Ana içeriğe atla

Sabancı Üniversitesi ve NCTU arasında işbirliği protokolü imzalandı

Sabancı Üniversitesi, Tayvan’ın önde gelen üniversitelerinden National Chiao Tung University (NCTU) ile işbirliği protokolü imzaladı. İşbirliği kapsamında; öğrenci ve öğretim üyesi değişimi, çift diploma programları, ortak araştırma faaliyetleri, akademik materyal ve bilgi değişimi, kısa dönemli özel akademik programlar yer alıyor.

NCTU işbirliği imza töreni

Edward Y. Chang, Yusuf Leblebici 

Sabancı Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşen imza töreninde konuşma yapan Rektörümüz Prof. Dr. Yusuf Leblebici, Tayvan’ın mikroelektronik ve yarı iletken teknolojisi alanında dünyada ilk üçte yer aldığının altını çizdi. NCTU’nun ise bu çalışma alanlarında Tayvan’nın bir numaralı üniversitesi olduğunu sözlerine ekledi. Yusuf Leblebici, Sabancı Üniversitesi ve NCTU’nun bu işbirliği ile güçlerini birleştirerek, her iki üniversitenin öğrencilerinin faydalanabileceği şekilde bu alandaki gelişmelere katkıda bulunmayı istediklerini ve yapılan işbirliğinin farklı alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesini arzu ettiklerini belirtti.

NCTU işbirliği imza töreni

Sabancı Üniversitesi ve NCTU arasında Elektronik Mühendisliği alanında doktora düzeyinde çift diploma programı oluşturmak üzere çalışmalar başlatılmış bulunuyor. Söz konusu çalışma, ülkemizde önemi sürekli artan mikroelektronik, yarı iletken ve entegre devre tasarımı/üretimi konularında üniversitemizin Ar-Ge ve bilimsel çalışmaları ile öncü rolünü pekiştireceği gibi, ülkemiz içinde, ilgili alanlarda nitelikli insan kaynağı yetiştirme ve planlaması konusunda önemli bir rol oynayacaktır.

NCTU işbirliği imza töreni

"Hayatı farklı açılardan okuma kabiliyetimi üniversitemde kazandım"

Mezunumuz Hüseyin Taş (BİO'12) ile Sabancı Üniversitesi'ndeki öğrencilik yıllarından başlayarak, farklı kıtalarda devam eden akademik kariyeri ve lisans eğitimini temel alarak hayata geçirdiği DNAFect girişimini konuştuk. Hüseyin, hem başarılı bir bilim insanı hem de bir girişimci olarak bu ilham verici yolculuğunu, yeni başlangıçlar yapmak isteyen öğrenciler ve mezunlarımız için paylaştı.  

Röportaj: Melek Sarı

"Sabancı Üniversitesi'ne başlamadan önce aklımda genetik mühendisliği okumak vardı, bu düşünce ile beni dünyadaki akademik çalışmalara yaklaştıracak dünya ile entegre öğretim kadrosunun hangi üniversitelerde olduğunu araştırmaya koyuldum ve Sabancı Üniversitesi listemin en başında gelenlerdendi."

 Hüseyin Tas - Sabanci Universitesi Mezunu

Hüseyin Taş - Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik 2012 Lisans Mezunu

Kısaca kendinden bahsedebilir misin, Sabancı Üniversitesi'nden mezuniyetinden sonra neler yaptın?

Lisans eğitimimi Sabancı Üniversitesi Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik alanında burslu olarak tamamladıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne giderek University of Illinois Urbana-Champaign'de M.Sc. derecesini (Master of Science) yine burslu olarak Biyofizik ve Hesaplamalı Biyoloji üzerine yaptım. Master eğitimim esnasında daha sonra birlikte çalışmaya başlayacağım doktora hocam ile bir konferansta tanıştım ve şu anda onun yanında Avrupa'da doktoramı Universidad Autónoma de Madrid bünyesinde Centro Nacional de Biotecnología (İspanya Ulusal Biyoteknoloji Merkezi)'nde yapmaktayım. Şu ana kadar kendi alanımda dünyaca tanınmış bilimsel dergilerde (Lab on a Chip, PLoS One, Nature vb.) insan sağlığı uygulamaları ve biyoteknoloji alanlarında yapmış olduğum yayınlar ile çeşitli yazarlıklar elde ettim. Bununla birlikte katıldığım uluslararası konferanslarda yapmış olduğum sunumlar ile alanının tanınan isimlerinden birisi haline geldiğimi söyleyebiliriz. Bu durum daha sonra bana daha büyük sorumluluklar da yükledi, örneğin an itibari ile Avrupa Sentetik Biyoloji Topluluğu (EUSynBioS) ’nun kurucu başkanlığını yürütmekteyim. Doktora tezimde hesaplamalı biyoloji ve insan sağlığına uygulamalarında kullanılabilecek yeni teknolojileri geliştirmek üzere çalışmalarda bulunmaktayım. Eş zamanlı olarak, TÜBİTAK başvurusu sonucu almış olduğum 1512 kodlu fon ile dünya üzerinde çok yeni gelişmekte olan kişiselleştirilmiş DNA teknolojilerinin Türkiye’de başlatılmasına önemli bir katkı sağlıyoruz. Şöyle ki, DNA temelli kişiselleştirilmiş eğitim modeli sunan DNAFect Genetik Danışmanlık ArGe ve Biyoteknoloji A.Ş.’yi liseden beri birlikte olduğum arkadaşım ve ortağım Murat İşbilen ile birlikte kurduk.

Sabancı Üniversitesi’nde gördüğün eğitimin şimdiki kariyerine etkisini nasıl değerlendiriyorsun?

Sabancı Üniversitesine başlamadan önce aklımda genetik mühendisliği okumak vardı, bu düşünce ile beni dünyadaki akademik çalışmalara yaklaştıracak dünya ile entegre öğretim kadrosunun hangi üniversitelerde olduğunu araştırmaya koyuldum ve Sabancı Üniversitesi listemin en başında gelenlerdendi.

Üniversiteye başladıktan sonra da aynı özveri ile birinci sınıftan itibaren departmandaki öğretim üyeleri ile iletişime geçtim ve bana laboratuvarlarını açmaları sonucunda deneysel olarak belli çalışmaları yapmaya başladım. Bu noktada özellikle Batu Erman Hoca başta olmak üzere tüm hocalarımı bir kez daha anmak isterim, onların açık görüşlülükleri ve öğrencileri desteklemeleri sayesinde birçok alanda kendimizi geliştirme imkanı bulduk ve dünyaya bilimsel anlamda entegre olduk.

Örneğin, ikinci sınıfın yazını Almanya’da 'The Leibniz Institute of Plant Genetics and Crop Plant Research Center'da staj yaparak geçirdim, aynı şekilde üçüncü sınıfta ise Harvard-MIT Health Sciences and Technology'de ilk bilimsel yayınımı çıkarttığım çalışmalarımı gerçekleştirdim.

Girişimci olmanda aldığın lisans eğitiminin nasıl bir etkisi oldu sence?

Sabancı’da elde ettiğim dünyayla bütünleşmiş bilimsel etik ile ve sahip olduğum donanım ile gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da hiç zorluk çekmeden çalışmalarımı devam ettirme şansı yakaladım. Bugün Sentetik Biyoloji olarak tarif ettiğimiz genetik mühendisliğinin yeni bir dalı olan alanda ülkemizi de temsilen EUSynBioS'un başkanlığını yürütmekteyim.

“Eğer belli noktalarda hayatı farklı açılardan okuma kabiliyetini ve özgüven altyapısını üniversitemde kazanmış olmasaydım şüphesiz bu açılımları hem de eş zamanlı olarak yapmam çok zor olurdu.”

Sabancı Üniversitesi yalnızca bilimsel anlamda değil disiplinlerarası yaklaşımı sayesinde bizlere birçok alanda farklı ufuklar açtı. Kendi çabam ile oluşturduğum ders programları sayesinde yazılımdan matematik derslerine, mühendislik derslerinden sanat ve dil derslerine kadar birçok alanda kendimi geliştirme imkanı buldum. Bu yaklaşım daha sonra dünyayı daha iyi anlamama da yardımcı oldu ve belli noktalarda yapmakta olduğum bilimsel çalışmalarımı toplumun faydasına da kullanılabileceğini gördüm. Bu noktada TÜBİTAK’ın teşvik programlarına başvurarak Türkiye'ye büyük bir teknoloji transferi sağlayacağını düşündüğüm ve aynı zamanda bu alanda milli bir marka olacağına inandığım DNAFect Genetik Danışmanlık ArGe ve Biyoteknoloji A.Ş.'yi kurdum. Eğer belli noktalarda hayatı farklı açılardan okuma kabiliyetini ve özgüven altyapısını üniversitemde kazanmış olmasaydım şüphesiz bu açılımları, hem de eş zamanlı olarak yapmam çok zor olurdu.

Hüseyin Taş ve ortağı Murat İşbilen

DNAFect Genetik Danışmanlık ArGe ve Biyoteknoloji şirketinden biraz bahseder misin? Neler yapıyorsunuz?

DNAFect Genetik Danışmanlık ArGe ve Biyoteknoloji şirketinde biz, insanların doğalarından gelen yatkınlıklarını anlamaya çalışıyoruz. Yalnızca tükürük örneklerinden DNA dizilemesi yaparak kişilerin yetenek, zeka türü, karakterleri, uyku ve çalışma düzenleri ile alakalı bilgiler verebiliyoruz, bunun yanında genetik olarak yatkın oldukları meslekleri de söyleyebiliyoruz. Bu sayede özellikle öğrencilerin gelecekleri için yeri doldurulamaz bir hizmet verdiğimizi düşünüyoruz. Bizlerin karakteri ve yetenekleri temel olarak iki noktaya bağlı. Birinci olarak doğamıza yani DNA'mıza ve ikinci olarak da çevresel faktörler olarak açıklayabileceğimiz aile ortamı, eğitim şekli, arkadaşlıklar ve hayat tecrübeleri diyebileceğimiz kısımlarla şekillenir. Biz DNAFect olarak bu noktada çevresel faktörlerimizi doğamıza göre nasıl düzenleyebileceğimiz konusunda danışmanlık veriyoruz.

Buradaki asıl amacımız kişilerin geliştirilebilir yönlerini onlara söyleyerek kendi hayatlarında atmak istedikleri adımlar noktasında onlara ışık tutmak ve özellikle eğitim hayatlarına yardımcı olmak. Bununla birlikte yalnızca eğitim değil bunun gibi hayatı yakından ilgilendiren birçok alanda testlerimizi yapabiliyoruz, spordan beslenmeye, vitamin ve mineral yatkınlıklarımızdan cildimizin ihtiyaç yatkınlıklarına ve hatta hastalık ve alerji yatkınlıklarına kadar hayatımızı kolaylaştıracak birçok noktada uzman danışmanlarımızla birlikte aksiyon planları alarak kişilerin geleceklerini planlamalarına yardımcı oluyoruz. Ek olarak, köken alanında da testler yaparak genetik materyalinizde dünyanın hangi bölgelerinden paylaşımda bulunduğunuzu, yani atalarınızın nerelerden geldiğini söyleyebiliyoruz.

Bu alanda dünya ile sektörel bir kıyaslama yaparsak, teknolojik donanım ve rekabette nasıl bir tablo var?

Öncelikle şunu söylemek isterim ki Türkiye’de start-up fikri çok hızlı gelişmekle birlikte hala atmamız gereken adımlar var. Özellikle yatırımcılar noktasında bu konuların biraz daha iyi anlaşılması gerekiyor. Ancak, bizim 'deep tech' denilen yani derin teknoloji olarak çevirebileceğimiz alanlarda rekabet bir bakıma daha adil ilerliyor. Çünkü bu alanlarda kurulan start-up’lar büyük bir arka plan çalışması ile ortaya çıkıyorlar, yani bu alanda yaptığınız doktora çalışmaları, tezler ve uzun yıllara dayanan deneyler sonucunda elde ettiğiniz tecrübe ve başarı sizi piyasaya çıktığınızda çok daha güçlü ve sağlam kılıyor. Bundan dolayı DNAFect olarak avantaj sahibiyiz çünkü interdisipliner bir altyapıya dayanan ekip çalışması mevcut, yani yapay zeka algoritmalarından genetik bilginin işlenmesine, DNA dizilenmesinden danışmanlık hizmetlerine kadar birçok alt dalda hizmet veriyoruz. Bizim alanımıza kişiselleştirilmiş DNA teknolojileri alanı diyebiliriz. Bu alandaki teknoloji tüm dünyada yeni gelişmekte. Biz de alanın içerisinde olan araştırmacılar olarak bunun bilincinde olduğumuz için bu alanda ülkemizin bu treni kaçırmaması adına uzun zamandır üzerine çalıştığımız fikirleri TÜBİTAK’tan da aldığımız destek ile hayata geçirdik. Kişiselleştirilmiş uygulamalar geleceğin teknolojisi ve biz bu teknolojiye sahip bir şirket olarak şu an Türkiye’de (ve kısa süre içerisinde Avrupa ve Amerika’da) geleceği insanların ayağına getiriyoruz.

Uzun vadede bu alanda ne tür gelişmeler bizi bekliyor? 

Uzun vadede bu alanda göreceğimiz en büyük değişikliklerden bir tanesi kişiselleştirilmiş uygulamaların devletler bünyesinde doğumdan itibaren yapılıyor olması olacak. Belki önümüzdeki 15-20 sene içerisinde artık yatkınlık testleri doğumdan itibaren yapılıp kişilerin yatkınlık haritalarına göre kişiselleştirilmiş eğitim uygulamaları, sağlık uygulamaları vb. hayatımızın bir parçası olarak görüyor olacağız. Bu teknoloji ile bugünden geleceği tahmin edebilme gücüne sahibiz. Örneğin, son oynan dünya kupasına Mısır milli takımı turnuvaya katılabilme başarılarını DNA testlerinin kullanmasının sonucu olarak gösterdiler. Bunun yanında birçok atlet şu an bu tarz testleri kendi verimlerini arttırmak için kullanıyorlar, bu tarz gelişmeleri ilerleyen dönemde özellikle okullar için göreceğiz. Okullar bu noktada öğrencilerin kişisel yeteneklerini ve yatkınlıklarını göz önünde bulundurarak sınıfların oluşturulması ve ders müfredatının her bir öğrenciye özel olarak uygulanması şeklinde adımlar atacaklar. Tam da bu noktada DNAFect olarak dünyada kişiselleştirilmiş eğitim modeline ilk giren şirketlerden bir tanesi olarak Türkiye’den başlayıp bu uygulamaları tüm dünyaya yaymak vizyonu ile hareket ediyoruz.

Son olarak seninki gibi niş bir sektörde girişim planlayan yeni mezunlarımıza ne önerirsin?

Eğer girişimci ruhunuz varsa hiç korkmadan aklınızdaki fikirleri uygulamaya geçirin. Hiçbir zaman şu an erken şeklinde düşünmeyin, özellikle eğer niş bir alanda bir fikriniz varsa hiç durmadan harekete geçin. Zaman girişimlerin hem en büyük dostu hem en büyük düşmanıdır. Eğer bir girişim vaktinde hayata geçirilmemişse o treni kaçırmıştır, ancak tam aksine doğru zamanda ortaya çıkan bir fikir hiç şüphesiz başarıya kavuşacaktır. Öğrenci veya yeni mezun olsun girişimci arkadaşlarıma naçizane tavsiyem bir fikriniz varsa bunu geç olmadan hayata geçirin ve sizi motive eden yolda arkanıza bakmadan ilerleyin. İhtiyaç duyduğunuz motivasyonu yine kendinizde bulacaksınız.

Özellikle belirtmek istediklerin...

Tüm bu söylediklerimin yanında özellikle belirtmek isterim ki fikirlerinizi hayata geçirdiğinizde ilk duyacağınız geri bildirimler o işin neden çalışmayacağı veya fikrinizin neden yetersiz olduğu ile alakalı olacak. Ancak, bu geri bildirimleri doğru değerlendirebilirseniz sizi ne kadar ötelere götürebileceğini zamanla görürsünüz. Hiçbir zaman kendinize olan inancınızı kaybetmeyin ve yeniliklerin peşinden koşmaya tereddüt etmeyin. Özellikle Sabancı Üniversitesi gibi bir eğitim kurumunda eğitim görme imkanına sahip olmak sizi hayata bir adım önde başlatıyor, bu durumu fırsata çevirmek yine sizlerin elinde.

Mezunumuz Erdinç Mert ile Artırılmış Gerçeklik Üzerine

BİTES Savunma ve Havacılık'ta, Strateji ve Pazar Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı olarak profesyonel iş hayatına devam eden mezunumuz Erdinç Mert (MDBF, ME'04) ile "artırılmış gerçeklik" (Augmented Reality -AR-) teknolojisi ve bu teknolojinin sektörel kullanımına dair bir sohbet gerçekleştirdik.

Erdinc Mert - Sabanci Universitesi Mezunu
Erdinç Mert - Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakütesi Mekatronik Mühendisliği Programı 2004 mezunumuz 

Kendinden biraz bahseder misin? Mezuniyet sonrası kariyerinde nasıl ilerledin?

Sabancı Üniversitesi'nin ilk lisans öğrencilerindenim, 2004 yılında Sabancı Üniversitesi'nin interdisipliner programı Mekatronik Mühendisliği'nden mezun oldum. Sonrasında Ankara'ya taşınarak Bilkent Üniversitesi'nde Endüstri Mühendisliği alanında yüksek lisansımı tamamladım. 2006 yılında Aselsan'da proje mühendisi olarak işe başladım. Aselsan'da on seneden uzun bir süre değişik pozisyonlarda çalıştım. Birçok önemli savunma projesinde proje yöneticiliği görevini üstlendim. Proje yöneticiliği sonrasında Asya Pasifik bölgesinde Aselsan'ın iş ve pazar geliştirme faaliyetlerini yönettim. Bu görevden sonra savunma sanayine kısa bir ara verip global danışmanlık firması McKinsey & Company'ye geçiş yaptım. Burada iki yılı aşkın bir sürede birçok firmaya strateji, organizasyon, finans ve maliyet yönetimi konularında danışmanlık yaptım. Mayıs 2019 tarihinde de Strateji ve Pazar Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı olarak BİTES'e katıldım. 

BİTES şirketinin faaliyet alanı nedir? Senin buradaki çalışmaların ne üzerine?

BİTES Savunma, Havacılık ve Uzay Teknolojileri, faaliyetlerini Ankara’daki ODTÜ Teknokent Bilişim İnovasyon Merkezi’nde sürdüren ve 2005 yılında kurulmuş, 100’den fazla çalışana sahip bir kurum. Şubat 2019 tarihi itibariyle ASELSAN ile yapmış olduğu ortaklık ile ASELSAN iştirakleri arasına katıldı. Bizler burada artırılmış gerçeklik, yapay zeka, otonom ve robotik sistem yazılımları, görüntü ve sinyal işleme gibi ileri teknolojilerin savunma, havacılık ve uzay teknolojileri uygulamalarına yönelik yürüttüğümüz Ar-Ge faaliyetleri ile mevcut yazılım tecrübelerini birleştirerek oluşturduğumuz yenilikçi çözümleri son kullanıcıların hizmetine sunuyoruz. Özellikle artırılmış gerçekliğin bakım, muharebe sahasında durumsal farkındalık ve Endüstri 4.0 uygulamalarında ürün geliştirmeye odaklanıyoruz. Benim asli görevim BİTES'in kısa, orta ve uzun vadeli stratejik hedeflerini belirlemek, bu strateji çerçevesinde şirketimizin gideceği yolu çizmek ve global bir şirket olmasına katkıda bulunmak. Bunun yanında, teknoloji, ürün, bölge, ülke ve müşteri bazında pazarlama stratejilerini belirlemek ve pazar geliştirmek de yine benim sorumluluğumda...

Artırılmış gerçeklik tam olarak nedir? Biraz bilgi verebilir misin? 

Artırılmış gerçeklik "Augmented Reality -AR-" gerçek dünyadaki çevrenin ve içindekilerin, bilgisayar tarafından üretilen; ses, görüntü, grafik ve GPS verileriyle zenginleştirilerek meydana getirilen canlı görünümüdür. Bu kavram kısaca gerçekliğin bilgisayar tarafından değiştirilmesi ve artırılmasıdır. Artırılmış gerçeklik; nesnelerin interneti, büyük veri analizi, yapay zeka, sanal gerçeklik ve görüntü işleme teknolojileri ile doğrudan ilişkili bir teknolojidir. Yapay zeka ve büyük veri analizi ile işlenmiş verilerin görüntülenmesinde, görev kritik sistemlerin üretmiş oldukları anlık verilerin daha etkin görselleştirilmesinde ve komuta kontrol sistemlerindeki durumsal farkındalık uygulamalarında sistemlerin etkinliğini arttırmak için kullanılmaktadır. Artırılmış gerçeklik dışında sanal gerçeklik ("Virtual Reality" - VR) ve karma gerçeklik ("Mixed Reality" - MR) teknolojileri de hızla gelişmektedir. Artırılmış gerçekliğin sanal gerçeklikten en büyük farkı tasarlanmış/canlandırılmış bir ortamın değil, gerçek dünyadaki çevrenin kullanılıyor olmasıdır. Karma gerçeklik ise sanal ve gerçek dünyaların bir araya getirilmesi sonucunda oluşturulan bir deneyim türüdür.

Siz sektörde bu uygulamadan ne şekilde faydalanıyorsunuz?

BİTES olarak 2010 yılından bu yana artırılmış gerçeklik teknolojisi ile uğraşıyoruz. Yurtdışındaki herhangi bir firmaya yazılım bağımlılığı yaratmamak için tamamen milli kaynaklarımız ile geliştirme yapıyoruz. Kendi özkaynaklarımız, imkan ve kabiliyetlerimiz ile geliştirilen yazılımlar sayesinde özgün ve milli ürünler ortaya çıkarttık. Söz konusu teknoloji bileşenlerindeki ve savunma sanayideki uzun süreli tecrübe ve deneyimlerimiz sayesinde bu teknolojilerin uygulamalara entegre edilme işlemlerini hızla gerçekleştiriyoruz. Bunlarla birlikte eğitim teknolojilerine yönelik projelerimizde de daha kalıcı bir öğrenim sağlanması için artırılmış gerçeklikten fazlasıyla yararlanıyoruz. Söz konusu eğitim teknolojilerine yönelik olarak NATO tarafından Mayıs 2019'da düzenlenen Eğitim Teknolojileri Konferansı'na davet edildik. ABD’deki NATO Dönüşüm Karargahı’nın düzenlediği konferansta, gerçekleştirmiş olduğumuz ürün ve teknoloji çözümleri sunumumuz sonrasında çeşitli NATO üye ülkelerinden gelen katılımcıların oyları sonucunda “En İyi Eğitim Çözümü” ödülüne layık görüldük.

Gelecek vaadeden bir iş alanı olarak bu konuyu nasıl yorumluyorsun?

Genel kanının aksine, artırılmış gerçeklik kavramının geçmişi çok eskiye dayanıyor. Artırılmış gerçeklik kavramı ilk olarak 1968 yılında ortaya atılmış ve 1970'li yılların başlarında projeksiyon sistemlerini baz alan bazı uygulamalar geliştirilmeye başlanmıştır. Bugünkü artırılmış gerçeklik teknolojisine benzer ilk sistem 1992 yılında USAF Armstrong's Research Lab tarafından geliştirilmiştir. Sonraki 25 senede özellikle mobil cihazlardaki işlemci kapasitelerinin gelişmesi ve kameraların görüntü kalitesinin artması sayesinde günlük hayatımızda birçok alanda artırılmış gerçeklik uygulamaları kullanılıyor. Cep telefonu, tablet gibi mobil cihazlara ek olarak akıllı gözlükler (Microsoft Hololens gibi) ve giyilebilir AR sistemlerinin piyasaya sürülmesi bu kullanım oranını çok daha hızlı bir şekilde arttırdı. Günümüzde mobil oyunları içeren bilgisayar oyunu sektöründe AR sıkça kullanılan bir teknoloji haline geldi. Oyun sektörü dışında, savunma sektöründe eğitim amaçlı olarak, binaların tasarım aşamasında üç boyutlu modellerinin oluşturulmasında, tıp öğrencileri için anatomi eğitiminde, tarih dersinin bir parçası olarak eski uygarlıkların özelliklerini göstermek için, pazarlama alanında yeni bir ürünü tanıtmak için, endüstri sektöründe prototipleme konusunda yardımcı olarak, karışık teknik resimlerin bir parçası olarak AR teknolojisi kullanılıyor.

İnterdisipliner bir eğitim almanın bu alana katkısını nasıl gözlemliyorsun?  

Bildiğiniz üzere mekatronik mühendisliği, akıllı makinelerin, ergonomik ve faydalı ürünlerin tasarlanarak üretilmesi için makine mühendisliği, elektrik-elektronik mühendisliği ve bilgisayar mühendisliğinin bir birleşimi olarak ortaya çıkmıştır. Kesişen üç ana bilim dalında ortak dili anlama ve kullanabilme anlamında, özellikle Endüstri 4.0 sürecinde mekatronik mühendisliğinin önemi daha da artıyor. Ben de mekatronik mühendisliği gibi interdisipliner bir lisans eğitiminin ardından endüstri mühendisliğinde yüksek lisans yaparak bir ürünün/sistemin tasarımından üretimine kadar tüm sürecine hakim olduğumu düşünüyorum. Şu andaki görev tanımım doğrultusunda, arkadaşlarımla birlikte geleceğin BİTES'ini yaratırken de geleceğin teknolojilerini anlayabilmek ve önceliklendirebilmek adına aldığım eğitimin çok büyük önem arz ettiğini düşünüyorum. 

Artırılmış gerçeklik ve yapay zeka ile ilgili geleceğe dair senin bir öngörün var mı? Biraz fütiristik bir tablo çizersek nerelere kadar varabilir? 

Bugün itibarıyla yaklaşık 12 milyar dolarlık bir sektör olan artırılmış gerçeklik pazarının 2023 yılında 60 milyar dolarlık bir hacme sahip olacağı öngörülüyor. Bu da her yıl yaklaşık %50 büyüme anlamına geliyor. ABD, 2019 yılında Microsoft'un Hololens gözlükleri ile ilgili 100.000 adetlik bir sipariş vererek 480 milyon dolarlık yatırım yaptı. Dünyada donanım konusundaki lider üreticiler artırılmış gerçekliğe yönelik teknolojiyi destekleyecek altyapıları üretmek üzere bir yarış içerisindeler. Bu büyüme beklentisinin arkasında artırılmış gerçekliğin şimdiye kadar kullanıldığı tüm alanlarda başarılı olması yatıyor. Günümüzde birçok sektörde karşılaşılan sorunlar artırılmış gerçeklik yardımıyla kolayca aşılabiliyor. Önümüzdeki yıllarda ise AR teknolojisinin geleceği nokta kullanılacağı sektörler hayal bile edemeyeceğimiz boyutlara ulaşacak bence. Bu gelişme ise beraberinde sektörlerdeki kalite, etki ve verimliliğe de yansıyacaktır. Bizler de yakın gelecekte bunları gözlemleyecek bireyler olarak kendimizi çok şanslı saymalıyız.

Üniversitelerle bu alanda işbirliği yaptığınız projeleriniz var mı?

Özellikle TÜBİTAK'tan destek alarak gerçekleştirdiğimiz Ar-Ge projelerinde bir çok üniversitemiz ile işbirliği yapıyoruz. Ankara'da faaliyet gösterdiğimiz için ODTÜ, Bilkent Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi, TOBB ETÜ gibi daha çok Ankara'da yer alan üniversitelerle temas halindeyiz. Bunların dışında İstanbul Teknik Üniversitesi, Gebze Teknik Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi ve ABD'de Drexel Üniversitesi ile de işbirliği yürütüyoruz. Sabancı Üniversitesi ile şu ana kadar ciddi bir işbirliği yapma imkanımız olmadı ancak bundan sonraki dönemde buna yönelik aksiyonların da alınacağına inanıyorum.

 

GDO’lu gıdalar artık evlerde ve tarlalarda kolayca tespit edilecek

Sabancı Üniversitesi öğrencileri Doğukan Kaygusuz ve Sümeyra Vural, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Meltem Elitaş’ın danışmanlığında, GDO analizi ve kimlik belirleme gibi DNA bazlı birçok testin ev ortamında yapılmasına olanak sağlayan cep boyutunda bir biyosensör geliştirdi.

Sümeyra Vural, Meltem Elitaş, Doğukan KaygusuzSümeyra Vural, Meltem Elitaş, Doğukan Kaygusuz

Geliştirilen sensör ile GDO’lu gıdalar evlerde, tarlalarda, üretim alanlarında kolayca tespit edilebilecek. 

Sabancı Üniversitesi tarafından ucuz maliyetle, ev ortamında kolaylıkla kullanılabilmesi için tasarlanan cep boyutundaki biyosensör ile GDO analizinden kimlik belirlemeye, hastalık teşhisinden tedavisine kadar birçok DNA bazlı test artık düşük maliyetle ve kısa sürede yapılacak.

GDO’lu DNA’yı 30 dakikada tespit ediyor

Projenin çıkış noktasının GDO tespiti olduğunu söyleyen Sabancı Üniversitesi master öğrencileri, sistemi kurduktan sonra cihazın hemen hemen her örnekte kolayca DNA tespitini yapabildiğini aktardılar. Laboratuvar ortamında en az 160 dakika süren DNA tanısı, geliştirilen biyosensörün kullanımı ile 30 dakikaya iniyor. Sabancı Üniversitesi'nde cihazı geliştiren master öğrencilerimiz konuyla ilgili olarak şunları belirtti: “Bu uygulama GDO tespitinin yanı sıra kan hastalıkları, enfeksiyon, kimlik belirleme gibi DNA tanısı gerektiren çalışmalarda uygulanabilir. Dünyada en fazla GDO kullanımı soya ve mısırdadır. Bu sensör özellikle soya ve mısır içerikli gıdalarda GDO olup olmadığını anlamak isteyen tüketiciden, bakteriyel enfeksiyon tanısı yapmak isteyen bir hemşireye kadar farklı katman ve bilgi birikimine sahip kişi ve kurumlar tarafından kullanılabilecek. Önümüzdeki dönemde, geliştirdiğimiz biyosensör cihazımız ile bir AB projesinde de yer almayı planlıyoruz.”

biyosensör prototipi

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Master öğrencileri tarafından geliştirilen biyosensörün patent başvurusu yapıldı ve alanında etki değeri yüksek dergilerden birinde yayınlandı.

GDO içeren soya ve mısır ürünlerinde GDO tespitinde başarılı sonuçlar elde edilen biyosensör için patent başvurusu yapıldı. Patent araştırması sırasında yapılan çalışmaya göre biyosensörün Türkiye’de benzerinin olmadığı, Dünyada ise en düşük maliyet ve kolay kullanılabilirliği olan biyosensörlerden biri olduğu tespit edildi. Ürün prototipinin, uluslararası üretim normlarında son haline getirilerek en kısa vadede satışa sunulması hedefleniyor.

TÜBİTAK tarafından desteklenen projenin ekibi: Sabancı Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Programı Yüksek Lisans Öğrencisi Doğukan Kaygusuz, Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik Yüksek Lisans Öğrencisi Sümeyra Vural ve Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Meltem Elitaş’ın yanı sıra Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Araştırmacısı Stuart Lucas ile Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Özhan Aytekin yer alıyor. Çalışma, makale etki değeri 9.518 olan Biosensors and Bioelectronics dergisinde yayınlanmıştır. Makaleye bu linkten ulaşabilirsiniz.

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Canan Atılgan ve Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Yöneticisi Prof. Dr. Fazilet Vardar bu projeye inanarak her türlü desteği Biyomekatronik Araştırma Grubuna sağlamışlardır. Bu çalışma Sabancı Üniversitesi’nin “Birlikte yaratmak ve geliştirmek felsefesini ortaya koyan çalışmalardan biridir.

TÜBİTAK 1003’te en çok proje desteğini Sabancı Üniversitesi aldı

Sabancı Üniversitesi’nin on adet projesi TÜBİTAK 1003 Öncelı̇klı̇ Alanlar Ar-Ge Projelerı̇ Destekleme Programı kapsamında desteklenmeye hak kazandı. Üniversitemiz bu proje sayısı ile TÜBİTAK’ın 1003 programı 2018 Haziran çağrısında en fazla proje desteği alan üniversite oldu.

TÜBİTAK desteği

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyeleri ve Araştırmacılarının çalışmaları ile yapılan başvuru sayısına göre projelerin %56’sı TÜBİTAK 1003 Programı kapsamında destek aldı.

Desteklenen projelerin toplam bütçesi yaklaşık 15 milyon TL değerinde. Bu bütçe ile yaklaşık 20 doktora öğrencisinin desteklenmesi planlanıyor.

Araştırma ve Geliştirmeden Sorumlu Rektör Yardımcısı Mehmet Yıldız konu ile ilgili olarak; “Sabancı Üniversitesi’nin araştırmaya yönelik  ana stratejisi seçilmiş küresel ve bölgesel sorunları çözmek ve çözecek insan gücünü yetiştirmektir. TÜBİTAK 1003 Öncelı̇klı̇ Alanlar Ar-Ge Projelerı̇ Destekleme Programı ile desteklenen araştırma projelerimiz de bu amaca hizmet etmektedir. Üniversitemiz ve araştırma merkezlerimiz ile nitelikli ve katma değer yaratan öncü araştırmalarımızın sürdürülebilir değerler yaratmasını hedefliyoruz. Öğretim Üyelerimiz, araştırmacılarımız ve öğrencilerimizin çalışmalarının başarısı ile gurur duyuyoruz” dedi.

TÜBİTAK 1003 -  Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı, Ulusal Bilim Teknoloji ve Yenilik Stratejisi çerçevesinde belirlenecek öncelikli alanlarda sonuç odaklı, izlenebilir hedefleri olan, ilgili bilim/teknoloji alanlarının dinamiklerini gözeten ve yurt içinde yapılan Ar-Ge projelerini desteklemeyi ve bu projeler arasında eşgüdüm sağlamayı amaçlıyor.

TÜBİTAK 1003 desteği alan Sabancı Üniversitesi projelerine ait bilgiler: 

Kısaltmalar:

SU-IMC: Sabancı Üniversitesi Tümleştirilmiş Üretim Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi

MDBF: Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi

SSBF: Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi

SUNUM: Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi

Emre Erdem’in makalesi Nanoscale dergisine kapak oldu

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Emre Erdem’in makalesi, nano bilim ve nano teknoloji alanında yüksek kaliteli araştırmalar yayınlayan Nanoscale dergisinde yayınlandı.

Nanoscale magazine

“Feeling the Power: Robust Supercapacitor from Nanostructured Conductive Polymers Fostered with Mn2+ and Carbon Dots" başlıklı makale, Öğretim Üyesi Emre Erdem’in Mersin Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden Rükan Genç ile yaptığı işbirliği çerçevesinde, güç yoğunluğu yüksek, ileri jenerasyon süperkapasitor geliştirerek yüksek kapasitans değerlerine ulaştığı çalışmasına yer veriyor.

Makale Hakkında:

Süperkapasitor yapımında kullanılan malzemelerin seçimi bu aletlerin performanslarında son derece etkili olduğundan tasarım aşaması oldukça önem kazanmaktadır. Akıllı tasarımlar sonucunda pil davranışı gösteren yüksek enerji yoğunluğuna sahip üperkapasitor cihazları elde edilmiş ve bunlara kısaca SUPERBAT adı verilmiştir. Bu yayında PANI adı verilen iletken polimerler florasan özelliğe sahip küçük karbon noktaları ile desteklenerek ortaya özgün bir malzeme çıkartılmıştır. Elde edilen bu malzemeler Sabancı Üniversitesi bünyesindeki laboratuvarlarda tasarım edilip üretilen süperkapasitor cihazlarına monte edilerek elektrokimyasal olarak test edilmişdir. Bu tür ileri jenerasyon süperkapasitorler elektrikli araçlar (araba, gemi vb.), uzay araçları, ve nanojeneratörlerde güç kaynağı olarak uygulama alanı bulabilecek potansiyele sahiptir.

Makaleye aşağıdaki linkten ulaşılabilir:

https://pubs.rsc.org/en/content/articlelanding/2019/NR/C9NR03544C#!divAb...

 

EDU’dan Müzakere ve İkna Yönetimi Eğitimi

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Programı, EDU genel katılıma açık eğitimler kapsamında, 19-20 Temmuz 2019 tarihlerinde, Point Hotel Barbaros’ta Müzakere ve İkna Yönetimi Eğitimi düzenliyor. Eğitim, yöneticilerin iletişim ve müzakere becerilerinin 360 derece gelişimini amaçlarken, katılımcıların kurumun belirlediği amaç doğrultusunda yapılması gereken faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde bireysel davranış ve yetkinlikleri üst düzeye çıkarabilmeleri için önemli bir fırsat sunuyor.

Müzakere ve İkna Yönetimi

Kurumlar, belirlemiş oldukları amaçlar doğrultusunda kişisel iletişimi etkin kullanarak iç müşteriler, dış müşteriler ve çözüm ortaklarında iz bırakmayı hedeflerler. Müzakere teknikleri bu noktada hedef kitleleri etkilemek üzere kullanılan etkin bir araçtır.

Eğitimde iç iletişim ve araçları, hedef kitleleri çözümleyici parametreler, müşteri bilgisi toplama ve kaynakları kullanabilme, rekabette müzakere süreci ve müşteriler ile takımdaşlık noktalarına detaylı bir şekilde ışık tutulacak. 

Bu doğrultuda katılımcılara planlama parametreleri, bireysel güç alanları, iletişim modelleri, müzakere matematiği gibi alanlarda detaylı bir yetkinlik yelpazesi kazandırılması hedefleniyor.

Ak Gıda Liderlik 201 Liderlik Gelişim Programı

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi, EDU ve Ak Gıda işbirliği ile gerçekleştirilen Ak Gıda Liderlik 201 Programı ilk mezunlarını verdi.

Ak Gıda Liderlik 201

8 modül, toplam 20 eğitim gününden oluşan liderlik gelişim programını başarı ile tamamlayan müdür kademesindeki 18 katılımcıya sertifikaları takdim edildi. Mezuniyet töreni, EDU Direktörü Dr. Cüneyt Evirgen, Ak Gıda Başkanı Ali Sözen ve Ak Gıda İnsan Kaynakları Direktörü Erkan Güngör’ün katılımıyla gerçekleşti. 

Ak Gıda Liderlik 201

“BonAir” sektöründe fark yaratmaya devam ediyor…

Mezunumuz Ergi Şener'in, ortağı Onur Işık ile birlikte geliştirdikleri “data analitiği” odaklı, ödüllü girişimleri BonAir, Turkcell Wifi Sense markası ile Turkcell çözümü oldu. 

Ergi Sener - Sabanci Universitesi Mezunu

Ergi Şener: Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Mikroelektronik Mühendisliği 2005 lisans, Sanayi Liderleri Elektronik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimi 2007 yüksek lisans mezunu; MBA/EMBA Öğretim Görevlisi 

BonAir, 2017 ve 2018’de Paris ve Chicago'da düzenlenen Big Data Analytics & Data Mining konferanslarında da "Best Retail Innovation Award" ödüllerinin sahibi olmuştu. BonAir dünya genelindeki benzer çözümlere kıyasla en hassas lokasyonu ve yapay zeka destekli öngörü analizlerini sağlaması ve 30'dan fazla özelleştirilmiş raporu sunabilmesi ile fark yaratıyor. Donanım, yazılım ve yapay zeka algoritmaları dahil uçtan uca tüm çözümü kendi firmaları bünyesinde geliştiren mezunumuz, aynı zamanda çözümlerini 7 farklı ülkeye ihraç ediyor.

BonAir kurucuları Onur Işık ve Ergi Şener

Mağazalara ya da show-room'lara entegre edilen BonAir sensörler gerçek zamanlı olarak, müşterilerin "mikro-lokasyon bazlı davranışlarını" anlayarak, gerçek zamanlı detaylı raporlamalar ile birlikte hizmet verilen firmalara fayda sağlıyor. 

BonAir ile müşteri bekleme süresi, patikaları, mağaza içi kişi sayısı, dönüşüm oranı gibi tüm parametreleri kişi/mağaza/koridor/reyon bazında çıkarılabiliyor. Bir müşterinin otopark ya da kapı girişinden, ziyaret sonuna kadar tüm adımları sistem üzerinden takip edilerek, müşteriye yarar sağlayacak aksiyonlar aldırılabiliyor. Ayrıca, tüm veri, ısı haritaları dahil anlık online olarak raporlanıyor. 

Çözüm kapsamında, anonim ve encrypted data üzerinden AI algoritmaları ile analizler gerçekleştirildiğinden, kişisel verilerin güvenliğine yönelik olarak da bir engel teşkil edilmiyor. Müşteri ile etkileşim, mobil uygulamalara entegre edilen bir API ile müşterinin onayının alınması sonrası, kişiye özel, lokasyon bazlı bildirimler şeklinde sağlanabilmekte.

Ergi Şener, çözüme yönelik şunları söyledi: "2019 Ocak ayından itibaren, "BonAir+" olarak adlandırdığımız yeni sensörümüz ile birlikte, “kamera" ve 9 farklı sensör verisini anlık olarak alıp, işleyebilen yeni sensörümüzün geliştirilme sürecini tamamlayarak, çok daha gelişmiş analizler sağlamaya da başladık. Bununla birlikte, BonAir, Nisan ayında, binlerce kişinin katıldığı, ülkemizin en büyük teknoloji odaklı etkinliklerinden olan Turkcell Teknoloji Zirvesi'nin stand ve ziyaretçi yoğunluk analizlerini ölçümlemek için de kullanıldı ve bu etkinlikte Turkcell Wi-fi Sense markası ile Turkcell ürünü olarak Turkcell kurumsal müşterilerine de sunulmaya başlandı.

.

BonAir çözümümüz San Francsico, Kanada ve Hollanda dahil pek çok ülkede global perakende zincirleri, bankalar, oteller, alışveriş merkezleri ve havaalanları tarafından kullanılmakta ve hızla yaygınlaşmakta. Amacımız, perakendenin dijital dönüşüm sürecini basitleştiren, hızlandıran ve bu dönüşümü doğru bir şekilde yönlendiren inovasyonların merkezinde olmak." 

Ergi Şener, Hollanda merkezli IdeaField BV Incubation Center'ın ortaklarından olup ayrıca şirketin yönetici direktörü olarak çalışmalarını sürdürüyor.

 

 

 

EDU’dan İnsan ve Sonuç Odaklı İşbirliği Yönetimi

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi, EDU genel katılıma açık eğitimler kapsamında, 8 – 9 Temmuz 2019 tarihlerinde, Sabancı Üniversitesi kampüsünde, İnsan ve Sonuç Odaklı İşbirliği Yönetimi Eğitimi düzenliyor.

İnsan ve Sonuç Odaklı İşbirliği Yönetimi

İnsan ve Sonuç Odaklı İşbirliği Yönetimi eğitimi, kişinin, işini ve kendini nasıl daha doğal, daha güçlü, daha farklı yönetip, daha etkin sonuçlar elde edebileceğini keşfettirmeyi amaçlıyor. Eğitim, profesyonel iş hayatının deneyimlerinin paylaşımı ve güncel örneklerle, hem iş hem de özel yaşamın her alanında kolaylıkla uygulanabilecek, sürdürülebilir kazanımlar sağlıyor.

Eğitimde sınıf içinde etkileşimli; video destekli uygulama ve canlandırmalarla, grup halinde farkındalık yaratılıyor. Konular hayatın içinden somut örnekler sunularak keyifli bir yaklaşımla paylaşılıyor. Her katılımcının, iş ve ekip yönetme becerisini geliştirme konusunda bilinçli bir doğallık ve yalınlık kazanıp aşama kaydetmesini sağlamak amaçlanıyor.

Müfit Ataseven tarafından, gerçekleşecek eğitim programı, paylaşılan tecrübelerin daha iyi benimsenmesini sağlamak adına, katılımcılara özel birebir koçluk çalışması ile tamamlanacak. Bu sayede katılımcılar kendi kişisel örneklerinde nasıl etkinlik kazandığını deneyimleyip pekiştirebilecekler. Koçluk çalışması, eğitim tamamlandıktan sonra,  belirlenmiş saat aralığında, bir seans (yaklaşık 50 dakika) olarak gerçekleşecek.

 

Abone ol