Ana içeriğe atla

Ayşegül Taşıtman “Liseliler Farkında” etkinliğinde toplumsal cinsiyet üzerine konuştu

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) Eğitim Uzmanı Ayşegül Taşıtman, 2 Mart 2017, Perşembe günü Uluslararası Çocuk Merkezi’nin (ICC) desteği ile Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Eksi 25 Derneği tarafından gerçekleştirilen “Liseliler Farkında” etkinliğinde konuşmacı oldu.


Ayşegül Taşıtman konuşmasına toplumsal cinsiyet eşitliği ve toplumsal rolleri anlatarak başladı. Konuşmasında ayrımcılık, cinsiyetçilik, biyolojik ve toplumsal cinsiyet ile toplumsal cinsiyet rollerine değindi. Taşıtman, toplumsal cinsiyet kavramının, özel yaşam, eğitim, kamusal alan, iş yaşamı ve siyasette karşımıza çıktığını söyledi. Ayşegül Taşıtman kadınların ve erkeklerin çalışma ve çalışmama oranları hakkında bilgi verdi. Çalışabilecek durumdaki kadınlar arasında çalışmama oranının yüksek olduğuna vurgu yaptı. Meslek seçimlerinde toplumsal cinsiyet rollerinin ve normların etkilerini de dile getirdi.

Toplam 920 bin öğretmenin yüzde 55’inin kadın olduğunu ifade eden Taşıtman, okul yönetimlerindeki kadın oranının ise sadece yüzde 11 olduğuna dikkat çekti. Taşıtman, 62 bin 333 okul yöneticisinden sadece 6 bin 701’inin; 81 il milli eğitim müdürü içinde sadece 2’sinin, 718 ilçe milli eğitim müdüründen sadece 3’ünün, 255 il milli eğitim müdürü yardımcısından sadece 8’inin kadın olduğunun altını çizdi.

Toplumsal cinsiyet ile ilgili tanımları anlatan Taşıtman, cinsiyet ayrımcılığının evrensel olduğuna vurgu yaparken “Kadınlara karşı şiddet, cinsel taciz, güç dengesizliği ve kadınlar için ikincil konumu da doğurur” dedi. Kadına yönelik şiddetin bütün toplumlarda kadınlar ile erkerler arasında eşit bir güç dengesinin bulunmamasının ve kadınların ikincil konumda sayılmasının sonucu olduğunu sözlerine ekledi.

Ayşegül Taşıtman Dünya Ekonomik Forumu tarafından 2015 yılında yayınlanan Toplumsal Cinsiyet Uçurum Raporu’na değinerek Türkiye’nin sıralamalardaki yeri hakkında bilgi verdi.

Liseliler Farkında Programı

Programla liselilerin toplumsal sorunlar ve haklar alanlarında farkındalığını artırmak, gençlerin liderliğini ve savunuculuğunu desteklemek, gençlerin akranlarına ulaşarak bilginin yayılımını sağlamak, ortaöğretim öğrencisi gençlerin yönetim, liderlik, çocuk hakları, katılımcılık, hoşgörü ve gelişim alanlarında bilgilenmesi ve akran eğitimi modeli ile bilginin paylaşılması amaçlandı. Çalışmaya liselerdeki öğrenci meclisi başkanlarından oluşan 28 öğrenci katıldı.

 

TÜBİTAK Portekiz ve Kore İkili İşbirlikleri Program Desteği

TÜBİTAK Portekiz ve Kore İkili İşbirlikleri Program Desteği

TÜBİTAK Portekiz ve Kore İkili İşbirliği programları kapsamında Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyeleri Yasemin Şengül Tezel ve Ali Koşar’ın projeleri destek kazandı.

Sabancı Üniversitesi MDBF Öğretim Üyesi  Yasemin Şengül Tezel’in “Katı Mekaniği ve Görüntüleme Alanında 1-Laplacian Cinsinden Süreksizliklere İzin Veren Dinamik Modeller" başlıklı projesi TÜBİTAK - Portekiz Bilim ve Teknoloji Vakfı (FCT) ile İkili İşbirliği Programı (2546) kapsamında, Sabancı Üniversitesi MDBF Öğretim Üyesi Ali Koşar’ın “Kaynama Isı Transferini İyileştirmesi İçin Manyetik Nanoakışkanlarda Kontrollü Habbecik Dinamiği Üzerine Türkiye - Kore Uluslararası İşbirliği" başlıklı projesi TÜBİTAK- Kore Ulusal Araştırma Vakfı (NRF) ile İkili İşbirliği Programı (2523) kapsamında destek kazandı.

 

TÜBİTAK Portekiz İkili İşbirliği Programı

TÜBİTAK Portekiz İkili İşbirliği Programı, kapsamındaki Katı Mekaniği Ve Görüntüleme Alanında 1-Laplacian Cinsinden Süreksizliklere İzin Veren Dinamik Modeller” başlıklı proje Türkiye tarafında Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yasemin Şengül Tezel, Portekiz tarafında Coimbra Üniversitesi Matematik Bölümü’nden Dmitry Vorotnikov ile ortak olarak yürütülecek. Proje hakkında bilgi veren Yasemin Şengül Tezel projenin asıl amacının 1-Laplacian cinsinden süreksizliklere izin veren dinamik modellerin çözümlerinin varlığının ispatlanması olduğunu belirtti. Bu tür modellerin görüntüleme gibi birçok alanda kullanıldığını ve modeli oluşturan denklemlerin doğrusal olmayan yapılarından dolayı matematiksel analizlerinin oldukça zor olduğunu sözlerine ekledi. Yasemin Şengül Tezel, “Bu projede varyasyonlar hesabı ve doğrusal olmayan sistemlerin korunum kanunları alanlarındaki modern teknikler kullanılarak, fiziksel olarak gerçekçi problemler için denklemlerin özel birtakım çözümlerinin varlığının ispatlanması bekleniyor.” dedi.

 

Türkiye - Kore İkili İşbirliği Programı

Türkiye - Kore İkili İşbirliği Programı kapsamındaki “Kaynama Isı Transferini İyileştirmesi İçin Manyetik Nanoakışkanlarda Kontrollü Habbecik Dinamiği Üzerine Türkiye - Kore Uluslararası İşbirliği" başlıklı projenin danışmanlığını Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Burç Mısırlıoğlu yapıyor. Program, Türkiye tarafında Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Ali Koşar, Kore tarafında Pohang University of Science and Technology (POSTECH)’den Hyun Sun Park ile ortak olarak yürütülecek. Proje detaylarını anlatan Ali Koşar projenin, havuz kaynama ısı transferi konusunda Türkiye-Kore uluslararası işbirliği yapmak motivasyonuyla oluşturulduğunu söyledi. Kaynama ısı transferi performansının artırılması için manyetik nanoparçacıklar ve manyetik nanoakışkanlar kullanılarak habbecik dinamiğinin manipülasyonu ve havuz kaynaması uygulamalarına yeni bir teknik önermenin amaçlandığını dile getirdi. Ali Koşar “Bu nedenle, zaman ve masraftan tasarruf edilebilir ve daha efektif ısı transferi elde edilir. Başarılı habbecik dinamiği kontrolü sağlanmasının çip soğutması, mikro reaktör, iklimlendirme ve soğutma sistemleri ve termofotovoltaik sistemler gibi endüstriyel alanlara katkısı olasıdır. Bu proje vesilesiyle daha büyük projeler ve daha büyük ölçekli ortak araştırmalar mümkün olabilecek.” dedi. 

Nörobilime Feminist Katkılar

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) tarafından, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenen ilk etkinlik 1 Mart 2017, Çarşamba günü Sabancı Üniversitesi’nde gerçekleşti. Columbia Üniversitesi, Barnard College Öğretim Üyesi Rebecca Jordan-Young konuşmasında nörobilimsel ve toplumsal cinsiyet açılarından kadınlık ve erkeklik durumu ile cinsiyet hallerini ele aldı.


Rebecca Jordan-Young "Beyni Cinsiyetsizleştirmek! Nörobilime Feminist Katkılar” (“Un-gendering The Brain! Feminist Contributions to Neuroscience”) başlıklı konuşmasında; cinsiyet kavramına çok boyutlu bir fenomen olarak yaklaştı. Nörobilim çalışmalarında toplumsal cinsiyeti; içsel psikoloji, kişilerarası ilişkiler, algılar, normlar / beklentiler / kurallar, yapısal / yasal düzenlemeler, fiziksel dünya gibi farklı boyutlardan ele aldığını belirtti.

Rebecca Jordan-Young toplumsal nörobilimdeki toplumsal cinsiyet çalışmalarının örtüşme, mozaik, ihtimal ve birbirine dolaşma olarak dört prensibi olduğunu söyledi. Sadece benzerlik ve farklılıklar üzerine odaklanmanın yanıltıcı olduğuna dikkat çeken Rebecca Jordan-Young, kadın ve erkek beyni üzerine yapılan çalışmalara örnekler gösterdi. Rebecca Jordan-Young, aynı sorulara kadın ve erkeklerin verdikleri cevapların örtüştüğünü, aradaki farkı anlamanın mümkün olmadığını dile getirdi. 

Josh Lerner Risk Sermayesi ve Özel Sermayenin Gelişimini Anlattı

Sabancı Üniversitesi bünyesinde, Akbank’ın desteğiyle kurulan Finans Mükemmeliyet Merkezi (Center of Excellence in Finance - CEF) Harvard Business School Girişim Yönetimi Birimi Başkanı ve Jacob. H. Schiff Yatırım Bankacılığı profesörü Josh Lerner’ın öz sermaye ve risk sermayesini ele aldığı “Risk Sermayesi ve Özel Sermayenin Geleceği” başlıklı konuşmasına ev sahipliği yaptı.


Sabancı Üniversitesi'nin, Akbank’ın kurucu sponsorluğunda hayata geçirdiği, "finansta mükemmelliği" hedefleyen Finans Mükemmeliyet Merkezi (Center of Excellence in Finance - CEF) 28 Şubat 2017 Salı günü Sabancı Center’da, Harvard Business School Girişim Yönetimi Birimi Başkanı ve Jacob. H. Schiff Yatırım Bankacılığı profesörü Josh Lerner’ın konuşmasına ev sahipliği yaptı.

Josh Lerner, “Risk Sermayesi ve Özel Sermayenin Geleceği” başlıklı konuşmasında, özsermaye ve risk sermayesinin gelişimini ve bugünkü durumunu ele aldı. Josh Lerner 1980’li yılların başında risk sermayesi veya özsermaye kavramlarının olmadığını, bunların 10 yıl içinde büyük miktarda büyüdüğünü ifade etti. Lerner, 1987 yılında piyasada yaşanan çöküş sonrasında birçok şirketin de iflas ettiğini sözlerine ekledi. Lerner, 2008 krizinde de insanların aynı şeylerin yaşanacağından endişe ettiğini belirtirken, bu krizin ilk krizden daha az kötü geçtiğini sözlerine ekledi. 2008 krizinin ilkine göre daha az hasarla atlatılmasının merkez bankacılarının para basmaları olduğuna dikkat çekti. Böylece birçok anlaşmanın hayatta kaldığını ve hatta da daha da iyileştiklerini dile getirdi. Josh Lerner beş yıl önce risk sermayesi modelinin kırıldığını belirtirken, bu alanda dramatik bir şekilde iyileşme yaşandığını da sözlerine ekledi.

Josh Lerner konuşmasında üç ana konunun üzerinde durdu: Paranın nereden geldiği, özel özsermaye grupları arasındaki isyan ve özsermaye alt seti yani gelişmekte olan ülkelerdeki özsermaye modeli.

Josh Lerner para temin eden yani özsermaye gruplarına para verenlerin, fonlardaki yönetim ücretinin yüksek olması nedeniyle, doğrudan yatırım yapma yollarını aradıklarını belirtti. Böylece bir fon aracılığı ile yatırım yapmak yerine paralel yatırım veya solo yatırım yaptıklarını söyledi. Josh Lerner “1990’lı yıllarda doğrudan yatırımın performansı iyiydi ancak 2000’li yıllara gelindiğinde daha çok insan bunu yapmaya başladı ve performans düştü” dedi.

Lerner co-yatırımların daha iyi olacağı düşünülürken zamanlama hatası nedeniyle başarısız olduğunu söyledi. Solo yatırımların ise yerel bazlı kaldığını sözlerine ekledi. Lerner konuşmasında yönetişim konusuna da değindi ve şu tespitlerlde bulundu:

  • Tarihsel olarak bakıldığında en üst yöneticilerin performansları bir alttakini geçiyor.
  • Bir önceki sefer başarılı olanın tekrar başarılı olma oranı yüzde 50.
  • Risk sermayesi yatırımları ve özsermayeyi açıklamada sapma var.
  • Para büyüdükçe ortaklar da yaygın hale geliyor.
  • İhtisaslaşmış işler yapan şirketler genel işler yapan şirketlerden daha başarılı oluyor.
  • Şirketlerde ilk kuşaklar ekonomiyi elde tutuyor, ikinci kuşağa aktarmıyor.
  • Ekonominin çok büyük bir bölümünü oluşturan genç ve yüksek performanslı kişiler uzaklaştırıldıkça düşme yaşanıyor.

Gelişmekte olan piyasalardaki sorunlara da değinen Josh Lerner “Asya ekonomilerinde son 35 yılın en iyi büyüme yaşanıyor. Önümüzdeki 10 sene içinde gerilemeye girilecek” dedi. ABD ve Avrupa’da orta sınıfın aynı kalacağının altını çizen Lerner, gelişmekte olan ülkelerde insanların gözlerini yükseğe çevirdiklerine dikkat çekti. Yükselen piyasalardaki kârlılığa vurgu yapan Lerner, yatırımcı olarak buralarda iyi iş yapılebileceğini sözlerine ekledi.

Josh Lerner Hakkında:

Harvard Business School’da Girişim Yönetimi Birimi Başkanı ve Jacob. H. Schiff Yatırım Bankacılığı profesörüdür. Yale Üniversitesi’nde fizik ve teknoloji tarihi üzerine lisans derecesini aldıktan sonra Brookings Enstitüsü’nde teknolojik inovasyon ve kamu politikaları konularında çalışmıştır. Sonrasında Harvard Üniversitesi’nde ekonomi alanında doktorasını derecesini kazanmıştır. Josh Lerner’in araştırmalarının çoğu, risk ve girişim sermayesi kuruluşlarının yapılarına dair olup inovasyon politikalarının şirket stratejileri üzerindeki etkisini incelemektedir. Risk sermayesi ve özel sermaye ile ilgili yüksek lisans, girişimcilik ile ilgili doktora dersleri vermektedir. Josh Lerner, İsveç Devleti tarafından verilen Küresel Girişimcilik Araştırma Ödülü’nün de sahibi olmuştur.

 

Okulların Kurumsal Habitusları ve Öğrencilerin Eğitim Başarısı

İstanbul Politikalar Merkezi-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator girişimi ile 27 Şubat 2017, Pazartesi günü “Okulların Kurumsal Habitusları İşçi Sınıfından Azınlık ve Göçmen Kökenli Öğrencilerin Eğitim Başarısını Nasıl Etkiliyor: Almanya ve Türkiye Arasında Karşılaştırmalı Bir Durum Çalışması” başlıklı raporun tanıtımı yapıldı.


Karaköy Minerva Han’da yapılan toplantıda 2015/16 Mercator-İPM Araştırmacısı ve Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Çetin Çelik tarafından hazırlanan raporun tanıtımı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Kenan Çayır’ın moderatörlüğünde gerçekleşti.  

“Yaşayan diller’ projesi merhamet temelli kaldı”

Rapor tanıtımı, Kenan Çayır’ın konuşmasıyla başladı. Kenan Çayır, kapsayıcı eğitimin (inclusive education) önemine değinirken, Türkiye’de bu konudaki sorunların ana sebeplerinin “milli eğitimin merkeziyetçi yapısı,” “eğitimin tek kültürlü olması” ve “öğretmenlerin arka planı” olduğunu söyledi. 2012’de, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlatılan ‘yaşayan diller’ projesiyle başka dillerin de müfredata eklenmesinin olumlu bir gelişme olduğunu söyleyen Çayır, projenin yine de sembolik olarak kaldığını belirtti. Engelliler ile ilgili çalışmaların daha çok “merhamet” temelli olduğunu söyledi. Çayır Türkiye’de engelliler konusunda en büyük engelin de aileler olduğunu sözlerine ekledi.

Çetin Çelik, okullardaki kurumsal habituslarının öğrencilerin eğitim başarısına etkilerini araştırdığı karşılaştırmalı çalışmasında Almanya, Bremen’de ve Türkiye, İstanbul’daki göçmen ve etnik azınlık gruplar bulunan iki okula odaklandı. 

“Sudan çıkmış balık sendromu”na çözümler 

Çetin Çelik, araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de düşük eğitim performansı gösteren öğrencilerin yüzde 70’inin alt proleter sınıftan gelen öğrenciler olduğuna dikkat çekti. Orta sınıf ailelerin tasarlanmış bir programla çocuklarını yetiştirdiklerinin ve çocukların kendileri için tasarlanan programlar arasında gidip gelirken farklı aktörlerle etkileşime geçmelerinin önemini vurguladı. Orta sınıftan gelen çocukların kendine güvenen ve eleştirel tutumu içselleştirdiğini dile getirdi. Alt sınıfın benzer bir tasarlanmış yetiştirme programı sunamadığını belirten Çelik, bu sınıftan gelen çocukların okulda kendilerine güvenen ve eleştirel bir tutum sergileyemediklerine işaret etti.

Okulun orta sınıf bir kurum olduğunun altını çizen Çelik, orta sınıftan gelen çocukların burada uyum sağladıklarını, alt sınıftan gelen çocukların ise şok yaşayarak geri çekilme sürecine girdiklerine dikkat çekti. Göçmen çocukların ise iki defa bu şoka maruz kaldıklarını sözlerine ekledi. Okulların, çocukların etnik ve dini kökenlerini, dillerini reddederek sembolik bir şiddet uyguladığını söyledi.

Çelik, Türkiyeli göçmen çocuklarının yoğun olarak yaşadığı bir bölgede proje okulu ‘Neue Oberschule Gröpelingen’in açılmasıyla bölgede yaşayan öğrencilerin akademik okullara gitme oranının sadece %15’ten %45’e çıktığını belirtti. Göçmen ve işçi sınıfı ailelere mensup çocukların sistem içine dahil edilmesi konusundaki teşviklerden biri de okulda çok dilli eğitim imkanının bulunması. Okul, Almancanın yanı sıra Türkçe ve İngilizceyi diğer anadilleri olarak belirlemiş durumda ve “okuldaki dökümanlar bu üç dilde yazılmakta. Çelik’in araştırmasına göre öğretmenlerin önemli bir kesiminin göçmen ailelere mensup bireyler olması, öğrencileri teşvik eden bir diğer nokta. Neue Oberschule Gröpelingen’in, Almanya’da göçmen ve işçi sınıfı ailelerin çocuklarının yaşadığı ayrımcılığı azaltması sebebiyle önemli bir örnek olduğunu söyleyen Çelik, öğrencilerin Türkçe konuşan öğretmenlerden eğitim almaktan ötürü mutlu olduklarını vurguladı. Veli toplantılarının Türkçe yapılabilmesi, Gröpelingen’deki Türkiye kökenli öğrenciler açısından bir diğer önemli nokta. Çetin Çelik, Gröpelingen’deki öğrencilerin karar alma mekanizmalarına dahil olabildiğini, öğretmenler tarafından kendileri için hazırlanan raporlara itiraz edebildiklerini söyledi. Çelik, işçi sınıfı ve göçmen arka plandan gelen bu çocukların yaşadıkları “sudan çıkmış balığa” dönme sendromunun Neue Oberschule Gröpelingen’de kaybolmaya başladığını belirterek habitusların çocuklar üzerindeki etkilerini önemle vurguladı.  

“Müfredat tek dilli ve mono kültürel”


Diğer yandan Çelik, İstanbul’daki ortaokulun “müfredatının tek dilli ve mono kültürel” olduğunu ve derslerin önemli bir kısmının boş geçtiğini söyledi. %95 oranında Kürt öğrencilerden oluşan bu ortaokulda, öğrencilerin etnik ve kültürel kökenlerine herhangi bir gönderme yapılmadığını belirten Çelik, İstanbul’daki ortaokulda çalışan öğretmenlerin üçte birinin sözleşmeli ve deneyimsiz olmasının eğitimde kaliteyi düşüren bir diğer nokta olduğunu ifade etti. Türkiye’de yaşanan bu durumun “kapsayıcı değil dışlayıcı eğitim” olduğunu belirten Çelik, öğrencilerin ekonomik ve kültürel arka planlarının göz ardı edilmesi sebebi ile İstanbul’daki çocukların daha çok içine kapanık, sessiz ve hakkını aramaktan uzak olduğunu söyledi.   

Çetin Çelik birkaç politika önerisi sunarak konuşmasını sonlandırdı:

  • Bakanlık gelecek yıl Suriyeli öğrencilerin devlet okullarına kabul edileceğini açıkladı. Burada öğrencilerin ailelerinden getirdikleri dili kapsayıcı bir eğitim olmalı. Suriye kökenli öğretmenlerin de devlet okullarına kabul edilmesi gerekiyor.
  • Başarı ve başarısızlık etnik kökene bağlanmamalı.
  • Notlar çocukların kişiliklerine yansıyor. Erken dönemde okullarda not verme ertelenebilir.
  • Çok kültürlü yapıyı pozitif olarak görecek mentaliteyi geliştirmek gerekiyor.

IES - IMIS’17 PASSION 4-5 Mart'ta SGM'de...

IES - IMIS’17 PASSION 4-5 Mart'ta SGM'de...

Sabancı Üniversitesi Öğrenci Kulüpleri’nden Endüstri Mühendisliği Topluluğu (IES) tarafından her yıl düzenlenen ve üniversitenin en kapsamlı öğrenci etkinliklerinden biri olan IMIS (International Management and Industrial Engineering Summit), yepyeni teması ve birbirinden değerli konuşmacılarıyla, katılımcıların kariyer gelişimlerine katkıda bulunmak üzere 4-5 Mart’ta Sabancı Üniversitesi SGM’de!

 

Finansbank ana sponsorluğunda gerçekleşecek olan IMIS’17 nin bu seneki teması “PASSION”!  Türkiye’nin lider şirketlerinin üst düzey yöneticilerinin ağırlanacağı etkinlikte, konuşmalar yöneticilerin deneyimleri, başarıları ve bu başarıları gerçekleştirirken tutkularına ne ölçüde yer verdikleri üzerine şekillenecek.

Seminerlerin yanı sıra fuaye alanındaki oyunlar, sürpriz yarışmalar ve hediyeler ile renklenecek olan etkinlikte, katılımcılar birçok şirket ve üst düzey yöneticiyle iletişime geçme fırsatı bularak kariyerleri için önemli adımlar atabilecekler.

 IMIS’17nin ilham verici bazı konuşmacıları:

Beyza Kapu- L’Oréal CMO

Çağrı Oğan- BCG Partner and Managing Director

Dr. Daniş Navaro- Lafarge Braas CEO

Elif Çelik- Eczacıbaşı Sağlık Grubu Başkanı

Hakan Alp- Finansbank İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı

Hakan Baş- Lidyana.com CEO

Hasan Önder- Daikin CEO

İlker Kaleli- Oyuncu

Metin Salt- Vestek ve Vestel Ventures Genel Müdürü

Prof. Dr. Özgür Demirtaş- Sabancı Üniversitesi Finans Kürsü Başkanı ve Center of Excellence in Finance Kurucu Başkanı

Selim Tansuğ- Unilever Supply Chain Transformation Director

Detaylı bilgi ve kayıt için: www.suies.net

Twitter: https://twitter.com/iessabanci

Instagram: https://instagram.com/iessabanci

Facebook: https://www.facebook.com/iessabanci

 Event: https://www.facebook.com/events/1391366847602527/

Sorularınız için ies@sabanciuniv.edu adresine mail atabilirsiniz.

Çağrı Haksöz Tedarik Zincirinde Büyük Veri ve Risk Zekasını anlattı

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Çağrı Haksöz dünyanın önde gelen lojistik şirketlerinden DHL’in Delivered Dergisi’ne röportaj verdi. Çağrı Haksöz, büyük verinin gelecekteki olayları tahmin etme kabiliyetinin tedarik zincirinin istikrarına bağlı olduğunu söyledi. Haksöz, "Önce bir çevreyi, karar aldığınız ortamı anlamalısınız. Bu istikrar ortamı olabilir - Kuzey Avrupa, Güney Avrupa'dan farklıdır, Balkanlar da yine farklıdır " dedi.


Tedarik zincirinde karar vermeyi sofistike matematiksel modellere devretmenin yöneticilerde aşırı güven yaratma riskini taşıdığını belirten Haksöz bu tür modellerin, belirsizlik ortamında bir olayı tahmin edememesi durumunda gerçek sorunlara neden olabileceğini ifade etti.

"Tedarik zincirinde, bir filoyu idare ediyorsanız, sürücüler farklı rotalarda kazaya sebep olabilecek ama son anda önlenen-kılpayı davranışlar sergileyebiliyorlar. Yani cüretkar riskleri cüretkar sürücüler alabiliyorlar" dedi. “Sürüş kalıplarının davranışı, sürücünün davranışına müdahale etmeden IoT (Nesnelerin Interneti) veya telematik yoluyla anlaşılabilirse, potansiyel olarak büyük kazalar ve buna bağlı tedarik zincir kesintileri önlenebilir” diye devam etti.

Çağrı Haksöz aynı yaklaşımın, tüketicilerin bir ürünü satın alacakken neden son anda vazgeçtiklerini belirlemek ve davranışlarını analiz etmek gibi olaylara da uygulanabileceğini belirtti. Haksöz "Müşterinin davranış kalıbı analiz edilebilirse, başarılı bir satış sağlamak için çalışmalar yapılabilir " dedi.

Haksöz “Büyük veri, sıkça yaşanan  "beyaz kuğu" dediğimiz olayları tahmin etmek için uygundur. Kılpayı/ramak kala olaylar, daha nadir olmasına rağmen öngörülebilir olan "gri kuğu" olaylarını tahmin etmenize yardımcı olabilir. Büyük veri ise  gerçekten öngörülemeyen düşük olasılıklı-yüksek etkili "siyah kuğu" olaylarıyla başa çıkmakta yardımcı olmaz.” dedi.

Ropörtaj ve David Benady imzalı makaleye ulaşmak için: http://www.delivered.dhl.com/en/articles/2017/02/a-new-kind-of-supply-chain-intelligence.html

 

Subject-Based Discussion başlıyor...

Subject-Based Discussion başlıyor...

ASP Subject-Based Discussion 2 Mart 2017 Perşembe günü Leyla Neyzi'nin "Memory, Youth and Reconciliation: Voices from the Field" başlıklı sunumu ile başlıyor.

Leyla Neyzi'nin “Speaking to One Another: Oral History Contributing to Armenian-Turkish Reconciliation” ve “Young People Speak Out: The Contribution of Oral History to Facing the Past, Reconciliation and Democratization in Turkey" konulu iki uluslararası projede gençlerle beraber çalışma deneyimlerini anlatılacağı sunum 2 Mart 2017 Perşembe günü saat 13.40'da FENS G032'de gerçekleşecek. 

Subject-Based Discussions'ın 2016-2017 bahar dönemi programı aşağıdaki gibidir:

2 Mart 2017 - Leyla Neyzi Memory, Youth and Reconciliation: Voices from the Field 

21 Mart 2017 - Wiebke Hohberger - Syrian Refugees in Turkey: Current Efforts in the Field of Higher Education

20 Nisan 2017 - Ali Nihat Eken - Film Literacy

27 Nisan 2017 - Cenk Özbay - Contemporary Istanbul

Erasmus+ ve Global Exchange Başvuruları

2017-2018 Akademik Yılı Erasmus+ ve Global Exchange başvuruları başladı!

2017-2018 Akademik Yılı Erasmus+ ve Global Exchange başvuruları 6 Şubat tarihinde başladı. Başvurularınızı 1 Mart 2017 saat 16.00'ya kadar yapabilirsiniz.  

Başvuru koşulları, kurallar, anlaşma listesi ve diğer detaylar için tıklayınız


Dünya benzeri gezegen sayısı daha da artacak

Dünya benzeri gezegen sayısı daha da artacak

NASA'nın, Dünya’dan yaklaşık 40 ışık yılı uzakta 7 yeni gezegen keşfedildiğine dair yapmış olduğu açıklamayı Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Astrofizikçi Ersin Göğüş değerlendirdi. Keşfedilen gezegenlerin en az beşinin yıldız çevresindeki yaşama elverişli bölgede olduğunu belirten Ersin Göğüş, uzaklarda yaşamın vücut bulduğu ekosistemleri keşfetme ihtimalinin daha da arttığını dile getirdi.


NASA'nın, Dünya’dan yaklaşık 40 ışık yılı uzakta 7 yeni gezegen keşfedildiğine dair yapmış olduğu açıklamayı Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Astrofizikçi Ersin Göğüş değerlendirdi:

Dünya boyutlarında 7 ötegezegen var

Bir yıl kadar önce uzaklarda yaşamın izlerini aramaya yönelik çok önemli bir buluş duyuruldu: Dünya'ya yaklaşık 40 ışık yılı (378 trilyon km) mesafede, Kova takım yıldızı bölgesinde, kütlesi Güneş'in 10'da biri olan bir yıldızın çevresinde boyutu Dünya mertebesinde olan 3 ötegezegen bulundu. TRAPPIST-1 olarak adlandırılan yıldız çevresindeki üç gezegenin keşfini, Şili'nin Atacama Çölü'nde Avrupa Güney Gözlemevi'nde kurulu olan oldukça mütevazı bir teleskop sağlamıştı. Bu keşfi takiben NASA'nın Spitzer uydu teleskobu ile gerçekleşen gözlem sonuçları daha da çarpıcı: TRAPPIST-1 çevresinde Dünya boyutlarında 7 ötegezegen var!

Gezegen sayısı belki daha da artacak

Son gelişmeler birçok yönden çok önemli. Güneş sisteminde yerküre benzeri, bir başka deyişle katı yüzeye sahip 4 gezegen var: Merkür, Venus, Dünya ve Mars. Diğer gezegenler dev boyutlarda gaz yapılar. Yaşama elverişli ortamların yerküreye benzer yapıda olmaları gerekir. TRAPPIST-1 çevresinde bilinen en fazla sayıda yerküre benzeri gezegen olduğu ortaya çıkmış oldu. Önümüzdeki süreçte bu sistem büyük teleskoplarla gözlenmeye devam edilecek. Gezegen sayısı belki daha da artacak.

TRAPPIST-1 Güneş’ten daha soğuk bir yıldız. Bu tür yıldızların sayısı Güneş benzeri yıldızlara göre çok daha fazla. Yakın geçmişe kadar öte gezegen araştırmaları Güneş benzeri yıldızların çevresinde yoğunlaşmıştı. TRAPPIST-1 çevresinde bunca ötegezegenin bulunması bu alanda araştırmaların seyrini değiştirecek.  

KEŞFEDİLEN GEZEGENLERİN EN AZ BEŞİ YILDIZ ÇEVRESİNDEKİ YAŞAMA ELVERİŞLİ BÖLGEDE

Keşfedilen gezegenlerin en az beşinin yıldız çevresindeki yaşama elverişli bölgede olduğunu belirten Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Ersin Göğüş, “Yani yaşam için olmazsa olmazların başında gelen suyun sıvı halde bulunabileceği sıcaklık ortamında. Ne yıldıza çok yakın, ne de çok uzakta. Bu tür ötegezegenlerin artması, uzaklarda yaşamın vücut bulduğu ekosistemleri keşfetme ihtimalini daha da artırıyor.” dedi.

Tüm illüstrasyonlar: NASA/JPL-Caltech

Abone ol