Ana içeriğe atla

10. Uluslararası Talaşlı İmalat Sempozyumu gerçekleşti

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyelerimizden Emre Özlü'nün Düzenleme Kurulu Başkanlığı’nda ve Erhan Budak'ın Yürütme Kurulu’nda bulunduğu 10. Uluslararası Talaşlı İmalat Sempozyumu (UTİS) 7-9 Kasım 2019 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşti.

10. Uluslararası Talaşlı İmalat Sempozyumu

Talaşlı imalat konusunda ülkemizde ve dünyada geliştirilen teknolojilerin paylaşılması ve tartışılması konusunda sinerji oluşturan UTİS, akademi ve endüstriden toplam 257 talaşlı imalat uzmanını bir araya getirdi.

İtalya, İspanya, Almanya, Japonya, ABD, Macaristan, Hindistan, İsviçre, Yunanistan ve Türkiye’den katılan talaşlı imalat uzmanları, 3 gün boyunca 81 adet sunum, 8 adet açılış ve tema sunumu, 6 adet panel, 1 adet kaplamalar üzerine özel oturum, 1 adet seminer ve 1 adet çalıştay gerçekleştirdi.

UTİS sırasında ortaya çıkan çeşitli iş birlikleri, yeni proje fikirleri, yeni çalışma grupları ve talaşlı imalat konusunda yenilikçi yaklaşımlar nedeniyle 2020 senesi içerisinde UTİS kongresine ek olarak çalıştay serilerinin de devam etmesi planlanıyor.

Liderlerle Buluşmaların Konuğu Atila Yenişen

Sabancı Üniversitesi Executive MBA Programı kapsamında düzenlenen Liderlerle Buluşmalar Serisi’nde Metro Cash & Carry Bulgaristan CEO’su Atila Yenişen konuk olacak.

Atila Yenişen

Atila Yenişen, 28 Aralık 2019 Cumartesi günü saat 13:40'ta Sinema Salonu'nda gerçekleşecek etkinlikte “Yurt Dışında Yöneticilik Yapmanın Püf Noktaları” başlıklı bir konuşma yapacak.

Atila Yenişen

Atila Yenişen 1972 yılında İstanbul‘da doğdu. Kocaeli Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisans eğitimini Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı.

Tatilya’da 3 yıllık satış ve pazarlama yöneticiliğinin ardından, 2000 yılında perakende sektörü ile tanıştı ve Metro Cash & Carry Türkiye’de satın alma müdürü olarak göreve başladı. 2003 yılında taze ürünler grup müdürü görevine getirildi, 3 yıl bu görevi yürüttükten sonra, 2006 yılında Metro Cash & Carry Pakistan kurucu yönetim ekibine satın alma direktörü olarak katıldı.

4 yıl içerisinde Pakistan’da 5 mağaza açılışı yaptıktan sonra, 2010 yılında İspanya Metro Cash & Carry’ye ticaret direktörü olarak atandı. 2016 yılına kadar süren bu görev esnasında, 2012 yılından 2015 yılına kadar İspanya ve Portekiz ticaret direktörlüğü görevlerini beraber yürüttü. 2016 yılında Metro Bulgaristan’a CEO olan Atila Yenişen halen bu görevi sürdürmektedir.

Atila Yenişen lisansüstü eğitimini London Business School’da gercekleştirmiş, ardından Neuroleadership Academy’ de ‘Sertificate in foundations of Neuroleadership’ ve son olarak Harvard Business School’da ‘general management ‘ programlarını tamamlamıştır. Halihazirda Sofya Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam etmektedir.

İki çocuk babası olan Yenişen, hobi olarak müzik, sinema, binicilik ve basketbol ile ilgilenmektedir.

2019 Madrid İklim Zirvesi-COP25’ten İzlenimler

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi, “2019 Madrid İklim Zirvesi-COP25’ten İzlenimler” panelinden çıkan ortak mesaj:

Glasgow öncesi yeni görevimiz Paris Anlaşması’nı kurtarmak

COP25 (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 25. Taraflar Toplantısı) 2-13 Aralık 2019 tarihleri arasında Madrid, İspanya’da gerçekleşti. Ana çalışma alanlarından biri iklim değişikliği olan İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi’nin bu önemli organizasyonun ardından düzenlediği “2019 Madrid İklim Zirvesi-COP25’ten İzlenimler” paneli İstanbul’da yapıldı. COP25’ün değerlendirildiği panelin katılımcıları, “Glasgow öncesi yeni görevimiz Paris Anlaşmasını kurtarmaktır” mesajını verdi. 

COP25 (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 25. Taraflar Toplantısı) 2-13 Aralık 2019 tarihleri arasında Madrid, İspanya’da gerçekleşti. Bu önemli organizasyonu takiben, ana çalışma alanlarından biri iklim değişikliği olan İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi, “2019 Madrid İklim Zirvesi-COP25’ten İzlenimler” başlığıyla bir panel düzenledi. 

Panelin moderatörlüğünü ve ilk sunumunu, İPM Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin yaptı. Ardından 2019/20 Mercator-İPM Araştırmacısı Sinan Erensü ve Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Semra Cerit Mazlum, COP25’i değerlendirdikleri sunum ve konuşmalarını gerçekleştirdi. 

İspanya’daki konferansa katılan ve gelişmeleri yerinde takip eden panelistler; Madrid’te ortaya çıkan sonucu, Türkiye'nin iklim değişikliği rejimi altındaki mevcut durumunu ve diğer izlenimlerini bu alanda çalışan akademisyenler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve gazeteciler ile paylaştı. 

Avustralya, Brezilya ve ABD gibi ülkelerin bloke etmesi yüzünden zirve başarısız

Panelin açış konuşmasını yapan İPM Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, Madrid'de yapılan 25.Taraflar Toplantısı'nda, Avustralya, Brezilya ve ABD gibi bazı ülkelerin Paris İklim Anlaşması'nın uygulanmasına ilişkin 6. maddeyle ilgili müzakereleri bloke etmesi nedeniyle zirveyi başarısız olarak değerlendirdi.

Bu ülkelerin, Paris Anlaşması'nın içini boşaltmaya yönelik tekliflerde bulunması sonucunda zirvede bir ilerleme sağlanmadığını belirten Şahin, "Piyasa mekanizmalarıyla ilgili olan 6. madde görüşmeleri maalesef bir sonraki yıla ertelendi. Onun dışında ortak zamanlama, kayıp zara mekanizması gibi maddelerde de başarı elde edilemedi. Halbuki, COP25, Paris Anlaşması’nın uygulama kurallarına son halini vermeyi ve anlaşmaya uygun bir şekilde, küresel sıcaklık artışını 1,5°C’de sınırlandırabilmek için tüm devletlerin iklim planlarını daha güçlü ve iddialı hale getirmelerini amaçlıyordu” dedi. 

Madrid Zirvesi'nden çıkan tek olumlu sonuç toplumsal cinsiyet ve iklim eylem planı

26.000 kişinin akredite olduğu ve bunun %10’unun basın katılımı şeklinde gerçekleştiği Madrid Zirvesi'nden çıkan tek olumlu sonucun toplumsal cinsiyet ve iklim eylem planı olduğunu ifade eden Şahin, “Mevcut haliyle iklim eyleminin küresel ısınmayı 1,5 derecenin altında tutmaya yetmediği net bir şekilde bir kez daha ortaya konuldu" dedi.

Glasgow öncesi yeni görevimiz Paris Anlaşmasını kurtarmaktır

2020'de İskoçya'nın Glasgow kentinde yapılacak BM İklim Zirvesi'nin son şans olduğunu, zirvede ülkelerin, daha yüksek sera gazı azaltımı hedefleri açıklamaları gerektiğini dile getiren Şahin, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Emisyon açığı raporunda ülkelerin yaptığı azaltım ve artışların Paris Anlaşması’nın hedeflerine uygunluğuna bakıldı ve mevcut hedeflerin yeryüzünü 3,2 derece ısıtacağı ve hedeflerin 5 kat artırılması gerektiği ortaya kondu. Hedeflerin artırılmasına dair sözlerin bu yıl verilmesi bekleniyordu ama ülkeler bu konuda bir şey söylemediler. Gelecek yıl hedefleri ve Paris Anlaşması'nı uygulanabilir hale getirmeleri gerekiyor. Bu arada bu yıl Türkiye'nin de Madrid'de Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasını bekliyorduk ama Türkiye yine taraf olmadı ve pozisyonu değişmemiş oldu. Türkiye henüz bir sera gazı azaltım hedefi almadı ve iklim finansmanı sorunu da çözülmedi. Önümüzdeki yıl bu durumun artık değişmesini umuyoruz.”

ABD Başkanı Donald Trump'ın önümüzdeki yıl da seçimi kazanması halinde ABD’nin Paris iklim anlaşmasının tamamen dışında kalacağını söyleyen Ümit Şahin, şöyle devam etti:

ABD gibi Türkiye de gözlemci ülke haline geldi, çünkü ABD ve İran ile birlikte Paris’e taraf olmayan üç büyük ülkeden biri. Giderek büyük kirletici ülkelerde popülist yönetimler iş başına gelmeye başladı. Bu ülkeler Paris Anlaşması’nın altını oyuyor, uygulanmaz hale getirmeye çalışıyor. Bu nedenle 2020’de Glasgow’da yapılacak olan COP26 öncesi yeni görevimiz Paris Anlaşması’nı kurtarmaktır. Ayrıca önümüzdeki dönem, Türkiye için kritik bir dönem çünkü Gümrük Birliği yeniden görüşülecek ve bizim iklim politikamızla AB’nin iklim politikası çok farklı. Türkiye mutlak azaltım hedefi almak zorunda kalabiliriz endişesiyle Paris’e taraf olmuyor. Oysa 2030’dan sonra bile azaltım hedefi almayacaksa bu Türkiye’nin bir iklim politikası yok anlamına gelir. İklim finansmanı alamama kaygısı da bir tür bahane çünkü aslında, dünyanın en çok iklim finansmanı (yenilenebilir enerji için) alabilen ülkelerden biri Türkiye.”

Madrid Zirvesi'nde ulusal hedeflerin yenilenmesi konusunda bir karar alınamadı

Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Semra Cerit Mazlum ise Madrid'de yapılan 25. Taraflar Toplantısı'nın küresel iklim değişikliğinin gerektirdiği siyasi kararlılığın gösterilmediği bir toplantı olduğunu ifade etti.

Gelişmiş ve gelişmekte olan taraf ülkelerin pek çoğunun durumun aciliyetine uygun bir müzakere pozisyonunu benimsemediğini anlatan Mazlum, "Paris İklim Anlaşması'nın uygulanmaya başlanacağı 2020 yılında kararlaştırılan 1,5 derece hedefine ulaşılması için ulusal katkıların yenilenmesi gerekiyor Madrid Zirvesi'nde bu kararın alınmasını bekliyorduk. Maalesef ulusal hedeflerin yenilenmesi konusunda bir karar alınamadı. Bunun yanı sıra ulusal hedeflerin uygulanmasını kolaylaştırmak üzere yürürlüğe konulacak piyasa mekanizmalarının kurulması ve yönetilmesi ile ilgili kurallar da kararlaştırılmadı. Bu kararların alınması da gelecek seneye bırakıldı. Öte yandan 2020 daha zor bir sene olabilir. G7 ve G20’nin ev sahiplerine baktığımızda G7’ye ABD, G20’ye Suudi Arabistan ev sahipliği yapacak. Bu anlamda Glasgow COP’undan çok harika sonuçlar çıkmayabileceğini şimdiden tahmin edebiliriz. " değerlendirmesinde bulundu. 

ABD, Brezilya, Suudi Arabistan, Avustralya gibi ülkelerin kararlar konusunda uzlaşmaz tavırları nedeniyle kararların engellendiğini savunan Mazlum, “Dolayısıyla Madrid'de düzenlenen taraflar toplantısı maalesef zayıf sonuçları olan bir konferans oldu. Türkiye açısından bakacak olursak, Türkiye'nin ek1'den çıkma talebinin gündeme alınmaması, gelecek yıl görüşülmeye devam edilmesi, daha doğrusu Türkiye'nin bu talebini yenilemesi gibi bir durum söz konusu. Paris İklim Anlaşması'nın dışında kalan tek G-20 ülkesi Türkiye. Bu açıdan da hem ulusal düzeyde iklim politikası hem de Paris Anlaşması'na katılmak konusundaki tavrının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

Uluslararası Siyasal Kriz Ortamı ve Devlet Dışı  Aktörlerin Önemi

İPM Araştırmacısı Sinan Erensü de "2019 Madrid İklim Zirvesi-COP25" iklim zirvesinin hayal kırıklığı ile sonuçlandığını ifade ederek, "Zirvenin neden hayal kırıklığı yarattığının, madde madde üzerinde durularak konuşulması gerekiyor. Zirvenin ileriye taşınmasını tıkayan kalemlerin tek tek konuşulması mühim. Fakat tüm bunların ötesinde dünyanın içinde bulunduğu konjonktür aslında çok daha belirleyici." dedi. Dünya’nın pek çok ülkesinde iktidara gelen sağ popülist iktidarları hatırlatan Erensü sözlerine şöyle devam etti: “Sağ popülizm enerjisinin bir kısmını çevre ve iklim mücadelesi karşıtlığından alıyor. Çevre alanındaki kazanımların geriletilmesi Bolsonaro ve Trump gibi milliyetçi liderler için adate bir milli irade beyanı halini almışken, uluslararası iklim siyasetinin bu kavşağında en azından COP zirveleri bağlamında büyük ilerlemeler beklememek lazım. Bu bize bir şey daha söylüyor. İklim mücadelesi sadece iklim alanında yapacağı faaliyetlerle yetinemez, sağ popülizmi küresel ölçekte geriletmek de iklim mücadelesinin önemli ayaklarından biri haline gelmiştir.”

Sinan Erensü sözlerine CO25’te devlet dışı aktörlerin faaliyetleri üzerinden devam etti. Ulus devletlerin farklı nedenlerle boşalttığı alanın sonsuza dek boş durmayacağını belirten Erensü iklim krizinin yeni aktörlerini şu sözlerle tanıttı: “Sivil toplum iklim zirvelerininde görünürlüğünü arttıran yegane devlet dışı aktör değil. Madrid’teki zirvede özellikle şirketlerin ve yerel yöneticilerin çok faal olduklarını gözlemledik. Müzakereci tarafların atıllaştığı bir dönemde gerek şirketler gerekse yerel yöneticiler ortaya çıkıp Paris Anlaşması’na bağlılıklarını açıklıyor ve iklim krizi ile mücadele için iddialarını ortaya koyuyorlar. Bu zirveye dünyanın bir çok şehrinden çok sayıda belediye başkanı katılmıştı. Başkanlar farklı oturum ve vesilelerle hem kent ölçeğinin iklim mücadelesi açısından önemini anlattılar, hem de bu mücadele sayesinde ters düştükleri merkezi yönetimler karşısında nasıl bir zemin bulduklarını dillendirdiler. Bu yerel yönetimlerin yeni dönemde önem kazandığı ülkemiz içinde önemli bir not. Bunla birlikte zirvede çok sayıda şirket de gördüm. Gıda, mobilya, kozmetik gibi farklı sektörlerde iş yapan uluslararası şirketler iklim krizi ile ilgili somut hedeflerini açıklarken, bu alanı şekillendirme niyetlerini de açık ediyorlar. Sivil toplum bu farklı aktörlerden haberdar olmalı, yerel yöneticilerle yeni çalışma yolları zorlanmalı.”

ELAE - 7 Ocak 2020

7 Ocak 2020 ELAE’ye girebilecek öğrenci grupları:

  • “Beklemeli / Dışarıda Hazırlanan” statüde olan ve dilekçe ile Diller Okulu Direktörlüğü’ ne başvuran öğrenciler*
  • TGY’de 2. akademik yılını okumakta olan ve surveymonkey üzerinden Diller Okulu Direktörlüğü’ ne başvuran öğrenciler
  • Enstitüler tarafından belirlenen lisansüstü adaylar.


Sınav yeri saatleri aşağıdaki gibidir:
 
WRITING & LISTENING      10.00 – 12:10
READING                             13:15 – 14:45
SINAV YERİ                          YBF 1099 
 
Sınava gelirken yanınızda SU kimliğinizi/kimliğinizi ve kalem, silgi vb. getirmeniz gerektiğini önemle hatırlatırız. 
 
Kimlik kontrollerinin yapılabilmesi ve sınava zamanında başlanması için, sınavdan 15-20 dakika önce, sınav salonu önünde hazır bulunmanız gerekmektedir. 
 
TGY öğrencileri için sınav sonuçları, 
8 Ocak 2020, Çarşamba günü saat 21:00’den itibaren SU web sitesinde yayınlanacak sorgulama ekranından duyurulacaktır. 
 
Lisansüstü adayları, sınav sonuçlarını bağlı bulundukları enstitülerden öğrenebileceklerdir. 

ELAE sınavı ile ilgili detaylı bilgiye ve örnek sınavlara aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz. Sınava girecek tüm öğrencilerimizin bu bağlantılarda verilen bilgileri kontrol etmelerini öneririz. 
 
http://sl.sabanciuniv.edu/students/elae

http://sl.sabanciuniv.edu/students/elae/assessment-exam

*          a) Beklemeli/Dışarıda Hazırlanan Statüde olan öğrencilerden TGY’ye devam etmek isteyenlerin 9 Ocak 2020 Perşembe günü saat 12:00’ye kadar Diller Okulu’na dilekçe ile başvurmaları gerekmektedir.

b) Söz konusu öğrencilere 10 Ocak 2020 Cuma günü saat 10:00’da "Seviye Belirleme Sınavı" yapılacaktır.

 
Başarılar dileriz,
Diller Okulu Direktörlüğü

İstanbul Perspektifleri Söyleşi Serisi’nin yeni konuğu Asu Aksoy

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) İstanbul kültür-sanat hayatının şekillenmesinde etkin rol oynamış aktörlerle izleyicileri buluşturan "İstanbul Perspektifleri Söyleşi Serisi" onuncusunda Akademisyen, Araştırmacı Asu Aksoy’u ağırlıyor. 

İstanbul Perspektifleri

2018-2019 döneminde düzenlenen söyleşilerin amacı, İstanbul’un kültürel dokusunun 1980’lerden bu yana nasıl şekillendiğini ve dönüştüğünü öznel hikayeler üzerinden anlamlandırabilmeyi mümkün kılacak bir tartışma platformu yaratmak. Söyleşilerde; kentin kültürel dokusunun dönüşümü, mimarlık, görsel sanatlar, sanat piyasası, festival kültürü, sahne sanatları boyutlarını içeren farklı perspektiflerden ele alınıyor.

26 Aralık 2019, Perşembe günü, saat 17.00’de gerçekleşecek ve Akademisyen, Araştırmacı Asu Aksoy’un ağırlanacağı “Sürdürülemezlik Perspektifinden İstanbul” başlıklı onuncu İstanbul Perspektifleri buluşması tüm Sabancı Üniversitesi mensuplarının katılımına açıktır. 

 

İSTANBUL PERSPEKTİFLERİ SÖYLEŞİ SERİSİ

“Sürdürülemezlik Perspektifinden İstanbul”

Katılımcı: Asu Aksoy, Akademisyen, Araştırmacı

Moderatör: Asuman Suner

Tarih: 26 Aralık 2019, Perşembe

Saat: 17:00-19:00

Yer: Sabancı Üniversitesi Minerva Palas, Bankalar Caddesi No:2 Karaköy

Ali Koşar'a Applied Thermal Engineering dergisinin özel sayısında editörlük görevi

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve SUNUM Araştırmacısı Ali Koşar, Applied Thermal Engineering derginin özel sayısında editör olarak görev alacak.  

Ali Koşar

“Mühendislik Uygulamaları İçin Gözenekli Ortamda Termal Transportta Güncel Gelişmeler” konulu özel sayısı, Elsevier bünyesinde yer alan Applied Thermal Engineering dergisinde yayınlanacak. 

Özel sayı için gönderilen makalelerin hakem değerlendirme süreçlerini yönetecek olan Ali Koşar, misafir editörler ile birlikte çalışacak.

15 Ocak 2020 tarihinden itibaren makale kabulüne başlayacak özel sayı hakkında detaylı bilgiye bu linkten erişebilirsiniz.

Applied Thermal Engineering

Applied Thermal Engineering dergisi Termal Bilimler alanında yayınlanan en prestijli dergilerden biridir.


Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülleri 10. kez sahiplerini buldu

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender), 10. kez Dicle Koğacıoğlu Makale Ödül Töreni ve Konferansı’na ev sahipliği yaptı.  Bu yıl; Rabia Demirci, Deniz Nihan Aktan, Güley Bor, İpek Bozkurt ve Gizem Sivri’nin makaleleri ödüle layık görüldü.
Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 
Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender),  Dicle Koğacıoğlu Makale Ödül Töreni ve Konferansı’na ev sahipliği yaptı. Bu yıl 10’uncusu yapılan ödüllerin sahibi; Rabia Demirci, Deniz Nihan Aktan, Güley Bor, İpek Bozkurt ve Gizem Sivri oldu.
Konferansın açılış konuşmasını yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Seda Kalem, Dicle'nin önce öğrencisi oldum. Sonra meslektaşı ve arkadaşı oldum, ama hep öğrencisi olarak kaldım. Ondan öğrenmeye devam ettim. Bir ödülün 10 yıldır devam etmesi akademik açıdan çok önemlidedi.
Kolaylaştırıcılığını Işık Üniversitesi’nden Nurcan Özkaplan’ın üstlendiği panelde Deniz Nihan Aktan “Futbol Sahasında Cinsellik Politikaları”, Rabia Demirci "İmkan ve Sınırlılıklar Arasında Genç Kadınların Mekân Deneyimi: Kâğıthane Örneği”, Güley Bor ve İpek Bozkurt “Etiği Savunmak: Kadına Yönelik Şiddet Dosyalarında Sanık Müdafilerinin Savunma Pratiklerinin Feminist Eleştirisi” ve Gizem Sivri “Hapiste Kadın Olmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Suçluluğu ve Kadınların Hapsedilmesi (1840 – 1919)” üzerine konuştu.
Panelin ardından düzenlenen “Dicle’ye Dair” başlıklı bölümde, dostları ve arkadaşlarının Dicle Koğacıoğlu ile ilgili duygu ve düşüncelerini paylaştıkları film gösterildi. Kapanış konuşmasını yapan SU Gender Direktörü Hülya Adak, “Dicle 10 yıldır bizi burada hem birbirimizle hem de yeni araştırmalarla buluşturuyor” dedi.
Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülleri; 2009 yılında hayata veda eden genç sosyolog Dicle Koğacıoğlu anısına düzenleniyor. Ödül töreni ve konferans; Türkiye üzerine toplumsal cinsiyet odaklı araştırmaları desteklemek ve genç araştırmacıları teşvik etmek amacıyla 2010 yılından bu yana Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nin desteğiyle SU Gender tarafından gerçekleştiriliyor.
Bu yıl üçüncülüğü iki makalenin paylaştığı ödül sıralaması şu şekilde oldu:

-Birinci

Rabia Demirci, “İmkan ve Sınırlılıklar Arasında Genç Kadınların Mekân Deneyimi: Kâğıthane Örneği”

-İkinci

Deniz Nihan Aktan, “Futbol Sahasında Cinsellik Politikaları”

-Üçüncü

Güley Bor ve İpek Bozkurt, “Etiği Savunmak: Kadına Yönelik Şiddet Dosyalarında Sanık Müdafilerinin Savunma Pratiklerinin Feminist Eleştirisi”

-Üçüncü

Gizem Sivri, “Hapiste Kadın Olmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Suçluluğu ve Kadınların Hapsedilmesi (1840-1919)”
 

İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması Sonuçları Paylaşıldı

İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması Sonuçları Paylaşıldı 

İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı

Mahmut Bayazıt, Sevda Alkan, Tuğçe Kayaalp Yeşilyurt, Tuba Burcu Şenel,Meltem Ağduk, Svitlana Pavlysh, Nevgül Bilsel Safkan, Oya Ünlü Kızıl, Ebru Dicle 

  • 2014’te aile içi şiddete uğrayan bir kadın bu sorunu “kendi kendine çözmelidir” diyenlerin oranında çok büyük oranda bir düşüş gözlendi ve 2019’da yüzde 2’ye düştü.

  • Erkek katılımcılar gözünde zaman içinde “erkeğin kendisini kadının sahibi görmesi”nin şiddetin nedenleri arasında önemi önemli ölçüde artarken (%65 - %74), “Kadının yetersiz veya kusurlu bir eş/sevgili olması”nın önemi ise bir miktar düştü.

  • Kadın katılımcılar gözünde şiddetin nedenleri arasında “erkeğin şiddeti normal görmesi” görüşünde bir artış kaydedilerek yüzde 68’den yüzde 78’e yükseldiği dikkat çekiyor.

  • “Şiddete maruz kalan kadınlar ‘işyerindeki arkadaşlarından’ veya ‘şirketin İK departmanı çalışanlarından’ destek almalıdır” diyenlerin oranı yüzde 8’den yüzde 12’ye yükseldi.

  •  “Şiddet gören kadın eğer gerçekten isterse ilişkisini bitirebilir” seçeneğini işaretleyenlerin oranında da önemli bir artış var. 2014 yılında katılımcıların yüzde 27’si bu seçeneği işaretlerken, 2019 yılında bu oran yüzde 36’ya yükseldi.

Proje kapsamında politika oluşturan şirketlerde en yaygın kullanılan ve çalışanlar tarafından en iyi karşılanan destekler ise aşağıdaki gibi ortaya çıkıyor: 

Ek ücretli izin; iş yeri emniyeti ve güvenliğinin risk altındaki çalışanlarla birlikte planlanması; psikolojik ve hukuki destek hizmetleri; olağanüstü kişisel durumları da göz önünde bulunduracak kişiye özel performans değerlendirmesi; şirkette toplumsal cinsiyete dayalı şiddet üzerine farkındalığı arttıracak eğitimler; toplumsal cinsiyet eşitliğinin değeri üzerine devam eden iç ve dış iletişim; toplumsal cinsiyet eşitliği ve özellikle de yakın partner şiddetinin bir iş yeri meselesi olarak kabul edilmesi ve CEO’nun bu konularla ilgili iletişim süreçlerine dahil olması.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun, TÜSİAD’ın iş birliği, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ile Sabancı Vakfı’nın desteğiyle şirketlerin, çalışanlarının yakın ilişkide maruz kaldıkları şiddete karşı harekete geçmelerini sağlamaya yönelik başlattığı “İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi” kapsamındaki “İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması Sonuçları”, 18 Aralık 2019, Çarşamba günü Sabancı Center’da düzenlenen toplantı ile kamuoyu ile paylaşıldı.

Toplantının açış konuşmasını Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan yaptı. Nevgül Bilsel Safkan “Sabancı Vakfı olarak, 45 yıldır tüm bireylerin haklardan eşit yararlandığı bir toplum için çalışıyoruz. Kadınların eğitime, istihdama ve toplumsal yaşama katılım gibi her alanda haklarına erişebilmeleri için hem sivil toplum kuruluşlarının projelerini destekliyor hem de işbirliklerine imza atıyoruz. Kadına yönelik şiddet gibi çok boyutlu bir soruna yönelik kalıcı çözümler üretmek için, akademi, sivil toplum, uluslararası organizasyonlar ve iş dünyasının işbirliği ile hareket etmek büyük önem taşıyor. Bu anlamda İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı projesinin bir örnek teşkil ettiğini düşünüyoruz. Proje, hem farklı aktörlerin işbirliğini sağlıyor, hem de iş dünyasının aile içi şiddetle mücadelede aktif rol alan ve somut çözüm önerileri sunan bir paydaş haline gelmesine öncülük ediyor.”  dedi.

İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırma Sonuçları’nı Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Mahmut Bayazıt aktardı.

iş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı

Meltem Ağduk, Svitlana Pavlysh, Tuba Burcu Şenel, Tuğçe Kayaalp Yeşilyurt

Rapor sonuçlarının sunumunun ardından moderatörlüğünü UNFPA Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Programları Koordinatörü Meltem Ağduk’un yaptığı “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadeleye Uluslararası Yaklaşım” başlıklı panele geçildi. Panelde, Corporate Social Responsibility (CSR) Ukrayna Proje Yöneticisi Svitlana Pavlysh, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye İstihdam Yöneticisi Tuba Burcu Şenel ve Garanti BBVA İşveren Marka Yönetmeni Tuğçe Kayaalp Yeşilyurt konuşmacı oldular.

Meltem Ağduk konuşmasında “Kadınların iş gücüne etkin katılımının karşısındaki engellerden biri de kadının toplumdaki eşitsiz konumundan ve ekonomik ve politik gücün cinsiyetler arasında eşitsiz paylaşımından kaynaklanan aile içi şiddettir. Kadınlar, toplumsal olarak belirlenmiş rolleri ve bunlarla birlikte ayrımcı ve kadınları desteklemeyen toplumsal cinsiyete duyarsız politikalar nedeniyle çoğunlukla iş dışında kalmakta ya da iş gücünü terk etmektedirler. UNFPA, kadınların iş hayatına girmeleri ve çalışma yaşamında kalmalarını destekleyerek şirketleri güçlendirerek insan hakları ve sürdürülebilirlik için aile içi şiddet ve ayrımcı politikalarla ilgili çalışmalarını yerel ortaklarla sürdürmeye devam edecektir.” dedi.

Toplantının kapanış konuşması TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Gurubu Başkanı Oya Ünlü Kızıl tarafından yapıldı. Oya Ünlü Kızıl “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada özel sektörün lider rolünü unutmamalı, toplumu dönüştürücü gücümüzü daha fazla harekete geçirmeliyiz. TÜSİAD olarak, ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını, demokratik gelişmişlik ve sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez bir unsuru olarak görüyoruz. Şiddetle mücadele bunun çok önemli bir parçası. Şiddete maruz kalan kadınların haklarının korunması ve şiddet uygulayanı hiçbir şekilde mazur görmeyen anlayışın yerleşmesi için sadece iş dünyasının değil, toplumun tüm kesimlerinin harekete geçmesi gerekiyor.” dedi.

Araştırma Hakkında:

Proje kapsamında şirketlere yönelik eğitimlerin ve şirket uygulamalarının üçüncü yılını tamamlamasının ardından, 2019 yılında Proje Etki araştırması yapılarak projeye katılan şirketlerin şirket çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet konusundaki algılarında nasıl bir değişim olduğu, projenin şirket ve çalışanlarında nasıl bir etki yaptığının araştırılması hedeflendi. Bu amaçla araştırma şirketi IPSOS’un desteğiyle projeye 2016-2019 yılları arasında dahil olan 38 şirkette anket uygulaması gerçekleştirildi.

2019 yılında anket yöntemiyle gerçekleştirilen araştırma üç amaca yönelik olarak tasarlandı:

1.Şirket Dışı Aktörlerin Etkisi: 2014 yılına kıyasla 2019 yılında beyaz yakalı çalışanların evde şiddet deneyimlerinde bir değişim olup olmadığını araştırmak.

2. Şirket Politikalarının Etkisi: Şirketlerin BADV Projesine katılarak geliştirdikleri işyeri politikaları ve uygulamalarının

a. Şirketlerin beyaz yakalı çalışanlarının evde şiddet deneyimleri, şiddetle başa çıkma yöntemleri, evde şiddetin çalışma hayatı üzerinde etkileri konusundaki görüşleri ve toplumsal cinsiyet eşitliği algıları üzerinde yarattığı değişimi araştırmak.

b. Şirketlerin beyaz yakalı çalışanlarının şirketle olan ilişkilerinde ve kariyer planlarında yarattığı etkiyi araştırmak.

İlk amaca yönelik olarak 2014 baz anket sonuçları ile 2019 anketine katılan şirketler arasında henüz proje çalışmasına başlamamış şirketlerin anket sonuçları karşılaştırıldı. Bu karşılaştırmada çalışan kadınların aile içi şiddete maruz kalma düzeylerinin 5 yıl içinde değişip değişmediğinin anlaşılması istendi.

İkinci amaca yönelik olarak ise 2014 yılı baz ankete verilen yanıtlarla BADV Projesi’ne katılarak aile içi şiddetle ilişkili iş yeri politikaları geliştirmiş şirket çalışanlarının 2019 anketine verdikleri yanıtlar karşılaştırıldı.

Yine bu kapsamda 2019 yılı anketine eklenen sorular şirketlerin BADV projesine katılarak evde şiddete karşı geliştirdikleri iş yeri politikaları ve uygulamalarının çalışanların şirketleriyle ilişkilerini ve kariyer planlarını nasıl etkilediklerini araştırmak için BADV Projesine katılan ve şirketlerin çalışanlarının verdiği yanıtlar incelendi.

Katılımcı Profili:

2019 anket çalışmasındaki 3226 kişiden oluşan toplam örneklem içinde yaş ortalaması 27. Örneklemdeki kişilerin yüzde 48’i üniversite mezunu, yüzde 68’i evli. Erkek örneklemi yüzde 56’lık oran ile kadın örnekleminden daha fazla.

Rapor Özeti:

Projeye 2019 yılında dahil olan ama anket tamamlandığında henüz bir politika geliştirmemiş 8 şirkette çalışan iki farklı beyaz yakalı örneklemin 2014 yıllarında katıldıkları anketlerde aile içi şiddet konusundaki farkındalık ve aile içi şiddete maruz kalma durumları karşılaştırıldığında;

  • Şiddetin en önemli nedeni “ekonomik zorluklar” 2019’da da önemini koruyor. Ekonomik zorlukların etkisi 2014 yılındaki çalışmada yüzde 78 olarak karşımıza çıkarken, 2019 yılında bu oran sadece 3 puan azalarak yüzde 75 seviyesinde bulunuyor.
  • Erkek çalışanlar gözünde “erkeğin kendisini kadının sahibi görmesi”nin şiddetin nedenleri arasında önemi konusunda ciddi ölçüde artış görülüyor. 2014 yılında bu oran 65’ken, 2019 yılında yüzde 74’e yükseldi.
  • Erkek çalışanlar gözünde “Kadının yetersiz veya kusurlu bir eş/sevgili olması”nın şiddetin nedenlerinden biri olması konusunda oranın miktar düştüğü gözleniyor. 2014’teki ilk araştırmada katılımcıların yüzde 22’si bu konuyu işaret ederken, 2019 yılındaki araştırma sonucunda bu oranın yüzde 17’ye düştüğü görülüyor.
  • Kadın çalışanlar gözünde “erkeğin şiddeti normal görmesi”nin şiddetin nedenlerinden biri olduğu görüşünde bir artış kaydedilerek yüzde 68’den yüzde 78’e yükseldiği dikkat çekiyor. Ayrıca, “erkeğin psikolojik sorunlarının olması” konusunda da bir artış görülüyor. 2014 yılında bu konudaki katılım oranı 0’ken 2019 araştırması sonuçları yüzde 3’e yükseldiğini gösteriyor. Genel olarak erkeğin psikolojisi ve toplumun ataerkil yapısı ile ilgili nedenlerin 2019 anketinde 2014’e göre daha çok kişi tarafından seçildiği anlaşılıyor. Bu sonuçlar 2019 anketine katılanların toplumsal cinsiyet anlayışları konusunda daha bilinçli hale geldiklerini ve ataerkil anlayışı aile içi şiddetle daha fazla ilişkilendirdiklerini ortaya koyuyor.

“Şiddet gören kadın eğer gerçekten isterse ilişkisini bitirebilir” seçeneğini işaretleyenlerin oranında da önemli bir artış var. 2014 yılında katılımcıların yüzde 27’si bu seçeneği işaretlerken, 2019 yılında bu oran yüzde 36’ya yükseldi. Kadın katılımcılar arasında 2019’da erkeklere kıyasla şiddete uğrayan kadının ekonomik zorluklar nedeniyle ve kendine güvenmediği için şiddet gördüğü erkekten ayrılamadığını düşünenlerin oranı daha fazla.

  • 2014’de aile içi şiddete uğrayan bir kadın bu sorunu “kendi kendine çözmelidir” diyenlerin oranında çok büyük oranda bir düşüş gözleniyor. 2017 yılında tüm katılımcıların yüzde 17’si bu seçeneği işaretlerken, bu oran 2019’da yüzde 2’ye düştü.

Buna karşın 2019 anketine katılanlar arasında “şiddete maruz kalan kadın, polis, savcılık, avukat, doktor, sosyal hizmet uzmanları/kadın kuruluşları, şiddet yardım hatları/çağrı merkezleri gibi kişi ve kurumlardan destek almalıdır” diyenlerin oranlarında 2014 anketine katılanlarla kıyaslandığında da anlamlı bir artış söz konusu.

2014 yılında katılımcıların yüzde 8’i bu şekilde bir yanıt verirken, 2019 yılında bu oran yüzde 16’ya yükseldi. “Sosyal hizmet uzmanları/kadın kuruluşları, polis ve doktordan destek alınmalıdır” diyenlerdeki artışın özellikle kadın katılımcıların algılarındaki değişimle açıklanabileceği anlaşılıyor.

  • 2019’da başvurulması en çok önerilen mercilerin sosyal hizmet uzmanları/kadın kuruluşları ve şiddet yardım hatları olduğu görülüyor. Bunların yanı sıra şiddete maruz kalan kadınlar “işyerindeki arkadaşlarından” veya “şirketin İK departmanı çalışanlarından” destek almalıdır” diyenlerin oranında da artış görülüyor. 2014’te katılımcıların yüzde 8’i bu görüşü desteklerken, 2019’da bu oranlar yüzde 12’ye çıktı. Bu artışların özellikle kadın katılımcıların algılarında daha anlamlı olarak yaşandığı görülüyor.

2014 yılında yapılan ankete katılan 19 şirketteki çalışanlarla, 2019 yılında yapılan ankete katılan şirketler arasında projeye dahil olan 23’ünün çalışanları arasındaki aile içi şiddet konusundaki algı farkları incelendiğinde;

  • Projeye katılan şirketlerde çalışan beyaz yakalı kadın çalışanların algıları aynı zamanda yaşadıkları şiddet deneyimleri konusunda da farklılaştı.
  • 2014 anketine katılan kadınların yüzde 24’ü fiziksel/cinsel şiddeti deneyimlediklerini belirtmişti, 2019 yılında bu oran yüzde 28 olarak karşımıza çıkıyor. 2014 yılında psikolojik şiddeti deneyimlediklerini söyleyen kadınların oranı yüzde 64 iken, 2019 yılında bu oran yüzde 71’e yükseldi.  Bu farklılıkların bu kadınların yaşadıkları şiddetin daha fazla olmasından değil, onların proje sonrası yaşadıkları deneyimleri daha bilinçli bir şekilde şiddet olarak sınıflandırmaya başlamalarından kaynaklı olduğu düşünülüyor.
  • Aile içi şiddetin en önemli nedenlerinin önem sırasında bakıldığında 2014’de ekonomik zorlukların oranı yüzde 79’ken 2019 yılında sadece 3 puan azalışla yüzde 74 seviyesindedir.  Erkeğin kendisini kadının sahibi olarak görmesinin oranı yüzde 70 iken 2019’da bu oran yüzde 76’ya yükseldi.
  • Kadın katılımcıların algılarında “çocuklar ile ilgili sorunlar”ın şiddetin nedenleri arasındaki öneminin arttığı ortaya çıkıyor. 2014 yılında bu konuya katılım oranı yüzde 26 iken, 2019 yılında yüzde 34’e yükseldiği gözleniyor.
  • Erkek katılımcıların algılarında “kadının ev içi sorumluluklarında yetersiz veya kusurlu olması”nın şiddetin nedenleri arasındaki önemi azalıyor. 2014 yılında bu görüşe katılan erkek katılımcıların oranı yüzde 19’ken, 2019 yılında bu oranın yüzde 14’e düştüğü görülüyor. Ancak bu oran kadın katılımcılar arasında sabit kalarak yüzde 10’luk payını sürdürüyor.
  • “Birlikte olduğu kişi tarafından şiddete uğrayan kadınların bu durumu iş yerinde yöneticisi ile paylaşmalarının onlar için olumsuz etkileri olabilir” maddesine katılanların oranında bir önceki soruya verilen cevapla doğru orantılı bir şekilde düşüş yaşandı. 2014’te yüzde 32 olan oran 2019’da yüzde 23’e geriledi. Aynı şekilde kadın katılımcılar arasında “Birlikte olduğum kişi tarafından şiddete uğrarsam bu durumu işyerinde yöneticilerle paylaşmaktan utanır/çekinirim” maddesine katılanların oranında anlamlı bir düşüş yaşandı. Bu görüşe katılım oranı yüzde 46’tan yüzde 35’e geriledi.
  • 2019 anketinde değişen bir başka cevap ise “Bir ya da daha fazla iş arkadaşınızın, çalışanların veya yöneticilerin aile içi şiddete uğradığına şahit oldunuz veya duydunuz mu?” sorusuna verilen yanıtta gözlendi. Bu ankete katılan kadınların yüze 28’i bu soruya evet cevabı verirken, bu oran 2014 anketine katılan kadınlar arasında %21 idi. Erkekler arasında da bu oranda daha az da olsa anlamlı bir değişim gözleniyor. Erkekler arasında bu soruya evet diyenlerin oranı 2014 yılında yüzde 15’ti, 2019 yılında yüzde 19’a yükseldi.  Bu sonuçlar projeye katılan şirketlerde çalışan kadınların bu konuda algılarının çok daha açık olduğunu gösteriyor.

2019 yılı araştırmasına katılan şirketler iki gruba ayrılarak incelendi. Birinci grupta, BADV projesi kapsamında toplumsal cinsiyet eşitliği (TCE) politikası, uygulamaları veya iletişim faaliyeti yapmış 23 şirket ile henüz TCE politikası, uygulaması veya iletişim faaliyeti geliştirmemiş 9 şirketin sonuçları karşılaştırıldığında:

  • Anket katılımcılarının yüzde 65’inin şirket politikalarından haberdar olduğu ortaya çıktı.
  • Politika geliştirmiş şirketlerdeki kadın çalışanların henüz politika geliştirilmemiş şirketlerdeki çalışanlara kıyasla, “toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddete yönelik eğitimler” (%66 - %40) “psikolojik destek” (%40 - %31) ve “hukuksal destek” (%27 - %12) konularında politika ve uygulamaların varlığından bahsedenlerin oranı daha fazla.
  • Katılımcıların “Şirketinizde kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti önlemek için geliştirilen politika veya uygulamalara bağlı olarak, kendinizde, yakın çevrenizde veya iş çevrenizde bir değişiklik oldu mu?” sorusuna cevap olarak “Ayrımcı kelimeleri daha az kullanıyorum,” “Evde çocuk yetiştirme sorumluluklarını daha eşitlikçi paylaşıyoruz,” “Ev işleriyle ilgili sorumlulukları daha eşitlikçi paylaşıyoruz” ve “Kadınların iş hayatında sorumluluk alması/yükselmesi daha fazla destekleniyor” opsiyonlarına “Evet” diyenlerin müdahale grubu katılımcıları arasındaki oranı kontrol grubundakilere kıyasla %17 ile %20 arası daha fazla olduğu görülüyor.  
  • Projeye katılarak müdahale oluşturan şirketlerde çalışanların kontrol grubu şirketlerindeki çalışanlara kıyasla bu müdahalelerden haberdar oldukları, onları etkili buldukları ve örnek uygulamalar olarak gördükleri; şirketlerinde kadın ve erkeklere daha eşit davranıldığını ve daha az sistematik ayrımcılık uygulandığını algıladıkları; şirketlerine duygusal olarak daha bağlı oldukları ve kendi davranış ve ilişkilerinde müdahalelere bağlı olarak bir takım anlamlı farklılıklar hissettikleri anlaşılıyor.

Kıvılcım Coşkun Semineri

Boston Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sabancı Üniversitesi Mikroelektronik Mühendisliği Programı 2003 mezunu Kıvılcım Coşkun, 24 Aralık Salı günü Sabancı Üniversitesi'nde “Intelligent Analytics for Improving Computer System Design” başlıklı bir seminer gerçekleştirecek.

Kıvılcım Coşkun

24 Aralık Salı günü 12:40 -13:30 saatleri arasında MDBF G015 numaralı salonda gerçekleşecek seminere tüm Sabancı Üniversitesi mensupları davetlidir. 

10. IICEC Konferansı enerji dünyasını buluşturdu

 “World Energy Outlook 2019” Dünya Enerji Görünümü 2019 Türkiye Tanıtıldı

Kurulduğu 2010 yılından itibaren enerji ve iklim alanlarında yer alan kilit paydaşları bir araya getiren etkili bir platform sağlayarak fikir alışverişini ve gelişimini teşvik eden Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC), enerji dünyasını 10. IICEC Enerji Konferansı’nda buluşturdu.  Dünya Enerji Görünümü 2019 (World Energy Outlook 2019) Raporu’nun Türkiye tanıtımının da yapıldığı konferans, 20 Aralık Cuma günü İstanbul’da gerçekleşti.

soldan sağa: Carmine Difiglio, Fatih Dönmez, Güler Sabancı, Fatih Birol, Yusuf Leblebici, Simone Kaslowski

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Sabancı Üniversitesi IICEC Direktörü Prof. Carmine Difiglio’nun ev sahipliğinde düzenlenen 10. IICEC Enerji Konferansı’na, üst düzey kamu temsilcileri, ulusal ve uluslararası enerji sektörünün küresel lider kuruluşlarının yöneticileri ile önde gelen üniversitelerin, politika merkezlerinin ve düşünce kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

10. IICEC Enerji Konferansı’nın açılışında konuşan Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi’nin 20. Yılında ‘Uluslararası Araştırma Merkezi’ kimliğine yakışır şekilde bugün IICEC’in 10. konferansını gerçekleştiriyoruz” dedi. Stratejik önem taşıyan enerji sektörünün başta Enerji Bakanlığı olmak üzere tüm düzenleyici ve karar alıcı kurumların adımlarının kritik bir öneme sahip olduğunu hatırlatan Güler Sabancı, şunları söyledi: “Elektrik sektöründe 100 milyar doları aşan yatırımlarla kurulu gücümüzün yaklaşık 3 kat artması, yenilenebilir enerji alanında YEKA modeliyle yapılan atılımlar, elektrik üretiminde yerli kaynak payında sağladığımız güçlü artış ve operasyonel mükemmellik ve arz kalitesi kazanımları, sektörümüzün geleceği için son derece önemli gelişmeler olmuştur. Ancak elbette hala gidecek yolumuz var.” 

“Teknolojinin etkisiyle hızla dönüşen bir enerji ekosistemine doğru ilerliyoruz” diyen Güler Sabancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak değişmeyen bir unsur var: İnsan. Ülkemizde enerji denildiğinde, 500 binin üzerinde çalışanı, kamu kurumları, özel sektör, STK ve üniversiteleri ile çok geniş bir ekosistemden bahsediyoruz. Dolayısıyla, gelecek için en önemli değerimiz, “yetişmiş insan kaynağımız”dır. Bu noktada, pek çok alanda olduğu gibi enerjide de kamu-sanayi-üniversite işbirliklerini çok önemsiyoruz. Bu bakış açısı ile IICEC, “üçlü sac ayağı” modeli üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Buna “Başarı Üçgeni” de diyebiliriz. Önümüzdeki dönemde de yüksek katma değerli, bilgi ve teknoloji yoğun proje ve işbirliklerine odaklanmayı sürdüreceğiz. Sektörümüzü, enerji kaynaklarımızın yanı sıra insan kaynaklarımızı ve teknolojiyi de daha etkin şekilde kullanarak, daha iyi bir geleceğe taşımalıyız.”

ENERJİ BAKANI: YENİLENEBİLİR ENERJİDE YENİ STRATEJİLER İZLİYORUZ 

Toplantının onur konuğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de, dünyada kömür tüketiminin de arttığını ve temiz kömür teknolojileri konusunda da daha fazla Ar-Ge yapılması gerektiğini söyledi. Bakan Dönmez, Türkiye'nin doğal gaz altyapısını ise ciddi bir şekilde geliştirdiğini belirterek, şöyle konuştu: "Türkiye, üç adet yüzer sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminali ve iki kıyı terminali, depolama noktaları ve her noktadan doğal gaz girişiyle coğrafyasındaki doğal enerji merkezidir. Enerji merkezlerinin en önemli özellikleri de yatırımcılara risklerini kontrol edebilecekleri araçları vermesidir. Enerji Piyasaları İşletme AŞ de bu araçları hızla devreye alacak.  Böylece Türkiye doğal gaz piyasası daha fazla oyuncunun yer aldığı bir piyasa haline gelecek ve sadece kendisine değil bölge halklarının refahına da yatırım yapacak.” 

Bakan Dönmez ayrıca, “Enerjide tam anlamıyla bir merkez ülke olmak için enerjinin sadece transfer edildiği değil, aynı zamanda fiyatlandırılmasının yapıldığı, pazarın gelişimine yön veren, serbest piyasa şartları içerisinde daha fazla alıcı ve satıcının bir araya geldiği gelişmiş bir enerji altyapısına sahip olmak zorundayız" dedi. 

Bakan Dönmez, şöyle konuştu: "Tüm sistemin kalbi olan fiyatlama mekanizması doğru çalışmazsa sistem hareket edemez. Bu sebeple elektrik piyasalarının da bir dönüşüme ihtiyacı var. Türkiye teknolojiyi alan ve kullanan değil, üreten ve ihraç eden bir ekosistemi inşa etmek zorunda. Bu arada bir bilgi vermek istiyorum. 'Ben elektriğimi tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektrikten kullanmak istiyorum' diyen tüketicilerimiz için yeni bir tarife modeli çalışmasını başlattık. Bu tarifeyle vatandaşlarımız istedikleri takdirde sadece yenilenebilir enerji tüketebilecek."   

TÜSİAD: YENİ POLİTİKA ODAĞIMIZI VERİMLİ BÜYÜMEYE ÇEVİRMELİYİZ 

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ise “Yeni politika odağımızı verimli büyümeye çevirmeliyiz” diyerek, şunları söyledi:

“Önümüzdeki dönemin hedeflerini arz güvenliği yanı sıra sürdürülebilirlik, verimlilik, kaynak optimizasyonu, çevreye uyumluluk ve güçlü altyapı olarak konumlandırmalıyız. Sektördeki mevcut yatırımların sürdürülebilirliği ve yeni yatırımcılara güvenilir bir yatırım ortamı sunmak için dört ana odak noktasını önermek isteriz: Elektrik Piyasası Kanunu ve 11. Kalkınma Planı hedeflerine uygun olarak öngörülebilirliği engelleyen faktörleri hızla ortadan kaldırmalıyız. Piyasalarda rekabetin önünü açacak ve tüketicilere fayda sağlayacak uygulamaların önünü daha da açmalıyız. Yenilenebilir enerji dönüşümünü destekleyecek mekanizmaları, daha hızlı hayata geçirmeliyiz. Sektörde öngörülebilirliği artırmalıyız.” 

DR. FATİH BİROL: ENERJİDE BOLLUK DÖNEMİNE GİRİYORUZ 

Enerji sektörünü buluşturan toplantıda, Dünya Enerji Görünümü 2019 Raporu’nun sonuçlarını katılımcılarla paylaşan Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol­, “Küresel enerji sektöründe şu andaki en önemli başlığın enerji bolluğu olduğunu söyledi. Dr. Fatih Birol, "Petrol, doğal gaz, kömür ve diğer kaynaklar olmak üzere enerjide bolluk dönemine giriyoruz. Böyle bir dönemde, karar alıcıların enerjiyi makul fiyatlarla ve çevreye en az zararla nasıl vatandaşa ulaştıracağını belirlemesi gerekiyor. Çünkü ucuz enerji kaynağı her zaman çevreye duyarlı olmuyor, çevreye duyarlı olan da pahalı olabiliyor" dedi. Dr. Birol, enerji bolluğunun yanı sıra küresel enerji sektöründe ciddi çelişkiler olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bunlardan ilki petrol piyasalarında. 2019'da Venezuela petrol üretiminde çok büyük düşüşe geçti, İran'ın ihracatı yaptırımlar sebebiyle neredeyse sıfırlandı. Suudi Arabistan'a çok ciddi bir saldırı oldu. Bunun gibi birçok soruna rağmen petrol fiyatları 60 dolar seviyesinde kaldı. Petrol İhraç Edenler Örgütü'nün (OPEC) Viyana'daki toplantısından sonra da fiyatlarda bir değişiklik olmadı çünkü OPEC ve Rusya'nın petrol üretimindeki payı hızlı bir şekilde azalıyor. Bu yüzden, dünya petrol piyasalarında fiyatları dikte etme kabiliyetlerinde çok ciddi bir düşüş var. Bu durum dünya ekonomisi ve Türkiye gibi ithalatı yüksek olan ülkeler için çok iyi gelişme ama bir çelişki. Bir diğer çelişki de iklim değişikliği konusunda görüldü. Enerji sektörü iklim değişikliğine sebep olan emisyonların yüzde 80'inden sorumlu. Herkesin elektriği olması insan hakkı kabul edilirken, dünyada 850 milyon insanın hali hazırda elektriği yok. Bu da bir başka çelişki.” 

İklim değişikliğiyle mücadele için yapılan araştırmalar ve alınan kararlara rağmen 2015'teki Paris İklim Zirvesi'nden bugüne emisyonların giderek arttığına işaret eden Birol, "Karbondioksit emisyonları tarihi bir seviyede şu anda. Aynı şekilde, enerji verimliliği herkesin hem fikir olduğu bir konu ama 2018'de enerji verimliliği artışı son 10 yılın en kötü dönemini geçirdi. Sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulabilmesi için daha fazla yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, nükleer ve hidrojen yatırımının yapılması gerekiyor” dedi.  

Dr. Fatih Birol, Dünya Enerji Görünümü 2019 ile ilgili de şu bilgileri paylaştı: 

Açıklanmış Politikalar Senaryosunda, enerji talebi 2040'a kadar yılda %1 artış gösteriyor. Bu büyümenin yarısından fazlasını, fotovoltaik (PV) hücreler öncülüğünde düşük karbonlu kaynaklar sağlarken, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ticaretindeki artıştan faydalanan doğalgaz da bu büyümenin üçte birini oluşturmaktadır. Petrol talebi 2030'da yatay seyre geçerken kömür kullanımı azalmaya başlıyor. Başta elektrik olmak üzere çeşitli enerji sektörleri hızlı dönüşümden geçiyor. 

Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosu, sürdürülebilir enerji hedeflerinin tam olarak başarılabilmesi için bir yol sunarken, enerji sisteminin tümünde hızlı ve yaygın değişimi gerekli kılıyor. Bu senaryo, küresel sıcaklık artışını “2°C'nin çok altında tutup, 1.5°C ile sınırlandırmanın yollarını arayarak” Paris Anlaşması'nın çizdiği yolda ilerleyerek; küresel enerji erişimi ile daha temiz çevreyi hedef edinir. Dünyanın enerji ihtiyacının genişliği nedeniyle, tek veya basit bir çözümden söz edilemez. Farklı yakıtlar ve teknolojilerin herkese verimli ve düşük maliyetli enerji hizmetleri sağlaması sayesinde, emisyonda ciddi bir düşüş elde edilebilir. 

Enerji sektöründeki büyük hareketlilik, enerji güvenliğine kapsamlı ve dinamik bir yaklaşımın önemini gösteriyor. Daha sıcak yazlar ve daha soğuk kışlar ve buna bağlı ısıtma ve soğutma ihtiyacındaki artış nedeniyle 2018'de küresel enerji kullanımında %20’lik bir artış yaşandı. 

ABD'nin kaya gaz ve petrol üretimi, küresel pazarı, ticaret akışını ve güvenliği şekillendiriyor. 2025 itibariyle ABD'nin toplam kaya yakıtı (petrol ve gaz için) üretimi, Rusya'nın toplam petrol ve gaz üretimini geride bırakacak. 

ABD'deki üretim artışı, toplam petrol üretiminde OPEC ülkeleri ve Rusya'nın payını düşürüyor. Bu oran, 2000'lerin ortalarında %55 iken 2030'da %47'ye düşüyor; bu durum, petrol piyasasındaki şartları yönetmeye yönelik çabaların ciddi dirençle karşılaşması demek. Dünyanın önde gelen üreticilerinin hidrokarbon gelirleri üzerindeki baskılar, ekonomilerini çeşitlendirme çabalarının önemini de vurguluyor. 

Enerji sistemi hangi yolu takip ederse etsin, Ortadoğu’nun petrol arzına bağımlılığı devam ediyor. 

Yenilenebilirde maliyet düşüşü ve dijital teknolojilerdeki ilerlemeler, enerji dönüşümüne ilişkin büyük fırsatların yanı sıra, yeni enerji açmazları da doğurmaktadır. Politika yapıcıların ve düzenleyici kurumların, teknolojideki değişime ve elektrik sistemlerinin esnek işletimine yönelik giderek artan ihtiyaca yetişmek için hızlı hareket etmesi gerekiyor. 

WEO-2019'un özel odağında olan Afrika, dünya enerji trendinde giderek nüfuz sahibi oluyor. Açıklanmış Politikalar Senaryosuna göre, Afrika'nın petrol tüketiminde 2040'a kadarki artışı, Çin'in artışını geride bırakırken, son yıllardaki keşiflerin öncülüğünde Afrika doğalgazda da büyük ilerleme kaydediyor. Güneş enerjisi, bugün Afrika'da elektriğe erişimi olmayan 600 milyon kişinin çoğuna elektrik ulaştırmanın en ucuz yolu. 

Afrika'nın kent nüfusuna 2040'a kadar yarım milyardan fazla kişi ekleneceği düşünülüyor. Afrika'nın en sıcak bölgelerinde beklenen nüfus artışı nedeniyle, 2040'a kadar yarım milyara yakın kişinin klima veya başka soğutma hizmetlerine ihtiyacı ortaya çıkacak. 

Dünya çapında enerji verimliliğini artırma hızının kesilmesi endişe verici bir gelişme. Isıtma, soğutma, aydınlatma, ulaşım ve diğer enerji hizmetlerinde artış aynı zamanda meydana geliyor. Küresel ekonominin enerji yoğunluğunda (birim ekonomik faaliyet başına harcanan enerji miktarı) ilerleme ise azalıyor. 

Verimlilik artışındaki sert yükseliş, dünyayı Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosuna yaklaştıran en önemli etken. Verimlilikte artış için ekonomik açıdan elverişli tüm fırsatların denenmesi, küresel enerji yoğunluğunu her yıl %3'ten fazla düşürebilir.

Asya'nın hızlı büyüyen ekonomilerine elektrik ve ısı sağlamak için kömür, doğalgaz ve yenilenebilir enerjiler yarışıyor. Gelişmekte olan Asya ülkelerinin çoğunda kömür en yüksek paya sahip. 

Küresel petrol talebindeki artış, 2025'ten sonra önemli ölçüde yavaşlayıp 2030'larda yatay seyre geçiyor. Uzun mesafe kara, deniz ve hava taşımacılığı ile petrokimya kaynaklı petrol talebi artmaya devam ediyor. 

Tüketicilerin SUV tercihi, elektrikli otomobillerin getirdiği yararı azaltabilir. SUV'lere gösterilen rağbet bugünkü trend ile artmaya devam ederse, 2040 petrol talebi için günde 2 milyon varil daha eklenmesi gerekebilir. 

Elektrik kullanımı, genel enerji talebinin iki katından hızlı büyüyerek modern ekonomilerin tam kalbindeki yerini pekiştiriyor. Son tüketimde elektriğin petrolün yarısı kadar olan payı, 2040'ta petrolü geçiyor. 

Güneş enerjisi, dünyanın kurulu kapasitesinin en büyük bileşeni haline geliyor. Rüzgâr ve güneş enerjisinden üretimin yaygınlaşmasıyla, yenilenebilir enerji 2020'lerin ortası itibarıyla elektrik üretimi gamında kömürü geride bırakacak. 2040'a gelindiğinde, düşük karbonlu kaynaklar toplam elektrik üretiminin yarısından fazlasını sağlayacak. Rüzgâr ve güneş enerjisi en yüksek performansı gösterse de, hidroelektrik (2040'ta toplam üretimin %15'i) ve nükleer (%8) önemli pay sahibi olmaya devam ediyor. 

Akü maliyetinin düşüş hızı, elektrik piyasalarının yanı sıra elektrikli araçlar için de kritik bir değişken. 

Açık deniz rüzgâr enerjisi hız kazanıyor. Maliyetteki düşüş ve Avrupa'nın Kuzey Denizi'nde edindiği deneyimler, büyük bir yenilenebilir kaynağın kapısını aralamakta. Açık deniz rüzgâr enerjisi, günümüzün elektrik talebini kat kat karşılayacak teknik potansiyele sahip. Yeni kaynakları ve pazarları ortaya çıkarabilecek yüzer türbinler gibi yenilikler ise ufukta görünmeye başladı. 

Maliyet açısından giderek rekabetçi hale gelen açık deniz rüzgâr projelerinin 2040'a kadar bir trilyon dolarlık yatırımı çekmesi bekleniyor. Avrupa'nın bu teknolojiyle başarısı, Çin ve ABD'nin yanı sıra diğer ülkelerin de dikkatini çekti. Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosunda, açık deniz rüzgâr enerjisi, kara rüzgâr enerjisinin önüne geçerek Avrupa Birliği'nin bir numaralı elektrik üretim kaynağı haline geliyor ve Avrupa elektrik sektörünün tam karbonsuzlaşmasının yolunu açıyor. 

Dünyanın emisyon trendini tersine çevirmesi için, yeni altyapının yanı sıra, mevcut sistemler nedeniyle "kemikleşmiş" emisyonlara da müdahale etmesi gerekiyor. Açıklanmış Politikalar Senaryosunda, elektrik sektöründeki hızlı değişime rağmen, elektrik kaynaklı yıllık karbon salımında düşüş görülmüyor. 

Gazı neler bekliyor? 

Gaz şebekeleri, tüketicilere elektrik ulaştırmak için kilit bir mekanizma olarak elektrik şebekelerinden daha fazla enerji taşıyor ve değerli bir esneklik imkânı sunuyor. Düşük karbonlu hidrojen henüz üretimi görece pahalı olsa da yoğun ilgi çeken bir alan.Organik atıklar ve kalıntılardan üretilen biyometan arzının sürdürülebilirlik potansiyeline dair analizlerimize göre, bu gazın günümüz gaz talebinin %20'si kadarını karşılaması mümkün.

Kaya gazı ve güneş enerjisinin gösterdiği gibi hızlı değişim mümkün, ama bunun hızını ve yönünü hükümetler belirliyor. Kaya gazı ve petrolü devrimi, üretim ve rafineri alanlarına yapılan bir trilyon doları aşkın yatırım ile ABD’nin net ihracatçı olmasını gerçeğe dönüştürüyor.

Sabancı Üniversitesi IICEC Direktörü Prof. Carmine Difiglio, 10. IICEC Enerji Konferansı’nda yaptığı konuşmada, IICEC’in uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve kapsamlı bir modelleme ile gerçekleştirdiği, Türkiye Enerji Görünümü (Turkey Energy Outlook) çalışmasında da önemli bir aşamaya gelindiğini söyledi. Prof. Difiglio, “Bu çalışmayı önümüzdeki yılın ilk yarısında açıklayacağız. Türkiye için bir “ilk” olacak bu çalışmayı IICEC olarak tüm sektör paydaşların değerli katkılarıyla ‘ortak bir akılla’ gerçekleştiriyoruz. Tamamlandığında, ülkemizin ve enerji sektörümüzün geleceği için, 2040 yılına kadar olan dönemi kapsayan, uzun vadeli ve büyük resmi ortaya koyan, önemli politika, yatırım ve karar süreçlerine katkı sağlayacak çok değerli bir çalışmayı hayata geçirmiş olacağız” dedi.

10. IICEC Enerji Konferansı kapsamında düzenlenen “Türkiye Enerji Sektörü Liderleri” konulu panel de sektörün önde gelen isimleri, enerjinin geleceğini değerlendirerek, yeni çözümleri tartışmaya açtı.

Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol’un moderatörlüğünde gerçekleşen panele, Zorlu Holding Enerji Grup Başkanı Sinan Ak, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin, Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, SOCAR Türkiye CEO’su Zaur Gahramanov, Limak Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir ve Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Kıvanç Zaimler katıldı.

10. IICEC Konferansı'nın canlı yayın kaydını bu linkten izleyebilirsiniz.

Abone ol