Ana içeriğe atla

Mezunumuz Misal Adnan Yıldız, 2016 "Yeni Zelanda Ulusal Çağdaş Sanat Ödülü" hakemi

Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı 2004 mezunumuz, Türk sanatçı ve küratör Misal Adnan Yıldız 2016 Yeni Zelanda Ulusal Çağdaş Sanat Ödülü’nü kazanan isimleri belirleyecek. 

Bu seneki birinciye 20,000 Yeni Zelanda dolarının verileceği ödül töreni 3 Eylül ve 4 Aralık 2016 tarihleri arasında Waikato Müzesi’nde gerçekleşecek.

Mezunumuz Misal Adnan Yıldız, bir sanatçı-küratör olarak toplulukların hayal gücü, sosyal eleştiri ve kolektif yaratıcılığın kültürel, politik ve sosyal bağlamda nasıl algılandığı üzerine yoğunlaştı. Yıldız, psikoloji eğitimini sanat tutkusuyla birleştirebilmek adına birçok prestijli uluslararası kürasyonel ve araştırma programında görev aldı ve 2012 yılında ICI Bağımsız Küratörlük Vizyonu Ödülü’ne (Independent Vision Curational Award) aday oldu.

2013 yazında Paris’teki Palais de Tokyo'da, Nouvelles Vagues kapsamında “İlhamın Tarihçesi” (A History of Inspiration) isimli sergiyi düzenledi. Aynı dönemde 13. İstanbul Bienali’ne küratör olarak destek veren Yıldız, Michael Wang ve Evelyn Simonds ile birlikte 2014 Curate Ödülü’ne layık görüldü.

Kapılarını 3 Eylül ila 4 Aralık 2016 tarihleri arasında açacak olan bu serginin kazananı ve başarı ödülü verilecek diğer üç kişi Waikato Müzesi’nde 2 Eylül 2016 günü düzenlenecek olan seremonide duyurulacak.

Ulusal Çağdaş Sanat Ödülü

Yeni Zelanda’da 2000 yılından bu yana verilmekte olan Ulusal Çağdaş Sanat Ödülü Yeni Zelandalı çağdaş sanatçıların takipçisi ve destekçisi olmuştur. Waikato Müzesi’nin ev sahipliği yaptığı ödül törenine her yıl kazanan isimleri belirleyerek ödül sergisinin küratörlüğünü yapmak üzere yeni bir hakem çağrılıyor. Ödülün önceki sahipleri ve törende hakemlik yapan isimler şöyle:

Sanatçı: Bronwyn Holloway-Smith; Hakem: Aaron Kreisler - Canterbury Üniversitesi Ilam Güzel Sanatlar Fakültesi Başkanı

Sanatçı: Deanna Dowling; Hakem: Simon Rees - Govett Brewster Sanat Galerisi Müdürü, New Plymouth, Yeni Zelanda

Sanatçı: Locust Jones; Hakem: Rachel Kent - Modern Sanat Müzesi Baş Küratörü, Sydney, Avustralya

Waikato Müzesi Müdürü Cherie Meecham’ın basın duyurusunda da dediği gibi bu ödül, “Yeni Zelandalıları 17 yıldır çağdaş sanatla buluşturmaya devam ediyor ve sanatçılara ürettikleri eserleri sergileyebilme imkanı sunuyor”. Ödül töreni sadece 2006’dan beri Waikato Müzesi’nde düzenleniyor, ancak ödüllerin verilmeye başlandığı 2000 yılından bu yana finallerin tek adresi de daima bu müze oldu.

2016 Yılı Hakemi: Misal Adnan Yıldız

Ulusal Çağdaş Sanat Ödülü’nün hakemliğini Yeni Zelanda Artspace Sanat Galerisi’nin şimdiki müdürü ve Almanya’daki Künstlerhaus Sanat Müzesi’nin eski sanat müdürü olan Türk sanatçı ve küratör Misal Adnan Yıldız yapıyor. 

Kaynak: http://artradarjournal.com/2016/04/22/new-zealands-national-art-award-ap...

Emeritus Öğretim Üyeliği Töreni

Rektörümüz Nihat Berker'in davetidir:

Değerli Sabancı Üniversitesi Mensupları ve Öğrencilerimiz,

Emekli olan öğretim üyemiz Halil Berktay’ın Emeritus Öğretim Üyesi olması şerefine, 04 Mayıs 2016 tarihinde gerçekleşecek törene sizleri davet ediyoruz.

Halil Berktay’a Üniversitemize yaptığı önemli katkılar için tekrar teşekkürlerimizi sunarız.

14.00 Çarşamba, 04 Mayıs 2016

Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi

Sevgilerimle,

Nihat Berker

Sadece Işık ve Renk

Neslihan Kandolu / Sabancı Üniversitesi

Heinz Mack. Sadece Işık ve Renk. 

Zero Sergisi'den sonra Heinz Mack'in burada olması çok da şaşırtmamıştı beni aslında. Çünkü Mack öyle biriydi ki, onu asla sadece Zero'daki eserlerine bakarak anlayamazdınız; aynı zamanda Zero'dan tamamiyle bağımsız olarak da asla düşünemezdiniz.

Kaynağı ve ilhamı sadece renk ve ışıklar olan bir sanat; farklı açılar ve perspektiflere göre algılanışları değişen eserler...

Zaten serginin ilk kısmında sizi rengarenk bir tuval şöleni karşılıyor; bütün renkleri bir arada kullanan Mack'in renk kromatiği ve renklerin birbirleriyle olan uyumu gözlerinizi kamaştırıyor.

Hayal gücü ve yaratıcılık bir araya geldiği zaman ortaya çıkabilecekleri asla tahmin edemezsiniz. 

İşte Mack'in renklere yüklemiş olduğu anlamlarla ve üç boyutla şekillenen tablolar da aynı şekilde sizi nereye götürdüğünü asla tahmin edemeyeceğiniz renkli bir yolculuğa çıkartıyor. 

Tabii, bu birbirinden renkli eserler Mack'in son dönemine aitti. 

Ondan önceki döneminde Mack'in ışıklarla ve gölge oyunlarıyla değişik perspektiflere göre yapmış olduğu üç boyutlu eserlerini; daha da gerilere gittiğiniz zaman, yani Zero zamanlarına, bu sefer sadece siyah ve beyazdan oluşan oldukça basite indirgenmiş bir sanat görüyordunuz. 

Zero Sergisi'nin gösterimde olduğu sırada Hürriyet'e verdiği röportajda Mack şöyle diyordu:

"Ama birden hepimiz fark ettik ki her şeye en başından başlamalıyız. Çünkü öğrendiğimiz her şeyi unutup yeniden başlamak zorundayız."

Tam da bu cümle, Mack'in sanat hayatının nasıl başladığını özetliyordu. 

Mack'in İstanbul'daki ilk sergisi

Daha müzeye girmeden bizi Zero Sergisi'nden beri girişte karşılayan “Dokuz Sütun”, bir yüzü Asya'ya diğer yüzü Avrupa'ya dönük olarak mavi gökyüzünü ihtişamla taşıyor. 

“Anıtsal heykeller, ki benim işlerim genelde öyledir, boşluğa ihtiyaç duyar.” diyordu Mack, dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bu yerde eserinin ne kadar mükemmel durduğunu da ekleyerek. 

Heinz Mack'in Kısaca Hayatı

Heinz Mack, 1957'de başlayan ZERO akımının kurucularından biriydi. Günther Uecker ve Otto Piene ile beraber savaşlarla ince ruhunu kaybetmiş sanatı tekrar filizlendirmek, her şeye sil baştan başlayabilmek için öncü oldular. 

Mack'in da ilhamı, her ne kadar sonradan aralarından ayrılmış olsa bile, başından beri Zero'ydu aslında. Her zaman sanatın yapı taşları olarak ışığı, rengi, gölgeyi, doğayı savunmuştu. 1956'da bitirmiş olduğu felsefe lisansı ile de bu öğrendiklerini her zaman eserlerine de yansıtmıştı sanat hayatı boyunca. 

1966'da şahsına ait ilk sergisi Howard Wise Gallery, New York'ta gösterime koyuldu. 

Temelini Zero'dan alan bu sergi aynı zamanda farklı bir konsept daha içeriyordu: Dinamik.

Bu dinamiği eserlerinde gösterebilmek için ışığın kinetiğinden, aynalardan, alüminyumdan, sudan, rölyeften, pervanelerden faydalanıyordu.

1980'lerde tuvalden biraz uzaklaştı Mack. Daha çok halka açık alanlar için çeşitli binaların tasarımlarını yapmakla ya da bu tarz binaların yapılma süreçleri için çeşitli görevledirmelerle vaktini geçirdi. 

Fakat 1990'larda tekrardan tuvale geri döndü, “takım yıldızlarının kromatiği” ile beraber. 

Parlak ve canlı renkler, soyut ve akrilik resimlerle sanat kariyerine kaldığı yerden devam ediyor.

        

Sahra Projesi (1962-63)

Mack'in sanat hayatında yapmış olduğu -bana kalırsa- en ilginç çalışmalardan biri de Sahra Çölü'nde yaptığı projesidir. Daha 1959 yılında projesinin taslağını oluşturan Mack, 1962 yılında Sahra Çölü'nde eşiyle beraber buraya bir yapay bahçe kurdu; fakat bu yapay bahçe çiçeklerden ya da yeşil bitkilerden değil de, kumdan yapılma rölyeflerden, küplerden, aynalardan, yelkenlerden, afişlerden oluşuyordu. Bütün bu malzemelerle ışığın farklı açılarını kullanarak, farklı perspektiflerle ve gölge oyunlarıyla kumlar üzerinde bir "deneysel çalışma" yapmıştı aslında. Bu deneysel çalışmaları 1968 yılında çıkarmış olduğu “Tele-Mack” adındaki büyük beğeni toplamış ve saygı görmüş filminde gösterildi. 

Neden Sahra Çölü'nde böylesine bir uğraş vermişti?

Hiç şüphesiz ki, “saf ışığı arayış”tı bunu yaptıran. Mack'in insanın betonla üstünü örtmediği, ya da başka doğal olmayan hiç bir etkenin olmadığı açık ve doğal alanlarındaki saf ışığı bulma çabası, onu çöllere düşürmüştü bir kere. 

Bu Sahra Projesi'ne ait fotoğraflara da yer verilmiş sergide. Burada yapmış olduğu bazı çalışmalarının küçük temsili canlandırmaları da bu Sahra Projesi köşesinde yer alıyor. 

Tabii, bana da Sabancı Müzesi'nde 17 Temmuz'a kadar gösterimde olacak bu sergiyi hayranlıkla izlemek kalıyor. 

RadyoSU Günleri Radyo Festivali

RadyoSU Günleri bu yıl 3 - 4 Mayıs'ta yapılacak Radyo Festivali ile dopdolu bir program sunuyor. 

TARİH: 3 MAYIS SALI - 4 MAYIS ÇARŞAMBA 2016

SAAT: 3 MAYIS SALI 13.45 & 4 MAYIS ÇARŞAMBA 12.45

YER: SİNEMA SALONU

PROGRAM:

3 MAYIS SALI

13.45-14.00 RADYOSU GÜNLERİ GİRİŞ

14 - 15 RADYO VİVA - DOĞANCAN

15.15 - 16.15 POWER FM BAY J

16.30 - 17.30 justt.fm DJ EKİM BAYKARA

4 MAYIS ÇARŞAMBA

12.45 - 13.00 GİRİŞ

13.00 - 13.50 ROCK FM MESUT SÜRE & İLKER GÜMÜŞOLUK 

14.00 - 15.00 BEST FM SERDAR GÖKALP & CEM ARSLAN

15.15 - 16.15 VIRGIN RADIO GEVEZE

16.30 - 17.15 RADYO EKSEN

17.25 - 18.10 NTV RADYO MERT AYDIN

18.20 - 19.00 JOY TÜRK MODERN SABAHLAR YAYINCILARI 

Herkes davetlidir!

Aile Şirketleri için Sürdürülebilir Başarının Anahtarları Araştırması

Akbank’ın Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU ile birlikte yürüttüğü, Türkiye’deki başarılı aile şirketlerinin iş hayatına ilişkin deneyimlerinin ve uzman görüşlerinin paylaşıldığı “Aile Şirketleri için Sürdürülebilir Başarının Anahtarları” araştırması, aile şirketlerine gelecek dönem stratejilerini belirlerken kılavuzluk edecek.

Akbank’ın, aile şirketlerinin kurumsallaşma ve sürdürülebilir olma yolculuğunda yardımcı olmak  amacıyla, Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU, Deloitte ve TAİDER Aile İşletmeleri Derneği işbirliğiyle hazırlanan “Aile Şirketleri için Sürdürülebilir Başarının Anahtarları” araştırması, düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Aile şirketlerine bir rehber niteliği taşıyan araştırmada, Sabancı Üniversitesi EDU’nun Türkiye’deki başarılı 15 aile şirketiyle yaptığı görüşmelerin sonuçları, yorumları ve uzman değerlendirmeleri yer alıyor. Deloitte’un, araştırmaya katılan aile şirketleri ile yapılan görüşmeleri derleyerek ve yorumlayarak yaptığı analizleri içeren araştırma kitap, Akbank Aile Şirketleri Akademisi’nde bir kaynak kitap olarak kullanılmaya başlanacak.

Aile şirketleri için “sürdürülebilir başarı, aile şirketlerinde yönetim kademelerinin yapılandırılması, halefiyet planları, aile şirketlerinde nepotizm” gibi konularda kılavuz kaynak niteliğindeki “Aile Şirketleri İçin Sürdürülebilir Başarının Anahtarları” araştırmasının tanıtımının yapıldığı basın toplantısında, Aile Şirketleri Akademisi’nin 5. dönem mezunlarının sertifikaları da dağıtıldı.


 
Akbank KOBİ Bankacılığı’ndan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Bülent Oğuz, Türkiye’de aile şirketlerinin girişimcilik habitatında çok önemli yeri bulunduğuna işaret ederek, “Geleneksel yapımız, aile şirketlerinin kurulup, gelişmesine çok uygun koşullar oluşturuyor. Ancak, yalnızca Türkiye’de değil, hemen hemen tüm dünyada genel olarak aile şirketlerinin çok uzun ömürlü olmadıkları da bir gerçek” dedi ve ekledi: “Türkiye İstatistik Kurumu ve İstanbul Ticaret Odası'nın verilerine göre, sisteme kayıtlı tüm şirketlerin yüzde 95’i aile şirketi. Bunların arasında KOBİ’lerin ise yüzde 98.8’i aile şirketi. Buna göre aile şirketlerinin ortalama ömrü 25 yıl. Bu aile şirketlerinin ise sadece yüzde 30’u ikinci kuşağa, yüzde 12’si üçüncü kuşağa geçebiliyor. Dördüncü kuşağa geçebilenlerin oranı yüzde 3'te kalıyor. Aile şirketlerinin birçok çöküş nedeni var elbette; yüzde 80 gibi çok önemli bir bölümünde bu neden ailevi konularda alınan kararlar olarak tanımlanıyor. Yalnızca yüzde 20’si ticari konular nedeniyle çöküyor.”
 
Konuşmasını, “Biz de Akbank olarak; ülke ekonomisi için çok önemli değerler olduklarını düşündüğümüz aile şirketlerinin, deneyimleriyle birlikte ekonomik kalkınmaya destekleri sürebilsin diye harekete geçtik” diye sürdüren Oğuz, “Sabancı Üniversitesi ile birlikte aile şirketlerinin yeni kuşaklarda da devam etmesini sağlamak amacıyla "Aile Şirketleri Akademisi" programını oluşturduk. Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi'nin yanı sıra Deloitte ve Pekin & Bayar'ın da katkılarıyla ilk olarak 2014 yılında düzenlediğimiz programda 5. dönem mezunlarını da verdik” dedi ve şöyle devam etti: “Eğitim programlarımız bir yandan sürerken, bir yandan da Sabancı Üniversitesi, Deloitte ve TAİDER Aile İşletmeleri Derneği  ile birlikte, ‘Aile Şirketleri Araştırması’ yaptık. Her şeyden önce aile şirketlerinin sürdürülebilir olmaları konusunda başta aile şirketlerine yol gösterebilecek bir çalışma yapmak istedik. Diğer araştırma/anketlerden farklılaşması amacıyla çalışmayı uzun yıllardır faaliyette olan, başarısını kanıtlamış aile şirketleri ile yürüttük; dolayısıyla araştırmada onların görüş ve tecrübelerinin önemli bir yeri bulunuyor. Sabancı Üniversitesi EDU ve TAİDER’in gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından Deloitte görüşme sonuçlarını harmanlayıp analiz ederek çözüm önerileri getirdiği bir doküman oluşturdu.”

Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker, “Sabancı Üniversitesi olarak eğitim hayatımıza başladığımız günden bu yana, üniversite-iş dünyası işbirliklerine büyük önem veriyoruz. Bu doğrultuda ekonominin yükselen değerinin KOBİ'ler, girişimciler ve dolayısıyla aile şirketleri olduğuna inanarak, büyük sanayi kuruluşları ile gerçekleştirdiğimiz işbirliklerinin ve eğitim çalışmalarının yanı sıra, bu yapılarla da sıkı ilişkiler içinde olmayı hedefliyoruz. Bizim için Sabancı Üniversitesi'nde üretilen, topluma, ekonomiye, bilime, kültüre katma değer sağlayacak ürün ve fikirlerin topluma ulaşmasında en önemli yol, iş dünyası ve sanayi ile yaptığımız işbirlikleri. Yine aynı şekilde girişimcilik de Sabancı Üniversitesi için vazgeçilmez konulardan biri. Biz aile şirketlerini Türkiye'yi geleceğe taşıyacak birer girişim olarak biliyoruz. Gelecek günümüzden çok farklı olacak. Aile şirketleri de geleceği hem tanımlayacak, hem ayak uyduracak. Bugün tanıtılan araştırma ve raporun aile şirketlerine Türkiye'nin geleceğinde yer alma konusunda yol haritası olacağını düşünüyorum. Son olarak, insanlarımızın gelecekte daha etkin ve mutlu olmasını diliyorsak bunun için aile şirketlerini ayakta tutmalıyız. Unutmayalım ki gelecek çok hızlı geliyor ve ancak hazır olan gelecekte ayakta kalır.” dedi.
 
Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi, EDU Direktörü Cüneyt Evirgen "Aile şirketlerinde nesiller boyu sürdürülebilir başarının anahtarı hem işi hem de aile ilişkilerini zamanında ve gelecek hedeflerine uygun olarak kurumsallaştırmaktan geçiyor. Akbank Aile Şirketleri Akademisi programına katılan aile şirketleri kurumsallaşma yolunda değerli bir adım atıyor. Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi, EDU olarak bu adımı “Aile Şirketleri Araştırması”yla destekleyerek aile şirketlerine gelişim yolculuklarında bir kılavuz sunmayı amaç edindik. Birlikte yaratmak ve geliştirmek misyonumuzla Türkiye ekonomisinin temelini oluşturan aile şirketlerine katkıda bulunmaktan memnuniyet duyuyoruz." şeklinde konuştu.

Basın toplantısında söz alan Deloitte Başhukuk Müşaviri Lerzan  Nalbantoğlu “Sürdürülebilir büyümeyi ve kurumlaşmayı hedefleyen aile şirketlerine yol göstermesi amacıyla yaptığımız bu çalışmada, Türkiye'deki aile şirketlerinin sürdürülebilir başarıyı yakalayabilmek adına uyguladıkları yöntemler ve süreçteki eksikliklerin saptanması hedeflenmiştir. Bu itibarla, çok değerli şirketlerle yapılan görüşmeler sonucunda ulaştığımız bulguları  içeren araştırmamızı sizlerle paylaşıyor ve çalışmamızın aile şirketlerinin kurumsallaşma yolculuğuna katkı sağlayacağına inanıyoruz.” diye konuştu.
 
TAİDER Aile İşletmeleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sumer Tömek Bayındır da konuşmasında, aile işletmelerinin Türkiye ekonomisindeki önemine dikkat çekerek, “Ülkemizdeki aile şirketlerinin özgün gereksinimleri ve sürdürülebilirlik arayışlarını destekleyen yönetim ilkeleri geliştirmeleri için TAİDER Aile İşletmeleri Derneği’ni 2012 yılında İzmir’de kurduk. Derneğimiz iş ailelerine deneyimlerini bir güven ortamı içinde paylaşmalarına olanak yaratıyor. Farklı sektörlerden, farklı yapılara sahip aileler bir araya gelerek yaptıkları paylaşımlarda kendi ailelerinde ve işletmelerinde de benzerlerini yaşadıklarını görüyor, kendileri için önemli olanın ne olduğuna dair farkındalıkları artıyor ve kendilerine uyarlayacakları, fayda sağlayabilecekleri pek çok yeni bilgiye ulaşabiliyor, birbirlerine ışık tutabiliyorlar. Paydaşı olmaktan büyük memnuniyet duyduğumuz “Aile Şirketleri için Sürdürülebilir Başarının Anahtarları” araştırmasının sonuçlarının da benzer bir şekilde farklı yapı ve ölçekteki başarılı ailelere ve işletmelerine ışık tutacağına inanıyorum.” dedi.





Sabancı Üniversitesi 3. Arama Konferansı’nın ardından

Sabancı Üniversitesi 3. Arama Konferansı, 19–20 Mart 2016 tarihlerinde Sabancı Üniversitesi kampüsünde gerçekleşti.

Arama Konferansı’nda; yüksek öğrenimi etkileyebilecek trendler, geleceğin ideal üniversitesinin tasarımı, bu bağlamda Sabancı Üniversitesi’nin mevcut durumu ele alındı. Üniversitenin geleceği üzerine atölye ve beyin fırtınası çalışmaları gerçekleştirildi. Arama Konferansı’na Sabancı Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi dışından  olmak üzere, 10 ülkeden, 62 kişi katıldı. Katılımcılar arasında Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeleri, Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri, Sabancı Üniversitesi mezunları, akademisyenler, sivil toplum örgütü temsilcileri ve iş dünyası üst yönetim temsilcileri yer aldı.

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı yaptığı açılış konuşmasında, 20 yıl önce Sabancı Üniversitesi daha bir fikir aşamasındayken, kurucular olarak, bir Arama Konferansı düzenlemeye ve “ideal dünya üniversitesi” kurma macerasına başlamaya karar verdiklerini söyledi. Güler Sabancı: “O gün toplantıya katılan  katılımcılar, dünya üniversitesinin ne olduğunu tanımlayan ortak aklı üretebilmek için çok çabaladı. Üniversitemizin mottosu olan “birlikte yaratmak ve geliştirmek”, üniversitemizin felsefesi ve birçok kendine has özelliği de bu Arama Konferansı sonucu ortaya çıktı” dedi. Nisan 2006’da, düzenlenen 2. Arama Konferansı’nda da, Sabancı Üniversitesi’nin geldiği yeri ve gelecek 10 yılda nereye gitmesi gerektiğini gözden geçirdiklerini sözlerine ekledi. 

Güler Sabancı; “Arama Konferansı’nı her 10 yılda bir tekrarlama kararı aldık. Bugün, gelecek 10 yılın eğitim trendlerini tartışmak ve gelecekte Sabancı Üniversitesi’nin karşısına çıkabilecek fırsatları ve zorlukları değerlendirmek için aynı heyecanla çalışmaya devam ediyoruz." dedi.

Eğitim gelecekte nasıl şekillenecek?  Yüksek Öğretimde  Trendler

Moderatörlüğünü Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi  Oğuz Babüroğlu’nun  yaptığı 2 günlük  yoğun çalışma programı olan konferansın sonucunda, iki trend ağırlıklı bir şekilde  ortaya çıktı.   

Birincisi “kişiselleşmiş eğitim” ve ikincisi “toplum ile etkileşimin artması” olarak tanımlandı. Sabancı Üniversitesi’nin orijinal yapısını muhafaza ederek, uygulamalarını bir yandan kişiselleştirmek, öte yandan da sanayi ve toplum ile daha fazla entegre etmek, çıktıların ana çatısını oluşturdu.

Arama sonrası ortaya çıkan önemli bileşenler

Bir üniversitenin  olması gereken misyonları açısından bakıldığında  çıktıları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz

  1. Lisans eğitimi: Lise düzeyinden başlayarak ve üniversite sonrasında da devam edecek, artarak katma değer sağlayan bir eğitim sürecinin kurgulanması,
  2. Araştırma ve Toplumla Entegrasyon: Toplumsal sorunlara daha fazla çözüm üretecek bir araştırma anlayışı ile bu çözümleri hayata geçirecek, çeşitli ve çok disiplinli merkezlerin etkin olarak yürütülmesi 

Mevcut durumda Sabancı Üniversitesi’nin Türkiye yüksek öğrenimindeki öncülüğü ve bunun sürdürülebilirliğinin önemi vurgulandı. 

Sabancı Üniversitesi ’nin bundan sonraki dönemde büyümesinde “cross-disciplinary” merkezlerin önemine değinildi. Bu merkezlerin hem topluma doğrudan fayda sağlayacak bilgi üretmesi, hem de kişiselleşmiş eğitime entegre edilebilecek  esneklikte olmasının hedeflenlenmesi kararı alındı. Bu kapsamda; öğretim üyelerinin, ders/proje yapış yöntemlerinin de yeni trendlere uygun olacak şekilde dönüşümü ve bunun önemi vurgulandı.

Ortaya çıkan hedeflere yönelik  olarak Sabancı Üniversitesi’ndeki uygulama planlarının hazırlanması amacıyla; (1) Lisans Eğitimi, (2) Merkezler ve Lisansüstü çalışmalar ve (3) Yönetişim olmak üzere üç çalışma grubunun kurulması planlanıyor. Üyeleri ve çalışma kapsamı belirlenen bu gruplar, Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Oğuz Babüroğlu’nun yönlendiriciliğinde çalışmalarına başlayacak. Belirlenen takvime göre çalışma grupları, 2017-2018 döneminde başlayacak yeni 5 yıllık Stratejik Plana kadar gerekli ön hazırlıkları tamamlayacaklar.

Bodrum Global Run 2016'daydık

17 Nisan Pazar günü, Sabancı Üniversitesi sporcularından 34 kişi Bodrum Global Run 2016'da çocuklar için koştu. Bodrum Global Run 2016'ın tüm sporcu kayıt gelirleri "PARILTI Görmeyen Çocuklara Destek Derneği'ne" bağışlandı.

Yarışta doktora öğrencilerimizden Caroline Jane Ross 300 kadın sporcu arasından 8. sırayı aldı.


Girişimci mezunlar alanlarında fark yaratıyor

Girişimcilik dosya haberimize girişimci mezunlarımızla yaptığımız röportajlarımızla devam ediyoruz.

Sabancı Üniversitesi'nde, 2000 yılından bugüne kadar, 5591'i lisans ve 2938'i lisansüstü olmak üzere toplam 8529 diploma verildi. Mezunların  %77’si sektörlerinde dünyanın ve Türkiye’nin en büyük şirketlerinde ve kendi kurdukları şirketlerde iş hayatına geçmişken, %12’si ise eğitimlerini, aralarında dünyanın önde gelen üniversitelerinin de bulunduğu eğitim kurumlarında lisansüstü düzeyde sürdürmeyi tercih etmiştir. Sabancı Üniversitesi mezunlarının ilk yıl içinde bir işe veya lisansüstü eğitime yerleşme oranı %89'dur.

Sabancı Üniversitesi’nin iş hayatına geçen mezunları içinde girişimci mezunlar da başarılı çalışmalara imza atıyorlar. Sabancı Üniversitesi’nin modadan teknolojiye birçok alanda kendi girişimlerini kuran mezunları bulunuyor.

Sabancı Üniversitesi’nin girişimci mezunlarından, 2009 Yönetim Bilimleri mezunu Ceylan Toplamaoğlu ile Kia Ora Design markasını konuştuk.

Fotoğraftakiler (soldan sağa): Ceylan Toplamaoğlu, Melis Erdoğan

Yaptığınız işi bize anlatabilir misiniz?
2013 yılı başında üzerinde çalışmaya başladığımız markamız Kia Ora Design 2014 yılında kuruldu. Ortağım ile birlikte tamamen deri ve el yapımı çantalar tasarlıyor ve İstanbul'daki atölyemizde ürettiriyoruz. Çantaların tasarımları tamamlandıktan sonra numune süreci başlıyor. Ürünlerimizde tasarıma olduğu kadar kalite ve işlevselliğe de önem verdiğimiz için numune sürecini tamamlamadan önce her bir ürünü günlük hayatımızda kullanarak en iyi  deneyimi sağlamak için neler ekleyebileceğimizi planlıyoruz. Tüm detaylar tamamlandıktan sonra deri ve aksesuar seçimleri de tamamlanıyor ve üretime geçiyoruz. Ürünler çıktıktan sonra ise satış kanalları ile görüşmeler ve pazarlama çalışmalarına yoğunlaşıyoruz.


Girişimci olma hikayenizi anlatabilir misin? Nasıl karar verdiniz, nasıl bir yol izlediniz?
Sabancı Üniversitesi’nde aldığım yönetim bilimleri eğitimimin ardından İtalya’da moda üzerine Marka Yönetimi yükseklisans programını tamamladım. Yükseklisansın ardından Milano'da kalarak lüks segment markalara marka yönetimi, tasarım ve üretim danışmanlığı verdim. İtalya’da çalıştığım bu dönem benim için hem ikinci bir üniversite hem de Kia Ora Design’ı kurmak için bir kapı oldu. Türkiye'ye döndükten sonra bir süre halkla ilişkiler ve pazarlama alanlarında çalıştım ama daha üniversite yıllarından beri aklımda olan kendi markamı oluşturma fikrinden hiç vazgeçmedim. Çalıştığım tüm işlerde kendi markama katkı sağlayabilecek deneyimler kazanmaya çalıştım. Doğru zamanın geldiğini düşündüğümde ise eski iş arkadaşım Melis ile birlikte markamızı kurmak üzere çalışmalara başladık.

Sabancı Üniversitesi’nin size bu yoldaki katkısı veya hayatınıza böyle bir yön vermenizdeki rolü ne oldu?
Sabancı Üniversitesi bizi kapısından girdiğimiz ilk günden itibaren özgür ve araştırmacı olmamız konusunda destekleyen bir üniversite oldu. İlk yıllarımızda tek bir bölüme yoğunlaşmak zorunda olmadan tüm alanları tanıma şansına sahip olmak bize çok şey kattı. Yönetim bilimleri eğitimi aldıktan sonra tasarım ağırlıklı bir marka kurmamdaki cesaret belki de bu yıllardan geliyor. Bunun yanı sıra, Sabancı Üniversitesi’nin bana kattığı yabancı dil, sunum ve işletme becerileri hem işimi kurarken hem de iş geliştirmemde bana büyük fayda sağladı.

Tecrübelerinizden yola çıkarak, kendi işini yapmak isteyenlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Onlara en büyük önerim cesur olmaları ama aynı zamanda da planlı hareket etmeleri. Günümüzde pek çok girişimcilik örneği ya korkular nedeniyle hayata geçemiyor ya da ne yazık ki başarısızlıkla son buluyor. Bunu da sağlam temeller üzerine kurulmamalarına bağlıyorum. Her ikimiz de markamızı kurmadan önce bu yolda ihtiyacımız olacak farklı alanlarda deneyim edinerek doğru zamanı beklemeye özen gösterdik. İnanıyorum ki bir şeyi çok isterseniz ve çok çalışırsanız başarı da beraberinde geliyor.

SU Green Store açıldı!

SU Green Store, üniversite merkezinde Cemil Copy'nin yanında açıldı. Haftaiçi ve Pazar günleri 11.30-19.30 arasında hizmet veren mağaza aynı zamanda websiteleri üzerinden online satış ile odalara teslim gerçekleştiriyor.

Unilever ve WWF Türkiye işbirliğiyle gerçekleştirilen Project Green Store yarışması bünyesinde açılmış olan SU Green Store yeşil bir nokta olarak tamamen geri dönüştürülebilir ve doğa dostu materyallerle tasarlanmıştır. Okulumuz 3. sınıf Endüstri Mühendisliği ve Yönetim Bilimleri öğrencileri tarafından işletilen mağazada, çevreye zararı en aza indirilmiş ürünlerin satışı yapılmaktadır. Satışı yapılan ürünlerden elde edilen kar, Sabancı Üniversitesi Burs Fonuna bağışlanacaktır.

Project Green Store’da yarışan Sabancı Üniversitesi öğrencileri, tasarlanmış olan yeşil mağaza sayesinde üniversitede sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratmakla beraber yaratıcı promosyonlar ile ürünlerin satışlarını gerçekleştirerek en fazla ciro ve karlılığa erişmeyi amaçlamaktadır. Yarışmada Üniversitemizi desteklemek için Üniversite Merkezi’nden geçerken SU Green Store’a uğramayı unutmayın!

Yarışma ve ürünler hakkında detaylı bilgi için SU Green Store websitesini ziyaret edebilirsiniz: www.sugreenstore.wix.com/anasayfa

İleriki tarihlerde gerçekleşecek olan promosyonlar ve etkinliklerden haberdar olmak için ise sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.

Facebook: www.facebook.com/greenstore.su

Instagram: www.instagram.com/sugreenstore

Sorularınız için: sugreenstore@gmail.com

 

III. Ulusal Üniversite Kadın Araştırmaları Merkezleri Kongresi gerçekleşti

İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu evsahipliğinde, 22 Nisan 2016, Cuma günü “III. Ulusal Üniversite Kadın Araştırmaları Merkezleri Kongresi” ve “IX. Üniversitelerarası Cinsel Taciz ve Saldırı İşbirliği ve İletişim Grubu Çalıştayı” düzenlendi.


İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi Senoto Salonu’nda düzenlenen etkinliğin açış konuşmalarını İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Müdürü Fatma Arslan ve Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sondan Durukanoğlu Feyiz yaptılar. Kongrenin ana tema konuşmasını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Yıldız Ecevit yaptı.

Fatma Arslan konuşmasında İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi hakkında bilgi verdi. Fatma Aslan geçmiş yıllarda düzenlenen çalıştaylara da değindi.

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sondan Durukanoğlu Feyiz “Bence bu çalıştayın en önemli sonucu üniversiteler arası kurumsal işbirlikleridir” dedi. Sondan Durukanoğlu Feyiz, bu kurumsal işbirliğinin bu kadar önemli bir konuda ortak bir şekilde çözüm yolları aramasının önemine de vurgu yaptı. 

Üniversitelerde farkındalık yaratmanın en önemli yolunun bu konuda dersler açmak olduğunu ifade eden Sondan Durukanoğlu Feyiz, Sabancı Üniversitesi’nde toplumsal cinsiyet konulu bir yandal programı olduğunu ve konuyla ilgili doktora programının da açılacağını dile getirdi. Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun ise artık Merkez olarak faaliyetlerine devam edeceğine de dikkat çekti.

Yıldız Ecevit üniversitelerde kadın çalışmalarını üç başlıkta anlattı

Ana tema konuşmacısı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Yıldız Ecevit, kadın çalışmalarında karşılaşılan altı temel duyguyu aktararak sözlerine başladı. Yıldız Ecevit bu duyguları; tutku, engellenme, coşku, hayal kırıklığı, duygu çelişkileri ve iç rahatlığı olarak sıraladı. Yıldız Ecevit bu duyguları, kadın çalışmaları yaparken kendi yaşadığı duygularla bağdaştırdı.

Alanı sorgulamanın pek çok kişi tarafından olumsuz olarak algılandığına vurgu yapan Yıldız Ecevit “Durmak, düşünmek, sorgulamak ilerlemenin yoludur” dedi.

Üniversitelerde toplumsal cinsiyet ile ilgili çalışmaları üç başlık altında toplayan Yıldız Ecevit bu başlıkları, üniversitelerde toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları bilgi üretimi, kadın çalışmaları araştırma merkezleri ve üniversitelerde feminist politika üretmek olarak sıraladı. Üniversitelerde toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları bilgi üretiminin yüksek lisans programlarına karşılık geldiğini söyledi. Burada yüksek lisans programının hangi şartlarda kurulduğu, programların hangi konular üzerine yoğunlaştığı, bilginin üretiminin ve yayılımının nasıl olması gerektiği, darboğazların neler olduğu gibi soruların taşıdığı öneme dikkat çekti. 

“Bir üniversitede kadın araştırmaları merkezinin bulunması, üniversitenin demokratik ve eşitlikçi olduğu anlamına gelmez”

1990’lardan itibaren üniversitelerde kadın araştırmaları merkezleri kurulmaya başlandığına dikkat çeken Yıldız Ecevit, 1994 yılından sonra bütün üniversitelerde kurulma kararı alındığını ifade etti. Merkezlerin ne yaptıkları kadar nasıl yaptıklarının da önemli olduğuna vurgu yapan Yıldız Ecevit, merkezlerin bulundukları toplumların sorunlarına duyarlı olmak ve çözüm önerilerinde bulunmak görevleri olduğunu da dile getirdi. Kadın araştırmaları merkezlerinin toplumda kadın sorunları hakkında farkındalık yaratmak üzere çalışmalar gerçekleştirdiğini sözlerine ekledi.

Merkezlerin çalışma alanlarının başta toplumsal cinsiyet ve kadın odaklı araştırmalar olması gerektiğini söyleyen Yıldız Ecevit, araştırmacıların feminist araştırma konuları konusunda hemfikir olması gerektiğini savundu. Kadın çalışmalarının ana akımdan ayrışmak zorunda olduğunun altını çizen Yıldız Ecevit, “Bizim ana akım yaklaşımın boşluğunu doldurmamız gerekir” dedi. Gündelik hayat pratiklerinin  ve sokaktan insanların tarihinin önemine değinen Yıldız Ecevit, yerel çalışmanın önemli olduğu vurgusunu yaptı ve merkezlerin akademi ve aktivizm arasında köprü görevi gördüğünü söyledi.

Yıldız Ecevit, bir üniversitede kadın çalışmaları merkezinin bulunmasının oranın demokratik, eşitlikçi gibi bir yapı olduğu anlamına gelmediğini ifade etti.

Üniversitelerde feminist politika yapmak konusuna değinen Yıldız Ecevit, politika belgeleri hazırlamanın ve bunların onaylanmasının önemine dikkat çekti. Üniversite kampüslerini güvenli, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden arınmış mekanlar yapmanın feminist politika üretmek olduğunu belirtti.

Toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri açmanın zorluğuna değinen Yıldız Ecevit, dersi verebilecek öğretim üyesi yoksa, olana kadar beklenmesi gerektiğini söyledi.

Yıldız Ecevit “Bundan sonra üniversitelerin hazırlayacağı belgelerin toplumsal cinsiyet eşitliğini de kapsayıcı bir politika belgesi olmalı. Cinsel taciz ve saldırı bu politika belgesinin içinde yer almalı. Her konuda toplumsal cinsiyet eşitliği bilinci artmalı” dedi.

“Toplumsal cinsiyet çalışmalarında LGBTİ hareketine yer vermek, konuyu kadın – erkek eksenine sıkıştırmadan açabilmek önemli”

Konuşmaların ardından Üniversitelerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dersleri atölye çalışmasına geçildi. Öğleden sonraki programda ise IX. Üniversitelerarası Cinsel Taciz ve Saldırı İşbirliği ve İletişim Ağı Çalıştayı- Cinsel Taciz Soruşturma Deneyim Paylaşımı gerçekleşti.

IX. Üniversitelerarası Cinsel Taciz ve Saldırı İşbirliği ve İletişim Ağı Çalıştayı- Cinsel Taciz Soruşturma Deneyim Paylaşımı’nda Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu Koordinatörü Ayşe Yüksel bir konuşma yaptı. Ayşe Yüksel Sabancı Üniversitesi’nde toplumsal cinsiyeti ana akımlaştıran 20’nin üzerinde ders bulunduğuna dikkat çekti. Bunların yanı sıra doktora programı üzerine de çalıştıklarını ifade etti. Sabancı Üniversitesi olarak, üniversitenin dışında da toplumsal cinsiyet çalışmaları yürüttüklerine vurgu yapan Ayşe Yüksel, bakanlıklarla da çok sık biraraya geldiklerini belirtti. Çalışmalara başladıklarında ‘toplumsal cinsiyet’ ismini bile kullanamadıklarını anlatan Ayşe Yüksel, şimdi bunu çok rahat ifade edebildiklerini söyledi. Ayşe Yüksel son olarak, toplumsal cinsiyet çalışmalarında LGBTİ hareketine yer vermenin, konuyu kadın – erkek eksenine sıkıştırmadan açabilmenin önemine değindi.

Abone ol