmadılar bazen kaşlar kalktı. Sonuca yönelik ateşli tartışmalara olmasa da daha da meraklanmaya, ortak bir terminolojide anlaşmaya ve konuşmaya devam etmeye niyetlenmeye vaktimiz yetti. 

Programın bir diğer özelliği bilgi akışının pasif ve tek yönlü olmaması, tek eğitmen yerine farklı alanlarda uzmanlığı olan birden fazla yürütücünün tartışmaları yönlendirmesini esas alıyordu. Biz akademisyenlerin, yani asıl işi zaten sürekli öğrenmek olanların, bilgi vermediğinde merak etmesi, soru sorması, sorgulaması, yorum yapması kısacası diğer katılımcılara öğrenme eyleminin akademi geleneğinde nasıl yapılması gerektiğine dair örnek olması önemliydi.

Kampüste Zeytin Günü anaokulu fidan dikimi

Programın bir diğer önemli özelliği öğrenme eylemini tek mekana hapsetmemekti. Programın dört bölümü dört ayrı mekanda gerçekleşti: SUClub, bahçe, SUNUM ve FENS Lounge. Yemeğin ardından yağan yağmura rağmen dışarı çıktık. Elimizi gübreye daldırıp, küreklere abandık.  Diller Okulu yanına bu etkinlik kapsamında daha önceden dikilen 30 fidanın** yanına beş fidanı o gün katılımcılar bizzat dikti. Son fidanı da kampüsteki anaokulunun 3-5 yaş grubu öğrencileri dikti. Onların neşesi ve enerjisi sanıyorum, bu etkinliğin anısını katılan herkesin hafızasına perçinledi. Sonuç olarak, oluşturulan bu özel ortamlar sayesinde katılımcılar benzer süreli bir eğitim programına göre daha fazla heyecanlandılar, meraklandılar ve daha yüksek verimle öğrendiler. (Anket sorular 7, 8, 9, 10)  Zeytin programları, on yıldır küçük ölçekte daha yüksek verimle ve keyifle nasıl öğrenebiliriz sorusuna cevap arıyor. Öne çıkan bir kaç noktayı bu işin dev ölçekte öncülüğünü yapan Sabancı Üniversite’sinde paylaşmak büyük bir zevkti.  Emeği geçen herkese teşekkürler.

Fotoğraflar: Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğrencisi Orhan Cenk Eligüzeloğlu

*Anketi 17 kişi yanıtladı. İlk beş soruda ortalama %75, standart sapma % 14. Kaydıranlar ve soruları yanlış okuyanlar sonuca dahildir. Merak edenler, sorular şurada: https://tr.surveymonkey.com/r/RYC6DWY. Son 5 sorunun sonuçları aşağıdaki görselde.

** Fidanların seçilmesi, alınması Edremit’ten kampüse getirilmesi program yürütücüsü olarak Ersin Göğüş’ün girişimiydi ve Edremit Zeytin Üretme İstasyonu emekli müdürü Murat Küçükçakır’ın gönüllü çabaları sayesinde mümkün oldu.

Kampüste Zeytin Günü anket soruları

3MT Thesis yarışması gerçekleşiyor

"Three Minute Thesis" yarışması, 08 Mayıs 2019 Çarşamba günü saat 13.00’de Sabancı Üniversitesi Sinema Salonu’nda gerçekleşecek. Avustralya’nın Queensland Üniversitesi tarafından geliştirilen ve dünyada 400'den fazla üniversitede organize edilen yarışmanın, Queensland Üniversitesi'nin onayıyla bu yıl Sabancı Üniversitesi ev sahipliğinde üçüncüsü düzenleniyor. 

Three Minute Thesis yarışması

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi doktora öğrencilerinin tezlerini 3 dakika içinde tek bir slayt eşliğinde anlatacağı yarışmanın birincisi 3000 TL, ikincisi 2000 TL’lik  para ödülünün sahibi olacak.

Yarışmanın ayrıca izleyiciler tarafından seçilecek bir “izleyici kazananı” olacak. Siz de 08 Mayıs 2019 Çarşamba günü saat 13.00’da Sabancı Üniversitesi Sinema Salonu’nda yer alarak 3MT Thesis yarışmasının izleyici kazananını belirleyebilirsiniz.

BER&AL Danışmanlık Direktörü  Ahmet Özemre, SUNUM Direktörü Fazilet Vardar, Herkese Bilim Teknoloji Dergisi Yayın Yönetmen Yardımcısı Reyhan Oksay, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Emre Erol ile Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Tevhide Altekin ‘in jüri üyeliği yapacağı yarışmanın kazananları kavrama ve içerik, birleştirme ve aktarma gibi kriterler göz önünde bulundurularak belirlenecek.

Ödül töreni Sabancı Üniversitesi Facebook hesabından canlı olarak izlenebilecek. 

Program:

13.00 : Açılış Konuşması

13.15-13.40 İlk grup yarışmacı sunumları

13.40- 13.50 Ara

13.50-14.20 İkinci grup yarışmacı sunumları

14.20-14.40 Jüri ve izleyici kazananlarının belirlenmesi

14.40-15.00 Kazananların açıklanması

15.00 Jüri üyelerine plaket takdimi

IICEC Energy Market Newsletter - 1

Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), IICEC Enerji Piyasası Haber Bülteni özel sayısı yayımlandı.

Edebiyat ve Siyaset Sempozyumu

Sabancı Üniversitesi, Diller Okulu Türkçe Birimi “Edebiyat ve Siyaset Sempozyumu” düzenliyor. “Edebiyat ve Siyaset Sempozyumu”nda, Modern Türkçe edebiyat ile siyasetin sorunlu ve çetrefilli ilişkisine odaklanılacak ve çeşitli madun grupların edebiyatta temsili tartışmaya açılacak. 

Edebiyat ve Siyaset Sempozyumu
Sempozyumda ilk oturumda, edebiyat-siyaset ilişkisinin felsefi boyutları ele alınacak; modern Türkçe edebiyatın kuruluşunda başka edebiyatlarla karşılaşmaların politik dinamikleri tartışılacak ve geç Osmanlı’dan Cumhuriyete edebiyatın iktidar karşısındaki bağımlılık-bağımsızlık pozisyonları konuşulacak. 

İkinci oturum bir yandan Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Kürtlerin Osmanlı-Cumhuriyet siyasal bağlamındaki edebi üretimlerini incelerken bir yandan da bu grupların Türkçe edebiyattaki temsiline odaklanacak. 

Üçüncü oturum farklı ideolojik çerçevelerden yansıyan kadın temsillerinin karşılaştırmasıyla açılacak, farklı cinsel yönelimlerin edebiyata yansımalarının tartışılmasıyla sürecek ve siyasi tarih yazımı ve öğretiminde edebiyatın sunabileceği katkıların değerlendirilmesiyle sona erecek. 

Günün sonundaki panel, yaratıcı yazı pratiği içinde politik tavır alma teması etrafında, edebiyat ve siyasetin ilişkisini yazarlık üzerinden tartışmaya açacak.   

Tarih  : 10 Mayıs 2019, Cuma

Saat    : 10:00 – 18:00

Yer     : Sabancı Üniversitesi Minerva Han, Bankalar Cad. No:2 Karaköy

 

Sabancı Üniversitesi Diller Okulu, Türkçe Birimi

EDEBİYAT VE SİYASET

Sempozyumu

Program

10.00 Açılış: Özlem Kazan

10.10-11.45 Birinci Oturum (Oturum başkanı: Günay Göksu Özdoğan)

Türker Armaner:        Temsil, Eleştiri ve Edebiyat

Fatih Altuğ:                Modern Osmanlı Edebiyatının Karşılaştırma Ekseni ve Farkın İnşası

Engin Kılıç:                Siyasetin Koltuk Değneği Olarak Edebiyat: 1913-1933

Tuncay Birkan:           “İçgüveysi Edipler”den “Dış Kapının Mandalları”na: Cumhuriyet Yazarının Muhalifliği Öğrenmesi

11.45-12.00 Kahve molası

12.00-13.35 İkinci Oturum (Oturum başkanı: Pakrat Estukyan)

Naim Atabağsoy:        İdeolojik Söylem – Edebî Söylem İlişkisi: Türk Romanında Gayrimüslim Kimliğinin Temsil Ediliş Tarzları

Mehmet Fatih Uslu:   Zabel Yesayan, Roman ve Siyaset 

Şehnaz Şişmanoğlu:   Yunanca Edebi Üretime İstanbul'dan Bakmak: Şehir, Taşra, Oto/Sansür, İhlaller

Ömer Faruk Yekdeş: Ulusal Öznellik ve Dilsel Temsil: Kürt Kalarak Türkçe Yazmak Mümkün mü?

13.35-14.30 Öğle arası

14.30-15.45 Üçüncü Oturum (Oturum başkanı: Nüket Esen)

Esra Dicle:                  Konaklarda, Balolarda, Sokaklarda / Farklı İdeolojiler, Aynı Kadınlar

Bilge Ulusman:           Geç Osmanlı Döneminden Erken Cumhuriyet Dönemine "Arzu" Politikaları: "Livâta" ve "Sihâk"ın Edebi Temsilleri

Yüksel Taşkın:           Siyasi Tarih Yazımı ve Öğretiminin Krizini Aşmak İçin Daha Fazla Edebiyat

15.45-16.00 Kahve molası

16.00-18.00 Panel: Edebiyat, Siyaset ve Yazma Pratiği

Sema Kaygusuz

Hüseyin Kıran

Erol Köroğlu

"Okul Liderliği Sertifika Programı” İlk Mezunlarını Verdi

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi, EDU tarafından ERG Eğitim Laboratuvarı içerik desteğiyle hayata geçirilen Okul Liderliği Sertifika Programı ilk mezunlarını verdi. 

Okul Liderliği Sertifika Programı

Okul Yöneticilerinin 21. yüzyılın eğitimine liderlik etmek için ihtiyaç duyduğu bilgi ve yetkinliklerini geliştirmek amacıyla tasarlanan Okul Liderliği Sertifika Programı'na Türkiye'nin dört bir yanından, özel okul ve devlet okulu yöneticileri katılım gösterdi. 4 Modülden ve toplam 10 günden oluşan programı başarıyla tamamlayan katılımcılara başarı sertifikaları takdim edildi.

Okul Liderliği Sertifika Programı 2. Grubu 24 Haziran'da başlayacak. Program ile ilgili detaylı bilgi için: https://edu.sabanciuniv.edu/tr/okul-liderligi-sertifika-programi

 

Toprakla uğraşmanın kutsallığı ve huzuru ile girişimci oldu

Girişimcilik ekosisteminde Sabancılılar söyleşimizin bu ayki konuğu tarım alanında girişimci olan Görkem Güneş. Sabancı Üniversitesi’ne 2006 yılında Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden girip, 2011 yılında Yönetim Bilimleri Fakültesi’nden mezun olan Görkem, hayatı boyunca hiç düşünmediği çiftçilik alanında girişimci olmuş. Her zaman kurumsal hayatta olmayı hedefleyen Görkem toprağın ve toprakla uğraşmanın kutsallığını anladıkça kararı değişmiş.

Görkem Güneş

Öğrenci Birliği yılları hayatta en çok gurur duyduğu zaman

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden giren Görkem, kendini tanıdıkça Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde eğitim almak isteğini fark etmiş ve Sabancı Üniversitesi’nin tercih hakkı sunan yapısı sayesinde Yönetim Bilimleri Fakültesi’nden mezun olmuş. Üniversitenin son yılında ise Sabancı Üniversitesi’nin sağladığı imkan ile Singapore Management Üniversitesi’nde değişim öğrencisi olarak eğitim almış.

Aktif bir üniversite öğrencisi olan Görkem, 2008-2009 ve 2009-2010 öğrenim döneminde Öğrenci Birliği seçimlerine katılmış. Her iki sene de arkadaşlarının desteğiyle en çok oyu alarak Öğrenci Birliği Yürütme Kurulu üyesi seçilmiş.

Sabancı Üniversitesi’nde öğrenciyken Kurucu Rektörümüz Tosun Terzioğlu ve ondan sonraki rektörümüz Nihat Berker ile yakın çalışma fırsatı olmuş. Görkem, Öğrenci Birliği Yürütme Kurulu’nda görev aldığı iki dönemde, Sabancı Üniversitesi’nin sosyal ve akademik yaşamına birçok katkıda bulunmanın mutluluğunu yaşadığını her fırsatta sözlerine ekliyor. “İtiraf etmeliyim ki hayatta en gururlandığım yıllar Öğrenci Birliği’nde görev aldığım yıllardır. Ekip olarak Bilgi Merkezi’nin girişinde 24 saat çalışabilecek bir çalışma alanının yapılmasından, Spor Merkezi’ndeki spor ekipmanlarının yenilenmesine, shuttle saatlerinin yaygınlaşmasından, YÖK tarafından bölümler arasında geçişi engelleyecek uygulamaya karşı ‘Üniversiteme Dokunma’ hareketine kadar birçok çalışmada aktif olarak bulundum” diyor.

Bunlara ek olarak, Ulusal Öğrenci Konseyi’nde ve İstanbul Üniversiteleri Öğrenci Topluluğu’nda, Sabancı Üniversitesi’ni aktif rol alarak temsil ettiğini ve YÖK Bologna sürecinin gelişmesine çeşitli katkılarda bulunduğunu söylüyor.

Kurumsal hayatta girdi kalemi olmanın üzüntüsü girişimciliğin yolunu açtı


Üniversiteden mezun olduktan sonra, iki yıl kadar Colgate-Palmolive Türkiye'de pazarlama bölümünde çalışmış. Kurumsal hayatın birçok tatlı heyecanı olduğu gibi pek çok tekdüze bir dinamiğinin de olduğunu gözlemleyen Görkem, “Her ne kadar çalıştığım firma çalışanlarına oldukça önem veren bir kuruluş olsa da günün sonunda bu firmanın en üst düzey yönetim kurulu ve hissedarları için ben bir girdi kalemiydim. Bu acı gerçek de maalesef beni kendi işimi yapmaya, özümüz olan toprağa geri dönüş yapmaya teşvik etti.” diyor.

Böylelikle memleketi Manisa'ya tarımla uğraşmak ve üretici olmak için geri dönen Görkem’in girişimcilik hikayesi başlamış.

Çocukluğunda da sonrasında da tarımla uğraşmayı hiç hayal etmiyormuş. Toprakla uğraşmanın ne kadar kutsal ve huzur verici bir durum olduğunu fark edince çiftçi olmaya karar vermiş. Rahmetli babasından kalan arazileri işletebileceğini, burada bir hikaye yazabileceğini ve iz bırakabileceğimi düşünmüş.

Görkem’in dedesi Muammer Güneş bölgede yıllarca pamuk ekimi yapmış. Onun vefatından sonra 1978 yılında Görkem’in babası Avukat Suat Güneş bu işi devralmış ve aileyi tarımdan, tarıma dayalı sanayiciliğe taşımış. Yıllarca konserve işletmeciliğinde bulundu. Babası 2000 yılında, Görkem henüz 12 yaşındayken vefat etmiş. Bu nedenle ne dedesinden babasına ne de babasından Görkem’e bir bilgi, tecrübe aktarımı olamamış. Bundan dolayı her ne kadar arazileri olsa da Görkem sıfırdan başlamış. Ailesi ilk zamanda kaygılı olsa da onu hep desteklemiş. Görkem “Ben de bu desteği alarak ve ailemi mahcup etmeden aile işimizi ileriye taşıdım” diye devam ediyor.

Şu an Manisa’nın Saruhanlı ilçesinde kuru üzüm, zeytin, zeytinyağı, pamuk, mısır, buğday, erik ve domates üretiyor. Kuru üzümü Türkiye'nin en büyük kuru meyve ihracatçısı olan bir firmaya gönderiyor. Zeytin ve zeytinyağını bu işin başkenti dediği Akhisar bölgesinde değerlendiriyor.

“Tarım maalesef ülkemizin ana gündeminde değil”

Tarımın Türkiye’nin ana gündeminde yer almadığını üzülerek belirten Görkem,  bu nedenle uzun vadeli tutarlı ve sağlam zemine basan planlarının planlar yapamadığını söylüyor.

 

“Devletimiz verimliliğin düşmemesi için arazilerin bölünmesini engelleyen yasa çıkardı, verimli ve kontrollü sulama için desteklerde bulundu, bunlar çok doğru hareketler fakat yeterli değil. Tarımın daha temel sıkıntıları var. Hedefim, bu sıkıntıların en üst düzeyde konuşulması ve çözüm üretilmesi için harekete geçmek. Yurt dışında olduğu gibi birçok üretici kooperatifine ihtiyacımız var. Ben de bunu bölgemizde gerçekleştirmek istiyorum. Aynı işi yapan insanlar olarak ortak satın alma ve ürünlerimizi ortak satma, katma değerli ürünler üretme konusunda birlik olabiliriz” diyor.

Dünyada kuru üzümün başkenti Manisa


Dünyada kuru üzümün yüzde 40’ı Türkiye’den ihraç ediliyor. Bunun da yüzde 90’ı Manisa’dan çıkıyor. Bu nedenle dünyada kuru üzümün başkentinin Manisa olduğunu söyleyen Görkem ürettiklerinden bir dünya markası çıkarmayı hedefliyor. Katma değerli ürünler yaratmayı amaçlayan Görkem, bu hedefini gerçekleştirebileceği, sadece ortak üreticiler tarafından tedariği ve yönetimi sağlanan bir model üzerinde çalışma yaptığını söylüyor “Bölgemizde kuru üzüm üreten ve ihracat yapan birçok gurur verici firmalar var. Benim hayalim direk kuru üzüm satmaktansa, kuru üzüm kullanılarak yapılan birçok ürünün dünya raflarında yer almasını sağlayan bir model kurmak” şeklinde devam ediyor.

Sohbet konusu tarımsal üretim olunca Ovacık modeli ile ilgili de konuşuyoruz. Görkem, Ovacık’ta yoğun kış şartları nedeniyle hububat ve bakliyat üretimi yapıldığını söylüyor. Manisa ile kıyaslandığında emek-yoğunluk açısından daha düşük emekle üretilen ürünler olduğunu belirtiyor.

Hedef üretenin ödüllendirildiği bir kooperatif modeli

“Bir olursak yok oluruz, biz olursak tok oluruz” felsefesini destekleyen Görkem, birlik olmanın verimlilik kazandıracağına inanıyor. Birlik içinde rekabetin de başarıyı artıracağına vurgu yaparken, üretenin ödüllendirildiği bir modelin daha etkin olacağını savunuyor. Koopearitif içinde kaliteli ve çok ürün üretenlerin ödüllendirileceği bir model kurulabileceğini söyleyen Görkem, “Bizim bölgemizde kooperatifçilik herkesin dilinde, çiftçilerin yüzde 99'u bu duruma çok sıcak bakıyor fakat nasıl olacağı, nereden başlanılacağı bilinmiyor. Bunun için ortak akıl kurulmalı ve faaliyet planı çizilmeli, ben de bunun üzerine çalışmalar yapıyorum” diyor.

“Fizyolojisi ve psikolojisi olan canlılarla çalışıyoruz”

Görkem bir tarım üreticisi olarak birçok zorluğu da yaşadığını sözlerine ekliyor. Kurumsal hayattan çiftçiliğe geçtiğinde en büyük zorluğu bilgi ve tecrübe birikiminin olmamasından dolayı yaşamış. “Ben de hata yapa yapa, insanlar ve doğa tarafından kandırıla kandırıla doğru kararı verme konusunda tecrübelendim” diyen Görkem, “Çalıştıklarımızın canlı olduğunu onların da fizyolojisi olduğu gibi psikolojisi de olduğunu unutmamak gerekir. Bitkiler de tıpkı insanlar gibi hastalanır, iyileşir, morali iyi ya da kötü olabilir. Bunu unutmamak ve buna göre hareket etmek gerekir. Bu mantığı algıladık sürece birçok zorluk çözülebiliyor” diyerek devam ediyor.

“Gençlere arazi, ekipman ve know-how desteği verilmeli”

Görkem’in yaşadığı bir diğer zorluk da maliyetlerle ilgili. Ürünlerin girdi maliyetleri ortalama yüzde 40 artarken ürünlerin aynı oranda değerlenmediğini söylüyor ve bu nedenle karlılık oranının oldukça düştüğünü belirtiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verdiği teşviklerin orantılı ve hedefe yönelik kullanılamamasına değinen Görkem, bu durumdan mağdur olduklarını ve tutarlı teşvikler istediklerini sözlerine ekliyor.  Üretim modeli ve plan olmadığının altını çizen Görkem, “Havza bazlı planlı, alım garantili, anlaşmalı bir üretim modeli istiyoruz. Mevcut üretim modelimizde fiyat konusunda istikrar yok. Örneğin geçen sene 8 liraya satılan zeytin şu an 3.5 liraya alıcı buluyor” diyor. Tarım işçisi sayısındaki hızlı düşüşe dikkat çeken Görkem, tarımda makineleşme ve inovasyon yatırımının yeterli olmadığına ve orta vadede çok büyük sıkıntıların yaşanabileceğine vurgu yapıyor.

Görkem, gençlerin tarıma yönelmesi için arazi, ekipman ve en önemlisi de know-how desteği verilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

“Doğru ürüne karar vermek en önemli nokta”

Türkiye’de tarım alanında bir üretim planlaması olmadığına değinen Görkem, tarımsal üretim konusunda çalışmayı hedefleyen girişimcilere doğru ürünleri üretmenin kararının en önemli nokta olduğunu söylüyor. Bu konuda iyi karar verilmesini ve doğru analizler yapılmasını öneriyor. Tarım sektöründe emek kadar sevginin de verilmesi gerektiğine inanan Görkem, her şeyden önce toprağı sevmeyi ve emekten çok sevginin daha kuvvetli bir faktör olduğunu söylüyor.

Sabancı Üniversitesi öğrencilerine en geniş vizyonu veren üniversite

Sabancı Üniversitesi’nin Türkiye'nin öğrencilerine en geniş vizyonu veren üniversite olduğunu söyleyen Görkem, “Disiplinler arası eğitim sistemi sayesinde birçok bakış açısı kazanıyoruz, empati ve sağduyu yeteneğimiz artıyor. Sabancı Üniversitesi özgürlükçü yapısıyla bizlere önce dinlemeyi sonra dinletmeyi öğretti, iletişim yeteneğimizi kazandırdı. Bu yetenek kendi adıma konuşmak gerekirse iş hayatında en çok kullandığım ve üniversiteme minnettar olduğum kısımdır” diyor.

 

 

Yerel ve Küresel Bağlamda Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender), Gothenburg Üniversitesi ve İstanbul İsveç Araştırma Enstitüsü işbirliği ve İsveç İnsani ve Sosyal Bilimler Vakfı desteğiyle düzenlenen "Yerel ve Küresel Bağlamda Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim" isimli çalıştay 26 Nisan ‘da Minerva Palas’ta gerçekleşti.

Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender), Gothenburg Üniversitesi ve İstanbul İsveç Araştırma Enstitüsü işbirliği ve İsveç İnsani ve Sosyal Bilimler Vakfı desteğiyle düzenlenen "Yerel ve Küresel Bağlamda Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim: Türkiye ve İsveç Perspektifleri ve Ötesi" isimli çalıştay kapsamında 26 Nisan 2019 Cuma günü, Karaköy Minerva Palas’ta düzenlenen izleyiciye açık toplantıda ilk olarak, Sabancı Üniversitesi tarafından Sabancı Vakfı desteğiyle yürütülen “Mor Sertifika Programı” kapsamındaki “Mor Dosya: Lise Öğretmenleri için Toplumsal Cinsiyete Dayalı Materyal Üretimi” çalışmasının tanıtımı SU Gender proje koordinatörü Ceyda Karadaş ve eğitim koordinatörü Emirhan Deniz Çelebi tarafından yapıldı. Mor Sertifika Programı’nın küçük bir grubun sahadaki ihtiyaçlar ve öğretmenlerden gelen geri dönüşleri dikkate almasıyla şekillenerek öğretmenler için bir eğitim programı olarak başladığı ve zaman içinde gelişerek toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı eğitim materyali geliştirmesi için de bir model haline geldiği ifade edildi.

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi’nin 2007 yılında hayata geçirdiği 12. yılını tamamlayan Mor Sertifika Programı’nın, düzenlenen eğitim seminerleriyle 3500 öğretmene ve 120 eğitim fakültesi öğrencisine ulaştığı belirtilerek eğitim sisteminin farklı kademelerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmalara devam edildiği belirtildi.

Çalıştay, Toronto Üniversitesi’nden Shahrzad Mojab’ın “Aksatılan Hayatlar, Yarıda Kalan Öğrenme: Göç Eden Kadınlar ve Kız Çocukları” ve Stockholm Üniversitesi ve Western Cape Üniversitesi’nden Christopher Stroud’un “Dil ve Çoğulluklar: Yeni Gelecekler İnşa Etmek” başlıklı konuşmalarıyla devam etti. Stroud konuşmasında dünyanın üç farklı ülkesinde yaptığı saha çalışmalarından hareketle tek dilli ve çok dilli eğitim sistemleri arasındaki farklara dair gözlemlerini aktardı.

Savaş ve Şiddetin Öğrenme Süreçlerine Etkileri

Shahrzad Mojab, konuşmasında savaş ve şiddetin küresel boyutta kadınların öğrenme süreçlerini şekillendirmedeki rolünü anlattı ve kendi üniversitesinde göçmenlere yönelik geliştirdikleri eğitim programının detaylarını paylaşarak, kültürel entegrasyon eğitimlerinin göçün sebep ve sonuçlarını bütüncül olarak ele alması gerektiğini vurguladı.  “Bu çalışmaya, şiddetin öğrenme üzerindeki etkilerini araştırmak üzere 1991 yılında 1. Körfez Savaşı ile başladım. Göçmen kadınların öğrenme süreçlerini anlamak için, toplumsal değişim hakkında bilinç, göçmenlik ve istihdam (işe ulaşım) ve öğrenme şekillerini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Çalışma ile formel, enformel ve yaşam boyu öğrenim kategorileri geliştirildi. Göçmen kadınlar için yaşam boyu öğrenim değil yaşam boyu eğitim söz konusu. Öğrenme kavramını yeniden tasarlamamız gerekiyor. Göçmenlik uzun bir süreç. Savaşın öğrenme ve bilinç üzerinde etkisi var. Bu nedenle bazı araçlara ve mekanizmalara ihtiyacımız var. Geçmiş kadınların düzen kurmalarını ve öğrenme şekillerini şekillendiriyor” dedi.

Mojab konuşmasında ayrıca eğitimcilerin mobilite çalışmalarına önem vermesi gerektiğini özellikle genç mültecileri kapsayan eğitim çalışmaları yapılması gerektiğini de vurguladı.

Subject-Based Discussions'ın yeni konuğu Junko Kanero

Subject-Based Discussions'ın 2018-2019 bahar dönemi, 7 Mayıs Salı günü Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Junko Kanero'nun "Learning Language with Human and Robot Tutors" başlıklı semineri ile son buluyor.

FUTURE Seminar Series

"Learning Language with Human and Robot Tutors" başlıklı seminer 7 Mayıs 2019 Salı günü saat 13.40'ta SSBF G022'de gerçekleşecek. 

Abone ol