Ana içeriğe atla

Ardahanlı çocuklar Sabancı Üniversitesi öğrencileri ile kendilerini keşfedecekler

Sabancı Üniversitesi’nin “Toplumsal Duyarlılık Projeleri” kapsamında gerçekleştirdiği geleneksel “Kendini Keşfet Projeleri” yaz tatili projesi, 24 Temmuz- 6 Ağustos tarihleri arasında ilk kez Ardahan’da uygulanacak.

Bugüne kadar Van, Şanlıurfa, Diyarbakır, Siirt,  Giresun, Dikili, Antakya, Ayvalık, Sinop ve Mardin’de gerçekleştirilen proje ilk kez Ardahan’da uygulanacak. Ardahan’daki çalışmalar sonucunda 200 ilköğretim öğrencisine ulaşmak,  onların yaratıcılıklarını ve özgüvenlerini geliştirmek hedefleniyor.


Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin Toplumsal Duyarlılık Projeleri kapsamında 10 yıldır gerçekleştirdikleri “Kendini Keşfet Projesi” bu kez Ardahan’da keşfe başlıyor. Daha önce Siirt,  Van, Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Giresun, Dikili, Antakya, Ayvalık, Sinop ve Mardin’de, özellikle sosyo-ekonomik durumu çocuklarını geliştirmeye yeterli olmayan ailelerin çocukları ile gerçekleştirilen çalışmalar 24 Temmuz- 6 Ağustos 2010 tarihleri arasında Ardahan’da düzenlenecek.

Ardahan Valiliği, Ardahan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Ardahan Lisesi Yurdu işbirliği ve  projenin gerçekleşeceği Merkez Zekiye ve Cemal Vatan  İlköğretim Okulu idaresinin ilgi ve desteği ile gerçekleştirilecek çalışmaların ana hedefi, çocukların çeşitli alanlardaki yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı olurken, özgüvenlerini, yaratıcılıklarını ve iletişim becerilerini geliştirmelerine de olanak sağlamak. 

Proje kapsamında 200 çocuk ile çalışılacak

Ardahan’da hayata geçirilen projede, diğer  “Kendini Keşfet” projelerinde olduğu gibi 8-13 yaş arası çocukların kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak, özgüvenlerini ve yaratıcılıklarını arttırmak amaçlanıyor. Bu doğrultuda, gönüllüler tarafından öğrencilere sanatsal beceriler, eğitsel drama, müzik ve sayısal beceriler gibi çeşitli aktiviteler yaptırılacak. Proje kapsamında, Ardahan merkezde bulunan Merkez Zekiye ve Cemal Vatan  İlköğretim Okulu’nun çevresindeki mahallelerde ikamet eden 175 çocukla çalışılması planlanıyor. Projede Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin yanı sıra; California, İstanbul, Gazi, Acıbadem, üniversitelerinden toplam 14 öğrenci de gönüllü olarak görev alacaklar.


Ardahanlı çocuklar kültürlerine sahip çıkacak…

Bu sene farklı olarak ilk kez çocuklarla, Sabancı Üniversitesi tarafından bu yıl hayata geçirilen “Kültürel Mirası Koruma ve Gençlerin Aktif Katılımı” projesi kapsamında kültürel varlıkları koruma ve bu bilinci oluşturmaya da yönelik çalışmalar da gerçekleştirilecek. Çalışmalar kapsamında öğrenciler yaşadıkları il hakkında daha geniş bilgi sahibi olurken tarihi eserlerini daha yakından tanıma fırsatı bularak eserlerin kültürün aktarılmasındaki önemini kavrayacaklar.

Kendini Keşfet Projesi on yıldır düzenleniyor
Toplumsal Duyarlık Projeleri, akademik yıl içerisinde devam eden projelerin yanı sıra yarıyıl ve yaz tatillerinde de İstanbul dışında "Kendini Keşfet" başlığı altında yürütüyor.

Kendini Keşfet Projeleri, 2000 yılından bu yana Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin katılımı ile Mardin, Van, Şanlıurfa, Siirt, Diyarbakır, Giresun, İzmir-Dikili, Balıkesir- Ayvalık, Antakya ve Sinop’ta uygulandı. 2010 yaz döneminde Sinop ve Mardin’de uygulanan proje şimdi Ardahan’da uygulanacak. Kendini Keşfet Projeleri’ne Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin yanı sıra diğer üniversitelerden öğrenciler de başvurabiliyor ve gönüllü olarak katılabiliyorlar.

Sabancı Üniversitesi bu yıl 834 yeni mezun verdi

2010

Sabancı Üniversitesi, 11. lisansüstü ve 8. lisans eğitimi mezunlarını törenle verdi.

26 Haziran Cumartesi günü, Sabancı Üniversitesi Kampusu'nda düzenlenen Mezuniyet Töreni'nde, 24 doktora, 211 yüksek lisans ve 599 lisans olmak üzere toplam 834 öğrenci diplomasını aldı. Sabancı Üniversitesi bu yıl; Türkiye, ABD, Almanya, Filistin, Hindistan, Litvanya, Lübnan, Mısır, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna olmak üzere 11 ülkeden öğrenci mezun etti.

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, "Türkiye'nin geleceği için, birlik beraberlik içinde, akılla ve sağduyuyla çözüm üretmeye ihtiyacı var" dedi.

Mezunlar bu yıl son derslerinde Türkiye'nin ilk Kültür Bakanı Prof. Dr. Talat Halman'ı dinlediler. Prof. Dr. Halman, "Bilim Cenneti Yaratmak" konulu bir konuşma yaptı.

Sabancı Üniversitesi, 26 Haziran 2010 Cumartesi günü, lisansüstünde 11. dönem, lisans programlarında 8. dönem mezunlarını verdi. Mezunlar diplomalarını, üniversitenin Tuzla'daki kampüsünde gerçekleşen ve yaklaşık 5 bini aşkın kişinin katıldığı törenle aldılar. Törende, fakülte birincilik ödülleri de sahiplerini buldu. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Birincisi Adrian Aycan Çorum, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Birincisi Murat Alp Çelik, Yönetim Bilimleri Fakültesi Birincisi ise Cansın Tanışman oldu.

Törende, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Rektör Prof. Dr. Nihat Berker'in yanı sıra, lisansüstü mezunları adına Cevdet Hançer ve lisans mezunları adına Onur Okudan birer konuşma yaptılar. Ayrıca SÜMED (Sabancı Üniversitesi Mezunlar Derneği) Başkan Yardımcısı Metin Tabalu bir konuşma gerçekleştirdi.

Mezuniyet törenine ayrıca, Sabancı Üniversitesi'nin, Sabancı Ailesi ve Sabancı Vakfı haricindeki en önemli bağışçılarından Yousef Jameel de katıldı. Yousef Jaamel, Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi'nde okuyan, araştırma odaklı 22 lisansüstü öğrenciyi tam burs vererek destekliyor. Bu öğrencilerden 14'ü nanoteknolojiden biomühendisliğe, mekatronikten mikrosistemlere pek çok alanda doktoralarını yapıyorlar. Bu öğrencilerden 8'i araştırmalarını Perdue, Northeastern, Delft, Baylor College of Medicin ve Bilkent gibi seçkin üniversitelerde sürdürüyorlar.

"Türkiye'nin geleceği için, birlik beraberlik içinde, akılla ve sağduyuyla çözüm üretmeye ihtiyacı var"

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı konuşmasına "Son günlerde ülkemizde yaşanan çok üzücü olayları düşününce hepimizin umuda ne kadar ihtiyacı olduğunu daha iyi anlıyoruz" diyerek başladı. Şiddetin hiçbir şeyin çözümü olmadığının altını çizen Güler Sabancı, "Yaşamını yitirenler bizim gençlerimiz, ağlayanların tümü de bizim ailelerimiz" dedi. Türkiye'nin geleceği için birlik beraberlik içinde, akılla ve sağduyuyla çözüm üretmeye çok ihtiyacı olduğunu vurgulayan Güler Sabancı, burada, bu kadar genç insanı bir arada görmenin geleceğe dair umutlarını çoğalttığını ifade etti.

Sabancı, kurumların da insanlar gibi, doğup büyüyüp olgunluk çağına ulaştıklarını söylerken, ölümsüzleşen kurumların değişime, gelişmelere ayak uydurabilen, kendini yenileyen, geleceğe uzanabilen kurumlar olduğunu vurguladı. Geçtiğimiz yıl Sabancı Üniversitesi'ndeki rektör değişimine değinen Güler Sabancı, henüz genç bir üniversite olan Sabancı Üniversitesi'nin gelişim çizgisi doğrultusunda yeni bir döneme girdiğini ifade etti.

"Sabancı Üniversitesi özgün ve öncü olmayı kendine temel seçim olarak belirledi"

Geçtiğimiz haftalarda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılımıyla, Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin temellerini attıklarını hatırlatan Güler Sabancı, dünyada bilim ve teknolojinin bugün geldiği nokta olan nanoteknoloji alanında, tüm yaşamımızı etkileyecek uygulamaları içeren araştırmalar yapıldığının altını çizdi. Temel atma töreni sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Sabancı Üniversitesi hakkındaki "öncülük ettiniz ve yüksek öğrenimde sınırları zorladınız" sözlerini hatırlatarak, Sabancı Üniversitesi'nin özgün ve öncü olmayı kendine temel seçim olarak belirlediğini ifade etti.

Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi'nin gelecek 10 yıl için hedeflerini açıkladı

Sabancı Üniversitesi'nin kuruluşundan itibaren bölümsüz bir üniversite yapısı ile disiplinlerarası araştırmayı teşvik eden bir alt yapı oluşturduğunu söyleyen Güler Sabancı, bu yıl göreve başlayan yeni Mütevelli Heyeti ve yeni rektörle gelecek 10 yılın hedeflerini şöyle sıraladı:

· Nanoteknoloji araştırma ve uygulamalarında etkin ve başarılı bir mükemmellik merkezi olmak,
· Uluslararası araştırma fonlarından daha fazla yararlanmak,
· Global sorunlar üzerine yaptığımız araştırmaları çoğaltmak,
· Uluslararası araştırma kurumlarıyla ve saygın üniversiteler ile yeni işbirlikleri geliştirmek,
· Uluslararası öğretim üyesi ve öğrencilerimizin sayısını artırmak.

Sabancı Üniversitesi'ni daha fazla "uluslararasılaştırmak" istediklerini belirten Güler Sabancı, uzun vadedeki vizyonlarını "bir dünya üniversitesi" olmak diye belirlediklerini ifade etti.

Global bir dünyada yaşamanın etkilerini her geçen gün hem iş hayatında hem de özel hayatta hissettiğimizi ifade eden Güler Sabancı, "İletişimde zaman ve lokasyon kısıtlamaları hiç kalmadı. Günümüzde, her anlamda başarılı olmak için özellikle geleceğimiz olan gençlerimizin; üst düzeyde erişim becerisine sahip, çoklu kültürlerle iç içe sorunsuz yaşayabilmeleri, özgür düşünebilen, ön yargısız davranabilen, birbirlerinin farklılıklarından çatışmalar değil, kendileri ve tüm insanlık için değer yaratabilen bireyler olarak yetişebilmelerini çok önemsiyoruz" dedi.

Güler Sabancı yeni mezunlara yaşamla ilgili öğütler verdi

Güler Sabancı mezunlara okul sonrasındaki hayatları için de öğütler verdi. Sabancı, öğrencilere mezuniyetten sonraki hayatlarında da öğrenmeye, ilerlemeye, zaman zaman hayal kırıklığı yaşamaya, başarı ve başarısızlıkla karşılaşmaya devam edeceklerini, çelişkiler yaşayabileceklerini, zaman zaman zor seçimlerle karşı karşıya kalabileceklerini söyledi. Güler Sabancı "İşte o zaman üniversitenizi ve size verilmeye çalışılan "evrensel değerleri" hatırlayın; insan hakları, kadın erkek eşitliği, özgür düşünce ve bireye saygı gibi. Burada öğrendiklerinizi, tanıdığınız örnek kişileri, kazandığınız değerleri hatırlayın. Ve yolunuza güvenle devam edin." diyerek öğütlerde bulundu.

Üç bilim insanına "Emeritus Profesörlük" unvanı veriliyor

Topluma ve Sabancı Üniversitesi'ne uzun yıllar çok değerli katkılarını sunmuş bazı bilim insanlarına bu yıl ilk kez "Emeritus profesörlük" unvanı verdiklerini söyleyen Güler Sabancı, bir üniversitede alınabilecek en yüksek onursal unvan olan "Emeritus" unvanını, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Şerif Mardin aldığını belirtirken, Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu'nun ve İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder'in de bu unvanı alacaklarını müjdeledi.

Güler Sabancı "değişimin öncüsü" olan bir üniversite kurulmasını sağlayan desteklerinden dolayı Sabancı Ailesi ve Sabancı Vakfı'na teşekkür ederken, bıraktığı fonla pek çok öğrenciye burs sağlayan Sakıp Sabancı'yı rahmet ve şükran ile andı.

Güler Sabancı, son olarak, Sabancı Grubu ve Sabancı Ailesi dışında, Sabancı Üniversitesi'nin en büyük bağışçılarından biri olan Yousef Jameel'e teşekkürlerini sundu.

nihatb

"Sabancı Üniversitesi dünyanın önde gelen üniversitelerinden biridir"

Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker mezuniyet töreninde yaptığı konuşmaya, bir üniversitenin varlığının sebebinin, öğrencilerine ve topluma hizmet olduğunu belirterek başladı. Prof. Dr. Berker, öğrencileri yetiştirirken, toplumla tamamen iç içe olma, toplumsal gereksinimleri ve fırsatları algılama ve her konuda toplumsal diyaloğun önünü açma gerekliliğinin altını çizdi. Sabancı Üniversitesi'nin bütün bu yönlerden dünyanın önde gelen üniversitelerinden biri olduğu kaydetti.

Konuşmasında geçtiğimiz haftalarda temelleri atılan Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'ne de değinen Prof. Dr. Berker, "Nanoteknoloji merkezi tasarladık ve büyük bir hızla faaliyete geçiriyoruz. Bu süreçte, nanobilimin hemen uygulamaya yönelik olması gerektiğini anladık ve ilan ettik" dedi. Sabancı Üniversitesi'ndeki bilim insanlarının çalışmalarından da söz eden Prof. Dr. Nihat Berker, Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Ersin Göğüş liderliğindeki bir bilim ekibinin, dünyadan 40 bin ışık yılı uzakta, patlama özelliğine ve manyetik enerjiye sahip, evrenin 7. nötron yıldızını keşfettiğini belirtti.

Gürsel Sönmez Ödülleri 4 mezuna verildi

Mezuniyet töreninde, 2006 yılında vefat eden Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Gürsel Sönmez anısına düzenlenen ödüller de sahiplerine verildi. Bu yıl Dr. Gürsel Sönmez  Araştırma Ödülü'ne; Endüstri Mühendisliği Doktora Program'ından Lütfi Taner Tunç, Elektronik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimi Doktora Programı'ndan Erdem Öztürk, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Yüksek Lisans Programı'ndan Taner Aytun ve Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisans Programı'ndan Abdulkadir Akın layık görüldü.

Keplerin atılmasının ardından öğrenciler, Ayhan Sicimoğlu'nun canlı müziği ve dans gösterisiyle keyifli dakikalar yaşadılar. Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı danslara katılarak öğrencilerin mezuniyet sevincini paylaştı.

"Türkiye'nin adını dünyaya duyuracak olan müstesna, dünyanın ilk 10 üniversitesi arasına girebilecek üniversitelere ihtiyacımız var"
Sabancı Üniversitesi'nin geleneksel olarak mezuniyet töreninden bir gün önce mezuniyet sınıfına yönelik düzenlediği "Akademik Yıl Kapanış Konferansı"nın bu yılki konuşmacısı, Türkiye'nin ilk Kültür Bakanı Prof. Dr. Talat Halman oldu.

Öğrencilere mezuniyetlerinden önceki son derslerini veren Prof. Dr. Halman, üniversitelerin gündelik gerçekleri tanıyan, durmadan araştıran, bulan, sorgulayan, icat eden kurumlar olması gerektiğini hatırlattı. Prof. Dr. Halman, icat etmeyen üniversitenin mekanik bir varlık olduğunu ifade etti.

Cumhuriyet dönemine kadar Türk kültürünün temel direklerinin edebiyat, mimari, tasavvuf, çeşitli görsel sanatlar ve musiki olduğunu anlatan Prof. Dr. Halman, şunları söyledi: "Cumhuriyetin kuruluşundan sonra başlayan fen ve müspet bilimler hamleleri, Türkiye'yi sanayileşmiş ülkelerin bilimsel yaratıcılığı ile boy ölçüşebilecek bir dinamizme kavuşturmuştur. 21. yüzyılda yepyeni bir fen, icat ve teknoloji çağı olarak gelişmek bakımından umut verici bir başlangıç yapılmıştır. Belli başlı birkaç Türk üniversitesi bu odakta olağanüstü değerli ve özgün araştırmalara yönelmiş bulunuyor. Bunlar arasında İstanbul, ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi, Sabancı, Bilkent ve Koç üniversiteleri sayılabilir. Gelecek on yıllar, Türkiye'de önemli bir fen, tıp, müspet bilimler ve teknoloji çığırı açmaya aday olacaktır. Özellikle genetik ve nanoteknoloji alanlarında Türkiye, dünya çapında buluşlarla bilimsel rüştünü ispat edecektir. Üniversitelerimizi bekleyen ve gerçekleşme vaadinde bulunan büyük görev, bilim cenneti yaratmak diye adlandırılabilecek bir idealden kaynaklanmaktadır."

Türkiye'de bir bilim cenneti yaratmak yolunda milli çaba gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Halman, bu konuda üniversitelerin rolüne işaret ederek, "Türkiye'nin adını dünyaya duyuracak olan müstesna, dünyanın ilk 10 üniversitesi arasına girebilecek üniversitelere ihtiyacımız var" dedi.

ERG, bu yıl ortaöğretimde değişimin aciliyetine ve önemine odaklanan Eğitim İzleme Raporu 2009'u paylaştı

Eğitim Reformu Girişimi: “Ortaöğretim reformu, gençlerin beklentileri ve gereksinimleri doğrultusunda acilen gerçekleştirilmeli”



Eğitim Reformu Girişimi (ERG), her yıl hazırladığı Eğitim İzleme Raporları’nın üçüncüsünü tamamladı. Sunuş yazısı Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, önsözü İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Nurhan Yentürk ve sonsözü Gürkaynak Yurttaşlık Enstitüsü Eşbaşkanı Prof. Dr. İpek Gürkaynak tarafından kaleme alınan raporda, eğitimde özellikle 2009’da yaşanan belli başlı değişim ve gelişmeler ve bunlara yol açan politikalar değerlendiriliyor.

Eğitim Reformu Girişimi “Eğitim İzleme Raporu 2009”u sonuçlandırdı. Eğitimizde ortaya çıkan değişim ve gelişmeleri, bu değişimlere yol açan politikaları değerlendirerek daha görünür kılmak ve kamuoyunun eğitim politikaları hakkındaki bilgi kaynaklarını genişletmeyi hedefleyen ve bu yıl üçüncüsü hazırlanan rapor, 17 Haziran 2010 Perşembe günü Sabancı Üniversitesi Karaköy İletişim Merkezi’nde kamuoyu ile paylaşıldı.

Gerek reformların izlenmesi gerekse kamuoyu ve karar alıcıların bilgilendirilmesi açısından önemli bir kaynak olması hedeflenen raporun sunumu ERG Koordinatör Yardımcısı Batuhan Aydagül tarafından gerçekleştirildi. Açış konuşmasını ERG Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder’in gerçekleştirdiği toplantıya ERG Yürütme Kurulu Üyeleri Aydın Doğan Vakfı Genel Müdürü Candan Fetvacı da katıldı.

Prof. Dr. Üstün Ergüder: “Gençlerimizin çoğunu ya ortaöğretimi terk etmiş ya da vasıfsız lise diplomalarına sahip bireyler olarak umutsuz bir yetişkinliğe uğurluyoruz, bu Türkiye için çok ciddi bir risk unsurudur”.

Prof. Dr. Üstün Ergüder konuşmasında bu yıl Eğitim İzleme Raporu’nun gençlere ve ortaöğretime odaklandığını belirtti ve bu alanda değişimin aciliyetine ve önemine dikkat çekti. Türkiye’nin genç nüfusunun yurt içinde ve yurt dışında bir avantaj olarak görüldüğünü ifade eden Prof. Ergüder, “ancak Türkiye’nin özellikle 15–19 yaş grubundaki gençlerin yarısı eğitime devam ediyor ve her üç gençten biri ise ne okuyor ne çalışıyor” dedi. Ergüder: “Bildiğiniz gibi ERG Milli Eğitim Bakanlığı’na ‘eleştirel bir dost’ olarak yaklaşıyor ve Eğitim İzleme Raporları’nda bu yaklaşımı sürdürüyor. Dolayısıyla raporlarda hem olumlu gelişmelere hem de daha fazla gelişme gereken alanlara dikkat çekiyoruz. Ancak, bir sivil toplum kuruluşu olarak eğitimimiz hakkında belirlediğimiz acil konuları Milli Eğitim Bakanlığı ve kamuoyun ile paylaşmayı ve bu alanda çözüm önerilerine ve çalışmalarına katkıda bulunmayı önceliklendiriyoruz” dedi.
Eğitim Raporu 2009, geçen yıl eğitimde yaşanan belli başlı gelişmeleri değerlendiriyor.

Sunuş yazısı Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, önsözü Prof. Dr. Nurhan Yentürk ve sonsözü Prof. Dr. İpek Gürkaynak tarafından kaleme alınan raporda, eğitimde son yıllarda ve özellikle 2009’da yaşanan belli başlı gelişmeler değerlendiriliyor.

Prof. Dr. Yentürk raporun önsözünde gençlerin farklılaşan beklentilerine değiniyor ve “Gençler sosyal ya da etnik köken, cinsiyet veya bölgesel eşitsizlikler nedeniyle homojen değil farklı. Çeşitli farklılıklara sahip gençlerin toplumsal hayata katılımının güçlendirilmesi için ortaöğretim süresince bu farklılıkları dikkate alan çabalar gerekiyor. Farklılıkların dikkate alınmaması ise okulu erken bırakma nedenlerinden birini oluşturuyor, sosyal dışlanmayı pekiştiriyor” diyor.

Prof. Dr. Gürkaynak ise, raporun sonsözünde, tüm eğitim camiasının yanıtlaması gereken sorular soruyor: “Ortaöğretim kurumlarında, gençlerimize, homofobiden, ksenofobiden, ötekileştirmeden, zorbalıktan, toplumsal cinsiyet ayrımcılığından ve başka her türlü kalıpyargıdan, önyargıdan, keyfi güç kullanımından arınmış ortamlar yaratabiliyor muyuz? (...) Gençlerin birer birey olarak güçlendirilmeleri, eleştirel düşünme becerisi edinmeleri, vb. meseleler, okulun asli görevleri arasında mı ya da eğitim dünyasının bileşenleri tarafından kabul görmüş, benimsenmiş hedefler mi?”

Rapordan bazı bulgular
·    15-19 yaş arasındaki erkeklerin % 26’sı ve kızların % 50’si ne okuyor ne de çalışıyor. Bu ortalamaları sırasıyla % 8 ve % 9 olan OECD ülkeleri arasında açık ara en yüksek rakam.
·    Ortaöğretime erişimde derin bölgesel eşitsizlikler mevcut: Doğu Marmara’da 14-17 yaş arasındaki gençlerin % 78’i bir liseye kayıtlıyken, bu oran Güneydoğu Anadolu’da % 44’e düşüyor.
·    Ailevi özellikler, özellikle genç kızların ortaöğretime erişiminde belirleyici rol oynuyor. Babası okuryazar olmayan genç kızların % 17’si ortaöğretime katılabilirken, yükseköğretim mezunu olanların % 94’ü erişebiliyor.
·    Genç erkeklerin ortaöğretimde okulu terk olasılığı çok yüksek. 2008-2009’da ortaöğretime kayıtlı erkek öğrencilerin % 15’i okulu terk etmiş. Bu oran meslek liselerinde % 23’e kadar yükseliyor.
·    2008-2009’da 360.000’den fazla genç, ortaöğretim okullarını terk etti. Bu, okulların açık olduğu her gün 2000’den fazla gencin okulu terk ettiğini gösteriyor.
·    2008’de öğrenci başına genel ortaöğretimde 2273 TL, mesleki ve teknik ortaöğretimde 2937 TL harcarken, 2010’da sırasıyla 2051 ve 2188 TL harcamayı planlıyoruz. Düşüş, ortaöğretimin gerekli kaynaklar ayrılmadan dört yıla çıkarılmasından ve yaygınlaştırılmaya çalışılmasından kaynaklanıyor.
·    Öğrenci başına harcamada iller arasında eşitsizlikler mevcut: 2009’da genel ortaöğretimde öğrenci başına kamu harcaması, İstanbul’da 1379 TL iken Amasya’da 3508 TL.
·    Okul öncesi eğitime erişimde atılım sürüyor. 2009-2010’da, 2008-2009’a göre 175.000 daha fazla çocuk okul öncesi eğitimden yararlandı. 60-72 ay yaş grubunda artık her beş çocuktan üçü okullu.

Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin (SU-NUM) temel atma töreni, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılımıyla gerçekleştirildi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: "Sabancı Üniversitesi özgün sistemi ile üniversitelerarası rekabetin gelişmesine büyük katkı sağladı" dedi.

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: "Ülkemizin hızla ilerleyen teknoloji trenini yakalayabilmesi için nanoteknoloji alanında gelişmesi şart" dedi.

Sabancı Vakfı ve DPT desteğiyle 2009 yılında kuruluş çalışmaları başlayan Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin temel atma töreni, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılımıyla gerçekleşti. Sabancı Üniversitesi'nin Tuzla'daki kampusünde, 11 Haziran 2010 tarihinde gerçekleşen törenin evsahipliğini Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Rektör Prof. Dr. Nihat Berker yaptı. Törene ayrıca, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz ve DPT Müsteşarı Kemal Mağdenoğlu da katıldı.

sunum2

SU-NUM'un temellerinin atılması vesilesiyle düzenlenen törende Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Rektör Prof. Dr. Nihat Berker, SU-NUM Direktörü Dr. Volkan Özgüz ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz konuşma yaptılar.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül temel atma töreninde yaptığı konuşmada üniversitelerarasındaki rakabete değinirken, Sabancı Üniversitesi'nin özgün sistemi ile üniversiteler arasındaki rekabetin gelişmesine büyük katkıda bulunduğunu ifade etti. Türkiye'nin teknoloji transfer eden değil, teknoloji üreten bir ülke olması gerektiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül; üniversitelerin de sadece eğitim veren değil bilim ve teknoloji üreten, patent geliştiren yerel ve yabancı fonlardan yararlanan ve proje geliştiren kurumlar olması gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül, bu çerçevede Sabancı Üniversitesi'nin başarılarından gurur duyduğunu ifade etti. Sözlerini: "Nanoteknoloji alanında böyle seçkin bir üniversitede böyle bir merkezin açılması çok önemli. Bu da gösteriyor ki bu alanda başka ülkelerle aynı anda yatırım yapıyoruz, doğru zamanı kaçırarak arkadan takip etmiyoruz." diyerek sözlerini tamamladı.

Güler Sabancı: "İnovasyona ve teknolojiye yapılan bu yatırım, ülkemizin rekabet gücünü artıracak"
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi'nin kuruluşundan itibaren disiplinlerarası araştırmaya müsait alt yapısı ile belli boyutlarda nanoteknoloji araştırmaları yapıldığının altını çizdi. Sabancı, üniversitenin elde ettiği birikim ve yetkinliği temel alarak; Türkiye'nin ve bölgemizin ilk disiplinlerarası nanoteknoloji araştırma ve uygulama merkezinin kurulması çalışmalarına 2009 yılında başladıklarını belirtti.

Projeye, öncelikle DPT tarafından destek görmesi ve Sabancı Vakfı'nın da katkılarıyla 50 milyon TL'lik yatırım yapıldığını vurgulayan Güler Sabancı, merkezin kuruluş çalışmalarının başlamasının ardından geçtiğimiz Haziran ayında bir arama konferansı gerçekleştirdiklerini ve dünyanın dört bir yanından bu işin uzmanlarını üniversitede bir araya getirerek dünyadaki örnekleri incelediklerini ifade etti. Güler Sabancı: "Üniversitemizde, bir yandan öğretim üyelerimizin nanoteknolojiyle ilgili çalışmaları devam ederken, merkezimizin inşaatının en kısa sürede tamamlanmasını hedefliyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, disiplinlerarası yapısıyla çığır açan buluşları tetikleyen bir araştırma alanı olan nanoteknolojide ilerlemek için vakit kaybetmememiz gerekiyor. Türk sanayinin bu alanda, hızla ürüne dönüştürülmeye yönelik çalışmalara ihtiyacı var. Biz de Sabancı Üniversitesi olarak hızlıca sonuca ulaşacak çalışmaları destekliyoruz" dedi. Ülkemizin hızla ilerleyen teknoloji trenini yakalayabilmesi için nanoteknoloji alanında gelişmesinin şart olduğunu belirten Sabancı, inovasyona ve teknolojiye yapılan bu yatırımın ülkemizin rekabet gücünün artmasına da büyük katkıda bulunacağına inandığını ifade etti.

sunum1

Prof. Dr. Nihat Berker: "Bir nanoteknoloji merkezi, eskinin akademik sonuçlarını almak için için değil, toplumsal uygulamaya yönelik ürünler keşfetmek için kurulur"
Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker, Diderot'nun "Hayatta toplu iğne imal ediyorsan bile, bunu coşku ve mükemmeliyetçilikle yapacaksın" şeklindeki sözlerini hatırlatarak: " Biz, topluiğne başının milyonda biri boyunda gereçler yapacağız. Coşkumuz ve mükemmeliyetçiliğimiz tam yerinde" dedi. Berker, bir nanoteknoloji merkezinin, eskinin standart akademik sonuçları için kurulmaması gerektiğini ifade ederek: "Nanoteknoloji Merkezi, hem toplumsal uygulamaya yönelik ürünler keşfetmek, hem de bu üretimi lanse edip denemek için kurulur" dedi. Sabancı Üniversitesi'nin ana temasının toplumla iç içe çalışmak, gelişmek ve geliştirmek olduğunun altını çizen Berker, SU-NUM'un bir "bina-aygıt" olduğunu, bu bina-aygıtta bütün dünyadan araştırmacıların yanı sıra lisans ve lisansüstü öğrencilerinin beraber çalışacağını belirtti.

Volkan Özgüz: "On milyarlarca dolarlık dünya pazarında rekabet gücüne kavuşacağız"
Temel atma töreni öncesinde, SU-NUM Direktörü Dr. Volkan Özgüz, dünyada ve Türkiye'de nanoteknoloji ve SU-NUM hakkında bilgi verdi. Nanoteknolojiyi, atomlarla oynamanın bilimi ve mühendisliği olarak tanımlayan Özgüz, dünyada nanoteknoloji pazarının büyüklüğünün on milyarlarca dolara ulaştığını, bu alanda başarılı olmanın ön koşulunun da disiplinlerarası çalışmalar yürütmekten geçtiğini belirtti. Özgüz, merkezin disiplinlerararası çalışmalara dayanan vizyon ve yapılanması sayesinde, uluslararası rekabet gücüne sahip olacağının altını çizdi.

Merkez toplam 7000 metrekare alana kuruluyor, yenilikçi binalar çevre dostu, en az seviyede enerji tüketecek ve en az seviyede atık salacak
SU-NUM binası hakkında da bilgi veren Özgüz: "Binamız, hem çevresiyle hem de var olan altyapı ile uyumlu, yüksek yapı teknolojileri ile yapılmış, cevre dostu olarak en az seviyede enerji tüketen, en az seviyede atık salan yenilikçi bir merkez olacaktır. Binamız toplam yaklaşık 7000 metrekare içinde, 1300 metrekare laboratuarlar, 800 metre kare civarında bir temiz oda, ve 2400 metre kare ofis ve ortak kullanıma açık alanlardan oluşuyor. Merkez ayrıca yeşil binalarla ilgili Amerika'dan LEED ve Avrupa'dan BREEM sertifikalarına aynı anda sahip olan Türkiye'deki ilk bina olma özelliğini taşıyor" dedi.

Teçhizatın bir bölümü Türkiye'de ilk kez kullanılacak, 12 ayrı disiplinlerarası laboratuar kuruluyor
SU-NUM Direktörü Volkan Özgüz, merkezde kullanılacak teçhizatla ilgili olarak: "Merkezimizdeki techizatın bir bölümü Türkiye de ilk kez kullanılacak. Geri kalanı bu alandaki en iyi teçhizatlar. Atom ve atomlararası boyutlarda görüntüleme yapabilen elektron mikroskopları, değişik hücrelerin DNA'larını hızlı şekilde analiz edebilecek cihazlar ve bir-iki atom kalınlığında metal veya yarı-iletken katmanlar oluşturabilen sistemler aynı binada yan yana yer alacak. Merkez 12 ayrı disiplinlerarası laboratuardan oluşuyor" dedi.

Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi SU-NUM hakkında
Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi, Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) ve Sabancı Vakfı'nın desteğiyle 50 milyon TL'nin üzerinde bir yatırımla kuruluyor. Sabanci Üniversitesi'nin "birlikte çalışmak ve geliştirmek" vizyonu, ve alanında öncü, yaratıcı, ve yenilikçi felsefesi, merkezinde temel çalışma kuralıdır. Merkezde, Sabancı Üniversitesinin bölümsüz yapısına uygun olarak, nanoteknoloji alanında çığır açabilecek araştırmalar, ülkemizin önceliklerine göre seçilmiş uygulama alanlarında, sanayinin ihtiyaçlarına odaklanmış, nanoteknolojinin fizik, elektronik, mekatronik, malzeme, kimya ve biyoloji gibi çeşitli alanlarında disiplinerarası çalışmalar yürütülecek. Bu alanlarda, yapı malzemeleri, çevre (su temizliği, atık yönetimi), gıda ve ziraat, moleküler biyoloji, nano-biyoloji, nano-tıp ve tıbbi malzemeler, elektronik ve enerji gibi konularda sanayi ve diğer araştırma kuruluşları ile ortak uygulama-geliştirme projeleri yapılması planlanıyor. Merkez sayesinde, üniversitenin ileri teknolojiye dayalı fikri mülkiyet portföyünün gelişmesi söz konusu olacak. Merkez bu vizyonu ile, ve bu vizyonu sağlayacak alt yapısı ve insan kaynaklarıyla uluslararası çapta rekabet edebilecek bir mükemmellik merkezi olacak.

Yüksek yapı teknolojisi ile inşa edilen Merkez, üç katta yaklaşık 7 bin 140 metrekarelik bir alanı kapsayacak. Merkez binası içinde 800 metre kare temiz oda, toplam 1400 metrekare özel amaçlı laboratualar, 2400 metrekare ofisler ve diğer çalışma alanları var. Merkez, çevre dostu, enerjiyi etkin biçimde kullanan, öncü bir yapı olacak. Merkez ayrıca yeşil binalarla ilgili ABD'den LEED (ABD) ve Avrupa'dan BREEM (İngiltere) sertifikalarına aynı anda sahip olan Türkiye'deki ilk bina olma özelliğini taşıyor.

Sabancı Üniversitesi'nin Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi (MDBF), kuruluşundan itibaren mikro ve nanoteknoloji alanlarında ilerleme vizyonunu taşımaktaydı. Bu nedenle, Fakülte'nin bugüne kadarki insan kaynakları ve altyapı yatırımında bu alanlara büyük önem verildi. Sabancı Üniversitesi'ndeki MDBF Öğretim Üyelerinin %45'i doğrudan nanoteknoloji ile ilgili bilim insanlarından oluşuyor. Ayrıca, lisansüstü öğrencilerinin %40'ı bu konularda çalışıyor. Yaklaşık 30 öğretim üyesinin 1,5 yıl süren çalışmaları sonucunda ortaya çıkan proje DPT ve Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti tarafından onaylandı.

Merkezin, 2011 yılının Nisan ayında kullanıma açılması hedefleniyor. Merkez tam olarak faaliyete geçtikten bir kaç yıl içinde sonra 20-24 kadar doğrudan personeli olacak. Ayrıca 40 kadar öğretim üyesi ve araştırıcı ile 60-80 kadar yüksek lisans öğrencisinin merkezi kullanması planlanıyor. Merkezin yönetimi uluslararası alanda ortak yürütmeye ve bilgi alış-verişine dayalı olacak. Merkez Sabancı Üniversitesi dışından kullanıma ve sanayi, üniversite ve diğer araştırma kurumlarının işbirliğine ve ortak çalışmalarına açık olacak.

Astrofizikçilerimizin Başarısı

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Ersin Göğüş önderliğindeki ekip tarafından, uzayda bugüne kadar varlığı bilinmeyen, Dünya'dan 40 bin ışık yılı uzakta, patlama özelliğine ve manyetik enerjiye sahip "7. Nötron Yıldızı" keşfedildi.

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri'nin 5.si verildi

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı:

"Türkiye'nin AB üyeliği, toplumsal, kültürel, siyasi çoğulculuğun pozitif yönde gelişmesi, daha zengin, daha renkli bir AB toplumunun ortaya çıkması için bir fırsat penceresi olacaktır"

gulersabanci

Bu seneki araştırma konusu "Avrupa Birliği'nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye'nin Katılımının Etkileri" olarak belirlenen Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü'nde, birinciliğe "Türkiye'nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler" başlıklı makalesi ile Delaware Üniversitesi'nde (ABD) doktora öğrencisi olan Juliette Tolay layık görüldü. İkincilik ödülü Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. C. Akça Ataç'a ve üçüncülük ödülü de Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk'e verildi.

Sabancı Üniversitesi tarafından ihdas edilen "Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü" 8 Haziran Salı akşamı Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi - the Seed'de, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Rektör Prof. Dr. Nihat Berker'in ev sahipliğinde gerçekleşen törenle 5. kez verildi. Bu yılki konusu "Avrupa Birliği'nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye'nin Katılımının Etkileri" olarak belirlenen ödülde birinciliğe "Türkiye'nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler" başlıklı makalesi ile Delaware Üniversitesi doktora öğrencisi te Tolay layık görüldü.

Yarışmanın ikincilik ödülünü, "Babil Kulesi'nde Bir Tuğla: Türkiye'nin AB Dil Politikasına Olası Katkıları ve Yaşayacağı Zorluklar" başlıklı makalesi ile Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. C. Akça Ataç kazandı. Yarışmada, "Etnik-Dini Nüfus Özelliklerinin Laikliğin Güçlenmesi ve Kültürel Çeşitlilik Dinamikleri Üzerindeki Etkisi: Türkiye'nin Avrupa Birliği Üyeliği" başlıklı makalesi ile Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk üçüncü oldu.

Ödül töreninin açış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı yaptı. Ardından, jüri adına Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Danışmanı Joost Lagendijk ve birincilik ödülünün sahibi Juliette Tolay birer konuşma yaptılar. Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Jüri Koordinatörü Prof. Dr. Sabri Sayarı da ödül gerekçelerini açıkladı.

Sunuculuğunu tiyatro oyuncusu Mehmet Ali Alabora'nın yaptığı ödül töreninde dereceye girenler ödüllerini, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Sevil Sabancı ve Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker'in elinden aldılar.

toplu

"Çoğulcu topluma doğru değişim Türkiye için bir ihtiyaç"
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi adına "Sakıp sabancı Uluslar arası Araştırma Ödülü"nü 5. kez vermekten duyduğu mutluluğu dile getirerek konuşmasına başladı. Ödülün beşinci yılında hem Türkiye'de hem de uluslararası platformda entelektüel merak uyandırdığını belirten Güler Sabancı, çoğulcu topluma doğru değişimin Türkiye için bir ihtiyaç olduğunun altını çizdi.

Güler Sabancı sözlerine "Genellikle, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri üzerine yapılan çalışmalarda, daha çok Türkiye'nin AB'ye katılması halinde ortaya çıkabilecek sorunlar tartışılır, bu sorunlara ağırlık verilir. Bu seneki Sakıp Sabancı Ödülü'nde katılımcılardan, Türkiye'nin AB üyeliğinin, AB'deki kültürel çeşitliliğin gelişmesine, bu yapının iyi yönetilmesine ne şekilde katkı sağlayacağını incelemeleri istendi. Bu, çok önemli bir paradigma değişikliği ihtiyacına işaret etmektedir. Bu ödül ve benzeri çalışmaların, AB ile ortak geleceğimizi düşünürken bazı paradigmaları değiştireceğine, karşılıklı önyargı ve ezberlerin bozulmasını sağlayacağına inanıyorum. Türkiye'nin AB üyeliği, toplumsal, kültürel, siyasi çoğulculuğun pozitif yönde gelişmesi, daha zengin, daha renkli bir AB toplumunun ortaya çıkması için bir fırsat penceresi açacaktır" diyerek son verdi.

"Türkiye - AB ilişkilerinde 'müzakere' kelimesi yanlış bir seçim"
Jüri adına konuşma yapan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Danışmanı Joost Lagendijk, Türkiye ve AB arasındaki ilişkinin, Türkiye'nin AB'ye uyum sağlaması yönünde olduğunu belirtirken, tüm üye ülkeler için aynı sürecin söz konusu olduğunu ifade etti. Türkiye - AB ilişkilerini, Türkiye mevzuatının AB müktesebatına uyumu ve Kopenhag Kriterleri olarak adlandırılan ekonomik reformların gerçekleştirilmesi olmak üzere iki platformda ilerlediğini belirtti. Lagendijk, bu çerçevede müzakere kelimesinin yanlış seçilmiş olduğunu dile getirdi.

Göçle ilgili de benzer bir durum olduğunu kaydeden Joost Lagendijk, bu anlayış çerçevesinde Türkiye'nin AB'ye uyum sağlamak ve Avrupa'daki kaçak göçmenleri geri almak zorunda olacağını sözlerine ekledi.

Avrupa'nın kültürel çeşitlilik konusunda Türkiye'yi eleştirdiğini söyleyen Lagendijk, birinciliğe layık görülen makalenin, bu durumu farklı tarafları bulunan bir yol olarak ele aldığının altını çizdi. Birincilik kazanan makaleye atıfta bulunan Joost Lagendijk, Afrika ve Asya'dan gelen göçmenlerin Osmanlı'nın kültürel çeşitliliğe sahip yapısını tamir ettiğini ifade etti.

Türkiye'deki göçmen sayısının Avrupa ülkelerinden daha az olduğunu belirten Lagendijk, birincilik ödülü sahibi Juliette Tolay'in yaptığı tespitlere atıfta bulundu. Joost Lagendijk, "Türkiye'ye girme konusunda sınırlar var ama vize politikaları konusunda da bir rahatlık var. Türkiye göçmenlere karşı çok esnek, rahatlıkla yer açabiliyor. AB bu konularda tam tersi bir tutum sergileyerek sınırlarını çok sıkı koruyor, AB toplumu göçmenlere karşı çok esnek değil" dedi.

"Türkiye'nin göçten kaynaklanan kültürel çeşitlilik konusundaki tavrı, Avrupa'dan farklılaşıyor. Bu tecrübeden Avrupa için yararlı tespitler çıkabilir"
Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü'nün bu yılki birincisi Juliette Tolay, konuşmasını Türkçe olarak gerçekleştirdi. Tolay, Türkiye'de kültürel çeşitlilik hakkında konuşulduğu zaman, genelde "tarihi çeşitlilik"ten, özellikle Türkiye'de bulunan dinsel azınlıklar (Musevi, Rum ve Ermeni) ya da Kürt ve Alevi kimliklerinden bahsedildiğini söyledi. Avrupa'da da Türkiye'dekine benzer bir "tarihi kültürel çeşitlilik" anlayışının varlığından söz eden Tolay, Avrupa'da bugün yaygın olan çeşitlilik anlayışının "göçle bağlı kültürel çeşitlilik" olduğunu vurguladı. Türkiye'de "göçe bağlı kültürel çeşitliliğin" tartışılan bir konu olmadığını ifade eden Juliette Tolay, göç olgusunun varlığı dolayısıyla bu konunun gündeme taşınması ve araştırılmasının gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrasında önemli derecede göç alan bir ülke olduğunu belirten Tolay, ülkenin doğu ve güneyindeki komşularından bir grup iş insanının yanı sıra, topraklarına mültecileri de kabul ettiğini söyledi. Tolay, birçok emekli Avrupalının Türkiye'nin batı ve güney sahillerinde yerleşmeye başladığını da sözlerine ekledi.

Makalesinde Türkiye'nin bu çeşitliliği nasıl karşıladığını incelediğini belirten Juliette Tolay, "Avrupa'daki göçe bağlı kültürel çeşitliliğin yarattığı zorluklara baktığımızda, bu konunun Türkiye için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye'de, bu konuyla ilgili çeşitli ve bazen çelişkili tepkiler gözlemlenirken, diğer yandan konunun çok az araştırılmasına bağlı olarak büyük bir veri eksikliği dikkat çekiyor" dedi.

Tolay, Türkiye'de göç olgusuyla ilgili kutuplaşmış bir politik ortam oluşmamış olmasını olumlu bir gelişme olarak nitelendirirken, göç konusunun gündemde olmamasının göçmenlerin entegrasyonunu güçleştirdiğini savundu. Juliette Tolay, Türkiye'nin uyguladığı liberal vize politikasının, serbest dolaşım idealine ve küreselleşmiş bir dünyanın ihtiyaçlarına daha uygun bir çözüm olduğunu vurguladı.


SAKIP SABANCI ULUSLARARASI ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ HAKKINDA

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti, 2005 yılında, Türkiye'ye dair araştırmaları teşvik etmek, Türkiye'nin çağdaş dünyadaki rolüyle ilgili entelektüel merak uyandırmak, yeni ve nitelikli araştırmaları desteklemek amacıyla, bir uluslararası araştırma ödülü oluşturmayı ve duyurmayı kararlaştırdı. "Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü", Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı'nın vasiyeti ile hayata geçti. Ödül, Merhum Sabancı'nın vasiyeti doğrultusunda, Türk ve İslam Sanatı, Türkiye'nin Tarihi, Ekonomisi, Sosyolojisi gibi alanları kapsıyor.
2006'daki ilk araştırma ödülünün konusu, "Türkiye'nin Yeni Jeopolitik Ortamı: Politikalarda Sorunlar ve Yeni Açılım Fırsatları" olarak belirlenmişti. Sunulan makaleler yedi kişilik bir bağımsız kurul tarafından değerlendirildi. Ödülü, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyelerinden Lerna K. Yanık, "Köprü, Kavşak ve 'Tampon Bölge' Kavramlarından Öteye: Türkiye'nin Gelecekteki Uluslararası Rolünü Tanımlamak" başlıklı çalışmasıyla kazandı.
2007'deki araştırma ödülünün konusu ise "Balkanlar ve Ortadoğu'da Osmanlı Mirasına Dair Algılama" olarak belirlendi. Yarışmaya sunulan makalelerin dokuz kişilik uluslararası jüri tarafından değerlendirilmesinin ardından ödülü, Columbia Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Christine Philliou, "Algılama Paradoksu: Osmanlı Geçmişini, 'Ulusal Bugün' Gözüyle Yorumlamak" adlı çalışmasıyla kazandı.

2008 yılı konusu "Bugünkü Türkiye'nin Kültürü, Kurumları ve Değerlerinde Osmanlı Mirası" olarak belirlenen yarışmada katılımcılar, günümüz Türkiye'sinin kültürü ve/veya kurumları ve/veya değerlerinde Osmanlı mirasının yansımalarını incelediler. Yarışmanın birincilik ödülünü Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Tarihi Bölümü, Osmanlı Tarihi Öğretim Üyesi Amy Singer "Hayırseverliğin Devamlılığı" başlıklı makalesi ile kazandı.

2009 yılı konusu "Günümüzde Türk Toplumu ve Siyasetinde Çoğulculuk" olarak belirlendi. Yarışmada birincilik ödülünü, Vermont Üniversitesi Öğretim Üyesi Kabir Tambar, "Çoğulculuk Çelişkileri: Tören Estetiği ve Türkiye'de Aleviliğin Uyanışı" başlıklı makalesi ile kazandı.

2010 ÖDÜLLERİNİ KAZANAN MAKALELER HAKKINDA

juliette

Yarışmanın birincisi Juliette Tolay, "Türkiye'nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler" başlıklı makalesinde kendi ağzından şunları anlatıyor: "Avrupa ülkeleri göç sorunuyla ilgilenmek için sınırları kapatıp göçün sürmesini engellerken kültürel çeşitlilik konusunu peşinen ele almaktadır, ama Türkiye bunun tersini yapmaktadır. . Türkiye çok önemli ve değişken göç dalgaları alırken bu fenomen Türkiye toplumunda söylem düzeyinde anlamlı bir karşılık bulamamaktadır." Türkiye'nin mevcut göç politikasının, Avrupa'da kültürel çeşitliliğin geleceğine dair tartışmalarda nasıl değerli bir kaynak olabileceğini başarıyla tahlil eden makale, aynı zamanda, göç ve küreselleşme çağında refah devletine, Türkiye'deki politikanın sürdürülebilirliğine yönelik önemli soruları gündeme getiriyor. AB'nin çevre ülkelerindeki gelişmeler ve deneyleri, birliğin geleceğinde ne gibi etkilere yol açabileceği yönündeki tartışmalarla ilişkilendiriyor.

akcaatac

İkincilik ödülünün sahibi Dr. C. Akça Ataç, "Babil Kulesi'nde Bir Tuğla: Türkiye'nin AB Dil Politikasına Olası Katkıları ve Yaşayacağı Zorluklar" başlıklı makalesinde, kültürel çeşitliliğe ilginç ve sıra dışı bir bakış getirerek bu olguyu "çok-dillilik/dilsel çeşitlilik" olarak yorumluyor. AB'nin dil politikalarını derinlemesine irdeleyen yazar, AB yönetişimi bağlamında dil konularını çok iyi kavradığını gösteriyor. Makale, Türkçe'nin AB'deki mevcut "dilsel çeşitlilik" politikalarını geliştirmedeki olası rolünü başarıyla vurguluyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB üyesi olması nedeniyle Türkçe'nin, öngörülebilir gelecekte AB'nin resmi dillerinden biri olacağının altını çizerken, Türkiye üye olsun olmasın Türkçe'nin AB'deki geniş dil yelpazesine katılacak olmasını ironik bir durum olarak niteliyor. Dr. Ataç son olarak, bu durumun, Türkiye'nin AB üyeliği resmen tamamlanmadan, Birlikle gayri resmi yollardan bütünleşmesini sağlayacağını belirtiyor.

senerakturk

Yarışmanın üçüncüsü Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk, "Etnik-Dini Nüfus Özelliklerinin Laikliğin Güçlenmesi ve Kültürel Çeşitliliğin Dinamikleri Üzerindeki Etkisi: Türkiye'nin Avrupa Birliği Üyeliği" adlı makalesinde, Türkiye'nin AB'deki çoğulcu dini yapıya, sadece çoğunluğu Müslüman bir ülke olduğu için değil, dini ve toplumsal çeşitliliğinden ötürü de katkıda bulunacağını inandırıcılıkla öne sürüyor. Aktürk makalesinde, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabulünün, gerek Türkiye'de gerekse AB'de laikliğin ve dini özgürlüklerin derinleşmesi için 'olmazsa olmaz' olduğunu savunuyor.

35 bin dolar tutarında ödül verildi

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı'nın vasiyeti üzerine, 2010'da beşincisi verilen olan Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü, Türk ve İslam Sanatı, Türkiye'nin Tarihi, Ekonomisi, Sosyolojisi gibi konuları kapsıyor. Başvurular, uluslararası alanda uzman isimlerden oluşan bir jüri tarafından değerlendiriliyor. Türkiye ile ilgili araştırmalar yürüten tüm beşeri ve sosyal bilimcilere açık olan yarışmada, birinciye 20.000 ABD Doları, ikinciye 10.000 ABD doları ve üçüncüye ise 5.000 ABD doları ödül verildi.

Bu yılki konusu "Avrupa Birliği'nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye'nin Katılımının Etkileri" olarak belirlenen yarışmaya Türkiye, ABD ve Avrupa'dan toplam 17 başvuru yapıldı. Bu yılki ödülün jürisi şu isimlerden oluşuyor; Prof. Dr. Sabri Sayarı (Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi), Joost Lagendijk (Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Danışmanı), Prof. Dr. Ziya Öniş (Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktörü), Prof. Dr. Philip Robins (Oxford Üniversitesi St Antony's College Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Uffe Ostergaard (Copenhagen Business School Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Raoul Motika (Hamburg Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Abone ol