Ana içeriğe atla

SU Lisans Öğrencilerine Çift Diploma İmkanı

Sabancı Üniversitesi, 2014-15 öğrenim yılından itibaren geçerli olmak üzere, öğrencilerine çift diploma alma imkanı tanıyor.


Aşağıda belirtilen 9 diploma programındaki  öğrencilerimize; gerekli koşulları sağlamaları halinde, kendi programlarının yanı sıra, yine bu programlar arasından herhangi biri, çift diploma programı olarak sunulmaktadır. Sabancı Üniversitesi’nin öğrenim sistemindeki mevcut esnekliklerin yanı sıra sunulan bu yeni imkan ile 36 farklı kombinasyonda çift diploma alabilmek mümkün olabilecektir. 

Çift diploma programına kayıtlı öğrencilerimizin, her dönem Yönetmeliğimizdeki ders yükü çerçevesinde ders alarak normal öğrenim süresi olan 4 yıl içinde mezun olmaları mümkün olabilecek. Öte yandan, 4 yılın sonunda seçilen bir diploma programından mezuniyet hakkı elde etmiş olan çift diploma programındaki öğrencilerimizin öğrenim süresi, gerekirse çift diploma programlarını tamamlamak üzere en fazla iki dönem daha uzatılabilecek; bu durumda olan öğrencimiz burs* almakta ise, belirtilen öğrenim süresi boyunca bursu devam edecektir.

Çift diploma alma imkanı tanınan programlar şöyledir:

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi: 

o Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği, 

o Elektronik Mühendisliği, 

o Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik, 

o Mekatronik Mühendisliği,

o Malzeme Bilimi ve Mühendisliği.

Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi: 

o Ekonomi,

o Kültürel Çalışmalar, 

o Uluslararası Çalışmalar.

Yönetim Bilimleri Fakültesi: 

o Yönetim Bilimleri.

Ayrıntılı Bilgi İçin: Sabancı Üniversitesi Öğrenci Kaynakları Birimi

e-mail: sr@sabanciuniv.edu

Tel: 0216- 483 90 52

* Üniversiteye ilk girişte kazanılan burslar bu kapsamdadır.

Sakıp Sabancı Anma Töreni

Mütevelli Heyeti Onursal Başkanımız merhum Sakıp Sabancı'yı anma töreni; 10 Nisan Perşembe günü saat 13.00'de Sinema Salonu'nda gerçekleşecek...

Aramızdan ayrılışının onuncu yıldönümünde, üniversitemizin Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı'yı anıyoruz.

Üniversite merkezi sinema salonunda (G-030) gerçekleştirilecek ilgili etkinliğe ilişkin program aşağıdaki gibidir:

 

13:00-13:15 Nihat Berker Açılış Konuşması

13:15-13:30 Ahmet Evin 

13:30-13:45 Kemal İnan 

13:45-14:00 Tosun Terzioglu

Törene tüm Sabancı Üniversitesi mensupları davetlidir.


Sürdürülebilir Kalkınma Yolunda Türkiye'de Sürdürülebilirlik Endeksi

“Sürdürülebilirlik Endeksi” raporu emeklilik fonlarının sürdürülebilir şirketlere yatırım yapmasını öneriyor

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (SU CGFT) ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsa İnisiyatifi (Sustainable Stock Exchanges Initiative - SSE) ortaklığında, İngiltere Hükümeti Refah Fonu desteği ile düzenlenen “Sürdürülebilirlik Endeksi Çalıştayı”nın “Sürdürülebilir Kalkınma Yolunda Türkiye'de Sürdürülebilirlik Endeksi” başlıklı raporu yayınlandı.


Rapora Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu web sitesinden erişilebilir: http://cgft.sabanciuniv.edu/

Borsa İstanbul tarafından bir süredir üzerinde çalışılan Sürdürülebilirlik  Endeksi, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından 23 Ocak’ta organize edilen ve uluslararası ve yerel kurumsal yatırımcılar ile şirketleri bir araya getiren çalıştayda ele alınmıştı. Çalıştay sonuçları bir raporla  kamuyla paylaşıldı. Önsözlerini Borsa İstanbul Başkanı Dr. M. İbrahim Turhan ve UNCTAD Yatırım ve Girişimcilik Direktörü ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsa İnisiyatifi Eş Direktörü James Zhan’ın yazdığı raporun giriş yazısını Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Dr. Melsa Ararat kaleme aldı.

Borsa İstanbul Başkanı yazısında; borsaların, şirketlerde sürdürülebilirliğin gelişmesinde hayati bir role sahibi olduklarına vurgu yaptı. Borsaların sadece şirketlerin sürdürülebilirlik performansından sorumlu olmadıklarını, aynı zamanda şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını geliştirmeleri konusundan da önemli bir güç olduklarını ifade etti.

UNCTAD Yatırım ve Girişimcilik Direktörü ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsa İnisiyatifi Eş Direktörü James Zhan da yazısında;  Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Borsalar  İnisiyatifi üyesi Borsa İstanbul’un Türkiye’de yeni bir sürdürülebilirlik endeksi oluşturma çabalarını takdir ettiklerinin altını çizdi. 

Tasarrufların çevresel ve toplumsal konularda duyarlı ve sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla uyumlu şirketlere yönelmesinin önemine dikkate çeken Forum direktörü Dr. Melsa Ararat borsada yabancı kurumsal yatırımcıların ağırlıkta olduğuna ve yatırımların genellikle kısa vadeli olduğuna işaret ediyor. Bu durumun ancak borsada yerel kurumsal yatırımcıların ağırlıklarının artması ve uzun vadeli getirinin hedeflenmesi ile değişebileceğini vurgulayan raporda emeklilik fonlarının bu konuda önemli bir rol oynayabileceğinin altı çiziliyor. 

Rapor, çalıştayda tüm paydaşların endeksin faydaları konusunda hemfikir olduklarını dile getiriyor. Raporun “Sürdürülebilirlik Endeksi İstanbul Çalıştayı Çıktıları” bölümüne göre Sürdürülebilirlik Endeksi‘nden hem şirketler, hem yatırımcılar, hem de sivil toplum örgütleri fayda sağlayacak. 

Endeks,  şirketler için neleri ölçecekleri, nelerin gelişmesi gerektiği ve nelerin açıklanabileceği konularında bir rehber görevi görecek. Böylece şirketlerin toplumsal ve çevresel riskleri ve fırsatları görebilmesine ve sürdürülebilirlik performanslarını doğru bir şekilde yönetebilmelerine yönelik fırsatlar oluşturacak. Endeks, diğer yandan yatırımcılara ve topluma şirketlerin sürdürülebilirlik performansları hakkında bilgi sağlayacak. Varlık yöneticileri endeksi yeni yatırım araçları oluşturmak için kullanabilecek ve sivil toplum şirketler üzerinde sürdürülebilir stratejiler belirlemeleri konusunda baskı unsuru olabilecek. 

Çalıştay sonuçlarına göre endeksin en önemli faydası düzenlemelere gerek kalmadan şeffaflıkta iyileşmeye yol açması, şirketlerin sosyal ve çevresel etkilerinin daha iyi anlaşılması ve şirket faaliyetlerinin olumsuz etkilerini azaltacak düzenlemeler için yol gösterici olması

Projenin başarıya ulaşması için çalıştayda dile getirilen öneriler raporda sıralanmakta. Rapor uluslararası kriterlerin, Türkiye’ye özel sürdürülebilirlik risklerini dikkate alan kriterlerle desteklenmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu riskler arasında holding yapılarına ve ilişkili taraflar asındaki işlemlere yönelik risklerin tanımlanması, deprem riski, ayrımcılığın yol açacağı toplumsal riskler sayılıyor. Diğer yandan filantropik aktivitelerin ve kurumsal vatandaşlık politikalarının değerlendirmelerde dikkate alınması önerilmekte. 

Raporda sürdürülebilirlik endeksinin yatırımcıların en fazla ilgilendiği BIST-30 endeksinden ayırt edilebilmesi için en az BIST 100’ü içine alacak şekilde genişlemesi gerektiğinin altı çiziliyor. Uzun dönemde sürdürülebilirlik yönetiminde başarılı orta boy şirketlerin de endeksten faydalanmasını sağlayacak yöntemler geliştirilmesi ve şirketlerin kapasite geliştirme çalışmalarının da desteklenmesi öneriliyor.

Sürdürülebilirlik endeksi içinde en iyi performansa sahip şirketlere yönelik ödüllendirme sisteminin geliştirilmesi fikri savunulurken, iyi örnek olarak Karbon Saydamlık Projesi (CDP) kapsamında verilen  ödüller gösteriliyor.

Endeksin daha fazla yatırımcıyı cezbetmesini için yatırım yapılabilir bir endeks olarak tasarlanmasının gerekliliğini belirtilen rapora göre endeksin borsalara güven duymayan tasarruf sahiplerini yatırıma teşvik etme potansiyeli bulunuyor. 

Rapora göre  endeksin  başarısının önündeki en önemli engel yerel kurumsal yatırımcılarının hisse senedi yatırımlarının ve genel olarak tasarruf oranlarının düşüklüğü.  Raporda, fon yönetimi endüstrisinin henüz çok küçük olduğu Türkiye’de potansiyel yatırımcıların pazara çekilmesinin önemi vurgulanıyor. Raporda ayrıca hali hazırda emeklilik fonlarının hızla gelişmekte olduğu belirtiliyor. Emeklilik şirketlerinin hisse senedi yatırımlarının artmasını ve bu yatırımların sürdürülebilir şirketlere yönelmesini teşvik edici düzenlemelerin tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de finansmanın duyarlı ve sorumlu şirketlere yönelmesinde ve yatırım risklerinin azaltılmasında önemli bir rol oynayacağına vurgu yapılıyor.

MIT’nin ve Freie University Berlin’in başarılı öğrencilerini misafir ettik

Massachusetts Institute of Technology  (MIT)  ve Freie University Berlin’in (FUB) ders birincisi öğrencileri 22 – 30 Mart 2014 tarihleri arasında Üniversitemizde misafir olarak kampüs hayatını ve İstanbul'u yaşadı. 

Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi

MIT’den sekiz ve FUB’den sekiz olmak üzere toplam 16 öğrenci bir hafta boyunca ilgi duydukları derslere katılıp, yurtlarımızda konaklayarak, öğrencilerimiz eşliğinde Üniversitemizi yakından tanıdılar. 

Vefa’da boza ve leblebi

Misafir öğrenciler ayrıca Rektörlüğün organizasyonuyla İstanbul’un tarihi ve kültürel zenginliğini görme ve deneyimleme şansı elde ettiler. 

Hangar Cafe

İlk kez 2012 yılından beri her yıl Rektörümüz Nihat Berker öncülüğünde MIT'nin ders birincisi sekiz öğrencisini, Sabancı Üniversitesi'ni keşfetmek üzere bir hafta boyunca misafir etmiştik. Bilindiği üzere 2010 yılından bu yana her yıl Sabancı Üniversitesi’nin başarılı öğrencileri de bir eğitim ve kültür deneyimi yaşamak üzere Rektörümüz Nihat Berker, Rektör Yardımcılarımız Sondan Durukanoğlu Feyiz ve Hasan Mandal’ın rehberliğinde MIT ve FUB yolculuğuna çıkıyor.

Fındıklı’da merdivenlerde

“Büyüyünce DJ olmak istiyorum”

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Ayşe Kadıoğlu: Müzik birazcık kendimi kaybettiğim bir yer. Akıl ve aşk arasında hani bir zıtlık vardır ya, akıl ölçmeye, biçmeye dair… Daha soğukkanlı bir şeydir, aşk ise kendini kaybetmeye dair bir şey, daha sınırsız bir şey aşk. Müzik benim için aşk gibi bir şey.

Kadınlardan rock dinlemeyi seviyorum, Heart var mesela onlar çok iyidirler. Ara sıra dönüp dönüp dinlerim. Joan Jett, Janis Joplin, çok eskilerden Suzi Quatro. Bir de Paula Cole var, onun müziğini de çok seviyorum…


Annelik ve müzik ile ilgili düşününce bir noktada şunu fark ettim; henüz daha gençken “insanlar beni sevsin” diye düşünüyorsun, bunu istiyorsun yani sevilmek en önemli şey gibi geliyor insana. Oysa daha sonra fark ettim ki - belki buna olgunlaşmak diyebiliriz-  sevilmek tabii ki iyi hoş ama, asıl sevmek önemliymiş, bunu idrak ettim.

Anne, eğitmen ve siyaset bilimcisin. Peki, DJ’lik bunun neresinde?

O büyüyünce olmak istediğim şey işte. Büyüyünce DJ olmak istiyorum. 

Ben de şarkıcı olmak istiyordum. 

Birkaç kere DJ’lik yapınca içimde uyuyan canavar uyanmış gibi oldu. Dinleyici destek projesi kapsamında,  Açık Radyo’da birkaç kere gidip çaldım. Çok eğlendim, çok hoşuma gitti. Öyle ki, radyoda program yapıp müzik çalsam diye hayal kurdum.  Epeyce çalışıp ön hazırlık yaptım elbette, çaldığım müziğin yanı sıra aralarda konuştum. İlk başta kadın sesinden rock diye başladım, sonra caz oldu, blues oldu, şanson oldu yani hep kadınların seslendirdiği parçaları çaldım. Nancy Sinatra’nın söylediği bir şarkı var “These boots are made for walking, that’s just what they’ll do, one of these days these boots are gonna walk all over you”  diye devam eder sözleri. İşte hayalimdeki programın jeneriği bu şarkı. Şarkının bir yerinde “Are you ready boots? Start walking” der, hatta öyle başlasa daha güzel olur. Programın adı Kadın Çizmeleri olabilir mesela. Vaktim olunca böyle bir program yapmak isterim. Yaptığım programın aradaki konuşmalarında feminist bir söylem vardı; hatta bir tanesini bir 8 Mart’ta yapmıştım. O programa;  “8 Mart kadınlara çiçekler verip, hep birlikte ah ne güzel, ne tatlı filan diye kutlanan bir gün değildir, sevgililer günüyle karıştırmayalım, 8 Mart siyasi bir gündür” diyerek ve  “private is political” yani özel olan siyasaldır sloganıyla başlamıştım. Çok sevdiğim ve sürekli topladığım için sayıları giderek artan CD’lerim var. Bir kısmını bilgisayar ortamına aktardım. Eski, yeni, kendi gençliğimden, kadınlar tarafından seslendirilen topladığım epeyce müzik var. Özellikle son dönemde Nina Simone’a takmış durumdayım ve tekrar tekrar çok severek dinliyorum.

Nina Simone’un hayatını da okudum, o da garip bir şekilde oldu. Son zamanlarda kitapçılarda kitap okuma alışkanlığı geliştirdim. Nina Simone’un hayatını da bir kitapçıda okumuştum.

Kütüphanedeymiş gibi kitapçı dükkanında kitabı sonuna kadar okumak enteresan olmuş, şöyle bir göz gezdirilir de…  

Sabbatical’da Oxford’dayken… İnsan yalnız oluyor tabii; sabbatical öyle bir şey biraz. Hafta içi birlikte çalıştığın insanlar oluyor ama Cumartesi - Pazar gelince oğlum ve Erdağ olmadığı için çıkıp Oxford’daki kitapçıları dolaşıyordum. Bir gün dolaşırken, Oxford’daki  müzik kitapçısında Nina Simone’un hayatıyla ilgili bir kitap gördüm ve orada okumaya başladım. Ondan sonraki Cumartesi, Pazar günleri, sanki o kitap benim oradaki arkadaşımmış gibi dükkana gidip koltukta oturup okuyordum, sonra çıkıp bir kahve içip, geri dönüp o kitabı okumaya devam ediyordum. Her haftasonu gelip orada o kitabı okuduğumu artık kitapçıdaki çalışanlar da biliyordu. Almak istemediğimden değil ama orada okumak daha hoş gelmişti o zaman. 

O ayrı bir tat.

Nina Simone’a merak sardım. Bir dedektif ile evleniyor, önce büyük bir aşk yaşıyorlar, fakat daha sonra şiddet görmeye başlıyor kocasından. Nasıl desem? Zayıflıkları olan bir kadın. Yani, zayıflığın insan olmaya dair olmasıyla ilgili durumlar güzel anlatılmış o kitapta.  

Nina Simone’ın müziğini çok seviyorum. Tina Turner da çok severim; o da öyle şiddet görmüş bir kadın. 

Evet, müthiş mücadeleci bir kadın o da.

Evet, o da müthiş bir kadın. Bu kadınların hayatlarını bilerek müziklerini dinliyorum. Kadınlardan rock dinlemeyi seviyorum, Heart var mesela onlar çok iyidirler. Ara sıra dönüp dönüp dinlerim. Joan Jett, Janis Joplin, çok eskilerden Suzi Quatro. Bir de Paula Cole var, onun müziğini de çok seviyorum, şarkı sözleri de şiir gibi, enstrümanlar da epey iyi. Blues gitar sesi duymayı çok seviyorum, arkada o çalıyorsa zaten gerisini duymuyorum, sadece gitar sesini duyuyorum. Müzik dinlerken, enstrümanları duyuyorum yani, öyle bir alışkanlığım var.

Müzik yaşamında ağırlıklı bir yer tutuyor gibi görünüyor.

Evet, hatta birazcık kendimi kaybettiğim bir yer müzik. Akıl ve aşk arasında hani bir zıtlık vardır ya, akıl ölçmeye, biçmeye dairdir…

Daha soğukkanlı olmak. 

Daha soğukkanlı bir şey, aşk ise kendini kaybetmeye dair bir şey, daha sınırsız bir şey aşk. Müzik benim için aşk gibi bir şey. Geçenlerde bunu fark ettim daha doğrusu üzerinde düşündüğüm bir şey oldu müzikle aşkın benzerliği… Ben çalışırken müzik dinleyemem mesela, müzik dinlemek ayrı ve tek başına yaptığım bir şey…yani yanı sıra başka iş yapamıyorum, çalışamıyorum mesela…

Müzik önemli çünkü, yani öyle yan unsur değil, ana unsur olacak. 

Evet. Bir şey yazarken ya da bir şey okurken, arkada bir müzik çalması bana uymuyor. Gürültüde, kafelerde filan okuyabiliyorum ama eğer yazıyorsam sessizlik istiyorum. Eğer çok değer verdiğim bir müzik arkada çalıyorsa hayatta okuyamam, müziğe gider aklım… O müziği gürültünün içinden bile duyarım. Belki asansör müziği türü bir şey çalıyorsa o zaman çalışabilirim ama tercih etmem yani. Bazı insan müzikle çalışıyor, bende o yok. Çalışmam bitince ya da başlamadan önce ayrı bir eylem olarak müzik dinlerim. Müzik dinlemek benim için başka bir işin yanı sıra yapılan bir şey değil.

Onu ben de yapamam. 

Ama bu demek değil ki müzik sevmiyorum, aslında çok önemsediğim için çalışırken dinleyemiyorum. 

Sevdiğin ve önemsediğin için bir yan unsur olarak görmek istemiyorsun demek ki. Peki annelikle ilgili başka neler söylemek istersin?

Annelik çok önemli oldu benim için. Annem öyleydi, herhalde insan annesine bakarak öğreniyor bu işi, yani anneliği annemden öğrendim sonuçta, baktım hakikaten onun gibi oldum galiba ben de. 

Oğlumu büyütürken çok eğlendim. Oğlum da çok iyi bir çocuktu gerçekten, zor bir çocuk değildi, her çocuk kadar en fazla… Oğlum çok mutlu etti beni. Tam anlamıyla gözümün nuru oldu. Hep çok iyi okudu. Güler yüzlüdür. Düşüncelidir. Erdağ ile bakıyoruz da, ikimiz de gurur duyuyoruz, oğlumuz çok iyi bir insan oldu. Çok başarılı bir insan elbette ama daha önemlisi iyi bir insan… 

Evet önemli olan o. Birinci unsur iyi insan olmak, ikincisi başarılı olmak. 

Annelik ve müzik ile ilgili düşününce bir noktada şunu fark ettim; henüz daha gençken “insanlar beni sevsin” diye düşünüyorsun, bunu istiyorsun yani sevilmek en önemli şey gibi geliyor insana. Oysa daha sonra fark ettim ki - belki buna olgunlaşmak diyebiliriz-  sevilmek tabii ki iyi hoş ama, asıl sevmek önemliymiş, bunu idrak ettim. Bunu da bana çok net anlatan bir film görmüştüm. Filmin adı Marvin’s Room. Filmde iki kız kardeş rolünde Meryl Streep ve Diane Keaton oynuyor.  Çok hasta bir babaları var.  Diane Keaton ailede hep iyi evlat olmuş olan kardeşi oynuyor, hasta babaya o bakıyor zaten…

Diane Keaton da hasta sanırım.

Galiba. Meryl Streep’in de bir oğlu var. Hatırladın mı? Meryl Streep hep ailenin asi çocuğu olmuş, aileyle fazla ilgilenmemiş. Ve bir sahnede iki kızkardeş konuşurlarken Meryl Streep, yani asi olan ötekine, “sen çok şanslıydın, annem, babam, tüm aile seni hep sevdiler, çünkü sen hep iyi bir evlattın” diyor. Diane Keaton’ın oynadığı iyi evlat olan kardeş de duruyor, düşünüyor ve “evet, şanslıydım ama onlar beni sevdikleri için değil, ben onları sevdiğim için şanslıydım” diyor. Anladın mı? Çok önemli bir şey değil mi bu? 

Gerçekten öyle, herkes sevilmek ister, ama sevmeyi becerebilmek önemli.

Bence genel olarak pozitifliğin kaynağında o var. Anladın mı? 

Evet evet. Bütün hayata bakışını, dünyayı algılama şeklini değiştirebilecek bir şey aslında bu. Bazen çok basit bir şey insanın bütün ufkunu açabiliyor, bir söz, bir filmden bir sahne.

Hrant öldürüldükten sonra yazdığım bir yazıda söz etmiştim bu filmden. Çünkü Hrant’ın en büyük özelliği sevmeyi biliyor olmasıydı. Pozitif enerji ile yüklüydü hep. Kocayürek idi… 

Haklısın, Hrant Dink sevgi ve coşku dolu bir insandı. Filmin son sahnesini hatırlıyorum, Diane Keaton, babası yatakta, babasının yanına geliyor uzanıyor ve ona aynayla ışığı duvara yansıtarak güzel renkler, şekiller izletiyor.

Çok doğru hatırlıyorsun bak, seni de etkilemiş. 

Tabii tabii.

Marvin’s Room. Bu film nedense bende böyle bir iz bırakmış.

Son bir sözün, mesajın olur mu acaba? Nasılsın şu anda, iyi misin?

Evet iyiyim, hayatımdan memnunum. Benim referanslarım olan çok eski dostlarım var hayatımda, onlardan güç alıyorum sürekli. Fakültede çok iyi bir idari ekiple çalışıyorum, dolayısıyla çok mutluyum. Fakültedeki öğretim üyelerinin de birçoğu arkadaşlarım, bunun da iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, birbirimizi epeydir tanıyoruz, güveniyoruz.

Oğlum Deniz Cihat, Erdağ, ailem, yakın dostlar, derinliğin öne çıktığı ilişkiler bunların hepsi… Yoğunluktan giderek vaktim de azalıyor tabii o nedenle vaktimi nasıl geçireceğimi biraz daha seçiyor ve öyle yaşamaya çalışıyorum. 

Daha rafine bir yaşama geçiyorsun, çok fazla detaylara takılmadan. 

Bence çok güzel bir sohbet oldu, çok teşekkür ederim. 

Kulağa Sanatsal Geliyor

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri'nin yeni sergisi “Kulağa Sanatsal Geliyor”, ses sanatının çeşitli örneklerini bir araya getiriyor. John Drever, Music for Installations (MFI), Nigel Helyer ve Jane Grant – John Matthias ikilisinin çalışmaları, ses sanatının güncel pratiklerine ışık tutarken, seyirciyi de bu sanatın çevresel, sosyal, estetik ve kavramsal yaklaşımları arasında yeni bir keşfe çıkarıyor. “Kulağa Sanatsal Geliyor” başlıklı sergi 2 – 26 Nisan 2014 tarihleri arasında gezilebilecek. 

Küratörlüğünü Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Lanfranco Aceti’nin üstlendiği  “Kulağa Sanatsal Geliyor”, Kasa Galeri'nin OCR, Courtauld Güzel Sanatlar Enstitüsü, Goldsmiths, New York Üniversitesi, LARM Archieve ve Aalborg Üniversitesi'yle ortak olarak Londra'da düzenleyeceği "Sound Art Curating" (Ses Sanatı Küratörlüğü) konferansının hemen öncesinde gerçekleşiyor.

“Bir resmin bağlamı [Inhalt] sırf tasvir ettiği şey değil, içerdiği tüm renk, doku ve ilişki öğeleridir; bir müziğin bağlamı ise, örneğin Schoenberg'teki gibi, bir temanın tarihidir” (Adorno, Aesthetic Theory, 1999: 356).

Ses sanatçıları, özgün estetik kriterler ve etkileşim yöntemleriyle temasal bağlama yeni yaklaşımlar getirdi. Geleneksel yorumlamalardan giderek uzaklaşan bu yeni ifade biçimleri, bir yandan yeni temsil ve ilişki stratejileri benimsiyor, bir yandan da sanat aracı olarak sesin rolünü yeniden tanımlamayı sürdürüyor.

“Bir temanın tarihi olarak" bağlam, ses sanatçılarına, sese özel estetik pratikler kurma ve tasarlama imkânı veriyor. Bağlama dayanan ses sanatı pratikleri, deneyimler, duyguların hatırlanması ve algılanması, anılar ve tasavvur üzerinden sanat izleyicisiyle yeni ilişkiler kuruyor.

Ses sanatının güncel örnekleri, artık cisimlilik-cisimsizlik ya da ses-görsellik gibi katı geleneksel karşıtlıklar ve tanımlar arasına sıkışmaktan kurtulmuş bir hâlde, kendi ‘cisimli / cisimsiz’ bilişsel deneyimlerine, temasal bağlamlarına ve estetik yapılarına göre varoluyorlar.

“Kulağa Sanatsal Geliyor”

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri

2  – 26 Nisan, 2014

Adres: Kasa Galeri Bankalar Cad. No: 2, Karaköy, İstanbul

Ziyaret saatleri: 10:00 – 17:00 (Pazar hariç).

Kasa Galeri’yi web’de takip edin: 

Websitesi: http://kasagaleri.sabanciuniv.edu

Facebook: https://www.facebook.com/pages/Kasa-Galeri/77695156678

Twitter: http://www.twitter.com/kasagaleri

Girişimcilik ve İnovasyon Zirvesi'14 başlıyor, yerinizi alın!

Sabancı Üniversitesi Genç Girişimciler Kulübü (GGK) tarafından düzenlenerek gelenekselleşen Girişimcilik ve İnovasyon Zirvesi'nin dördüncüsü 5-6 Nisan 2014 tarihlerinde saat 10:00-17:00 arasında Sabancı Üniversitesi kampüsünde gerçekleşecek.

Birbirinden başarılı 14 girişimcinin konuşmacı olarak katılacağı GİZ'14'e son kayıt tarihi 4 Nisan 2014. Yılda bir kez gerçekleşen etkinliği kaçırmayın!

GİZ'14 hakkında detaylı bilgi için:

https://www.facebook.com/events/1466783586872627/

GİZ'14'e kayıt yaptırmak için:

https://www.surveymonkey.com/s/7BBLHV3

Genel olarak etkinlikte, kendi şirketini kurmuş konuşmacıların ilerledikleri sektördeki yolculuklarının nasıl başladığı, girişimlerinin ilk aşamasında kazanç sağlayana kadar geçen sürede neler yaşadıkları, bu sektörde nasıl fark yarattıklarını, sektörün Türkiye'deki ve diğer ülkelerdeki değendirilmesi veya karşılaştırılması konusundaki yorumları, Türkiye'deki girişimcilik hakkında olumlu veya olumsuz görüşleri gibi konulara değinmelerini; şirketlerde yönetici pozisyonunda olan konuşmacıların ise sektörün ve girişimciliğin değerlendirilmesine ek olarak şirketiçi girişimcilik üzerine yoğunlaşmaları bekleniyor.

Etkinlik detayları ve programı:

5 Nisan Cumartesi

*10:00-10:45 Demet Sabancı Çetindoğan (MediaSa Kurucusu & DEMSA Group Kurucu Ortağı)

*11:00-11:45 Kemal Özel (Microsoft İnsan Kaynakları Yöneticisi)

*12:00-12:45 Hasan Aslanoba (Aslanoba Capital Kurucusu)

YEMEK ARASI

*14:00-14:45 Burak Aydın (Intel Türkiye Genel Müdürü) & Hasan Vatan (Vatan Computer Genel Müdürü)

*15:00-15:45 Yenal Gökyıldırım (LC Waikiki Uluslararası Mağazacılık Genel Müdürü)

*16:00-16:45 Haluk Okutur (Simit Sarayı Kurucusu-Yönetim Kurulu Başkanı)

6 Nisan Pazar

*10:00-10:45 Feride Aytül Erçil (Sabancı Üniversitesi Profesörü & 2013 yılı Türkiye   Kadın Girişimcisi - Vistek Isra Vision Yapay Görme ve Otomasyon Kurucusu)

*11:00-11:45 Demet Mutlu (Trendyol Kurucusu ve CEO'su), Çağrı Emre Korkmaz (Trendyol’da Pazarlama İş Analisti)

*12:00-12:45 Mehmet Aksel (MSA Kurucusu)

YEMEK ARASI

*14:00-14:45 Fatih İşbecer (Monitise MEA CEO'su)

*15:00-15:45 Berna Samiloğlu (Turkcell Girişimcilik Direktörü)

*16:00-16:45 Gökhan Meriçliler (YGA Yönetim Kurulu Üyesi & YGA Girişimleri Kurucusu)

*Etkinlik ücreti GGK üyelerine 20 TL olup üye olmayanlara 30 TL'dir. Ücreti Akbank TR82 0004 6007 1388 8000 0966 80 nolu hesaba yatırmak gerekmektedir.

*Katılımcılara etkinlik sonunda katılım sertifikası verilecektir.

*Öğle yemeği için ücrete dahil olan yemek fişi verilecektir.

*Saat 08:45'te Taksim ve Kadıköy'den kampüse, 17:15'te ise kampüsten Taksim ve Kadıköy'e ücretsiz servisler olacaktır.

*Oturumlar arası 15 dk'lık kahve molaları verilecektir.

*Son kayıt tarihi 4 Nisan 2014'tür!

GİZ'14 hakkında detaylı bilgi için:

https://www.facebook.com/events/1466783586872627/

GİZ'14'e kayıt yaptırmak için:

https://www.surveymonkey.com/s/7BBLHV3

Sabancı Üniversitesi Genç Girişimciler Kulübü

Mail: ggk@sabanciuniv.edu

Facebook: https://www.facebook.com/SabanciGGK

Twitter: https://twitter.com/SU_GGK

STK Stajı yapmak ister misiniz?

Toplumsal Duyarlılık Projeleri  2008 yılında başladığı  Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Programı’nın bu yıl yedincisini düzenliyor! Son başvuru 6 Nisan Pazar


CIP - STK  programı farklı ölçekteki Sivil Toplum Kuruluşları’nın desteklenmesinin yanı sıra sivil toplum alanında kariyer yapmak isteyen gençlere fırsat vermeyi hedefliyor. Sivil Toplum Kuruluşlarında da kariyer imkanı olduğunu gençlere, doğrudan bir STK’da 1 aylığına çalışma fırsatı vererek tecrübe etmelerini sağlıyor. Gençler, böylece bir STK gönüllüsünden öte, STK'ların işleyişini, dinamiğini öğrenme fırsatı yakalıyor. 

Geçtiğimiz sene düzenlen CIP- STK programına 80 farklı üniversitelerden 374 öğrenci başvurdu, yapılan değerlendirme sonucunda bu öğrencilerden 115'i 29 farklı STK ile kendi tercihleri doğrultusunda eşleştirildi.

Bir aylık bir süreyi kapsayan bu programa katılmak isteyen öğrencilerimizin başvurularını 24 Mart  – 6 Nisan tarihleri arasında yapması gerekiyor.

Başvuru için gerekli belgeler:

Motivasyon mektubu : Ortalama 200- 300 kelime 

Transkript:  Hazırlık öğrencileri muaftır. 

Her iki belgeyi de cip@sabanciuniv.edu adresine gönderebilirsiniz. 

Başvurunuzu cip.sabanciuniv.edu adresinden yapabileceğiniz gibi, aşağıdaki linkten başvuru formuna ulaşabilirsiniz. 

Başvuru için tıklayınız.

2014 Mezuniyet Gazetesi çıktı!

Sabancı Üniversitesi 2014 Mezuniyet Sınıfı Komitesi (MSK) tarafından hazırlanan mezuniyet gazetesi çıktı!


Sabancı Üniversitesi'nde Fizik Doktorası

Sabancı Üniversitesi Fizik Doktorası Tantım Toplantısı 5 Nisan 2013 Cumartesi günü Karaköy Minerva Palas'ta gerçekleşecek.


Abone ol