Ana içeriğe atla

Sabancılılar Aziz Sancar'ı Ağırladı

2015 Nobel Kimya Ödülü'nün sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar 26 Mayıs 2016 Perşembe günü Sabancı Üniversitesinde “DNA onarımının mekanistik temeli” başlıklı bir konferans verdi. Prof. Dr. Sancar, 2015 nobel ödülünü almaya hak kazandığı, hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran 35 yıllık çalışmasını Sabancı Üniversitesi öğrencilerine anlattı. 

Aziz Sancar'ı konferans salonununa girerken ilk selamlayanlardan; Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik 2009 Yüksek Lisans Mezunumuz Gamze Günal Sadık ve bebeği Ahmet Can Sadık.

Hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazananan Prof. Dr. Aziz Sancar Sabancı Üniversitesi kampüsünde öğrenciler ve akademisyenlerle biraraya geldi. Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker’in ev sahipliğinde gerçekleşen konferansta Sancar “DNA onarımının mekanistik temeli” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Prof. Sancar bilim hayatı boyunca üzerinde çalıştığı ve nobel ödülüne de konu olan araştırmasını öğrencilerle eğlenceli bir dille paylaştı. Aziz Sancar’ın konferansına Sabancı Üniversiteliler yoğun ilgi gösterdi.

Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik bölümü öğretim üyesi Türk-Amerikalı bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar’ın söz konusu çalışamalarından, yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesinde de faydalanıldı.

Prof. Dr. Aziz Sancar kimdir?

Mardin'in Savur ilçesinde, Türk asıllı ana dili Arapça olan orta gelirli bir çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyaya geldi. Anne-babasının okuma yazma bilmediğini söyleyen Sancar "Ancak eğitimin önemini biliyorlardı ve çocuklarının tümünün eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar" diyor. İlk eğitimini Mardin'de tamamladı. İyi bir öğrenci olmasının yanısıra lise futbol takımında kalecilik de yaptı ve Genç Milli Futbol takımı denemelerine çağrıldı.

1963'te girdiği İstanbul Tıp Fakültesi'ni 1969'da bitirdikten sonra Savur'da iki yıl sağlık ocağında hekimlik yaptı. Daha sonra Dallas'a giderek Dallas Texas Üniversitesinde Moleküler Biyoloji dalında doktora yaptı. Yale Üniversitesi'nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. Daha sonra DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı.

Kendisi gibi biyokimya profesörü ve öğretim üyesi olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Eşiyle birlikte ABD'de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türkiye-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfı'nı kurmuştur. Vakfın ABD'nin Kuzey Carolina eyaletinde "Carolina Türk Evi" isimli bir öğrenci misafirhanesi de bulunmaktadır.

İnovent “Proje Baharı 5”etkinliğine katıldı

Türkiye’nin ilk teknoloji ticarileştirme ve çekirdek fon şirketi İnovent; Türkiye İhracatcılar Meclisi’nin düzenlediği TİM TET AR-GE Proje Pazarı “Proje Baharı 5” etkinliğine eğitici ve mentör olarak katıldı.


Etkinlik Türkiye’nin her yerinden 501 projenin katılmasıyla Nisan ayında gerçekleştirildi. Bu projelerin arasından 115 tanesi sergilenmeye değer bulunarak gala gününde sergilendiler.

TİM TET AR-GE Proje Pazarı “Proje Baharı 5” etkinliği gala gecesinde SUCool – İnovent tanıtım köşesi hazırlandı. İnovent iki girişimciye Kuluçka Ödülü verdi.

İnovent Genel Müdürü Merih Pasin “İnovent olarak girişimcilik ve inovasyon eko sisteminin bir parçası olarak bu tür etkinliklere katlımlarımızın artması önem göstermektedir” dedi.

Inovent Hakkında
Sabancı Üniversitesi tarafından 2006 yılında kurulan Inovent, Türkiye’nin ilk teknoloji ticarileştirme/hızlandırma ve çekirdek fon şirketidir.
Inovent, özellikle akademi temelli girişimciliğe odaklanmak suretiyle, henüz erken aşamada olan teknolojilerin ticarileştirilmesini yönetiyor.
Inovent’in misyonu, bir değer yönetim sistemi ve bilgiye dayalı ekonomik gelişimin merkezinde entelektüel varlıklar ve fikri mülkiyet portföyünün uygun şekilde yönetimi olan ülke genelinde yenilikçi teknolojiye dayalı girişimcilik, risk sermayesi ve melek yatırımcı altyapılarını destekleyecek dinamik bir ekosistem oluşturulmasının öneminin kavranmasını sağlıyor.

Inovent, üniversitelerin teknoloji portföyleri dahilindeki ticari potansiyeli olan teknolojiler ve iş planlarının yönetilmesinde çok kapsamlı bir deneyime sahiptir. Inovent, Türkiye’nin akademik girişimcilerinin yararı için özel ön çekirdek sermaye fonu ile akademik girişimciliğe odaklanmış olan tek start-up hızlandırıcısıdır. Inovent’in kurulduğu günden bu yana, 3 tanesi Inovent çekirdek sermaye fonu şirketi olmak üzere toplam 33 adet “start-up” şirketi kurdu. Günümüze kadar Inovent, 4 başarılı çıkış gerçekleştirdi. Halihazırda, Inovent portföyünde bulunan 11 aktif start- up şirketinden 9 tanesi akademisyenler tarafından kurulmuştur ve 4 başarılı çıkıştan biri ise, yine bir akademisyen tarafından kurulmuş olan start-up şirketidir.

Inovent, akademisyen ve/veya öğrenciler tarafından kurulan üniversite start-up şirketlerine odaklanıyor. Sadece akademik temelli start-up şirketleri ile çalışmadığı için (geçmişte üniversitelerden bağımsız start-up şirketleri için çekirdek sermaye sağlanmıştır) Türkiye’de akademik temelli girişimcilik merkezi olarak lider konumumuzu sürdürmeyi amaçlıyor. Organik bağlar nedeniyle start-up şirketlerinin çoğunluğunu Sabancı Üniversitesi’den çıkan start-up’lar oluşturuyor. Bu bağlamda Sabancı Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi ile çok yakın bir işbirliğimiz bulunuyor. Inovent’in önceliği Sabancı Üniversitesi olmasına rağmen start-up portföy yönetimi için Inovent’ten destek almak isteyen diğer üniversiteler ile ayrıca iş planının temeli olan fikri mülkiyet haklarını ellerinde bulunduran akademisyenler ve girişimciler ile de çalışılıyor.
Inovent yönetimi, özel ve kamu kuruluşları ile STK nezdinde Fikri Mülkiyet/ Patent Kanunu, teknoloji transferi altyapıları ve risk yatırım teşviklerinin oluşturulması konularında sıklıkla tavsiyelerde bulunarak ekosistemin oluşumuna destek oluyor.

Inovent süreçlerinde ise ilk olarak fikri ve -eğer mevcutsa- ilgili fikri mülkiyet hakkının ilk değerlendirmesi yapılıyor. Sermaye payları, fikri mülkiyet hakkının kalitesi ve piyasayı değerlendirmek için genel bir durum tespiti yapılıyor. Bu ilk değerlendirmeye bağlı olarak, aday girişimcilerin tecrübeleri, motivasyon ve hırsları ile öngörülen şirketin mali ihtiyaçlarının dahil edildiği işletme modelinin mevcut kapasitelere uygun olup olmadığı belirleniyor.

Eğer iş planı üniversitenin portföyünde bulunan bir fikri mülkiyet hakkı çevresinde inşa edilmişse, söz konusu fikri mülkiyet hakkının (genelikle patentlerin) kullanımı ve/veya yararlanılmasını temin etmek için teknoloji transfer ofisi ile görüşerek gerekli lisans ilişkisinin kurulması sağlanıyor.

Inovent, start-up şirketlerini kamu destekleri almaları için teşvik ediyor. Inovent, bu süreçte start- up şirketine, eğer gerekliyse sermayeyi teminat altına almak için teminat mektupları sunma ve proje başvuru yazımı aşamalarında destek veriyor.
Inovent, portföyündeki start-up şirketlerinin ihtiyaca göre ticari sözleşme yönetimi ve müzakeresinden, yurt içi ve yurt dışındaki yatırımcılara hazırlığa kadar bir çok farklı platformda destek sunuyor.

Bu bağlamda, Inovent Türkiye’nin önde gelen melek yatırımcı ağı olan Galata Melek Yatırımcıları’nın (GBA) ve Lisans Yöneticileri Derneği Türkiye’nin (LES Türkiye) kurucu üyesidir.

Eğitim Fakülteleri Öğrencileri Toplumsal Cinsiyet Eğitimi Aldı

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu ile İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi (SEÇBİR), eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesi amacıyla açtığı Toplumsal Cinsiyet Sertifika Programı sonuçlandı.

Sabancı Vakfı desteğiyle Mor Sertifika Programı kapsamında gerçekleştirilen programın sertifika töreni 21 Mayıs 2016, Cumartesi günü Karaköy Minerva Palas’ta gerçekleşti. İstanbul ve Bursa’da bulunan 9 eğitim fakültesinden 31 öğrenci eğitimlere katılırken 28 öğrenci sertifika almaya hak kazandı.  

Toplumsal Cinsiyet Sertifika Programı’na eğitim fakültelerinin çoğunlukla üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri katıldı. Programa; sosyolojiden psikolojiye, hukuktan sosyal politikaya, edebiyattan medyaya farklı alanlardan akademisyen ve uzmanlar katkı sundu.


Çocuklar Bienal’de “Neden Olmasın?” dediler

Sabancı Vakfı’nın desteklediği, Sabancı Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın paydaşı olduğu Mor Sertifika Programı kapsamında, Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA) ile yürütülen çocuk oyun atölyeleri İstanbul’da düzenlenen Çocuk Bienali’ne katıldı.

Bienal kapsamında iki gün boyunca süren atölyelerde çocuklara “Neden Olmasın?” isimli kutu oyunu oynatılarak toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığının artırılması hedeflendi. Oyunlar, Sabancı Üniversitesi ve Bilgi Üniversitesi’nden gönüllü öğrenciler tarafından oynatıldı.

Bienal’de gerçekleştirilen oyun projesine toplamda 40 ilköğretim öğrencisi katıldı. Oyun çalışması sonrasında öğrenciler konuyla ilgili akıllarında kalanları resme döktüler.

Gençliğin istihdam sorunları masaya yatırıldı

ISYEC Uluslararası Gençlik İstihdamı Sorunları Sempozyumuna üniversitemizi temsilen Sabancı Üniversitesi Kariyer Ofisi Yöneticimiz Şule Yalçın ve SSBF Öğretim Üyemiz Doç. Dr. Abdurrahman B. Aydemir katıldı. Dünya genelindeki gençliğin istihdam sorunu ve çözüm önerileri Abdullah Gül Üniversitesi’nde (AGÜ) düzenlenen sempozyumda masaya yatırıldı.


AGÜ Gençlik Fabrikası tarafından bu yıl ikincisi organize edilen Uluslararası Gençlik İstihdamı Sorunları Sempozyumu (ISYEC 2016) Avrupa Komisyonu adına SALTO-Youth Euromed Kaynak Merkezi’nin katılımı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Türkiye Ulusal Ajansı, Fransa Ulusal Ajansı ve İtalya Ulusal Ajansı ortaklığıyla düzenlendi.

Sabancı Üniversitesi Kariyer Ofisi Yöneticisi Şule Yalçın, ISYEC Konferansı’nın 2. gününde Brüksel Basın Müşaviri Veysel Filiz’in moderatörlüğünde gerçekleşen “Stratejik Ortaklıklar & Başarı Öyküleri” adlı seansta bir sunum gerçekleştirdi. Şule Yalçın, sunumunda Kariyer & Staj Ofis’nin Erasmus+ Programı Yükseköğretim Stratejik Ortaklıklar kapsamında 270.640 Euroluk hibe kazandığı "Generation Y's Guide” adlı projeyi ve projenin üniversite öğrencilerinin Avrupa'daki istihdamına katkı sağlamak amacıyla "Y" kuşağına gerekli yetkinlikleri kazandırmayı ve öğrencilerin kendilerini sosyal medya üzerinden etkin bir şekilde ifade edebilmelerine destek olmayı hedeflediğini anlattı. 

Düzenlenen bu sempozyumla ülkemizdeki genç nüfus potansiyelinin daha verimli üretim ve hizmet sunabilen istihdama yönlendirilebilmesi için üniversiteler, iş ve sanayi dünyası, sivil toplum kuruluşları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarını bir araya getirecek uygulanabilir politikalar geliştirilmesinin sağlanmasını hedefleniyor. Sempozyumda aralarında Portekiz, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Fas, Belçika İsveç, İspanya, Mısır ve Almanya’nın da bulunduğu 33 ülkeden katılımcılar yer aldı. 

HEDEFLER BÜYÜK

Sempozyum ülkemizdeki gençlik istihdamı konusundaki farkındalığı artırmanın ötesinde, konunun uluslararası boyutta ele alınmasını hedeflenirken, gönüllü çalışmaların ve çeşitli platformlarda geliştirilen yaygın öğrenme metotlarının gençlerin istihdamına yönelik olarak örgün öğrenme müfredatlarına entegrasyonu da amaçlanıyor.

Sempozyum bu konuda bir çok farklı alandan araştırmacıları, akademisyenleri, yöneticileri, işinin profesyonellerini ve öğrencileri bir araya getirirken aynı zamanda düzenlenen özel oturumlar, paneller, açık oturumlar ile desteklenerek büyük bir zenginlik katmış durumda.

AGÜ Rektörü Prof. Dr. Sabuncuoğlu, günümüzde hem şirketlerin hem de diğer kurum ve kuruluşların, artık meslek sahibi diplomalı insanlar aramadığını, esnek, her konuda bilgili veya fikir yürütebilen, yaratıcı fikir üreten, mesleğine tutkulu ve hayal kuran gençler aradığını anlatırken, gençlerin bu değişime ayak uydurması gerektiğine işaret etti.

Mezunumuz Sinan Büdeyri girişimi Nino'yu anlatıyor

2010, Yönetim Bilimleri, Lisans Mezunumuz Sinan Büdeyri yemeğe olan ilgisini, gastronomi yolculuğunu ve girişimi Nino'yu anlatıyor.


Yemek yapmaya neden başladım; gerçekten bilmiyorum, belki sabahları herkesten erken kalkıp tombul bir çocuk olmanın da etkisiyle aç kaldığımdan, ya da evde çok sıkılıp adrenalin salgılatacak tek aksiyonun mutfakta olduğuna inanmamdandı. Sonuç olarak mutfak, ateş, yağ, şeker un… Bunların hepsi beni her daim kucaklayıp sürekli yanlarına çağırdılar. Ben de onları hiç kırmadım, bu çağrıyı hep yanıtladım; hep gittim. Nedenini halen bilmem ama elimi hamura suya nasıl alıştırdığımı çok net hatırlıyorum. Anneannemin sofraları ve kabul günleri olmasaydı herhalde New York’ta 3 Michelin yıldızlı Daniel restorana kabul edilemezdim, ya da oradan aldığım rüzgârla Amerika‘da bir uçtan bir uca michelin yıldızlı restoranlarda şeflik yapamazdım. Anneanemin sofraları… Nasıl olduğunu bilmezdik ama akşam gelirdik ve en az 17 çeşit yemek olurdu masada, hepsi sıcak hepsi aynı anda gelirdi hepsi de titizlikle süslenmiş ve tabaklanmış olurdu. Tam bir banket şefiydi kendisi; tek kişilik dev bir mutfak. Sonradan anladım ki aslında masada hiçbiri gelişi güzel de konulmuyordu bu yemeklerin. Ekmek her zaman baş köşedeydi; kendi yapardı, pilav dedem ve babama daha yakın olurdu, salatayı ve mezeleri annemin ve teyzelerin tarafına yakınlaştırırdı, tavuklar ve etler torunlara giderdi, onların iyi beslenmesi gerekti çünkü. Çorbayı da kimseye bırakmazdı kendi yanına alır ve ilk servisi kendi yapardı. 

Sıkıntı dolu kabul günlerinde annemin beni sürüklediği yerler arasında en sevdiğim destinasyon tabii ki mutfaktı. Anneannemi sabaha kadar izleyebilirdim. Kabul günü benim için iki şey ifade ederdi; anneannemin poğaça, börek açışı ve bigudileriyle oynayacağım oyunlar. İkisi de bana çok şey öğretti. Tuzun tatlılara neden atıldığını, her daim ikrama hazır kabarmış bir kekin ev huzurunu nasıl pozitif etkilediğini ve mutfağın aslında damarlarımda akan bir tutkuya dönüşmek için doğru zamanı beklemem gerektiğini hep anneannemden öğrendim. İşte Nino da tam olarak bu süreçlerden geçerek oluştu. Aslında bir nevi eskiye dönüş... Eskiyi eskideki gibi yaşamak ne kadar imkansız olsa da hatırlamak da bir o kadar anlamlı oluyor. Nino’yu açarken amacım da tam anlamıyla buydu. Eski tekniklere ve yöntemlere sadık kalarak ekmek yapmak ama yaparken yeniyi de göz ardı etmeden, değişimi reddetmeden, tutarlı eleştirilere burun kıvırmadan, insanların yorumlarını bilgilerine göre sınıflandırmadan ve karşımdakini aptal yerine koymadan üretmek. Ben anneannelerin ve dedelerin değişen zamanı torunlarıyla yakaladıklarına inanırım. Ben Nino ekmeğiyle aslında anneannemin modern gastronomi dünyasıyla aşık atmasını, ona kafa tutmasını sağlıyorum. Günümüzde tabii ki eskiye dönüş; retro, doğal ve sağlıklı hashtagleri; algıda belirli bir seçiciliğe sahip olmamızı sağlamakta ama Nino ile parçası olduğum ekşi maya ekmek trendini eski unutulmaz şarkıların genç gruplar tarafından yapılan coverlarına benzetmekteyim. Altında ne kadar maddi kaygılar barındırsa da bu coverlar ulvi bir nedene de hizmet etmekte. Çünkü eğer bir cover iyi ise insanlar o şarkıyı beğenip şarkının orjinalini de dinlemek isteyecekler, benim Erkin Koray’ı keşfetmem gibi aslında kendi zaman dilimlerinde olamayan bir kültürü tekrar yaşamaya ve yaşatmaya başlamış olur bu yeni yorumlar... Ekşi mayada benim Nino’da hedeflediğim de tam olarak bu. Temennim insanların benim ekmeklerimi beğendikten sonra bu ekmelerin özünü merak edip, araştırıp, bu kültürü kendilerine ayrılan hayat dilimlerinde canlı tutabilmeleri. 

Nazım Hikmet’in dediği ve bizim de çok sevdiğimiz gibi “Bir ekmeği son lokmasına kadar yemeyi, bir de ağız dolusu gülmeyi hiçbir zaman unutma”...

Sinan Büdeyri Hakkında:

1984 yılında Gaziantep’te doğan Sinan Büdeyri, yemeğe olan ilgisini ilk olarak anneannesini mutfakta izlerken keşfetti. İlerleyen senelerde bu ilgi kendini tutkulu bir hobiye ve en sonunda da profesyonel kariyere dönüştürdü. Gaziantep Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1 yıllığına AFS programı dahilinde Amerika’ya giden ve okuduğu lisede pastacılık ve ekmekcilik üzerine dersler alan Büdeyri, Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Ardından çeşitli kurumsal firmaların satış ve pazarlama departmanlarında aktif olarak görev aldı. Profesyonel aşçılık kariyeri ilk olarak ABD’deki ünlü Johnson and Wales Üniversitesi’nde başladı. Johnson and Wales’ten mezun olduktan sonra sırasıyla Miami, New York, Napa Valley ve California bölgelerinde Michelin yıldızlı restorantlarda şef pozisyonlarında çalışma fırsatı buldu. Per-Se, Daniel Restaurant ve Redd Napa bu restoranlardan birkaçı. 


NU Türkiye Mezunlar Kulübü Samuel Stupp’ı İstanbul’da Ağırlıyor

Profesör Stupp Enerji ve İleri Tıpta Nanoteknoloji konulu bir konuşma yapacak. Konuşmanın ardından yapılan kokteylde katılımcılar birbirleriyle sohbet etme fırsatı bulacak. Etkinlikler tüm Northwestern topluluğuna, mezunlarına ve ABD ve Türkiye’de bağlantılı olduğu kurumlara açıktır.

Etkinlik Programı

27 Mayıs 2016 Cuma

Sabancı Üniversitesi

Karaköy Minerva Palas Bankalar Caddesi No:2, Karaköy, 34420 İstanbul

Konferans: Enerji ve İleri Tıpta Nanoteknoloji

16:30 - 18:00

Konferans Sonrası Mezunlara Özel Networking Kokteyli

18:00 - 19:30 PM

Etkinlik İngilizcedir.

Enerji ve İleri Tıpta Nanoteknoloji 

Profesör Sam Stupp, ileri tıpta ve enerjide yeni teknolojilerin geliştirilmesini etkileyecek son bilimsel ilerlemeleri anlatacak.  Bu ilerlemelerin kaynağında, Northwestern Üniversitesi’nin özellikle güçlü olduğu nanoteknoloji, kimya ve malzeme bilimi alanlarında yapılan araştırmalar yatıyor.  Prof Stupp’ın ileri tıp uygulamalarına dair vereceği örnekler arasında, vücutta kemik, beyin, kalp kası, kıkırdak ve diğer dokuların rejenerasyonuna yönelik yeni tedaviler yer alıyor.  Enerji alanında ise, güneşe maruz bırakıldığında yakıt üreten ya da karbondioksiti faydalı kimyasallara dönüştüren yeni malzemeler üretme çalışmalarına değinecek.

Samuel Stupp hakkında

Samuel Stupp, Northwestern Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği, Kimya, Tıp ve Biyomedikal Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Mütevelli Heyeti Üyesidir.  Aynı zamanda Simpson Querrey Nanoteknoloji Enstitüsü’nün ve Enerji Bakanlığı tarafından desteklenen Biyo Kaynaklı Enerji Araştırmaları Merkezi’nin müdürüdür.  Ulusal Mühendislik Akademisi, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi ile İspanya Kraliyet Akademisi üyelikleri bulunan Profesör Stupp, Amerikan Fizik Derneği’nin ve Malzeme Araştırmaları Derneği’nin akademi üyeleri arasında yer almaktadır.  Ödülleri arasında Enerji Bakanlığı Malzeme Kimyasında Üstün Başarı Ödülü, Malzeme Araştırmaları Derneği Madalyası, Amerikan Kimya Derneği Polimer Kimyası Ödülü, Amerikan Kimya Derneği Biyomimetik Kimyada Üstün Başarı İçin Ronald Breslow Ödülü ve Japonya Polimer Araştırmaları Topluluğu’nun Uluslararası Ödülü yer almaktadır.  Profesör Stupp, Hollanda Eindhoven Teknik Üniversitesi’nden, İsveç Gothenburg Üniversitesi’nden ve Costa Rica Ulusal Üniversitesi’nden fahri doktora derecelerine sahiptir. 

http://stupp.northwestern.edu/vitae/index.html

http://www.chemistry.northwestern.edu/people/core-faculty/profiles/samue...

Nobel Ödüllü Bilim İnsanı Aziz Sancar Sabancı Üniversitesi’nde!

2015 Nobel Kimya Ödülü'nün sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar 26 Mayıs 2016 Perşembe günü üniversitemizde “DNA onarımının mekanistik temeli” başlıklı bir konferans verecek.

Hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanan Sancar kampüsümüzde öğrenciler ve akademisyenlerle biraraya geliyor. 

Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik bölümü öğretim üyesi Türk-Amerikalı bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar’ın söz konusu çalışamalarından, yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesinde de faydalanıldı.

Konferans konusu: DNA onarımının mekanistik temeli

Tarih: 26 Mayıs 2016 Perşembe

Saat: 11.40 

Yer: YBF Amfi

Konferans sadece Sabancı Üniversitelilere açıktır.

Konferansı uzaktan izlemek isteyenler için Facebook sayfamız üzerinden canlı yayın yapılacaktır.

Prof. Dr. Aziz Sancar kimdir?

Mardin'in Savur ilçesinde, Türk asıllı ana dili Arapça olan orta gelirli bir çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyaya geldi. Anne-babasının okuma yazma bilmediğini söyleyen Sancar "Ancak eğitimin önemini biliyorlardı ve çocuklarının tümünün eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar" diyor. İlk eğitimini Mardin'de tamamladı. İyi bir öğrenci olmasının yanısıra lise futbol takımında kalecilik de yaptı ve Genç Milli Futbol takımı denemelerine çağrıldı.

1963'te girdiği İstanbul Tıp Fakültesi'ni 1969'da bitirdikten sonra Savur'da iki yıl sağlık ocağında hekimlik yaptı. Daha sonra Dallas'a giderek Dallas Texas Üniversitesinde Moleküler Biyoloji dalında doktora yaptı. Yale Üniversitesi'nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. Daha sonra DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı.

Kendisi gibi biyokimya profesörü ve öğretim üyesi olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Eşiyle birlikte ABD'de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türkiye-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfı'nı kurmuştur. Vakfın ABD'nin Kuzey Carolina eyaletinde "Carolina Türk Evi" isimli bir öğrenci misafirhanesi de bulunmaktadır.

Kaynak: wikipedia

MBA öğrencilerimiz Schneider Electric’in üst düzey yöneticilerini değerlendirdi

Sabancı Üniversitesi MBA öğrencileri, “Live Case” dersi kapsamında Schneider Electiric Türkiye’nin üst düzey 17 yöneticisinin, iş yapma yöntemleri ve yönetim pratiklerini değerlendirdiler. Üç ay boyunca yöneticileri gözlemleyen öğrenciler, gözlemledikleri yöneticiler hakkında sunum yaptılar. Sunumlarında gözlemledikleri yöneticilerin kendilerine özgün yönetim tarzlarını gerekçeleriyle anlattılar.

Sabancı MBA öğrencileri

“Öğrencilerimizin bilgi üretimine katılmalarına önem veriyoruz”

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Oğuz Babüroğlu, dersin içeriği hakkında bilgi verirken, hedeflerinin gerçek vakalardan öğrenmek olduğunu söyledi. Babüroğlu “Derslerimizde, öğrencilerimizin bilgi üretimine katılmalarına önem veriyoruz. Yeni dünya düzeninde bilgi deneyime dayanıyor” dedi.

Oğuz Babüroğlu, Harvard İşletme Fakültesi’nin meşhur ettiği "vaka analizi" yaklaşımına  "ölü vakalar (dead cases)" benzetmesini yaparak "Yönetici İcraati Geliştirme" dersinde Harvard’daki uygulamanın aksine farklı bir yol izlediklerini dile getirdi. Babüroğlu, izlediklerini yolun, başka bir pedagoji olarak "canlı vaka (live case) yaklaşımı olduğunu vurgulayarak her sene bir şirket özelinde yönetici pratiklerini incelediklerini anlattı. Bu sene de 150 ülkede faaliyet gösteren, 25 milyar civarında cirosu olan, dünya devi Schneider Electric Türkiye ile Live Case yapmak icin  anlaştıklarını belirten Oğuz Babüroğlu bu şekilde, ders kapsamında, MBA öğrencilerine araştırma da yaptırdıklarını ifade etti.

Babüroğlu ayrıca, “Ders kapsamında, yöneticilerin yönetimsel pratiklerini, ekipleri ve iş sorumlulukları ile nasıl bağdaştırabildiklerine bakılıyor. Her bir yöneticinin yönetim pratiklerini farklı. Biz bu derste yöneticilerin özgün yönetim pratikleri ile ilgileniyoruz” şeklinde konuştu.

Oğuz Babüroğlu, öğrencilerin önce bire bir gözlemde bulunduklarını, daha sonra gözlemler ile elde ettikleri bilgiler doğrultusunda farklı yönetim pratiklerini bir araya getirdiklerini ifade etti. Oğuz Babüroğlu yönetim pratiklerini bir araya getirmenin sadece ortak noktalar bulmak olmadığını, aynı zamanda nedensel bağlantı kurmak olduğuna dikkat çekti. Peşinde olduğumuz ve bulmak istediğimiz pratikler özgün pratikler diyerek araştırma bulgusu değeri olabileceğini vurguladı.

Oğuz Babüroğlu Sabancı Üniversitesi MBA Programı’nda öğrencilere ders kapsamında farklı yöneticilerin farklı iş yapma ve yönetim pratikleri göstererek yaşayarak öğrenme fırsatı sunduklarının altını çizdi.

Proje kapsamında öğrencilerin gözlemleme fırsatı buldukları Schneider Electric yöneticileri ise öğrenciler ile birlikte çalışmanın kendileri içinde önemli bir deneyim olduğuna dikkat çekerken, Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası bir şirkette yönetici olmanın farklı yöneticilik özelliklerini de ön plana çıkarabildiğini belirtti. Öğrencilerle çalışmanın, çok yakın bir gelecekte iş hayatına atılacak bir neslin düşünce yapısını öğrenmek için de kendisi için önemli bir fırsat olduğunu ifade eden yöneticiler, “Son yıllarda etkinleşen nesnelerin interneti kavramı iş yapış biçimlerimizi giderek daha fazla değiştiriyor. Yeni nesil nesnelerin interneti kavramını bilerek, ona adapte olmuş halde iş hayatına başlayacak. Gelecekte iş arkadaşlarımız olacak gençlerle bu proje kapsamında zaman geçirmek bizim için paha biçilmez bir deneyim oldu. Bu çalışma sayesinde, bizim çalışma sırasında farkında olmadan yaptığımız uygulamaların MBA öğrencileri tarafından nasıl farklı bir bakış açısı ile ele alınabileceğini görmek ilginç ve heyecan verici oldu.” dedi.

Sabancı Üniversitesi MBA öğrencilerinin “Live Case” dersi 24 kişilik sınıftan oluşuyor. Sınıfta Türk öğrencilerin yanısıra; Alman, Çek, Estonyalı, Fransız, Hollandalı, Pakistanlı ve Suriyeli öğrenciler de bulunuyor.

SUCool girişimleri dünyaya açılıyor

Sabancı Üniversitesi Girişimcilik Kurulu’nun önkuluçka merkezi SUCool’un destek verdiği girişimler ve girişimciler Türkiye’de ve dünyada başarılı çalışmalara imza atmaya devam ediyor. SUCool’un destek verdiği girişimlerden Raklet, Microsoft'un girişim hızlandırma merkezine kabul aldı ve üç boyunca ay Berlin'deki Microsoft Ventures'da çalışmalarına devam edecek. 29 Haziran 2016 tarihinde Berlin’de düzenlenecek Demo Day’e sunum yapacak. 


Raklet, sektörün en fuarlarından Hannover Messe'ye katılarak ve Microsof CEO’su Satya Nadella ile görüşme fırsatı da yakaladı. Satya Nadella, ABD Başkanı Barack Obama ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ile yaptığı görüşmelerin ardından Microsoft Ventures Accelerator’daki start-up’larla da görüşmelerde bulundu. Satya Nadella, start-up’larla yapılan 45’er dakikalık görüşmelerde Raklet ile de görüştü. Microsoft Ventures start-up’larının bugüne kadar %80’i ortalama 2.1M$ yatirım aldı. 

Raklet’in Satya Nadella ile yaptığı görüşmede Microsoft Philantrophies kanalı ile vakıf, dernek ve üniversitelere verilen 1Milyar$ Azure Bulut desteği ve Raklet’in bu kurumların gelişmesine nasıl destek olduğu konuları üzerinde duruldu. Raklet kurucusu ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Gönen Eren “Raklet ile kurumlar bir yandan kendi sosyal ağlarını kurarak, bir diğer yandan da gelirlerini arttırarak, büyüyüp, gelişip, toplumumuza daha fazla fayda sağlayabiliyorlar” dedi. 

Raklet Hakkında: 

Raklet; dernek, vakıf ve sivil toplum kuruluşlarının iletişimde oldukları kişilerin ve varsa üyelerinin bilgilerini güncel tutabilecekleri, e-mail ve SMS gönderebilecekleri, aidat ve bağış toplayıp, etkinlikler düzenleyerek bilet satabilecekleri entegre bir sosyal platform. 

Abone ol