Ana içeriğe atla

Deniz Kandiyoti: “Kadın haklarının ateş hattına sürüldüğü bir dönemden geçiyoruz”

Deniz Kandiyoti: “Kadın haklarının ateş hattına sürüldüğü bir dönemden geçiyoruz”

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında Deniz Kandiyoti’nin konuşmacı olduğu bir konferans düzenledi.


Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu tarafından düzenlenen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında 7 Mart 2015, Cumartesi günü, Karaköy Minerva Palas’ta SOAS, Londra Üniversitesi Öğretim Üyesi Deniz Kandiyoti’nin konuşmacı olduğu bir konferans düzenlendi.

Moderatörlüğünü Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Ayşe Öncü’nün yaptığı konferansta Deniz Kandiyoti “Kadın Hakları Çıkmazda Mı?” başlıklı bir konuşma yaptı. 

Konuşmasına 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün tarihçesine değinerek başlayan Kandiyoti, 1975 yılından bu yana Birleşmiş Milletler’in tarafından her on yılda bir düzenlenen Küresel Kadın Konferansı’nın beşincisinin düzenlenmesi için 2015 yılı kararının çıkmamasının vahim bir durum olduğunu dile getirdi.

Kadın hareketlerinin tarih ve mekanla bağlantılı olduğunu söyleyen Deniz Kandiyoti, kadın hareketlerinin küresel etkenlere ve jeopolitik hareketlere maruz kaldığını ifade etti ve kadın haklarının ateş hattına sürüldüğü bir dönemden geçtiğimizi belirtti.

Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki kadın hakları reformlarının uluslararası alanda göz boyamak için kullanıldığına dikkat çeken Kandiyoti, Türkiye’de ise 21. yüzyılda kadınların hala insan olma mücadelesi verdiğini vurguladı.

Emperyalizm ve feminizm arasındaki bağlantıya dikkat çeken Deniz Kandiyoti “proje feminizmini” eleştirdi. Kandiyoti “Proje feminizmi kadının güçlenmesini Pazar payına hapsederken, yüksek düzeydeki kadınları alt düzeydekilere ulaştırdı” dedi.

Deniz Kandiyoti konuşmasında Özgecan Aslan cinayetine ve buna karşı toplumda gelişen tepkilere de değindi. Bu tepkilerin farklı vicdanların çatışması olduğunu dile getiren Kandiyoti, etekle eylem yapan erkekler ile kadınlara sahip olduklarını düşünen erkekler arasında dünya kadar fark olduğunun da altını çizdi.

Feminizmin politik bir hareket, bir kurtuluş hareketi olarak başladığına inandığını söyleyen Deniz Kandiyoti, kadın hareketinin popülist bir politikaya kurban edilmesinden duyduğu kaygıyı dile getirirken  kadın haklarının içi boşaltılmış bir gelişmişlik göstergesi olarak kullanılmasından rahatsız olduğunu belirtti.

Deniz Kandiyoti son olarak feminist kadınlar gibi feminist erkeklerin de olabileceğini söyledi ve bunun siyasi bir hareket olduğuna dikkat çekti. Kandiyoti konuşmasının ardından katılımcılardan gelen soruları yanıtladı.

Deniz Kandiyoti Kimdir?

Deniz Kandiyoti,  University of London Kalkınma Çalışmaları ile Tarımsal Dönüşüm ve Kalkınma bölümlerinde Emeritus Profesör ve Central Asian Survey’de editördür. 

L'Université de Paris (Sorbonne) ve London School of Economics and Political Science’ta eğitim alan Kandiyoti, 1969-1974 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve 1974-1980 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmıştır. 1997 yılında “Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar”  adlı kitabını yayınlamıştır. 2002 yılında yayınlanan “Kültürün Kırılımları: Modern Türkiye’nin Her Günü”, 1996 yılında yayınlanan “Orta Doğuyu Cinsiyetlendirmek” ve 1991 yılında yayınlanan “Kadınlar, İslam ve Devlet”in editörlüğünü yapmıştır. Kandiyoti’nin; toplumsal cinsiyet, İslam, postkolonyalizm, Orta Asya’da Soyvet dönüşümü sonrası ve Afganistan’da toplumsal cinsiyet ve çatışma konularında birçok makalesi bulunmaktadır.

Deniz Kandiyoti, UNDP, UNESCO, OSCE, UNIFEM, DFID, British Council ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlara danışmanlık yapmıştır. 

Kandiyoti geçtiğimiz yıl, Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri kapsamında Jüri Özel Ödülü’ne layık görülmüştür.

IEEE SU - Büyük Sıçrama Sabancı Üniversitesi

Türkiye'de mühendisliğin dünü, bugünü ve yarını ile ilgili bilgi sahibi olma, çeşitli hediyeler kazanma ve hatta staj ayarlama fırsatı 11 MART 2015 Çarşamba günü 13.45-16.30 arasında Sabancı Üniversitesi UM (Üniversite Merkezi) Sinema Salonu'nda sizleri bekliyor!


Büyük Sıçrama sizlere Türkiye’deki Elektronik Sanayi ve Bilişim hakkında girişimcilikten pazarlamaya, teknolojiden ekonomiye birçok konuda yön verecek!

Elektronik Mühendisliği bölümü profesörü İbrahim Tekin ve Müjdat Çetin, NETAŞ CEO'su Müjdat Altay, Airties Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Çelebi, CNN Türk Ekonomi Editörü Cem Seymen, Teknosa Pazarlama Direktörü Cemal Cem Işık ve daha birçok önemli isim Büyük Sıçrama'da.

Etkinlik ücretsizdir !

Etkinliğimize kampüs dışından katılım gerçekleştirebilirsiniz!

Kampüs Ring seferleri bilgisine ulaşmak için:
http://www.sabanciuniv.edu/tr/ulasim/ring-sefer-saatleri

Etkinlik katılım bilginizi kampüs dışından gelmeniz halinde lütfen en aşağıdaki e-mail adreslerine mail yollayarak bildiriniz.

Detaylı bilgi için:

http://www.buyuksicrama.com/
https://www.facebook.com/events/528904977249991/
https://twitter.com/BSSabanci

Etkinlik Programı:

1.Bölüm
13:45 – 14:00 Kayıt
14:00 – 14:05 Açılış konuşması: Doç.Dr. Müjdat Çetin Elektronik Mühendisliği Programı
14:05 – 14:15 C.Müjdat Altay TESİD Yönetim Kurulu Başkanı ve NETAŞ CEO
14:15 – 14:35 Büyük Sıçrama Belgeseli tanıtımı Alper Akman Yönetmen,
Sinan Orallı Moderatör
14:35 – 14:40 Tanıtım Cemal Cem Işık Teknosa Pazarlama Direktörü

14:40 – 15:00 Ara

2.Bölüm
15:00 – 15:10 Üniversite&Endüstri ilişkilerinde başarılı örnekler
Prof.Dr.İbrahim Tekin Elektronik Mühendisliği Programı

15:10 – 16.10 PANEL ; Bilişim, Endüstriyel Elektronik, Wireless Communication, 4G, Mobil Bankacılık , Pazarlama

-Moderatör; Sinan Orallı İKÜ Öğretim Üyesi
-C.Müjdat Altay Netaş Genel Müdürü
-Bülent Çelebi Airties Yönetim Kurulu Başkanı
-Faik Erem Entes Yönetim Kurulu Başkanı
-Fatih İşbecer Monitise MEA Genel Müdürü
-Cemal Cem Işık Teknosa Pazarlama Direktörü

16:10 – 16: 20 Medyanın Merceğinden Büyük Sıçrama
Cem Seymen CNN Türk Ekonomi Editörü

16:20 -16:30 Sürpriz hediye çekilişi

Not: Program değişiklikleri sayfalarımızdan duyurulacaktır.

IEEE Sabanci University Student Branch - "Innovations, Technology, Future!"
Facebookwww.facebook.com/SU.IEEE
Twitter: https://twitter.com/IEEE_SU
Instagramhttp://instagram.com/ieee_su
Youtube: http://www.youtube.com/channel/UC0u-dSecM_OvfmRZMAP0aeA/feed

İletişim: abalkan@sabanciuniv.edu
kaanoagis@sabanciuniv.edu

“Türkiye ve Somali: Barış İçin Yardımlaşma” raporu 20 Mart'ta açıklanacak

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ve SaferWorld geçtiğimiz yıl içinde güçlerini birleştirerek, Türkiye'nin Somali'deki yardım ve kalkınma faaliyetlerine ışık tutmayı hedefledi.


Türkiye, Londra, Nairobi ve Somali genelinde profesyoneller, akademisyenler, STK çalışanları ve sivil toplum örgütleriyle mülakatlar ve atölye çalışmaları düzenlendi. Araştırmanın en önemli bulgular arasında Türk yardım kuruluşlarının pratik ve yöntemleri; uygulama ve saha çalışması bakımından geleneksel bağışçı tavrından dikkate değer bir şekilde ayrılmaları yer alıyor.  İki düşünce kuruluşu, bulgularını ve politika önerilerini “Türkiye ve Somali: Barış İçin Yardımlaşma” adlı bir raporda derledi.

Türkiye'nin kamu kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin 2011'den bu yana Somali'de yürüttükleri çalışmalar, Türkiye dış politikasının belirleyici özelliklerinden biri olup ülkenin küresel yükselen güç imajını pekiştirmiştir. Türkiye'nin yardım kuruluşlarının Somali bağlamındaki yardımseverliği ve etkinliği, insani yardım ve kalkınma desteği alanlarındaki kalıplaşmış düşünce ve davranışlara meydan okumuştur. Türkiye'nin Somali'de sağlıktan eğitime, altyapı inşaatından temel hizmetlerin sunulmasına kadar çalışmaları, sadece pratik değil metodolojik açıdan da ilgi çekici bir vakadır.

İPM ve SaferWorld tarafından düzenlenen bir etkinlik ile “Türkiye ve Somali: Barış İçin Yardımlaşma” raporu tanıtılacak. Düzenlenen toplantıda İPM Direktörü Fuat Keyman’ın açış konuşmasının ardından Thomas  Wheeler  (SaferWorld),  Onur Sazak (İPM) ve Auveen  Woods  (İPM) raporun yazarları olarak konu ile ilgili bilgi verecekler. 

Tarih: 20 Mart 2015 Cuma

Saat: 10:00

Yer: Sabancı Üniversitesi İletişim Merkezi, Bankalar Cad. No:2 Karaköy

“Uluslararası İnsani Yardım Kurumları ve Acil Yardımlar Çalıştayı” yapıldı

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), 6 Mart 2015 tarihinde Türk insani yardım kuruluşlarının Türk dış politikasına ve Türkiye’nin barış inşaası çabalarındaki etkilerini anlamak üzere “Uluslararası İnsani Yardım Kurumları ve Acil Yardımlar” konulu bir çalıştay  gerçekleştirdi. 


Düzenlenen çalıştayda, insani yardım kurumlarına genel bakış, Türk ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının acil yardım faaliyetleri, afet yönetimi ve müdahale, acil yardımların lojistiği, dağıtımı ve sürdürülebilirliği gibi konular ele alındı. 

Çalıştaya İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Fuat Keyman, İstanbul Politikalar Merkezi Çatışma Çözümü Programı Koordinatörü Bülent Aras, London School of Economics and Political Science (LSE)’den David Lewis, İstanbul Politikalar Merkezi’nden Pınar Akpınar, Cardiff Üniversitesi’nden Anthony Beresford, Michelsen Enstitüsü’nden Arne Strand gibi birçok önemli karar alıcı, üst düzey devlet yetkilisi ve akademisyen katıldı. 

Türkiye’nin barış odaklı dış politikasında, Türkiye’deki STK’ların insani yardım konusunda artan varlıklarının ve kapasitelerinin ele alındığı etkinliğe ayrıca Türkiye’deki çeşitli sivil toplum kurumlarının temsilcileri, akademisyenler ve öğrenciler de katıldı. 

Sabancı Üniversitesi’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Etkinlikleri

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü bir dizi etkinlikle kutluyor.

Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun kutlama etkinlikleri 3 Mart 2015, Salı günü saat 18:30’da Sinema Salonu’nda, Toplumsal Duyarlılık Projeleri ve SİNEK (Sinema Kulübü) işbirliği ile gösterilecek  “Annemin Şarkısı” isimli filmle başlayacak. Film gösteriminin ardından oyuncuların ve yönetmenin katılımıyla söyleşi düzenlenecek. Söyleşinin moderatörlüğünü SSBF Öğretim Üyesi Ruken Alp üstlenecek.
Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun gelenekselleşen bilgi yarışması bu yıl 4 Mart 2015, Çarşamba günü saat 12:30’da Yemekhane’de gerçekleşecek.
Etkinlikler kapsamında panel ve konferanslar düzenleyen Forum’un ilk paneli “Cinsel Şiddetin Siyasallaşması ve İnsan Hakları” başlığını taşıyor. 5 Mart 2015, Perşembe günü saat 14:00’te, SSBF 2034’te gerçekleşecek etkinliğin moderatörlüğünü SSBF Öğretim Üyesi Gürol Irzık üstlenecek.
Panelde, Koç Üniversitesi’nden Zeynep Direk "İktidar (egemenlik) ve Toplumsal Cinsiyet", Koç Üniversitesi’nden Çiğdem Yazıcı "Özgecan vakasında beliren kadın kimlik politikasının görünürlüğü ve getirdiği sorular" ve Koç Üniversitesi’nden Hülya Şıvga "Özgürlük, Özgürlükler, Haklar: Simone de Beauvoir ve İnsan Hakları" başlıklı konuşmalar yapacaklar.
Etkinlikler dizisinin sonuncusu 7 Mart 2015, Cumartesi günü Karaköy Minerva Palas’ta gerçekleşecek.  SSBF Öğretim Üyesi Ayşe Öncü’nün moderatörlüğünde gerçekleşecek toplantıda SOAS, Londra Üniversitesi Öğretim Üyesi ve geçtiğimiz yıl Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Deniz KandiyotiKadın Hakları Çıkmazda Mı?” başlıklı bir konuşma yapacak.
Program:
“Annemin Şarkısı” Film Gösterimi & Panel – Ruken Alp moderatörlüğünde
Tarih: 3 Mart 2015, Salı
Saat: 18:30
Yer: Sinema Salonu
Bilgi Yarışması
Tarih: 4 Mart 2015, Çarşamba
Saat: 12:30
Yer: Yemekhane
Cinsel Şiddetin Siyasallaşması ve İnsan Hakları” Paneli
Konuşmacılar:  Zeynep Direk (Koç Üniversitesi) - "İktidar (egemenlik) ve Toplumsal Cinsiyet", 
Çiğdem Yazıcı (Koç Üniversitesi) "Özgecan vakasında beliren kadın kimlik politikasının görünürlüğü ve getirdiği sorular" 
Hülya Şıvga (Koç Üniversitesi) "Özgürlük, Özgürlükler, Haklar: Simone de Beauvoir ve İnsan Hakları"
Moderatör: Gürol Irzık
Saat: 14:00
Yer: SSBF 2034
Konferans
Konuşmacı:  Deniz Kandiyoti (SOAS, Londra Üniversitesi) “Kadın Hakları Çıkmazda Mı?”
Moderatör: Ayşe Öncü
Saat: 15:00
Yer: Karaköy Minerva Palas

Uluslararası İnsani Yardım Kurumları ve Acil Yardımlar Çalıştayı

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), Türkiye’deki STK’ların, insani yardımların dağıtımı, sürdürülebilirliği ve etkileri gibi alanlarda oynadıkları rolü daha iyi çözümleyebilmek için “Uluslararası İnsani Yardım Kurumları ve Acil Yardımlar” konulu bir çalıştay gerçekleştirecek.

Etkinlikte özellikle Türk dış politikası ve barış inşası çabalarında Türkiye’deki STK’ların insani yardım konusunda artan varlığı ve kapasitesinin  ele alınması hedefleniyor.  

Çalıştaya, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Başkanı Fuat Oktay, Kızılay Genel Müdürü Mehmet Güllüoğlu, İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Fuat Keyman, İstanbul Politikalar Merkezi Çatışma Çözümü Programı Koordinatörü Bülent Aras, London School of Economics and Political Science (LSE)’den David Lewis, İstanbul Politikalar Merkezi’nden Pınar Akpınar, Cardiff Üniversitesi’nden Anthony Beresford, Michelsen Enstitüsü’nden Arne Strand gibi birçok önemli karar alıcı, üst düzey devlet yetkilisi ve akademisyen katılacak. 

İnsani yardımlar son yıllarda Türk dış politikasının en önemli yapıtaşı oldu.  Gerek devlet kurumlarının, gerekse sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirdiği insani ve resmi kalkınma yardımları, Türkiye’nin yumuşak gücünün önemli bir parçası haline geldi. Realpolitik yerine insan haysiyetini merkeze alan Türkiye’nin insani diplomasisi, sadece yakın bölgede Türkiye’ye yönelik olumlu kamuoyu algısını artırmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye’ye dair yükselen güç algısını küresel düzeyde pekiştirmiş. 

İnsani yardım kurumlarına genel bakış, afet yönetimi ve müdahale, yardımların dağıtımı ve ulaşımı ve Türk STK’larının acil yardım faaliyetlerinin tartışılacağı çalıştay:

Tarih: 6 Mart 2015, Cuma

Saat: 09:00 – 18:00

Yer: Ramada Otel – Halaskargazi Cad. No:63 Pangaltı Şişli

Not: Toplantının dili İngilizce olup simultane çeviri sağlanacaktır. 

Program

09:00-09:10 Hoşgeldin Konuşması: Fuat Keyman, Direktör, İstanbul Politikalar Merkezi

09:10-09:35 Açılış Konuşması: Dr. Fuat Oktay, Başkan, T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı

09:45-10:45 Panel 1 – Uluslararası İnsani Yardım STK’larına ve Acil Yardım Faaliyetlerine Genel Bakış

Başkan: Bülent Aras (İstanbul Politikalar Merkezi ve Sabancı Üniversitesi)

David Lewis (London School of Economics) – “Sivil Toplum Kuruluşları ve İnsani Yardım Dağıtan Sivil Toplum Kuruluşları”  

Pınar Akpınar (İstanbul Politikalar Merkezi) – “Türkiye’nin İnsani Yardım Sivil Toplum Kuruluşları ve Barış İnşası”

Çay/Kahve Arası

11:15-12:45 Panel 2 –  Afet Yönetimi ve Müdahale

Başkan: Fuat Keyman, (İstanbul Politikalar Merkezi)

Wendy Fenton (Overseas Development Institute) – “Afet Riski Azaltılması”

Meryem Aslan (OXFAM) – “Doğal Afet Sonrası Acil Yardımlar”

Arne Strand (CHR. Michelsen Institute) – “Çatışma Sonrası Acil Yardımlar”

Öğle Yemeği: 13:00-14:30

15:00-16:00 Panel 3 – Yardımların Dağıtımı ve Ulaşımı

Başkan: Onur Sazak, (İstanbul Politikalar Merkezi)

Ira Haavisto (HUMLOG Institute) – “Acil Yardımların Ulaşımı”

Anthony Beresford (Cardiff University) – Acil Yardımlara Erişim ve Yardımların Dağıtımı”

Çay/Kahve Arası

16:30-18:00 Panel 4:  – Türk Sivil Toplum Kuruluşları Acil Yardım Faaliyetleri

Başkan: Pınar Akpınar (İstanbul Politikalar Merkezi)

Mehmet Güllüoğlu, Genel Müdür (Kızılay)

İzzet Şahin, İnsani İlişkiler ve Diplomasi Koordinatörü (IHH)

Ali Karayılan, Genel Müdür (Deniz Feneri Derneği)

Yardımeli Derneği Temsilcisi

Girişimcilik Okulu Başlıyor

Sabancı Üniversitesi ve TÜBİTAK işbirliği ile hazırlanan sertifikalı eğitim programı “Girişimcilik Okulu”, 6 Mart 2015, Cuma günü YBF G060’da gerçekleşecek ilk dersle başlayacak.


“Girişimciliğin Temelleri” başlıklı ilk ders Sabancı Üniversitesi Girişimcilik Kurulu ve SUCool Ön Kuluçka Merkezi Direktörü Kutlu Kazancı tarafından verilecek. 

10 haftalık ücretsiz sertifika programına kayıt olmak için http://goo.gl/forms/3e3l1vYTrc adresindeki formun doldurulması gerekiyor. Programı tek dönemde tamamlayan katılımcılar sertifika almaya hak kazanıyorlar. 

Detaylı bilgi için: http://sugk.sabanciuniv.edu/faaliyetler.asp?ID=14 

Dünyadan bir çiçek eksilirse bir renk, bir koku yitmiş demektir...

"Dünyadan bir çiçek eksilirse bir renk, bir koku yitmiş demektir. Dünya binlerce çiçekten bir kültür bahçesidir. Bu insanlığın zenginliğidir. Bizim gibi ülkeler yüzlerce çiçekli bir kültür bahçesidir."

Edebiyatımızın unutulmaz ismi Yaşar Kemal'i derin bir saygı ve dünyaya bıraktığı eserler için minnetle anıyoruz.

Edebiyatımızın koca çınarı Yaşar Kemal'i kaybettik... Yaşar Kemal'i üniversitemizin 2005 - 2006 akademik yılı kapanış konferansında ağırlamıştık. Koca Çınar dönem mezunlarımıza yaptığı konuşma ile unutulmaz bir kapanış konferansı vermişti.

Yaşar Kemal'in anısına okurlarımızla o özel konuşmayı paylaşarak bir kez daha kendisini saygı ve şükran ile anıyoruz.


Sabancı Üniversitesi 2005-2006 Akademik Yıl Kapanış Konferansı Onur Konuşmacımız Yaşar Kemal’in konuşma videosunu SU özel arşivi linkinden izleyebilirsiniz. 

Sabancı Üniversitesi 2005-2006 Akademik Yıl Kapanış Konferansı Onur Konuşmacısı Yaşar Kemal’in konuşma metni – 30 Haziran 2006

"Sevgili Dostlar,

Sözlerime Miletli filozof Thalesle başlayacağım. Thales milattan önce 624’de doğdu. 548’de de öldü. Thalesi nereden çıkardın diyeceksiniz. Yıllardır onun birkaç sözüyle birlikteyim.  Bu sözleri bana eski Yunancadan Halikarnas Balıkçısı çevirdi. O gün bugündür dilimden düşürmedim. Thales diyor ki: ‘’Kanunları yapanlardan halkların türkülerini yaratanlar daha güçlüdür.’’

Sizlerin bundan sonra, yeni dünyalarınız, yeni çabalarınız olacak, size başarılar ve mutluluklar diliyorum. Sizleri okullarda başarılı olasınız diye okuttular. Ama mutluluğun kitabını öğreten yok. Onu siz öğreneceksiniz. Her insanda mutluluk gücü vardır. İnsanlara en büyük yardımcı da yaşama sevincidir. 

Ben size şöyle böyle yaparsınız diyemeyeceğim. İnsanlar başka başkadır. İnsan tek gelir dünyaya tek gider. Mutlu olmak yolunu kimse kimseye öğretemez. İnsan mutluluğun yolunu kendisi bulur. Belki de insan hiç beklemediği sırada mutluluk onun karşısına çıkar. Benim bir arkadaşım vardı, mutluluğu yaylasıydı. Yaylasındaki çınarın altıydı. Bir de yayladaki sedir ağacının altıydı. Arkadaşım öylesine mutluydu, sevinçliydi ki akla hayale sığmazdı. 

Onun yanına gelenler, onunla konuşanlar sevinçle dolardı. Çok da güzel türküler söylerdi. Onun türküsünü dinleyenler hastayken iyi olurlardı. Bir gün onun yaylasına gittim sedirin altında yatar buldum. Beni görünce sevindi. O gün akşama kadar sedir ormanının içinde dolaştık.  Toroslarda, başka bir yerde olmayan bir nane türü var, ondan birer kucak topladık.   Çadıra geldik, ilk işimiz topladığımız naneleri yastık kılıflarına sokmak oldu.

Benim uyumam zordur,  kolay kolay uyuyamam. O gece başımı yastığa koyar koymaz hemen uyudum. Şimdiye kadar hiç böyle uyumamıştım. Sabahleyin uyanınca evin insanlarına uykumu söyledim. Orada insan hep benim gibi uyurmuş. Orada bir hafta kaldım, hep böyle uyudum. Sonra bir daha o yaylaya gidemedim

Dilerim sizlerin de hep sığınacak bir yaylanız olsun çünkü sizi bekleyen dünya zor. Sizleri bekleyen dünyada neler en belirgin?  Sizin kuşağınızın üstesinden gelmesi gereken sorunlar ne? Dünyamızdaki yokluk, açlık, tamamen bozulmuş bir gelir dağılımı… Dünyadaki dillerin yok olması, kültürlerin yozlaşması... En önemlisi de doğanın kırımı, doğa kırımıyla birlikte insanoğlunun soyunun da tükenmesi… Karşılarında da mücadeleniz için dayanağınız,  bilim ve sanat.

Tüketilen dünyanın çığlığı,  dünyanın her yerinde kendini duyuruyor. Ben çoğu kez yılanın kabuk değiştirmesi örneğini veririm. Çünkü yılanın kabuğundan sıyrılması inanılmayacak kadar zor bir iştir. Görmeyen bu acıyı, zorluğu hayalleyemez bile. Ben birkaç kere yılanın kabuk değiştirmesini gördüm. Yürek paralayıcıydı.  

Çağımızda dünya her yönüyle kabuk değiştiriyor. Değerler alt üst olmuş. İnsanı insan yapan bir çok değer yok oluyor. O yok olan değerlerin yerine de hiçbir değer gelemiyor. 

Böylesine kabuk değiştiren bu dünyada, yılan kabuğunu değiştirirken onun yerine başka bir kabuk, hazır geliyordu.  Ölen değerlerin yerine, o çapta bir değer gelmiyor. İnsan bu değişimin acısını yürekten duymaz olur mu? Her insanın yüreğinde değerlerinin yok olma acısı var, durmadan da bu yara kanıyor.

Dünyamızdaki değişim doğal bir değişim olsaydı, yani ölen bir değerin yerine onun daha gelişmişi gelseydi, başka bir kültürden söz edilebilirdi.  Sorun, toplumlara yapay bir kültürün, yani tüketim kültürünün zorla, çok gelişmiş iletişim araçlarıyla kabul ettirilme sorunudur.   Bu gelen yapay tüketim kültürü uydurmadır, insanlığın gelişmesinde doğal bir sonuç değildir, bir çarpıklık, bir hastalıktır... 

Bugünkü dünya düzeni dünyamızı bitirebilir.   Doğa kırımı, savaş kırımlarıyla başa baş gitmeye başladı. Doğa kırımını kim yapıyor? Bunu teknolojinin üstüne atıyorlar. Teknoloji kimin elinde, insanlığı sömürenlerin elinde…  Savaş ve doğa kırımı sürdüğü sürece insanlığın sonu, yani kıyamet gittikçe yaklaşıyor diyebiliriz. Çoğunluk doğayla birlikte kendi soyunun yok olacağı bilincinde de değil. 

İnşallah tez günde geleceğimizi görür de, şimdiden gerekeni yapma gücünü kendimizde buluruz. Hemen bilinçlenmeye başlamazsak, böyle haran küren gidersek, sonumuz çabuk gelecek. 

Elbette, bir yönüyle, insanlık büyük bir aşamadadır. Bu büyük aşama içinde, teknolojinin baş döndürücü hızı yadsınamaz. Yadsınamaz da değil, hayran kalınacak bir gelişme. Ama bütün bunlar insanlığımızdan, doğamızdan ne aldı götürdü, bunun dökümünü yapan bir babayiğit çıkmış değil şimdilerde.   Teknoloji,  dünyamızı çıkarları uğruna bu hale getirmiş bir azınlığın elinde. Teknoloji, insanlık değerlerine sahip çıkanların eline geçince, can çekişen dünyamızı kurtaracak gene teknoloji olacaktır. 

Bilimde ve sanatta atlamalar olamaz. Her yeni oluşum eski zincirin son halkası olabilir. Örneğin, bugün mitolojiyi, on dokuzuncu yüzyıldan daha iyi anlıyoruz.   Bir romancı, bir şair, bir ressam,  insan gerçeğine varmayı dilerken, yaşamımızdaki mitleri, düşleri kolay kolay kulak ardı edemiyor.  Kurulan düşlerin, mit dünyalarının insan yaşamında payının büyük olduğunu artık herkes biliyor.

Büyük, ölümsüz saydığımız klasiklerin yaşamaları da epeyce ilginç. Çünkü her çağın insanı, klasiklere kendilerinden bir can, bir yaşam gücü katıyor. Kendi çağıyla büyük klasikleri zenginleştiriyor, ona katkıda bulunarak kendi çağdaşı gibi onunla bütünleşiyor.   Biz her çağda kişi olarak, toplum olarak klasikleri yeniden yaratıyoruz. Eğer biz bugün İlyada'yı okuduğumuzda, bir çok sözcüğünün, deyiminin anlamı yittiği, değiştiği halde onlardan bugün yazılmışçasına tad alabiliyorsak, onları kişiliğimizde yeniden yaratıyoruzdur. Hem okuyucu, hem sanatçı olarak…

Sanat, çağımızın tüketici oburluğunun, bu insanca olmayan davranışının karşısına çıktıkça gerçek sanat olabiliyor. Biliyoruz, bu karşı çıkma hiç de kolay değil.   Sanatsal karşı çıkmalar, ancak politik karşı çıkmalarla birleşince sağlıklı ve etkili olabiliyor. Gerisi biraz da laf ü güzaftır, gerisi tüketicinin oburluğuna katkıdır demeye de dilim varmıyor.  Çünkü ne olursa olsun, her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır.

İşte kökeninde başkaldırı olan sanat, çağımızın ilerici insanlığıyla birlikte başkaldırdıkça, kalıcılığını gerçekleştirecektir.   Sanat, çağımızda da insan soyunun, başına gelen tüketicilik hastalığıyla, bütün değerleri aşındıran, yok etmeye çalışan bu belayla elbette savaşacaktır.

Dünya dünya oldu olalı çok mecbur insan çıkmış,  İsadan  Che Guaveraya.   İnce Memedlerin çıkış noktası da bu.   Bu dünya,  başkaldırının sırtında duruyor. İnsanlık bir çok değerini yitiriyor. Bu gidişle çok da yitirecek, eğer bir gün insanlık başkaldırma değerini de yitirirse, kişisel, hem de toplumsal başkaldırı niteliğini unutursa, işte o zaman ayağa kalkamaz, yok olur.  Ben, her insanı yaratıcı saydığım gibi, her insanın içinde de bir başkaldırı kurdu olduğuna inanırım.  O başkaldırı “mecbur” insanı da yaratır.  Onun için İnce Memedler, her çağda olacaktır. 

Şunu hiç unutmamalıyız, bütün değerleri aşındıran tüketim biçimi yaşayış, önce sanatı vuracaktır. Sanat insanlığın sağlığıdır, insanlığın değerlerine sahip çıkmasının bir simgesidir.  Bu simge özsel niteliklerini korudukça, öteki değerlerin de bir çeşit savunucusu olacaktır. Bunu bilen tüketimcilerin de boy hedeflerinden birisi sanat olacaktır. 

Tüketim toplumunun ne olduğu üstünde durursak, dünyamız üstüne daha sağlıklı yorumlar yapabiliriz. Tüketim toplumu bir doyumsuzlar toplumudur. Her gün, her an yeni doyumsuzluklar yaratılıyor ve insanlar birer obur canavar haline getiriliyor. Sanat bu doyumsuzluğa, oburluğa, bu sakatlığa uyum sağladığı sürece ortalıkta cılız bir görüntü olacak, sonra da yitip gidecektir.

Çağımızda tüketimcilerin getirmeye, topluma benimsetmeye çalıştığı bir kültür var. Bu, yapay bir kültürdür. Tüketicilik insanlık yaşamında ne kadar yapay bir olaysa, kültürü de öylesine yapay olmalı değil mi?  İşte bu yapaylık gerçek kültürün yerini alabilir mi?   İnsanlık, binlerce yıldır geliştirdiği, yarattığı, koruduğu değerlerinden bu kadar çabuk vazgeçecek mi?  Kendisini üreten ve yaratan insanoğlu, bu büyük yeteneğine gene başvurmak, bunun için de büyük bir savaşım vermek gereğini duymayacak mı?  Ben büyük maceralardan geçerek gelmiş büyük insanlığın, değerlerini korumak için canını dişine takacağına inanıyorum. İnsanlığın birikimi günümüzün bütün olumsuzluklarının üstesinden gelebilir.

Bugün sanatla ilgilenmek için, kitap okumak için insanların daha çok vakitleri var. İnsanların boş zamanı bugün dünkünden o kadar çok ki... Dünün ev kadınıyla bugünün ev kadınını biraz karşılaştıralım, bugün çamaşır makinası, bulaşık makinası, buzdolabı... Bunun gibi bildiğimiz bir çok kolaylıklar...  İnsanlar sanata zaman ayıramıyorlarsa vakitsizlikten değil, başka sebeplerden dolayıdır.  Sorun vakit sorunu değil, gerçek kültürün, insan değerlerinin çağımızda yara almasıdır. 

İlginç bir soruyla karşı karşıya olmalıyız, bugün sanat, kültür bir meta mıdır? Kültürün insan yaşamındaki işlevi nedir? İnsanın dünyayı anlayarak sevmesi için gerekli olan nedir? İnsanlar niçin eskisi kadar kültüre, sanat ürünlerine önem vermiyorlar, kim açtı bu işi başımıza? Bütün bu işleri bence başımıza tüketimciler getirdi. 

Üstünde yaşadığımız bu toprağın kültürleri dünya kültürüne yardım etmiş, kaynak olmuş kültürlerdir.  Bunu bizim kuşak da,  batının bilim adamlarından öğrendik.   Bu toprağı pıtırak almış bugün, ama bütün Anadoluyu pıtırak otu sarmış değil.  Şurada kaç kişi pıtırağın ne olduğunu biliyor?  Pıtırak hiç bir şeye yaramayan, ekinlerin içinde biten yapışkan bir ottur.  Anadoluda yararsız kişilere pıtırak gibi derler.  Öyle bir iyi talih ki bütün toprağımızı pıtırak sarmış değil. 

Daha işin sonuna gelmiş değiliz.  Hatalar bizi yolun sonuna, uçurumun başına kadar da götürebilir.  Yalnız şunu hiç unutmayalım. Bu ülke Mustafa Kemal Atatürk gibi bir başkaldıran devrimciyi, uygulayıcıyı da yetiştirdi.   Bu ülkenin bütün karşı devrimcilerine karşın, onların bu ülkeyi kendi bildiklerince yönetmelerine karşın, Mustafa Kemal Paşanın birçok devrimini daha çürütememişlerdir.  

Küçük de olsa bir umut ışığı parlıyor.  Bu ülkeden Nazım Hikmet, Hakkı Tonguç, Pertev Naili Boratav geçmiştir ve daha niceleri…   Bütün ülkeleri etkisi altına bu tüketim toplumu kültürü, buna kültür diyebilir miyiz  bilemem, ana kültürü yıpratır ama çürütemez.  Hele Anadolunun büyük kültürü kökümüzde dururken.   Bugünün Türk romanı, şiiri, resmi artık dünyada var olan, yüzümüzü güldürecek duruma gelmiş sanatlardır.  Türkiyenin sanatçıları soluk alacak olurlarsa, dünya görkemli  sanatçılarla karşılaşacaktır.  Bu toprağın kültüründen gelen sanatçıların üstünden baskılar kaldırılınca,  eskiden olduğu gibi insanlık kültürüne katkılarımız da olabilir.  Bunu gözden hiç kaçırmamalıyız.  

Anadolu, coğrafyasından ve çok kültürlü bir toprak olduğundan dünya kültürüne kaynaklık etmiştir.   Her şeye karşın Avrupa Birliğine gireceğiz, kendi kültür birikimimize sırtımızı dayayınca gene dünya kültürüne katkımız olacak.  Gene her şeye karşın, her şeye karşın, diyorum.  Anadoluda yaşayan her halk kendi ana dilini kullanacak.  Kendi ana dilinde eğitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek. 

Biz çok kültürlü toprak olduğumuzun farkına varacağız.  Yasakta değil özgürlükte çıkarımız olduğu bilincine varacağız.  Varmaya mecbur olacağız.  Elimizi çabuk tutmazsak başımıza bölünme belası bile gelebilir.  Oysa çok kültürlülüğü ile zengin Anadolu bölünmeye uygun toprak değildir.  

Bu çağ artık bölünme çağı değil, bir arada yaşama çağıdır.  Bizim de çok kültürlü konumumuzu korumaktan başka hiç bir çaremiz yoktur.  Türkiye böyle kalamaz.  Kalacak diyenler İttihat Terakki gibi hüsrana uğrayacaklardır.

Ben, sevincin türkücüsüyüm. Onu söylüyorum boyuna.  Bütün epopelerde, aşağı yukarı insanlığın macerasında, halkın yarattığı müziğinde, türküsünde, ne kadar acılı olursa olsun, şu var: "Geldik ya!"  Ortadirek” in sonunda yazdığım gibi “indik ya, geldik ya!" macerası var ya, onun gibi. Bu dünyaya çok şükür geldik. 

Konuşmanın can damarına da geldik.  Dünya binlerce çiçekten oluşmuş kültürler bahçesidir. Kültürler her zaman birbirlerini beslemiştir. Her kültür insanlık için bir zenginliktir. Uygarlıklar da birbirini beslemiştir. Anadolunun coğrafyası ise bu zenginliği bir şölen gibi yaşatmıştır.

Kültürlerin, uygarlıkların birbirlerini beslemesi, emperyalizme kadar sürmüştür. İlkel insan ve üstün insan kavramı rönesansta öne çıkmıştır.  Ve sömürgeciler ilkel dedikleri kültürler üstüne kendi kültürlerini sıvamaya uğraşmışlardır.  Böylelikle de insanlığın birçok kültürünü yok ederken, kendi kültürlerini de yozlaştırdıklarının farkına varmamışlardır.  İlkel insan, üstün insan kültürü çatışması insanlığa çok zarar vermiştir. 

Bunun ardından da ulus devlet çıkmış ortaya. Bu da tek tip kültürü, tek tip insanı, tek tip dili ortaya atmıştır. Artık dünya, tek tipliliğinin gerçek bir demokrasiye ulaşmaya yetmediğini yavaş yavaş anlamış,  yok olmaya yüz tutan dillerin, kültürlerin üstüne titremeye başlamıştır.

Dünyadan bir çiçek eksilirse bir renk, bir koku yitmiş demektir. Dünya binlerce çiçekten bir kültür bahçesidir. Bu insanlığın zenginliğidir. Bizim gibi ülkeler yüzlerce çiçekli bir kültür bahçesidir.

Sizlere bir kez daha mutluluklar dilerim."

Yaşar Kemal

30 Haziran 2006

Sabancı Üniversitesi

CDP Su Programı

CDP Su Programı, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu ve Garanti Bankası’nın işbirliğiyle Türkiye’de...

Garanti Bankası’nın desteği ve işbirliğiyle, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından Türkiye’de hayata geçirilen CDP Su Programı, su konusunda özel sektörün sorumluluk alması gerekliliğinden hareketle, şirketleri harekete geçirmeyi ve yönlendirmeyi hedefliyor. Türkiye’nin, uygulamanın yürütüleceği ilk ülkeler arasında yer aldığı CDP Su Programı, şirketlere su kullanımlarını şeffaf bir şekilde açıklayabilecekleri bir platform sunuyor. Program kapsamında Türkiye’den davet alan 50 şirket, BIST-100 endeksinde yer alan şirketler içerisinden seçildi. Bu 50 şirket su kullanımından kaynaklanan riskleri dikkate alan sektörel bir filtreleme uygulanarak belirlendi.Bu şirketlere, uluslararası yatırımcılar adına, CDP Su Programı soru formunu yanıtlaması için davet gönderildi.

Su ile ilgili stratejilerini ve politikalarını açıklamaları için davet edilen şirketlerin de katıldığı ve Türkiye’de su konusunda yeni bir dönemi başlatması hedeflenen programın tanıtım toplantısında Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin ve Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Melsa Ararat birer konuşma yaptı. 

Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker “Su sorunu, Enerji, İklim Değişikliği ve Güvenlik ve Kişisel Haklar, birbirinden ayrılamaz ve geleceğimizi, aslında geleceğimizin olup olmayacağını, belirleyen sorunlarıdır.  Bu sorunlar üzerine bütün kurum ve sektörler etkin sonuca yönelik bir işbirliği içinde çalışmalıdır.  Sabancı Üniversitesi olarak, Garanti Bankasıyla beraber bu atılımı yapmaktan mutluluk duyuyoruz.” dedi. 

Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin “Garanti Bankası olarak, Türkiye’de önemli bir ekonomik büyüklüğü temsil eden geniş bir müşteri portföyüne erişme olanağına sahibiz. Bu nedenle başta su olmak üzere, çevresel tüm riskleri anlama konusunda sahip olduğumuz donanım ve tecrübeyi, iş dünyasına aktarmak konusunda kendimizi sorumlu hissediyoruz. 2012 yılından bu yana kredilendirme süreçlerimizde müşterilerimizi bu riskler hakkında bilgilendiriyor, yatırımlarının hassasiyetle hayata geçirilmesine destek veriyoruz. Müşterilerimizle geliştirdiğimiz bu duyarlılığı, çok daha geniş kitlelere yaymak üzere CDP Su Programını desteklemekten büyük heyecan ve mutluluk duyuyor, ortak çabamızın, özel sektörün tüm temsilcilerine ilham vermesini diliyoruz. ”dedi.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Melsa Ararat ise “CDP’nin iklim değişikliğiyle ilgili soru formlarına şirketlerin verdikleri cevaplar, Türkiye’de en önemli iklim değişikliği riskinin su kıtlığı olduğunu gösterdi. Bu yüzden CDP Su Programı’nı ülkemizde başlatma gereği duyduk. İklim değişikliği raporlaması için gönderilen soru formu, suyla ilgili risklerin tanımlanmasını sağlıyor ancak su programındaki sorular doğrudan doğruya şirketlerin su kaynakları üzerindeki etkisini ölçüyor.” dedi.

CDP Londra’daki merkezinden yollanan video mesajında CDP Su Programı Başkanı Cate Lamb, “CDP Su Programı’nın küresel uygulamalarına baktığımızda 2014 yılında bir önceki yıla göre %67’lik bir artışla 1.000’den fazla şirket su verilerini CDP aracılığı ile açıkladı. Şu an CDP, 112 ülke ve 91 alt sektörü kapsayan dünyanın en büyük ve en kapsamlı kurumsal su verisine sahip. Bu inanılmaz değerli kaynağın sizlere anlamlı bir rehberlik sunmasını umuyoruz. Türkiye’de su çalışmalarımızın başlayacak olmasından dolayı çok mutluyuz. Birçok şirketin halihazırda Türkiye’yi suya ilişkin önemli risk ve fırsat barındıran bir bölge olarak tanımladığını göz önünde bulundurursak, su güvenliğinin kötüleşmesi ile oluşacak yerel ve küresel zorluklara karşı şirketlerin, hükümet yetkililerinin ve toplumun hızlı, etkili ve topluca hareket etmesi gerekmektedir.” mesajını verdi. 

CDP Su Programı ve Türkiye Uygulaması

Su, küresel ekonominin can damarını oluşturuyor. Yaklaşık bir milyona yakın insan temiz su kaynaklarına erişemiyor. Hızla artan nüfus ve ekonomik büyüme geçtiğimiz 50 yılda küresel su kullanımının üç kat artmasına neden oldu. Öngörüler doğrultusunda su kullanımındaki bu artış, 2025 yılına kadar gelişmekte olan ekonomiler için %50, gelişmiş ekonomiler içinse %18 oranında artacak. 

Su kaynaklarının tükenmesi tüm dünyada şirket ve ülke ekonomileri için büyük bir risk oluştururken insan ve doğa için de yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Su, iş dünyasının sürdürülebilir büyümesi için en önemli kaynaklardan biri fakat doğru yönetilmediği takdirde kurumlar için büyük bir risk unsuru haline geliyor. CDP’nin analizlerine göre, kurumsal su yönetiminde gerekli değişiklikler bir an önce yapılmazsa, 2050 yılı itibarıyla küresel ekonominin 63 trilyon dolarlık kısmının (2050 yılında ulaşılacak toplam GSMH’nın %45’i, şu anki dünya ekonomisinin 1.5 katı) tehlikeye girmesi bekleniyor. Aynı dönemde artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için gerekli olan su altyapı yatırımları için de ortalama 8 trilyon dolar yatırıma ihtiyaç duyulacak. 

Harvard Business Review tarafından dünyanın en güçlü yeşil sivil toplum kuruluşu seçilen CDP, su konusunda özel sektörün sorumluluk almasının gerekliliğine inanıyor ve bu doğrultuda şirketleri gerekli aksiyonları alabilmeleri için yönlendirmek amacıyla, su kullanımlarını şeffaf bir şekilde açıklayabilecekleri bir platform sunuyor. CDP, su kaynaklarını korumak için etkili eylemleri başlatmak adına 63 trilyon dolar varlığı yöneten 617 kurumsal yatırımcı ve toplamda 216 milyon dolar yıllık satın alma bütçesi olan 14 küresel satın alıcı adına hareket ediyor ve dünyanın önde gelen şirketlerine su korumacılığı konusunda aksiyona geçmeleri için çağrıda bulunuyor. 

Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, iklim değişikliğinin etkilerinin en şiddetli hissedileceği yerlerden biri olarak dikkat çekiyor. Yapılan tüm araştırmalar Türkiye’de iklim değişikliği sebebiyle kuraklık etkilerinin artacağını ve artan nüfusun da etkisiyle Türkiye’nin yakın bir zamanda su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Türkiye’de kullanılabilen su kaynakları potansiyeli azalırken, Türkiye’nin su tüketim ihtiyacının önümüzdeki 25 yılda 3 kat artacağı gözlemleniyor.

CDP Su Programı kapsamında, Türkiye’den davet alacak şirketlerin seçimi için BIST-100 endeksinde yer alan şirketlere su kullanımından kaynaklanan riskler göz önünde bulundurularak sektörel bir filtre uygulandı ve 100 şirket arasından seçilen 50 şirkete, 2015 yılında uluslararası yatırımcılar adına CDP Su Programı soru formunu yanıtlaması için davet yollandı.

Abone ol