Ana içeriğe atla

Silikon Vadisi’ni Farklı Yapan Ne?

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Mikroelektronik Mühendisliği 2005 lisans, Sanayi Liderleri Elektronik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimi 2007 yüksek lisans mezunumuz Ergi Şener Silikon Vadisi'ni değerlendiriyor. 

Silikon Vadisi tartışmasız bir şekilde dünyanın teknoloji başkenti, artık neredeyseinovasyonla eş anlamlı olarak kullanılan bir terim. Bölge, Dünyanın en yenilikçi, en değerli, en yıkıcı teknoloji şirketlerinin merkezlerinin adresi olmasının yanında; dünyadaki en fazla risk sermayesi şirketlerine ve mühendislik alanında önde gelen üniversitelere de ev sahipliği yapmakta. Tüm bu partilerin birbirleri ile etkileşimli ve birbirinden beslenecek şekilde faaliyetlerini sürdürmelerine olanak sağlayan bir ortam sağlamakta, Silikon Vadisi. Her yıl, pek çok üst düzey yönetici ve devlet adamı, Vadi’yi ziyaret ederek, bölgeyi farklı kılan unsurları yerinde gözlemlemeyi ve kendi ülkelerinde, şirketlerinde bu modeli uygulamayı hedefliyor. Ancak, sürekli örnek almasına rağmen, şu ana kadar Silikon Vadisi’nin benzeri ortaya çıkmadı.

Hani bir söz vardır: “Havasından mı, suyundan mı, yoksa toprağında mı?” deriz ya… Acaba bununla mı ilgili? Yoksa Vadi’deki insanların genetik özellikleri mi farklı? Genetik olarak üstün bir ırka mı sahip Silikon Vadisi?.. Açıkçası, havayla, suyla, genetikle, iklimle ya da güzel binalarla  de ilgili değil, bu farklılık… Dünyanın dört bir yanından (Türkiye’den de dahil) pek çok eğitimli, donanımlı insan her sene Silikon Vadisi’ne beyin göçüne devam ediyor ve gidenler oranın dinamiklerine, iş yapış biçimine ve kültürüne ayak uydurmak zorunda kalıyor; aksi takdirde, sistem uyum sağlayamayanları çok hızlı bir şekilde ayıklıyor. Kısacası, işin sırrı, uygulanan ve kalıcı olarak da üzerine katılarak devam eden birkaç davranışsal özellikte saklı… Bu özelliklerin her biri kendi içinde küçük görülebilirken, birlikte ele alındığında Silikon Vadisi’nin üstün rekabet avantajını ortaya çıkarıyor ve taklit edilemiyor… Bu nedenle, iyimser yöneticiler, Silikon Vadisi’nden eve döndüklerinde, gördükleri yüzeysel değişiklikleri uygulamaya çalışırken, bu çabalar ne yazık ki bir şeyleri değiştirmeye yeterli olmuyor…

Temmuz ayının son iki haftasında Facebook, Amazon, Google, Netflix, Poynt gibi teknoloji alanında OTT (Over the top - alanında öncü) olarak nitelendirilen firmalar ile bir takım görüşmeler ve işbirlikleri gerçekleştirmek için ziyaret ettiğim Silikon Vadisi’nin farklı özelliklerine ilişkin görüşlerimi Alex Crompton’un The Start-up’da yayınlanan  bir makalesinden de yararlanarak paylaşmak istedim.

Vadi’nin Anlaşılamayan Özellikleri

Vadi’de işe yarayan şeyler, başka bir yerde Vadi’deki gibi işlemiyor!.. Parayla gerçekleşebilecek olan ve Silikon Vadisi’nin kopyalanabilecek özellikleri ülkemiz dahil pek çok yerde deneniyor:

-   Ortak çalışma alanları (co-working space), inkubasyon merkezleri, inovasyon laboratuvarları kurmak;

-   Start-up hızlandırıcı programları, melek yatırım ağları ya da VC (resik sermayesi) fonları oluşturmak;

-   Hibeler, krediler ve bir takım teşvikler sağlamak;

-   Meet-up’lar, inovasyon konferansları düzenlemek;

-   Fikri mülkiyeti ortaya çıkaracak, koruyacak ve çoğaltacak farkındalık oluşturmak;

-   vb…

Tüm bunlar gerçekleştirilse de, Silikon Vadisi’yle aynı sonuçlar ortaya çıkmıyor. Şunu unutmamak lazım: Para, iyi girişimleri belli bir noktaya geldikten sonra satın alabilir; ancak doğru fikirleri ortaya çıkarma, düzgün bir şekilde destekleme ve fikirleri şirketleştirme konusunda  para tek başına yeterli değil… Aslında durum açık, hiçbir yatırımcı, ortada olmayan bir girişime yatırım yapamaz… Ekosistemi çok iyi start-up lar olmadan inşa etmeye çalışmak, Facebook'u kullanıcılar olmadan büyütmeye çalışmak gibi. Bu nedenle, iyi fikirler, iyi start-up lar olduğu takdirde, para çok önemli bir katalizor haline geliyor, ancak aksi takdirde paranın tek başına bir önemi bulunmuyor (Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin anlaşılamayan temel problemlerinden birini de bu oluşturmakta). Silikon Vadisi’nin, dünyanın en iyi start-up larına sahip olduğunu başta ifade etmiştim (Apple, Google, Facebook, Twitter, Uber, Tesla, Intel, vb…)

Sebep - Sonuç İlişkisi

Bu noktada, ekosistemin önemine geliyoruz. Biz genelde ekosistem deyip geçeriz, ancak Silikon Vadisi’ni doğru bir şekilde yorumlamak için, bu konunun da üzerinde durmak ve detaylı olarak düşünmemiz gerekiyor. Büyük start-up’lar ekosistemleri desteklemek için ortaya çıkmıyor… Büyük fikirleri, iyi start-up’ları desteklemek için ekosistemler ortaya çıkıyor…Yani işler iyi gitmeye başladığında, ekosistem devreye giriyor… Ekosistemler, ortak çalışma alanları kurmak veya konferanslar düzenlemekle de olmuyor, “ekosistem bir kolektif hafıza” şeklinde gelişiyor…

Her şey insan kaynağında gizli…

Peki şu sorunun cevabını nasıl vermek gerekir: İyi bir start-up’ı nasıl başlatmalıyız?…

Silikon Vadisi’nde bir start-up değerlendirilirken en önem verilen etmen takım. İyi start-up lar ortaya çıkarmak için iyi insanlarla işe başlamanız gerekiyor. Silikon Vadisi’nde de insanlar dizüstü bilgisayarları ile çalışıyor, ancak önemli olan bilgisayarın arkasında kimin oturduğu… Dünyanın en seçilmiş, en donanımlı insan kaynağını çekecek şekilde bir cazibe merkezi haline geldiğinden dolayı, Vadi’de “olanaksızlık” diye bir şey de bulunmuyor. Bununla birlikte, her şey günlük gülistanlık değil tabi ki. Dünya standartlarının üzerindeki, en kalifiye insanlar bile, start-up’larında çoğunlukla başarısız olabiliyor. Sonuç alabilmek, başarılı olabilmek için çok fazla deneme gerçekleştirmek gerekiyor. Şunu hiç unutmamak gerekiyor, dünya standartlarının üzerindeki insanlar bile kurdukları girişimlerinde çoğunlukla başarısız oluyorsa, normal insanların vay haline… Bu nedenle, takım çalışmasının önemi Vadi’de özümsenmiş durumda, insanlar biraraya geldikçe, eksikler giderilmekte ve bireysel başarısızlıklar, grup başarıları tarafından gizlenmekte…

Vadi’de start-up için yapılan tanım da oldukça farklı. Start-up, en basit bir şekilde şöyle tanımlanıyor: “Farklı bir gelecek inşa etmek üzere, bir plan üzerinde anlaşmış en küçük insan topluluğu.”

Statükoyu Sorgulama

“Çalışan bir sistemi asla değiştirme” anlayışı Silikon Vadisi’nde geçerli değil. Vadide hemen her şeye yönelik şüpheci bir bakış açısı ile detaylı sorgulama gerçekleşmekte, bu da yeni girişimlerin temelini oluşturuyor. Statükoyu sorgulayarak kendimizi yeni keşifler yapmaya, potansiyel olarak süreçleri iyileştirmeye ve yenilerini yaratmaya yöneltiyoruz. Bu süreç, kesinlikle, birine veya bir kuruma saygısızlık değil, aksine insanlığa yararlı olacak, daha iyi fikirleri hayata geçirmek için bir saygı göstergesi olarak değerlendirilmekte.

Fikir paylaşımının desteklenmesi

Kendimizi eleştirmemiz ve objektif bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. Ülkemizde, yeni fikirleri değerlendirirken tepkilerimiz genellikle eleştirel, ahkam kesmek üzerine ve neredeyse “ne aptalca bir fikir, asla işe yaramaz!” şeklinde bir düşünce ile karşımızdakinin moralini bozmaya yönelik oluyor nedense… Karşımızda, o fikre yıllarını vermiş insanlar bile olsa, fikri paylaştığı anda kendimizi uzman yerine koyarak, “fikrin neden kötü olduğunu” ispat derdine giriyoruz ve ne yapılması gerektiğine dair kendimizce tavsiyeler veriyoruz. Silikon Vadisi’nde multi-milyarder girişimciler ya da çok büyük fonları yöneten risk sermayesi yöneticileri bile, karşılarına gelen kişileri, “ben bu kişiden yeni ne öğrenebilirim, anlatılanlar bakış açımı değiştirebilir mi”, ya da "anlatılan dünyayı değiştirebilir mi, yıkıcı bir etki yaratır mı” şeklinde bakıyor. Bu şekilde, bir fikir bir çakıl taşından bir kayaya ve daha sonra da bir altın külçesine dönüşüyor…

Bizler de, yeni bir fikri dinlerken, hemen yorum yapmaktansa, kendimizi tutup, biraz daha objektif düşünerek, karşımızdakinin fikri hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışmalıyız. Bu fikirle nelerin yapılabileceğine, ya da nelerin farklı yapılabileceğine kafa yorarak, fikri çürütmektense, zenginleştirmeye çalışmalıyız. Bu yaklaşım, herkes için, dahası toplum adına da daha yararlı sonuçlar verecektir.

Fail smart” yaklaşımı

Silikon Vadisi, yeni pazarlar yaratan inovasyon süreçlerinde hatalar olabileceğinin, yanlış yollar denenebileceğinin farkında. Bu nedenle, Vadi’nin en inovatif olarak gösterilen şirketleri “hızlı”  (fail fast) ve “akıllı” failure ı (fail smart) tolere edebiliyor. Her seviyede başarısızlığın göze alınabilmesini ve sürekli araştırmanın desteklenmesini sağlayan kültürü oluşturan firmalar daha esnek ve sağlam ilerleyebiliyorlar.

Büyük resmi baştan görebilmek

Silikon Vadisi’nde bir fikir paylaşıldığı anda ya da bir şirket kurulduğunda, hangi aşamalardan geçilerek, nasıl bir hedefle ilerleneceği ve sonunda ne olacağı baştan planlanıyor ve tüm partiler bu ortak hedefte, adım adım, büyük resmi tamamlamaya çalışıyorlar. Silikon Vadisi’nin oyuncuları yaptıkları işleri birer sanat icra edercesine gerçekleştiriyor ve resmin nasıl yapılacağını da gayet iyi biliyorlar, resmin ana fikrinin önenimi de… Bazen, ilk başta planlananla, sonunda ortaya çıkan resim farklılık gösterebiliyor, ancak bu değişiklik sürekli özgünlük, orjinallik beklentisi ve fark yaratma arzusundan ortaya çıkıyor.

Peki Silikon Vadisi benzeri bir yapı oluşturulabilir mi?

Her şeyden önce Silikon Vadisi bambaşka bir kültür ve zihniyeti temsil ediyor. Silikon Vadisi’ni taklit edilmesi zor yapan temel unsurlar, Vadi’nin bir başkaldırı kültürü üzerine inşa edilmiş olması, bu kültürün temelinde yer alan fikirler, idealler ve ekosistemin uçtan uca birbirini doğru bir süreçle desteklemesinden kaynaklanmakta. Steve Jobs, Silikon Vadisi’nin gelişimini şu şekilde anlatıyor: “Silikon Vadisi’ni mühendisler inşa etti. Sonradan, bu mühendisler, pazarlamayı, iş süreçlerini ve diğer pek çok yönetim süreçlerini öğrendiler, fakat tüm bunların dışında iş yapışlarında her zaman gerçek bir inancı temel aldılar. Onlar, kendileri gibi yaratıcı, zeki diğer insanlarla birlikte çalışarak, insanlığın sorunlarını çözebileceklerine inanıyorlardı…”

Steve Jobs’dan sonra da bu durum değişmedi. Günümüzde, Steve Jobs’un ikonik inovasyon liderliğine en büyük aday haline gelen Elon Musk da Silikon Vadisi şirketlerinin iş yapış tarzını, kendi tarzı ile, oldukça somut bir biçimde gözler önüne seriyor: İyimserlik, kötümserlik bunları geçin, biz bunu yapacağız… (Optimism, pessimism f… that, we are going to make it happen…)

Hal böyleyken, Silikon Vadisi’ni, uzaklardan anlamaya çalışıp, kopyalama çabası komik sonuçlar vermekten öteye gitmiyor. Silikon Vadisi zihniyetini öğrenmek ve uygulamaya çalışmak mümkün. Bu zihniyeti ve kültürü anlamak, doğru yorumlamak ve somutlaştırmak Size kalmış…

 

Sanal çağda gerçek bir kariyer hedefleyenler için “Siber Güvenlik Tezsiz Yüksek Lisans Programı”

Sabancı Üniversitesi Siber Güvenlik Tezsiz Yüksek Lisans Programı, siber güvenlik alanında uzman olmak, alandaki kuramsal ve uygulamalı bilgi ve yeteneklerini ilerletmek ve bu konuda başarılı bir kariyere adım atmak isteyen profesyoneller için 2018 Güz döneminde eğitime başlıyor. Programa 7 Eylül 2018 tarihine kadar kayıt yapılabilecek. 

Üniversitelerin mühendislik, bilgisayar bilimleri, matematik ve temel bilimler gibi sayısal bölüm mezunları ile çalıştıkları kurumların ilgili alanlarında mesleki deneyim edinmiş ve siber güvenlik konusunda derinlemesine bir eğitim almak isteyen tüm profesyonellerin katılıma açık olan programın tanıtım toplantısı 14 Ağustos 2018 Salı günü (bugün) saat 19.00’da Karaköy Minerva Palas’ta gerçekleşecek.

Güz, Bahar ve Yaz olmak üzere toplam 3 dönemden oluşan Siber Güvenlik Tezsiz Yüksek Lisans Programında öğrenciler, kuramsal temellerin verildiği, uygulamalı bir eğitim sürecinden geçecek. Gerçek sektör problemlerine odaklanıp, güncel siber güvenlik yazılım araçları kullanılarak gerçek siber güvenlik verileriyle çalışacak, veri toplama ve değerlendirmeye dayalı siber güvenlik istihbaratı üzerinde çalışmalar yapacaklar. Ayrıca programda, siber güvenliğin ve veri korumanın hukuki, sosyal ve etik yönleri de ele alınacak.

Tanıtım Toplantısına katılmak için tıklayınız.

Detaylı bilgi ve iletişim:

Tel: 0 (216) 483 96 00
E-posta: sec@sabanciuniv.edu
Web: 
sec.sabanciuniv.edu

 

2018 Lisansüstü Programlar (EMBA, MBA-P, MBA, MIF) Güz Dönemi Ödemeleri Hakkında

2018 Girişli EMBA Öğrencileri İçin GÜZ Dönemi (1.dönem) Ödemeleri

Sevgili Öğrencilerimiz,

2018 girişli öğrenciler için EMBA Güz dönemi ödemeleri 13-15 Ağustos 2018 tarihleri arasındadır. Ödeme tablosu için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

Ücretler

Profesyoneller için Yönetim (MBA-P) GÜZ Dönemi Ücretleri ve Ödemeler

Sevgili Öğrencilerimiz,

MBA-P Güz Dönemi ödemeleri 13-15 Ağustos 2018 tarihleri arasındadır. Ödeme tablosu için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

Ücretler

Yönetim Yüksek Lisans (MBA) Programı GÜZ Dönemi Ücretleri ve Ödemeler

Sevgili Öğrencilerimiz,

MBA Güz Dönemi ödemeleri, 8-10 Ağustos 2018 tarihleri arasındadır. Ödeme tablosu için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

ÜCRETLER

Finans Yüksek Lisans (MIF) Programı GÜZ Dönemi Ücretleri ve Ödemeler

Sevgili Öğrencilerimiz,

Finans Yüksek Lisans (MIF) Programı Güz dönemi ödemeleri 8-10 Ağustos 2018 tarihleri arasındadır. Ödeme tablosu için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

ÜCRETLER

Yeni dönemde başarılar dileriz,
Öğrenci Kaynakları Birimi

Üniversitemiz ile ilgili merak ettiğiniz her şey Canlı Yayın kayıtlarımızda

Sabancı Üniversitesi Tanıtım Günleri kapsamında her gün farklı konuklarla gerçekleştirdiğimiz Canlı Yayınlara rektörümüz, dekanlarımız, dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar tarafından takip edilen saygın akademik kadromuz, öğrenci ve mezun Sabancılılar tercih dönemindeki adaylara yol gösterici olabilmek adına konuk oldular.

Canlı Yayın Programlarımızın yayın kayıtlarını aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz.
  • 30 Temmuz Pazartesi  14.45 - 15.15 Tanıtım Ekibi canlı yayınını izleyin
  • 31 Temmuz Salı 14.45 - 15.15 Sabancı Üniversitesi Rektörü Zehra Sayers canlı yayınını izleyin
  • 31 Temmuz Salı  15.30 - 16.00  Akademisyen: Elektronik Mühendisliği Programı canlı yayınını izleyin
  • 1 Ağustos Çarşamba  14.45 - 15.15  Mühendislik ve Doğa Blimler Fakültesi Dekanı Canan Atılgan canlı yayınını izleyin
  • 1 Ağustos Çarşamba  15.15 - 15.45  Akademisyen: Bilgisayar Bilimi ve Müh. Programı canlı yayınını izleyin
  • 2 Ağustos Perşembe  14.45- 15.15  Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Abdullah Daşçı canlı yayınını izleyin
  • 2 Ağustos Perşembe  15.15- 15.45  Akademisyen:  Ekonomi Programı canlı yayınını izleyin
  • 2 Ağustos Perşembe  15.45- 16.15  Akademisyen: Mekatronik Mühendisliği Programı canlı yayınını izleyin
  • 3 Ağustos Cuma  14.45- 15.15  Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Özgür Kıbrıs canlı yayınını izleyin
  • 3 Ağustos Cuma  15.15- 15.45  Akademisyen: Endüstri Mühendisliği Programı canlı yayınını izleyin
  • 4 Ağustos Cumartesi  15.15- 15.45  Akademisyen: Kültürel Çalışmalar Programı canlı yayınını izleyin
  • 5 Ağustos Pazar  14.45- 15.15  Akademisyen: Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programı canlı yayınını izleyin
  • 6 Ağustos Pazartesi  14.45- 15.15  Akademisyen: Uluslararası Çalışmalar Programı canlı yayınını izleyin
  • 6 Ağustos Pazartesi  15.15- 15.45  Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik Programı canlı yayınını izleyin
  • 7 Ağustos Salı 13.30 - 14.00 Eğitimden Sorumlu Rektör Yardımcısı Cem Güneri canlı yayınını izleyin
  • 7 Ağustos Salı  14.45- 15.15  Akademisyen: Malzeme Bilimi ve Nanomühendislik Programı canlı yayınını izleyin
  • 8 Ağustos Çarşamba  13.30-14.00 Genel Sekreter Haluk Bal canlı yayınını izleyin
  • 8 Ağustos Çarşamba 14.45-15.15  Akademisyen: Siyaset Bilimi Programı canlı yayınını izleyin
  • 8 Ağustos Çarşamba 15.25 Mezun: Burak Kuloğlu Girişimci Ekosisteminde Sabancılılar canlı yayınını izleyin
  • 9 Ağustos Perşembe  14.45- 15.15  Akademisyen: Yönetim Bilimleri Programı canlı yayınını izleyin
  • 9 Ağustos Perşembe  16.00-16.30 Araştırma ve Geliştirmeden Sorumlu Rektör Yardımcısı Şirin Tekinay canlı yayınını izleyin
  • 10 Ağustos Cuma  14.45- 15.15  Akademisyen: Psikoloji Programı canlı yayınını izleyin
  • 10 Ağustos Cuma  15.15- 15.45  Öğrenci canlı yayınını izleyin
  • 11 Ağustos Cumartesi  14.45- 15.15  Mezun canlı yayınını izleyin
  • 12 Ağustos Pazar  14.45- 15.15  Öğrenci canlı yayınını izleyin 
  • 13 Ağustos Pazartesi  14.45- 15.15  Tanıtım Ekibi canlı yayınını izleyin
  • 14 Ağustos Salı  14.45- 15.15  Tanıtım Ekibi canlı yayınını izleyin

Sabancı Üniversitesini Rektörümüzden dinleyin

Sabancı Üniversitesi Tanıtım Günleri Kapsamında, Sabancı Üniversitesi Rektörü Zehra Sayers'in konuk olduğu canlı yayını bu linkten izleyebilirsiniz.

Burs imkanlarını Genel Sekreterimizden dinleyin

Sabancı Üniversitesi Tanıtım Günleri Kapsamında, Genel Sekreter Haluk Bal'ın konuk olduğu canlı yayını bu linkten izleyebilirsiniz.

Üniversitemiz hakkında merak edilenleri Eğitimden Sorumlu Rektör Yardımcımızdan dinleyin

Sabancı Üniversitesi Tanıtım Günleri Kapsamında, Eğitimden Sorumlu Rektör Yardımcısı Cem Güneri'nin konuk olduğu canlı yayını bu linkten izleyebilirsiniz.

Sabancı Üniversitesinin sunduğu girişimcilik ve araştırma imkanlarını Rektör Yardımcımızdan dinleyin

Sabancı Üniversitesi Tanıtım Günleri Kapsamında, Araştırma ve Geliştirmeden Sorumlu Rektör Yardımcısı Şirin Tekinay'ın konuk olduğu canlı yayını bu linkten izleyebilirsiniz.

Sabancı Üniversitesi mezunlarının kolektif çalışması: Markus

Sabancı Üniversitesi’nin girişimci mezunları ile sohbetlerimize yine gıda sektöründe faaliyet gösteren ve birçok Sabancı Üniversitesi mezununun kolektif çalışmasıyla hayata geçen Markus ile devam ediyoruz.

Markus’un sahipleri Emirhan Paralı ve Sinan Büdeyri ile Markus’un tasarımından patates fiyatlarının kendilerine etkilerine kadar geniş bir yelpazede sohbet ettik. Yemekleri kadar lezzetli bir sohbet oldu. Şimdiden afiyet olsun…

Röportaj: Mariam Öcal


Markus’un her aşamasında bir Sabancı mezunu var

Emirhan Paralı 2011 yılında Yönetim Bilimleri Programı’ndan mezun olmuş. Sinan Büdeyri de 2009 yılında aynı programdan mezun olmuş.

Emirhan’ın hikayesinde, Emirhan küçük kardeşinin izinden gitmiş. Kardeşi de kendisi gibi Sabancı Üniversitesi’ni kazanmış. Üniversiteye girdikten bir süre sonra başka bir iş yapması gerektiğini düşündüğü için Amerika’ya aşçılık okumaya gitmiş. Emirhan da kardeşinin cesaretini örnek alarak, kurumsal hayattan ayrılmış ve Paris’e Cordon Bleu’ya restoran yönetimi konusunda öğrenim almaya gitmiş. Hayalinin peşinde koşan Emirhan, Paris’te bir buçuk sene kadar kalmış. Daha sonra bir restoranda çalışma fırsatı bulmuş. Çalışmaya en aşağıdan, komi olarak başlamış. En aşağıdan başlayarak, bir restorandaki her aşamada çalışmış.

Emirhan, Türkiye’ye döndükten sonra Mehmet Gürs’ün yanında Mikla’da biraz daha tecrübe kazanmak istemiş. Sonrasında da araştırma kısmına geçmek gerektiğine karar vermiş, onun için harekete geçme zamanının geldiğine karar vermiş.  

Sinan da kurumsal hayatı bırakarak Miami’ye aşçılık okumaya gitmiş. Daha sonra New York’a gitmiş ve sembol restoranlardan birinde çalışmış. İstanbul’a döndüğünde çeşitli restoranlara danışmanlık hizmeti vermeye başlamış. Nişantaşı’nda çok güzel ekşi mayalı ürünler, kruvasandan browniye kadar çok leziz tatlar sunulan Nino Bakery’yi açmış.

Her noktasında bir Sabancı mezunu imzası var

Markus’un hikayesinin ilginçliği tamamiyle bir Sabancı Üniversitesi mezunlarının kolektif çalışması olmasından kaynaklanıyor. Restoranın ana hatlarını bir mimarlık firması hazırlamış ama içerideki bütün dokunuşlar Sabancı Üniversitesi mezunları tarafından yapılmış.

Dükkanın antika dekorasyonu, yine Sabancı Üniversitesi mezunu Yağız Alpfer’in Çukurcuma’daki antika dükkanından alınan mobilyalarla yapılmış.

Markus’ta ikram edilen çaylar, Emirhan ve Sinan’ın tanışmalarına vesile olan, Ronnefeldt’in Türkiye temsilcisi Ömer Çağatay’dan alınıyor. Yemeklerde salça vb ürünler de daha önceki sohbetlerimizden hatırlayacağınız Mükerrem Aydoğan tarafından kurulan Mevsimlik.com.tr’den alınıyor.

Oto sanayi içinde farklı bir dünya

Markus konum olarak, ortaklardan Emirhan Paralı’nın deyimiyle, ‘ters köşe etkisi’ yaratan bir noktada bulunuyor. Markus’a gitmek isterken kendinizi bir anda Atatürk Oto Sanayi’nin ortasında buluyorsunuz. İçeride ise ‘Alice Harikalar Diyarı’nda gibi bir ambiyans sizi sarıyor.

İçeri girdiğinizde ilk dikkatinizi çeken, neredeyse bütün duvarı kaplayacak kadar büyük bir resim oluyor. Bir elinde bira bardağı ve kucağında kedi olan bir erkek resmi yine Sabancı Üniversitesi mezunu sanatçı Yankı Çalışkan’a ait. Rembrant döneminden Hollandalı bir sanatçıya ait olan resim, Markus’un duvarında kucağına bir kedi verilerek yeniden yorumlanmış. Resmin orijinalinde elinde tuttuğu kadehte farklı renkte bir içecek varmış. Ancak Markus’un teması kaburga ve bira olduğu için içeceğin rengi değiştirilerek bira olarak algılanması sağlanmış.

Markus’un kurumsal kimlik çalışmaları da yine bir Sabancı Üniversitesi mezunu olan Nihan Aydın tarafından yürütülmüş.

Markus sihir gibi bir proje

Markus’un bir kolektif çalışma olmasını ilginç kılan farklı bir nokta da Markus’un kuruluşu, kurumsal kimliği, dekorasyonu vb noktalarda işbirliği yapılan Sabancı Üniversitesi mezunlarının hiçbiri okuldayken birlikte zaman geçiren insanlar değilmiş. Emirhan “Bu proje bir sihir gibi. Bir anda Sabancı Üniversitesi mezunları olarak toplandık ve bir ucundan tuttuk buraya kadar geldi. Müthiş ilginç bir hikaye” diyor.

Sabancı Üniversitesi mezunlarının yaptıkları işlerde bu kadar kolektif çalışmasının çok normal olduğunu belirtirken, “Biz okulda böyleydik yani hep birbirimizi kollar, ön plana çıkarır ve desteklerdik. Yani Markus’un oluşum sürecindeki arkadaşlarımızla okuldayken tanışmasak bile Sabancı Üniversitesi mezunu olmanın verdiği bir duygu var” diyorlar.

Biz bir deneyim paylaştığımız için insanlar Markus’u paylaştı

Markus’un duyulması kulaktan kulağa olmuş. Emirhan “İnsanlara o buranın hikayesini, o ruhunu en başından anlatmak istedik. Markus henüz açılmadan, arkadaşlarımıza tadımlar yaptırdık. Biz onlarla bir deneyim paylaştığımız için insanlar da Markus’u etrafları ile paylaştılar” diyor. Markus böylelikle insanların gelip paylaşım yaptığı bir ikon haline gelmiş.

Temalı yemekler Markus’un ilk adımlarını oluşturuyor

Markus’un kuruluş hikayesi, Emirhan ve Sinan’ın birlikte düzenledikleri ‘Wondercats’ isimli temalı yemek serisine dayanıyor. Resimdeki kedi ile de ‘Wondercats’e bir gönderme yapılıyor.

Emirhan, Sinan ile tanışmalarını ve Markus’un kuruluşuna giden yolu şöyle anlatıyor: “Emirhan “Restoran sektöründe şef çok önemli yani o yüzden bir şef partner arıyordum kendime. Ömer bizi Sinan’la bir araya getirdi, yaklaşık bir sene kadar hep görüştük, fikir alışverişinde bulunduk” diyor. Daha sonrasında birbirlerini daha iyi tanımaya ve eğlenceli bir şeyler yapmaya karar vermişler.  Böylelikle, iki – üç yemeklik bir yemek serisi oluşturmuşlar. İstanbul’un çeşitli noktalarında, Wondercats ismini verdikleri, hikayesi olan temalı yemekler düzenlemeye karar vermişler.

Wondercats’in ilk yemeği Cihangir’de bulunan 120 senelik bir Rum evinde yapılmış ve bu evde yaşayan Rum ailenin trajik hikayesi anlatılmış. Bu yemek sonrasında, güzel geri dönüşler almışlar. Sonraki yemek ise Viking temalı yapılmış. Yemekler, temaya uygun kaplarda servis edilmiş. Bu yemeklerin ikisinde de kaburga ana yemek olarak servis edilmiş.

Emirhan “Aslında o iki yemekte sonrasını düşünmeden böyle bir adım atmış olduk. Bu noktada daha önce yapılmamış bir şey yapmak istedik. Kaburgacılar vardı ancak, bunun modernize edilmiş hali yoktu. Biz de böyle bir yola girmek istedik.” diyor.

Wondercats yemek serisi Markus açıldıktan sonra da devam etmiş. Şu ana kadar 15 – 16 farklı temalı yemek düzenlenmiş. Bilet satışıyla düzenlenen yemeklere katılımcılar, nerede ve kiminle yemek yiyeceklerini, temanın ne olacağını bilmeden geliyor. Tamamen bir gizem hakim. Yemeklerde sirk ortamına kadar uzanan yelpazede katılımcıları hayran bırakacak temalar seçiliyor.

Wondercats ile markalarla da çalışmaya başlamışlar. Samsung sponsorluğunda bir deneme mutfağı kurmuşlar. Adidas için bir lansman yemeği yapmışlar. Genelde 25-40 kişinin ağırlandı seride, bir ilaç firması için 160 kişilik organizasyon bile yapmışlar.

Markus isminin ilginç hikayesi

Emirhan ve Sinan restoranlarını kurarken akıllarındaki isim Hektor’muş. Marka kimliği oluşturma çalışmalarında Nihan Aydın ile biraraya gelmişler. Emirhan “ Nihan bana Hektor’u anlat daha doğrusu bu kişi kim? Nasıl biri? şeklinde sorular sorarak bir kimlik ve karakter oluşturmaya çalışıyordu. Kaburgacı olacağımız için maskülen bir isim olması gerekiyordu, ama Türkiye’deki steakhouse’ların maskünelitesinde olmasını istemiyorduk. Sinan’ın ve benim yurtdışındaki eğitimlerimiz dolayısıyla daha kibar bir maskülen karakter olması gerektiğini düşünüyorduk. Biraz daha Fransız bir dokunuşun hayalini kuruyorduk. Aklımazdaki karakter aile babası, ideal erkekti” diyor.  İsim tescil için başvurduklarında Hektor’un Çanakkale’de bir şarap barının ismi olduğunu ve markasının alındığını öğrenmişler. Hızlı bir arama sürecinde, Urban Dictionary’de karşılarına Markus ismi çıkmış. Oradaki anlamı onların yaratmak istedikleri kimliğe tam olarak uyuyormuş. Türkçe’de okunduğu gibi yazılması ve tok bir isim olması nedeniyle Markus’ta istedikleri değerleri yakaladıklarına inanmışlar.

Ters köşe efekti

Emirhan ve Sinan dükkanı açmak için yer seçimini yaparken ‘ters köşe efekti’ yaratmak istemişler. Bunu Wondercats’te de çok kullandıklarını dile getiriyorlar. Emirhan “Biraz daha alışılagelmiş düzenin dışına çıkmaya çalışıyoruz. Yurt dışında da bunun örnekleri çok fazla bir anda çok alakasız bir yerde, mesela bir benzinlikte bile çok ünlü bir restoran bulabiliyorsunuz. Son yıllarda gözlemlediğimiz üzere artık Türk insanı daha fazla dışarı çıkıyor, iyi yemek için mesafe kat ediyorlar” diyor.

Markus’ta gelenlerin en çok hoşuna giden böyle farklı bir yerde beklemedikleri bir dekorasyonla karşılaşmaları oluyor. İkinci olarak, Markus’un bütününü tamamlayan detaylar,  küçük antika parçalar hem buraya obje olarak hikaye olarak değer katıyor. Bu da gelenlerin çok ilgisini çekiyor.

Emirhan ve Sinan, kendileri de bir ters köşe efekti yaşamış. Söylediklerine göre, Markus’a akşam yemeğine gelenlerin oranı öğle yemeğine gelenlerden çok daha fazlaymış. Bu onların da beklemediği bir durum olmuş. Hatta, açıldıktan bir ay sonra, Cuma ve Cumartesi akşamları iki oturum şekli düzenine geçmişler. Eylül itibariyle Pazar günleri de açık olacaklar.

Menüler mevsimsel olarak değişiyor

Emirhan ve Sinan arasındaki iş paylaşımı şöyle: Emirhan mutfağı kontrol edebilecek düzeyde mutfak eğitimi aldığı için mutfağa girmiyor. Mutfağın patronu Sinan. İkisi de birbirinin alanlarına çok saygı gösteriyorlar. Arada birbirlerinin alanları ile ilgili fikir alışverişi ve yorumlarda bulunuyorlar. Sinan bir tabağı menüye koymadan önce mutlaka beraber tadarak üzerine konuşuyorlar. Sinan, Emirhan’ın tabak üzerine yaptığı yorumları çok dikkate alıyor. Sinan da salon tarafı ile ilgili yorumlarını Emirhan’a iletiyor.

 

Markus ilk açıldığında, İstanbul’daki birçok restoranın yaptığı gibi dünya mutfağı tarzında olmak istememişler. Bir ana menüleri varmış. Sadece iyi yaptıkları bir ürünü ön plana çıkarmak ve onun etrafında bir menü yaratmak istemişler. Tabi bu da kaburga olmuş. Kaburganın yanına patates kızartması eklemişler. Özel bir teknikle hazırlanan ve tabağa konmadan önce beş aşamadan geçen patates kızartmaları neredeyse kaburga kadar ön plana çıkmış. Markus’ta patates kızartması çok özel bir teknikle yapılıyor. Masaya gelene kadar beş aşamadan geçiyor. Bu nedenle de hiçbir sos veya dondurulmuş ürün kullanılmıyor. Emirhan ve Sinan, yemeklerinin bu kadar beğenilmesinin ardında bunların yattığına inanıyorlar. Asıl tema kaburga ve bira ancak müşterilerden gelen istekler doğrultusunda şarap menülerini de geliştirmişler.

Markus açıldığından bu yana yedi ay oldu. Bu süre içinde beşinci menüye geçmişler. Menüler, dönemsel ve mevsimsel olarak değişiyor. Menüler tamamen Sinan tarafından hazırlanıyor.

Malzemelerden söz açılmışken, Markus’ta servis edilen ekmeğe de değiniyoruz. Markus’ta servis edilen, hamgurgerlerde kullanılan ekmekler, Sinan Büdeyri’nin diğer girişimi Nino Bakery’den geliyor. Sinan Sinan “Kendi ekmeğimizi kendimiz yapıyoruz gözüyle bakıyoruz” diyor. Sinan, Nino Bakery ile farklı planlarının olduğu haberini de bu vesileyle veriyor.

Yurtdışında ve Türkiye’de restorancılık

Sinan “Amerika’da her 3 kişiden biri hayatının bir noktasında servis sektöründe, hizmet sektöründe çalışıyor. Ya garson olarak, ya da barda. Okul zamanında insanlar mutlaka böyle bu tarz işlerde çalışıyorlar. Bizde maalesef sanki garsonluk alt bir şeymiş gibi bir algı var ve Markus’a gelen müşterilerde olmasa bile genel olarak müşterilerde bazen bunu görüyoruz” diyorlar.

Restoran sektöründe en çok yaşanan zorluklardan birinin de kalifiye eleman bulmak olduğunu sözlerine ekliyorlar. “Gerçekten çok iyi bir ekibe sahibiz, bu nedenle çok şanslıyız” diye devam ediyorlar.  

Sinan, Türkiye’de yaşanan en önemli sıkıntılardan bir diğerinin ise ürün kalitesinde standart olmaması. Markus’ta en iyi kalitede ürünlerle yemek hazırlayıp müşterilere sunmaya çalışıyorlar.

Patates kızartmalarının öne çıkan ürünlerinden biri olduğunu söylemişlerdi. Sorunları konuştuğumuz bu noktada patates fiyatlarının kendilerini nasıl etkilediğini sordum. Toptan alım yaptıkları için ev tüketicisi kadar etkilenmediklerini söylediler.

Markus To Go… Çok yakında…

Emirhan ve Sinan, Markus’u büyütmek istiyorlar. Markus To Go isimli yeni bir projeye başlamışlar. Bu yeni mekanla ilgili proje çizimleri yapılıyormuş. Bu dükkanda burgeri daha fazla ön plana çıkarmak istiyorlar. Uzun vadede de Markus’u yurt dışına taşımayı hedefliyorlar. Şu andaki Markus’un ise amiral restoran ve amiral mutfak olarak kalmasını tercih ediyorlar.

 

İşlerini büyütmek konusunda biraz daha bebek adımları ile ilerlemeyi tercih ediyorlar. Taşlar yerine oturduktan sonra, planlayarak ilerlemeyi tercih ediyorlar. Zincir restoran olma düşünceleri olsa bile franchise verme niyetleri bulunmuyor. Her şeyin kendi kontrollerinde olmasını, kendi düzenlerinde ilerlemesini istiyorlar.

Eylül ayı itibariyle brunch’lara başlayacaklar. Brunch’lardan sonra farklı etkinlikler de düzenleyecekler. Bu etkinlikler yeme içmenin yanı sıra eğlenmeye de yönelik olacak. Aynı zamanda gastronomiyle birleştirebilecekleri etkinlikler de yapmayı planlıyorlar. 

Girişimcilere öneriler

Emirhan ve Sinan’ın girişimcilere ilk tavsiyesi sevecekleri işi yapmaları. Emirhan, “Bir tutkunun olması gerekiyor ki zaman ayırsınlar ve bunun üzerine gitsinler. Ben tutkum olduğunu hissettiğim noktada Paris’e gidip eğitim aldım. Orada çalıştığım dönemde tutkumun olduğunu çok iyi anladım. Çünkü 50 derece sıcaklıkta bir ortamda takım elbise ile çalışmak zorundaydım. Bulaşıkhanede çıkan tabakları ovalıyordum. Gün içinde hiç durmadan koşturuyordum. Birkaç kere kendime ‘Sen Sabancı Üniversitesi gibi bir üniversiteden mezunsun ne yapıyorsun burada?’ diye sordum. Bu noktada tutkum pes etmememi sağladı” diyor. “Ne yapılmak isteniyorsa en alt kademeden başlanması gerekiyor. Böylelikle her aşamayı görürsünüz. Çalışanlar nelerden motive olur, nelerden demotive olur daha iyi anlarsınız” diyerek devam ediyor.

Sabancı Üniversitesi’nde ‘kendi ayaklarının üzerinde durmak istiyorsan harekete geçmelisin’i öğrendik

Emirhan ve Sinan, mezun olduktan sonra Sabancı Üniversitesi’ne ne kadar bağlı olduklarını anladıklarını söylüyorlar. Sabancı Üniversitesi mezunları arasında bir kültür oluştuğunu da sözlerine ekliyorlar.

Sinan “Sabancı Üniversitesi sana senin istediğin kadarını veriyor. Sana bir şey dayatmıyor. Onun için öğrenmek, bir şeylerin içine katılmak için bir uğraş sergilemelisin. Hayat da aslında böyle bir şey. Tabi ki hocalarımızın gerçek hayattan anekdotları çok şey öğretti. Oyun teorisi ve oyun stratejisi dersleri benim hayatımı şekillendirmeme yardımcı oldu. ‘Kendi ayaklarının üzerinde durmak istiyorsan harekete geçmen lazım’ı Sabancı Üniversitesi’nde çok ciddi şekilde öğrendik. Bir de mezun olup iş dünyasına geçtiğimizde çok zorluk yaşamadık. Çünkü öyle bir kampus düşünün ki mekatronik öğrencisiyle, siyaset öğrencisi, yönetim bilimleri öğrencisi bir arada. Hepsinin fikirleriyle, görüşleriyle bir arada büyüyorsun, bir arada gelişiyorsun ve onlar da sana farklı bakış açıları sağlıyor. Bu çok önemli. Kampus hayatı bize gerçek hayat ile ilgili çok deneyim kazandırdı” diyor.

Sinan ve Emirhan şehir dışına çıkarken yollarını Sabancı Üniversitesi’nin önünden geçirdiklerini ve her geçişlerinde üniversitelerini selamladıklarını söylüyorlar.

www.markusribs.com 

 

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültemizi Dekanımızdan dinleyin

Sabancı Üniversitesi Tanıtım Günleri Kapsamında, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Canan Atılgan'ın konuk olduğu canlı yayını bu linkten izleyebilirsiniz.

Abone ol