30/12/2010
Sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirmeniz dileğiyle...
30/12/2010
Üniversitemizde bir yıl boyunca yaşananlar ve akılda kalanlar:
29/12/2010
Sabancı Üniversitesi MBA Kulübü üyeleri, geçtiğimiz Perşembe günü saat 16:30'da Via Port Starbucks'da Süleyman Gürüz’ün "Dünya Kahveleri" üzerine verdiği kahve seminerine katıldılar.
Çeşitli kahvelerin tadıldığı, kahve içmenin inceliklerinin anlatıldığı seminer, MBA Kulübü üyeleri için hem rahatlatıcı hem de kahve içimi kültürü konusunda bilgilendirici ve geliştirici bir etkinlik oldu.
28/12/2010
Sabancı Üniversitesi, SSBF'nin düzenlediği Mevhibe Ateş Lisans Grafik Tasarım afiş yarışması 17 Aralık 2010'da sona erdi. Bu yılın teması olan "İnanç Özgürlüğü" hakkında üretilen işler jüri tarafından değerlendirilen ve ödül kazananların isimleri şöyle;
1. Ezgi Didem Dağcı
2. Dilara Irmak
3. Ettema Ettema Dirk
Ödül töreni 4 Ocak 2011 günü saat 14:00'te FASS 2034'de yapılacak.
1. Ezgi Didem Dağcı
2. Dilara Irmak
3. Ettema Ettema Dirk
27/12/2010
Ekonomi ve İşletme Kulübü bu yıl yeni bir aktiviteye başlıyor.
İsmi "Sektör Yolculuğu" olan bu aktivitede, bir sektöre odaklanıp o sektörün farklı dallarında iş yapan, önceden belirlenen kurumlar okulumuza davet edilecek. Aynı zamanda bazı kurumların yönetim birimleri de ziyaret edilecek. Son olarak da okulumuza gelen tüm kurumlar 'Sektörün Geleceği' konulu bir panelde bir araya gelecek ve sektör hakkında katılımcıların genel anlamda bilgilenmesini sağlayacak.
Bu aktivitede amaçlanan;
• Kurumların sektörde kendi yaptıkları işi öğrencilere tanıtması,
• Bu sektörde çalışmak isteyen öğrenciler için iş ve staj imkanları hakkında bilgilendirme sağlanması,
• İleride girişimcilik yapmak isteyen öğrenciler için sektörün genel durumu hakkında bilgi sahibi olma.
Etkinlikte tanımak istediğiniz sektörün yer alması için, genel eğilimin belirlenmeye çalışıldığı ankete katılabilirsiniz.
Anket gazeteSU'da naket bölümünde...
27/12/2010
22 Aralık 2010 Çarşamba günü Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu tarafından öğrenci, akademisyen ve idari kadrodan ilgili kişilerin katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi.
Açık Forum formatında düzenlenen bu toplantıda kampüste kadın-erkek olmak ve karşılaşılan/yaşanılan ayrımcılık ve ayrımcı politikalar üzerine fikir alışverişi ve beyin fırtınası gerçekleştirildi. Bu toplantının amacı; üniversite içerisinde toplumsal cinsiyet odaklı bir gündem yaratılması, derinlemesine tartışılması önemli konuların kolektif olarak belirlenmesi ve çeşitli çözüm önerilerinin üretilebileceği Açık Forum toplantı serisinin ana başlıklarının oluşturulması ve bu toplantılar sonrası da Sabancı Üniversitesi’nin toplumsal cinsiyet eylem planının hazırlanmasıdır.
Toplantı ana başlıkları ve gündeme gelen konuları şöyle idi:
• Görsel Malzemelerde ayrımcılık
• Sözlü taciz nedir?
• Yurtlarda yaşam
• Şiddet
• Cinsel şiddet ve taciz
• Güç ilişkileri ve ayrımcılık
24/12/2010
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı (TSÇV), kurucusu ve Onursal Başkanı Prof. Dr. Hıfzı Özcan onuruna sanat ve yaratıcılığın iyileştirici gücünü bir arada sunan “Sanatlarla Terapi” semineri ve atölye çalışması düzenledi. Seminerde Türkan Sabancı ve Dilek Sabancı tarafından Prof.Dr. Hıfzı Özcan’a onur plaketi takdim edildi.
Erol Evgin’in sunuculuğunu yaptığı programda, Prof.Dr.Hıfzı Özcan ise, TSÇV bünyesinde gönüllü çalışmalarının devam edeceğini belirtti.
Sanat ve yaratıcılığın iyileştirici gücünü bir arada sunan “Sanatlarla Terapi” semineri ve atölye çalışmasında, Yaratıcı Sanatlar ve Drama Terapisti Nilgün Türkcan, M.A., RDT, AATQ moderatörlüğünde Kanadalı Drama Terapisti Prof. Yehudit Silverman ve ABD’li terapist Dr.Christine Caldwell bilgi ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı.
TSÇV tarafından, “Sanatlarla Terapi’nin ülkemizde yeni bir alan olarak tanınması ve uygulanmasına katkıda bulunmak asıl amacımızdır” açıklaması yapıldı.
TSÇV’nin Yönetim Kurulu Üyesi Vakıf çalışmalarını ve Seminerin Moderatörü ise Sanatlarla Terapi’yi anlattı:
Vakfınız çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz ?
Sertan ÖZAN - 1989 yılında kurulan Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı, günümüze kadar yaklaşık 15 bin çocuğa ve ailelerine rehabilitasyon ve eğitim desteği vermiş ve bir yandan da farklılıkları anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır.
Vakıf bünyesinde sürdürdüğümüz Rehabilitasyon hizmetleri; Tanılama, Fizyoterapi, Özel Eğitim, Okul Öncesi Eğitim, Çocuk Gelişimi, Hidroterapi, Eğitim Destek ve Psikolojik Danışmanlık ile Yönlendirme başlıklarından oluşmaktadır.
Bu hizmetler; Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden mezun olmuş 8 Fizyoterapist, 5 Özel Eğitimci, 4 Okul Öncesi Eğitimci, 2 Beden Eğitimi ve Hidroterapi Uzmanı, 4 Eğitim Destek Uzmanı, 1 Klinik Psikolog, 1 Psikolojik Danışman ve 1 Sınıf Öğretmeni tarafından verilmektedir.
Bir taraftan yeniden yapılanma çalışmalarımızı yürütürken, diğer taraftan da yeni eğitim kurumları ve yeni rehabilitasyon yöntemleri ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 22 Kasım 2010 tarihinde düzenlediğimiz “Sanatlarla Terapi” de bu yeni girişimlerden biridir. Bu aralar özellikle “Aile Olmak” kavramı üzerinde de duruyor ve özel gereksinime ihtiyaç duyan bireylerimizin yaşamlarına dahil olan herkesin duyarlılık ve farkındalık becerilerini geliştirmek üzere Aile Eğitim Seminerleri düzenliyoruz. Ve biliyoruz ki annelerin, babaların ve kardeşlerin de bilinçli ve farkında olarak dahil olması gereken süreçler var. Ve biliyoruz ki bu süreçler, çözümün en önemli adımını oluşturuyor.
Gönüllülük üzerine yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Sertan ÖZAN – Gönüllülük Vakıf olarak en çok önemsediğimiz başlıklardan biri. Bu sebeple yeni bir sistem üzerinde çalışmalarımızı yapılandırıyoruz. Sürecin sonuna geldiğimizde Vakfımız çatısı altında Gönüllü Abla ve Ağabey başlığından, Gönüllü Mesleki Danışmana ve Gönüllü Bahçıvan’a kadar birçok alanda yapılandırılmış bir sistem içinde gönüllülerimiz ile birlikte ilerliyor olacağız. Bu sistem içinde Gönüllülerimizi etkin ve aşamalandırılmış bir eğitim programından geçirmeyi düşünüyoruz.
Bu kapsamda Üniversitenizin Toplumsal Duyarlılık Projeleri Birimi ile Gönüllülük başlığı altında işbirliği ve projeler geliştirmeyi de hedefliyoruz.
Devam edecek...
24/12/2010
Zeynep Bahar:
CIP olarak bu konuda hep beraber ortak bir çözüm bulunacağına ve uygulanacağına olan inancımız büyük. Bu bağlamdaki yapıcı ve uygulanabilir çözüm önerilerinizi CIP Hayvan Hakları projemiz kapsamında yapılacak çalışma içinde değerlendirilmesi için lütfen CIP ile paylaşınız.
Tüm bileşenleri ile renkli olan kampüs hayatımıza elbette ki burada bizlerle yaşayan hayvanlarımız da bir renk getirmektedir. Bu anlamda yıllardır onların çevremizde oluşundan mutluluk duyduk. Elbette ki hayvan beslemek büyük sorumluluk, evde de olsa kampüsümüzde de olsa... Bugüne kadar kampüsümüzde yaşayan birçok kişinin özverileri ile aramızda yaşayan köpeklere bakıldı. Bizler CIP olarak bugüne kadar keyifleri ve durumları oldukça iyi görünen köpeklerimiz hakkında bizlere bir talep gelememesi sebebi ile bir çalışma yapmadık, bunun yerine daha çok ihtiyacı olan kampüs dışındaki, özellikle de barınaklardaki, hayvanlar ile çalıştık. Ancak her yıl CIP’de Hayvan Hakları ile ilgili çalışan bir ekip olması ve bu ekibin de ihtiyaç belirtilmesi durumunda seve seve kampüste yaşayan hayvanların da beslenme ve sağlık takibi gibi ihtiyaçlarını giderebileceklerini belirtmek isterim. Kampüs yaşamı içinde hayvanların sadece beslenme ve aşı takibi gibi konularda destek vermenin de yeterli olmadığının bilincindeyiz. Kampüs sakinleri açısından özellikle de çocukların hayvanlardan korkması ve/ya hayvanlarımızın çocuklara saldırması gibi konuları maalesef kontrol altına almak CIP Hayvan Hakları Projesi ekibinin imkân ve yetilerini aşan meselelerdir.
Yapıcı ve uygulanabilir çözüm önerileriniz için:
CIP Hayvan Hakları Projesi Süpervizörü: Elif Akarçay
Çalışan CIP Hayvan Hakları Projesi Gönüllüsü: Defne Üçer
Defne Üçer:
Umuyorum bundan sonra elbirliğiyle “yaratıp geliştirir” ve hayvanlara yakın-uzak herkesi tatmin edecek, hiçbir canlıyı mağdur etmeyecek, hepimizin gurur duyacağı çözümler üretiriz.
Sudergi'nin Ocak sayısı için kampüsteki hayvanlar(ımız) hakkında "Kampüsü Paylaşmak" başlıklı bir yazılar topluluğu hazırlamıştık.
Tam son rötuşların yapıldığı sıralarda, geçen Cuma (4 Aralık) öğrendik ki bu yazılarda bol bol ismi geçen, üç senedir kampüsümüzde yaşamakta olan Lütfü/Koçi Bey, ve son zamanlarda aramıza katılmış diğer üç köpek, uyuşturucu okla uyutulup, uzak, ormanlık bir alana bırakılmış.
Ne kadar üzgün olduğumu anlatamam.
Bu hayvanların ormanda yaşama şansı çok az, yani fiilen ölüme terk edilmiş durumdalar. Onları arıyoruz, ama bulabileceğimizi zannetmiyorum.
Bu hayvanlar için işte herşey bu kadar beklenmedik. Kendilerine huzurlu, mutlu bir yaşam alanı bulduklarını zannederken bir gece gözlerini hiç bilmedikleri bir yerde açabiliyorlar. Oysa 5199 no.lu Hayvanları Koruma Kanunu, tam da bunun önüne geçebilmeye yönelik, sokak hayvanlarının bu şekilde rasgele yer değiştirilmesini engelleyen hükümler içeriyor.
Sabancı Üniversitesi'nde keşke daha farklı ve yaratıcı bir yol bulunsaydı. Gurur duyduğum pek çok iş yapan üniversitemde bu hayvanlarla ilgili şikayetlerin ve durumun değerlendirilip, onların yaşam hakkını da gözeten bir çözüm bulunmamış olmasını bir türlü içime sindiremiyorum.
Üniversitenin doğayla uyum içinde yaşamaya çalışan bir kurum olduğunu biliyorum. Bu üniversitedeki herkesin doğanın yalnız çicekler ve kuşlardan ibaret olmadığını ve tüm canlıların bu doğanın bir parçası olduğunu düşündüğüne eminim. Öyleyse bu işte bir tutarsızlık var. “Doğaya saygılıyız” derken neyi kastediyoruz?
Hazırladığımız SUdergi sayısı, birkaç ay önce çıkmış olsaydı durum farklı olurdu muydu? Bu hayvanların bakımını birkaç kişinin üzerinden alıp daha kurumsal bir çözüm bulsak bunlar olur muydu? Hepimizin bu olanlarda bir payı var belki de. Örneğin, herşey için bir komitemiz varken, hepimizi öyle ya da böyle ilgilendiren bu konuda da bir komitemiz olabilir. CIP hayvan hakları grupları da bu komitenin bir parçası olur. Şikayetler bu komiteye gelir, değerlendirilip çözümler aranabilir, çözüm arayışını destekleyen öğrenci projeleri verilebilir.
Funda Kalemci:
Tüm bu sorunlara çözüm bulmak çok zor değil! Konuya duyarlı arkadaşların örgütlü hareket etmesi ile haklı şikayetler rahatlıkla çözülebilir.
Öncelikle geçtiğimiz günlerde kampüsten "atılan" köpeklerle ilgili duyduğum dehşeti ifade etmek istiyorum! Bu köpekler hakkındaki şikayetlere dayanarak yapılan bu davranışı haklı kılacak hiçbir açıklama düşünemiyorum. Haklarındaki şikayet her ne olursa olsun, bu hayvanları ölüme terk etmemizi meşru kılamaz. Hem şikayetleri cevaplayacak hem de bu hayvanların yaşam hakkını koruyacak bir çözüm bulmak çok zor olmamalı!
Burada yaşayan hayvanların her türlü bakımı ile ilgili hergün ilgilenebilecek birinin mutlaka kampüste olması gerekiyor. Bu işi bir kişinin yapması adil ve mümkün olmadığı için de bir grup gönüllü olması gerekir. (Kampüste yaşayan öğrenci ve/veya lojman sakinlerinden de birileri mutlaka bu grupta olmalıdır.) Hem hayvanların sağlığı ve güvenliği hem de kampüs sakinlerinin şikayetlerinin bertaraf edilebilmesi için bu gerekli.
Ayrıca tüm köpeklerin düzenli veteriner kontrolünün yapılması (bunun yapılıyor olduğunu duymuştum ama emin değilim) ve bu kontrollerin sonuçlarının duyurular yoluyla tüm kampüse duyurulması, benim kulağıma gelen bazı endişeleri gidermeyi sağlayacaktır.
Son olarak da; sorumluluğunu al(a)mayacağınız, bakımını birebir üstlen(e)meyeceğiniz bir hayvanı evinizin bahçesine getirip koyar mısınız? Bu kampüs bir anlamda bizim evimizin büyücek bir bahçesi ve burada 0-12 yas arası çok sayıda çocuk yaşıyor. Son 5 sene içinde kampüsteki köpek sayısı 2'den 7'e kadar çıktı. Bunların bakımı ile kimin ilgilendiği konusunda en ufak bir fikrimiz yok. Uzun süre tatil olduğu dönemlerde bu hayvancıkların beslenmesini kim sağlıyor bilmiyoruz. Ne yazık ki bazılarının ne kadar "evcil" olduklarını da bilmiyoruz. Kaldı ki birden fazla olayda, şu ya da bu sebeple çocukların peşinden koşup onları çok cidi korkutan köpekler oldu. Benim 4 yaşındaki oğlumun peşinden koşup, yere yatırıp üstüne çıkan bu olaydan sonra da gördüğü her yerde peşinden koşan :) bir yavru köpek de vardı bir ara. Aslında onunla oyun oynamak istemişti ama ilk anda bizim bu niyeti anlamamız imkansızdı tabi :) Sorun aslında bütün bu yaşananlarda değil, sorun bizim bu köpekleri hiç tanımamamızda! Kim olduklarını, nereden geldiklerini bilmememizde...
En başta da belirttiğim gibi, tüm bu sorunlara çözüm bulmak çok zor değil! Konuya duyarlı arkadaşların örgütlü hareket etmesi ile haklı şikayetler rahatlıkla çözülebilir. Ancak, "ben bunları burada istemiyorum, o zaman atalım" gibi bir yaklaşıma da bu üniversitenin kültüründe kesinlikle yer olmadığını düşünüyorum / umuyorum!
23/12/2010
Belki duymuşsunuzdur, geçen haftalarda okulumuzda bulunan köpeklerden bazılarının kampüsten uzaklaştırıldığı söylendi. Konuyu duyanlar arasında da doğal olarak görüş farklılıkları baş gösterdi. Bunun üzerine farklı taraflardan aldığımız görüşleri birbirlerini daha iyi anlamaları ve ortak çözümler üretilebilmesi için iki bölüm halinde gazeteSU’da yayınlayacağız.
Arzu Kıbrıs
Kocaman bir ayıbın altına imza attık!
Üç yıldır kampüste yaşamakta olan iri, siyahlı beyazlı köpek, bizlerin ona verdiği isimle Koçi Bey, yönetimin emri ile kimseden habersiz, apar topar, uyuşturulup kampüsten uzaklaştırılarak Sultanbeyli taraflarında ormanlık alana terkedildi. Daha öz bir ifade ile, Cuma günü gelecek soğuk hava da düşünülürse, soğuk ve açlıktan yavaş yavaş ve acılı bir ölüme gönderildi.
Koçi Bey sağırdı, biliyor musunuz? Muhtemelen geçmiste kafasına aldığı bir darbe yüzünden. Bazen insanlardan ürküp havlamasının sebebi de sağır olmasının ve geçmişte yaşadığı korkuların verdiği huzursuzluktu.
Üç yıldır insanlar tarafından beslenen, kampuste korunaklı bir biçimde yaşayan bir köpek, hele ki sağır bir köpek, ormanda, hem de kışın ortasında hayatta kalamaz. Ölür. Koçi Bey ölür. Ah vicdan! Ah vicdan!
Koçi Bey beni her gördügünde yanıma gelir kafasını dizime dayardı biliyor musunuz? Üç yılda bana sadece sevgi gösterdi. Aşı olurken ben yanında dururdum, kafasını okşardım, hiç sesini cıkarmazdı.
Koçi Bey'in arkasından sormak istediğim o kadar çok soru var ki. Tabii, en başta: Neden? Neden?
Vicdan! Vicdan! Vicdan! İçimden bu kelimeyi tekrarlayıp duruyorum. Vicdan!
Haluk Bal
Köpeklerin nasıl bakılması gerektiğine ilişkin pek çok kaynaktan, çok sayıda belgeye ulaşılabilir: Düzenli sağlık muayeneleri, beslenmeleri, dolaştırılmaları, terbiye edilmeleri, başıboş bırakılmamaları, mesafeli ve dikkatli sevgi gösterilmeleri vb...
'' Benim Köpeğim '', '' Bizim Köpeğimiz '' diyebilmek için sorumluluk almak gerekir… Yoksa sadece sevmek, yemek vermek, hayvanlara sempati göstermek işin kolay yanı...
Benim bildiğim kadarıyla hiç bir sitede, ya da kapalı yaşam alanında köpeklerin başıboş ortada dolaşmasına izin verilmez, belli kurallar vardır ve bu alanda yaşayan herkes bu konularda bilgilendirilir.
Kampüste yaşayan bazı aileler, özellikle ufak çocukları olanlar, kampüsteki köpeklerden son derece hoşnutsuzlar ve sürekli şikayetelerini dile getirmektedirler... Aynı şekilde şikayetçi olan öğrenciler ve çalışanlar da vardır.
Yönetim olarak kararları çok yönlü düşünerek vermek zorundayız. Hakkaniyetli ve mantıklı olmak zorundayız. Kampüste yaşamı korur, güvenliğini sağlarken sadece hayvanlar ve bitkiler değil, burada kalan öğrenciler ve çalışanlar da olduğunu ve dengelere dikkat etmemiz gerektiğini biliyoruz. Bu da bize “bir kişinin başına bir şey gelse bunun sorumluluğunu kim taşır?” sorusunu sordurur her zaman.
Ben hayvanseverim… Ama tabii hayvanlara sevgim sebebiyle insanları rahatsız etmeye hakkım olmadığını düşünüyorum ve şikayetçi olanları anlıyorum...
Kampüste 2 köpek dışında ( Birisi bizim Defne..) köpeğin olmasını istemiyoruz. Etraf ne kadar korunaklı olursa olsun kampüsteki köpekler diğer başıboş köpekleri kampüse çekiyor..
Herkesin bu duruma anlayış göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Kampüste sayısı artan köpeklerin nerelere ve ne şekilde sevk edileceği ile ilgili sorumluluk almak isteyenlerle işbirliğine hazırız. Ancak daha önce bazı sohbetlerimizde önerilen ''Kampüs içine bir barınak yapmak'' gibi uygulamaları gerçekleştirmemiz maalesef mümkün olamaz.
Bu arada Üniversite'nin Genel Sekreteri olarak bu konuda sanki tek karar mercii gibi işaret ediliyor olmaktan da son derece rahatsızım. Geçtiğimiz günlerde bir çalışanımız ''Lütfen köpeklerimizi öldürmeyin Haluk Bey'' dedi bana…
Sevgilerimle…
Pınar Savaş
Öncelikle köpeklerin sessiz sedasız bir şekilde götürülmesi ve bir ormana terk edilmesinin beni rahatsız ettiğini belirtmek isterim.
Şu anda 10 yaşında olan oğlum bundan 3 yıl önce yemekhanenin önünde bisikletine binerken, o zamanlar kampüse yeni gelen siyah köpeklerden birisi oğluma doğru havlayarak koşmaya başladı. Oğlumun nasıl korktuğunu anlatmam imkansız ve aynı korkuyu her köpek gördüğünde hala yaşıyor. Bu olay birden fazla olduğu için bu korku yer etti. Her ne kadar köpek bunu bir oyun gibi yaptıysa da bunu oğluma anlatmam imkansız.
Bu korku onun tek başına markete gitmesine, arkadaşının evine gitmesine, dışarı yalnız başına gitmesine engel oluyor. Evde otururken bile köpekler havladığında rahatsız olup irkiliyor. Beraber markete giderken bile köpeklerin yanında zor geçiyoruz.
Burada bu köpekler beslenirken sadece köpekler değil yaşayan insanların da düşünülmesi gerekiyor.
22/12/2010
Kızların ve erkeklerin aynı takımda oynadığı dünyanın tek takım sporu olan korfbol artık Sabancı Üniversitesi'nde.
Geçtiğimiz yıl, Üniversite Sporları Federasyonu tarafından Aksaray Üniversitesi'nde düzenlenen ve 14 üniversitenin katıldığı Türkiye üniversitelerarası korfbol şampiyonası her yıl düzenlenecek ve Sabancı Üniversitesi de bu yıl şampiyonadaki yerini alacak.
Takıma katılmak isteyen lisans öğrencilerimizin tek yapması gereken, 23 Aralık Perşembe günü saat 19.00'da Spor Merkezi Ana Salonda spor kıyafeti ile hazır bulunmak. Seçme yok, gelen herkes takıma alınacak. Kız veya erkek arkadaşınızı da beraberinizde getirmeyi unutmayın.
Korfbol hakkında detaylı bilgi için tıklayınız