Ana içeriğe atla

İlk öğrenci, mezun şimdi de öğretim üyesi: Özge Akbulut

Özge Akbulut: “Üniversite Merkezi’ndeki panolardaki 2-3 fotoğrafta ben de varım. İnsanın 20 yaşındaki fotoğraflarının olduğu bir yemekhanede yemek yiyor olması gerçekten çok romantik benim için.  Üniversitenin önce öğrencisi şimdi çalışanı da olsam, aslında kendimi asıl sahibi olarak görüyorum, öğrenciyken de böyleydi, şimdi de böyle.”

Bu haftaki Çarşamba Sohbetleri’nin konuğu Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Özge Akbulut. Özge’nin başarılı genç bir akademisyen olmasının yanı sıra önemli bir özelliği var ki o da mezun olduğu üniversiteye öğretim üyesi olan iki kişiden biri olması. Üstelik, Sabancı Üniversitesi’ne ilk giren 250 öğrenciden biri.  Mütevelli Heyeti Başkanımız Güler Sabancı’nın Özge’ye “Nasılsın hocam?” diyerek hatırını sorarken sesinin tonu ve bakışından bu genç öğretim üyesi ile ne kadar gurur duyduğunu çok net bir şekilde görüyorsunuz. Özge Akbulut ile Sabancı Üniversitesi’ndeki öğrencilik günlerinden başlayarak öğretim üyeliğine, bilime bakışına uzanan bir yelpazede sohbet ettik. Birinci bölümü bugün, devamını haftaya okuyabilirsiniz.

Özge Akbulut Sabancı Üniversitesi’nin eğitime kapılarını açtığı 1999’da içeri giren ilk öğrencilerden birisin. 
Evet.

2004 mezunusun. Doktoranı MIT’de yaptın, sonra?
Harvard’da doktora sonrası çalışmalar yaptım 2 sene kadar, şimdi de buradayım, Şubat 2012’de geri döndüm.

Sabancı mezunu ve yine senin gibi ilk öğrencilerimizden Kağan Kurşungöz ile ikiniz Sabancı mezunu olan ilk öğretim üyelerimizsiniz. 
Kağan ile birlikte ikimiziz, evet. O benden 3-4 ay önce başladı. 

Öğrencilik yaptığın okula öğretim üyesi olarak gelmek nasıl bir duygu? 
21 yaşından beri  Sabancı’ya geri dönmeyi istiyordum. Dolayısıyla, sekiz sene sonra insanın gönlünden geçene kavuşmuş olması çok güzel.

İlk akademik yıl başladığında kampüsün inşaatı henüz bitmemişti.
Biz, ilk öğrenciler, kampüse gelmeden postayla kaydolduk, kampüse ilk defa İngilizce seviye belirleme sınavı için gelmiştim. Mühendislik fakültesi binası henüz yoktu. O bina 6 ay içinde yapıldı, biz derslerimize Temel Geliştirme Programı (TGP) Binasında giriyorduk. Gerçi ben zaten TGP’de hazırlık okuyordum ama, hazırlığı atlamış olan birinci sınıflar da TGP’de ders görüyorlardı. Yurtlar bölgesinde, keza deseniz her yerde ipler var, aralara betonlar dökülüyor, binalar boyanıyor. Tam bir şantiye görüntüsü hakimdi kampüse.

Seviye belirleme sınavında ortalıkta ağır bir gübrekokusu vardı çimler bir an evvel çıksın diye O kokuyu ne zaman nerede duysam aklıma hep o yıllar geliyor, geçen sene Mayıs ayında mesela, bu senede hevesle bekliyorum. Okulun ilk pastasını kesenlerden biri de bendim. Bilgi Merkezi’nde ilk zamanlarda alt kattaki masalar yoktu, orası naylonla kaplanmıştı, ufak bir törenle okulun açılışının pastasını kesmiştik,



Çok güzel, okulun pastasını kestin.
Üniversite Merkezi’ndeki panolardaki 2-3 fotoğrafta ben de varım, seramik ve doğa sporları kulübüyle olanlarda… Hani insanın 20 yaşındaki fotoğraflarının olduğu bir yemekhanede yemek yiyor olması gerçekten çok romantik benim için.  Üniversitenin önce öğrencisi şimdi çalışanı da olsam, aslında kendimi asıl sahibi olarak görüyorum, öğrenciyken de böyleydi, şimdi de böyle.

İlk öğrencilerimizden olman çok önemli, lisans eğitimini Sabancı Üniversitesi'nde yapıp ondan sonra üniversiteye öğretim üyesi olarak gelmen de öyle. Evet haklısın, bu özelliklerden ötürü ev sahibi gibisin. 250 ilk öğrencimiz...
Evet, 160 mühendislik, 90 sosyal olmak üzere toplam 250 kişiydik.



Hakikaten dediğin gibi romantik.
Aldığınız puanla istediğiniz yere gidebilirsiniz, ama yeni bir üniversite kuruluyor... Bir de hani üniversitede insan üniversite ortamını da istiyor, o üniversite eğitiminin bir parçası, seçtiğiniz üniversitenin bir kültürü olması lazım. Ama bir şekilde 250 kişi ikna olmuş, bu kültürü ben yaratacağım diye 250 kişiydik, herkes herkesi tanıyordu. O 250 kişininbir çoğunun hayatlarına devamında bu kararın  yansımalarını görebiliyorsunuz. O kararı verebilmiş insanların ben şimdi de neler yaptıklarına bakıyorum, çok iyi işler yapanlar var.

Nasıl yani? Biraz açar mısın?
Yani o, bir kültürü başlatayım,temelini atayım, girdiğim kurumda sadece var olanla yetinmemeyim hevesi içerisinde olan insanlar seçti diye düşünüyorum.

Ben oluşturayım, yapıyı ben kurayım.
Böyle bir heves, böyle bir duygu içerisinde olan insanların o tercihi yaptıklarına inanıyorum. Çünkü ilk dönemi hatırlarsınız, o 252 kişinin benim bildiğim tamamı bursluydu zaten.


Neredeyse, yanlış hatırlamıyorsam, yüzde 75'i bursluydu.
Ben daha fazla diye biliyorum. Yani böyle sosyal bir deney gibi. Düşünsenize, çok yüksek puan almış 250 tane insanı, hadi kendinize bir okul kurun diye bir kampüse koyuyorsunuz,. bir de  kampüs Tuzla’da, o da var.

Yani bu 250 kişi şey, ilk öğrenciler risk alabilen, gözü pek kahramanlar...
Kahraman demeyelim, sonuçta Sabancı ismi de var ama riskti. Bize gönderilen katalogların tamamı çizimdi, gerçek fotoğraf yoktu kampüsten. Hocaları tanıtan broşürdeki fotograflar da inşaat alanında çekilmişti.

Değil mi Sabancı adı ciddi bir güven veriyor?
Evet, Sabancı olduğu için böyle oldu. Bir de, bugünden, tabii 99, neredeyse 15 sene önceyi düşünüyoruz, Sabancı o zaman da Türkiye’de kolay kolay elde edemeyeceğiniz laboratuarlar ve çok yüksek bir akademisyen/öğrenci oranı vaat ediyordu; dediklerini de yaptı, çok memnunum vakti zamanında vermiş olduğum bu karardan.

Biraz şey, proje üstünden daire satan müteahhitler gibi.
Aynen öyle, sonra kataloglar değişti tabii, hatta yurt odasının tanıtımı için olan fotoğraf için uzun sure benim fotoğrafımı kullandılar, Serdar ağabey vardı o zaman.

İçinde bulunduğun durum enteresan olsa gerek, yani bir dönem sana hocalık yapmış olan kişilerle şimdi meslektaşsın, sen de hocasın, onlar da hoca.
Ama hala hocalarım onlar. Hatta, çok kızanlar var bize hoca deme diye ama, ben hala toparlayabilmiş değilim daha. Herkes  hala kol kanat geriyor. Ayrıca ben hala bazı derslere giriyorum, geçen sene yaz okulunda Halil Hoca’nın dersini takip ediyordum, vakit bulabilsem, kendisinden daha çok ders almak isterim.

Çiçeği burnunda bir akademisyen sayılırsın.
Evet, öyleyim herhalde, çok keyifli. Zaten Sabancı’nın her zaman yatay bir organizasyonu olmuştur, o yatay organizasyonun güzelliğini işinizi yaparken de görüyorsunuz, güzel.

Üniversite öncesi eğitimin hangi okuldan?
Ben fen lisesinde okudum...

Evet, 99’da Körfez Fen Lisesinden mezun olmuşsun.
Evet. Eğitim-öğretim hayatım ve şimdi işim, amerikayı saymazsak, hep bir saatlik bir çember içinde gerçekleşti

Eğitim ile ilgili şey konuşabiliriz.
Malzeme mühendisliği ile ilgili konuşmayı çok istiyorum açıkçası.



Elbette. Malzeme mühendisliğinin yanı sıra genç bir akademisyen olarak bilime ve  akademisyenliğe ilişkin düşüncelerini de anlatır mısın? Sana göre üniversite hayatı nasıl olmalı?
Şimdi ben de buraya endüstri mühendisliği veya bizdeki ismiyle üretim sistemleri mühendisliği okumaya geldim. Meslek seçerken insanın hangi problemleri çözmeyi sevdiğinin farkına varması gerekiyor; ben bu problemleri malzeme mühendisliğinde buldum.

Nihayetinde bakarsanız, aslında herkes eniyileme yapıyor.Malzeme mühendisliğinde yapı-özellik bağını kuruyoruz, atom, nano ve mikro boyuttaki yapıyla oynayarak malzemelerin istediğimiz gibi davranmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Ülkemizde malzeme metalurjiyle yan yana koyuluyor, oysa biz Sabancı’da çok büyük ölçüde polimer ve seramik çalışıyoruz. Metalurji,  ODTÜ, İTÜ ve  Yıldız’da böyle geçiyor. Dolayısıyla, insanların kafasında metallerle uğraşan, kalıp döken mühendis gibi bir tanım var.  Oysa, malzeme mühendisliğinin çalışma alanı çok geniş, beton da çalışıyoruz, yakıt pili de, medikal tanı cihazı da…Örneğin, birkaç yıl önce Vizyon 2023 açıklandı, bence öğrencilerin tamamının Vizyon 2023’ü okuması lazım, Major 100 dersinde de altını çizmeye çalışıyorum. Orada devletin belirlediği çalışma alanları var, yani bu çalışma alanlarının üzerine yatırım yapılacak ve  gayet de iyi düşünülmüş alanlar bunlar, dünyayla uyumlu. O dokümana baktığınızda orada tanımlanan işlerin belki yüzde 60-70’inin malzeme mühendisleri tarafından yapılabileceğini görüyorsunuz.  Artı  200 bin kişilik  bir iş sahasından bahsediyoruz, 2023 yılı için ulaşılmak istenen sayı 300 binin üstü.

300 bin tane araştırmacı...
Şu anki sayı 80-90 bin civarında, hedef ise 300 bin. Yani böyle 200 bin kişilik artı bir yüksek lisanslı veya doktoralı gerek akademide, gerek de endüstride çalışır hale gelecek.  Altını tekrar çizmek istiyorum, bu kadroların birçoğunun ihtiyacı malzeme mühendisleri, ve bizim de nanokompositlerden tutun da enerjiye kadar, hem de lisans seviyesinde çok güçlü bir programımız var. Bir de lisans seviyesinde sadece biz ve Anadolu Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği (MAT) programını veriyor. Diploma değeri olarak da bakmak lazım.

Dolayısıyla, öğrencilerin MAT programına biraz daha şans vermeleri, en azından bu nedir diye bakmaları lazım.. Öğrencilerin şöyle bir problemleri var: Bilgi aldıkları kaynaklar onlara bölüm seçiminde yardımcı olacak kapasitede değil. Bunu kötülemek için de söylemiyorum. İlk referans alınan kişiler kendi arkadaşları oluyor. Yani referans alınanların kendisi  daha 20 ile 23 yaş arasında, belki staj deneyimleri, belki kısa iş deneyimleri var, yurt dışında çalışmış veya Türkiye’de ciddi bir çalışma ortamına girmiş olmaları ihtimali çok düşük. Ders seçiminde olsun, diploma programı seçiminde olsun arkadaş etkisi çok fazla, ama öğrencilerin bu seçim işlemine biz hocaları daha fazla dahil etmeleri gerekiyor—ki kapılar sonuna kadar açık.
Bir de tabii veliler var, gelen soru  “çocuğum iş bulabilecek mi? Dolayısıyla,

veliler daha joker mühendislik olarak düşündükleri mühendislikleri  teşvik ediyorlar. Ama bu da limitli bilgi çerçevesinde oluyor, dünyadaki teknoloji eğilimlerini araştırma/geliştirme seviyesinde takip eden ve kritik dokümanları okuyan veli sayısının çok da fazla olduğunu düşünmüyorum.

Bunu bizim kendi öğrencilerimiz için söylüyorsun tabii.
Evet, bunu ben kendi öğrencilerimiz için söylüyorum. Tabii ki...

Sabancı Üniversitesi’ne giren öğrenci bizim sistemimizde iki yıl sonra diploma programı seçtiği için, o iki yıl içinde eş, dost, akraba, arkadaş gibi öznel değer yargılarına göre değil, daha bilimsel verilere dayanarak ve tecrübeli insanlara başvurmalarını öneriyorsun.
Evet, özellikle de nanoteknoloji merkezimiz SUNUM’la beraber endüstriyle de çok fazla işbirliği olmaya başladı, endüstrinin de neyin peşinde olduğunu biliyoruz artık. Sürekli proje yapılıyor, MAT programı zaten en çok proje yapan programlardan biri okulda; bunlara bakılması lazım. Yoksa “bu ders programı, tamam, bu dersi hep beraber alıyoruz”la program seçmenin çok mantıksızolduğunu düşünüyorum. Çünkü, Sabancı’da öğrencilere Türkiye’de başka öğrencilere verilmeyen bir şans veriliyor, bazen insanın gönlünden geçeni bulması için de emek harcaması gerekiyor.


Sözünü ettiğin bu şansı biraz daha açar mısın?
Öğrencinin şansı şu: üniversiteye geldiğiniz zaman sizin üzerinde herhangi bir yaptırım uygulamadan ne istersen onu ol diyen bir sistem var, bölümlere girerken kota uygulanmıyor.  Birçok üniversitede,  önünüze biru program konuluyor ve bu program üzerinden siz dersinizi alıyorsunuz, aynı tornadan çıkmış bir sürü öğrenci yetişiyor.

Bir; aynı tornadan çıkmıyorsunuz aynı programında altında olsanız bile.
İki; ana programı seçebiliyorsunuz.

Yani bu ÖSS’de sizin tesadüfen inşaat veya makine mühendisi olacağınızı belirleyen bir puan sistemi var, 2 soru fazla çözdüyseniz bir bakıyorsunuz makine mühendisisiniz, 2 soru az çözdüyseniz inşaat mühendisiniz ve bu mühendislikler hepimizin bildiği üzere birbirinden çok farklı.

Bütün hayatın 1 soruya, 2 soruya bağlı oluyor.
 Ama burada öyle değil, bir kere girdin içeri, işletme fakültesine girsen bile mühendis olabiliyorsun veya tam tersi. Dolayısıyla, öğrencilere gerçekten ne yapmak istiyorsan, en iyi ne yapabiliyorsan hadi onu bul ve onu yap denen bir ortam var. Bu sistemin daha başarılı kullanılması lazım.

Devam edecek….


















ABD Mezunlar Buluşması

ABD Mezunlar Buluşması, 4 Mayıs Cumartesi günü Harvard University, Faculty Club’da (Boston) güzel bir akşam yemeğiyle gerçekleşti.

Altıncı kez gerçekleşen buluşmaya, Mütevelli Heyeti Başkanımız Güler Sabancı, Rektörümüz Nihat Berker, öğretim üyemiz Halil Berktay, Mezunlar ve Kariyer Geliştirme Yöneticimiz Şule Yalçın ve ABD üniversitelerinde eğitimine devam eden ve iş hayatında bulunan, 90’ı mezun olmak üzere, 145 kişi katıldı. Etkinlikte, Boston ve çevresindeki çeşitli üniversitelerden değerli öğretim üyeleri ve Türk Medyasından Güngör Uras (Milliyet Gazetesi) ve Gila Benmayor (Hürriyet Gazetesi), Şelale Kadak (Sabah Gazetesi) bulundu.

Mezunların söz alarak yer aldıkları projeleri ve başarılarını paylaştığı etkinlikte, Sabancı Üniversitesi'ndeki başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilerin eğitimlerine destek olmak için de "ABD Mezunları Burs Fonu"na maddi katkıda bulunuldu.

   

Diğer fotoğraflar için lütfen tıklayınız. 

Medya Yansımaları:

 

Mayıs’ta müzik, dans ve tiyatro

Sabancı Üniversitesi öğrencileri Mayıs’ta müzik, dans ve tiyatroyla sahnede…

Sabancı Üniversitesi öğrencileri Mayıs ayı boyunca birbirinden renkli müzik, dans ve tiyatro performanslarıyla Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM) sahnesinde sanatseverlerle buluşacak.



SUOyuncuları Deli Dumrul 08 Mayıs Çarşamba saat 20:00
Güngör Dilmen’nin yazdığı oyun Sevinç Erol’un yönetmenliğinde SUOyuncuları ile tekrar sahnede! Oyun 8 Mayıs Çarşamba akşamı saat 20.00’de SGM’de sahnelenecek.

Dede Korkut hikayelerinden Deli Dumrul’un Azrail ile karşılaşarak bilgeliğe erişme süreci konu alınmaktadır. Günümüz genliğinin büyük problemlerinden olan iletişimsizlik ve buna bağlı gelişen duyarsızlık; kişisel gelişime çağrışımlar ekibimizce oyunda vurgulanmaktadır.

TSM Korosu 9 Mayıs saat 20.00
Müzikus'un en eski ve en deneyimli oluşumlarından Sabancı Üniversitesi Türk Sanat Müziği Korosu, her sene büyük ses getiren konserlerine, bu yıl bir yenisini daha ekleyecek.

“Hayat Tecrübelerine Saygı Duruşu”  teması ile 2007 senesinde, “Emel Sayın’a Bir Yaşam Armağanı” adı altında yapılan, Emel Sayın’ın da konuk sanatçı olarak katıldığı konser, basında büyük ilgi gördü. 2008 senesinde ise, “Ahmet Özhan’la Sahnede 40 Yıl” adını taşıyan projeyle Ahmet Özhan’ın 40. sanat yılını kendisinin de katılımı ile kutladı. Geçtiğimiz sene de, “Hayat Tecrübelerine Saygı Duruşu” temalı konser serisine bir yenisini daha ekleyerek “Yeşilçam Şarkıları” ismi altında Türk Sineması’nın “4 Yapraklı Yonca”sı olarak hafızalara kazınan Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Türkan Şoray ve Filiz Akın’ın filmlerde seslendirdikleri şarkılardan oluşan bir repertuvar ile sahne aldı.

Bu sene de Türkiye'nin en iyi saz üstadları eşliğinde gerçekleştirilecek olan konser 9 Mayıs akşamı saat 20.00’de SGM’de.



SUDance Night'13 ile 14 Mayıs’ta yeniden dans!
2003'ten bu yana her yıl Mayıs ayında izleyiciyle buluşan "SUDANCE NIGHT" 14 Mayıs salı akşamı saat 19.00’da yine dans severlerle buluşuyor. Birçok üniversite dans kulübü ve dans okulunun katıldığı bu muhteşem gecede dans ve müziğe doyamayacaksınız.



Müzikus Klasik Koro / 16 Mayıs Perşembe saat 20:00
2007 yılının Aralık ayında müzik yolculuğuna başlayan ve Sabancı Üniversitesi Müzik Kulübü Müzikus'un klasik müzik alanında yürüttüğü ilk ve tek proje olan KLASİK KORO, 16 Mayıs Perşembe saat 20:00’de dördüncü SGM konseri için hazır!

Temeli çoksesli klasik batı müziği üzerine kurulan, parçalarını "a capella" olarak seslendiren olan koro iki yıldır SGM’de verdiği konserler dışında, iki senedir Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen uluslararası KOROFEST festivaline katılıyor. Kampüs içinde de Oryantasyon,Aile ve Eğitim günü, Yılbaşı Konserleriyle aktif olan koro, hepinizi 16 Mayıs perşembe günü SGM'ye bekliyor. Repertuvarını çok sesli klasik batı müziği çevresinde oluşturan koro, Türk besteci ve eserlerine önem vermekte ve bu eserleri de seslendirerek müziğini zenginleştirmektedir.

KoroSU 21 Mayıs akşamı ‘Best of KoroSU’
Müzikus Çok Sesli Pop ve Rock KoroSU, bir diğer adıyla KoroSU, 2004 yılında; Hayat Tecrübelerine Saygı Duruşu projelerinin bir parçası olarak Sezen Aksu Korosu adıyla kurulmuştu. Yıllardır enerjisini, renklerini ve müzikalitesini arttırarak yola devam eden KoroSU, Türkçe ve yabancı şarkıları çok sesli olarak ve genellikle bir konsepte bağlı kalarak; seyirciye eşlik edebileceği, hatıralarını canlandırabileceği ve eğleneceği konserlere imza atmakta. 2007 yılından beri Doğan Kospançalı tarafından çalıştırılan ve kolajları, koro ve solo performansları ile Müzikus’un en ilgi çeken projelerinden biri olmaya devam eden KoroSU ;
2008 yılında Sound of Silence,
2009 yılında Because,
2010 yılında Time,
2011 yılında Let's Get Loud konseptli konserleriyle büyük beğeni topladı.
2012 yılında da farklı bir konseptle, Amy Winehouse'tan Sertab Erener'e, Adele'den MFÖ'ye uzanan repertuvarıyla seyircilere keyif dolu anlar yaşattı.
2013 yılında ise 21 Mayıs akşamı saat 20.00’de SGM’de Best of KoroSU konsepti ile Mr Blue Sky , Pastime Paradise , Because , Sakın gelme , Zor Kadın , Crazy in love ve birçok parça seslendirecek.



KoroSU’dan önce Ritmus sahnede! Ritmus 2012 Bahar döneminde Sabancı  Üniversitesi Müzik kulübünün 5. projesi olarak hayata geçti.  Bir ritim grubu olan Ritmus  yıl içerisinde  kampüsün farklı noktalarında flash mob’lar ile kampüse ritim getirdi. Kendi yarattıkları enstrümanlar ile 21 Mayıs’ta Korosudan hemen önce seyirci karşısına geçiyor.


‘Devâ-Sâz’ ile 22 Mayıs’ta yeni buluşma
Sabancı Üniversitesi Müzik Kulubü Müzikus’un çatısı altında bir Müzikus projesi olarak başlatılan Devâsâz, 2008 yılında, Avam Garde Orkestrası’nın kurucularından olan Kemal Arslan tarafından kuruldu.

Devâsâz; ilaç, çare anlamında kullandığımiz Farsça deva kökünden, yapan/üreten anlamına gelen -sâz ekiyle türetilmiş bir sözcük. İlaç yapan, çare üreten gibi anlamlara geliyor. Aslen eczacılık terimi olan bu sözcük bir sâzendeler topluluğuna ad olunca, müziğin yaraları sarabilme özelliğine işaret eden, kırgınlık ve küskünlüklerin ortadan kaldırılıp dostluk köprülerinin kurulmasına yönelik bir ortak çabaya çağrı anlamına bürünüyor.  Devâsâz projesi repertuarında Türkçe şarkıların yanısıra Zazaca, Yunanca, Lazca gibi dillerden eserlere de yer veriyor. Devâ-sâz” bir kez daha 22 Mayıs Çarşamba akşamı saat 20.00’de SGM’de müzik ile şifa dağıtacak.

Yer: Tüm etkinlikler Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM) sahnesinde.

Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi ve aylık programlar ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

TÜM ETKİNLİKLER ÜCRETSİZDİR.

SSM’den Yeni Sergi

SSM’nin Yeni Sergisi: Oryantalizmin 1001 Yüzü

S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), yeni sergisiyle Oryantalizmin 1001 yüzünü mercek altına alıyor. Sanatseverlerin ziyaretine açılan sergi, 19. yüzyıl Oryantalizmine odaklanırken, “Oryantalizm” teriminin kaynağına inerek bilim dünyasından arkeolojiye, mimariden dünya sergilerine, fotoğraftan modaya uzanan pek çok konudaki etkilerine ışık tutuyor. Sergide, 19. yüzyıl başında gerçekleşen arkeolojik kazılar, dünya sergileri görüntüleri, değerli kitaplar, Avrupa’daki Oryantalist mimarinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki uygulamaları, Oryantalist tarzda iç mekan tasarımları, sahne dekoru ve moda, stüdyo fotoğrafları ve 19. yüzyıl ile başlayan Doğu’ya seyahatin değişik aşamaları, obje ve örneklerle sunuluyor.

Merkezinde, Oryantalizmin her zaman eş anlamlı kullanıldığı Oryantalist heykel ve tabloların yer aldığı “Oryantalizmin 1001 Yüzü” sergisi, Çiftçi Towers sponsorluğunda, Teknosa’nın teknoloji ve The Grand Tarabya’nın konaklama desteğiyle gerçekleştiriliyor.

Oryantalizme, Napoléon Bonaparte’ın 1798’deki Mısır seferi sonrasında Avrupa’da Doğu’ya ilgi ve merakın arttığı bir dönem çerçevesinde çok yönlü bir bakış açısıyla yaklaşan “Oryantalizmin 1001 Yüzü” sergisi, aynı zamanda Batı ile Doğu arasındaki etkileşimleri ve Edward Said’in 1978’de yayınladığı “Orientalism” kitabı ile başlayan yoğun tartışmaları da dikkate alıyor. Akademik bir kadro ile konularının önde gelen uzmanlarının oluşturduğu bilimsel danışma komitesinin desteğiyle hazırlanan sergi, bu sayede Oryantalizm kavramını, sadece Batılı merkez tarafından kontrol edilen tek taraflı bir söylem olmaktan çıkarıp, farklı alanlara yansımaları ve etkileri ile geniş bir yelpazede ele alıyor.

Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer ,“Sakıp Sabancı Müzesi olarak yaklaşık bir buçuk yıldır bu sergi üzerinde çalışıyoruz. Edebiyattan arkeoloji ve müziğe, fotoğraftan sahne sanatlarına ve modaya kadar pek çok farklı alanı kapsayan sergimizin omurgasını tarih ve sanat tarihi uzmanlarıyla bir araya gelerek oluşturduk. Oryantalizm kavramını, Napoléon Bonaparte’ın askeri bir harekâttan öte adeta akademik ve bilimsel bir çıkarmaya dönüşen Mısır seferi ve takip eden süreçte Batı’nın Doğu’ya artan ilgi ve merakını, sözünü ettiğimiz farklı disiplinlere yansıyan çok yönlü bir bakış açısıyla anlatıyoruz. Yüzyıllardır Doğu medeniyetinin Batı’nın kültür ve sanat ortamına yaptığı büyük etki bilinmekle birlikte, 19. yüzyılda geçmişin bütün akımlarından daha kalıcı olan, 20. yüzyıl sanatına uzun soluklu bir değişim getiren ve iz bırakan Oryantalizmi keşfetmeye tüm sanatseverleri davet ediyoruz.” dedi.
 
Serginin açılışını takiben, 26 ve 27 Nisan’da iki gün boyunca düzenlenecek konferans programı kapsamında serginin bilimsel danışma komitesinde de yer alan profesörler, Oryantalizmi resim, mimari, müzik ve sinema gibi alanlar üzerinden kimi zaman disiplinler arası karşılaştırmalı olarak anlatacak. 11 Ağustos’a kadar SSM’de ziyaret edilebilecek sergi süresince konferans programları, film gösterimleri, çocuk ve yetişkin eğitimleri gerçekleştirilecek.

9. Sakıp Sabancı Konferansı

Sakıp Sabancı Konferansı’nın dokuzuncusu  Washington DC’de yapıldı

Dünya Bankası Baş ekonomisti Dr. Kaushik Basu: “Krizin iki yıl daha süreceğine inanıyorum.”

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: “İnsana ve ahlaki değerlere dayalı olmayan bir ekonomik büyüme başarılı olamaz.” 

Sabancı Üniversitesi ve Brookings Enstitüsü işbirliği ile düzenlenen “Sakıp Sabancı Konferans Serisi”nin dokuzuncusu  yapıldı. Sabancı Üniversitesi’nin Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancının anısına her yıl yapılan konferansın bu yılki konuğu Dünya Bankası Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomisti  Dr. Kaushik Basu oldu. Dr. Basu konferansta, “Yükselen Ülkeler ve Değişen Dünya Ekonomisi” başlıklı bir konuşma yaptı.

Sabancı Üniversitesi’nin Brookings Enstitüsü ile birlikte düzenlediği Sakıp Sabancı Konferansı’nın dokuzuncusu, 2 Mayıs 2013 Perşembe günü Washington DC’de gerçekleştirildi. Dokuzuncu Sakıp Sabancı Konferansı’nı Dünya Bankası Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomisti Dr. Kaushik Basu verdi.

Konferansın açış konuşmasını Sabancı Üniversitesi kampüsünden yapan Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Brookings Enstitüsü ve Sabancı Üniversitesi’nin işbirliğinin 9. yılına girmiş olmasından dolayı büyük gurur duyduğunu ifade ederek, “Bu konferansı amcam Sakıp Sabancı’nın ve onun hayatı boyunca elde ettiği başarıların anısına yapıyoruz. Bu konferansla onun bu mirasını onurlandırıyor, İstanbul ve Washington’ı, Brookings Enstitüsü ve Sabancı Üniversitesi aracılığıyla birbirine bağlayıyoruz. Bu, amcamın duymak ve görmek isteyeceği bir şeydi. Ve bunu hissettiğine de eminim” dedi.

Güler Sabancı sözlerine şöyle devam etti: “Amcam, komşularımızın, çevremizin ve toplumumuzun iyiliğine hizmet eden bir ahlak, değer ve gerçek bir sadakat olmadan, hiçbir girişimin başarıya ulaşamayacağını, hiçbir pazarın özgür olmayacağını, hiçbir büyümenin uzun vadeli ve sürdürülebilir olmayacağını anlamış kişiydi. Sabancı ailesi olarak bizler de bu değerleri kalplerimize işledik.”

Güler Sabancı, konferansı izlemeye gelen çok sayıdaki Sabancı Üniversitesi öğrencisine de seslenerek şunları söyledi: “Bugün burada sizlerle İstanbul’da birlikte bu konferansı izlemiş olmaktan, siz öğrencilerimizin enerjisini hissetmiş olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Rahmetli Sakıp Bey de bunu görseydi çok mutlu olurdu.”

Konuşmasında konferansın bu yılki onur konuğu olan Dünya Bankası Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomisti Dr. Kaushik Basu'dan övgüyle bahseden Sabancı, “Sayın Dr. Kaushik Basu bu değerlerin şampiyonu olmuş ve kendisini dünya toplumlarının refahına adamıştır" dedi.

Dr. Kaushik Basu “Yükselen Ülkeler ve Değişen Dünya Ekonomisi” başlıklı konuşmasında, artan küreselleşme göz önüne alındığında riskli zamanlar yaşanıldığını belirterek, “Mevcut durum, sosyal dünyanın değişen yapısı doğasıyla ilgilidir. Son 50 yıldaki durum ise muhtemelen sosyal dünyanın gördüğü en dramatik değişikliktir” dedi. Basu, ekonomik küreselleşmenin iyi mi kötü mü olduğu yönündeki tartışmaların devam ettiğini, ancak bu tartışmaların, küreselleşmenin devam eden ve gelişen varlığı dolayısıyla anlamını yitirdiğini ifade etti.

Konuşmasında, BRICS ülkelerinin hızla gelişen ekonomilerine atıfta bulunarak, “Bu tarz bir yükseliş çok nadir olarak görülüyor” yorumunu yapan Basu, “Türkiye de yakından takip ettiğim bir ülkeydi. Özellikle makroekonomik politika yapımında son derece yenilikçi bir çevre oluştu” şeklinde konuştu.

Etkilerinin, Avrupa’nın çok daha ötesinde de hissedildiği ekonomik krizin, sona ermekten çok uzak olduğunu belirten Dr. Kaushik Basu, “Krizin iki sene daha süreceğine inanıyorum. Dünya etrafında gördüğünüz likidite enjeksiyonlar yalnızca zaman kazandırıyor ancak sorunları çözmüyor. Ve, 2011 ve 2012 yıllarındaki bu enjeksiyonlardan bazıları çok yüksek dozlarda verildi. Bunların zamanı gelince ödenmesi gerekecek” ifadelerinde bulundu.
Kaushik Basu: “Borç oranı çok yüksek olan ülkelerde kemer sıkma politikaları gereklidir. Ancak bu politikaların yükü gelir dağılımını bozmayacak şekilde dağıtılmalıdır.”

Dr. Kaushik Basu, gittikçe daha da sürüncemeli bir hal alan ekonomik gerileme döneminin, özellikle gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisinin şiddetli olduğunu dile getirerek, “Sanayileşmiş ülkeler, yavaş bir şekilde büyüseler bile, zengin ülkelerdir. Asıl sorun gelişen ülkelerde. Bu ülkeler çok iyi bir şekilde büyüyor olsalar bile, darlık çeken bir kitle içerisinde büyüyorlar” diye konuştu. 

Ekonomiler gelişse bile iş piyasalarının aynı yolu izlemediğini belirten Basu, “İş gücü sorunu zamanla daha da kötü bir hal alacak. Küresel GSYİH’nın payı olan ücret ödemeleri toplamı daralıyor. Bu gelir, küresel GSYİH pastasının daha da küçük bir parçası haline geliyor. İş gücüne düşen pay azalıyor” dedi.

Dr. Kaushik Basu, ekonomik gerileme dönemindeki mevcut sorunlara çözüm üretilebilmesi için daha büyük bir uluslararası ekonomik işbirliği yapılması çağrısında bulunarak, “Merkez bankaları bir araya gelip, koordineli bir ekonomi anlayışı edinmeli” dedi.

Basu ayrıca, siyasi sorunların bu zamana kadar daha büyük bir ekonomik işbirliğinin oluşmasına engel teşkil ettiğini bildirirken, ekonomik krizin, bu siyasi sorunları ortadan kaldırmaya yetecek kadar güçlük oluşturduğunu kaydetti. Dr. Kaushik Basu, “Artık siyasetin üstesinden gelinebileceğine inanıyorum çünkü ekonomik sıkıntılar gittikçe daha da büyüyor” şeklinde konuştu.

Konferansın moderatörlüklerini Washington’da Brooking Enstitüsü’ndeki TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı Kemal Kirişci, İstanbul’da Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi İzak Atiyas yaptı. Konferansta Sabancı Üniversitesi öğrencileri de Dr. Basu’ya konuşmasına ilişkin sorular sordular.

Sakıp Sabancı Konferans Serisi
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı’nın adını taşıyan, “Sakıp Sabancı Konferans Serisi”, saygın devlet adamlarının uluslararası siyasetteki en son gelişmeler hakkında görüşlerinin yanı sıra Türkiye’nin dünya siyasetindeki yerine uluslararası platformlarda dikkat çekmek amacıyla her yıl  Brookings Enstitüsü ve Sabancı Üniversitesi işbirliğiyle düzenleniyor.

2005 yılından bu yana düzenlenen konferans dizisinde sırasıyla; ABD Dışişleri Eski Bakanı Madeleine Albright, Dünya Bankası Eski Başkanı Paul Wolfowitz, ABD Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı Richard Holbrooke ABD Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı, Büyükelçi, Nicholas Burns, Oxford Üniversitesi Rektörü Chris Patten ve ABD’nin Avrupa ve Avrasya İlişkilerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Nato Eski Genel Sekreteri ve AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik eski Yüksek Temsilcisi Javier Solana ve emekli ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski konuşmacı oldular.

Dr. Kaushik Basu kimdir?

Kaushik Basu, Dünya Bankası’nın Kalkınma Ekonomisinden Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomisti olarak görev yapıyor. Yakın zamana kadar Hindistan hükümetinin ekonomi başdanışmanı olarak görev yapan Dr. Basu’nun ekonomi alanına katkıları kalkınma ekonomisi, refah ekonomisi, endüstriyel örgütlenme ve oyun teorisini kapsıyor.  Basu’nun hakemli dergiler ve akademik bültenlerde 160’tan fazla yayını, çok sayıda dergi ve gazete yazısı ve aralarında Beyond the Invisible Hand: Groundwork for a New Economics /(Princeton University Press ve Penguin, 2010) bulunan kitapları var.

Ali Alpar APS üyeliğinde

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi M. Ali Alpar American Philosophical Society (APS) üyeliğine seçildi.

1743 te Benjamin Franklin tarafından “yararlı bilgiyi geliştirmek” için kurulan American Philosophical Society’nin günümüzde A.B.D. de yaşayan 819 üyesi ve 170 uluslararası üyesi var.

2013 Sakıp Sabancı Konferansı

Brookings Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Merkezi (CUSE) ile Sabancı Üniversitesi, 2 Mayıs 2013 tarihinde dokuzuncu yıllık Sakıp Sabancı Konferansı için Kaushik Basu’yu ağırlayacaklar. Basu konuşmasında sürmekte olan global ekonomik krize ve yükselen ülkelerin önündeki politika engellerine değinecek.


Kaushik Basu, Dünya Bankası’nın Kalkınma Ekonomisinden Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomistidir.  Yakın zamana kadar Hindistan hükümetinin ekonomi başdanışmanı olarak görev yapmıştır.  Basu’nun ekonomi alanına katkıları kalkınma ekonomisi, refah ekonomisi, endüstriyel örgütlenme ve oyun teorisini kapsamaktadır.  Basu’nun hakemli dergiler ve akademik bültenlerde 160’tan fazla yayını, çok sayıda dergi ve gazete yazısı ve aralarında Beyond the Invisible Hand: Groundwork for a New Economics /(Princeton University Press ve Penguin, 2010) bulunan kitapları vardır.

Konferansın açılış konuşmalarını Brookings Başkanı Strobe Talbott ve Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı yapacaktır.

Konferans canlı yayın ile buradan izlenebilir.

Basu’nun konuşmasının ardından Sabancı Üniversitesi öğrencileri ve uluslararası izleyici kitlesi konferansa Washington’da TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı ve Brookings Türkiye Projesi Direktörü Kemal Kirişci, İstanbul’da ise Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi İzak Atiyas moderatörlüğündeki bir video konferans ile katılacaktır.

Her yıl düzenlenen Sakıp Sabancı Konferansı, Türkiye’yi ve ABD ve diğer ülkelerle ilişkilerini ilgilendiren önemli alanlarda, önde gelen uluslararası uzmanlar veya devlet adamları tarafından verilmektedir.  Konferans Türkiye’nin iş dünyasının öncülerinden, demokratik ve ekonomik reformların önde gelen destekçisi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasının en önemli savunucularından Sakıp Sabancı adına düzenlenmektedir.

Açılış Konuşmaları:

Strobe Talbott
Başkan, The Brookings Institution

Güler Sabancı
Mütevelli Heyeti Başkanı, Sabancı Üniversitesi

Konuşmacı:

Kaushik Basu
Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomist, Dünya Bankası

Moderatörler:

Kemal Kirişci
TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı, The Brookings Institution

İzak Atiyas
Öğretim Üyesi, Sabancı Üniversitesi

-  20:00'de YBF otoparktan Kadıköy ve Taksim güzergahlarına servis mevcuttur.

Date:May 02, Thursday
Time:17:00-19:00
Where:Sabancı University School of Management Auditorium

Taviz vermez eğitimci: YUDA YÜRÜM

Yuda Yürüm: “Bir üniversite hocası nedir? Derslerine gereken ciddiyeti ve önemi verecek, öğrencilerine en iyi şekilde bu bilgileri aktaracak, öğretecek, eğitecek. Onun dışında da biliminsanını öğretmenden ayıran şey bilimsel araştırmalarıdır. Bilimsel araştırmalara önem vermeli, bu araştırmalardan elde ettiği verileri tüm dünya ile paylaşmalı, bilimsel bulguların üstüne kuluçkaya yatmamalı. Dürüst olmalı ve bilimin daha sonraki nesillere aktarılması için elinden gelen her şeyi yapması lazım.”

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Yuda Bey, kaç kardeşsiniz?
Üç kardeşiz, bir ağabeyim var, bir ablam var. Ağabeyim benden 14 yaş büyük, ablam 10 yaş büyük. Ablam ve ağabeyim evlenip gittikleri için evde sanki yalnız çocukmuşum gibi büyüdüm. Ama çok tabii iyi ilişkilerim var ağabeyimle, ablamla. Onlar bir yerde benim annem veya babam gibi oluyorlar.

Yarı ebeveyn gibi oluyorlar, tabii.
Kardeşlik duygusu çok önemli tabii ki, böyle güzel bir ilişkimiz var. Zaman zaman beraber oluruz. Yeğenlerim var çok sevdiğim. Onlarla da çok sık beraber oluruz. Benim için en büyük zevklerden birisi, ailenin bir araya gelmesi, hep beraber oturmak, hep beraber yemek yemek, uzun saatler geçirmek, bu benim için en büyük bir keyif diyebilirim.

Kalabalık aile ortamları mutluluk veriyor.
Evet, aynen çok büyük mutluluk duyduğum ortamlar. O bakımdan evcimen de bir insanım. Yani ev ortamı benim için çok önemli.

Ekşi Sözlük’e sizinle ilgili ne yazılmış diye baktım. Hazırladığınız sınav sorularına ilişkin öğrencilerin yazdığı eleştirilere yine Ekşi Sözlük’te cevap vermişsiniz ve özetle; “dünyanın hiçbir üniversitesinde soruların nasıl sorulacağı, ne şekilde sorulacağı konusunda öğrencilerin ne yorum yapmaya, ne de fikir söylemeye hakları vardır. Bu konu Sabancı Üniversitesi’nde de böyledir ve böyle olmalıdır. Öğrencilerin üniversite eğitimleri sırasında sorumlu oldukları tek şey derslere çalışmak, çalışmak ve yine çalışmaktır.” demişsiniz.
Aynen bunu söyledim öğrencilere. Sabancı’daki ilk yıllardaydı. 1999’dan 2003’e veya 2004’e kadar 4 veya 5 sene Science of Nature dersinin kimya bölümünü ben verdim. İşte bu dersin bir sınavında anladığım kadarıyla biraz zor sordum galiba. Daha sonra bazı öğrencilerin bu yorumları bir şekilde bana ulaştı. Ona da kızdım sonuçta. Bir hocaya hiçbir zaman neden zor sordun şeklinde bir şey söylenemez, Biz ODTÜ’deyken hocalarımız gerçekten Türkiye’nin en iyi kimya mühendisi hocalarıydı. ODTÜ kimya mühendisliği bölümü Türkiye’deki gerçek kimya mühendisliği eğitimini başlatan ilk bölümdür. Hocalarımız da hem konularında en iyileriydi ve de bunun yanı sıra çok ciddi hocalardı. Öyle gidip hocalarımıza böyle serzenişte bulunmak ne kelime, biz odalarının önünden falan geçmekten çekinirdik o sıra. Yani öyle bir eğitimden geçtik ODTÜ kimya mühendisliğinde. Ama sonuç itibarıyla çok şey öğrendik, bunu da söylemem gerek, yani gerçekten çok iyi bir eğitim aldık ve de bu benim için gurur vericidir. Bana göre, Türkiye’nin kimya mühendisliği konusunda en iyi okulundan mezun oldum. Oradaki hocalarımıza bırakın sınavlarda nasıl soru sorulacağını kendilerine söylemek, öyle bir şey düşünmek aklımıza bile gelmezdi; o zamanki kültür buydu. Yani biz böyle bir eğitimden geldik sonuçta.

Öğrencilerimize bildiklerimizi en iyi şekilde öğretmek benim her zaman düsturum oldu, ama sorduğum sorulara da kimsenin “neden zor sordun” diye sormaya hakkı yok, haddi de yok diye o mesajla belirtmiştim öğrencilere. O zamanki öğrenciler belki biraz bu işin ciddiyetinin farkında değillerdi. Onların çocukluklarına verdim sonuç itibarıyla.

Taviz vermez bir eğitimcisiniz.
Evet, öyleyim.  Bu benim için önemli bir noktadır. Sonuçta iş ciddiyeti her zaman olmalıdır, yani derslerde en iyi şekilde olmanız lazım. Görevimizin gereği neyse onu yapmak durumundayız. Hocalık full-time yapılacak bir iştir. Part-time, hele hele some-time yapılacak bir iş değildir. Eğer bir işi hakkıyla yapacaksanız gerçekten en iyi şekilde yapmanız lazım, o işin gereği neyse onun yapılması lazım. 40 küsur senedir bu işteyim, 70’de başladığıma göre asistanlığa, 43 sene olmuş. 41 senedir ders veriyorum, böyle bir alışkanlık oluşuyor tabii insanda.

Hani bu konuda tabii ki taviz vermez durumdasınız doğal olarak, onun dışında öğrencilerinizle ilişkiniz gayet sıcak değil mi?
Evet, gayet sıcak tabii ki, yani kapım her zaman açık. Hacettepe’de 6 sene bölüm başkanlığı yaptım, Hacettepe klasik devlet üniversitelerinden bir tanesidir ama, modern bir üniversitedir. Öğrencilerin benim ofisime gelmeleri için iki tane sekreterden geçmeleri gerekirdi. Böyle olmasına rağmen kapım her zaman en küçük öğrencimden doktora öğrencime kadar herkese, her zaman açıktı. Bir sorunları varsa gelip bana doğrudan doğruya anlatabilirlerdi. O zamanlar da öyleydi, şimdi de öyle. Her zaman açık oldum öğrencilerime, her zaman bir şeyler vermek için elimden geleni yaptım. Bu benim için çok önemli, yani öğrencilerle her zaman medeni ilişkiler içerisinde olup onlara bir hocanın vermesi gereken her türlü imkanı sağlamak, her türlü bilgiyi aktarmak ve geleceğe yönelik onlara elimden gelen her şeyi vermek.



Hatırladığım kadarıyla, 2000 yılında üniversitenin henüz ilk akademik yılında, uluslararası çapta ve son derece saygın bir mesleki kuruluşa üye seçilmiştiniz, basın bültenini de ben yapmıştım.
Evet İngiltere’nin uluslararası ünlü kimya derneği olan The Royal Society of Chemistry’ye Fellow ünvanı ile Türkiye’den ilk kez ben kabul edildim. İşte bu ve diğer birçok mesleki kuruluşun üyesiyim, American Chemical Society’nin de üyesiyim. Onların toplantılarına çağrılı konuşmacı olarak davet ediliyorum neredeyse her sene. Bu sene gidemiyorum, çünkü aynı tarihlerde başka bir toplantıya katılmam gerekiyor.

Kariyerinizde, alanınızda Türkiye’yi uluslararası camiada temsil eden, tanınan, bilinen bir kişisiniz.
Onlardan birisiyim, Türkiye’de tabii tanınmış çok iyi bilim insanları, çok iyi hocalar var. Bu konuda Türkiye’yi en iyi şekilde temsil eden çok iyi bilim insanları olan arkadaşlarım var.  Ben de onlardan bir tanesi olmaya çalışıyorum.

Siz de onlardan birisiniz, mütevazı bir kişisiniz aynı zamanda. Biraz fakülte içinde, sağda, solda, dedim ya tırnak içinde, sizinle ilgili dedikodu almaya çalıştım. İki şeyden söz etmek istiyorum.
Bir; bu fakülteden bir öğretim üyesi, “Yuda Bey koridorda falan karşılaştığınızda hiçbir şekilde göz kontağı kurmayı esirgemez, ihmal etmez, ne zaman karşılaşsanız selam verir” dedi.
Ona çok önem veriyorum, bu insanlara karşı olan saygım, başka bir şey değil. Tabii aynı şekilde karşımdakilerden de bekliyorum. Bazı arkadaşlar ya çekingen oluyorlar veya ne bileyim dalgın oluyorlar, bazen koridorda yürürken böyle görmezden geldikleri de oluyor. Benden büyük veya benden genç olsun herkesle selamlaşmak, onlara bir saygı vesilesi, başka bir şey değil. Yani bunu da bekliyorum doğrusu karşımdakilerinden.

Bir nokta daha, sanırım bir dönem fakültenin panolarına, “Yuda Yürüm tek başına bir fakülteden çok daha fazla sayıda bilimsel eser yayınlayan kişi” diye bir yazı asılmış.
Bilmiyorum, o yazıyı görmedim. Zaten kimin ne kadar yayın yaptığı belli, yani Web of Science adresine girerseniz Sabancı’yla ilgili döküm yaptığınızda en çok yayın yapanlar arasında ikinciyim, benden çok yayın yapan İsmail Çakmak Hoca var, ondan sonra ben geliyorum. Sanırım Yaşar Gürbüz Hoca da benimle aynı sayıda, yayın yapmış.


Öyle bir sıralama.
Öyle bir sıralama varsa odur. Çalıştığım kurumu her zaman yüceltmek istemişimdir, onun için de elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bunun gereği nedir ve daha doğrusu bunun ölçüsü nedir? Yaptığınız yayınlar, öyle değil mi? Yaptığımız yayınlarla bu üniversitenin adını duyurmaksa onu yaptığıma inanıyorum doğrusu. 1999’dan itibaren, 14’üncü senem bu sene Sabancı’da, epey bir yayınım oldu, bu da benim için gurur vesilesidir. Sadece ben değilim, benim kadar üretken başkaları da var. Üretken diğer hocalarımızı ihmal etmemek lazım.

Eşiniz ile çok hoş bir çiftçisiniz, Perla Hanım güler yüzlü, şen, hoş bir hanım.
Perla’yla oğullarımızı büyüttük, şimdi torunumuzu büyütmeye çalışıyoruz. İnşallah daha çok torunlarımız da olur. Allah sağlığımızı bozmasın.

Mutlu musunuz Yuda Bey?
Çok mutluyum  şükür.

Aile hayatınızda da, mesleki kariyerinizde de...
Düzenli bir yaşam olunca tabii ki bu işe de yansıyor. Elbette, her ailede olduğu gibi bizde de inişler, çıkışlar olmuştur, rahatsızlıklar, hastalıklar vesaire. Sıkıntılı günlerimiz de oldu. Ama aile her zaman için çok önemli benim için, demin de söyledim, ailece beraber olmak çok önemli. Oğullarım bir yana, dünya bir yana, şimdi bir tane minik geldi, torunum bir yana, dünya bir yana.



Şimdi “oğullar da bir yana” mı diyorsunuz?
Yok, onların yeri her zaman farklı. Ama o küçük bebek insanı alıp götürüyor, onun yanında her türlü maskaralığı yapabiliyorsunuz. Yani o sert Yuda Yürüm gidiyor, onunla her türlü komikliği yapabiliyorum.

Büyükbabalık bir ikinci bahar, ikinci delikanlılık dönemi diyebilir miyiz?
Vallahi öyle herhalde. Hep söylerlerdi de, ne farkı var derdim. Bunun farkı şu: Bir kere bir varlık var onu çok seviyorsunuz, ama sorumluluğu sizde değil. Oğullarınız veya kızlarınızda da aynı duygu var ama, sorumluluk sizde bir kere. Siz torununuzu işte böyle seviyorsunuz, okşuyorsunuz, öpüyorsunuz, ondan sonra anasına, babasına veriyorsunuz ve gidiyorsunuz. Bütün dertleriyle onlar uğraşıyorlar tabii, uykusuyla, yemeğiyle...

Kaymağı sizde.
Evet, kaymağını alıyorsunuz, kaymağını aldığınız zaman da insana büyük haz veriyor tabii ki. O güzelliği var torun-büyükbaba ilişkisinin. O bakımdan çok mutluyuz Perla’yla beraber. En sabırsız olduğumuz zamanlar torunumuza gideceğimiz zamanlar.

Hayatta umduğunuz şeyleri buldunuz mu? Ne umdunuz, ne buldunuz, bir hayal kırıklığınız var mı?
Yani hiçbir hayal kırıklığım olmadı mesleki hayatım boyunca. Tabii genel sorun olarak şunu söyleyebilirim: Devlette hocayken çok sıkıntılı günlerimiz oldu, yani maddi olarak. Tabii devletin verdiği imkanlar çok kısıtlıydı, bu da aileye yansıyor ister istemez. Bütün hocalar, devletteki hocalar aynı sıkıntıyı çekmişlerdir benim gibi. Onun dışında önemli bir sıkıntım olduğunu zannetmiyorum.

Bu meslek bana hayatta düşündüğüm her şeyi verdi. Bilimsel bilinirlik, onun verdiği haz, sevdiğin bir işi yapabilmek imkanı, o çok önemli. İnsan sevmediği bir işi yaparsa mutsuz olur değil mi? Ben burada gerçekten sevdiğim bir işi yapıyorum ve çok mutluyum. Yurt dışı seyahatleri oluyor çok sık, tabii orada yeni insanlarla tanışıyorsunuz veya bildiğiniz kişilerle fikir alış verişi içerisinde oluyorsunuz, o çok güzel bir şey. Yani sevdiğim bu iş, beni daha mutlu yaptı, onu söyleyebilirim.

Çok güzel bir sohbet oldu Yuda Bey, teşekkür ederim.

Geçmişten bu yana 'Sakıp Sabancı Konferans Serisi'

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı Sakıp Sabancı’nın adını taşıyan, “Sakıp Sabancı Konferans Serisi”, saygın devlet adamlarının uluslararası siyasetteki en son gelişmeler hakkında görüşlerinin yanı sıra Türkiye’nin dünya siyasetindeki yerine uluslararası platformlarda dikkat çekmek amacıyla her yıl Brookings Enstitüsü ve Sabancı Üniversitesi işbirliğiyle düzenleniyor.

Her yıl Washington DC'den canlı yayın ile gerçekleşen konferans geride bıraktığı 9 yıl boyunca önemli konuşmacılara ev sahipliği yaparak, katılımcılarına ilk ağızdan günümüz dünya siyaseti değerlendirmesini dinleme deneyimi yaşattı.

2005 yılından bu yana düzenlenen konferans dizisinde sırasıyla;ABD Dışişleri Eski Bakanı Madeleine Albright, Dünya Bankası Eski Başkanı Paul Wolfowitz, ABD Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı Richard Holbrooke, ABD Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı, Büyükelçi Nicholas Burns, Oxford Üniversitesi Rektörü Chris Patten ve ABD’nin Avrupa, Avrasya İlişkilerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon ve Nato Eski Genel Sekreteri ve AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik eski Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Emekli ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski  konuşmacı oldular.

Fotogaleri

Konferanslarda uluslararası siyasete dair önemli açıklamalar yapıldı:


•    Sakıp Sabancı Konferans Serisi - I'in konuğu ABD Dışişleri eski Bakanı Madeleine Albright
‘Amerika, Türkiye ve Dünya’ konulu konferansta, 11 Eylül sonrasında dünyada, Türk-Amerikan ilişkilerinin kazandığı yeni açılımlar; Irak Savaşı’nın Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki etkisini ilişkin konuştu. (3 Mayıs 2005)

•   Sakıp Sabancı Konferans Serisi II’nin konuğu Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz, “Doğu ve Batı Arasındaki Köprü: Türkiye” başlıklı bir konuşma yaptı. Türkiye’deki gelişmeleri heyecan verici bulduğunu kaydeden Wolfowitz şunları söyledi: “Bu gelişmeler çok önemli, ancak Türkiye’nin önünde aşması gereken iki önemli sorun var: Birincisi, eğitim, ikincisi de özel sektörün sağlıklı bir şekilde gelişebilmesine olanak sağlanması…” dedi. (23 Mayıs 2006)

•    3. Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü töreninde konuşan ABD Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı Richard Holbrooke: “Türkiye’nin kaderi, Batı dünyasının bir parçası olmaktır” dedi. (10 Mayıs 2007)

•    Sakıp Sabancı Konferans Serisi - IV'ün konuğu ABD’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı Büyükelçi R. Nicholas Burns: “Yeni Bir Rota: Türk – Amerikan İlişkileri Üzerine Düşünceler”  başlıklı konuşmasında Türk – Amerikan ilişkilerinde yeni rotayı anlattı. (8 Mayıs 2008)

•    Sakıp Sabancı Konferans Serisi V'i Oxford Üniversitesi Rektörü ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Christopher Patten verdi. “Atlantik Bölgesi Ortakları: Çok Taraflı İlişkilerin Türkiye ve Avrupa’ya Getirdikleri” başlıklı konuşmasında Patten , Türkiye-ABD-Avrupa ilişkilerinin geleceğini değerlendirdi. (5 Mayıs 2009)

•    Sakıp Sabancı Konferans Serisi VI’da konuşan ABD’nin Avrupa ve Avrasya İlişkilerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon: “Türk ABD İlişkilerine Obama Yönetimi’nden Bir Bakış” başlıklı  konuşmasında, Obama Yönetimi’nin Türkiye’ye bakışı, Türkiye – ABD – Avrupa Birliği ilişkileri ile Türkiye’nin bölge ve dünya siyasetindeki rolü hakkındaki görüşlerini yansıttı. (17 Mart 2010)

•   Sakıp Sabancı Konferans Serisi VII'de Nato Eski Genel Sekreteri ve AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik eski Yüksek Temsilcisi Javier Solana konuştu. Solana "2011'de Türkiye, Avrupa ve Dünya" başlıklı konuşmasında, ağırlıklı olarak Ortadoğu’daki gelişmeleri; küreselleşme, bölgesel güvenlik ve kalkınma açısından değerlendirdi.

  • Sakıp Sabancı Konferans Serisi VIII'de Emekli ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski "Batı ve Türkiye: Geniş Küresel Mimarinin Şekillendirilmesindeki Rolleri" başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.

Sakıp Sabancı Konferans Serisi IX

Tarih: 2 Mayıs 2013, Çarşamba
Saat: 17.00
Yer: Sabancı Üniversitesi YBF Oditoryum, Orhanlı - Tuzla  (Washington DC'den canlı yayın ile gerçekleşecek.)
Konuşmacı: Kaushik Basu - Dünya Bankası’nın Kalkınma Ekonomisinden Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Baş Ekonomisti
Konu: Yükselen Ülkeler ve Değişen Dünya Ekonomisi 


Abone ol