21/05/2013
Sabancı Üniversitesi öğrenci blogu 'SUch as'deki yeni yazıları okudunuz mu?
20/05/2013
SU Çalışan Tiyatro 1-18 Mayıs 2013 tarihleri arasında 53 üniversitenin katıldığı Üniversitelerarası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Gözü Kara Alaturka ile yeniden sahne aldı.
SU Çalışan Tiyatro oyuncusu Seren Naz Gündoğdu En İyi Kadın Dram Oyuncusu ödülüne layık görüldü.
17/05/2013
Engelsiz Türkiye İçin: Yolun Neresindeyiz?
Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Dilek Sabancı’nın önderliğinde ve Sabancı Üniversitesi yürütücülüğünde hazırlanan “Engelsiz Türkiye İçin: YolunNeresindeyiz?” başlıklı rapor, engelli bireylerin yaşama katılımını beş başlık altında ele alıyor: erişilebilirlik (fiziksel erişilebilirlik, bilgi ve hizmete erişim), eğitim, istihdam, siyasal katılım ile sağlık ve rehabilitasyon hizmetleri
Sabancı Üniversitesi, Engelsiz Türkiye’ye geçiş sürecinin neresinde olduğumuzu “eşitlikçi” ve “hak temelli” bir yaklaşımla değerlendirmek ve öneriler getirmek amacıyla “Engelsiz Türkiye İçin: Yolun Neresindeyiz?” başlıklı bir rapor hazırladı.
Raporun özeti ve tamamını indirmek için tıklayınız
Engellilik alanında çalışan toplam 17 uzman tarafından hazırlanan raporun sonuçları, 17 Mayıs 2013, Cuma günü Vista Plaza’da, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Dilek Sabancı ve Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker’in evsahipliğinde yapılan basın toplantısı ile kamuoyuna sunuldu.
Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Dilek Sabancı konuşmasında, raporun engelsiz Türkiye’ye geçiş sürecinde karar alıcılara yol göstermesini temenni etti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın engelleri kaldırmak için çalıştığını, bu sürece tüm toplumun destek olması gerektiğini belirtti.
Sabancı Üniversitesi Rektörü Nihat Berker konuşmasında Sabancı Üniversitesi’nin toplumsal dönüşüme katkı sağlayacak işbirliklerine her zaman önem verdiğini belirtti. Raporun hazırlanma sürecine ilgili bakanlıklar, resmi kurumlar, akademisyenler, iş dünyası, engelli bireyler ve yakınlarından oluşan bir Danışma Kurulu’nun destek verdiğini, bu işbirliğinin konuya bütünsel ve kapsamlı bir bakış açısı kazandırdığını vurguladı. Engelsiz bir toplumun hepimizin hayatını hayal bile edemeyeceğimiz kadar zenginleştireceğini belirterek, raporun bu yolda bir katkı sağlamasını diledi.
“Eşitlikçi” ve “hak temelli” bir yaklaşım
Rapora göre, engellilik konusunda etkin politikalar izlenebilmesi için hedef kitlenin büyüklüğü, farklı özellikleri, gereksinimleri hakkında bilgi toplanması birincil hedef olarak ortaya çıkıyor. Mevcut kaynakların etkin dağılımı ve geliştirilmesi için bu bilgilerin zorunlu olduğu ifade ediliyor.
Raporda sunulan önerilerin, engelli bireylerin, topluma diğer bireyler ile eşit koşullarda katılabilmelerine olanak sağlayacağının altı çiziliyor. Engelli bireylerin toplumsal yaşama aktif katılımlarının önündeki kısıtlar hem bir insan hakları sorunu hem de bir kalkınma sorunu olarak ele alınırken, başta Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme olmak üzere ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce ülkemize verilmiş sorumluluklara vurgu yapılıyor.
Engelli bireylerin çalışma hayatından dışlanmasının hem toplumsal hem de iktisadi maliyetinin yüksek olduğuna dikkat çeken raporda, engelli bireylerin, her birey gibi kendi potansiyellerini açığa çıkarabilmelerini mümkün kılacak kurumsal ve toplumsal ortamın oluşturulmasının, hem bu bireylerin yaşamlarını zenginleştireceği hem de onların toplumsal yaşamı zenginleştirmelerinin önünü açacağı belirtiliyor.
Raporda geliştirilen politika önerilerinin toplam maliyeti ise gayrisarfi milli hasılanın %1’inin (yüzde birinin) altında kalıyor. Diğer bir deyişle ülkemiz bütçesi, engelli bireylerin topluma eşit katılımlarının sağlanması için yeni politikaların yürürlüğe konmasına elveriyor.
16/05/2013
Özge Akbulut: “Hani ’99 yılında Sabancı Üniversitesi’ne gelen o ilk 250 kişinin başka bir şey vardı içinde dedik. Ben onun devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hatta şunu da çok açık söylüyorum, “içinizde hayatınıza işinize karşı bir heves yoksa gelmeyin. Burası zaten özel bir üniversite, yani sıralı yazdım, kısmetime bu çıktı diye tercih yapılacak bir yer değil. Bu sistemin yanı sıra çok büyük bir fiziki yatırım da var, bunu kullanmaya niyeti olmayan öğrenci Sabancı Üniversitesi’ne gelmesin. Birlikte yaratmaya ve geliştirmeye katılacak öğrencilerle ders yapmak ve çalışmak istiyorum.”
Özge Akbulut, Sabancı Üniversitesi’nin ilk öğrencilerinden. MIT’de “Rektörlük Onur Bursu” ile doktorasını yaptı ve mezun olduğu okuluna öğretim üyesi oldu. Özge, öğrenciliğindeki başarısını akademik kariyerinde de sürdürüyor. L’Oreal Türkiye’nin UNESCO ile birlikte başarılı bilim kadınlarına verdiği bursu bu yıl alan 6 kişiden biri oldu.
Üniversiteye giriş sınavından söz ediyorduk. Bütün hayatın 1 soruya, 2 soruya bağlı oluyor dedik. Sabancı Üniversitesi’nin farkını anlatıyordun.
Ama burada öyle değil, bir kere girdin içeri, işletme fakültesine girsen bile mühendis olabiliyorsun veya tam tersi. Dolayısıyla, öğrencilere gerçekten ne yapmak istiyorsan, en iyi ne yapabiliyorsan hadi onu bul ve onu yap denen bir ortam var. Bu sistemin daha başarılı kullanılması lazım.
Gönülden de o geçiyor ki, bu hevesten bahsettik ya, hani ’99 yılında Sabancı Üniversitesi’ne gelen o ilk 250 kişinin başka bir şey vardı içinde dedik. Ben onun devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hatta şunu da çok açık söylüyorum, “içinizde hayatınıza işinize karşı bir heves yoksa gelmeyin. Burası zaten özel bir üniversite, yani sıralı yazdım, kısmetime bu çıktı diye tercih yapılacak bir yer değil. Bu sistemin yanı sıra çok büyük bir fiziki yatırım da var, bunu kullanmaya niyeti olmayan öğrenci Sabancı Üniversitesi’ne gelmesin. Birlikte yaratmaya ve geliştirmeye katılacak öğrencilerle ders yapmak ve çalışmak istiyorum. Şanslıyım da galiba yüksek lisans ve doktora öğrencimin yanı sıra beş çok hevesli lisans öğrencisiyle yavaş yavaş çalışmaya başladım.
Mademki herkesin okuyabildiği bir platformda konuşuyoruz, yine kısmen malzeme mühendisliğiyle de alakalı olduğu için Nanoteknoloji yüksek lisans tezli-tezsiz programı açılacağını da söyliyeyim.
Hem tezli, hem tezsiz nano teknoloji yüksek lisans programı açılıyor.
YÖK’e başvuruda bulunuldu, umuyorum ki Eylül ayında bu eğitime de başlayacağız. Aynı zamanda enerji için de açılıyor. Bilime bakış demiştiniz?
Evet, genç bir bilim insanı olarak bilime bakışını anlatabilir misin?
Bilime bakışta her genç benim gibi düşünmüyor ama ben tabii kendi bakışımın doğru olduğunu düşünüyorum (gülüşmeler). Bilim ile ilgili şu anki fikirlerim asıl olarak doktora sonrası araştırmalar sırasında oluştu diyebilirim. Yani doktora sonrası araştırma çalışmaları yaparken bilime ilişkin bakış açım epey değişti. Doktoramı yaptıktan sonra Harvard’da çok ünlü bir profesörle çalıştım. George Whitesides, şu an kimya yapmasa da, dünyadaki en tanınan kimya profesörlerinden biridir. Whitesides laboratuvarında yaptığınız aşağı yukarı bütün projelerin ürüne dönüşüyor olması lazım. Grubuna katılmak için George ile mülakata gittim. 6-7 aylık hamileyim ve görüşmeye sabah 7:30’da gittim. George’un yalnızca o saatleri boş oluyordu. Ben proje konuşacağız zannediyorum, o ne yapmak istiyorsun diye sordu. Ben de Türkiye’ye dönmek istiyorum, hatta o zaman ona da söylemiştim, lisansı bitirdiğim üniversiteye dönmek istiyorum, dedim. Türkiye’de şu an hem fonlama açısından, hem bilimsel gelişim açısından iyi bir eğilim olduğundan söz ettim. Önce tamam olur, güzel dedi. Ondan sonra da bana ünlü olmayı isteyip istemediğimi sordu.
Ünlü olmak istiyor musun? Enteresan bir soru gerçekten.
Şimdi bu soruyu bana sormak çok yersiz, ki sonra kendisi de kabul etti, ben tabii ki ünlü olmak istiyorum. (Gülüşmeler) Hani ben bilim yapıyorum ve ünlü olmak istemiyorum zaten yan yana düşünülemiyor, bizim başarı ölçütlerimizden biri zaten takip ediliyor olmak.
Bilimsel başarı ünlü olmayı da gerektiriyor doğal olarak.
Başka bir tür ün ama, makalelerinize ne kadar atıf aldığınızın ünü… Sonra ikinci soru geldi; “peki zengin olmak istiyor musun?” Zengin olmak… o zamanlar tabii biraz daha farklı bakıyordum, evet, çocuğumun okul masrafını veya makul istekler için para bulmayı dert etmeyeceğim düzeyde bir zenginlikten bahsettim. O da bana “zengin olmak istemezsen bu hayatta başarılı olamazsın. Eğer yaptığın bilim zenginlik üretmiyorsa başarısızsındır.” dedi. Bu arada, zenginlikten kastettiği sadece para değil iş alanı yaratmayı, dünyanın sağlık sistemine yeni bir bakış açısı getirmeyi de zenginlik olarak görüyor. Zaten, “sonunda parayla ne yaptığın umrumda değil ama o para kazanılacak” da dedi.
Öncelikle önemli bir problem belirliyorsunuz sonra da bunu en ucuza ve en kolay nasıl çözerim diye düşünmeye başlıyorsunuz. Düşük maliyet ve kolay kullanım özellikle üçüncü dünya ülkeleri için çok önemli.
Düşük maliyet ve kolay kullanım. Bunu biraz açar mısın?
Çünkü neden? Üçüncü dünya ülkelerinde eğitimli eleman kaynağınız yok, aleti kullanmak 3-4 adımda gerçekleşiyorsa, verim alınamıyor. Düşük maliyetli olması da lazım, örneğin sağlık alanında eğer bir testten bahsediyorsak test başına maliyetin düşük olması gerekiyor Bir de, insanlar birkaç işi bir arada halledebilen aletler kullanmak istiyorlar.
Bu bahsettiğim parametreler kaynak sıkıntısı çeken ülkelere uygun görünse de aslında aynı tasarım parametreleri Avrupa ve Amerika için de geçerli. Yani öyle ki, doktora gittiğiniz zaman, örneğin kan değerlerinizi düşük maliyetli bir test sonrası doktora sunabilirseniz, sağlık hizmetlerine başka türlü bir çözüm getirmiş oluyorsunuz. Bir; kendi kendimize kullanabileceğimiz düşük maliyetli aletler ana laboratuvarlardaki yükü azaltıyor. Çünkü o testi, kanını alıp bir hemşire laboratuvara gönderse, bu testler daha uzun uzun testler, ama siz bunları direkt söyleyebilirseniz bunlar daha kısalıyor. Yani aslında Avrupa’daki sağlık sisteminde de, (çünkü biliyorsunuz vergi üzerinden çalışıyor), bu hizmeti vatandaşlarına devlet vermek zorunda. Aslında orada da devlet o hizmeti vatandaşına en ucuza, en etkili şekilde vermeyi amaç edinmeli. Yani aslında bizim Afrika ülkeleri için düşündüğümüz dizayn parametreleri, tasarım parametrelerinin aynıları aslında Avrupa’da ve Amerika’daki daha zengin insanların kullanabileceği sisteme de çok uygun. Yani mesela hasta başı tanı cihazları çok popüler. Mesela evde kan şekerini ölçtüğünüz alet. Bu alet diyabet hastaları için çok büyük bir kolaylık getirmiş durumda. İnsanlar istiyorlar ki kan şekerini kendi kendine takip etsinler... Edebiliyor musun şu anda? Edebiliyorsun. Başka şeyleri de takip edebiliyor olsak, hasta bakımını gerçekleştiren doktorların elinde çok daha fazla, çok daha iyi kararlar verebilecek veriler olacak o zaman.
Dolayısıyla, benim araştırma alanım da tamamen işte böyle üçüncü dünya ülkelerindeki sağlık problemleri üzerine değil de daha Avrupa’da, Amerika’daki veya Türkiye gibi, (Türkiye’ye de sağlık sektöründe gelişmiş bir ülke diyebiliyorum) bu ülkelerdeki parametrelerimiz nedir’in üzerine kurulu. Ben bizim ülkelerimiz için bu tanı cihazlarını veya tanı ve tedavi cihazlarını yapmak istiyorum, yani ... yüzde 50’sinden fazlası o işte medikal tanı ve tedavi cihazları üzerine ayırmayı düşünüyorum; yani şimdi de zaten başvurduğumuz fonlar da o yönde. Ama ucuz olması da çok önemli, gerçekten daha fazla insana ulaşmak istiyorum.
Evet, bilime bakışın bu.
Çünkü vergi alıyorsunuz, yani bize o fonlamayı kim yapıyor? Bu ülkenin veya Avrupa Birliği vatandaşlarının vergileri…
Biraz daha geriye çekilip bakarsak, insan niye vergi verir? Daha iyi koşullarda yaşamak için. Dolayısıyla, eğer insanlar paralarını size emanet ediyorlarsa, tabii ki bunun dağıtımını TÜBİTAK veya başka kurumlar yapıyor ama, bilim insanlarının da dünyayı daha iyi bir yer haline getimek için çalışmaları gerekiyor. Özetle, toplum odaklı bilimi savunuyorum. Hatta lise yaz okulunda bu konu üzerine de ders vereceğim.
İnsanlar daha iyi bir gelecek için vergi verirler değil mi?
Evet. Biz de o parayı alıyorsak, topluma karşı bir borç var ortada, yani onun sorumluluğunun üzerimizde olması gerektiğini düşünüyorum.
Söyleşinin sonuna geldik. Biraz da başarılarından söz etsek diyorum. Sabancı Üniversitesi’nde lisans eğitimini bitirdikten sonra doktora için gittiğin Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) o kurumun en prestijli bursu olan “Rektörlük Onur Bursu”nu aldın. Dünyada her yıl 120 kişiye verilen bu bursu alan diğer kişiler gibi sen de MIT’deki eğitimin boyunca Rektörlük Onur Konseyi Üyesi oldun. Bir de çok taze bir başarın var. 10 Mayıs’ta töreni yapılan L’Oreal Türkiye’nin UNESCO işbirliği ile her yıl başarılı bilim kadınlarına verdiği bursu bu yıl alan 6 kişiden biri oldun.
Evet, bu yılki L’Oreal-UNESCO bursu üç malzeme bilimi, üç de biyoloji alanında çalışan kadına verildi. 10 Mayıs’ta töreni yapıldı. Daha önceden de Sabancı Üniversitesi’nden L’Oreal bursunu alan çok bilim kadını var: Canan Hoca, Selmiye Hoca, Gözde Ünal ve Gözde İnce Hocalar… Dolayısıyla, bu yıl da Sabancı’da kaldı yine.
Bu yıl sen varsın Sabancı’dan, başka kimse var mı?
Sabancı’dan ben varım, diğer iki malzemeciyi tanımıyorum. Biyolojicilerden biri de yine ‘99 yılında Sabancı’ya giren, benim liseden itibaren oda arkadaşım olan Öznur Taştan, şimdi o da Bilkent bilgisayarda hoca. Yani 6 kadından ikisi Sabancı Üniversitesi mezunu.
Bu güzel ve bilgilendirici sohbet için teşekkür ederim Özge.
15/05/2013
Selmiye Gürsel ve Tolga Güver Bilim Akademisi BAGEP Ödülleri kazandılar
MDBFden öğretim üyesi Selmiye Alkan Gürsel ve misafir araştırmacı Tolga Güver Bilim Akademisi'nin Genç Bilim İnsanları Programı Burs Ödüllerini kazandılar (www.bilimakademisi.org) Türkiye genelinde 101 kurumdan 348 genç araştımacının başvurduğu programda seçilen 20 araştırmacı iki yıl için yılda 10 000. TL araştırma desteği alacaklar. Selmiye Alkan Gürsel ve Tolga Güver'i kutlarız.
15/05/2013
Erdal Toprak, Öncü İnsanlar Bilim Programı Araştırma Desteğini kazandı
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Erdal Toprak, Öncü İnsanlar Bilim Programı’nın (HFSP: Human Frontiers Science Program) Program Desteğini kazandı.
“Hücre büyümesinin temel sınırlarının tespiti” başlıklı araştırma, Tobias Bollenbach (Avusturya Bilim ve Teknoloji Enstitüsü), Måns Ehrenberg (Uppsala Üniversitesi, İsveç) ve Johan Paulsson (Harvard Tıp Fakültesi) ortaklığında yürütülecek. Önerilen proje, “Bir hücrenin bölünme hızını ne belirler?” sorusuna cevap arayacak. Ekibe üç yıl süreyle yılda 450.000 USD destek sağlanacak. HFSP’nin 2013 destekleri için yapılan 715 başvurudan yanlızca 33 uluslararası araştırma ekibine destek verildi. Erdal Toprak, Türkiye’den HFSP Araştırma Desteği kazanan ilk bilim insanı oldu.
HFSP hakkında
Öncü İnsanlar Bilim Programı (HFSP), merkezi Fransa’nın Strasbourg kentinde bulunan Öncü İnsanlar Bilim Programı Örgütü’nün (HFSPO) uluslararası araştırma desteği programıdır. Programın amacı, yaşam bilimleri konusunda öncü, disiplinlerarası araştırmalar için kıtalararası işbirliği ve eğitimi desteklemektir. HFSPO; Avustralya, Kanada, Fransa, Almanya, Hindistan, İtalya, Japonya, Kore, Yeni Zelanda, Norveç, İsviçre, Birleşik Krallık ve ABD hükümetlerinden veya araştırma konseylerinden, ayrıca Avrupa Birliği’nden maddi destek almaktadır.
HFSP Basın Açıklaması
Uluslararası Öncü İnsanlar Bilim Programı Örgütü (HFSPO), 2013 HFSP Araştırma Desteği kapsamında 33 ekibe toplam 34 milyon dolar destek sağlayacak. Kazanan başvuru sahipleri, 715 aday arasından yıl boyu global ölçekte süren bir inceleme süreci sonunda belirlendi. Bu yıl 28 bilim insanından oluşan 10 Genç Araştırmacı ekibi ve 81 bilim insanını kapsayan oluşan 23 Program Desteği onaylandı. Ekip üyelerinin her birine 3 yıl süreyle yıllık 110.000 ila 125.000 dolar arasında destek verilmektedir.
HFSP işbirliğine dönük araştırma destekleri, “canlı organizmaların karmaşık mekanizmaları” kapsamına giren çok çeşitli projelere verilmektedir. Özellikle yapılabilirlik sınırlarını zorlayan yüksek riskli projelerin üstünde durulmaktadır. İlk bağımsız pozisyonlarını elde etmelerinin üzerinden en fazla 5 yıl geçmiş olan bilim insanlarına yönelik Genç Araştırmacı Destekleri ve kariyerlerinin herhangi bir aşamasında bulunan bilim insanlarına yönelik Program Destekleri olmak üzere iki tür araştırma desteği verilmektedir. Uluslararası işbirliğine yönelik karşılıklı veya bölgesel anlaşmalar bulunsa da, tüm dünyadan bilim insanlarının oluşturduğu araştırma ekiplerinin başvurularına açık olması HFSP destek programlarının ayırt edici özelliğidir.
Tokyo Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve HFSPO Başkanı Nobutaka Hirokawa, konuyla ilgili şöyle konuştu: “HFSP bursları, uluslararası araştırma ekiplerinin temel bir bilimsel problemi araştırmaya yönelik çalışmalarını mümkün kıldığı için başarıya ulaşmaktadır. HFSP’nin geniş kapsamlı, kısıtsız ve fiili işbirliğine yönelik yaklaşımı, yaşam bilimlerinin geleceğindeki zorlu hedeflere ulaşmak için daha elverişlidir.”
HFSPO Genel Sekreteri Ernst-Ludwig Winnacker ise şunları kaydetti: “Araştırma ekibi ve proje kalitesinin yüksekliği beni çok heyecanlandırırken değerlendirme kurulunun işini çok zorlaştırdı. Başvuruların bu kadar çok sayıda olması, dünya genelinde işbirliğine yönelik araştırma desteklerimize talebin artmakta olduğunun açık göstergesidir.”
HFSP desteklerinde kıtalararası işbirliği projelerine öncelik verilmektedir. Kazanan araştırmacıların laboratuarları 21 değişik ülkede yer almakta, bunların 54’ü Avrupa, 37’si Kuzey Amerika, 9’u Japonya’da bulunmaktadır. Ayrıca Panama, Türkiye ve İsrail gibi üye olmayan ülkelerde laboratuarları bulunan araştırmacılar da bu yıl ödül alanlar arasında yer almaktadır. Bu yıl 26 ülke vatandaşlığından araştırmacı seçilmiş, çoğunluğunu Amerika, Almanya ve Japonya vatandaşları oluşturmuştur.
HFSP genç bilim insanlarının uluslararası işbirliklerine katılımını hedeflemektedir. Bu nedenle Program Desteği başvuru sahipleri, ekiplerinde genç bilim insanlarını da bulundurmaya teşvik edilmektedir. Program Desteği kazananların yaş ortalaması 46 iken, Genç Araştırmacı Ödülü kazananların yaş ortalaması 37’dir.
Kazananların tam listesine http://www.hfsp.org/awardees/newly-awarded adresinden ulaşılabilir.
15/05/2013
One Young World 2013 Başvuruları Devam Ediyor!
Sabancı Holding’in dördüncü kez sponsorluğunu üstlendiği One Young World 2013 Zirvesi için başvurular devam ediyor.
Dünyanın en büyük gençlik buluşması olan One Young World’un amacı dünya gençliğinin çevre, sağlık, eğitim gibi uluslararası konularda, görüşlerini ve çözüm önerilerini ortaya koyarak, seslerini duyurmalarını sağlamak.
“Genç Davos” olarak da adlandırılan zirvenin ilki 2010 yılında 8-10 Şubat tarihleri arasında Londra’da, 2011 yılında 1-4 Eylül arasında Zürih’te, 2012 yılında 18-23 Ekim arasında Pittsburg’da gerçekleştirildi. Geleceğin liderleri olabilecek nitelikteki Türk gençlerinin de bu önemli gençlik buluşmasında söz sahibi olmalarını isteyen Sabancı Holding bu yıl da Türk delegasyonunun resmi sponsorluğunu üstleniyor. 1.500’e yakın gencin katılmasının beklendiği ve Johannesburg’da 2-5 Ekim tarihleri arasında yapılacak zirveye dünya çapında tanınan isimler de katılacak.
Dünya liderleriyle buluşacak 10 gençten biri olmak için, 1 dakikalık İngilizce video hazırlayarak www.facebook.com/sabanciholding sayfasından başvuru yapmak gerekiyor. Yapılacak değerlendirme sonucunda, ilk aşamayı başarıyla tamamlayan adaylar ise, Sabancı Holding İnsan Kaynakları yöneticilerinin modere edeceği grup mülakatlarına katılıyor. Bu aşamayı da başarıyla tamamlayan 10 genç ise, Johannesburg’a gidecek Türk delegasyonunda yer alma hakkı kazanıyor.
Son başvuru tarihi 24 Mayıs.
14/05/2013
Sabancı Üniversitesi'nin ilk ve tek öğrenci blogu 'SUch as' yayında!
SUch as'de SU öğrencileri kendilerini yazıları ile ifade ediyor ve ziyaretçilerini SU öğrencisinin dünyasına çağırıyor.
SUch as'i www.suchasblog.com ve www.suchasblog.net'ten takip edebilirsiniz.
Gördüğünüz üzere şimdilik küçük bir ekibiz.
Kimler miyiz:
SUch as Alihan
Such as Pınar
SUch as Ömer
SUch as Canan
SUch as Ezgi
SUch as Efe
14/05/2013
Sabancı Üniversitesi IICEC dünya enerji devlerini biraraya getirdi
Sabancı Üniversitesi IICEC evsahipliğinde dünya enerji devleri “Küreselleşen Enerji ve Türkiye’nin Rolü”nü tartıştı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “ Türkiye’nin AB’ye en büyük katkısı enerji alanında olabilir. Bu noktanın AB fasıllarında öncelikli ele alınmasını arzu ediyoruz. AB hala bu konuda stratejik olarak miyoptur.”
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC)’nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği “IICEC Uluslararası Enerji Forumu”nun dördüncüsü bu yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katılımı ile başladı.
“Küreselleşen Enerji ve Türkiye’nin Rolü” başlıklı foruma yurtdışından birçok üst düzey devlet adamı, enerji sektörünün uluslararası lider kuruluşlarının temsilcileri, önde gelen üniversitelerin, politika merkezlerinin ve düşünce kuruluşlarının temsilcileri katılıyor.
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve IICEC Yönlendirme Kurulu Fahri Başkanı Dr. Fatih Birol evsahipliğinde düzenlenen ve uluslararası enerji piyasalarının tartışılacağı ve yorumlanacağı forumun açış konuşmaları Güler Sabancı, Fatih Birol ve Cumhurbaşkanı Abdullan Gül tarafından yapıldı.
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: “Sabancı Üniversitesi IICEC, küresel enerji politikaları icin bir dünya Merkezidir”
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı konuşmasında:
“Enerji ve iklimle ilgili stratejilere katkıda bulunmak için Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi’ni küresel çapta tanınacak bir merkez olarak tasarladık. Bu fikrin altında çok somut bir gerçek yatıyordu: Uluslararası enerji üretimi ve tüketimi, gelişmekte olan ülkelere doğru kaymaktaydı. Türkiye’nin küresel enerji ortamındaki rolü ve önemi büyüyor. İstanbul ise bütün ihtişamıyla küresel enerjinin buluşma noktası oluyor. IICEC’i sadece kıtaları birleştirmesi nedeniyle değil, bölge ve dünya genelinde enerji geleceğinin daha parlak olmasını sağlayacak fikirlerin şekilleneceği stratejik konumundan ötürü İstanbul’da kurmayı seçtik” dedi.
IICEC Yönlendirme Kurulu Fahri Başkanı Dr. Fatih Birol da konuşmasında;
"Önümüzdeki 10 yıl içinde Avrupa’da ve Türkiye’deki mevcut gaz kontratlarının üçte ikisi biteceğinden dolayı alıcı ülkeler için satıcı ülkelerle yeniden pazarlık masasına oturma şansı doğacaktır.” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Özellikle kaya gazı devrimiyle, daha ucuz maliyetli anlaşmalar yapabilme imkanı olacağı söylenebilir. Bu durum, Türkiye gibi enerjide ithalata bağımlı ülkeler açısından büyük önem taşımaktadır çünkü beş yıl içinde yapılacak yeni anlaşmalar, 30-40 yıl devam edecek ve bu ülkeler eğer bu dönemde doğru adımları atarsa hem daha ucuza enerji ithal etmiş hem de cari açığa katkı sağlamış olacaklardır.”
Dr. Fatih Birol: “Enerji İthalati yapan ülkeler icin stratejik formüller”
Türkiye’nin hemen yanıbaşındaki Rusya, Hazar bölgesi, Irak, İran, diğer Ortadoğu ülkeleri ve Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervlerinin, tüm dünya rezervlerinin yüzde yetmişine karşılık geldiğini söyleyen Fatih Birol, daha da önemlisinin bu rezervlerin bir çoğundan elde edilecek petrol ve doğal gaz üretim maliyetinin dünya ortalamalarının çok altında ve dolayısıyla çok ekonomik olduğunu vurguladı. Buna örnek olarak da şu anda Irak’ın kuzeyindeki gazın üretim maliyetinin Amerika Birleşik Devletleri’nden bile düşük durumda olduğunun altını çizdi. Fatih Birol sözlerini, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda enerji konusunda alacağı kararların hem ekonomisinin büyümesine ciddi katkılar yapabileceğini hem de bölgesel arz güvenliği için hayati bir önem arz edebileceğini belirterek tamamladı."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise: “ Türkiye’nin AB’ye en büyük katkısı enerji alanında olabilir. Bu noktanın AB fasıllarında öncelikli ele alınmasını arzu ediyoruz. AB hala bu konuda stratejik olarak miyoptur.” Orta vadede hidro karbon kaynaklar önemli, yenilenebilir enerjiye ARGE desteği şarttır.” dedi. Cumhurbaşkanı ayrıca, “Türkiye’de yerli kaynaklar kullanılması dış kaynaklara bağlı yaşamayı azaltmıştır. Bu doğrultuda yeni projeler geliştirilmektedir. Türkiye enerji arzı güvenliğinde de önemli bir konumdadır”. dedi.
IICEC nedir?
Küresel enerjinin buluşma noktası olarak tanımlanan Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi IICEC, enerji ve iklim konularında nesnel, kaliteli politika çalışmaları yapmak üzere kurulmuş geleceğe dönük, bağımsız bir araştırma ve politika merkezi. IICEC’in çalışmaları ile enerji alanında bölge ve dünya için sürdürülebilir bir geleceğe yönelik çözümlerin geliştirilmesine yardımcı olmak hedefleniyor.
Bu nedenle de bölgedeki ve dünyadaki hükümetlerle, sanayi ortaklarıyla, uluslararası örgütlerle, düşünce kuruluşlarıyla ve diğer araştırma kurumlarıyla işbirliği yapan IICEC’in faaliyetleri arasında, yasama mercilerini, sektörü, akademisyenleri ve kanaat önderlerini önemli enerji sorunları konusunda bilgilendirmek ve bu paydaşlara doğru, nesnel analizler sunmak sayılabilir.
İstanbul Uluslararası İklim ve Enerji Merkezi’ni kurma kararının altında, Türkiye’nin uluslararası enerji ortamında giderek artan rolü ve İstanbul’un Avrupa ve Asya arasındaki stratejik konumu etkili olmuş.