Ana içeriğe atla

10. IICEC Konferansı enerji dünyasını buluşturdu

 “World Energy Outlook 2019” Dünya Enerji Görünümü 2019 Türkiye Tanıtıldı

Kurulduğu 2010 yılından itibaren enerji ve iklim alanlarında yer alan kilit paydaşları bir araya getiren etkili bir platform sağlayarak fikir alışverişini ve gelişimini teşvik eden Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), enerji dünyasını 10. IICEC Enerji Konferansı’nda buluşturdu.  Dünya Enerji Görünümü 2019 (World Energy Outlook 2019) Raporu’nun Türkiye tanıtımının da yapıldığı konferans, 20 Aralık Cuma günü İstanbul’da gerçekleşti.

soldan sağa: Carmine Difiglio, Fatih Dönmez, Güler Sabancı, Fatih Birol, Yusuf Leblebici, Simone Kaslowski

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Sabancı Üniversitesi IICEC Direktörü Prof. Carmine Difiglio’nun ev sahipliğinde düzenlenen 10. IICEC Enerji Konferansı’na, üst düzey kamu temsilcileri, ulusal ve uluslararası enerji sektörünün küresel lider kuruluşlarının yöneticileri ile önde gelen üniversitelerin, politika merkezlerinin ve düşünce kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

10. IICEC Enerji Konferansı’nın açılışında konuşan Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi’nin 20. Yılında ‘Uluslararası Araştırma Merkezi’ kimliğine yakışır şekilde bugün IICEC’in 10. konferansını gerçekleştiriyoruz” dedi. Stratejik önem taşıyan enerji sektörünün başta Enerji Bakanlığı olmak üzere tüm düzenleyici ve karar alıcı kurumların adımlarının kritik bir öneme sahip olduğunu hatırlatan Güler Sabancı, şunları söyledi: “Elektrik sektöründe 100 milyar doları aşan yatırımlarla kurulu gücümüzün yaklaşık 3 kat artması, yenilenebilir enerji alanında YEKA modeliyle yapılan atılımlar, elektrik üretiminde yerli kaynak payında sağladığımız güçlü artış ve operasyonel mükemmellik ve arz kalitesi kazanımları, sektörümüzün geleceği için son derece önemli gelişmeler olmuştur. Ancak elbette hala gidecek yolumuz var.” 

“Teknolojinin etkisiyle hızla dönüşen bir enerji ekosistemine doğru ilerliyoruz” diyen Güler Sabancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak değişmeyen bir unsur var: İnsan. Ülkemizde enerji denildiğinde, 500 binin üzerinde çalışanı, kamu kurumları, özel sektör, STK ve üniversiteleri ile çok geniş bir ekosistemden bahsediyoruz. Dolayısıyla, gelecek için en önemli değerimiz, “yetişmiş insan kaynağımız”dır. Bu noktada, pek çok alanda olduğu gibi enerjide de kamu-sanayi-üniversite işbirliklerini çok önemsiyoruz. Bu bakış açısı ile IICEC, “üçlü sac ayağı” modeli üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Buna “Başarı Üçgeni” de diyebiliriz. Önümüzdeki dönemde de yüksek katma değerli, bilgi ve teknoloji yoğun proje ve işbirliklerine odaklanmayı sürdüreceğiz. Sektörümüzü, enerji kaynaklarımızın yanı sıra insan kaynaklarımızı ve teknolojiyi de daha etkin şekilde kullanarak, daha iyi bir geleceğe taşımalıyız.”

ENERJİ BAKANI: YENİLENEBİLİR ENERJİDE YENİ STRATEJİLER İZLİYORUZ 

Toplantının onur konuğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de, dünyada kömür tüketiminin de arttığını ve temiz kömür teknolojileri konusunda da daha fazla Ar-Ge yapılması gerektiğini söyledi. Bakan Dönmez, Türkiye'nin doğal gaz altyapısını ise ciddi bir şekilde geliştirdiğini belirterek, şöyle konuştu: "Türkiye, üç adet yüzer sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminali ve iki kıyı terminali, depolama noktaları ve her noktadan doğal gaz girişiyle coğrafyasındaki doğal enerji merkezidir. Enerji merkezlerinin en önemli özellikleri de yatırımcılara risklerini kontrol edebilecekleri araçları vermesidir. Enerji Piyasaları İşletme AŞ de bu araçları hızla devreye alacak.  Böylece Türkiye doğal gaz piyasası daha fazla oyuncunun yer aldığı bir piyasa haline gelecek ve sadece kendisine değil bölge halklarının refahına da yatırım yapacak.” 

Bakan Dönmez ayrıca, “Enerjide tam anlamıyla bir merkez ülke olmak için enerjinin sadece transfer edildiği değil, aynı zamanda fiyatlandırılmasının yapıldığı, pazarın gelişimine yön veren, serbest piyasa şartları içerisinde daha fazla alıcı ve satıcının bir araya geldiği gelişmiş bir enerji altyapısına sahip olmak zorundayız" dedi. 

Bakan Dönmez, şöyle konuştu: "Tüm sistemin kalbi olan fiyatlama mekanizması doğru çalışmazsa sistem hareket edemez. Bu sebeple elektrik piyasalarının da bir dönüşüme ihtiyacı var. Türkiye teknolojiyi alan ve kullanan değil, üreten ve ihraç eden bir ekosistemi inşa etmek zorunda. Bu arada bir bilgi vermek istiyorum. 'Ben elektriğimi tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrikten kullanmak istiyorum' diyen tüketicilerimiz için yeni bir tarife modeli çalışmasını başlattık. Bu tarifeyle vatandaşlarımız istedikleri takdirde sadece yenilenebilir enerji tüketebilecek."   

TÜSİAD: YENİ POLİTİKA ODAĞIMIZI VERİMLİ BÜYÜMEYE ÇEVİRMELİYİZ 

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ise “Yeni politika odağımızı verimli büyümeye çevirmeliyiz” diyerek, şunları söyledi:

“Önümüzdeki dönemin hedeflerini arz güvenliği yanı sıra sürdürülebilirlik, verimlilik, kaynak optimizasyonu, çevreye uyumluluk ve güçlü altyapı olarak konumlandırmalıyız. Sektördeki mevcut yatırımların sürdürülebilirliği ve yeni yatırımcılara güvenilir bir yatırım ortamı sunmak için dört ana odak noktasını önermek isteriz: Elektrik Piyasası Kanunu ve 11. Kalkınma Planı hedeflerine uygun olarak öngörülebilirliği engelleyen faktörleri hızla ortadan kaldırmalıyız. Piyasalarda rekabetin önünü açacak ve tüketicilere fayda sağlayacak uygulamaların önünü daha da açmalıyız. Yenilenebilir enerji dönüşümünü destekleyecek mekanizmaları, daha hızlı hayata geçirmeliyiz. Sektörde öngörülebilirliği artırmalıyız.” 

DR. FATİH BİROL: ENERJİDE BOLLUK DÖNEMİNE GİRİYORUZ 

Enerji sektörünü buluşturan toplantıda, Dünya Enerji Görünümü 2019 Raporu’nun sonuçlarını katılımcılarla paylaşan Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol­, “Küresel enerji sektöründe şu andaki en önemli başlığın enerji bolluğu olduğunu söyledi. Dr. Fatih Birol, "Petrol, doğal gaz, kömür ve diğer kaynaklar olmak üzere enerjide bolluk dönemine giriyoruz. Böyle bir dönemde, karar alıcıların enerjiyi makul fiyatlarla ve çevreye en az zararla nasıl vatandaşa ulaştıracağını belirlemesi gerekiyor. Çünkü ucuz enerji kaynağı her zaman çevreye duyarlı olmuyor, çevreye duyarlı olan da pahalı olabiliyor" dedi. Dr. Birol, enerji bolluğunun yanı sıra küresel enerji sektöründe ciddi çelişkiler olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bunlardan ilki petrol piyasalarında. 2019'da Venezuela petrol üretiminde çok büyük düşüşe geçti, İran'ın ihracatı yaptırımlar sebebiyle neredeyse sıfırlandı. Suudi Arabistan'a çok ciddi bir saldırı oldu. Bunun gibi birçok soruna rağmen petrol fiyatları 60 dolar seviyesinde kaldı. Petrol İhraç Edenler Örgütü'nün (OPEC) Viyana'daki toplantısından sonra da fiyatlarda bir değişiklik olmadı çünkü OPEC ve Rusya'nın petrol üretimindeki payı hızlı bir şekilde azalıyor. Bu yüzden, dünya petrol piyasalarında fiyatları dikte etme kabiliyetlerinde çok ciddi bir düşüş var. Bu durum dünya ekonomisi ve Türkiye gibi ithalatı yüksek olan ülkeler için çok iyi gelişme ama bir çelişki. Bir diğer çelişki de iklim değişikliği konusunda görüldü. Enerji sektörü iklim değişikliğine sebep olan emisyonların yüzde 80'inden sorumlu. Herkesin elektriği olması insan hakkı kabul edilirken, dünyada 850 milyon insanın hali hazırda elektriği yok. Bu da bir başka çelişki.” 

İklim değişikliğiyle mücadele için yapılan araştırmalar ve alınan kararlara rağmen 2015'teki Paris İklim Zirvesi'nden bugüne emisyonların giderek arttığına işaret eden Birol, "Karbondioksit emisyonları tarihi bir seviyede şu anda. Aynı şekilde, enerji verimliliği herkesin hem fikir olduğu bir konu ama 2018'de enerji verimliliği artışı son 10 yılın en kötü dönemini geçirdi. Sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulabilmesi için daha fazla yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, nükleer ve hidrojen yatırımının yapılması gerekiyor” dedi.  

Dr. Fatih Birol, Dünya Enerji Görünümü 2019 ile ilgili de şu bilgileri paylaştı: 

Açıklanmış Politikalar Senaryosunda, enerji talebi 2040'a kadar yılda %1 artış gösteriyor. Bu büyümenin yarısından fazlasını, fotovoltaik (PV) hücreler öncülüğünde düşük karbonlu kaynaklar sağlarken, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ticaretindeki artıştan faydalanan doğalgaz da bu büyümenin üçte birini oluşturmaktadır. Petrol talebi 2030'da yatay seyre geçerken kömür kullanımı azalmaya başlıyor. Başta elektrik olmak üzere çeşitli enerji sektörleri hızlı dönüşümden geçiyor. 

Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosu, sürdürülebilir enerji hedeflerinin tam olarak başarılabilmesi için bir yol sunarken, enerji sisteminin tümünde hızlı ve yaygın değişimi gerekli kılıyor. Bu senaryo, küresel sıcaklık artışını “2°C'nin çok altında tutup, 1.5°C ile sınırlandırmanın yollarını arayarak” Paris Anlaşması'nın çizdiği yolda ilerleyerek; küresel enerji erişimi ile daha temiz çevreyi hedef edinir. Dünyanın enerji ihtiyacının genişliği nedeniyle, tek veya basit bir çözümden söz edilemez. Farklı yakıtlar ve teknolojilerin herkese verimli ve düşük maliyetli enerji hizmetleri sağlaması sayesinde, emisyonda ciddi bir düşüş elde edilebilir. 

Enerji sektöründeki büyük hareketlilik, enerji güvenliğine kapsamlı ve dinamik bir yaklaşımın önemini gösteriyor. Daha sıcak yazlar ve daha soğuk kışlar ve buna bağlı ısıtma ve soğutma ihtiyacındaki artış nedeniyle 2018'de küresel enerji kullanımında %20’lik bir artış yaşandı. 

ABD'nin kaya gaz ve petrol üretimi, küresel pazarı, ticaret akışını ve güvenliği şekillendiriyor. 2025 itibariyle ABD'nin toplam kaya yakıtı (petrol ve gaz için) üretimi, Rusya'nın toplam petrol ve gaz üretimini geride bırakacak. 

ABD'deki üretim artışı, toplam petrol üretiminde OPEC ülkeleri ve Rusya'nın payını düşürüyor. Bu oran, 2000'lerin ortalarında %55 iken 2030'da %47'ye düşüyor; bu durum, petrol piyasasındaki şartları yönetmeye yönelik çabaların ciddi dirençle karşılaşması demek. Dünyanın önde gelen üreticilerinin hidrokarbon gelirleri üzerindeki baskılar, ekonomilerini çeşitlendirme çabalarının önemini de vurguluyor. 

Enerji sistemi hangi yolu takip ederse etsin, Ortadoğu’nun petrol arzına bağımlılığı devam ediyor. 

Yenilenebilirde maliyet düşüşü ve dijital teknolojilerdeki ilerlemeler, enerji dönüşümüne ilişkin büyük fırsatların yanı sıra, yeni enerji açmazları da doğurmaktadır. Politika yapıcıların ve düzenleyici kurumların, teknolojideki değişime ve elektrik sistemlerinin esnek işletimine yönelik giderek artan ihtiyaca yetişmek için hızlı hareket etmesi gerekiyor. 

WEO-2019'un özel odağında olan Afrika, dünya enerji trendinde giderek nüfuz sahibi oluyor. Açıklanmış Politikalar Senaryosuna göre, Afrika'nın petrol tüketiminde 2040'a kadarki artışı, Çin'in artışını geride bırakırken, son yıllardaki keşiflerin öncülüğünde Afrika doğalgazda da büyük ilerleme kaydediyor. Güneş enerjisi, bugün Afrika'da elektriğe erişimi olmayan 600 milyon kişinin çoğuna elektrik ulaştırmanın en ucuz yolu. 

Afrika'nın kent nüfusuna 2040'a kadar yarım milyardan fazla kişi ekleneceği düşünülüyor. Afrika'nın en sıcak bölgelerinde beklenen nüfus artışı nedeniyle, 2040'a kadar yarım milyara yakın kişinin klima veya başka soğutma hizmetlerine ihtiyacı ortaya çıkacak. 

Dünya çapında enerji verimliliğini artırma hızının kesilmesi endişe verici bir gelişme. Isıtma, soğutma, aydınlatma, ulaşım ve diğer enerji hizmetlerinde artış aynı zamanda meydana geliyor. Küresel ekonominin enerji yoğunluğunda (birim ekonomik faaliyet başına harcanan enerji miktarı) ilerleme ise azalıyor. 

Verimlilik artışındaki sert yükseliş, dünyayı Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosuna yaklaştıran en önemli etken. Verimlilikte artış için ekonomik açıdan elverişli tüm fırsatların denenmesi, küresel enerji yoğunluğunu her yıl %3'ten fazla düşürebilir.

Asya'nın hızlı büyüyen ekonomilerine elektrik ve ısı sağlamak için kömür, doğalgaz ve yenilenebilir enerjiler yarışıyor. Gelişmekte olan Asya ülkelerinin çoğunda kömür en yüksek paya sahip. 

Küresel petrol talebindeki artış, 2025'ten sonra önemli ölçüde yavaşlayıp 2030'larda yatay seyre geçiyor. Uzun mesafe kara, deniz ve hava taşımacılığı ile petrokimya kaynaklı petrol talebi artmaya devam ediyor. 

Tüketicilerin SUV tercihi, elektrikli otomobillerin getirdiği yararı azaltabilir. SUV'lere gösterilen rağbet bugünkü trend ile artmaya devam ederse, 2040 petrol talebi için günde 2 milyon varil daha eklenmesi gerekebilir. 

Elektrik kullanımı, genel enerji talebinin iki katından hızlı büyüyerek modern ekonomilerin tam kalbindeki yerini pekiştiriyor. Son tüketimde elektriğin petrolün yarısı kadar olan payı, 2040'ta petrolü geçiyor. 

Güneş enerjisi, dünyanın kurulu kapasitesinin en büyük bileşeni haline geliyor. Rüzgâr ve güneş enerjisinden üretimin yaygınlaşmasıyla, yenilenebilir enerji 2020'lerin ortası itibarıyla elektrik üretimi gamında kömürü geride bırakacak. 2040'a gelindiğinde, düşük karbonlu kaynaklar toplam elektrik üretiminin yarısından fazlasını sağlayacak. Rüzgâr ve güneş enerjisi en yüksek performansı gösterse de, hidroelektrik (2040'ta toplam üretimin %15'i) ve nükleer (%8) önemli pay sahibi olmaya devam ediyor. 

Akü maliyetinin düşüş hızı, elektrik piyasalarının yanı sıra elektrikli araçlar için de kritik bir değişken. 

Açık deniz rüzgâr enerjisi hız kazanıyor. Maliyetteki düşüş ve Avrupa'nın Kuzey Denizi'nde edindiği deneyimler, büyük bir yenilenebilir kaynağın kapısını aralamakta. Açık deniz rüzgâr enerjisi, günümüzün elektrik talebini kat kat karşılayacak teknik potansiyele sahip. Yeni kaynakları ve pazarları ortaya çıkarabilecek yüzer türbinler gibi yenilikler ise ufukta görünmeye başladı. 

Maliyet açısından giderek rekabetçi hale gelen açık deniz rüzgâr projelerinin 2040'a kadar bir trilyon dolarlık yatırımı çekmesi bekleniyor. Avrupa'nın bu teknolojiyle başarısı, Çin ve ABD'nin yanı sıra diğer ülkelerin de dikkatini çekti. Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosunda, açık deniz rüzgâr enerjisi, kara rüzgâr enerjisinin önüne geçerek Avrupa Birliği'nin bir numaralı elektrik üretim kaynağı haline geliyor ve Avrupa elektrik sektörünün tam karbonsuzlaşmasının yolunu açıyor. 

Dünyanın emisyon trendini tersine çevirmesi için, yeni altyapının yanı sıra, mevcut sistemler nedeniyle "kemikleşmiş" emisyonlara da müdahale etmesi gerekiyor. Açıklanmış Politikalar Senaryosunda, elektrik sektöründeki hızlı değişime rağmen, elektrik kaynaklı yıllık karbon salımında düşüş görülmüyor. 

Gazı neler bekliyor? 

Gaz şebekeleri, tüketicilere elektrik ulaştırmak için kilit bir mekanizma olarak elektrik şebekelerinden daha fazla enerji taşıyor ve değerli bir esneklik imkânı sunuyor. Düşük karbonlu hidrojen henüz üretimi görece pahalı olsa da yoğun ilgi çeken bir alan.Organik atıklar ve kalıntılardan üretilen biyometan arzının sürdürülebilirlik potansiyeline dair analizlerimize göre, bu gazın günümüz gaz talebinin %20'si kadarını karşılaması mümkün.

Kaya gazı ve güneş enerjisinin gösterdiği gibi hızlı değişim mümkün, ama bunun hızını ve yönünü hükümetler belirliyor. Kaya gazı ve petrolü devrimi, üretim ve rafineri alanlarına yapılan bir trilyon doları aşkın yatırım ile ABD’nin net ihracatçı olmasını gerçeğe dönüştürüyor.

Sabancı Üniversitesi IICEC Direktörü Prof. Carmine Difiglio, 10. IICEC Enerji Konferansı’nda yaptığı konuşmada, IICEC’in uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve kapsamlı bir modelleme ile gerçekleştirdiği, Türkiye Enerji Görünümü (Turkey Energy Outlook) çalışmasında da önemli bir aşamaya gelindiğini söyledi. Prof. Difiglio, “Bu çalışmayı önümüzdeki yılın ilk yarısında açıklayacağız. Türkiye için bir “ilk” olacak bu çalışmayı IICEC olarak tüm sektör paydaşların değerli katkılarıyla ‘ortak bir akılla’ gerçekleştiriyoruz. Tamamlandığında, ülkemizin ve enerji sektörümüzün geleceği için, 2040 yılına kadar olan dönemi kapsayan, uzun vadeli ve büyük resmi ortaya koyan, önemli politika, yatırım ve karar süreçlerine katkı sağlayacak çok değerli bir çalışmayı hayata geçirmiş olacağız” dedi.

10. IICEC Enerji Konferansı kapsamında düzenlenen “Türkiye Enerji Sektörü Liderleri” konulu panel de sektörün önde gelen isimleri, enerjinin geleceğini değerlendirerek, yeni çözümleri tartışmaya açtı.

Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol’un moderatörlüğünde gerçekleşen panele, Zorlu Holding Enerji Grup Başkanı Sinan Ak, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin, Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, SOCAR Türkiye CEO’su Zaur Gahramanov, Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ve Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Kıvanç Zaimler katıldı.

10. IICEC Konferansı'nın canlı yayın kaydını bu linkten izleyebilirsiniz.

Kadın Hakları İnsan Haklarıdır

SU Gender, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliği ile Clark University ‘den toplumsal cinsiyet ve militarizmle ilgili çalışmalarıyla ve feminist uluslararası ilişkiler alanına yaptığı katkılarla bilinen feminist yazar, kuramcı ve profesör Cynthia Enloe’yu ağırladı. Enloe, Karaköy Minerva Palas’ta düzenlenen seminerde 'Kadın hakları insan haklarıdır, bütün insan hakları da kadın haklarıdır' dedi.

Cynthia Enloe 

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) toplumsal cinsiyet konularında yeni konuklara ev sahipliği yapmaya devam ediyor. SU Gender bu kez de, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliği ile Clark University‘den toplumsal cinsiyet ve militarizmle ilgili çalışmalarıyla ve feminist uluslararası ilişkiler alanına yaptığı katkılarla bilinen feminist yazar, kuramcı ve profesör Cynthia Enloe’yu konuk etti. Karaköy Minerva Palas’ta bir seminer veren Enloe, Charlotte Bunch’ın 'Kadın hakları insan haklarıdır, bütün insan hakları da kadın haklarıdır' açıklamasını hatırlattı. 

Uluslararası Kalkınma, Toplum ve Çevre (IDCE) Bölümünde Araştırma Profesörü olan Enloe, tüm dünyayı saran ve #MeToo hareketine uzanan yaklaşık 30 yıllık süreci ve kadınların cinsel tacizle ilgili mevcut yasal düzenlemelere nasıl ulaştığını dönemler bazında katılımcılarla paylaştı.

ABD'li aktris Alyssa Milano’nun 15 Ekim 2017'de sosyal medya hesabından ''Cinsel tacize uğradıysanız bu tweete cevap olarak “me too / ben de' yazın'' satırları yazmasıyla flört, taciz ya da cinsel saldırıların ifşasını içeren çığlığa dönüşen ''MeToo'' (Ben de) hareketi 100 gün boyunca Twitter'da güncelliğini koruyarak dünya çapında bir tepki hareketine dönüştü. Dünyanın dört bir yanından onbinlerce kadın ve erkek ''MeToo'' etiketiyle kendi başlarından geçen ve belki de hayatları boyunca en yakınlarıyla dahi paylaşamadıkları cinsel taciz ve tecavüz hikayelerini tüm dünyayla paylaştılar. Bu tweet binlerce retweet ve beğeni aldı, 40,000'in üzerinde de cevap aldı. #MeToo kampanyası cinsel tacizin ne kadar yaygın olduğunu göstermek ve Holywood da dahil olmak üzere tüm iş yerlerinde kadınlar için nasıl risk oluşturduğunu kanıtlamak için başlatıldı. Kampanyaya katılan ünlüler arasında Lady Gaga, Debra Messing, Anna Paquin ve Evan Rachel Wood yer aldı. Geçen zamanda hareketin toplumsal sonuçları akademik inceleme konusu haline geldi.

Kadın Hareketinin Kilometre Taşları Önemlidir

Profesör Enloe, uluslararası feminist hareketin kadınların bugünkü haklarını elde etmek için yürütüğü mücadele tarihi içerisinde #MeToo hareketine uzanan yaklaşık 30 yıllık süreci ve kadınların cinsel tacizle ilgili mevcut yasal düzenlemelere nasıl ulaştığını dönemler ve önemli kazanımlar bazında şöyle özetledi:

1969: İlk kadın araştırmaları programı. Bu yılın kadınlar açısından çok önemli olduğunu belirten Enloe, Kaliforniya Üniversitesi, San Diego´da ilk kadın araştırmaları programının açılışından söz ederek “Entelektüel ve kolektif bir çalışmayla kadınlara odaklanarak, dünya yorumlanmaya çalışılıyordu. Sıkı bir çalışmayla 1976´da ilk dersleri vermeye başladık. Bugüne gelişte önemli kilometre taşları bunlar. Unutmamak gerek” dedi.

1979: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısından bahseden Enloe, “Öncelikle örgütün kuruluşundan tam 34 yıl sonra, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW) kabul edildi. ABD ve Sudan sözleşmeyi onaylamadı. İkinci önemli konu ise cinsel tacizin kavramsallaştırılmasıdır: Basılı, entelektüel ve kamuya açık bir yayında ilk kez cinsel tacizden bahsedildi. Cinsel taciz kadınlara yönelik bir davranış kalıbıdır. Adını koymazsanız meydan okuyamazsınız” dedi.

1987'deki kadın yürüyüşü : Kadınlar o dönemde yaygın olarak sokaklara çıkıyordu, İstanbul’da da 1987’de Yoğurtçu Parkı’nda şiddete karşı böyle bir eylem düzenlendiğini öğrendim. (Dayağa Karşı Kampanya İstanbul eylemi, Yoğurtçu Parkı)

1991: Genç bir Afro-Amerikalı kadın olan Anita Hill, Yüksek Mahkeme adayı olan Clarence Thomas tarafından cinsel tacize uğradığını ABD senatosunda anlattı. Muazzam bir etki yaptı. Politikada bunun örneği ilk kez görüldü. Afrika kökenli bir kadının sözlerine kimse itibar etmedi.'

1993 Viyana´da düzenlenen Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda, kadına yönelik insan hakları ihlallerini sona erdirmek isteyen ve dünya genelinden gelen kadın hakları aktivistlerinin olağanüstü başarısına tanık olduğunu ifade eden Enloe, “Uluslararası insan hakları, gündemini toplumsal cinsiyete dayalı hak ihlallerini içerecek şekilde genişletti.  Ev içi şiddet, savaş döneminde sistematik tecavüz... Hepsi insan hakkı ihlali midir? İşte bu tartışmalar yapıldı ve uluslararası feminist hareket, Viyana´ya giderek bunda ilk kez ısrar etti” diye konuştu.

1994 Ruanda soykırımıyla ilgili yargılamaların yapılması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kurulan Arusha mahkemesi’nde görülen bir davanın, insanlık tarihinde ilk kez bir kişinin savaş dönemi tecavüzleri yüzünden mahkum edildiği olay olduğunu ifade eden Enloe, “Bu mahkumiyetin nedeni radyodaki konuşmalarıydı. Ayrıca, o esnada Lahey´de Yugoslavya Savaşı üzerine kurulan ceza mahkemesi de tecavüzün savaş suçu olarak kabul edilmesi için çalışıyordu” dedi.  

1998 Roma Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Konferansı'nın karara bağladığı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) kuruluş belgesi olduğunu belirten Enloe, “Roma´da sadece UCM kurulmadı aynı zamanda neyin mahkemeye götürülebileceği ince ince tartışıldı. Yani savaş suçunun tanımını yapıldı” dedi.

Kerem Dündar Semineri

Nöro Sağlık Beyin Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Kurucusu Uzm. Dr. Kerem Dündar, 19 Aralık Perşembe günü Sabancı Üniversitesi'nde “Beyinde İz Bırakan Liderler” başlıklı bir seminer gerçekleşecek.

Kerem Dündar

Seminer İçeriği

  • Geçmişten günümüze liderlik kavramı
  • Sinir bilim çalışmalarıyla liderlik etme ilişkisi
  • Bilgi teknolojilerinin dönüşümü ve liderlik süreçlerine katkısı
  • Yetki ile değil etki ile liderlik
19 Aralık Perşembe günü 12:30 -13:30 saatleri arasında Üniversite Merkezi - Sinema Salonu’nda gerçekleşecek seminere tüm Sabancı Üniversitesi çalışanları davetlidir. 

Mezunumuz Ergi Şener üniversitelerin geleceği hakkında yazdı

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Mikroelektronik Mühendisliği 2005 lisans, Sanayi Liderleri Elektronik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimi 2007 yüksek lisans mezunumuz, MBA/EMBA Öğretim Görevlisi Ergi Şener'in üniversitelerin geleceği hakkında hazırladığı yazıyı aşağıda görebilirsiniz.

Dijital dönüşümün her zamankinden daha hızlı bir şekilde etkisini gösterdiği, yeni teknolojilerin ve dijital uygulamaların her sektörü ve mesleği etkilediği bir dönemde üniversitelerin geleceğine yönelik tartışmalar da son sürat devam etmekte. Bu doğrultuda iki uç görüş öne çıkmakta: İlki, artık dünyanın en iyi üniversitelerinin derslerini online olarak takip edebildiğimiz, her türlü bilgiye parmaklarımızın ucunda, anında erişebildiğimiz bir dünyada, Üniversite eğitimine ihtiyaç duyulmayacağı ve gelecekte üniversitelerin bu denli hayatımızın odağında olmayacağı doğrultusunda. Yani bu görüşe göre üniversiteler “disrupt” olacak (yıkılıp yok olacak)… 

Diğer görüşe göre ise, yepyeni mesleklerin ortaya çıkmakta olduğu, geleneksel meslek/sektörlerin değişime zorunlu hale geldiği günümüzde, Üniversitelere her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç duyulacağı, ağır basmakta. Bu görüş doğrultusunda, aldığımız ya da alacağımız üniversite eğitiminin belli bir süresi olacak (yani üniversite diplomasının da son kullanım tarihi olacak) ve hayatımızın belli dönemlerinde tekrar üniversite eğitimine ihtiyaç duyacağız… 

Geçtiğimiz yıl itibariyle Sabancı Universitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde yüksek lisans dersleri vermeye başlamamla birlikte, üniversite kampüsünde tekrar yoğun vakit geçirmeye başladım. Derslere başladığımdaki ilk tepkim, aradan geçen 10 yıldan fazla süre içerisinde üniversite eğitimi özelinde pek bir değişiklik olmadığı doğrultusundaydı (üniversite eğitimi ile pek ilgisi olmasa da, üniversite yaşamında önemli bir yer bulunan SU Campus Card Projem, aradan geçen 12 yılda aynı şekilde devam etmekte)… Bununla birlikte, üniversitede alınan eğitim ve donanımın, bir insanın gelişimindeki etkisine inanan biri olarak ben ikinci görüşü desteklemekteyim. Üniversitenin sadece ders değil, hayatı, yaşamı öğrettiğini düşünüyorum… Üniversite, belirsiz durumlar, zor problemler karşısında nasıl tavır alacağınızı öğretir, doğru mukayese, doğru düşünme disiplini getirir; merak etmeyi, görmeyi, araştırmayı, denemeyi, doğru tartışmayı, sorgulamayı öğretir… Üniversite hayatı, size iyi ile kötü arasındaki farkı gösterir, yaşam boyu sürecek dostluklar kazandırır, her zaman size destek olacak network’lere sokar… Yani, ben üniversite eğitiminin önemini ve üniversitelerin hayatımızdaki rolünü savunuyor ve gelecekte de bunun devam edeceğine inanıyorum. Hatta, ortalama insan ömrünün de sürekli artış içerisinde olduğu gerçeği ile birlikte, farklı dönemlerde tekrar tekrar üniversiteler ile yolumuz kesişebilir. Gelecekte üniversiteler, hayatımızın belli bir bölümünü geçirdiğiniz bir dönemden, hayatımızın tümünde önemi olan bir kuruma dönüşecek. Öte, yandan her sektörün ve kurumun olduğu gibi, üniversitelerin de ciddi bir dönüşüm geçireceğini belirtmek gerekiyor. İkinci görüşü savunurken, değişime adapte olamayan, zamanın getirdiği yenilik ve teknolojileri doğru bir şekilde üniversite eğitimine adapte edemeyen; akıllı yatırımları, zamanında gerçekleştiremeyen üniversiteler de adını hızla tarihe yazdıracaklar. Bugünlerde sayıları takip edilemeyecek hızla artan üniversitelerin çoğunun önümüzdeki 10 yılda hayatına devam edemeyeceğine inanıyorum.

Peki geleceğin üniversitesi nasıl olacak? Son dönemlerde gerçekleştirdiğim araştırmalar doğrultusunda, bir takım düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istedim:

  • Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum) 2016’da gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre bugün ilkokul çağında olan çocukların %65’inin mesleklerinin ne olacağını henüz bilmiyoruz (http://reports.weforum.org/future-of-jobs-2016/chapter-1-the-future-of-j...). Sürücüsüz araçlar, drone lar, robotlar, blockchain, endüstri 4.0, yapay zekâdan bahsederken, genelde bu inovasyonların hangi mesleklerin yerini alacağını ve hangi meslekleri işinden edeceğini tartışmaktayız. Ancak bu yeni alanların doğuracağı yeni mesleklere genellikle pek değinmiyoruz. Bu nedenle, yeni teknololojilerin doğuracağı uygulamalar ve değişimi doğru analiz etmemiz gerekiyor. Benim Sabancı Üniversitesi MBA / EMBA programı için tasarladığım “Teknoloji Farkındalığı ve Yeni Teknolojilerin İş Hayatına Etkisi” dersim de bu doğrultuda ortaya çıktı. Öğrencilerden gelen geri bildirimler de bu dersin “gerçek zamanlı” bir ders olarak, iş hayatlarına etkisini anında görmeye başladıkları ve öğrendikleri örnekler, uygulamalar ve metodolojileri şirketlerinde uygulayarak fark yaratabildikleri doğrultusunda. Önümüzdeki dönemde de müfredatların bu tarz güncel dersleri içermesi ya da konular içerisinde yakın geçmişte öne çıkan örneklerin dahil edilmesi oldukça önem kazanacak.
  • Geleceğin üniversite eğitiminde “amaç odaklı eğitim” öne çıkacak. Alınacak olan “lisans derecesinden” ziyade, üniversite eğitimi sonrasında öğrencinin benimseyeceği “misyon” daha önemli hale gelecek.  Bu doğrultuda, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, topluma fayda sağlayacak çalışmalarda bulunmak, üniversite eğitiminin öğrencilere aşılaması gereken özellikler olacak.
  • Teknoloji farkındalığı, gelecek farkındalığı, dijital dönüşümün etkileri, yapay zeka ile etik anlayışı, datadan anlam çıkarma, tasarım odaklı düşünme gibi derslerin yeri daha önemli hale gelecek.
  • Bitirme projeleri, tezler daha önemli hale gelecek, çünkü bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan şirket sayısından artış görülecek. Bu projelerde farklı disiplinlerden paydaşların yer alması ile problemler, bilimsel çalışmalar ve yönetimsel bakış açışı ile çok daha derinlemesine analiz edilecek. Interdisipliner yaklaşım ile heterojen takımlar tarafından geliştirilen projeler fark yaratacak.
  • Geleneksel staj projelerinde de radikal değişiklikler olacak. Ters mentorlük (reverse mentoring) olarak adlandırılan, üniversite öğrencilerinin büyük kurumların yöneticilerine verecekleri danışmanlıklar artış gösterecek.
  • Sınıf eğitimi devam edecek, ancak fiziksel, online ve interaktif eğitimlerle birlikte karma bir eğitim modeli benimsenecek.
  • Akademisyenlerin de rolü değişecek. Yeni jenerasyonun daha doğduklarından itibaren dijital teknolojileri birer uzuvlarıymışçasına kullandığı ve her türlü bilgiye çok kolay ve hızlı ulaşmayı küçük yaşlarda öğrendiği bu dönemde, öğretim görevlileri tek taraflı dersi anlatan uzmanlardan, interaktif eğitimi modere eden ve öğrencilere doğru mentorlük sağlayan birer danışmana dönüşecekler. Öğretim görevlileri yeni jenerasyonun eğitiminde birer “enabler” haline gelecek. Aynı şekilde, üniversite öğrencileri de kendilerinden alt jenerasyonlar için bu rolü benimseyecek ve bilgilerini ortaokul/liseli gençlere aktarıyor olacaklar…
  • Sınıf içi eğitimde, dersi anlatan öğretim görevlilerin kullandığı akıllı tahta ve öğrencinin bilgisayar ya da tabletleri birbirine bağlı olacak, böylelikle sorular ve tartışmalar, veri paylaşımı çok daha esnek olacak. Yoklamalar dijital olarak, otomatik olarak gerçekleştirilebilecek.

Blackboard App: https://youtu.be/aKmnkX8X54E

  • Üniversite derslerinin youtube kanalları olacak. Öğretim görevlileri dersleri ve ders materyallerini bu kanallarda da paylaşabilecek, tartışma soruları ortaya atabilecek, öğrenciler de aynı şekilde onaylı içerikleri ders kanallarına yükleyebilecekler.
  • Özellikle AR/VR teknolojileri sayesinde eğitimler de daha görsel, daha deneysel hale gelecek. Ezberci eğitim yerini gerçekten somut öğrenmeye bırakacak, doğru eğitim içerikleri sayesinde öğrenciler konuları yaşayarak, deneyimleyerek öğrenecekler…
  • Deneysel eğitim, geleceğin üniversitelerinde oldukça önem kazanacak. Tıpta, VR ile ameliyat similasyonları yapılmaya, biyolojide aynı şekilde teknolojiden yararlanarak somut çalışmalar gerçekleştirilmeye başlanmış durumda.

AR/VR ile Anatomi Eğitimi: https://youtu.be/3qpgMLzBi30

  • Her öğrenciye, üniversiteye başladığında birer sanal asistan hizmeti verilecek. Bu sanal asistanlar, hem öğrencilerin hedefleri ve istekleri doğrultusunda almaları gereken dersler ve üniversite içerisindeki eğitimlere yönelik öğrenciyi yönlendiriyor olacak; hem de öğrencinin gidişatına yönelik akademik personel ve üniversite yönetimi için öngörü analizleri sunuyor olacak. Üniversitelerin ayrıca, genel bir chatbot’u da olacak ve üniversitede günlük/haftalık etkinlikler, akademik takvim ya da kampüse yönelik merak edilen konular, öğrenciler tarafından chatbot a danışılarak kolaylıkla öğrenebilecek.
  • Üniversiteler, yaşam boyu eğitim merkezlerine dönüşecek demiştik. Ülkemizde de pek çok üniversite, özellikle kurumsal eğitim birimlerinde “sürekli eğitim merkezlerini” hayata geçirmiş durumdalar. Ancak, mezunlar için de yeni eğitim programları düzenleme konusunda henüz hiçbir üniversite doğru adımları atabilmiş değil.
  • Üniversite - Sanayi işbirliği disruptive inovasyonlara gebe: Apple’ın Apple Watch ile kalp krizini erken teşhis etme algoritmasını Stanford Üniversitesi Hastanesi ile birlikte gerçekleştirdiği artık bugün bilinen bir gerçek. Bu doğrultuda, Apple, saati üzerinden topladığı datayı doğru bir şekilde yorumlayarak, tıbbı uzmanlık desteği ile hiçbir kurumun şu ana kadar gerçekleştiremediği radikal bir inovasyonu hayata geçirmiş durumda. Önümüzdeki dönemlerde, üniversitelerin sahip olduğu uzmanlığı doğru kullanan firmalar, fark yaratacak uygulamalar hayata geçiriyor olacak.
  • Üniversiteler ayrıca, yazılımcılar için gerekli olan “api"leri ya da “library”leri (kütüphaneleri) de dışarıya açarak, sektörlere yön verecek çalışmalar gerçekleştirecekler.
  • Facebook gibi şu anda dünya teknoloji gündemine yön veren bir devin Amerika’daki top üniversitelerde başlayan bir sosyal network platformu olduğunu düşündüğümüzde, üniversite portallerinin daha verimli ve interaktif olarak tasarlandığında, mezuniyet sonrası da kullanılabilecek önemli ara yüzlere dönüşme potansiyeli olduğu bir gerçek. Yavaş yavaş online eğitim pazarının artacağı önümüzdeki dönemde, hala ihtiyacı karşılayacak platformlara sahip değiliz.
  • Son olarak, üniversite diplomalarının da tarih olacağını söylemek tahmini zor bir süreç değil. Blockchain tabanlı akıllı sistemler ile diplomalar ve üniversite eğitimi sırasında alınan farklı sertifikalar, eğitim ve katılım gösterilen etkinlikler, spor takımlarındaki başarılar, referanslar dijital sertifikalarda çok daha güvenli bir şekilde tutuluyor ve başvurularda işveren ya da diğer üniversiteler ile paylaşılıyor olacak.

Peki bu tarz bir üniversite eğitimine sizce hazır mıyız? 

10. IICEC Konferansı Enerji Dünyasını Buluşturuyor

“DÜNYA ENERJİ GÖRÜNÜMÜ 2019” TÜRKİYE LANSMANI 20 ARALIK’TA İSTANBUL’DA

Kurulduğu 2010 yılından itibaren enerji ve iklim alanlarında yer alan en üst düzey paydaşları bir araya getiren kamu-sanayi-üniversite bağlamında seçkin bir platform sağlayarak fikir alışverişini ve gelişimini teşvik eden Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), enerji dünyasının liderlerini, bu yıl 10’uncusu düzenlenen IICEC Enerji Konferansı’nda buluşturacak.  Dünya Enerji Görünümü 2019 Raporu’nun (World Energy Outlook 2019) Türkiye Lansmanı’nın gerçekleşeceği konferans 20 Aralık Cuma günü Conrad Hotel İstanbul’da gerçekleşecek. Konferansı bu linkten canlı izleyebilirsiniz. 

IICEC

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Sabancı Üniversitesi IICEC Direktörü Prof. Carmine Difiglio’nun ev sahipliğinde düzenlenecek konferansta Onur Konuğu keynote konuşmacısı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez olacak. 

Dünya Enerji Görünümü 2019 Raporu’nun (World Energy Outlook 2019) sunumunun IEA Başkanı Dr. Fatih Birol tarafından gerçekleştirileceği 10. IICEC Enerji Konferansı’na, üst düzey kamu temsilcileri, ulusal ve uluslararası enerji sektörünün küresel lider kuruluşlarının yöneticileri ile önde gelen üniversitelerin, politika merkezlerinin ve düşünce kuruluşlarının temsilcileri katılacak. 

10. IICEC Enerji Konferansı kapsamında yapılacak “Türkiye Enerji Sektörü Liderleri” başlıklı panelde ise sektörün önde gelen isimleri, enerjinin geleceğini değerlendirerek, yeni çözümleri tartışacak. Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol’un moderatörlüğünde gerçekleşecek panelde, Zorlu Enerji CEO’su Sinan Ak, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin, Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, SOCAR Türkiye CEO’su Zaur Gahramanov, Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ve Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Kıvanç Zaimler panelist olarak yer alacak. 

Küresel enerjinin ‘Buluşma Noktası’ ve enerji politikalarına yön veren “Kutup Yıldızı” olarak tanımlanan Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), enerji ve iklim alanında analitik, objektif ve gelecek odaklı araştırmalar üreterek, bölge ve dünya için sürdürülebilir bir geleceğe yönelik çözümlerin geliştirilmesine katkıda bulunmak hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. 

Hükümetler, endüstri paydaşları, uluslararası organizasyonlar, diğer üniversiteler, düşünce ve araştırma kuruluşları ile etkileşim içinde faaliyetlerini yürüten IICEC; karar alıcıları, endüstri temsilcilerini ve akademisyenleri enerjide fırsatlar ve iyileşme alanları konusunda bilgilendirmeyi ve nesnel analizler sunmayı amaçlıyor.

Tarih  : 20 Aralık 2019, Cuma

Saat    : 09:00 – 13:00

Yer     : Conrad Hotel, İstanbul 

 

“World Energy Outlook” Raporu Nedir?

Dünya liderlerinin enerji alanındali başucu kitabı olan“World Energy Outlook” Raporu, dünya genelinde enerji sektöründe en etkin yayın olarak kabul görmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı tarafından her yıl yayımlanan World Energy Outlook, dünya enerji sektörünün görünümü ve öne çıkan dinamikler kapsamında, enerji üretimi, tüketimi, arz, talep, maliyet, fiyatlar, enerji altyapısı ve teknolojileri, emisyonlar ve iklim değişikliği gibi konulara, enerji modellerine dayalı analitik bir bakış sunmaktadır. “World Energy Outlook”,her yıl olduğu gibi bu yıl da, geleceğe yönelik farklı senaryolar çerçevesinde, orta ve uzun vadede enerji sisteminin nasıl dönüşebileceğine, enerji sektöründe karar vericiler, endüstri ve enerji tüketicileri için zorluk ve fırsatlara, potansiyele ve iyileştirme alanlarına dair önemli analizler sunuyor.

Mete Atatüre Semineri

Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Mete Atatüre, 20 Aralık Cuma günü Sabancı Üniversitesi'nde “Solid-State Spin-Photon Interfaces: Old Friends & New” başlıklı bir seminer gerçekleştirecek.

20 Aralık Cuma günü 13:40 -14:30 saatleri arasında Üniversite Merkezi - Sinema Salonu’nda gerçekleşecek seminere tüm Sabancı Üniversitesi mensupları davetlidir. 

Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü ve Konferansı 10. Yılında

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi ile Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) tarafından, akademisyen ve aktivist Dicle Koğacıoğlu adına düzenlenen makale ödülü, 21 Aralık 2019, Cumartesi günü, Minerva Palas’ta gerçekleşecek konferans ve ödül töreni ile onuncu kez sahiplerini buluyor.

Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2019


Konferansın açılış konuşmasını İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Seda Kalem yapacak. Açılış konuşmasının ardından panele geçilecek.

Kolaylaştırıcılığını Işık Üniversitesi’nden Nurcan Özkaplan’ın üstleneceği panelde Deniz Nihan Aktan “Futbol Sahasında Cinsellik Politikaları”, Rabia Demirci "İmkan ve Sınırlılıklar Arasında Genç Kadınların Mekân Deneyimi: Kâğıthane Örneği”, Güley Bor ve İpek Bozkurt “Etiği Savunmak: Kadına Yönelik Şiddet Dosyalarında Sanık Müdafilerinin Savunma Pratiklerinin Feminist Eleştirisi” ve Gizem Sivri “Hapiste Kadın Olmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Suçluluğu ve Kadınların Hapsedilmesi (1840 – 1919)” üzerine konuşacaklar.

Panelin ardından düzenlenecek “Dicle’ye Dair” başlıklı bölümde dostları ve arkadaşları Dicle Koğacıoğlu ile ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşacaklar.

Program

Tarih:             21 Aralık 2019, Cumartesi

Yer:                Minerva Palas, Bankalar Caddesi No:2 Karaköy

Saat:

13:30-14:00     Karşılama ve Açış

                        Açılış konuşması Seda Kalem, İstanbul Bilgi Üniversitesi

14.00-15.45     Panel

Kolaylaştırıcı Nurcan Özkaplan, Işık Üniversitesi

Futbol Sahasında Cinsellik Politikaları, Deniz Nihan Aktan

İmkan ve Sınırlılıklar Arasında Genç Kadınların Mekân Deneyimi: Kâğıthane Örneği, Rabia Demirci,

Etiği Savunmak: Kadına Yönelik Şiddet Dosyalarında Sanık Müdafilerinin Savunma Pratiklerinin Feminist Eleştirisi, Güley Bor ve İpek Bozkurt

Hapiste Kadın Olmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Suçluluğu ve Kadınların Hapsedilmesi (1840 – 1919), Gizem Sivri

15.45-16.15     Ara

16.15-17.00     Dicle’ye Dair

17.00-17.30     Ödül Töreni

Ekonomi bilimi öğrencilere analitik düşünce yetilerini geliştirme imkânı sunuyor

#AkademisyeneSor'un yeni konuğu Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Oğuz Afacan oldu.   

Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Oğuz Afacan 

CE-EM-ST-ŞŞE: Merhaba, ekonomi okuyacaklara dalın zorlukları ve avantajlarından bahsedebilir misiniz?

MOA: Öncelikle ekonomi biliminin artılardan başlayayım. Tabi ki ekonomi bilimi, sosyal bir bilim. Biz bu bilimde insan davranışlarını, kararlarını, firmaların kararlarını ve davranışlarını, genel olarak ekonomi terimiyle bahsedersek ekonomideki ajanların kararlarını ve bunların doğurdukları neticeleri matematiksel modeller yardımıyla, belli bir analitik düşünce kapsamında değerlendiriyoruz. Analizimizi yapıyoruz. Bu sosyal bilimi öğretirken, kararları ve onların neticelerini açıklarken matematiksel modeller kullanıyoruz. Dolayısıyla ekonomi bilimini okumanın en büyük artısı matematiği de öğrenmektir. Çünkü biz matematik öğrenirken aynı zamanda analitik düşünce yetimizi çok kuvvetlendiririz. Analitik düşünce biliyorsunuz, insanın hem sosyal hem profesyonel hem de akademik hayatında olsun çok önemli bir yeti. Dolayısıyla ekonomi biliminin en büyük artısı, bu bilimi öğrenirken aynı zamanda analitik düşünce yetisini de çok kuvvetlendirmesi.

"Ekonomi biliminin en büyük artısı öğrencilere

analitik düşünce yetilerinin geliştirme imkânını sunmasıdır" 

Bununla beraber ekonomi bilimini okumanın zorluğu da var. Bir öğrencinin ekonomi programı okurken matematiğe aşina olması, analitik düşünce yetisinin belli bir noktada olması lazım. Bunu lisede ve ya ortaokulda alabilir ama almadıysa da burada kendisini çok rahat bir şekilde geliştirebilir. Analitik düşünce yapısını geliştirdikten sonra ekonomi biliminde hiçbir kesinlikle zorluk yoktur. Aslında ben bunu zorluk olarak değerlendirmiyorum, büyük bir imkân olarak değerlendiriyorum. Ekonomi programı öğrencilerimizin bu yetisini güçlendirmek adına çok büyük bir imkân sunuyor. Kısacası, ekonomi biliminin en büyük artısı dediğim gibi bu sosyal bilimi öğrenirken aynı zamanda içerisinde bulundurduğu matematiğin yardımıyla öğrencilere analitik düşünce yetilerinin geliştirme imkânını vermesidir. Bununla beraber zorluğu da tabi ki bu analitik düşünce yapısına öğrencilerimizin aşina olması gerektiği.

CE-EM-ST-ŞŞE: İktisat ve ekonomi arasında bir fark var mı?

MOA: Bende bunu öğrenciyken hocalarıma soruyordum. Hiçbir fark yoktur. İktisat bunun farsça ifadesidir, ekonomi ise greekçe ifadesidir. İkisi de aynı öğreti, ikisi de aynı bilim. Ekonomist ile iktisatçı aynı meslekler, dolayısıyla hiçbir fark yok.

CE-EM-ST-ŞŞE: Ekonomi dünyasındaki bilişimin yeri son 20 yılda nasıl bir değişime uğradı?

MOA: Bugün baktığımızda dünyanın en büyük şirketleri bilişim şirketleri ve bu kesinlikle bir rastlantı değil. Bilişim sektörüne çok büyük bir talep var. Bu talep doğrultusunda bilişim firmaları ekonomide çok büyük bir yer tutuyor.

İnternet çağında olmamız buradaki en büyük etken. İnsanların zamanının çok kıymetli olması ve zaman kıymetlendikçe internete yönelimin daha da artması neticesinde bilişim sektörü ekonomideki en büyük paya sahip olan sektör oldu. Bilgiye en kısa zamanda ulaşmanın yolu bilişim sektörü olduğu için bu alan daha da ivmelenerek büyük bir katma değer oluşturacak.

CE-EM-ST-ŞŞE: Veri bilimi sizce matematiğe mi yoksa bilgisayar bilimine mi daha yakındır?

MOA: Birbirine daha yakın demekten ziyade ikisi ayrılamaz bir bütündür. Yani data science dediğimiz zaman matematik ve bilgisayar bilimini birbirinden ayıramayız. Neden ayıramayız? Data Science’ın teorik kısmı matematiği çağrıştırıyor. Çünkü bu bir istatistik bilimdir, matematik bilimidir. Bunun uygulamalı kısmına geldiğimiz zaman ise bu bilgisayar bilimini çağrıştırıyor. Dolayısıyla sadece teoriyi ve işin matematiğini öğrenip, uygulama yani bilgisayar bilimini çağrıştıran kısmını geri bırakırsak bunun bize çok limitli bir faydası olur. 

Diğer taraftan da uygulamasını öğrenip, teorisini yani işin matematiğini öğrenmediğimiz zaman da uygulamasına yeteri kadar hâkim olamayız. Teorisini bilmeden özümseyemeyiz, içselleştiremeyiz. Dolayısıyla veri biliminde matematik ve bilgisayar bilimi birbirinden ayrılmaz iki parça. Ancak ikisi bir araya geldiği zaman çok büyük bir katma değer, kıymet ortaya çıkıyor. İkisi de “data science”ın olmazsa olması.

“Mikroekonomi bireylerin davranışlarını, kararlarını inceler”

CE-EM-ST-ŞŞE: Önce mikroekonomi dersi mi yoksa makroekonomi mi alınmalı?

MOA: Sabancı Üniversitesi'nin özgürlükçü yapısından dolayı istediğiniz sırada alabilirsiniz. Aslında doğru olan da o. Öğrenci istediği sırada alabilir, mikro önce alınmalı makro önce alınmalı diye bir kaide kesinlikle yok. Ama ben ODTÜ'de ekonomi okurken mikroekonomiyi öncelikle almıştım. Yani bugün bir öğrenci gelse ofisime hocam derslerin ikisi de açılmış, birini önce alacağım, hangisini almalıyım diye sorsa mikroekonomi derim. Çünkü mikroekonomi bireylerin davranışlarını, kararlarını inceler. Makroekonomi ise bireylerin kararlarının toplamının getirdiği neticeleri inceler.

Dolayısıyla burada bir analoji yapmamız gerekirse, tıp okuyorsunuz mesela, önce hücreyi mi anlamak gerekir yoksa organı mı anlamak gerekir? Tabii ki küçükten büyüğe doğru gitmek gerekir. Mikroekonomi bireyleri inceliyor, makroekonomi de bu bireylerin toplamının getirdiği neticeleri, kararları da incelediği için küçükten büyüğe gitmek bana daha mantıklı geliyor. Bir tercih varsa mikroekonomiye öneririm.

“Kâğıtları okurken tek sevincim

öğrencilerimin yüksek notlar alması”

CE-EM-ST-ŞŞE: Sınav kâğıtlarını okurken ne düşünüyorsunuz?

MOA: Sınav kâğıtlarını okurken açıkçası hiçbir şey düşünmüyorum. Hiçbir şekilde etkilenmemek adına kâğıtları okurken öğrencilerin isimlerine bakmam, kapatırım. Güzel kâğıtlar okudukça, yüksek puanlar oldukça mutlu oluyorum. Göreceli olarak daha düşük puanlar, daha düşük krediler geldikçe üzülüyorum. Yani benim kâğıtları okurken tek sevincim öğrencilerimin yüksek notlar alması. Üzüntüm de öğrencilerin düşük not alması.

“Benim için kıymetli olan şey

öğrencinin ne bilip bilmediğini öğrenmek.”

ŞŞE: Bazen bilmediğimiz soruları sınavda boş vermemek için dolduruyoruz. Siz nasıl düşünüyorsunuz bu durum hakkında, öğrenci neden böyle yaptı diye düşünüyor musunuz?

MOA: Ben boş kâğıt gördükçe daha çok üzülüyorum. Yani öğrenciler soruyla tamamen alakasız şeyler yazabilir. Yazdıkları şeylerden de neler düşündüklerini, soru ile alakalı olmayabilir neler bildiklerinden yine bilgi sahibi oluyorum. Dolayısıyla benim için kıymetli olan şey öğrencinin ne bilip bilmediğini öğrenmek. Mesela boş kâğıt verildiği zaman ben öğrencinin ne bilip bilmediğini anlamıyorum. Ama bir kâğıt dolu olduğu zaman soru ile alakasız olsa bile, öğrenci o an ne düşünmüş, ne yapmış biz bunu nasıl düzeltebiliriz, bu bana daha kıymetli bilgiler veriyor.

CE-EM-ST-ŞŞE: Hangi takımı tutuyorsunuz?

MOA: Ben çocukluğumdan beri Galatasaraylıyım. Maçları düzenli olarak takip ediyorum. Bu sene maalesef çok iyi değiliz. Dileyelim ki daha iyi olur. Ama her zaman dediğimiz gibi maratonun sonunda hak eden takım kazansın. Ben Galatasaraylı olduğum için diliyorum ki sonunda hak eden Galatasaray olur.

CE-EM-ST-ŞŞE: Hangi video oyununu seviyorsunuz?

MOA: Akademisyenler genel olarak çok yoğun çalıştıkları için bir şekilde deşarj olmamız, kafamızdaki düşünceleri atmamız lazım. Bunun için meditasyon yapıyorum. Arada konsol oyunları oynuyorum. Şimdiye kadar en sevdiğim oyunlar GTA ve The Last Of Us diyebilirim. Bu oyunları bitirdim aslında ama genel olarak sürekli futbol oynuyorum. Fifa ve pes oynuyorum.

CE-EM-ST-ŞŞE: Sizce neden Sabancı Üniversitesi?

MOA: Bunun çok kestirme bir cevabı var çünkü Sabancı Üniversitesi çok iyi bir üniversite. Bunun biraz altını doldurayım. Tabii ki nedeniyle alakalı bir sürü etken var ama Sabancı Üniversitesi’ni diğerlerinden ayıran en önemli faktörlerden bir tanesi buradaki özgürlükçü eğitim anlayışı. Öğrenciler Sabancı Üniversitesi’ne adımını ilk attıkları zamandan itibaren bu özgürlükçü eğitim anlayışını yaşıyor ve görüyorlar. Bunun ilk göstergesi mesela ne oluyor. Burası bölümsüz bir üniversite. Öğrencilerimiz burada bölüm seçmeden Sabancı Üniversitesi öğrencisi oluyorlar. Sabancı Üniversitesi bu öğrencilere kendilerini tanıma, ilgi alanlarını belirleme ve yeteneklerini görme fırsatını veriyor. Bu özgürlükçü eğitim anlayışının getirdiği en büyük bir imkân.

Sabancı Üniversitesi’ni farklılaştıran unsurlardan birisi de öğretim üyeleri ve öğrenciler arası hiyerarşik yapının kesinlikle olmaması. Hocalar ve öğrenciler aynı yerde yemek yer. Öğrenciler hocalarının odalarına istedikleri zaman gelebilirler, danışabilirler, fikirlerini beyan edip tartışabilirler. Burası hiyerarşik yapının olmadığı ve öğrencilerin hocalarıyla sürekli iletişim halinde olduğu bir üniversite.

Tabi ki burada bir öğretim üyesi, öğrenciler ve Sabancı’nın özgürlükçü eğitim felsefesinin yarattığı sinerjiyi zengin ve kaliteli akademik kadro ile besleyip çevresel faktörleri de buraya eklediğimiz zaman, ne gibi çevresel faktörler mesela güçlü teknik altyapı, bilgi merkezinin zengin kaynakları Sabancı Üniversitesi’ni çok iyi bir üniversite yapıyor. Bu özelliklerden dolayı Sabancı Üniversitesi kendisini çok farklılaştırdı.

CE-EM-ST-ŞŞE: Peki akademisyen gözüyle Sabancı Üniversitesi’ni tarif edebilir misiniz?

MOA: 7 senedir burada hocayım. Öncesinde de burada eğitim gördüm. Sabancı Üniversitesi akademisyen olmak için de çok iyi bir yer. Buradaki özgürlükçü eğitim anlayışının öğretim üyelerine de çok büyük getirisi oluyor. Biz burada öğrencilerimizle sürekli iletişim halindeyiz. Öğrencilerimizin bize özgürce yaklaşıp fikirlerini beyan etmesi bize çok katma değer sağlıyor.

Akademisyenlik yapmak için en büyük etmenlerden birisi de Sabancı Üniversitesi’nin sunduğu araştırma olanakları. Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyelerine araştırma konusunda her türlü destek, kolaylık sağlanmaktadır. Dolayısıyla hem eğitim hem araştırma alanında Sabancı da akademisyen olmak çok büyük bir şans.

Mustafa Oğuz Afacan Kimdir? 

Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Oğuz Afacan hakkında detaylı bilgi edinmek için lütfen tıklayın. 

#AkademisyeneSor nedir?

Öğretim üyelerimizin kendileri hakkında merak edilen soruları yanıtladığı #AkademisyeneSor  Projesi Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2019 mezunumuz Merve Üre ile Yönetim Bilimleri Fakültesi 2019 mezunumuz Ecem Dinçdal tarafından hayata geçirildi. #AkademisyeneSor’un yeni döneminde Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği Programı 3.sınıf öğrencisi Cenk Eligüzeloğlu, Endüstri Mühendisliği Programı 2.sınıf öğrencisi Eren Mutlu, Endüstri Mühendisliği Programı 4.sınıf öğrencisi Selin Tümer ve Endüstri Mühendisliği Programı 3.sınıf öğrencisi Şebnem Şevin Eraslan görev alıyor.

Akademisyene Sor, öğretim üyelerimiz ile öğrencilerin sorularını buluştururken, aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nin değerlerinin tanıtılmasını ve dışarıdan daha iyi anlaşılmasını amaçlıyor. #AkademisyeneSor videolarını Instagram hesabımızdan izleyebilir, öğretim üyelerimize merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.

 

Start-uplara ve Teknoloji Şirketlerine Yönelik Avrupa Birliği Fonları Anlatıldı

Sabancı Üniversitesi Girişim Hızlandırma Merkezi SUCOOL, Sabancı Üniversitesi Sanayi İş Birlikleri ve Teknoloji Lisanslama Ofisi (İLO) ve Sabancı Üniversitesi Avrupa İşletmeler Ağı iş birliğinde, 12 Aralık 2019, Perşembe akşamı, Kolektif House Levent’te "Avrupa'daki Fonlara Erişim" etkinliği düzenlendi.

Avrupa'daki Fonlara Erişim

 

Etkinlikte, Sabancı Üniversitesi İLO ve Sabancı Üniversitesi EEN ekipleri startuplar ve teknoloji şirketlerinin yararlanabileceği Avrupa Birliği fonlarını, bu fonlara erişim süreçlerini ve Avrupa İşletmeler Ağı tarafından sağlanan imkan ve destekleri anlattılar.

Avrupa'daki Fonlara Erişim

Etkinlikte, Sabancı Üniversitesi Avrupa İşletmeler Ağı İnovasyon Danışmanı Fatma Kesik Bilgi ve İletişim Teknolojileri (EIT) Tematik Alanı ve EIT'de Fırsatlar hakkında bilgi verdi.  Sabancı Üniversitesi Teknoloji Lisanslama ve ÜSİ Sorumlusu Dilem Hızlan H2020 Programı Genel Tanıtımını yaptı ve Sağlık Tematik Alanı üzerine konuştu. Son olarak Sabancı Üniversitesi Avrupa İşletmeler Ağı İnovasyon Danışmanı Aylin Karcı EUREKA / EUROSTARS ERA-NET programları hakkında bilgi aktardı.

Sabancı Üniversitesi Bilişim Günleri

“Sabancı Üniversitesi Bilişim Günleri” etkinliği, 22 Aralık 2019 Pazar günü bilişim sektöründe çalışan profesyonelleri ve akademisyenleri, bu sektörde kariyer yapmayı planlayan öğrenciler ile bir araya getiriyor. 

Sabancı Üniversitesi Bilişim Günleri

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde gerçekleşecek etkinliğin açılış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Rektörü Yusuf Leblebici yapacak. 

Sabancı Üniversitesi Bilişim Günleri’nde;  Silikon Vadisi’nde yaşam ve kültür, kariyer planlama, bilişimde çeşitlilik, endüstri ve akademide çalışma, bilgisayar biliminin diğer alanlarla ilişkisi ve birebir danışmanlık gibi birçok farklı konuda eş zamanlı oturumlar düzenlenecek. Katılımcılar, etkinlikte Google, Facebook, Oracle, Microsoft, Salesforce, Palantir gibi dünya çapındaki firmalarda çalışan Sabancı Üniversitesi mezunlarının yanı sıra, öğretim üyeleri, araştırmacılar ve birçok Türk mühendislerle tanışma ve birebir sohbet etme imkânı bulacak.

Abone ol