Ana içeriğe atla

“Bu iş, sanat olmaktan çıktığı anda bir şeylerin değişme zamanı gelmiştir”

Sabancı Üniversitesi mezunlarının girdikleri her sektöre yenilik kattıklarının ve kendi farklarını ortaya koyduklarının bir kanıtı da İzmir Narlıdere’deki Bresca…

Bu hafta girişimcilik sohbetlerinde konuğumuz Bresca Brasserie’nin kurucusu Berk Baysan. Berk ile Bresca Brasserie, girişimcilik, yeme-içme sektörü üzerine konuştuk. Katalanca bal peteği anlamına gelen Bresca’da baldan ilham alınmış ve menülerinde birçok ballı tarif bulunuyor. Dünya lezzetlerinin Türk mutfağı ile harmanlandığı Bresca’da paketli ürün kullanılmıyor.

Röportaj: Mariam Öcal

Mottosu “Be beyond” olan Bresca, tripadvisor ve benzeri sitelerde, kullanıcılar tarafından, oldukça yüksek puanlarla değerlendiriliyor.

1987 yılında İstanbul’da doğan Berk, kendini Bresca gibi çok kültürlü olarak görüyor. “Genlerde Fransız, Arap, Adana, Bursa, Selanik, Yugoslavya gibi her telden var” şeklinde tarif ediyor.

2004 yılında Sabancı Üniversitesi’ne Computer Science programından giren Berk, okulun geniş ders şeçim özgürlüğü sayesinde, Computational Biology dersi almış ve Biological Sciences and Bioengineering programını tercih ederek, 2009 yılında bu programdan mezun olmuş.

Yeme-içme sektörüne merakı küçük yaşlarında başlayan Berk’in ailesinde bu alanla ilgilenen başka kimse yokmuş. Babası Manchester Üniversitesi Elektrik Elektronik mezunu, annesi ise İTÜ Mimarlık mezunu olan Berk, “Babam hep profesyonel hayatta yer aldı. Bizi hep satranç sorularıyla, CEO’yla asansörde karşılaşma sorularıyla, şapkalar ve renkleri sorularıyla büyüttü. Akşam yemeklerimizde hep bu tarz problem çözme konuları ve beyin jimnastikleriyle yaşadık” diyor. Ailesinin kendisine sunabileceği bağlantılar ve işleri istemeyen Berk’in aklında kendini kanıtlaması gerektiği fikri varmış.

Berk okul hayatı boyunca, farklı deneyimler yaşamak için; Pfizer, Anadolu Sağlık Merkezi ve Rutgers University laboratuvarlarında stajlar yapmış.

Kebapçıda komilik

Uzun bir süre gerçekten tutkulu olduğu işi yapıp yapmamak konusunda kendisiyle savaş veren Berk’in Yeme-içme sektörüne gerçek anlamda girişi 2009 yılında olmuş. Sürekli gittikleri bir kebapçıda şef garsonla uzun süredir yaptığı şaka-gerçek muhabbeti bir Pazartesi günü gerçekleştirmeye karar vermiş ve saat 08:00’de kebapçıda komi-garsonluk yapmak üzere işe başlamış.

Bir yer açmadan işin her açısını öğrenmesi gerektiğini bilen Berk, kebapçıda 4-5 ay çalışmayı planlıyormuş. Ancak kebapçı macerası üç gün sürmüş. Altı aylık, boşta olduğu süreyi askere giderek değerlendirmiş. Dönüşte ise sektöre daha sağlam başlaması gerektiğine karar vermiş ve 2010’da Mutfak Sanatları Akademisi’nde Chef&Owner programında eğitim almış.

Kendi girişimini kurmadan önce; Ulus’ta Sunset Grill&Bar’da mutfakta çalışmış, Şişhane’de Baylo Bistro&Bar’ın açılışında yer almış ve devamında mutfak şefi olarak işine devam etmiş.

2012 yılında yine ani bir kararla şu an eşi olan Dilara ile kendi markalarını yaratmak ve huzurlu bir hayat kurmak için İzmir’e taşınmışlar. 2012’de ilk markaları Faktori Food’u kurmuşlar.

Evdeki kompleks sandviç denemelerinden şefliğe uzanan ilginç bir yol

Berk mutfak macerasını “çok ilginç bir yol” olarak tarif ediyor. Yemek yapmaya ilgisi okuldan eve geldikten sonra evde yaptığı kompleks sandviçlerle başlamış. “O baharat, bu sebze, o ot, bu tat derken bütün bildiklerimi karıştırıp güzel yemekler ortaya çıkartmaya başladım. Bir restoran açma fikri ciddi anlamda bir virüs gibi daha lisedeyken beni sarmaya başladı” diyen Berk’in, lisede yaptığı, maliyet hesaplarının olduğu bir defteri bile varmış.

Sektörde yapılması gerekenlerin çokluğuna işaret eden Berk, çok gezip, çok farklı yerde yemek yemek gerektiğinin altını çiziyor. “İnsanlar ne seviyor, neye para harcıyor ve biz ne istiyoruz, ne satmak istiyoruz arasındaki bağlantıyı doğru bulmak çok önemli, bunları yaptık” diyerek devam ediyor.

Bresca’yı açarken öncelikle lokasyonu belirlemişler. “Lokasyonu seçerken bizim kafamızdaki bilinen lezzetleri bilinmeyen şekilde yapmak gibi, güçlü olduğumuz mutfak tarafımızla nasıl oluşturabiliriz diye düşündük. En çok ilham aldığımız ve en çok beğendiğimiz şehirlerin en başında gelen Barcelona’yla bu lokasyonu birleştirmek istedik” diyor. Sonuç olarak, İspanyol yemeklerini Türk damak tadıyla birleştiren bir Fusion Brasserie ortaya çıkmış.

İlham kaynağı bal


Bresca, Katalanca bal peteği anlamına geliyor. Bu nedenle de Bresca’da menüyü Katalan mutfağı ve bal merkezli oluşturmuşlar. Menüde birçok ballı yemek ve kokteyl bulmak mümkün.

Menüde İspanyol esintisi de kullanmışlar. Berk “Empanadas, İspanyolların meşhur bir hamur işidir. Bu hamuru kullanarak kapalı bir burger yaptık. Tapas Türkiye’de çok yerde bulunuyor fakat ilk defa biz bu İspanyol mezelerini, bizim mezelerle harmanladık, anlaşılabilr ve eşsiz bir deneyim sunduk” diyor.

Bu sezonun yeni menüsüne de biraz Venezuella’ya özgü olan arepaları koyduklarını söyleyen Berk “Bizim bazlamanın mısır unuyla yapılanı diyebiliriz basitçe. Üzerlerine yine biraz bizden, biraz onlardan karışık ama uyumlu malzemelerle paylaşma tabakları yarattık” şeklinde devam ediyor.

Bresca’nın hizmet mantığı Toplumsal Duyarlılık Projeleri gibi

Berk ile yeme-içme sektörü üzerine de konuştuk. Berk, İstanbul’un yeme-içme sektörü açısından çok ileride olmasına rağmen yeni ve küçük işletmelerde; rekabet, kiralar, yüksek maliyet gibi handikapları olduğunun da altını çiziyor.

İlk markalarını Faktori Food’la kurmanın risklerini bildiklerini belirten Berk, İzmir’de böyle bir yerle başlayarak hesaplanabilir riskleri en aza indirdiklerinin altını çiziyor. “Şimdi ise ikinci markamızla İzmir’de yeme-içmeden keyif alan, değişik deneyimlere açık insanlarla başlayarak damak tadını geliştirme gibi bir görev edindik. Ticari kaygılar düşünülmeden insanlara kaliteli malzemeli, el yapımı ve tamamen farklı bir tecrübe sunuyoruz” diyor. Bunu da Sabancı Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri’ne benzetiyor.

Menüde olmayan yemeklerle özel etkinlikler

Bresca’da ara ara etkinlikler düzenleniyor. Berk bu etkinlikleri tamamen kendi yemek zevklerine göre seçtiklerini söylüyor. “Bir restoranda menüye koyulacak kalemler seçilirken bir sürü süzgeçten geçiriliyor. Bu etkinliklerle biz süzgeçleri ortadan kaldırıyoruz ve daha da farklı, daha da uç yemekler sunmaya çalışıyoruz. Bresca’nın mottosu ‘Be Beyond’ burada devreye giriyor. Tapas etkinliklerinde menüde olmayan deneme mutfağı gibi farklı tabaklar sunuyoruz ve tepkileri inceliyoruz. Menüde hiç olmamasına rağmen bir sınırsız pizza etkinliği yapmıştık mesela. Empanada hamuruyla yaptığımız, ahtapotlu pizza partinin gözdesi olmuştu” diyerek devam ediyor.

Farklı olmak demek, misafirlerinizin de farklı olması demek

Berk, farklı olmanın kendi tercihleri olduğunu söylüyor. “Farklı olmak demek, misafirlerinizin de farklı olması demek, yani hiç bir zaman popüler olmayabilirsiniz demek. Tercih burada başlıyor. Popüler bir yer mi yoksa sektöre yol gösterecek, farklı bir yer mi istiyorum? Bizim Bresca’daki seçimimiz ikincisiydi. Standart ve ucuz olmanın ödüllendirildiği bir sektör haline hızla dönüşen yeme-içme sektöründe birilerinin yeteneklerini sadece ticari açıdan değil, gerçekten bu sektörü ileriye taşıma hevesiyle bir yer açması gerektiğini düşündük” diyor.

İzmir’de bir İspanyol restoranı olmadığını ancak, İzmir tapas diye bruschetta veren birçok mekan olduğunu söylen Berk, insanların yanıltıcı pazarlama yerine, doğru bilgilerle yemek yemesini istediklerini ve Bresca’yı kurduklarını sözlerine ekliyor.

Bresca’nın tripadvisor ve birçok sosyal ağda değerlendirmesi var. Bresca’yı yurtdışından gelen misafirler ile kebap ve balık yemekten sıkılmış bir kitle tercih ediyor. “Onlar da beğendikleri şeyleri bu platformlarda değerlendirmeyi seviyorlar” diyor.

Sabancı Üniversitesi’nin öğrencileri ciddi oranda özgür bırakması benim için tahmin edebildiğimden faydalı oldu

En güzel dostluklarını Sabancı Üniversitesi’nde edindiğini söyleyen Berk, arkadaşlarının İzmir’e geldiklerinde uğradıklarını, fikir alışverişi yaptıklarını söylüyor. Kendi deyimiyle inişli çıkışlı 4,5 sene geçirdiği Sabancı Üniversitesi’nde, biyoloji derslerinin yanı sıra, kendi gelecek planlarının doğrultusunda, pazarlama, yönetim, muhasebe gibi çok yönlü dersler aldığını ekliyor. “Sabancı Üniversitesi’nin öğrencileri ciddi oranda özgür bırakması benim için tahmin edebildiğimden daha faydalı oldu. ‘Bio’cu olarak farklı programlardan hatta fakültelerden aldığım dersler sayesinde iş hayatına çok daha donanımlı girdiğimi biliyorum” diye devam ediyor.

Girişimcilere hayattan örneklerle tavsiyeler

Berk girişimcilere ve girişimci olmak isteyenlere kendi deneyimlerinden örnekler vererek şu tavsiyelerde bulunuyor:

  • Girişimciliğin, profesyonel hayattan bence daha zor olmasının sebebi işinizle ilgili çok farklı konuda, herşeyi bilmek zorundasınız. Restoranda garsonun psikoloğu olmak, mutfağın öğretmeni olmak, muhasebecinin matematikçisi olmak, misafirlerin dostu olmak gibi birçok ‘farklı’ konuda bilgili ve başarılı olmak zorundasınız.
  • Önemli olan insanın motivasyonu. Yeni yemekler yaratmak, yeni menüler çıkartmak senede 2-4 kere ama o menüdeki yemekleri aynı şekilde çıkartmak ise hergün.
  • Sık sık yurtdışına çıktıklarını belirten Berk, “Gittiğimiz her ülkede o ülkenin, hatta şehrin yerel mutfaklarıyla ilgili kurslar bulup, onlara katılıyoruz. 2016’da balayımızda, Malezya, Singapur, Tayland, Endonezya’datahminen 10-12 tane kursa katıldık. Yemediğimiz sokak yemeği, girmediğimiz yerel restoran kalmadı. Bu sayede adını bile telaffuz edemediğimiz, reçetelerini bilmediğimiz yemekleri menülerimize eklemiyoruz” diyor.
  • Yemeğin ilk yaratıldığında ve misafir onu ilk yediğinde sanat olduğunu söyleyen Berk “Bizim için bu iş, sanat olmaktan çıktığı anda bir şeylerin değişme zamanı gelmiştir deyip, bir şeyleri değiştiriyoruz; menüleri, kişileri, lokasyonları, markaları, belki de şehirleri…” diye sözlerine son veriyor.

Psikolojik Dayanıklılık Semineri

SUPER Programı kapsamında düzenlenen Değişim için Elimizdeki Gücümüz: Psikolojik Dayanıklılık Semineri 24 Ekim Çarşamba günü saat 15:40'ta Sinema Salonu'nda gerçekleşecek. Seminer tüm lisans ve lisansüstü öğrencilerimizin katılımına açıktır. 

Değişim için Elimizdeki Gücümüz: Psikolojik Dayanıklılık Semineri, Ahu Gökmen 

24 Ekim, Çarşamba, 15:40, Sinema Salonu

Bugünlerde siz de zaman zaman “Eyvah! Her şey ve herkes yeni! Sudan çıkmış balık gibiyim” hissine kapılıyorsanız; bu okulda olmaktan mutlu ancak üniversite hayatının getirebileceği değişim ve zorluklara karşı bazen endişeye kapılıyor, hatta zorlanıyorsanız bu seminer size iyi gelebilir.

“Hayatın” bizden beklentileri - evde, okulda, sosyal yaşamlarımızda – giderek fazlalaşırken ve her güne sürekli değişen dinamikler ile birlikte uyanırken, adeta bir jonglör gibi topları düşürmeden, hem derslerimizde, hem ilişkilerimizde, hem hobilerimizin peşinden koşarken “güzel bir performans” ortaya koymayı, iyi ve mutlu hissetmeyi istiyoruz. Fakat bunlar bazen çok yorucu olabiliyor, değil mi?

Bize biraz “rezilyans” lazım”!

Gelin hep beraber içimizdeki gücü konuşalım!

 

Ahu GÖKMEN: Profesyonel koç ve gelişim danışmanı olan Ahu GÖKMEN, profesyonel kariyerine 1998 yılında insan kaynakları alanında başlamıştır. Ahu, bireyler, liderler ve takımların güçleri, hedefleri, doğal yetenek ve değerleri ile ilgili öz farkındalıklarını artırmalarında; potansiyellerini sahiplenmeleri ve kullanmalarında yon göstererek yaşam ve kariyer yolculuklarındaki dönüşüme eşlik eder. Gökmen, halihazırda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde BİLGİTalent, Yetenek ve Kariyer Gelişimi Ofisi Direktörü olarak görev yapmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık’ta lisans, California State Üniversitesi’nde Organizasyonel Psikoloji yüksek lisans eğitimlerini tamamlamıştır. Koçluk mesleğine yönelik eğitimlerini CTI Co-Active Coaching ve ORSC (Organization & Relationship Systems Coaching) ekollerinden edinmiştir. Kaş’a, sualtına ve tüplü dalış sporuna tutkundur. İflah olmaz bir çevrecidir. Çok sesli korolarda şarkı söylemeyi ve çocukları çok sever. 

Yepyeni ve güzel bir dünya, kadın hikayelerini geçmişten geleceğe doğru taşımakla mümkün

Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Konferansı’nın ilki İstanbul’da yapılıyor

Yepyeni ve güzel bir dünya, kadın hikayelerini geçmişten geleceğe doğru taşımakla mümkün


Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) ve İstanbul Kadın Müzesi’nin ev sahipliğinde “Feminist Pedagoji: Müzeler, Hafıza Mekânları ve Hatırlama Pratikleri” ve bu kapsamdaki 1. Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Konferansı İstanbul’da başladı.

 

Konferansın ilk gününde konuşmacılar, ”Yepyeni ve güzel bir dünya kadın hikayelerini geçmişten geleceğe doğru taşımakla mümkün olacak” mesajını verdiler.

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) ve İstanbul Kadın Müzesi uluslararası konferansa ev sahipliği yapıyor. “Feminist Pedagoji: Müzeler, Hafıza Mekânları ve Hatırlama Pratikleri” başlıklı konferans, aynı zamanda 1. Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Buluşması olma özelliğini de taşıyor. Konferans; feminist müze pedagojisiyle çalışan kadın ve toplumsal cinsiyet müzelerini, barış müzeleri ve hafıza mekânlarını; farklı alanlardaki hak ihlalleri üzerine toplumsal cinsiyet bakış açısıyla çalışan sivil toplum aktivistlerini ve kurumlarını; müze yöneticilerini ve müze eğitimcilerini bir araya getiriyor.

Uluslararası Müzeler Konseyi (International Council of Museums- ICOM) Başkanı Suay Aksoy, Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği (International Association of Women´s Museums- IAWM) Başkanı Mona Holm ve Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şirin Tekinay’ın açılış konuşmalarıyla başlayan konferansla, dünya çapında 19 kent ve 21 uluslararası kurum arasında geniş bir bilgi ve iletişim ağı kuruluyor. 

“İnsan hakları ile ayrımcılığın olmaması açısından da kadın müzeleri öncü bir rol üstlenir”

Uluslararası Müzeler Konseyi Başkanı (ICOM) Suay Aksoy, “Burada olmamıza vesile olan bu konferans, avantajlı bir başlangıç. Ancak ne yapıldığını ve ne yapabileceğimizi görmemiz gerek. Daha iyi bir yarın için tarihi bilmeye ihtiyacımız var. Aidiyet açısından müzeler; insan hakları ile ayrımcılığın olmaması açısından da kadın müzeleri öncü bir rol üstlenir. Müzeler, politikleşmiş bir yaklaşıma sahip olduğu zaman eleştiriliyor ama yapmaları gereken aslında tam da budur” dedi.

Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği (IAWM) Başkanı Mona Holm ise şöyle konuştu: “Bu konferansta tarihsel bir etkinliğe tanıklık ediyoruz. Dünyanın her yerinden kadın müzeleri adına konuşuyorum. Bizler geleceği şekillendirmek istiyoruz. Kadınların seslerinin duyulabildiği, hikayelerinin geçmişten geleceğe taşındığı bir dünya için bir araya geldik ve bu bizim için önemli bir fırsat. Bu buluşma ayrıca Kadın Müzesi Ağı’nın 10. yılına denk geldi. Bu konferans sayesinde yaratıcı iş birliklerimizin potansiyelini keşfetme şansını elde ediyoruz."  

“Dünyada kadın sorunu değil çözümü var”

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şirin Tekinay konuşmasında şunları söyledi: “Sabancı Üniversitesi olarak pedagojileri genel anlamda ele alıyoruz ve yenilikçiliğe çok önem veriyoruz. Eğitim alanında ‘sağlam kökler ve güçlü kanatlar’ ilkesini benimsedik. Bütün öğrencilerimizin yaratıcılıkların ortaya çıkmasını sağlamaya çalışıyoruz. Ancak şunun farkındayız; 21. yüzyılın başında bir üniversite olarak sorumluluğumuz, eğitim alanında benimsediğimiz ilkelerin bütün Türkiye’ye ve dünyaya yayılmasını sağlamaktır. İnovatif bir üniversite olarak Times Higher Education (THE) 2019 Dünyanın En İyi Üniversiteleri Sıralaması’nda Türkiye’nin bir numarasıyız. Bunlarla birlikte Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedefleri’ne yönelik yaptıklarımızın ölçütünü almak istedik. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden en başta gelen cinsiyet eşitliğini seçtik. Çünkü dünyada kadın sorunu değil çözümü var ve biz bu çözümü ortaya çıkarmak istiyoruz.” 

 

İstanbul Kadın Müzesi (İKM) Küratörü Meral Akkent de, “Bugünkü konferansın temeli 2016 yılında bir konferansta atıldı. 2018 itibaren Asya ve Avrupa Kadın Müzelerinin 2 yılda bir yapılmasına karar verildi. Yeni bir gelecek inşa etmek üzere çıktığımız bu yolda planlanan etkinlik serisinin birincisinin İstanbul’da yapılmasından dolayı çok mutluyuz” dedi.

Konferansın "Başka Bir Dünya İçin Feminist Hikaye Anlatıcılığı" temalı açılış sohbeti, SU Gender Direktörü Ayşe Gül Altınay kolaylaştırıcılığında, Global Fund for Women Program Yöneticisi Catherine King, yazar Karin Karakaşlı ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Aylin Vartanyan’ın katılımıyla gerçekleşti.

Diğer taraftan, konferans, iki önemli sanat etkinliğine de ev sahipliği yapıyor. ABD’de ve Avrupa’da müzik dünyasındaki tanınmış bestecilerle çalışmış, uluslararası film festivalinde ödüller kazanmış ve Yeni Müzik (New Music) akımının temsilcilerinden dünya çapında ünlü bir piyanist ve multimedya sanatçısı olan Michiko Saiki “Kırılgan bir müzik performansı ile izleyiciye ulaşmak: Kadın sesleri” temasıyla bir performans gerçekleştirecek. Ayrıca dünya kadın müzelerinin geçmiş sergilerinden örneklerin yer aldığı ve şiddet içeren bir tarih veya hafızanın şiddet içermeyen fotoğraflar kullanılarak hikayeleştirilebileceği “İfşa Etmeden?” adlı serginin izlenmesi mümkün olacak.

  

Detaylı program için:

https://feministpedagojikonferansi.wordpress.com/programme-program/

Mezunumuz Zeynep Gürsoy ile girişimi “Tara Folks” üzerine...

Söyleşi: Şule Yalçın / Sabancı Üniversitesi Kariyer Geliştirme ve Mezunlarla İlişkiler Yöneticisi

Sabancı Üniversitesi geleneksel mezunlar buluşmasında mezunlarımızı yeniden kampüste görmek, etkinliği düzenleyenler olarak onlarla birlikte vakit geçirmek, sohbet etmek çok keyifliydi. Zeynep’le de samimi bir sohbetten gazeteSU için söyleşiye dönüşen konuşmalarımızı sizlere aktarmaktan mutluluk duyuyoruz. Endüstri Mühendisliği 2008 Mezunumuz Zeynep Gürsoy ile mezuniyetinin 10. yılında, kendi geliştirdiği “Tara Folks” markasını ve girişimini konuştuk. Keyifli okumalar...

Sabancı’dan mezun olalı 10. sene olmuş... Şu anda, mezun olurken hayalini kurduğun hedeflediğin yerde misin Zeynep?

“Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” sözüne sonsuz katılıyorum. O zamanki hayalim kendi aile süt ve süt ürünleri işimizi devam ettirmekti. Zaten bu yüzden endüstri mühendisliği bölümünü seçmiştim. Şimdi ise bambaşka bir sektörde kendi işimi kurdum ve onu büyütmek, geliştirmek için çalışıyorum. Yine de bir hedef belirleyip, ona ulaşabilmek için bir plan yapıp o doğrultuda adımlar atmanın önemini inkar edemem ama planda değişiklikler karşısında da esnek olunması gerektiğini düşünüyorum. Şuan o zamanki hayalimden bile daha güzel bir yerdeyim.

Girişimini anlatır mısın? Bu sektörde endüstri mühendisliğini kullanabiliyor musun?

2016 senesi sonunda “Tara Folks” adında, ulaşılabilir lüks kategorisinde, kendi çanta/aksesuar markamı kurdum. Tasarımlarını kendim yapıyorum ve yerel üreticiler ile çalışıp ağırlıklı olarak deriden çantalar ürettiriyorum. Şu anda internette online olarak www.tarafolks.com dan ve Maslak 42 içerisinde yer alan Modül İstanbul Designer Lab’de ürünlerimi satıyorum. Hedefim satış noktalarımı arttırarak, yurt dışında da tanınan, sevilen ve aranılan bir marka yaratmak.

Endüstri Mühendisliği çok geniş bir alanı kapsadığı için tabii ki kendi girişimimde de branşımın çok faydasını görüyorum. Yeni bir ürün çıkarmak ve müşteri ile buluşturmak bir çok aşamadan geçiyor: tasarım, prototip ürün, fiyatlandırma, sipariş alma ve sonrasında ürün teslimatı gibi kaba başlıklar halinde sıralıyabilirim. Bu aşamaları en doğru şekilde sıralayabilmek, zamanını iyi ayarlamak, bütçeyi iyi kurmak ve iyi bir strateji oluşturmak analitik olarak kuvvetli bir taraf istiyor.

Peki kendi aile işinden nasıl bir kararla çanta tasarım işine yöneldin? Kurumsal hayatta tecrübe kazanıp daha sonra bu işe başlamayı hiç düşündünmedin mi mesela? 

Okuldan sonra kurumsal alanda tecrübe kazansam neler farklı olurdu bilmiyorum ama aile şirketinde beş yıl boyunca satın alma, üretim, finans ve pazarlama departmanlarında farklı görevlerde çalışma imkanı bulduğum için bir resme daha geniş bir açıdan bakmayı öğrendim. Ayrıca babamla birebir çalışabilmek onun tecrübelerinden faydalanmak hayattaki en büyük şanslarımdan biri oldu.

Çocukluğumdan beri,  Edirne’de bulunan üretim tesisimizde ineklerden toplanan sütün çeşitli aşamalardan geçerek peynir, tereyağ gibi hayvansal gıdalara dönüşümünü izlemek beni hep çok heyacanlandırıyordu ama ben bu işte kendi yaratıcılığımı bir türlü ortaya dökemiyordum. Bir süre de yurtdışında yaşamak istiyordum. İlk önce  MBA üzerine yüksek lisans başvuruları yaptım ve Avrupa’dan IESE gibi iyi business okullarından kabullerim geldi. Ama aslında yine analitik ağırlıklı bir eğitim almak istemediğimi farkettim. Her zaman çizim yapmaya meraklıydım ve bu yeteneğimi geliştirmek için kurslara gidiyordum. Elimde hali hazırda iyi bir portfolyöm vardı ve şansımı denemek için Londra’daki her zaman hayranlık duyduğum Central Saint Martins Sanat ve Moda okuluna başvurdum. Kabulüm gelince hiç düşünmeden hazırlıklarımı tamamlayıp Londra’ya yerleştim.

Central Saint Martins’de okuduğun bölümü anlatır mısın? Sana neler kattı? Sabancı’daki eğitiminle nasıl harmanladın?

Bölümün adı MA Applied Imagination in Creative Industries. Hayal gücünün yaratıcı endüstrilere uygulanması tam Zeynep’lik diye düşündüm çünkü bölüm senin hayattaki amacının ne olduğunu keşfetmeni sağlıyor ve ona ulaşman için atman gereken adımların pratiğini yaptırıyor.

Mühendisten, avukata, grafik tasarımcısından, sosyoloğa farklı alanlarda uzmanlaşmış, dünyanın her yerinden farklı kültürlerden gelen bireyleri bir araya getirip global ya da lokal sorunlara yaratıcı çözümler bulunması için projelerin geliştirildiği bir bölüm.

Ben bu bölümde hayatta beni en çok mutlu eden şeyin, kendim başta olmak üzere kadınların maddi manevi güçlenmesine katkıda bulunmak olduğunu farkettim. Onlara da en kolay yanlarından ayırmayacakları çantalar tasarlayarak ulaşabileceğimi düşündüm. Ayrıca kaliteli ürün, özgün tasarım ve uygun fiyat üçlemesinde bir eksiklik gördüm. Çanta tasarım konusunda da eğitimimi tamamladıktan sonra öğrendiklerimi uygulamak için İstanbul’a geri döndüm.

Sabancı’da öğrendiğim en önemli şey,  aradığım bilgiye ulaşabilmek için nereye bakacağımı bulmak , araştırma yapmayı öğrenmek oldu. İki sene önce çanta endüstri hakkında hiçbir fikrim yokken şimdi İstanbul’daki hemen hemen her çanta üreticisini, aksesuarcıyı tanıyorum, bir çanta üretmek için hangi adımlardan geçiliyor biliyorum. Şuanda da yine çok şanslıyım ki, zanaatkar bir babadan oğula geçen, avrupa standartlarında işçiliği çok özenli bir atölyede tasarımlarımı hayata geçiriyorum.

CSM’de de konfor alanımın dışına çıkmayı öğrendim. Yeni bir şehirde yaşamak, yeni insanlarla tanışmak, farklı bir dil konuşmak da bunu destekledi. Üşenmemek, ertelememek, soru sormaya çekinmemek, yeni bir girişim kurarken çok önemli. Ayrıca farklı vizyonlarla beslenince senin de sınırların genişliyor, alışık olmadık bir şekilde düşünüp, hayat boyunca etrafına koyduğun noktaları birleştirdiğinde, ortaya rahatça farkı özgün tasarımlar çıkarabiliyorsun.

Tasarım konusunda kendini yeterli görüyor musun? Geliştirmek için neler yapıyorsun?

Herşeyde olduğu gibi pratik yaptıkça insan işinde uzmanlaşıyor ve kendine güveni de artıyor. İlk önceleri tasarımlarım konusunda başkalarının düşüncesine çok önem veriyordum. Beğenmedikleri ne varsa hemen değiştirmek istiyordum. Çantalarım tanımadığım insanlara satıldıkça ve onlardan güzel sözler, övgüler duydukça, tasarımlarım arkasında daha çok durmaya başladım. Tabiki müşteri kitlemi can kulağı ile dinliyorum ama işimin özünü bozmuyorum. Tasarlarımın da her yeni koleksiyonum da daha da geliştiğine inanıyorum. Yeni bir üretici, yeni bir malzeme keşfediyorum ve hemen onunla yeni prototip denemesine başlıyorum.

Zaten yakın zamanda bir yarışmadan da uluslararası düzeyde bir ödülün var. Bunu biraz anlatır mısın?

Geçen sene Çalık Denim firması’nın 30. yıllarını kutlamak adına düzenledikleri bir yarışmaya katıldım. Onlar için tasarladığım ve ürettirdiğim denim/deri karışımı çanta tasarımı uluslar arası 30 tasarımcının yarattığı eserlerden biri oldu ve İstanbul, Amsterdam ve Los Angeles’da sergilendi. Firmanın 30. Yıl kitapçığında da röportajım ile birlikte yer aldı. Benim için çok gurur verici ve güçlendirici bir deneyimdi.

Kadınların güçlenmesini Tara Folks markan ile nasıl sağlıyorsun? Sağlamayı düşünüyorsun? Sabancı’da yaptığın CIP projelerinin buna bir katkısı oldu mu?

Bence üniversitemizin en faydalı yönlerinden biri bizi erken yaşta “başkalarına nasıl bir faydam olur diye düşünmeye yöneltmek”ti. Üniversite’deyken iki sene Sultanbeyli’deki çocukların eğitimini destekleyen projelerde supervizörlük yapmıştım. Şimdi de İstanbul’daki kadın kooperatifleri ile iletişim halindeyim ve Tara Folks’un yazlık rayfa çanlatalarını, kot kumaş üzerine işlemelerini kooperatifin çalıştığı yerel ev hanımları örüp, dikiyor. Böylece onlar da hem ev ekonomilerine katkıda bulunuyorlar, hem de iş çıkartmaktan dolayı manevi bir tatmin yaşıyorlar. Biz de marka olarak yerel üreticiyi ve kadınları desteklemiş oluyoruz.

Ekibimiz ben dahil toplam üç kadından oluşuyor. Ben tasarım ve üretime ağırlık verirken, kardeşim Elif Gürsoy PR bölümü ile ilgileniyor. Elif Salihoğlu’da sosyal medyada içerik ve reklam bölümüne bakıyor. Şuanda pazarlama ve satış alanında desteğe ihtiyacımız var. Markamız güzel yerlere geldikçe, doğal olarak biz de güçlenmiş olacağız ve etrafımıza ilham kaynağı olup, kendi hayalini gerçekleştirmek isteyen kadınlara destek olabileceğiz.

Bundan sonraki hedeflerin neler? Bakalım bir 10 yıl sonra hayatında Tara Folks’da neler değişecek?

Çok çalışıyoruz, umarım 10 yıl içinde hedeflediğim satış kanallarında, Tara Folks’un güzel bir satış akışı olacak ve ben tasarım bölümüne daha çok vakit ayırıp, işimi hala severek yapıyor olacağım. Tara Folks’u yurtdışında kendi kategorisinde uluslararası markaların yanında gurur duyulan bir Türk markası olarak hayal ediyorum. Kendimi aldığım eğitimlerimle, kültürümle, bakış açımla bir dünya insanı olarak görüyorum ve markamı da dünya çapında bir marka olması için çok çalışıyorum.

Çok keyifli bir sohpetti çok teşekkür ederim. Son olarak Sabancı mezunlarına söylemek istediğin birşey var mı?

10.yıl buluşmasına kaydımı yaptırırken masadaki öğrencilerden biri sordu “ mezun olmak nasıl birşey?” diye. Sabancı Mezunu olmak çok gurur verici ve iş hayatında sizi bir adım öne çıkaran bir etiket. Okula geri geldiğimde her ne kadar “ahh öğrencilik de ne güzeldi” diye içimden geçirsem de, hayallerimi gerçekleştirdiğim yolda yürümek bana çok keyif veriyor. Sabancı mezunu arkadaşlarımdan da her türlü karşılıklı desteğe açığım. Tara Folks’u takip etmek, ürünlerime bakmak isterseniz @tarafolks instagram hesabından ve www.tarafolks.com websitesinden ulaşabilirsiniz. Şule Hanım, bana bu fırsatı verdiğiniz için size çok çok teşekkür ederim.

 

 

1. Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Konferansı İstanbul’da yapılıyor

İstanbul Kadın Müzesi ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender), bu yıl İstanbul’da gerçekleşecek olan ilk Asya ve Avrupa Kadın Müzeleri Konferansı’na ev sahipliği yapıyor. 18-20 Ekim tarihleri arasında “Feminist Pedagoji: Müzeler, Hafıza Mekânları ve Hatırlama Pratikleri” başlığıyla düzenlenen konferansın açılış konuşmaları Uluslararası Müzeler Konseyi (International Council of Museums- ICOM) Başkanı Suay Aksoy ve Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği (International Association of Women´s Museums- IAWM) Başkanı Mona Holm tarafından yapılacak.

Konferansla, dünya çapında 19 kent ve 21 uluslararası kurum arasında geniş bir bilgi ve iletişim ağı kurulacak. Konferans; feminist müze pedagojisiyle çalışan kadın ve toplumsal cinsiyet müzelerini, barış müzeleri ve hafıza mekânlarını; farklı alanlardaki hak ihlalleri üzerine toplumsal cinsiyet bakış açısıyla çalışan sivil toplum aktivistlerini ve kurumlarını; ziyaretçi katılımı ve ziyaretçiler arasında diyalog oluşturulması üzerine düşünen ve yaratıcı pratikler geliştiren araştırmacıları, müze yöneticilerini ve müze eğitimcilerini bir araya getiriyor.

Konferansın son günü İstanbul Kadın Müzesi tarafından hazırlanan İfşa Etmeden?” temalı serginin de açılışı yapılacak. Dünya kadın müzelerinin geçmiş sergilerinden örneklerin yer aldığı bu sergide, şiddet içeren bir tarih veya hafızanın nasıl şiddet fotoğrafları kullanılmadan hikâyeleştirilebileceği anlatılıyor.

KONFERANS PROGRAMI:

Tarih: 18 Ekim 2018, Perşembe

Saat: 08.30-17.30

Yer: Salt Galata, Bankalar Caddesi 11

  • Açılış konuşmaları

- Suay Aksoy Uluslararası Müzeler Konseyi (International Council of Museums- ICOM) Başkanı

- Mona Holm Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği (International Association of Women´s Museums-  

  IAWM) Başkanı

Tarih: 19 Ekim 2018, Cuma

Saat: 09.00-15.30

Yer: Salt Galata, Bankalar Caddesi 11

Tarih: 20 Ekim Cumartesi

Saat: 15.00-17.30

Yer: Minerva Palas Bankalar Caddesi No: 2

  • Performans:

Michiko Saiki, Piyanist, multimedya sanatçısı, Berlin

“Kırılgan Bir Müzik Performansı ile İzleyiciye Ulaşmak  –Kadın Sesleri”

Saat: 18.00

Yer: Getronagan Ermeni Lisesi, Kemeraltı Cad, Sakızcılar Sok. No: 9

  • Sergi açılışı:

“İfşa Etmeden”

Saat: 18.30

Yer: Getronagan Ermeni Lisesi, Kemeraltı Cad, Sakızcılar Sok. No: 9


*Program dili İngilizce ve Türkçedir, simultane tercüme yapılacaktır.

Bilgi ve LCV için:

https://feministpedagojikonferansi.wordpress.com/about-hakkinda/


Politika Kampüste projesi devam ediyor

Sabancı Üniversitesi Politika Kulübü’nün ‘Politika Kampüste’ projesi devam ediyor. Öğrencilerin güncel konular hakkındaki farkındalığını arttırma ve bilgi birikimlerinden yararlanma amacı taşıyan projenin bu dönemki ilk konusu: "Brezilya".

Bu hafta mikrofonlar güncel gelişmelerin yanı sıra dünya finans düzenini yeni baştan yaratabileceği iddia edilen yeni bir milletler topluluğu olan BRICS için uzatıldı. BRICS seminer serisinin ilki olan Brezilya hakkında kampüsümüzde çeşitli iddalar ve sorular ortaya atıldı. 18 Ekim Perşembe günü saat 19:45’de FASS G052’de gerçekleşecek BRICS seminerinde bu sorulara cevap alabilir ve Brezilya seçimleri ardından meydana gelen değişiklikleri ve siyasi sistemin yeni yüzünün dünya siyasetine yapacağı etkileri konunun uzmanı Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Oya Yeğen’den dinleyebilirsiniz. 

The Future Seminer Serisi başlıyor

The Future Seminer Serisi 17 Ekim 2018 Çarşamba günü Cihan Saçlıoğlu'nun "String Theory: Does Nature Know About It?" konulu semineri ile başlıyor.

"String Theory: Does Nature Know About It?" konulu seminer 17 Ekim 2018 Çarşamba günü saat 12.40'da FASS G022'de gerçekleşecek. 

The FUTURE Seminer Serisi doğa bilimleri (fizik, kimya ve biyoloji) ve teknoloji alanında devam etmekte olan araştırmaları ve son gelişmeleri inceler ve tartışır.

The FUTURE Seminer Serisi'nin 2018-2019 güz dönemi programı aşağıdaki gibidir:                                                      

17 Ekim 2018 – Cihan Saçlıoğlu – String Theory: Does Nature Know About It?

7 Kasım 2018 – Bahattin Koç – Additive Manufacturing    

14 Kasım 2018 – Serhat Yeşilyurt – Climate is Changing, What about Energy Technologies?

28 Kasım 2018 – Kamer Kaya – Blockchain

5 Aralık 2018 – Erhan Budak – Industry 4.0 and Process Twins

19 Aralık 2018 – Andrew Berry, Harvard University – Evolutionary Biology

Bütün seminerler İngilizce yapılmaktadır ve Sabancı Üniversitesi'ndeki bütün lisans ve lisanüstü öğrencilere ve çalışanlara açıktır.  

 

Mezunumuz Melisa King’in “Özü Kristalleştirmek” başlıklı sergisi

Sabancı Üniversitesi mezunu Melisa King’in ilk kişisel sergisi Sofa Hotel HallArts adlı mekanda açıldı. Melisa King, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Toplumsal ve Siyasal Bilimler Programından 2008 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını da yine Sabancı Üniversitesi SSBF’de Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programında 2013-2015 yılları arasında yaptı.

Kral Kuş 100x150 cm tuval üzeri yağlı boya - 2018

Melisa King, 3 Kasım tarihine kadar gezilebilecek “Özü Kristalleştirmek / Crystallizing the Essence” başlıklı sergisindeki çalışmaları ile ilgili şunları söylüyor: “Bu sergi bir kâfur ağacını, bir yağmur damlasını, bir kuşu biraz daha iyi anlayabilmek için hazırlandı. Onları biraz olsun durup anlamaya çalışırsak, belki kendimize biraz daha yaklaşabiliriz diye… Örneğin bir kaya parçası bize tüm varoluşun emeğini, bir salyangoz içinde kaybolduğumuz ‘zaman’ın anlamsızlığını, bir manolya yaprağı zarafetin erdemini anlatabilir.”

Doğa ile insan arasında aynı olan özü araştırırken ortaya çıkan hayvan, bitki, gökyüzü ve yeryüzü resimleri aslında izleyiciye birer ayna olmayı amaçlamaktadırlar. Doğanın parçası olan insan, bir bitkiye bakıp ona hayran kaldığında, aslında kendi özüne de hayran kalmış olmaz mı? Doğa’nın kusursuz yaratılışını sorgulamıyorsak, neden kendimizi kusurlu görüyoruz?

 

Melisa King işlerinde vermek istediği öz ile doğa arasında daimi ve sarsılmaz ilişkiyi yalın bir dille ifade ettiğini belirttiği Haruki Murakami’nin “Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu” kitabından bir alıntı ile açıklıyor: " Kanatları kırmızı, başı siyah bir kuş vardı… O an şöyle düşündüm. Dünya ne garip bir yer, dedim. Dünyada yüz milyonlarca, milyarlarca kâfur ağacı yeşermiş - elbette kâfur ağacı olmasa da olur - üzerlerine güneş vuruyor, yağmur yağıyor, onunla birlikte de yüz milyonlarca, milyarlarca kuş o ağaçlara konup uçuyorlar. O manzarayı hayalimde canlandırınca içimi biraz hüzün kaplamıştı. …Herhalde dünya, sayısız ağaç, sayısız kuş ve sayısız yağmur damlalarıyla doludur. Öyle olduğu halde ben yalnızca bir kâfur ağacını ve bir yağmuru bile tam olarak anlayamadan ölüp gideceğim belki de." 

Teachers are Human'ın yeni konuğu Emre Hatipoğlu

Sevilerek dinlenen ve birbirinden değerli öğretim üyelerinin konuk olduğu Teachers Are Human'ın 17 Ekim Çarşamba günü gerçekleşecek programına Emre Hatipoğlu konuk oluyor!

17 Ekim Çarşamba akşamı saat 20.00'de yayınımızı dinleyebilir, hocamıza sorularınız varsa bunları RadyoSU'nun internet sitesindeki "Sesini Duyur" köşesinden sorabilirsiniz.

Sizi nasıl dinleyebilirim?

Bizlere radyosu.sabanciuniv.edu, TuneIn, mySU ve RadyoSU mobil uygulaması üzerinden ulaşabilirsiniz. 

“İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin bilimi sanıldığından daha eski”

 İPM İklim Kafe Konuşmaları, "İnsan Kökenli İklim Değişikliğinin Bilimine Tarihsel bir Bakış" ile devam etti

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir gerçekleştirdiği İklim Kafe Konuşmaları’nın beşincisine, İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Prof. Dr. H. Nüzhet Dalfes konuşmacı olarak katıldı. "İnsan Kökenli İklim Değişikliğinin Bilimi: Tarihsel bir Bakış"başlıklı toplantıda insan kökenli iklim değişikliği hakkındaki bilimsel çalışmaların tarihi gelişimi özetlendi ve iklim bilimi çalışmaları ile bilişim teknolojisindeki gelişmelerin sinerjisi tartışıldı. 

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir gerçekleştirdiği İklim Değişikliği alanında çalışan araştırmacı ve akademisyenlerin, bu alandaki çalışmalarını masaya yatıran İklim Kafe Konuşmaları serisinin bu yılki ilk buluşması yapıldı. 

İklim değişikliğiyle ilgili çeşitli konuları, politikadan atmosfer bilimlerine, ekonomiden psikolojiye kadar disiplinler arası bir ortamda tartışmak üzere bir araya gelinen İklim Kafe Konuşmalarının beşincisinde İstanbul Teknik Üniversite Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Prof. Dr. H. Nüzhet Dalfes, "İnsan Kökenli İklim Değişikliğinin Bilimi: Tarihsel bir Bakış" başlıklı bir konuşma yaptı. 

Prof. Dr. Dalfes, Birçok kişi Yeryüzü atmosferindeki karbon dioksit artışının iklim üzerindeki etkilerinin nispeten yeni bir keşfi olduğunu düşünür. Halbuki, karbondioksitin ve diğer sera gazlarının etkileri 19. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren bilinmektedir. Benzer şekilde, fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan karbon dioksitin atmosferdeki birikimi ve okyanusların rolü ile bunların sonuçları yaklaşık 50 yıldan beri çok daha detaylı bilinmektedir” dedi. 

İklim Değişikliğinde Gelecek Projeksiyonu: Belirsizlikler üzerine karar alma 

Prof. Dr. Dalfes, iklim biliminin geleceğine dair öngörüsünü şöyle aktardı:

“Daha yüksek mekânsal çözünürlük, daha gerçekçi yüzey süreçleri (vejetasyon, karbon döngüsü gibi), belirsizliklere hâkim olmak için tekrarlanan simülasyonlar, giderek büyüyen veri setleri ve daha güçlü bilgisayarlar sayesinde iklim değişikliğinin geleceğini daha belirgin şekilde öngörebiliyoruz.”

Prof. Dr. Nüzhet Dalfes Hakkında:

Yaklaşık 38 yıldır iklim, paleoiklim ve iklim değişikliği alanında çalışan Prof. Dr. Nüzhet Dalfes, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde, yüksek lisans eğitimini İTÜ Jeofizik Bölümü’nde tamamladıktan sonra tez çalışmalarını, Boulder, ABD’deki Ulusal Atmosfer Araştırma Merkezi’nde (NCAR) gerçekleştirerek, Rice Üniversitesi Uzay Fiziği ve Astronomi Bölümü’nden doktora derecesi aldı. İzleyen yıllarda Fransa’da Dinamik Meteoroloji Laboratuarı’nda ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde araştırıcı olarak çalıştı. 1990-1992 yılları arasında BÜ Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde doçent olarak bulundu ve iklimbilimin yanısıra ekoloji alanında dersler vermeye başladı. İTÜ’de uzun yıllar bilişim ve yer bilimleriyle ilgi birimlerde yöneticilik yaptı. Şu anda İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nde, ağırlıklı olarak, bölgesel iklim değişikliği, ekosistem modelleme, ekolojide bilişim alanlarında çalışmalar yapmakta, dersler vermektedir. 1992-1996 ve 2003-2004 yılları arasında (müteveffa) Doğal Hayatı Koruma Derneği’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. 2012 yılında beri Türkiye’de ‘yurttaş bilimine’ dayalı bir fenoloji gözlem ağını (TRFeno) ve ‘fenokamera’lardan oluşacak bir gözlem sistemini kurmaya çalışmaktadır. 

İklim Kafe Konuşmaları Hakkında 

İklim Kafe Konuşmaları, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi tarafından 2017-2018 öğretim yılında organize edilmeye başlandı. Bugüne kadar yapılan 5 buluşma boyunca 200 kişiyi ağırlayan etkinlik 2018-2019 öğretim yılı için de 5 buluşma hedefiyle başladı. 

İklim değişikliği alanında çalışan araştırmacı ve akademisyenler, iki ayda bir bu alandaki çalışmalarını özel bir konu çerçevesinde masaya yatırıyor. İklim Kafe Konuşmaları'nda iklim değişikliğiyle ilgili çeşitli konuları, politikadan atmosfer bilimlerine, ekonomiden psikolojiye kadar disiplinler arası bir ortamda tartışmak üzere bir araya geliniyor. 

http://ipc.sabanciuniv.edu
http://twitter.com/ipc_ipm
http://www.facebook.com/IstanbulPolicyCenter  

Abone ol