Ana içeriğe atla

Çocuklar sordu, Levent Hoca cevapladı: İklim değişikliği nedir?

Çocuklar sordu, Levent Hoca cevapladı: İklim değişikliği nedir? eğitim videoları ve öğretmenler için etkinlik kılavuzları yayında!

Mercator-İPM Araştırmacısı Prof. Dr. Levent Kurnaz, İstanbul Politikalar Merkezi-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi desteğiyle, ortaokul ve lise öğrencilerine dönük etkinlikler içeren eğitim videoları hazırladı.

Serinin ilk dört videosunda “Hava Durumu Nedir?”, “İklim Değişikliği Ne Demek?”, “Sera Etkisi Nedir?” ve “İklim Değişikliğinin Etkileri Nelerdir?” sorularının cevabı aranıyor.  Videolarda ayrıca öğretmenlere dönük hazırlanmış etkinlik yönergeleri bulunuyor. 

"İklim Değişikliği Nedir" Tanıtım Videosu from Istanbul Policy Center on Vimeo.

Videoların tamamına ulaşmak için tıklayınız.

QS EECA sıralamasında 14. sıradayız!

QS EECA Sıralaması Açıklandı: Sabancı Üniversitesi 14. sırada

İngiltere merkezli yüksek öğretim derecelendirme kuruluşu QS, Gelişmekte Olan Avrupa ve Orta Asya Ülkeleri (Emerging Europe and Central Asia – EECA) Üniversite Başarı Sıralaması’nı açıkladı. Geçen yıl 17. sırada olan Sabancı Üniversitesi 3 basamak yükselerek bu yıl “En İyi 150 Üniversite” içinde 14. sırada yer aldı.

qs eeca sıralaması

QS University Rankings tarafından yapılan ve gelişmekte olan Avrupa ve Orta Asya ülkelerini (Emerging Europe and Central Asia-EECA) kapsayan "En İyi İlk 150 Üniversite" araştırmasında, Türkiye'den 16 üniversite yer aldı. Geçen yıl 17. sırada yer alan Sabancı Üniversitesi bu yılki sıralamada 3 basamak yükseldi.

Sabancı Üniversitesi’nin 14. basamakta yer aldığı sıralamada, ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi 11., Koç Üniversitesi 15., Boğaziçi ve İstanbul Üniversiteleri 17., İTÜ 30., Hacettepe Üniversitesi 34., Ankara Üniversitesi 56., Ege Üniversitesi 73., Gazi Üniversitesi 83. ve Dokuz Eylül Üniversitesi 91. oldu. 

Sıralama ile ilgili yapılan açıklamada, Avrupa ülkeleri ve Orta Asya ülkelerini kapsayan QS üniversiteler sıralamasının bölgelere göre yeni kriterler oluşturduğu belirtilerek, bu nedenle söz konusu sıralamanın QS dünya sıralamasından ayrıştığı ifade edildi.

Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Gürcistan, Macaristan, Kazakistan, Kosova, Kırgızistan, Letonya, Litvanya, Makedonya, Moldova, Karadağ, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan, Ukrayna ve Özbekistan olmak üzere 30 ülkenin dahil edildiği araştırmada ilk 150 arasında Türkiye'den 16 üniversite yer aldı.

Rusya'dan Lomonosov Moscow State Üniversitesi birinci, Novosibirsk State Üniversitesi ikinci, Çek Cumhuriyeti'nden Charles Üniversitesi üçüncü seçildi.

Puanların belirlenmesinde ağırlık anket sonuçlarına verildi:

Akademik saygınlık anket sonuçları (yüzde 30), İşveren saygınlık anket sonuçları (yüzde 20), öğrenci-öğretim üyesi oranı (yüzde 15), öğretim üyesi başına yayın (yüzde 10), Webometics'teki web etkisi (yüzde 10), makale başına atıflar (yüzde 5), doktoralı öğretim üyesi oranı (yüzde 5), uluslararası öğrenci oranı (yüzde 2,5), uluslararası öğretim üyesi oranı (yüzde 2,5).

Ulaştırma sistemlerinde sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi ve İstanbul Politikalar Merkezi, 5-6 Ekim 2015 tarihlerinde World Conference on Transportation Research Society - Special Interest Group: E1 Transport System Analysis and Economic Evaluation (WCTRS SIG E1 Workshop) çalıştayına ev sahipliği yaptı. Karaköy Minerva Palas’ta düzenlenen iki günlük çalıştayda akademiden ve iş dünyasından önde gelen isimler konuşmacı oldular.

Bu yılki konusu “Ulaştırma Sistemlerinde Yeni Bir Ölçümleme Devrimi Olarak Sürdürülebilirlik: İklim Değişikliği Çerçevesi” olarak belirlendi. Çalıştayda ulaştırma sistemleri ve iklim değişikliği üzerine çalışmalar yürüten akademisyenlerin ve iş dünyasından temsilcilerin bir araya gelmesi hedeflendi.

World Conference on Transportation Research Society

Toplantının açış konuşmalarını Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker, İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Füsun Ülengin yaptı. Prof. Dr. Nihat Berker konuşmasında küreselleşen dünyada ulaştırma sektörünün kazandığı önemin altını çizerek, bu sektörün gelişmesi ile iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik arasındaki bağa vurgu yaptı. Prof. Dr. Fuat Keyman da İstanbul Politikalar Merkezi bünyesinde sürdürülen iklim, enerji, çevre ve sürdürülebilirlik çalışmaları hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Füsun Ülengin, iklim değişikliği senaryolarında beklenen durumun küresel ölçekte 2°C’lik artış yönünde olduğunu, ve bu artışın %11’lik kısmının ulaşımdan kaynaklanacağını vurguladı. Ulaştırma yatırımları planlanırken, iklim değişikliği ve sürdürülebilirliğin mutlaka dikkate alınması gereken bir parametre olduğunu ve bu çalıştay sonucunda politika yapıcılara, bu konu ile ilgili değişkenlerin etkileşimini gösteren bir yol haritası çıkarılacağını belirtti.

Çalıştayın ilk gününün ilk konuşmacısı Karlsruhe Institute of Technology’den Eckhard Szimba oldu. Szimba, katılımcılara AB'nin ulaştırma politikaları hakkında bilgi verdi. Indian Institute of Science’dan Ashish Verma Bangalor'daki şehir içi ulaşım politikalarını anlatarak, şehir içi taşımacılığa farklı bir bakış açısından çözüm önerilerini sundu. Copenhagen Business School’dan Aseem Kinra, ulusal lojistik sektöründeki devrimi küresel tedarik zinciri boyutu ile ele aldı. Laboratoire d'économie des Transports’tan Yves Crozet sürdürülebilirliğin ulaştırma sektörüne getirdiği değişimler ve zorluklar konusunda konuştu. Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyeleri Çağrı Haksöz İpek Yolu’nda risk zekası ve tedarik zinciri konularında bilgi verdi. Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim üyesi Tevhide Altekin de sürdürülebilir tedarik zincirinde sosyal sorumlu lojistik konusunu ele aldı.

Çalıştayın ikinci günü Unilever Türkiye Gıda Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mustafa Seçkin’in endüstri oturumu ile başladı. Mustafa Seçkin, Unilever’in Lipton markası ile Karadeniz’deki çay üreticilerine yönelik geliştirdiği sürdürülebilirlik projesini anlattı. Ardından Karlsruhe Institute of Technology’den Werner Rothengatter, senkronize sürdürülebilir tedarik zincirinin tasarımı konusunda konuştu. Universidade de Lisboa’dan Rosario Macario sürdürülebilir olmayan ortamdan sürdürülebilirliğe uzanan yolu anlattı.

Neden-sonuç ilişkileri üzerine beyin fırtınası oturumunun ardından Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nden Ümit Şahin ve Ethemcan Turhan’ın panelist olduğu panele geçildi. Panelin  moderatörlüğünü Ömer Madra üstlendi.  Ömer Madra konuşmasında dünyadan iklim değişikliğinin neden olduğu doğal afetlere örnekler verdi.

Tolantının kapanış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Füsun Ülengin yaptı.

 


Sabancı'dan uluslararası sanat dünyasına pupa yelken…

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Meriç Algün Ringborg:İkinci yıl kendi seçtiğim dersleri de almaya başladıktan sonra Sabancı Üniversitesi'nin ne kadar büyük bir faydası olabileceğini anladım. Mesela sanat tarihi ve Erdağ Aksel’in dersini alırken aynı zamanda ekonomi dersleri de alıyordum. Bu da insanın bambaşka düşünme biçimleri kazanmasını sağlıyor. Kısacası sanata ilgim, sanatçı olma ve bu alanda çalışmalar yapma isteğim Sabancı Üniversitesi’nde ortaya çıkan bir durum oldu.”  

İnsanlarla ve içinde bulunduğumuz toplumla bağlantı kurabilen bir sanatçı olmaya çabalıyorum. İnanıyorum ki söylemek istediğim, aklıma gelen fikirlerin çoğu aslında diğer insanların da aklına gelebilecek şeyler. Çalışmalarımın hayatla olan bağlantısı benim için önemli.” 

2015-2016 akademik yılının ilk Çarşamba Sohbeti'nin konuğu uluslararası sanat dünyasından bir kişi. Henüz öğrenciyken uluslararası bienallere kabul edilen ve çok genç yaşta uluslararası arenada yıldızı parlayan 1983 doğumlu bir sanatçı Meriç Algün Ringborg. Meriç, Sabancı Üniversitesi 2007 lisans mezunu. Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programı mezunu olan Meriç, henüz yüksek lisans öğrencisiyken 2011 yılındaki 12. İstanbul Bienali’ne kabul edildi. Meriç’in bu şekilde başlayan uluslararası sanat dünyasındaki serüveni bence gayet heyecanlı bir şekilde devam ediyor ve öyle görünüyor ki çok uzun yıllar da bu serüven sürecek. Bizler de bu serüveni büyük bir zevk ve heyecanla izleyeceğiz. 

Lisans eğitimini 8 yıl, yüksek lisans eğitimini de 3 yıl (2012 İsveç, Stokholm Kraliyet Akademisi) önce tamamlayan Meriç bugüne kadar geçen sürede, 56.Venedik (2015), 12. ve 14.İstanbul (2011 ve 2015), 12.Cuenca (2014) ve 19.Sidney (2014) olmak üzere 5 bienale katıldı, İsveç, Kanada, ABD ve Hollanda’da kişisel sergiler açtı. Bu yıl 9 Nisan-26 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki “Buluşma” sergisinde yer alan 20 Sabancı Üniversiteli sanatçıdan biri oldu. Meriç, Sabancı Üniversitesi’nin gurur duyduğu uluslararası arenada çeşitli alanlarda adından söz ettiren yüzlerce mezunundan biri. Meriç Algün Ringborg ile Sabancı Üniversitesi’ndeki öğrencilik yılları, üniversitenin eğitim sisteminin gelişimine katkısı, etkilendiği hocaları, yaşam yolundaki yönünü sanata çevirmesi ve uluslararası çaptaki sanat çalışmalarına ilişkin sohbet ettik. Birinci bölümü bugün devamını da haftaya okuyacaksınız. 

Sanatçı olmayı üniversiteye girmeden önce de istiyor muydun?  Sabancı Üniversitesinin öğrencilerine alan değiştirme imkanı verdiği sisteminden yararlandın mı?

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- Eğitim hayatım boyunca başarılı bir öğrenciydim fakat lisenin sonlarına doğru özellikle üniversite giriş sınavı stresinden dolayı okuldan çok sıkılmıştım. Ezbere dayalı eğitim sisteminden ötürü okulu sorgulamaya başlamıştım ve ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Ailemin de yönlendirmesi ve teşvikiyle Sabancı Üniversitesine girdim. İlk yıl zorunlu olduğumuz Temel Geliştirme Dersleri kapsamında bir sürü farklı ders almak açıkçası kapasitemi zorlamıştı ama aralarında örneğin “İnsan ve Toplum Bilim” dersi gibi bana çok enteresan gelenler de olmuştu. İkinci yıl kendi seçtiğim dersleri de almaya başladıktan sonra Sabancı Üniversitesinin ne kadar büyük bir faydası olabileceğini anladım. Mesela sanat tarihi ve Erdağ Aksel’in dersini alırken aynı zamanda ekonomi dersleri de alıyordum. Bu da insanın bambaşka düşünme biçimleri kazanmasını sağlıyor. Kısacası sanata ilgim, sanatçı olma ve bu alanda çalışmalar yapma isteğim Sabancı Üniversitesi’nde ortaya çıkan bir durum oldu. O nedenle her zaman sanatçı olmak istiyordum diyemeyeceğim. 

Sanat ve sosyal bilimler fakültesine girdin değil mi?

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- Evet, yani fakülte değiştirmedim.

Sabancı Üniversitesinde öğrenciyken sende iz bırakan hocalar ve enteresan anılar var mı?

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- Görsel sanatlar programı daha çok Erdağ Aksel ve Selim Birsel’in yönlendirdiği, yonttuğu bir program. Bence bu iki hocanın biz öğrencilerine verdikleri, öğrettikleri arasındaki denge bu programın en sağlam öğesi. Erdağ Aksel’in Görsel Dil dersinde öğrendiğim en önemli şeylerden biri bütünün onu oluşturan parçalarla olan ilişkisi ve en ufak detayın bile o bütünün anlamını etkiliyor olması. Eğer ortaya bir form çıkarıyorsanız, her detayını önemsemeli ve hiçbir kısmını rastlantıya bırakmamalısınız (tabii amacınız rastlantısal bir şey yapmak değilse). Selim Birsel’den ise nesneler ile kavramlar arasındaki bağlantının önemini öğrendim diyebilirim. Fakat okuldayken yaptıklarım o sırada ne anlatmak istediğimi bilemediğim için tamamen görsel denemelerdi. Ancak Sabancı’dan mezun olduktan ve İsveç’e gittikten sonra görsel denemelerimi kavramsal çalışmalara dönüştürebildim. 

Sabancı Üniversitesi’nde lisans eğitiminde edindiğin tecrübe lisansı bitirdikten sonra İsveç’e gidip apayrı bir dünyaya girdiğinde birden su üstüne çıkmış gibi oldu. 

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- Aslında lisans eğitimimde öğrenmiş olduklarımı bir şekilde hayata geçirebildiğim yer İsveç oldu çünkü sınırlar geçmek, lisan değiştirmek, başka bir topluma ayak uydurmak gibi birden oldukça zorlayıcı deneyimler edinince, sanatı iletişim aracı olarak kullanarak yaşadıklarımı anlatmak istedim. Bir bakıma içinde bulunduğum can sıkıcı durumu görsel dil aracılığı ile pozitif bir şeye dönüştürdüm diyebilirim. Görsel dil herkesin okuyabileceği bir dil, o yüzden kendinizi dışarıda hissettiğiniz bir yerde iletişim için çok uygun. Nitekim, kısa zamanda yaptığım çalışmalar sayesinde İsveç’deki sanat dünyasının bir parçası oldum ve kendimi buraya ait hissedebilmeye başladım.

Kendini nasıl bir sanatçı görüyorsun? 

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- İnsanlarla ve içinde bulunduğumuz toplumla bağlantı kurabilen bir sanatçı olmaya çabalıyorum. İnanıyorum ki söylemek istediğim, aklıma gelen fikirlerin çoğu aslında diğer insanların da aklına gelebilecek şeyler. Çalışmalarımın hayatla olan bağlantısı benim için önemli. 

Yüksek lisans eğitiminin çalışmalarına etkisinden söz eder misin?

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- 2007’de İsveç’e taşınmanın ardından 2010-2012 yılları arasında İsveç Kraliyet Akademisi’nin Güzel Sanatlar programında yüksek lisansımı tamamladım. Akademi benim için harikaydı çünkü ne yaratmak istediğimi biliyordum fakat atölyem, finansal imkânım ve çevrem yoktu. Okul bu bakımdan eşi bulunmaz bir ortamdı ve benim için birçok kapı açtı. Ders almak diye bir sistem yoktu, yalnızca serbest atölye pratiği ve süpervizörler vardı. Tez yazmak zorunluydu fakat akademik olması gerekli değildi. Kısacası oldukça yaratıcı olmayı gerektiren bir süreçti. 

Buluşma sergisindeki işin, ödünç alınmayan kitapların yer aldığı bir kütüphane bölümüydü. Tüm sergi boyunca bu çalışman insanların çok ilgisini çekti. Ben de şahit oldum sergiyi gezenler ödünç alınmayan kitaplar ile duygusal bir bağ kurdular. 

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- Geçtiğimiz sezon Sakıp Sabancı Müzesi’nde gösterdiğim Ödünç Alınmayan Kitaplar Kütüphanesi ilk olarak 2012 yılında yüksek lisansımın bitirme projesi olarak hayata geçmişti. İşin kavramsal çerçevesi bir kütüphaneden daha önce hiç ödünç alınmamış kitapların sergiye taşınarak gösterilmesi ve daha sonra kütüphaneye geri götürülmesini içeriyor. Şimdiye kadar 6 kez gerçekleştirmiş olduğum bu çalışma her seferinde farklı farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Ama ortak olan bir şey var o da kitapların daha evvel ödünç alınmamış olduğunu duyunca insanlarda hemen bir şefkât ve merhamet duygusu oluşması. Bu da bence çok evrensel bir şey.

Gerçekten izleyende şefkat duygusu uyandırıyor. İlgi gösterilmeyene,  kenarda bırakılmışa, itilmişe karşı bir şefkat duygusu. Bu işi yaparken böyle bir şey düşündün mü? 

MERİÇ ALGÜN RINGBORG- Tabii ki. Bu kitaplar aynı zamanda bir kenara itilmiş, unutulmuş, ilgi görmemiş veya başkalaştırılmış birtakım şeyleri de simgeliyorlar. Ve aslında su üzerine çıkartıldıkları zaman diğer kitaplardan çok da farklı değiller. Daha önce Ekvador’da yaptığım versiyonunda İlahi Komedya gibi oldukça klasik bir kitabın daha önce hiç ödünç alınmamış olması gibi. İnsani bir durum da söz konusu. Birbirimize bu kadar yabancılaştığımız bir zamanda, belki de bize insan olmanın kırılganlığını da hatırlatıyor. Belki de o kitap diğer kitapların arkasına düşmüştü, kim bilir? 

Devam edecek…

Müze'de The Sky Event / Gökyüzü Etkinliği

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde Akbank Sanat’ın desteğinde düzenlenen ve büyük bir ilgi gören “ZERO. Geleceğe Geri Sayım” sergisi, 23-24 Ekim 2015 tarihlerinde sanat, bilim, mimari ve teknolojinin buluşmasını kutlayarak gökyüzüne uzanacak The Sky Event / Gökyüzü Etkinliği’ne ev sahipliği yapacak.


ZERO’nun sanatı ve teknolojiyi birleştiren devrimci prensiplerine paralel olarak planlanan “The Sky Event / Gökyüzü Etkinliği” kapsamında, dünya ve Türkiye sanat çevrelerinden önemli isimlerinin ZERO’yu her yönüyle değerlendireceği konferanslar ve ZERO kurucusu sanatçı ve MIT Görsel Sanatlar Bölümü yöneticisi Otto Piene’nin sanat ve teknolojiyi buluşturduğu açık hava heykelleri “Şişme Objeler”in performansı yer alacak.

“The Sky Event / Gökyüzü Etkinliği” kapsamında, 23 Ekim Cuma günü sanat eleştirmeni ve küratör Beral Madra, ZERO kurucusu Otto Piene'nin eşi, MIT öğretim görevlisi ve sanatçı Elizabeth Goldring Piene, MIT Müzesi’nde teknoloji ve sanat üzerine küratöryel çalışmalarda bulunan Laura Knott, Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı ve 2016 İstanbul Tasarım Bienali küratörü Mark Wigley’nin katılımıyla ZERO'nun dünü, bugünü ve geleceğinin tartışılacağı bir konferans serisi düzenlenecek.

24 Ekim 2015 Cumartesi günü gerçekleştirilecek gökyüzü performansında ise sanatçılar ve gönüllü öğrencilerden oluşan bir grup, Otto Piene’nin 1969 yılında yarattığı “Gökyüzü Sanatı” kavramıyla beraber ürettiği “Şişme Objeler” eşliğinde performans gerçekleştirecek. Sakıp Sabancı Müzesi’nin terasından Emirgan’ın gökyüzüne bırakılacak açık hava eserleriyle gökyüzü, bulutlar arasında sonsuz bir tuvale dönüşecek.

“Gökyüzü Sanatı” nedir?

ZERO kurucularından Alman sanatçı Otto Piene’nin kariyeri boyunca MIT’de yürüttüğü akademik çalışmalarının bir uzantısı olan “Gökyüzü Sanatı” kavramı, sanatçının sanat, bilim ve teknolojiyi bir araya getiren sanat pratiğinin yanı sıra, II. Dünya Savaşı’na dair yıkıcı tecrübelerinin de yeniden yorumu niteliği taşıyor. Savaş sırasında gece karartmaları ve bombalara sahne olan gökyüzünün, aslında yarına dair olumlu vaatlerle insanın hayal edebileceği en büyük tuval olduğu fikriyle yola çıkarak gökyüzü için eserler üretmeye başlayan Piene, gökyüzü sanatı fikrini “Savaş sırasında gökyüzüne dair keyif duygularının yerini dehşet almıştı. Savaş bittiğinde ise gökyüzünü kutlama dürtüsü ve sevinci ortaya çıktı, bununla beraber de gökyüzü sanatı fikri.” sözleriyle yorumluyor. Bu anlamda 23-24 Ekim’de Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleştirilecek “The Sky Event / Gökyüzü Etkinliği”, olumsuzluk atmosferinde bilgi, yenilik ve umudun kutlamasının yanında geleceğe dair iyimser bir temenni olarak öğrenci ve sanatseverlerle buluşacak.

Etkinlik Programı:


 23 Ekim Cuma

14:00 – 17:00  Konferans: Beral Madra, Mark Wigley, Elizabeth Piene, Laura Knott

• 24 Ekim Cumartesi

14:00 – 18:00  Gökyüzü Performansı

AB'ye vize kalkacak mı?

Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler 2004 mezunumuz Melih Özsöz, CNN Türk'te Mirgün Cabas'ın sunduğu "Her Şey" programında Türklerin AB ülkeleri için vize muafiyetini değerlendirdi.

Programı izlemek için tıklayın


Toplumsal Cinsiyet Mükemmeliyet Merkezi

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun çalışmalarına Mükemmeliyet Merkezi olarak devam edeceği, 15 Ekim 2015 Perşembe günü düzenlenen toplantı ile duyuruldu. Merkez’in ilk etkinliği olarak, duyuru toplantısında ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nden Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü'nü de yürütmüş Prof. Dr. Yakın Ertürk "Barışta ve Savaşta Kadına Şiddetle Mücadele" başlıklı bir konferans verdi.

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu toplumsal cinsiyet eşitliği ve farkındalığı konusundaki öncü çalışmalarına Mükemmeliyet Merkezi olarak devam edecek. 

Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi'nin ilk etkinliği 15 Ekim 2015 Perşembe günü saat Sinema Salonu'nda gerçekleşti. 

Toplantının açılış konuşmasını Sanat ve Sosyal Bilimler Dekanı Ayşe Kadıoğlu gerçekleştirdi. Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Ayşe Betül Çelik, Forum’un bugüne kadarki bazı çalışmaları hakkında bilgi verdi. Ardından; Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Alev Topuzoğlu, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Özge Akbulut, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Proje Yöneticisi Sevda Alkan, Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Nakiye Boyacigiller Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi bünyesinde  ve Merkez ile işbirliği içinde gerçekleştirilen çalışmaları aktardılar. 

Etkinliğin ana konuşmacısı ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nden Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü'nü de yürütmüş Prof. Dr. Yakın Ertürk "Barışta ve Savaşta Kadına Şiddetle Mücadele" başlıklı bir konuşma yaptı.

“Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin yaşanan katliam karşısında vicdanını gördüm”

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Ayşe Kadıoğlu konuşmasına 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’daki bombalı saldırıda yaşamlarını kaybedenleri anarak başladı. 

Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun fakülteler üstü bir yapısı olduğuna dikkat çeken Ayşe Kadıoğlu, Mükemmeliyet Merkezi ile çalışmaları daha ilerletmeye doğru yelken açıldığını söyledi. 

Bugün Türkiye’nin nefes alınmaz ortamının temelinde de erkek egemen bir yapı olduğunu belirten  Kadıoğlu, “Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Mükemmeliyet Merkezi olarak diğer kurumlarla birlikte calışmaya, birbirimize sarılmaya devam edeceğiz” diyerek sözlerine son verdi.

"Barışta ve Savaşta Kadına Yönelik Şiddet"

Toplantının ana konuşmacısı Yakın Ertürk şiddetin hem savaşta hem barışta kadını hedef aldığını söyleyerek sözlerine başladı. Ancak kadının duruşunun duruma göre de değiştiğine vurgu yaptı.  

Toplumsal cinsiyet kavramının ilk ortaya çıkış halinden fazlasıyla saptığına dikkat çeken Yakın Ertürk, analitik olarak ortaya çıkan kavramların popülerleştikçe içinin boşaldığını söyledi. İnsanların toplumsal cinsiyet olgusunu “kadın” kelimesini kullanmamak, kadın ve erkek farklıdır demek için kullandıklarını söyledi. Yakın Ertürk, toplumsal cinsiyet kavramının feminizm açısından önemine dikkat çekti. 

Yakın Ertürk, kadına yönelik şiddetin kendi içinde izole bir mağduriyet gibiyken nasıl uluslararası platforma taşındığı konusuna da değindi. Kadına şiddet gösterenlerin alkolik veya şiddete yenik düşen erkek şeklindeki açıklamalara karşı çıkılması gerektiğine vurgu yapan Ertürk, kadının statüsü alanındaki çalışma konularından birinin de kadına şiddet olduğunu ifade etti. 

Ulus devletin çözülmesi ve kadın hakları

Kadına yönelik şiddetle diğer şiddet türleriyle aynı kaynaktan beslendiğini söyleyen Ertürk, ikna mekanizmalarının çöktüğü anda şiddetin başladığını belirtti.  Soğuk savaş sonrası dönemde ulus devlet yapısının sarsıldığını ve çözülmeler başladığını söyleyen Ertürk, bunun da beraberinden şiddeti getirdiğini belirtti. Yakın Ertürk “Şiddet türleri sayıldığında etnik farklılıklara dayalı şiddet; sınıf yapısındaki değişiklerden kaynaklanan, kent merkezlerinde sayıca artan kitlelerin şiddeti ve son olarak çete şiddeti dile getiriliyor. Ataerkil şiddet açıkta bırakılıyor” dedi. 

Küreselleşme ile iş yapış şekillerinin değiştiğine dikkat çeken Yakın Ertürk, aynı zamanda kadın hareketinin istekleri ile ataerkil düzenin de değiştiğine vurgu yaparak, bunun da ataerkil şiddeti artırdığını söyledi. Bunun bir sonucu olarak şiddetin artık normalleştiğine ve yaygınlaştığına dikkat çekti.

Ulus devletin çözülmesiyle bireylerin uluslararası insan haklarına erişebildiklerini söyleyen Ertürk, 1990’lara kadar insan haklaranının yaygın olmama sebebi olarak ise ulus devlet yapılarını gösterdi. Kadınların Birleşmiş Milletlerin kuruluşundan itibaren ulusal düzeyde ulaşamadıkları haklara uluslararası platformda ulaşmaya çalıştıklarını söyledi.

“Yasalar kadınların mücadelesine dayanak olduğu için önemlidir”

Yasaların kadınların mücadelesine dayanak olduğu için önemli olduğunu belirten Yakın Ertürk,  CEDAW Sözleşmesi hazırlanırken kadına yönelik şiddet kadınların sözleşmede yer alması için en çok uğrastıkları madde olduğuna dikkat çekti. 90’lı yıllarda bu açığın kapatıldığını dile getiren Ertürk, CEDAW Komitesi’nin 1992 yılındaki tavsiye kararında şiddet maddesinin eklendiğini belirtti.

Yakın Ertürk 90’lı yıllarda bu alandaki mekanizmalar ve bu yöndeki kararların çok önemli açılımlar getirdiğini söyledi. 1993 yılındaki Viyana Konferansı’nda kadına yönelik şiddetin kararlaştığını ifade etti ve “Hatta gayrıresmi mahkemeler oluşturuldu. Örneğin “comfort women” konusu dile getirildi. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele deklarasyonu kabul edildi. Bu deklarasyondaki maddelerin denetlenmesi icin raportörlük oluşturuldu” dedi.

Kadınların insan hakları sistemine sahip çıkarak kendi haklarını geliştirdiklerine vurgu yapan Yakın Ertürk, kadına şiddetin bir gündem maddesi olmasının dönüştürücü yanı olduğunu belirtti. Kadına şiddetin gündelik yaşamı ve doğruymuş gibi görünen durumu tartışmaya açtığını söyledi.  Devletin de aile reisliği kavramıyla aile içindeki düzenlemeyi erkeğe vermesinin ataerkil sistemin bir yansıması olduğuna dikkat çekti. 

90’lı yılların insan hakları açısından da çok önemli olduğunu belirten Yakın Ertürk, Yugoslavya ve Ruanda savaşlarının yaşandığını ve bu savaşlarda kadına yönelik şiddetin stratejik olarak kullanılmasının tepki çektiğini dile getirdi.  O yıllarda Roma Statüsü’nün kabul edildiğini belirten Yakın Ertürk,  Birleşmiş Milletler içinde güvenlik konseyi çok önemli olduğunu, 2000 yılında kadın, güvenlik ve savunma konulu kararı aldığını söyledi. Bunun bir dönüm noktası olduğuna vurgu yapan Ertürk, “Temelinde kadının mağduriyetten korunması ve güçlenmesine dayanır. Türkiye o noktaya gelemedi. dedi.

Toplumsal cinsiyet analizi yapılmadığı sürece, kadın üzerindeki savaşın devam edeceğini söyleyen Yakın Ertürk, savaşta cinsel şiddeti kadına yönelik şiddetten ayırarak parçalanmışlığa yol açtığını belirtti.  Örnek olarak; Kongo’nun zenginliğin yanında çok fakir bir ülke olduğunu, kendisinin oraya raportör olarak gittiğinde barış imzalanmasına rağmen kadına yönelik şiddetin cinsel şiddete dönüştüğünü söyledi. 

Yakın Ertürk, Türkiye’de 80’li yılların önemine değindi. Küresel politikaya geçişin yaşandığı bu dönemde,  kadın hareketi ve Kürt hareketinin devleti sorgular hale geldiğini ve devlet hegamonyanın sarsılmasının şiddeti doğurduğunu söyledi. 

Bugün terörle mücadele ve ulusal güvenliğin devletlerin gündeminde olduğu için insan haklarının feda edildiğini söyleyen Yakın Ertürk, “Kadına yönelik şiddeti, barış ve savaşa indirgemek basite indigemektir” dedi. Erkeklerin doğasında savaşmanın olmadığını, bunun politikalarla geliştirildiğini söyledi. 

EDU, Akkök Yönetici Geliştirme Programı’nda 3. Grup Mezunlarını Verdi.

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi – EDU ve Akkök Holding işbirliği ile gerçekleştirilen Akkök Yönetici Geliştirme Programı, 4 Eylül 2015, Cuma günü Sabancı Üniversitesi Tuzla kampüsünde düzenlenen sertifika töreniyle üçüncü grup mezunlarını verdi.

Sertifika törenine Akkök Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve İcra Kurulu Başkanı Ahmet Dördüncü, Holding İK Direktörü Şerife Füsun Ömür’ün yanı sıra birçok üst düzey yönetici katıldı.

Farklı birimlerde görev alan ve 20 kişiden oluşan orta ve üst düzey yönetici grubunun katıldığı eğitimler   Mart 2015 – Eylül 2015 tarihleri arasında gerçekleşti. Her ay bir modülün ele alındığı Yönetici Geliştirme Programının amacı ortak bir liderlik kültürü yaratmak, “Strateji, Liderlik ve İnsan Kaynakları konularına odaklanarak Akkök Grup Şirketleri Yöneticilerinin gelişimini desteklemektir.

Akkök Holding ve Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi – EDU, programın tasarım aşaması dâhil yaklaşık 2 yıldan uzun bir süredir işbirliği yapıyorlar. Uzun dönemli olan bu işbirliği her yıl gelişerek devam ediyor. İşbirliği kapsamında 2015 yılında iki yönetici geliştirme program tamamlandı. 

Melsa Ararat W20 Zirvesi'ne katıldı

Melsa Ararat konuk uzman olarak katıldığı W20 Zirvesi'ndeki yönetim kurullarında kadınlar için esnek kota önerisi kabul edildi.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Dr. Melsa Ararat, W20 Zirvesi’nde “Kamuda ve Özel Sektörde Kadınların Liderliği” konusunda üye devlet temsilcilerine hitap etti. Melsa Ararat'ın önerisi W20 Zirvesi'nde kabul görerek, G20 Toplantısı'nda sunulacak.  W20, küresel ekonomik büyümede toplumsal cinsiyet kapsayıcılığını sağlayarak, G20 ülkelerinde kadınların ekonomik güçlenmesini hedefleyen bir oluşumdur.

Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Melsa Ararat'ın W20 İstanbul Üçüncü Oturum'daki konuşması: Kamuda ve Özel Sektörde Kadın Liderler

17 Ekim 2015

Sayın başkan ve değerli katılımcılar,

Kadın liderlere ilişkin ilk W20 toplantısında konuşma davetinize teşekkür ederim. Ben bir akademisyen, feminist ve sosyal aktivistim. Çalışmalarım kurumsal yönetim, özellikle de şirket performansının belirlenmesinde yönetim kurullarının rolü üzerine odaklanıyor. Aynı zamanda, üyeleri arasındaki 45 ülkeden dünyanın en büyük kurumsal yatırımcılarını kapsayan Uluslararası Kurumsal Yönetim Ağı'nın yönetim kurulunda yer alıyorum. Türkiye ve Birleşik Krallık vatandaşı ve Hollanda'da yerleşik bir birey olarak, toplumsal cinsiyet çeşitliliği ve yönetim konularında çeşitli uluslararası araştırma ve savunuculuk faaliyetlerine katılıyorum.

Edindiğim bilgilere dayanarak vardığım nokta, dünya çapında araştırmacıların ve yatırımcıların yönetim kurullarında cinsiyet çeşitliliğinin performansı arttırdığı, dolayısıyla şirketlerin ekonomik, sosyal ve son kertede finansal performanslarına olumlu etkide bulunduğu konularında hemfikir olduğudur. Geçen on yıldaki araştırmalardan ve deneyimlerden elde edilen bir ortak nokta da, kurumların yönetim kurullarında kadınların ciddi temsiliyet zorluğu yaşamasının kadın aday eksikliğinden değil, kemikleşmiş kurullar ve kötü yönetimden kaynaklandığıdır. Bu sorunu çözmek için bazı ülkeler "uy veya açıkla" mekanizmaları, gönüllülük esasına dayalı hedefler ve güçlendirici inisiyatiflerden yararlanırken, Avrupa ülkeleri mevzuat ile getirilmiş kotalar yönünde tercih kullanıyor. Ne yazık ki, kanunen bağlayıcı kotalar dışında hiçbir yöntem ya sonuç vermedi ya da verdiği sonuçlar sürdürülebilir olmadı.

Yasal zorunluluğun tartışmalı bir konu olduğuna katılıyorum fakat yönetim kurullarında erkeklerin sürekli olarak fazla temsiliyet elde etmesinin de açıklanabilir yanı yok.  W20'nin tebliğ taslağı, G20 ülkelerine kadınların cam tavanları kırması için hedefler veya kotalar belirleme çağrısı yapıyor. Hedefler koymak işe yarar fakat kanunlarla desteklenmedikleri ve yaptırımlar  uygulanmadığı sürece yavaş sonuç verirler. Üye ülkelerin yönetim kurullarında kadın oranlarının ve kadınların işgücüne katılım oranlarının, yüzde sıfır olduğu Suudi Arabistan istisnası dışında, %3 ila %29 arasında değişiyor olması da unutulmamalı. Bu farklar, kurullarda cinsiyet çeşitliliğinin arttırılması için yapılacak çalışmaların büyüklüğünün ve kapsamının üye ülkeden üye ülkeye değişeceğini gösterir. Buradan hareketle tebliğ taslağının aşağıdaki gibi genişletilmesini öneriyorum:

"W20, G20 üye ülkelerini ekonomik ve sosyal açıdan ağırlık taşıyan şirketlerin yönetim kurullarında ulusal çapta belirlenmiş cinsiyet çeşitliliği hedeflerini, bu hedeflere ulaşmanın hukuki yollarına belirlemeye davet eder.  Belirlenecek hedef, temsiliyet eksiği yaşayan cinsiyet için en az %25 olmalı ve ülkenin halihazırdaki oranından en az %25 daha yüksek olmalıdır.  Hedefler, teşvikler ve yaptırım mekanizmaları, 2025 yılına ya da eşitlik sağlanana kadar hedefe ulaşılmasını kolaylaştıracak hukuki araçların ve çalışma programlarının anlaşılmasını sağlayacak şekilde kamuya açıklanmalıdır. W20 ayrıca üye ülkelerin hedeflerini, hukuki araçlarının ve çalışma programlarını belirleyip bunları W20 2016'da paylaşmaya hazırlanmasını da tavsiye eder."

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
 
Tebliğ Taslağı:

Giriş:


"Kadınların yönetim kurullarında yer almamasının toplumlar üzerinde sonuçları vardır. Çalışmalar, kurullarında daha fazla kadın olan kurumların farklı davrandığını gösterir. Bu kurumlar daha tüketici odaklı, daha şeffaf, daha fazla çevre bilincine sahip, kadın çalışanlara yönelik insan kaynakları politikaları daha olumlu kurumlardır. Kurullarda kadın olması halinde kadın çalışanların motivasyonu da yükselmektedir. Kadın direktörleri olan kurumlarda toplu işten çıkarmalara da daha az rastlanmaktadır. Kadınların güçlendirilmesi ekonomileri canlandırır, üretkenliği ve büyümeyi teşvik eder. Yaşanan finansal krizin ardından çeşitli yorumcular ve hükümet mensupları, bazı büyük kurumlarda yaşanan trajik çöküşlerin, finansal performans odaklı risk alma kültürünü dengelemek üzere kurullarda daha fazla kadın bulunsaydı daha hafif yaşanacağını öne sürmüştür. Bu görüşü destekleyen bazı çalışmalarda, kadınların risk alma konusunda daha fazla paydaş odaklı olduğunu ve erkeklere göre riskten kaçınmayı daha çok tercih ettiğini ortaya koydu.

Siyasi temsilde kadın kotaları, kadınların durumunu yasalar ve politikalar yoluyla iyileştirmeyi teşvik etse de, ekonomik veya finansal kaynakları paylaştırma, insan sermayesini geliştirme, siyasi lobicilik yoluyla yasa ve yönetmelikleri etkileme gücü bulunan kurumların yönetim kurullarında kadın kotaları olmadan etki gösteremez. Dünya borsalarında işlem gören en büyük kurumlar, global ticarette büyük rol oynamanın yanı sıra faaliyet gösterdikleri ulusal ekonomilere de ciddi katkıda bulunurlar. Bu şirketlerin kararları sadece faaliyetleri ve çalışanları üzerinde değil, ekonominin bütünü üzerinde büyük etkiye sahiptir.
Ayrıca, kadınların kariyerlerinde eğitim, danışmanlık ve destek ile kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, yönetim kurullarında çeşitliliğe ulaşılmasının önemli yolları arasındadır.1"

W20'nin teklifi:

"Karar verici rollerde bulunan kadınlara yönelik kota veya gönüllülük esasına dayalı hedefler kararlaştırılmalıdır. W20'nin hedefi, toplumsal cinsiyet kapsayıcılığında bir sonraki adıma geçilmesi için kurumların yönetim kurullarında ve CEO'lar arasında kadın oranının 2020 itibariyle %25'e çıkarılmasıdır."


1 Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (2011), Türkiye'de Yönetim Kurumlarında Cinsiyet Dengesi ve Kadınların Güçlendirilmesi.


Turquality’de 12. Dönem Mezuniyet Töreni

TC. Ekonomi Bakanlığı’nın himayesinde ve Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Bilkent Üniversites tarafından eş zamanlı olarak yürütülen Turquality Yönetici Geliştirme Programı’nda 12. Dönem sertifika töreni Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin katılımıyla TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Dış Ticaret Kompleksi’nde gerçekleşti. 

turquality töreni

Törende konuşma yapan Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sondan Durukanoğlu Feyiz, Turquality Programı’nın Sabancı Üniversitesi açısından önemine değindi. Katılımcıların Sabancı Üniversitesi’nin alanlarında en iyiler arasında yer alan öğretim üyelerinden ders aldıklarının altını çizen Sondan Durukanoğlu Feyiz, programın Türkiye genelinde yaygınlaştırılmasını arzu ettiğini ve bu kapsamda Sabancı Üniversitesi’nin programa katkılarının devam edeceğini belirtti.

Tören, 12. Dönem katılımcılarının kişinin sertifikalarını almaları ile sona erdi. Sabancı Üniversitesi katılımcısı 34 kişi sertifikalarını Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Sabancı Üniversitesi Rektörü Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sondan Durukanoğlu Feyiz’den  aldılar.

Abone ol