Ana içeriğe atla

Anneannem’den Torunlar’a Suskunluk Kapıları Aralanırken

Sezai Sarıoğlu ile nehirmuhabbetle...

Fethiye Çetin, Ayşe Gül Altınay:
“Anneannem’den Torunlar’a Suskunluk Kapıları Aralanırken”

Bir kitabın kalbini okumak
Hayat bazı kitapları bize bağışlar. Fethiye Çetin’in “Anneannem” kitabı bu bağışın emanetidir. Her kitap kitaptan fazla bir şeydir, bazı kitaplar ise daha da fazla…Fethiye Çetin’in “Anneannem” kitabı Heranuş’un hikâyesinden çok fazlasını içerir ve ima eder kıymettedir. Kitabın içine gizlenen, tarihe gömülü kıyımın sesini duyan, Özgün Acılar Cumhuriyeti’nin değişik yörelerine saçılmış torunların dillenmesiyle, bu kez Ayşe Gül Altınay ile Fethiye Çetin yeni bir kitap bağışladılar bize: “Torunlar”.  Her iki kitabı okurken, dil ve sürgün travmasıyla baş etmek için şiirlerinin içine kaçan Cemal Süreya’nın “1948’de Dostoyevski’yi okudum o gün bugün huzurum yoktur” cümlesi yeniden yürürlüğe girdi hayatımda… O gün bugün, acılardan dokunmuş huzursuzluk hırkası giymiş derviş gibi, kitapların açtığı soru kapılarının anahtarlarını arıyorum.

Okuru, hatırlamaya, hatırladıklarını yüzleşmek için anlatmaya çağıran “Anneannem” ve “Torunlar” kitapları devletin diline ve bilgisine teslim olmamayı öğütler bize. Travmalarımızla baş etmemiz için, belleğimizin çekmecelerinde gizlediğimiz “sır”ların dillenme zamanının gelip de geçtiğine işaret eder... Ve ellerimizden tutup, travma ve iyileşme bahsinin kapısına götürür bizi. Travmayla baş etmenin yollarından birinin hikâyeyi anlatmak, iyileştirici bir adalet için yeniden kurmaktır. “Anneannem” ve “Torunlar”, bu topraklarda binlerce insanın dillerini altına ve içine gizlenmiş sırların dillendirilmesi gerektiğini, iyileşmenin ancak yaşayanların ve duyanların hikâyelerini anlatmaktan geçtiğini söyleyerek ve ima ederek toplumu yüzleşmeyi davet ediyor. Judith Lewis Herman’ın,“Travma ve İyileşme” kitabı için “Travma mağdurlarının anlatımları bu kitabın kalbinde yer alır” demişti. Heranuş’un ve 25 torunun ise anlattıkları hikâyeler her iki kitabın tam kalbinde yer alıyor. Her iki kitapta dillenenlerin; yani, iyi bir şey mi devletin arkasına saklanmak… Yetmedi, devlet sözünü çarşı-pazar dolaştırıp satmak, iyi bir şey mi, dediklerini duyar gibiyim… Hal böyle olunca da bu kitaplar tarihsel ve güncel kıymetleri gereği, kalbinden okunması gereken kitaplar sülalesinden…

Başkalarının acılarını anlamaya çalışırken, insanın, kendi hikâyesinden parçalar çıkıyor bilinçaltından bilinçüstüne… Bir tür, bastırılmışın geri dönüşü… Fethiye, anneannesinin hikâyesini anlattıkça, çok aklını, şarkılı aklını daha yirmili yaşlarda yitirmiş annem geldi aklıma. Dilinden, “az” komşuların çok şarkılarını düşürmeyen annem… Dilini tamir etmek istediğinde komşu alfabenin harflerini diline süren annem; içimizi tamir etmek için önce içimizi tahmin etmek gereklidir, diyen, sonra da komşudan iyilik almaya giden annem…

(evde şarkı bittiğinde annem komşuya şarkı almaya gönderirdi/ evde komşu bittiğinde annem şarkılara komşu almaya gönderirdi) Heranuş, “Dersim dört dağ içinde” türküsüyle “Hovivı sarum dıkhretz/ Siro yerkı nıvakets/Üzgün çoban dağlara çıktı/Aşkın şarkısını söyledi” sözleriyle başlayan “Hingalla” isimli şarkıyı söylerdi. “Bir daha geri gelmesin” dediği yıllardan sonra karşılaşmadığı kardeşi Horen Amerika’da öldüğünde onu türkü söylerken gören olmadı. Ermeni ahretliği kovulduğunda annem; her komşu için ayrı makamda bir şarkı söylemiş, tez dönsünler diye peşlerinden bir avuç Karadeniz , bir avuç komşu emaneti şarkı dökmüştü. (o zamanlar çok sokaklar az evlere cevaptı/ az evimiz çok dernekti, çok devrimciler az sinema ve az aşktı/ udi hrant’ın göz kaçamağı rosa eskenazi’nin ahretliği anneme göre/ alaturka musiki bilmeyen maddeci lenin’in manalı eksiklikleri vardı/ devrimin manisi yoktu bize çok sık uğrar, çaya fasıla kalırdı/ annem için devrim; babamdan habersiz rahmetli che ile tanışmaktı/ “az” komşuların iki vakte kadar fasıla geri dönmesiydi)

Günlerdir “Anneannem” ve “Torunlar” kitapları elimde. Kitapların içine girdim çıktım, imaların ve fısıltıların sokak aralarında dolandım. Bunaldığımda ayağa kalktım. Nefesimi tuttum, ah’ımı saldım. Uzun zamandır üstüm başım tarihti, şiirleri ihmal etmiştim. Bu kitapların içinde kışlarken birden şiirler, dizeler kondu dilimin ucuna. Şair İlhan Berk, “Dilin uyku halini merak ediyorum. Uyurken dil ne yapıyor acaba?” demişti. Bu iki kitabı okuduktan sonra, dil’in ve dillerin susarken, susturulurken ne(ler) yaptıklarını düşündüm günlerce. Sonra sokağa Ermeni olarak çıktım. Sanki ahparik Hrant ile yürüyorduk ve ben ona şiirler okuduktan sonra, "Yine azınlığa düştü yüreğim…" diyordum eski günlerdeki gibi…

Kesik, kesik anlatılan bir masal gibi Heranuş’un hikâyesi… Kitabı, Heranuş’u ve Torunlar’ı kalbinden okuyunca, masalcı, hikâyeci oluyor insan. Kalbinden duyup okunan masalın sahibi olunca da Ortadoğu masalcıları gibi bir masal/hikâye dili kurarak sanki anlatmaya başlıyor her yerde: Diline devlet sürülmüş Heranuş, gelmiş geçmiş bütün susmaları dener… Osmanlı'dan Cumhuriyet’e devlet, susturmanın ticaretini yapmaktadır. Suçsuz su yerine, suçsuz öldürülenlerle doldurulmuş uzak ve yakın tüm kuyular şaibelidir. Sesinde o günlerden kalma derin hikâyeler vardır. Yıllarca bilinçaltında oturup, tarihin küllerini eşeleyip durur. Uyuyunca, o günlerden kalma sesler içinde uyur. Uyanınca devlet sesiyle uyanır. Yıllarca, konuşmayı oyalar. Memleketin "Ödleriyle öten kuşlar gibi" olduğunu gördükçe, korkunun tarihini düşünür. Belki de bu nedenle musalla taşında bile düşüncelidir...

Heranuş’tur adı... Suskunluğu uzun boyludur. Eski ama eskimeyen zorunlu susuşu içine derttir. Devlet ve devletsiler dilinin başında gardiyandır. Susmaya görgülüdür; içine ve dışına susarak biriktirir kendini. Günün birinde susmak da eskir. “İki yaprak yerde konuşur ya, o zaman”, anneanne makamında dili çözülür. Torununun kulağına geçmişi hikaye etmeyi iyi huy edinir. Yeni bir dil kurulur aralarında... Yeni dillerine taşınırlar. Birlikte tarihe bakarlar. Heranuş, kötülük toplumuna, eski ve yeni dinince şöyle beddua eder sanki: “Ne çıkar siz bizi anlamasanız da...” Torunu da ona, "Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” diyerek gönlünü alır.

“Yeni bir sözcük öğrendim geçende rastlantı sonucunda;/ Eskiden yüreğin ortasında bulunduğu sanılan siyah nokta,/ Yani mecazi anlamda bir gizli niyet bir duygu ve düşün/ Ve bitkibiliminde tohumun içindeki o itici güç sürgün/ Yoklayın kendinizi şimdi hepiniz ve söyleyin bana/ Nedir yüreğinizdeki siyah nokta gizli niyet süveyda?”  (Metin Altıok)

Bazı sözcükler bir tarihin özetini verirler bize. O sözcükler üzerinden de devlet ve kötülük toplumu suçüstü yapılabilir. Heranuş’un nüfus cüzdanında yazan “Mühtedi” sözcüğü böylesi huyu olan sözcüklerden. Sanırım çok azımız duymuştur pek ortalıkta dolaşmayan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e özel bir anlamı olan, kıssası da hissesi de kötülük ve ötekileştirme olan şifreli sözcüğü. Dağa-taşa milliyetçi tuğralarını işleyen geleneğin, “Kılıç artığı!” da denilen, kırımdan kaçamayan, göçemeyen, el konulan çocukların ve kadınların hüviyetine “mühtedi” damgasını vurması kötülüğün doğasına uygun. Mühtedi, yani devletin ve ahalinin diline doladığı “dönme!”, yani dinini değiştirilip Müslümanlaştırılarak hidayete eren, dili çıkarılıp yerine başka bir dil takılan kişi…  Sizin ailenizde kafile, kafle, sevkıyat, tehcir, götürme, göç, sürgün, soykırım, katliam sözcükleri hiç cümle içinde kullanıldı mı? Sahi; Heranuş ninenin, torununa “o günler” dediği günler hangi günlerdi… Şimdi, yoklayın yüreğinizi hepiniz ve söyleyin bana, “Nedir yüreğinizdeki siyah nokta gizli niyet süveyda?”
Sezai Sarıoğlu


Üniversite Merkezi Kapılarındaki Sarı Bantları Fark Ettiniz mi?

Görme kaybı yaşayan kişiler kontrast içermeyen renkleri birbirinden ayırmada güçlük yaşar. Koyu renkli cam üzerine yapıştırılmış olan sarı bantlar, herkes tarafından algılanabilecek düzeyde bir kontrast yaratmayı amaçlamaktadır. Uygulamaya üniversitemizin en işlek uğrak yeri olan Üniversite Merkezi'nden başlanmıştır; diğer binalara da uygulanması planlanmaktadır.

Bu uygulama BAGEM Engelli Öğrenci Destek Programı tarafından planlandı ve yürütüldü. Uygulamanın gerçekleşmesini de Üniversite Hizmetleri Birimi sağladı

"Birbirimizle Konuşmak: Türkiye ve Ermenistan'da Kişisel Bellek Anlatıları" Sergisi

Anadolu Kültür, Hazarashen Etnografya Çalışmaları Merkezi, Ermenistan Oyuncular Birliği ve dvv-international iş birliğiyle hazırlanan "Birbirimizle Konuşmak: Türkiye ve Ermenistan'da Kişisel Bellek Anlatıları" sergisi Diyarbakır'da açıldı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Salonu'nda ziyarete açılan sergide, Türkiye ve Ermenistan'da yapılan sözlü tarih çalışmalarının ertesinde bir araya getirilen alıntılar ve yaşam öyküleri yer alıyor.

Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve proje araştırma grubu yöneticisi Prof. Dr. Leyla Neyzi'nin söyleşisi sonrasında açılan sergiyi, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Hafize İpek ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de gezdi.



Uluslararası bir proje kapsamında gerçekleşen, küratörlüğünü Önder Özengi ve Taron Simonian'ın yaptığı serginin Ermenistan'da da açılacağı bildirildi.

Sergide ayrıca, sözlü tarih araştırmasının bir çıktısı niteliğindeki "Birbirimizi Konuşmak" adlı kitap dağıtıldı.

Serginin, 16 Ocak 2011 gününe kadar açık kalacağı bildirildi.

Kaynak: AA



Ortak Akıllar: Alman-Türk Genç Uzman Girişimi

Robert Bosch Vakfı, Berlin Avrupa Akademisi ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi, Almanya ve Türkiye’den genç uzmanları buluşturacak yeni bir proje başlatıyor. “Ortak Akıllar: Alman-Türk Genç Uzman Girişimi” (“Likeminds: German-Turkish junior expert initiative”) isimli değişim programı, bu ülkelerden seçilecek yüksek potansiyelli genç araştırmacılar ve yöneticiler arasında kalıcı bir ağ kurulmasını hedefliyor.



Pozitif bilimler, ekonomi, siyaset, gazetecilik ve sivil toplum dallarında araştırma ya da yöneticilik yapan genç uzmanlar, kapsamlı bir konu üzerine inşa edilecek bu fikir alışverişine katılmak için bugünden itibaren başvurularını yapabilirler.  Bu değişim programı için her iki ülkeden 10 katılımcı seçilecektir. Katılımcılar, programın Temmuz ayında yapılacak Almanya etabında Berlin ve Weimar kentlerinde, Ekim ayında düzenlenecek Türkiye etabında ise İstanbul ve Ankara’da çeşitli çalışmalara katılacaklardır. 17-20 Mart arasında kendi ülkelerinde düzenlenecek olan hazırlık panellerinde katılımcılar, program boyunca tartışılacak kapsamlı konuyu belirleyecek; konuyla ilgili üzerinde kişisel olarak yoğunlaşmak istedikleri yönleri tanımlayacaklardır.  Ayrıca, hazırlık panelleri sırasında kurulacak video bağlantısıyla katılımcılar, diğer ülkedeki muadilleriyle Almanya ve Türkiye’de gerçekleşecek ufuk turunu ilk kez sanal ortamda değerlendirme şansına sahip olacaklar. Hazırlık panelleri ve değişim programı esnasında, katılımcılar her iki ülkenin değerli dış politika uzmanları ve pratisyenleriyle tanışma ve fikir alışverişinde bulunma fırsatı elde edeceklerdir.

İlgilenenler, başvurularını 31 Ocak 2011 tarihine kadar http://ipc.sabanciuniv.edu/news_detail/35356 sitesi üzerinden yapabilirler.

Adam Olacak Çocuklar Bu Akşam SGM'de

Doğan Kospançalı’nın yönetmenliğinde çalışan Müzikus’un iddialı projesi, gerek görselleri gerek kostümleri ile Barış Manço onuruna oluşturulan ilk topluluk Adam Olacak Çocuklar, bu dönem bir kez daha SGM sahnesinde izleyenlere keyifli anlar yaşatacak.

Konser ücretsizdir.

Tarih: 6 Ocak Perşembe
Yer: SGM
Saat: 20.00
Giriş ücretsizdir.

Adam Olacak Çocuklar:

Doğan Kospançalı Yönetiminde,

Vokal-Gitar: Burak Samra
Gitar: Güven Aksın
Bas Gitar: Burak Durmaz
Davul: Nedim Sever
Geri Vokaller: İdil Akşehirli
Flüt, Görseller: Yankı Akoğlu
Keman: Yağız Nizipli

Mevhibe Ateş Lisans Grafik Tasarım Afiş Yarışmasını Kazananlar Ödüllerini Aldı

Sabancı Üniversitesi, SSBF'nin düzenlediği Mevhibe Ateş Lisans Grafik Tasarım afiş yarışmasında dereceye girenler dün ödüllerini aldılar. 

Bu yılın teması olan İnanç Özgürlüğü  hakkında üretilen işler jüri tarafından değerlendirildi ve ödül sahipleri dün Rektör Nihat Berker'den, SSBF Dekanı Mehmet Baç ve Mevhibe Ateş'in katılımı ile ödüllerini aldılar.

Dereceye giren çalışmalar için tıklayınız.

1. Ezgi Didem Dağcı

 

 

2. Dilara Irmak


 

3. Ettema Ettema Dirk

 

Çalışanlar CIP Projeleri'nde...

Sabancı Üniversitesi çalışanlarının tümünün  katılımına açık olarak bu yıl ilk kez düzenlenen "Çalışanlar İçin CIP Projeleri" Ekim ayından bu yana 6 projede 60 civarı Sabancı Üniversitesi çalışanının ilgi ve desteği ile çalışmalarına devam ediyor.

Sabancı Üniversitesi, Toplumsal Duyarlılık Projeleri 11 yıldır yılda ortalama 75 projeye 1000 kadar gönüllünün aktif katılımı ile sosyo-ekonomik dejavantajlı gruplarla çalışmalarına devam ediyor. Geçtiğimiz yıl iki proje ile pilot uygulaması yapılan “Çalışanlar için CIP Projeleri” bu yıl 6 proje ile 60 civarında çalışanın katılımı ile devam ediyor. Her proje yıl boyunca her hafta bir defa bellirli bir gün ortalama 3 saat sürmektedir.

Bu sene çalışanların yürüttüğü projeler şöyle:

1- Kadınlara Destek ve Kadın Ürünleri Pazarı Projesi
2- Engelsiz Engelli Küreği Projesi
3- Engellilerin Sosyal ve Sanatsal Gelişiminin Sağlanması Projesi
4- Çalışan Ekokampüs Projesi
5- Hayvan Hakları Projesi
6- Gezici Edebiyat Atölyeleri

Kadınlara Destek ve Kadın Ürünleri Pazarı Projesi'ni 11 çalışan yürütüyor

Kadınlarının gerek eğitim, gerekse sosyal faaliyetler yoluyla desteklenmesi ve bu yolla yaşam kalitelerinin arttırılmasını amaçlayan projeyi 11 çalışan yürütüyor. Kadın Danışma Merkezi'nde yürütülen projede kadınlara bilgisayar eğitimi, drama ve edebiyat atölyeleri, yurttaşlık eğitimi ve kadın hakları gibi konularda eğitim veriliyor. Proje Kartal Belediyesi işbirliğinde yürütülüyor.

Projenin bir diğer önemli amacı ise kadınların kapasitelerinin farkına varmalarını sağlamak, kendilerine olan inançlarını arttırmak, emek piyasasına katılımlarını yükseltmektir. KEDV (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) ve Kartal Belediyesi tarafından desteklenen Kartal Kadın Ürünleri Pazarı'nda da emek piyasasına hali hazırda katılmış olan kadınlarımızın kendilerine olan farkındalıklarının arttırılması üzerine çalışmalar yapmak amaçlanıyor.

Projenin süpervizörü Diller Okulu Öğretim Görevlisi Zeynep İskenderoğlu Önel çalışmalarını şu şekilde anlattı:
“Kartal Belediyesi Danışma Merkezi’nde haftada bir 20 kadar kadınla birlikte onlara günlük hayatlarında destek olmak için buluşuyoruz. İlk bir – bir buçuk ay günlük hayatlarında ihtiyaçları olabilecek bilgisayar becerilerini geliştirici eğitimler veriyoruz. Daha sonraki aylarda kadınlara vatandaşlık ve insan hakları üzerine bir program uygulanacak. Bu programda ise;  kadının toplumdaki rolleri, kadının aile içinde rolleri, medyada kadın, aile içi etkin iletişim gibi konularda çalışmalar yapacağız.

Kartal Belediyesi Kadın Ürünleri Pazarı’nda ise kadınların kendi el emekleri ile ürettikleri ürünleri daha etkin nasıl satabilecekleri konusunda onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bunun için önce pazarı ziyaret ettik. Yıl içerisinde pazarlama ve satış yöntemleri, yeni ürün geliştirme, iletişim becerileri gibi konularda onlara destek olmaya çalışıyoruz.

Devam edecek….

'Kars'taki Kızlar İlerliyor Projesi' devam ediyor

KAGIDER Başkan Yardımcısı Sevand: "Kadının güçlenmesinde kız öğrencilerin okullaşması ve mesleki becerilerinin artması çok önemli bir itici güç ve araçtır.”

Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Başkan Yardımcısı Ayla Sevand, Kadının güçlenmesinde kız öğrencilerin okullaşması ve mesleki becerilerinin artması çok önemli bir itici güç ve araçtır" dedi.

Sevand, Kars Grand Castle Otel'de düzenlediği basın toplantısında, 2011'de kentte başlayacak olan "Kars'taki Kızlar İlerliyor Projesi"nin tanıtımı yaptı.

Projenin KAGİDER öncülüğünde, Kars Kadın Merkezi, Kafkas Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi işbirliğiyle yürütüleceğini belirten Sevand, şunları kaydetti:

Kadının güçlenmesinde kız öğrencilerin okullaşması ve mesleki becerilerinin artması çok önemli bir itici güç ve araçtır. Kars'taki Kızlar İlerliyor Projesi ile orta öğretimde okuyan kız öğrencilerin okulda kalma ve meslek hayatına geçişle ilgili motivasyonlarının, mesleki becerilerinin ve yetkinliklerinin artırılmasını amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra Kars'ta orta öğretimde görev yapan öğretmenlerin öğretmenlik ve rehberlik bilgilerini artırmak ve toplumsal cinsiyet farkındalığını artırarak, kız öğrencilerin eğitiminde cinsiyet ayrımcılığının önlenmesine katkıda bulunma amacındayız.

Projenin bir yıl süreli ve çok aşamalı olduğunu anımsatan Sevand, şöyle devam etti: Projede önce bir anket uygulaması yaparak, kız öğrencilerin okuldaki performansları, okulda kalmaya ne kadar istekli oldukları, okuldan sonraki gelecek kaygıları, beklentileri, ne kadar desteklendikleri veya engellendikleri, okul ve yurtlardaki öğretmenlerin de görüşleri alınarak mevcut durum analizi yapılacaktır. Bu sayede kız öğrencilerin proje öncesi ve sonrasında hangi aşamada olduklarını değerlendirme imkanı bularak, onların eğitim ve istihdamla ilgili ihtiyaçlarını belirleyebileceğiz.

Kaynak: AA

Saraylardan Çadırlara Konser

5 Ocak 2011 Çarşamba > saat 12:30
Gösteri Merkezi


SARAYLARDAN ÇADIRLARA

Arnavut asıllı keman sanatçısı Aida Pulake (Boydağ) ve piyanist Jerfi Aji, "SARAYLARDAN ÇADIRLARA" başlığı altında, klasik dönem repertuarından çigan müziğinin virtüozik örneklerine uzanan bir konser programıyla Sabancı Üniversitesi izleyicileri karşısına çıkıyor.

PROGRAM

W.A. Mozart: Keman-Piyano Sonatı, No. 4, Mi minör, K. 304

L. van Beethoven: Keman-Piyano Sonatı, No. 7, Do minör, Op. 30 No.2

M.Ravel: Tzigane (Çigan), keman ve piyano için konser rapsodisi

P. de Sarasate: Zigeunerweisen (Çigan Havaları)

G. Dinicu – J. Heifetz: Hora Staccato


Potpuri (Anonim-Goran Bregovic): Niska Banja
Düzenleme: Roby Lakatos & Kálmán Cséki
Keman ve piyano icin transkripsiyon: Eray Altınbüken

Konser ÜCRETSİZDİR !

Krakow Güzel Sanatlar Akademisi FASS Art Galeri'de

Krakow Güzel Sanatlar Akademisi, geleneksel yöntemlere bağlılığı ve klasik sanatların Avrupa'nın merkezindeki son kalelerinden biri olmasıyla tanınır. O halde; aynı anda hem geleneksel hem genç olmak olası mıdır? Genç sanatçılar olarak, bize öğretilen her şeyle aynı görüşte olmamak ve sorgulamak görevimizdir. Bizi yanlış anlamayın; amacımız isyan değil, sadece bazen bize öğretilenlere kuşkuyla yaklaşıyoruz. Akademimizin ruhunu sorgulamaya hakkımız var. Biz işlerimizi bu biçimde ürettik. Bazıları işlerimizin olgunlaşmadığını söyler, bazıları ise saf-duru olarak değerlendirir.

Sanatçılar: Krakow Devlet Güzel Sanatlar Akademisi öğrencileri

Marcin Dymek

Barbara Janczak

Zuzanna Jura

Marta Niedbal

Wojciech Sobczyk

Bartosz Wajer

Asistanlar: Sedef Aydoğan, Nihan Somay

Küratör: Wieslaw Zaremba  / POLONYA

Bu sergi; Polonya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu İstanbul'un finansal ve organizasyonel işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir.



Abone ol