Ana içeriğe atla

“Sakıp Sabancı’nın Portresi” Londra'da

Sanatçı Kutluğ Ataman’ın “Sakıp Sabancı’nın Portresi” adlı eseri Royal Academy of Arts’ta sergileniyor.

Eserleri dünya çapında izleyicilerle buluşan sanatçı Kutluğ Ataman’ın Sakıp Sabancı’nın aramızdan ayrılışının 10. yıldönümü için hazırladığı ve bir saygı duruşu niteliğindeki video enstalasyon çalışması “Sakıp Sabancı’nın Portresi”, Londra’nın önemli sanat merkezlerinden biri olan Royal Academy of Arts’da sergileniyor. Eser, 1769 senesinden beri kesintisiz olarak her yıl düzenlenen Yaz Sergisi 2016 (Summer Exhibition 2016) kapsamında 13 Haziran – 21 Ağustos 2016 tarihleri arasında Sabancı Holding’in katkılarıyla ziyaretçilerle buluşuyor. Bu yıl 248. gerçekleştirilen ve koordinatörlüğünü Richard Wilson’ın üstlendiği Yaz Sergisi 2016, sanatçılar için eserlerini uluslarası arenada sergileme ve sanatseverlerle buluşturma olanağı sunuyor. 

Eser daha önce 2014 yılında S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’nde ve 2015 yılında  dünyanın en köklü ve prestijli sanat organizasyonlarından biri olan 56. Venedik Bienali’nin ana bölümünde yer aldı. 

Kutluğ Ataman’ın “Sakıp Sabancı’nın Portresi” çeşitli nedenlerle Sakıp Sabancı’yla yolu kesişen binlerce kişinin portre fotoğrafından meydana geliyor. Yaklaşık 10.000 LCD ekrandan oluşan eser; konumu ne olursa olsun insana değer veren Sakıp Sabancı’nın her konuya “önce insan” felsefesiyle yaklaşmasını, insanlara olan sevgisini ve saygısını yansıtıyor. Keskin zekası, ince esprileri ve candan tavırlarıyla halkla özdeşleşen Sakıp Sabancı’nın yaşamı boyunca insanlara ve hayata açtığı pencereleri görünür kılan eser, Sabancı’nın Türkiye’de teknolojiye yaptığı katkılara da atıfta bulunuyor. Görsel sanatlarda en ileri teknolojiyi kullanan eserin hammaddesini ise insanlar oluşturuyor. Çeşitli nedenlerle Sakıp Sabancı’yla yolu kesişen binlerce kişinin portre fotoğrafından meydana gelen eser; ünlü işinsanına yakışan, “zamanının ötesinde” sıra dışı bir sanatsal fikri hayata geçiriyor. 

Hasan Mandal Avrupa Akademisi Üyeliğine Seçildi

Nisan 2015'den itibaren YÖK Yürütme Kurulu Üyesi olarak görevine devam eden Hasan Mandal "Avrupa Akademisi" üyesi seçildi.  Hasan Mandal'ın seçimiyle, Avrupa Akademisi'nde Türkiye'den üyelerin sayısı 20'ye yükseldi.  Akademi'de Türkiye'den en yüksek temsil, dörder üye ile Sabancı Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesinde.

Avrupa Akademisi (Academia Europaea) Konseyi'nin 26 Haziran tarihli toplantısında, Akademi'nin insan bilimleri, sosyal ve ilgili bilimler, pozitif bilimler ve yaşam bilimleri dallarına yeni üyeler seçilmesi karara bağlandı.

Kapsamlı bir akran değerlendirmesi sonucunda Avrupa kıtasının tümünden seçilen, alanlarında yükselmiş uluslararası araştırmacılar Avrupa Akademisi'nin 2016 yılı üyelik davetini aldı.

Üyelerin tam listesine www.ae-info.org adresinden ulaşılabilir.

Hasan Mandal Kimdir?

1965 yılında Eskişehir'de doğan Hasan Mandal, 1987 yılında ODTÜ, Metalurji Mühendisliği Bölümü’nden Lisans derecesini, 1992’de Newcastle Üniversitesi’nden Doktora unvanını almıştır. 

1994 yılında Anadolu Üniversitesi, Seramik Mühendisliği Bölümünde Yardımcı Doçent olarak göreve başladı. 1996’da Doçent, 2001’de Profesör unvanını almıştır. Prof. Mandal’ın 70’i SCI kapsamındaki dergilerde yayınlanmış 125’ün üzerinde eseri ve ayrıca 6 adette uluslararası kapsamda patenti bulunmaktadır. 

Prof. Mandal, arasında TÜBİTAK Bilim Ödülü dahil olmak üzere ulusal ve uluslararası düzeyde farklı ödüllere layık görülmüştür. Kendisi Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Dünya Seramik Akademisi (WAC) ve Avrupa Akademisi (Academia Europaea) üyesidir. 

Prof. Mandal, 2006-2010 yılları arasında Anadolu Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanlığı, 2010-2011 Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcılığı, 2011-2015 yılları arasında Sabancı Üniversitesi, Araştırma ve Lisansüstü Politikalar Direktörü ve Rektör Yardımcısı olarak görev yapmıştır. 

Kendisinin geçmişte yönetsel görevlerinin arasında, Türkiye Mühendislik Dekanları Konseyi Genel Sekreterliği (MDK, 2006-2010), Küresel Mühendislik Dekanları Konsey Başkanlığı (GEDC, 2009-2010), Uluslararası Mühendislik Eğitimi Dernekleri Federasyonu (IFEES) 1. Başkan Yardımcılığı (2009-2011), Avrupa Seramik Derneği Başkanlığı (ECerS, 2009-2011), GOSB Teknopark Yönetim Kurulu Üyeliği (2011-2015), İnovent A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği (2011-2015), ÜSİMP (Üniversite-Sanayi İşbirliği Merkezleri Platformu) Başkan Yardımcılığı (2013-2015), TÜBİTAK, Teknoloji Transferi Mekanizmaları Destekleme Grubu (TEMEG) Yürütme Kurulu Üyeliği (2012-2105) yer almaktadır. 

Prof. Mandal, Nisan 2015’den itibaren Yükseköğretim Kurulunda (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır. Kendisi ayrıca AB Bologna Follow Up Grubunda (BFUG) ve Avrupa Üniversiteler Birliğinde (EUA) Yükseköğretim Kurulu’nu temsil etmektedir. Kendisi aynı zamanda ECerS Daimi Yönetim Kurulu Üyesi ve ECerS 2017 Onursal Başkanıdır. 

Avrupa Akademisi Hakkında

1988 yılında kurulan Avrupa Akademisi (Academia Europaea), Avrupa'nın tüm ülkelerinden disiplin, uyruk ve coğrafi bölge farkı gözetilmeksizin seçilmiş 3500'den fazla bilim insanının oluşturduğu, Avrupa bütününde faaliyet gösteren bir doğa bilimleri, insan bilimleri ve edebiyat akademisidir.

Academia Europaea, bölgesel bilgi merkezleri ve Genç Avrupa Akademisi hakkında ayrıntılı bilgi almak, AE üyelerini ve etkinliklerini izlemek için www.ae-info.org adresi ziyaret edilebilir.

3D Organ Basımı Projemiz CNN Türk'te

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Endüstri Mühendisliği Programı Öğretim Üyemiz Bahattin Koç’un 3D Yazıcı ile Aort Damar Dokusu Basımı projesi ile ilgili söyleşisi, 9 Temmuz 2016, Cumartesi günü saat 21:00’de CNN Türk'teki “Bir de böyle düşün” adlı programda yayınlandı.

Bahattin Koç’un program sunucusu Cem Seymen'e "3D Yazıcı ile Aort Damar Dokusu Basımı" konusundaki araştırmalarından bahsettiği söyleşiyi izlemek için tıklayınız  

2016-2017 Güz Dönemi Yurt Başvuruları

 2016-2017 Güz Dönemi Yurt Başvuruları

2016-2017 Akademik Yılında yurtlarımızdan yararlanmak isteyen lisans ve lisansüstü öğrencilerimizin başvurularına ait bilgiler aşağıda detaylandırılmıştır.

  • Başvuru formuna erişim için, öncelikle öğrenci bilgi sistemine (bannerweb.sabanciuniv.edu) girmeniz gerekmektedir.
  • Başvurular 18.07.2016 tarihi, saat 10:00'da başlayıp, 21.08.2016 tarihi, saat 22:00'da sona erecektir.
  • Başvurular sadece online ortamda alınacak olup, yerleşim sonuçları 05.09.2016 tarihinde, saat 14:00’dan itibaren öğrenci bilgi sisteminden (bannerweb.sabanciuniv.edu) öğrenilebilecektir.
  • Oda arkadaşı/arkadaşları tercihlerinizi yaparken önemle dikkat etmeniz gereken; arkadaşınızın/arkadaşlarınızın da sizi seçmelerini sağlamaktır. Aksi taktirde sistem; tek taraflı tercihleri göz önünde bulundurmayarak, sizleri farklı odalara atayacaktır.
  • Online başvuru süresince son ana kadar tercihlerinizde güncelleme yapabilir ve başvurunuzu iptal edebilirsiniz.
  • Yurt başvurusu yapan ve yerleştirilen, ancak geçerli bir mazeret belirtmeksizin ayrılmak isteyen öğrencilerin, kayıtlı öğrenci ise; önümüzdeki dönemler için, yurt başvuru formuna erişimi engellenecektir.

Yurt ücreti ve ödeme bilgileri:

2016-2017 Akademik Yılı Güz Dönemi'nde yurtlarımızda kalacak olan öğrencilerimizin, yurt ücretleri hatırlatma amaçlı aşağıda listelenmiş olup, bu tutarların 05.09.2016 - 09.09.2016 tarihleri arasında ödenmesi gerekmektedir.

 

Yurt Ücretleri (Eylül 2016 - Haziran 2017) / Kişi başı (KDV dahil)

 

Lisans öğrencileri     1. Dönem        2. Dönem        Yıllık toplam

4 kişilik                        3.200 TL         3.200 TL         6.400 TL

2 kişilik                        4.550 TL         4.550 TL         9.100 TL

 

Lisansüstü öğr.        1. Dönem        2. Dönem        Yıllık toplam

2 kişilik                        4.550 TL         4.550 TL         9.100 TL

1 kişilik                        6.000 TL         6.000 TL         12.000 TL

Studio                         6.250 TL         6.250 TL         12.500 TL

 

Depozito 950 TL (Lisans&Lisansüstü öğrencileri, girişte bir defaya mahsus)

Şehirde Yaz: Bomontiada

Bayram tatili bahanesiyle kendini Yunan adalarına, teknelere, Anadolu’ya atmış soluklananlara boşalan İstanbul’dan bildiriyorum ; bu cennet haftayı yarıladık ve İstanbul’a geri döneceksiniz!(Yok, ne kıskanması!)

Dönünce sizi tatil kadar rahatlatmasa da epeyce sosyalleşeceğiniz ve eğleneceğiniz bir yer tanıtmak istiyorum: Bomontiada.

Bomontiada adından belli Bomonti semtinde. Tarihi Bomonti Bira Fabrikası’nın restore olmuş ve kültür merkezine dönüştürülmüş hali, Cem Yegül’ün verdiği isimle “Yaratıcı Kültür Kampüsü”.Basında uzunca yer almasıyla zaten kıştan kulaklara çalınmıştı burası,yaşanılan kayıplar sebebiyle iptal olan Moda Hafta’sına ev sahipliği yapacaktı. Dahası içinde Babylon Bomonti’yi barındırıyor ve dünyaca ünlü isimlere ve büyük çapta konserleri bünyesinde ağırlıyor açıldığı günden beri.

 Benim Bomontiada’yla tanışmamsa Babylon’un bir etkinliğiyle değil Bomontiada’nın bahçesinde düzenlediği  açık hava belgesel film gösterimiyle oldu.Bahçenin bir köşesine kocaman perde kurulmuş, yüz kadar insan ellerinde biraları sandalyeleri çimlere kurulmuş film izliyordu. Işıklandırması, atmosferi; şehrin içinde bambaşka bir yerde olduğunuz hissini uyandırıyor. Restorasyonun başarısı sayesinde mekanın tarihi dokusu hemen hemen korunmuş, başınızı çevirdiğinizde yükselen camlı Hilton binasını yadırgıyorsunuz. İçinde yemek yiyebileceğiniz, çeşitli biraları tadabileceğiniz, müzik dinleyebileceğiniz 2-3 farklı mekan ve bir de sanat galerisi bulunuyor.

Dilerseniz gündüz gidip gün boyu takılabilir, farklı yemekler tadabilir içindeki geçici sergiye göz atabilirsiniz. Karaköy ruhunu sevenlerdenseniz müdavimi olabilirsiniz.. Her haftaiçi akşamı muhakkak bir ya da iki gün akşam da benim gittiğim gibi bir gece aktivitesi düzenleniyor. Bu bir açıkhava film gösterimi, etnik bir grup konseri olabiliyor. Etkinlikler ücretsiz. Metroya yakın olsa da yürüyeceğiniz dolambaçlı yolları göze alıp takviminize işaretleyebilirsiniz.

Benim radarıma takılan bir sonraki etkinliği;

https://www.facebook.com/events/1010428742339413/

 Orda görüşmek üzere!

http://symoneki.com/sehirde-yaz-bomontiada/

İstanbul’un Erkek Bedenine Formlanmış Hali: Tuna YILMAZ

Röportaj: Aybike TOMBAK

Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir süre kaybolduktan sonra Fashion Film Fest İstanbul’un kurucusu kreatif direktör Tuna YILMAZ’ın evine ulaştım. Beni kapıda karşıladı, yan komşusu Ekvador konsolosluğu, üst katında Hollanda konsoslosluğu olan, tavanını Bedri Rahmi Eyüboğlunun oğlunun boyadığı, denilene göre İstanbul’da olduğu dönemde Casanova’nın evi olan bir daire. Şahane bir daire! Tesadüfen yollarımızın kesişmesiyle Sumoda olarak festival ortağı olduğumuz Fashion Film Fest İstanbul, kariyeri, Türkiye’de ve dünyada moda ve sinema sektörü ve daha pek çok şey hakkında konuştuk.

 

-Kendinizden biraz bahseder misiniz? Tuna YILMAZ kimdir?

37 yaşındayım, İzmirliyim. Lise, üniversite, yüksek lisansımı İzmir’de okudum. Yaptığım iş İzmir dışına çıkıp daha uluslararası bir hal almaya başlayınca İstanbul’a taşındım. Uzun bir süredir de İstanbul’da  sanat, moda ve tasarım alanlarında yaratıcı projeleri hem fikir, hem organizasyon hem de içerik olarak hayata geçirmeye çalışıyorum. Son iki senedir bütün odağımı kurucusu olduğum İstanbul Moda Filmleri Festivali’ne verdim, şu sıralar onun hazırlıklarıyla uğraşıyorum.

-Ben sizi önceden tanıdığım için biliyorum, kariyeriniz ilginç biçimde sapıyor. Aslında işletme okumuş ve sonrasında uzun bir süre o alanda işler yapmışsınız. Bu kariyer ve fikir değişikliği nasıl oldu?

İşletme okudum, sebebi asıl yapmak istediğim mesleği okuduğumda iş kaygısı olmasıydı. Tabi biz üniversiteye girdiğimiz zamanlarda internet yoktu, dünyayı bu kadar yakından tanımıyorduk, insanlara kolay ulaşamıyorduk. Kendi kendimize bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Bu yüzden güvenli tarafta kalıp, işletme okuyup, her alanda çalışabileceğim bir diplomam olsun bari diye düşündüm. Ama daha okurken bunun yanlış bir düşünce olduğunun farkına vardım. Hissiyat olarak mutsuzdum. İş hayatına atılıp çalışmaya başlayınca bu mutsuzluğum devam etti, o sırada dünyayı tanımaya başladım. İşte iş seyahatleri, insan tanıma, yaşınız da büyüyor tabii. (gülüyoruz) Başka bir dünyanın da mümkün olabildiğini gördüm. İşimin yanında hobi ya da yan iş gibi kreatif işler yapmaya başladım. Bir süre sonra bu da tatmin etmemeye başlayınca risk ne olursa olsun dedim ve açıkçası beklediğimden çok daha iyi gitti.

-Hiç pişman olmadınız mı peki? Veya tam tersi keşke hayatımın o kısmı hiç olmasaydı diyor musunuz?

Bir pişmanlık duymadım. Bilakis neden bu kadar geç sapmışım dedim. Sebep olarak o hayatta yaşadığım mutsuzluk, tatminsizlik ve belki hep içimde buna ilgi olması ve ilgi duyacağım şeyleri de keşfedebiliyor olmam. Yani sanat dediğin şeyi sadece plastik sanat ya da resim- heykelle sınırlı olduğunu zannederken daha sonradan çağdaş sanat olduğunu farkediyorsun. Veya modada tek bildiğin şey markalar olurken onun aslında bambaşka, sanata yakın hatta bir kültürün, toplum kültürünün en büyük parçalarından biri olduğunu farkediyorsun. Farkettikçe başka alanlara da ilgi duymaya başlıyorsun. Tabi şu var ki aldığım işletme eğitiminin ve iş hayatında kazandığım deneyimin de şimdi faydasını görüyorum. O yüzden ah keşke hiç okumasaydım da diyemem.  Ama açıkçası keşke İzmir’de değil İstanbul’da okusaydım diyorum. Çünkü zaman kaybı yaşamayacaktım.

-Zaman kaybının negatif etkilerini gördünüz mü? Belki de genç yaşta atılmanız pozitif etkiledi?

Onun muhasebesini iyi yapmak lazım. Vakit kaybı mı oldu yoksa bana farklı bir deneyim mi kazandırdı tam olarak emin değilim. Gün geliyor okuduğun bir bilgi bir sözleşmede karşına çıkabiliyor ya da birsiyle iş anlaşması yaparken iş hayatında edindiğim tecrübelere göre kartlarını oynuyorum. Ama bazen de düşünüyorum benden on yaş küçük insanlar benim olduğum yerde, acaba ben on yıl mı kaybettim? On yıl ileride olabilecektim diyorum. Zamana ve bağlama göre değişiyor yani. Ama sanki ağır basan taraf vakit kaybı değildi çünkü orada bir şey kazandım ve onu şu anki hayatımda uyguluyorum. Hiç bunu görmeseydim hata yaparak öğrenecektim. Bir de Allaha şükür genç gösteriyorum. (kahkahalarla gülüyoruz.)

-Kreatif hayatınıza başlangıcınız sinemayla olmuş. Moda ve sinema birbirlerini besliyorlar mı sizce? Yani şimdi ikisi mutlaka birbirini besliyor. Yalnızca sinema da demeyelim herhangi bir yaratıcı iş diğerlerinden besleniyor. Bunun içine sanat da giriyor, bunun içine gastronomi bile giriyor. Ama sinemayla moda arasındaki ilişki çok daha farklı çünkü sinemada tarihten bu yana yıldız sistemi var. İkonlar yaratılıyor, insanlar onları en güzel kıyafetleriyle görmek istiyorlar. Bu sürecin de en güzel beslendiği mecra moda oluyor. Bunun dışında bir film seyrederken senaryosuna müziklerine baktığınız kadar kostümlerine de bakıyorsunuz. Yalnızca bir bilimkurgu filminde kullanılan yaratıcı kostümlerden veya 16. 17. Yüzyılda geçen Barok tarzda bir aşk filmindeki dönemi yansıtan kostümlerden bahsetmiyorum, burda seninle benim röportaj yaparkenki bir sahnede bile seçilen kullanılan kıyafetler önemli. Karaktere inanmamız için bu gerekiyor. Bu bile iki sektör arasındaki ilişkiyi açıklıyor. Tam tersi filmlerden, sinema oyunlarından ilham alan tasarımcılar da görüyoruz.

Gezi Olayları büyük bir heyecan yaratsa da iş anlamında sektörü büyük bir sekteye uğrattı. Gezi’den beri etkinlik sektörü rayına oturmuş değil.

- Siz beyninizde ve yaptığınız işlerde bu iki kavramı nereye oturtuyorsunuz?

Ben film festivallerinde başladım, ama asistanlığımı moda üzerine yaptım. Yüksek lisansım sırasında moda tasarımıyla başladım. Birbirinden çok da farklı şeyler olmadığını farkedince bu ikisini nasıl bir araya getirebilirim düşüncesi doğdu bende, aslında film festivali fikri de böyle çıktı. Moda Filmleri Festivalleri henüz dünyada başlamamışken biz farklı bir isimle bunu yapmaya başladık. Diyebilirim ki sinemayla sanatla başlayan modayla da devam eden bütün ilgi alanlarımı Fashion Film Fest İstanbul’da gösterebiliyorum. Moda, tasarım, filmler, bir yandan festival organize etmek.. Yani bütün ilgi alanlarımı, deneyimimi, zevklerimi bir araya getirdiğim bir iş oldu.

-Fashion Film Fest İstanbul’dan biraz bahseder misiniz?

Festivali dediğim gibi biz bundan dört sene önce yapmaya karar verdik. Adına festival koymadık. Moda haftasına paralel gerçekleştirdik. İki sezondu ve o dönem hem seyirciden hem modayla ilgili film yapmaya çalışan yönetmen ve fotoğrafçılardan baya büyük bir ilgi gördü. O zaman bunu bir festival haline getirelim dedik. Fakat o dönem gezi olaylarıyla tüm etkinlikler bir anda iptal edildi, sponsorlar desteğini çekti.Geçtiğimiz sene yeniden işe giriştik. Gösterilen film sayısı, gelen konuk sayısı, izleyici sayısı olarak dünyanın en büyük moda film festivallerinden birini gerçekleştirdik.

Amacımız giderek büyümek ve beş yıl içerisinde dünyanın en büyük Moda Filmleri Festivali olmak.

Büyük bir marka veya genç bir yönetmen film yaptığında diğerlerinden daha çok İstanbul’da gösterilmesini istemeli, filmini ilk İstanbul’a göndermeli. Bu hedefle daha büyük bir mekanda daha çok seyirciye yapıyoruz. Ağırladığımız konukları dünya çapında tanınır ve farklı sektörlerden seçiyoruz.

-Yaşam tarzı olarak çok geziyorsunuz. Yurtdışında ve Türkiye’de moda sektörü anlamındaki farklılıklar neler?

İkisi arasında o kadar büyük farklılıklar var ki. Birincisi bir kere Türkiye’de bir sektör yok , Türkiye’de yalnızca bu işlerle uğraşan bir kitle var. Sektörün olması için bazı kuralların konmuş olması, kurumsallaşmanın olmuş olması lazım. Hak ve sorumlulukların iyi tanımlanmış olması lazım. Hakların verilmediği yerlerde aranabiliyor olması lazım. Türkiye’de bu yok, daha ziyade hatıra dayalı iş yapma var. Bu yüzden deneyim ve kaliteden çok kimi tanıdığınız veya kimlerle kitle içinde yer aldığınız daha önemli. İkincisi Türkiye’de alan çok küçük. Bir kere zaten İstanbul dışında bir iş yapmanız mümkün değil. Atıyorum İtalya’da moda merkezi Milano ama Roma’ya gittiğinizde de periferik bir şehir olmasa da bir şeyler yapabiliyorsun.

Türkiye’de moda sektöründe tasarımcı ya da marka olmaya çalışan birisi kapitalle yani para sahibi yatırımcılarla buluşamıyor.

Üçüncü bir şey; Türkiye’de yatırımcılar IT, bilişim gibi konularda yatırım yapıyorlar ancak yaratıcı sektörlere olan yatırım oranı çok az. Tasarımcının sermayeye ihtiyacı var; üretim yapacak, fuarlara gidecek, moda haftalarına gidecek. Bunun için de yatırımcıya iş planı anlatım yatırım alması gerekiyor. Moda haftalarına bakıyoruz; genç bir tasarımcı koleksiyonunu tanıtıyor. Daha sonra markayı bir daha göremiyoruz.

-İstanbul’daki sinema sektörü hakkında ne diyebilirsiniz? O da olumsuz mu bu kadar?

Türkiye’de sinema sektörü için artık olumsuz şeyler söyleyemiyoruz. Şimdi iki yönden bakmak lazım bir kalite bir de ticari kısımdan. Ticari kısımdan baktığımızda bir kere her hafta bir tane Türk filmi vizyona giriyor. Ben zamanında hatırlıyorum yılda üç Türk filmi giriyordu o da beş salonda oynuyordu. Şimdi öyle bir durum yok; Amerika ve Hindistan’dan sonra yerli film sektörünün en büyük olduğu 3. ülkeyiz. Yapılan film sayısına baktığımız zaman da gişe sayısına baktığımız zaman da öyle. Yine eskiden yılın en çok izlenen filmlerine baktığımızda hepsi yabancıydı. Şimdi bir ya da iki yabancı film giriyor. Demek ki zaten ticari anlamda o eski açık tamamen bitmiş. Büyük rakamların döndüğü büyük bir iş haline gelmiş. Kalite kısmından bakınca da artık her sene bir Türk filminin Berlin, Venedik, Saray Bosna, Cannes gibi büyük festivallerden ödülle döndüğünü görüyoruz.

http://symoneki.com/istanbulun-erkek-bedenine-formlanmis-hali-tuna-yilmaz/

 

EMBA öğrencilerinin Schneider Electric “Küresel Tasarım Merkezi” ziyareti

Sabancı Üniversitesi Executive MBA öğrencileri, “liderlik” ve “girişimcilik” eğitimi kapsamında gittikleri ABD’nin Boston şehrinde bulunan MIT’de (Massachusets Teknoloji Enstitüsü) Schneider Electric’in 5 ArGe merkezinden biri olan Boston One Campus’ü de ziyaret etti. Burada Schneider Electric yöneticileri ile konuşma fırsatı yakalayan Sabancı Üniversitesi EMBA öğrencileri Schneider Electric hakkında detaylı bilgi aldı.

Sabancı Üniversitesinde Executive MBA eğitimi alan 50’ye yakın öğrenci, “liderlik” ve “girişimcilik” eğitimi almak üzere gittikleri ABD’nin Boston şehrinde bulunan Massachusets Teknoloji Enstitüsü - MIT’de (Massachusets Institute of Technology) Schneider Electric’i de ziyaret etme fırsatı yakaladı. MIT bünyesinde Andover’de bulunan Schneider Electric Boston One Center’ı ziyaret eden Sabancı Üniversitesi EMBA öğrencileri, ABD’de faaliyet gösteren Schneider Electric’in yöneticileri ile bir araya geldiler.

Schneider Electric’in dünyadaki 5 ArGe merkezinden biri olan Boston One Campus’ü ziyaret eden 50’ye yakın öğrenci burada Schneider Electric yöneticilerinden şirket stratejisi ve yönetim şekli hakkında bilgi aldılar.

Schneider Electric Türkiye’den Kamu ve Stratejik İlişkiler Direktörü Cihan Karamık ve EcoXpert Kanal Direktörü Ümit Deveci’nin eşliğinde öğrenciler aynı zamanda 700’den fazla çalışanı ve yaklaşık 8 milyon dolar değerinde Schneider Electric ürünü ile donatılmış bir sanat eseri olan Schneider Electric’in en yeni Küresel Tasarım Merkezi’ni de yakından görme şansını yakaladılar.

Massachusets Teknoloji Enstitüsü ile 1995 yılından bu yana çalışmalar yürüten Schneider Electric, MIT kampüsünde bulunan en yeni ve enerji-etkin bina olan E62 adlı binanın entegre bina otomasyonu çözümünü sağlıyor. MIT kampüsünde bulunan 120 binanın 100 tanesinde Schneider Electric ürünleri yer alırken, 8 binada StruxureWare Building Operation (Bina Operasyonu) çözümü kullanılıyor.

Schneider Electric hakkında
Enerji yönetimi ve otomasyon alanında global uzman olan Schneider Electric, 100’den fazla ülkede 160.000 çalışanıyla enerjinin güvenli, güvenilir, verimli, üretken ve çevreci bir şekilde yönetilmesini sağlamaktadır. Bu amaçla, en basit anahtar prizden en karmaşık otomasyon sistemlerine kadar çözüm ve yazılım hizmetleri sunan şirket, müşterileri için enerjiyi daha verimli kullanma yöntemleri geliştirmektedir. 2015 yılında 27 milyar Euro tutarında gelir elde eden Schneider Electric, geliştirdiği teknolojilerle endüstrilere yön vermekte,  şehirleri akıllı hale dönüştürerek bireylerin ve kurumların hayatına değer katmaktadır.  Schneider Electric’te buna ‘Life is on’ denir.

www.schneiderelectric.com

QS EECA sıralamasında 13. sıradayız!

QS EECA Sıralaması Açıklandı: Sabancı Üniversitesi 13. Sırada

İngiltere merkezli yüksek öğretim derecelendirme kuruluşu QS, Gelişmekte Olan Avrupa ve Orta Asya Ülkeleri (Emerging Europe and Central Asia – EECA) Üniversite Başarı Sıralaması’nı açıkladı. Geçen yıl 14. sırada olan Sabancı Üniversitesi bu yıl 1 basamak yükselerek “En İyi 200 Üniversite” içinde 13. sırada yer aldı.


QS Gelişmekte Olan Avrupa ve Orta Asya Ülkeleri 2016 Sıralaması, QS Dünya Üniversiteler Sıralaması’ndan farklı bir metodoloji kullanılarak Gelişmekte Olan Avrupa ve Orta Asya ülkelerindeki üniversiteleri sıralayan bir sistemdir.

Bu yıl ilk 200 üniversitenin açıklandığı, 21 ülkeyi kapsayan sıralamada, Sabancı Üniversitesi 13. sırada yer aldı.

Geçen yıl ilk 150 üniversitenin sıralandığı sistemde 16 Türk Üniversitesi yer alırken, bu yıl ilk 200 arasında 20 Türk Üniversitesi yer almıştır. Sabancı Üniversitesi’nin 13. basamakta yer aldığı sıralamada, bu yıl Boğaziçi Üniversitesi 9, Bilkent Üniversitesi 12, ODTÜ 14, Koç Üniversitesi 16. sırada yer aldı.

Metodolojisinde QS Dünya Üniversiteler Sıralaması’ndan farklı olarak “akademik personel başına atıf sayısı” göstergesi çıkarılmış, “doktora derecesi olan akademik personel sayısı”, “yayın başına atıf sayısı”, “akademik personel başına yayın sayısı” ve “web etki değeri” göstergeleri eklenmiştir.

 

 

 

Sabancı Üniversitesi Asya’nın en iyi üniversiteleri arasında

Sabancı Üniversitesi Times Higher Education (THE) Asya Üniversiteleri Sıralaması’nda bu yıl 38. sırada yer aldı. Söz konusu sıralamaya bu yıl Türkiye’den 11 üniversite girdi.

Times Higher Education (THE) Asya Üniversiteleri Sıralaması’nda toplamda 200 üniversite değerlendirmeye alındı. Sabancı Üniversitesinin yer aldığı Times Higher Education (THE) Asya Üniversiteleri Sıralaması, araştırma odaklı üniversiteleri eğitim, araştırma, bilgi transferi ve uluslararası görünüm göstergeleri üzerinden değerlendiren önemli bir performans sıralaması olarak kabul ediliyor. Söz konusu sıralamada Asya kıtasında yer alan ülkelerdeki üniversiteler, Türkiye, İsrail, İran, Suudi Arabistan,  Lübnan, Ürdün, Umman, Pakistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de kapsayarak yer aldı.

Times Higher Education Asya Üniversiteleri Sıralamasına bu yıl Türkiye’den giren diğer üniversiteler ve başarı sıralamaları şöyle: Koç Üniversitesi 21., Bilkent Üniversitesi 45., Boğaziçi Üniversitesi 64., İTÜ 91., ODTÜ 94., İstanbul Üniversitesi 99.,  Anadolu Üniversitesi 131-140, Hacettepe Üniversitesi 171-180, Erciyes Üniversitesi 191-200, YTÜ 191-200.

Times Higher Education bu yıl tüm dünyadan 800 üniversiteyi değerlendirdiği THE Dünya Üniversiteler Sıralaması 2015/2016 metodolojisinde değişiklikler yaptı. Bu değişiklikler (THE) Asya Üniversiteleri Sıralaması’nın sonuçlarını doğrudan etkilemiştir. Bilimsel yayın / atıflar ile ilgili Web of Science veritabanı yerine, daha fazla veriyi içeren ve İngilizce dışındaki dillerde de yayınların bulunduğu Scopus veritabanı kullanıldı.

Bu yıl uygulanan anket çalışması, daha geniş bir coğrafi dağılıma ulaşacak şekilde ve geçtiğimiz yıllarda dokuz olan dil sayısı 15’e çıkartılarak gerçekleştirilmiştir.

Times Higher Education (THE) Sıralamaları hakkında

Yüksek öğrenim ile ilgili dünyanın en saygın üniversite sıralamaları arasında kabul edilen THE; öğrenciler, öğretim üyeleri, üniversite yöneticileri, iş dünyası ve devletler tarafından güvenilir bulunan kapsamlı ve dengeli karşılaştırmalar yaparak çalışmalarını; Eğitim, Araştırma, Atıf, Uluslararası Görünüm ve Sanayi Gelirlerinden oluşan 5 boyut altında yer alan 13 farklı parametreyi esas alarak oluşturuyor. THE sıralamaları, uluslararası modern üniversitelerin temel görevleri olan bu beş boyutu inceleyen dünyadaki tek sıralama olarak gösteriliyor.

THE yetkilileri, boyutların hepsinin dengeli olması gerektiğini vurgulayarak, en önemlisinin araştırma atıf sayısı ve üniversitelerin uluslararası alanda bilinirlikleri yani itibar kriteri olduğunun altını çiziyor.

Akbank Aile Şirketleri Akademisi’nin son dönem mezunları

Akbank ve Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi’nin işbirliğiyle hayata geçirilen “Akbank Aile Şirketleri Akademisi”ni başarıyla tamamlayan Bridgestone ve Lassa markalarını pazara sunan Brisa’nın iş ortaklarının 2.  ve 3. nesil aile bireyleri mezuniyet sertifikalarını aldılar.

Akbank’ın, aile şirketlerinin rekabet gücünü artırma ve sağlıklı büyümelerini sağlama, sürdürülebilirlik
ve kurumsallaşma çalışmalarına destek olma hedefiyle, Brisa’nın desteği ve Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU işbirliğiyle hazırladığı “Akbank Aile Şirketleri Akademisi”nin son eğitim dönemi de sona erdi. Aile şirketlerinin kurumsallaşma sürecine destek vermek üzere geliştirilen programda işletmelerin temsilcileri sürdürülebilir yönetim anlayışlarını derinleştirmek ve kurumsallaşmak üzere eğitim ve seminerlere katıldı.

Akbank Aile Şirketleri Akademisi’nin Sertifika Programı’nda son dönem, yüksek katılım ve başarı ile tamamlandı. Akbank Aile Şirketleri Akademisi’nin yeni mezunları, sertifikalarını Brisa Genel Müdür Yardımcısı Korhan Korel’in ve Akbank KOBİ Bankacılığı Pazarlama Yönetimi Müdürü Turgut Çatalkaya’nın elinden aldı.
 
Akbank KOBİ Bankacılığı Pazarlama Yönetimi Müdürü Turgut Çatalkaya,  Türkiye’de aile şirketlerinin girişimcilik habitatında çok önemli yeri bulunduğuna işaret ederek, “Geleneksel yapımız, aile şirketlerinin kurulup, gelişmesine çok uygun koşullar oluşturuyor. Ancak, yalnızca Türkiye’de değil, hemen hemen tüm dünyada genel olarak aile şirketlerinin çok uzun ömürlü olmadıkları da bir gerçek. Aile şirketlerinde şirket içi kuralların yanı sıra doğal olarak akrabalık ilişkileri ve duygular da devreye giriyor. Akrabalık ilişkilerinin ve duyguların ön plana çıkabildiği bu ortamda şirketlerin gelecek nesillere sağlıklı olarak devam etmesi için kurumsallaşması şart. Çünkü, uzun vadede aile içi anlaşmazlıklar, profesyonellerin bu şirketlerde yaşadığı zorluklar gibi birçok sorun nedeni ile büyüme ve finansal başarı sürdürülebilir olamayabiliyor. Türkiye ekonomisinin önemli bir bölümünü oluşturan bu şirketlerin modern işletme araç ve yöntemlerini etkin kullanmalarını sağlamanın ve rekabet güçlerini artırmanın hem şirketlerin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilir karlılık ile büyümelerine hem de ülke ekonomisine yapacağı katkı çok daha fazla. Biz de Akbank olarak; ülke ekonomisi için çok önemli değerler olduklarını düşündüğümüz aile şirketlerinin, deneyimleriyle birlikte ekonomik kalkınmaya destekleri sürebilsin diye harekete geçtik” dedi.

Brisa Genel Müdür Yardımcısı Korhan Korel de törenin ardından şu değerlendirmede bulundu: “Brisa olarak sürdürülebilirliğe verdiğimiz önemi her fırsatta vurguluyoruz. Sürdürülebilirliğin en önemli unsurlarından birinin, iş ortaklarımızla devamlılık sağlayan köklü ilişkiler geliştirmek olduğuna inanıyoruz. Aile bireylerinin katılımıyla zenginleşen işletmelerin, rekabetçi iş dünyasında güçlü bir şekilde ilerlemek için vizyonlarını genişletmesi ve verimliliğini artırması kaçınılmaz. İş ortaklarımızla birlikte büyüme vizyonumuzla, Brisa olarak onlara bu yetkinlikleri nasıl kazandırabileceğimizi, işletmelerini nasıl sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabileceğimizi ve şirketlerini daha kurumsal bir yapıda yöneterek sonraki nesillere taşımak konularında nasıl teşvik edebileceğimizi paylaşmak üzere Akbank ve Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU işbirliğiyle hazırlanan programı işortaklarımıza Brisa katkısıyla sunduk. Eğitim dönemimizin sonunda sertifikalarını alan tüm iş ortaklarımızı tebrik ediyorum. Brisa olarak iş ortaklarımızla birlikte büyüme vizyonumuz doğrultusunda desteklerimizi devam ettireceğiz.”

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU Direktörü Dr. Cüneyt Evirgen ise program hakkındaki görüşlerini şöyle dile getirdi: “Kurumsallaşmanın temel amacı işletmelerin varlığını ve gelişimini sürekli kılabilmektir. Türkiye ekonomisinin belkemiği olan aile şirketlerinin gelişimi  için de kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik odaklanılması gereken birincil konular arasında yer alır. Gelişimin bir yolculuk olduğuna dair inancımızdan yola çıkarak Akbank ve Brisa işbirliği ile Akbank Aile Şirketleri Akademisi programımızı bir kez daha hayata geçirdik. Bu program ile aile şirketlerine kurumsallaşma yolculuklarında rehber olmayı arzu ediyoruz. 

Abone ol