Ana içeriğe atla

Siyasetin Finansmanı ve Şeffaflık Raporu

Siyaset Bilimi Doktora öğrencilerimizden Damla Cihangir-Tetik'in proje koordinatörlüğünü yaptığı ve yazarlarından biri olduğu, Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün (Transparency International) Türkiye kolu olan Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin "Siyasetin Finansmanı ve Şeffaflık Raporu" yayınlandı. 

Damla Cihangir-Tetik

Rapor, Türkiye’de ve çeşitli demokratik ülkelerde siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanını, denetim süreçlerini ve medya ile ilişkilerini karşılaştırmalı bir şekilde ele alırken, Türkiye’de gerçekleşen Mart 2014 yerel seçimlerini, Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri’ni, şeffaflık ve hesap verebilirlik açılarından incelemektedir. Denetim süreçlerinin detaylı ele alındığı raporda ayrıca, Dünya’da ve Türkiye’de bu alandaki tarihsel gelişmelere de yer verilmiştir.

Rapor için http://www.seffaflik.org/wp-content/uploads/2015/03/siyasetin-finansman%...

Bilal Güçlü İle 2016 Erkek Gardırobu

 Röportaj: SUmoda

 

 

İnstagram fenomeni Bilal Güçlü’yle erkek giyiminin püf noktaları hakkında sohbet ettik. Kendisinden çok özel ipuçları aldık.

                                                                               

 


 

Bir erkeğin en önemli aksesuarları nelerdir?

 

Saat, cüzdan, ayakkabı ve kemerdir.

 

 

 

Erkekler kombin oluştururken nelere dikkat etmeliler?

 

Öncelikle herkes kendini bilerek giyinmelidir. Fizik, vizyon ve ruh üçlemesini oluşturduktan sonra bu işin sınırı yoktur. Kombini oluştururken renk geçişlerine dikkat edip şeytanı detayda aramamız gerekmektedir. Başvuracağınız renkler için uzağa gitmeye gerek yok, doğa bu konuda bize yeterince yardımcı oluyor. Denizin mavisiyle bulutun beyazı, ağaçtaki kahverengi yeşil uyumu gibi.

 

 

 

Erkek modasında belirli kalıplar var mıdır ve bunlar yıkılabilir mi?

 

Muhakkak ki erkek modasında belirli tabular vardır. Değişmeyen tek şey değişimdir. Günümüzde, klasik takım elbisenin altına spor ayakkabı göze hoş geliyor ve çok şık olarak kullanıyor. Sanırım bu soruya en güzel örnektir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Siz kendi tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

 

Yenilikçi, spor ve şık olarak tanımlayabilirim. Klasik siyah bir takımı kırmızı bir çorap, içe beyaz bir t-shirt ile tamamlayıp, mendil ile yeni bir dinamik ve farklılık katabiliyorum. Takım elbise ve diğer kombinlerime bu tarz detaylarla farklılık yaratıyorum.

 

 

 

Bir erkeğin gardırobunun olmazsa olmazı nedir?

 

Kısa ve net bir şekilde siyah takım elbise her erkeğin dolabının olmazsa olmazıdır.

 

 

 

Şık olmak için çok para harcanmalı mıdır?

 

Yerine göre harcanmalıdır. Ama bu, para olmazsa şıklık olmaz anlamına gelmemelidir. Doğru seçimlerle az para harcayarak da şık olmak çok zor değildir. Günümüzde buna imkan sağlayan çok sayıda marka mevcuttur.

 

 

 

Moda, tarih gibi kendini tekrarlayan bir trend gösteriyor. Siz kendi tarzınızı oluştururken özellikle beslendiğiniz yıllar var mı? Hangi dönemlerin modası sizi daha çok etkiliyor?

 

Beni en çok 1960’ların modası heyecanlandırıyor. Vücudu saran elbiselerden, renkli aksesuarlardan oluşan yenilikçi ve özgür bir dönemdi. Bir çok tabunun yıkıldığı, farklı pop ve sanatın yükseldiği bohem yaşamın trend olduğu... Bohem yaşam en çok yaşanmak istenilen stil dönemi. Şu an günümüzde olduğu gibi o zaman da  uzun saç ve sakalın moda olduğu dönemden ibaretti 1960’lar.

 

 

 

Bir ürün satın alırken ürünün nasıl üretildiğine dikkat eder misiniz? Yani doğaya zarar vermeyen malzemeler kullanılıp kullanılmadığına bakar mısınız? Bu durum satın alma tercihinizi ne kadar etkiler?

 

 Kesinlikle dikkat ederim. Benim satın alma tercihlerim doğal kumaştan yanadır. Doğaya ve hayvanlara zarar vermeyen ürünleri almayı tercih ederim. İşimde de müşterilerime bu şekilde önerilerde bulunurum.

 

 

 

 

 

 

 

Türk erkeği, modadan bu kadar uzak durmaya çalışmasına rağmen bazı trendlere karşı koyamıyor, mesela oduncu gömlekleri. Sizce bu neden kaynaklanıyor?

 

Gelenekçi bir toplumdan bahsettiğimiz için içselleştirdiğimiz şeylerden kopmamız zaman alıyor. Erkeklerin modaya olan tepkileri de git gide pozitif yönde değişiyor. Özellikle Y Kuşağı itibariyle modanın önemi artmıştır ve bu şekilde de devam edecek gibi gözüküyor.

 

 

Erkekler giyinirken nelerden ve kimlerden etkileniyorlar?

 

Yaşadıkları sosyokültürel ortamlardan etkilenirler. Bulundukları ortama göre kıyafet seçimi yaparlar. Örnek olarak; bir bankacı salaş giyinmekten kaçınıp, takım elbise kravat giymeyi tercih eder. Yaşadıkları bölgeler erkeklerin giyimindeki en önemli etkendir.

https://sumodakulubu.wordpress.com/2016/02/13/bilal-guclu-ile-2016-erkek-gardirobu/

 

 

Sabancılıların dergisi Scripta'nın yeni sayısı yayında!

Sabancılıların dergisi Scripta'nın yeni sayısı yayında! SCRIPTA, senenin ilk sayısında Android kullanıcılarına bir sürpriz yaparak, Android cihazlarda da okunabilir olarak yayınlanmaya başlıyor. Scripta'yı App Store ve Google Play'den indirebilirsiniz.


Bu sayımızda,  SANAT köşemizi, İstanbul Bienali’nde eserleri sergilenen mezunlarımıza ayırdık. Her biri iyi sanatçılar olarak yetişmiş olan mezunlarımızın eserlerinin yılın en önemli sanat etkinliklerinden birinde sergilenmesi bize gurur veriyor.

ADD-DROP’ta üzerinde çok konuşulan bir konu olan girişimciliğin, üzerinde pek konuşulmayan ‘sosyal’ boyutunu konunun uzmanı, öğretim üyemiz Dilek Çetindamar’la değerlendirdik.

FACES köşemizin konuğu Murat Germen’e sadece ‘fotoğraf’ hakkında değil, başka konularda da soru sorduk. 

Bu sayının en ilginç konularından biri, öğrencimiz Armağan Daşcürcü’nun CERN macerası oldu. Armağan, CERN’deki çalışmaları hakkında Bengüsu Özcan’la konuştu.

Son olarak Melek Sarı, ‘Bilinmeyen Şehir’ bölümünde bize Girit’i anlattı.

Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından Egon Zehnder International Türkiye ofisinin stratejik desteği ile yürütülen Bağımsız Kadın Direktörler Projesi (BKD) kapsamındaki “3. Türkiye Kadın Direktörler Konferansı”, Dünya Bankası Grubu üyesi IFC (International Finance Corporation) ve Zorlu Holding’in desteğiyle, 10 Şubat 2016, Çarşamba günü Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleşti.

Konferansta  “Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015”kamuoyu ile paylaşıldı. Rapor sonuçlarına göre son dört yılda Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerde kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 11.5’ten yüzde 12.9’a yükseldi.

Konferansta bu yıl üçüncüsü verilen Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu Ödülü’ne   Türk Tuborg Bira ve Malt Sanayii, Turcas Petrol, Burçelik Vana Sanayi ve Ticaret ile Sanifoam Sünger Sanayi ve Ticaret layık görüldüler.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından hayata geçirilen, şirketlerin yönetim kurullarını kadın direktörler aracılığıyla güçlendirmeyi amaçlayan “Bağımsız Kadın Direktörler Projesi” kapsamındaki “III. Türkiye Kadın Direktörler Konferansı”, 10 Şubat 2016, Çarşamba günü, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde düzenlendi.2015 Türkiye Bağımsız Kadın Direktörler Raporu’nun açıklandığı toplantıda Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker’in katılımıyla “Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu” ödülleri de sahiplerini buldu.

“Son dört yılda Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerde görev alan kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 11.5’ten sadece yüzde 12.9’a yükseldi.”

Toplantının açılış konuşmasını Women 20 Başkanı ve BKD Danışma Kurulu Eş Başkanı Gülden Türktan yaptı. Konferansta Sabancı Üniversitesi tarafından hazırlanan “Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler 2015” raporu Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Melsa Ararat tarafından paylaşıldı. Araştırma BİST’te işlem gören 417 şirketi kapsıyor. 417 şirketin 178’inin yönetim kurulu tamamen erkeklerden oluşuyor. Yönetim kurullarını oluşturan 2541 direktörün yüzde 12.9’u, yani 293’ü kadın.  293 kadın direktör toplam 375 direktörlük sandalyesine sahip. 375 sandalyenin 219’unda icracı olmayan, 83’ünde bağımsız ve 73’ünde icracı üye olarak görev alan kadınlar oturuyor. Bağımsız kadın direktörlerin toplam yönetim kurulu üyelerine oranı ise yüzde 6.5.

 

Melsa Ararat konuşmasında “Son dört yılda Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerde kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 11.5’ten yüzde 12.9’a yükseldi. Bu rakam ortalama olarak yılda yüzde 3.4 oranında bir artışa dek geliyor. Bu hızla devam edilirse SPK’nın minimum hedef olarak öngördüğü yüzde 25 kadın üye oranına 20 senede ulaşılacak. Yüzde 25 kadın üye oranına ulaşmak için 574 yönetim kurulu sandalyesindeki erkeklerin yerine kadınların oturması gerekecek. İngiltere’de  tamamen gönüllülük esasına dayanan bir kampanyayla Türkiye ile aynı seviyede olan kadın direktör oranı 5 yılda yüzde 100 artarak yüzde 26’ya ulaştı. Şirketlerin gönüllü çabalarının sonuç vermediği ülkelerde ise yasal kota ve ulusal hedef politikaları benimsenmekte. Devletin hissedar olduğu şirketlerde kadın üye kotası uygulaması dünyada  daha yaygın. Türkiye’de de devlet kontrolündeki şirketlerin yönetim kurullarına neredeyse tamamen  erkeklerin atanması uygulamasından  vazgeçilmeli ve  yetkin kadınlara yer açmak için  sistemli bir çaba gösterilmeli” dedi.

Raporun verilerine göre, 2015 yılında 422 şirketim 26’sının yönetim kurulu başkanı kadın. Bu rakam tüm şirketler içinde yüzde 6.2’lik bir oranı oluşturuyor. Yönetim kurullarında görev alankadın CEO sayısı ise sadece 13. Bu rakama göre halka açık şirketlerin yüzde 3.1’inde kadın CEO görev yapmakta. 

Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015’in önsözünü International Finance Corporation Türkiye Ülke Müdürü Aisha Williams kaleme aldı.

“Çeşitliliği, şirket dinamiklerini ve performansını iyileştirmenin güçlü bir yöntemi olarak desteklemeye kararlıyız.”

Melsa Ararat’ın sunumunun ardından, International Finance Corporation Türkiye Ülke Müdürü Aisha Williams’ın moderatörlüğündeki “Yönetim Kurullarında Cinsiyet Eşitliğinin İşyerine Etkisi” başlıklı panele geçildi. Panelde; MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Köksal, TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü ve Avrupa Birliği Temsilcisi Bahadır Kaleağası, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere ve Kron Telekom Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Yenel panelist oldular.

Aisha Williams konuşmasında “IFC olarak yönetim kurullarında cinsiyet çeşitliliğinin şirketler için yararının farkındayız.  Dünya genelinde cinsiyet çeşitliliğine sahip şirketler daha iyi kurumsal yönetim sergiliyor ve genel olarak daha rekabetçi, yenilikçi, bünyesi sağlam şirketler oluyorlar.  Dolayısıyla kurullarda cinsiyet çeşitliliği bizim için sadece kurullara daha çok kadın alınmasından ibaret değil.  Çeşitliliği, şirket dinamiklerini ve performansını iyileştirmenin güçlü bir yöntemi olarak desteklemeye kararlıyız.  Bu kapsamda iş ortaklarımızla kurullarda cinsiyet çeşitliliği konulu görüşmeler yapıyor, yönetim kurullarında cinsiyet çeşitliliğini arttırma fırsatlarını birlikte inceliyoruz" dedi.

“Yönetim kurullarında cinsiyet eşitliğine yönelik atılacak her adımın, sadece karar kalitesini değil, ekonomik değer yaratma kapasitesini de artıracağı aşikar”

İlk panelin ardından %30 Club Küresel Başkanı Brenda Trenowden’in video mesajı yayınlandı. Ardından Egon Zehnder Türkiye CEO’su Murat Yeşildere’nin moderatörlüğündeki ikinci panele geçildi. “Yönetim Kurullarında Kadın Girişimleri” başlıklı panelde Yönetim Kurullarında Kadın’dan Hande Yaşargil, Women Corporate Directors’tan Gülsüm Azeri,  Professional Women Network’ten Demet Çaldağ ve Bağımsız Kadın Direktörler Projesi’nden Sevda Alkan panelist oldular.

Murat Yeşildere konuşmasında “Yönetim Kurullarında karar kalitesinin artması, farklı bakış açılarının temsil edilmesi ve farklı görüşlerin dile gelmesi ile mümkün olabilir. Bu bağlamda Türkiye ekonomisine yön veren BIST’da yer alan halka açık şirketlerin yönetim kurullarında cinsiyet eşitliğine yönelik atılacak her adımın, sadece karar kalitesini değil, ekonomik değer yaratma kapasitesini de artıracağı aşikar. Sabancı Üniversitesi ile öncülük ettiğimiz Bağımsız Kadın Direktörler projesinin son üç yılda gösterdiği büyük çaba ve alınan mütevazi ama kayda değer gelişmeyi önemsiyorum. Bu gelişme kadar önemli olan ise benzer vizyonla yola çıkan her sivil toplum inisiyatifinin artık birbiri ile iletişim halinde olup, birbirini beslemesi ve motive edebilmesidir. Bu seneki konferansımızın programına bu işbirliğinin örneklerini de alarak taçlandırmayı arzu ettik” dedi.

Toplantının ana tema konuşmasını CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa gerçekleştirdi. Ana tema konuşmasının ardından Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker’in de katılımıyla “Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu” Ödül Töreni’ne geçildi.  Bu yıl üçüncüsü verilen Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu Ödülü’ne  Türk Tuborg Bira ve Malt Sanayii, Turcas Petrol, Burçelik Vana Sanayi ve Ticaret ile Sanifoam Sünger Sanayi ve Ticaret layık görüldüler.

Ödül, Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri Melsa Ararat, Işın Güler ve Özgecan Koçak tarafından tasarlanan endeks hesaplamalarına dayandırıldı. Endeks; “Yönetim Kurullarında Kadınların temsili”, “Yönetim Kurullarında Bağımsız Kadın Üyelerin temsili”, “Komitelerde Kadınların temsili” ve “Yönetim Kurullarında Kadın Yönetim Kurulu Başkanı ve Kadın CEO bulunması” ve en az üç kadın üye eşiğinin yakalanıp yakalanmadığını dikkate alıyor. Endeks her sene hesaplanıyor.

“21. yüzyılda Türkiye yeni bir başarı hikayesi yazacaksa, bunun omurgası üretim ve yönetimdeki kadınlarımız olacak”

Toplantının kapanış konuşmasını Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ gerçekleştirdi. Hakan Güldağ “Türkiye’ye 1980’den bu yana 35 yılda önemli bir başarı hikayesi yazdı. Kişi başına milli geliri 1500 dolardan 10 dolar düzeyine çıkardı. Birkaç milyar doları aşmayan ihracatı 150 milyar dolara ulaştı. İhracatın kompozisyonu da değişti. Yüzde 90 fındık, pamuk, tütün gibi tarım ürünlerinden yüzde 90’ı sanayi ürünlerinden oluşan bir düzeye geldi. Bu süreçte demografik ve sosyal yapısı da ciddi bir dönüşüme uğradı. Kentlerde yaşayan nüfus yüzde 50’nin altındaydı, yüzde 80’e yaklaştı. Son 35 yıldaki dönüşüm, şu sıralarda ciddi tıkanıklık yaşıyor. Bizi 10 bin dolara taşıyan dinamikler ve politikalar, 20 bin dolara taşıyamaz. Peki, Türkiye’nin yeni hikayesi ne olacak? ‘Yeni Türkiye’ hangi dinamiklere dayanacak? Bu soruların yanıtı üzerine kafa yoran herkesin ilk hesaba katması gereken Türkiye’nin kadın gücüdür. 21. yüzyılda Türkiye yeni bir başarı hikayesi yazacaksa, bunun omurgası üretim ve yönetimdeki kadınlarımız olacak” dedi. 

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından, Egon Zehnder International Türkiye ofisinin stratejik desteği ile yürütülen Bağımsız Kadın Direktörler Projesi ile kadınların yönetim kurullarındaki konumunun güçlendirilmesini ve bu yolla yönetim kurullarının daha etkin çalışmasını hedefliyor. Küresel Yönetim Kurullarında Görev Almaya Hazır Kadınlar (Global Board Ready Women) inisiyatifinin de kurucu üyesi olan proje kapsamında yönetim kurulunda görev almaya hazır nitelikte kadın direktör adaylarından oluşan veritabanı sürekli güncellenmekte, yönetim kurullarında kadın direktörlere yer vermek isteyen şirketlere adaylar önerilmektedir.

Politika ve Medya Zirvesi başlıyor

Sabancı Üniversitesi Politika Kulübü, İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) katkıları ile Politika ve Medya Zirvesi düzenliyor. 

Konuşmacılar:

Açılış konuşması ve tanıtım:

Prof. Fuat Keyman - Sabancı Üniv. Öğr. Üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü

Haberlerin medyadaki yansıması:

Mehmet Akif Ersoy- TRT Savaş Muhabiri, Gazeteci, Müşavir

Cem Tekel - KanalD Haber Muhabiri

Azınlıklar, Barış&Medya:

Muhsin Kızılkaya - T.C. Başbakan Başdanışmanı, Eski Akil İnsan, Gazeteci, Yazar

Yetvart Danzikyan - Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Kadın Medya&Politika: 

Feyza Altun - Avukat, Yazar

Yasemin İnceoğlu - Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı

Dış Politika ve Medya:

Mete Çubukçu - Gazeteci, NTV ''Mete Çubukçu ile Pasaport'' Programı Sunucusu

Ufuk Ulutaş- SETA Dış Politikalar Araştırmaları Direktörü, Akşam Gazetesi Yazarı, TRT "Küresel Siyaset" Sunucusu

Etkinliğimizin temel amacı, politikanın yönünü belirleyici etkiye sahip medyanın politikaya farklı açılardan etkilerini incelemek ve farklı perspektiflere sahip konuşmacılarla ufuk turuna çıkmaktır.

Etkinlik sonunda tüm katılımcılara sertifika verilecektir.

Etkinlik Tarihi: 13 Şubat 2016 Cumartesi günü saat 09.00-16.30

Yer: Sabancı Üniversitesi Karaköy Minerva Han, İstanbul Politikalar Merkezi

Etkinlik ücreti:20 TL 

Öğle yemeği verilecektir.

Sabancı Üniversitesi Tuzla Kampüsü'nden gidişte ve dönüşte servis olacaktır.

Etkinlik tüm katılımcılara açıktır. Dışarıdan gelen katılımcılar etkinlik günü kayıt olabilirler. 

İletişim ve detaylı bilgi için:

Buse İlay Yıldız: byildiz@sabanciuniv.edu

Peki Zeki Müren de bizi duyacak mı?

Zeki Müren'in yeri sizde çok ayrıysa, sesini ilk kez duyduğunuz anı, onu televizyonda ilk defa izlediğinizde hissettiklerinizi hatırlıyorsanız veya birilerinin gözleri en çok da o söylerken doğuyorsa gecelerinize, Amerika'da belgesel yönetmenliği yapan Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı 2009 mezunumuz Beyza Boyacıoğlu'nun son calışmasını deneyimleyin.

Proje kapsamında hizmete giren Zeki Müren Hattı'nı arayıp onunla ilgili anılarınızı anlatabilir, anlatanlarınkini dinleyebilir ve kendinize 'Sanat Güneşi' ile dolu bir an yaratabilirsiniz.

0212 988 02 08 numaralı hattı aradığınızda, Zeki Müren tüm zarifliğiyle ‘alo buyurun’ diyor size. Bundan sonrası size kalmış; dilerseniz onun Paris Geceleri kostümünün aklınızdan çıkmadığından bahsedin, isterseniz hayatınızdaki önemini anlatın. Onu sahnede izleyebilmişseniz ne kadar şanslı olduğunuzu bildiğinizi de söyleyebilirsiniz, hangi şarkılarını dinlerken kendinizden geçtiğinizi de. Hangi filminin favoriniz olduğunu, o filmi kaç kere izlemiş olduğunuzu, hatta repliklerini ezberlediğinizden de bahsedebilirsiniz. Bir şarkısını seslendirmek isterseniz o da olur. Yok ben bunları yapamam derseniz, hattı arayıp Zeki Müren ile ilgili paylaşımlarda bulunanların mesajlarını da dinleyebilirsiniz.

Zeki Müren Hattı, mezunumuz Beyza Boyacıoğlu’nun üç aşamalı bir projesinin bir ayağı. Şu anda MIT’de Karşılaştırmalı Medya Çalışmaları bölümündeki Open Documentary Lab grubunda araştırma asistanı olarak çalışan Beyza, Amerika’ya altı sene önce, New York’daki School of Visual Arts’da Computer Art MFA programına kabul olduktan sonra taşınmış. Bu süre boyunca video sanatı ve video yerleştirmesi üzerine çalışırken, dilin imkansızlığı ve çevirinin yetersizliği üzerine yoğunlaşmış. Mezuniyetinden sonra UnionDocs belgesel merkezinde misafir sanatçı olarak bulunan Boyacıoğlu’nun, Sebastian Diaz ile birlikte çektiği ve Brooklyn’in Williamsburg mahallesindeki son Porto Riko sosyal kulübünü konu edinen ‘Toñita’nın Kulübü’ belgeseli MoMA, PS1 ve Anthology Film Archives gibi pek çok festival ve sergide gösterilip, ödüller kazanmış. Aynı dönemde Albert Maysles’ın kurduğu belgesel merkezinde çalışan Boyacıoğlu, Zeki Müren projesini iki sene önce MIT’de başladığı yüksek lisans programındaki araştırmasının bir parçası olarak konumlandırmış.

'BİR NEVİ DEDEKTİFLİK'

Üç ayağı olan Zeki Müren projesinin akademik araştırma olan birinci parçası Zeki Müren’in farklı medya mecralarını beceri ile kullanarak, geleneksel bir toplumun içinde aykırı bir efsane inşa edişini ele alıyor. Zeki Müren’in 50’lerin başındaki tek kitle iletişim aracı olan radyoyu kullanarak meşhur olması ve sonralarında her mecrayı o dönemin gereklerine göre dönüştürmüş olması Boyacıoğlu oldukça önem taşıyor. Boyacıoğlu, ‘Zeki Müren, Türkiye’nin toplumsal, siyasal, kültürel olarak ve kitle iletişimi açısından büyük dönüşümlerden geçtiği otuz küsur senede, ülkenin en meşhur ve en aykırı pop yıldızıydı. Çünkü o, dönüşümleri ve kendi manevra alanını iyi kavramıştı. Ben de Zeki Müren’in farklı platformlardaki üretimine bakarak bir nevi detektiflik yapıyorum ve neyi ne zaman nasıl ve neden yaptığı üzerine kafa yoruyorum’ diyor.

Projenin ikinci kısmı ise bir belgesel. Zeki Müren’in söz konusu dönüşümlerinin bu defa arşiv malzemelerini gözler önüne seren belgeselin araştırma aşamasında Türk Eğitim Vakfı ve TRT’nin kendisine çok yardımcı olduğunu söylüyor Boyacıoğlu. ‘Belgeselde ele almak istediğim bir diğer konu Zeki Müren’in imgesinin ve sanatının bugün belirdiği mekanlar ve mecralar, yani Zeki Müren’in attığı taşın bugün yarattığı dalgalar.’ diyen Boyacıoğlu,  hala Zeki Müren programları yapan TRT Radyosu, Bodrum’daki Zeki Müren korosu, Zeki Müren’in imgesinden ilham alan çağdaş sanat eserleri, Zeki Müren şarkılarını remiksleyen veya yeniden düzenleyen genç müzisyenler, Onur Yürüyüşü’nde Zeki Mürenli pankartlar açılmasını bu dalgalara birkaç örnek olarak sunuyor.

'DÜNYADA BENİM GİBİ OLAN BİR BEN BİR DE ZEKİ MÜREN VAR SANIRDIM'

Zeki Müren Hattı’nı ise hem akademik araştırmayı hem de belgeseli besleyecek bir sözlü tarih çalışması olarak tanımlıyor Boyacıoğlu ve ekliyor; ‘İnsanlar 0212 988 02 08 numarasını ücretsiz olarak arayıp, anonim bir mesaj bırakabilirler. Bu basit, katılımcı yöntem sayesinde, Zeki Müren başlığı altında bir toplumsal bellek veri tabanı oluşuyor. Mesela, arayıp gazino anılarını anlatanlar var. Bu hatıralar, bugün kayıp olan bir kentsel mekânı ve o dönemin kültürel yaşamını deşifre etmek için değerli bir kaynak olabilir. Arayanlar arasında, benim gibi, 80ler ve 90larda çocukluğunu yaşamış bir kitle var. Belli ki ağdalı diline ve aşırı hüzünlü şarkılarına rağmen Zeki Müren çocuklar için fantastik ve merak uyandırıcı bir kişilikti. İlginç değil mi? Queer bir birey olarak büyürken, “dünyada benim gibi olan bir ben bir de Zeki Müren var sanırdım” diyenler var… Zeki Müren Hattı’nı elimden geldiğince açık tutmayı ve katılımı devam ettirmeyi planlıyorum.’

Beyza Boyacıoğlu’nun Zeki Müren’i projesine özne olarak seçmiş olmasının sebebi ise anneannesi. ‘Anneannem Zeki Müren hayranı. Onun şarkılarını dinleyerek ve kliplerini TRT’de izleyerek büyüdüm ben’ diyen sanatçı, akademik araştırmanın bir parçası olarak Zeki Müren’in dili kullanışını ele alacağını ancak bunun daha önceki çalışmalarıyla ilişkisi olmayacağını söylüyor.

'TELEFON ANALOG VE DAHA NOSTALJİK'

Zeki Müren Hattı ücretsiz. Geçtiğimiz Temmuz’da açılmış ve MIT’deki Center for Civic Media isimli laboratuvarın tasarımı olan Vojo isimli bir sistemle çalışıyor. Bu sistem üzerinden açılmış bir hesaba dünyanın herhangi bir yerinden, yerel bir numara yönlendirilebiliyor. Bırakılan mesajlar Vojo’nun websitesinde birikiyor. Boyacıoğlu,  mesaj bırakılmasını bir telefon numarası üzerinden yapmayı tercih etmesinin sebebini internete erişimi olmayan veya kullanmayı tercih etmeyen kesimlere de ulaşabilmek olarak açıklıyor ve telefon hattı kullanmanın Zeki Müren’in dönemini hatırlatan analog ve nostaljik hissinin de projenin ilgi çekiciliğini artırdığını düşündüğünü söylüyor.

‘Zeki Müren de bizi duyacak mı?’ başlığı ise tahmin edildiği gibi, televizyonun popülerleştiği yıllarda çokça söylendiği anlatılan “Zeki Müren de bizi görecek mi?” esprisine bir gönderme ancak bununla sınırlı değil. Başlığın, Müren’in zamanın mecralarını interaktifmişçesine kullanmasına atıfta bulunduğunu söyleyen Boyacıoğlu, 1984 yılbaşı programında parmağını kameraya, yani evindeki izleyiciye doğrultup ”Gülünüz! Siz de gülünüz!” demesi veya gece yayınlanan radyo programını uzun yol şoförlerinin dinlediğini bildiği için ”Gözünüz yoldan, kulağınız benden ayrılmasın” demesi bu yalancı ama oyuncu interaktifliğe birer örnek olarak sunuyor.

Zeki Müren Hattı’nın asıl açılışını 18 Aralık’ta SALT’ta yapan Beyza Boyacıoğlu bu ara sosyal medya üstünden ve el broşürleri dağıtarak hattı duyuruyor. Bugüne kadar kaydedilen 30 kadar hikaye www.zekimurendebiziduyacakmi.com adresi üzerinden yayınlandı ve dinlenebilir durumda. Facebook’ta 3 bine yakın takipçisi olan Zeki Müren Hattı’na ilgi önümüzdeki günlerde çok daha büyük olacağa benziyor.

Haber kaynağı: Radikal

RadyoSU'ya destek için son gün!

Üniversitemizin radyo kulübü RadyoSU, bu sene dördüncüsü düzenlenen "Sihirli Mikrofon" radyo ödüllerinde final için yarışıyor!

Online oylama sistemi aracılığı ile “Sihirli Mikrofon" radyo ödülleri sahibi olacak yılın en iyi radyosu, radyocuları ve radyo programları belirleniyor. 

Üniversitemizin radyo kulübü RadyoSU, bu sene dördüncüsü Fatih Belediyesi tarafından düzenlenen Sihirli Mikrofon Radyo Ödülleri'nde ön elemeyi başarı ile geçerek asıl yarışmaya aday gösterildi. Final aşaması 9 Şubat 2016 Salı gününe kadar, internet üzerinden yapılan oylamalara göre sonuçlanacak. 

En çok oyu alan üniversite radyosu 11 Şubat 2016 gecesi " 4. Sihirli Mikrofon Radyo Ödülleri " adı altında bir ödül gecesi ile Zorlu Sanat Performans Merkezi'nde ödüllendirilecek.

Final Oylaması'nda RadyoSU'ya destek olmak için:

1- http://www.sihirlimikrofon.org/oylama adresinden

2- 7. Satırda belirtilen" Yılın En İyi Üniversite Radyosu" kategorisi altında RadyoSU logosunu seçmek (Diğer kategorileri seçmek zorunlu değildir.)

3- En altta bulunan "Sonraki Adım" butonuna tıklamak ve açılan sayfada çıkan güvenlik kodunu 4605' e ücretsiz olarak SMS ile göndermek yeterli olacaktır.

RadyoSU'ya başarılar dileriz.

Hocalarımıza 3 Soru: Ali Rana Atılgan

Bu haftaki meşhur 3 sorumuzu Ali Rana Atılgan hocamıza sorduk, bakalım ne cevaplar vermiş. 

Derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod paylaşmak ister misiniz?

Şu aşağıda gördüğünüz fotoğraf, geçen dönemlerde verdiğim bir ders sırasında yaptığım "quiz" sırasında çekildi. İki kedi oynamak için sessiz bir yer aramış olmalı. Gelip sınıfta oynamaya başladılar. "Quiz" bitti. Sınıf her zamanki heyecanlı havasına döndü. Daha sessiz bir yer aramak için çıkıp gittiler.

Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar neler oldu, isim vermeden tabi ki ?

Spesifik bir mesaj gelmedi aklıma... 

Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz? 

Böyle bir "karışımı" hazırlamayı çok isterdim. Keşke elimde bir tane olsa! Ama bu karışımı bulabilmek için hepimizin (öğenci ve öğretim üyeleri) aşağıya linkini eklediğim iki sayfayı okumasını tavsiye ederim.

https://www.insidehighered.com/news/2015/01/20/study-finds-big-gaps-betw...

http://www.nytimes.com/2015/05/10/opinion/sunday/whats-the-point-of-a-pr...

Aşağıdaki linkte yer alan statistiklerin de ilgi çekici olduğunu söylemem lazım:
http://nsse.iub.edu/2014_institutional_report/pdf/Frequencies/Freq%20-%2...

Şunu eklemeden de geçemeyeceğim, sanırım sözünü ettiğiniz karışımla ilgili temel soruyu soruyor:

http://jcs.biologists.org/content/121/11/1771.long

Küçük bir alıntı yapmam gerekirse: "...Second, we don't do a good enough job of teaching our students how to be productively stupid – that is, if we don't feel stupid it means we're not really trying. I'm not talking about `relative stupidity', in which the other students in the class actually read the material, think about it and ace the exam, whereas you don't. I'm also not talking about bright people who might be working in areas that don't match their talents..."

Röportaj: Bengüsu Özcan

 

Bir Dünya Mirası: Hal Saflieni Hypogeum

Yazı: Neslihan Kandolu /Sabancı Üniversitesi

Kutsallığın kutsalı, diye de anılır...

Tarih öncesinin en ilginç ibadethanesi diyebileceğiniz, akustiği ile insanın başını döndüren bir "taş" mekan.

Bu ibadethanenin bulunduğu ada olan Malta'ya "kutsal ada" denmesinin sebebi, tarih öncesinden kalan tapınakların en çok bulunduğu yerlerden biri olmasıdır. Fakat, Hypogeum, diğer tapınaklardan farklı olarak bir yeraltı tapınağıdır; türünün tek örneğidir. Oyulmuş kayaların oluşturduğu eşsiz atmosferi ve labirentlerle karmaşık bir yapıya sahip olması onu daha da şahsına münhasır hale getirmiş, akustiği ile hem eski çağ insanlarının hem de şimdiki çağımıza ait ziyaretçilerinin başını döndüren bir yer olmuştur.

Hypogeum, 1902 yılında bir taş işçisi tarafından keşfedildi.

Daha sonra 1980 yılında UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne alındı. 

O keşfediş... Milattan önce 4000 yılı civarlarında yapıldığı ve 2500'lere kadar kullanıldığı tahmin edilen bu mekan çok büyük ilgi gördü, çok dikkat çekti, hem arkeologlar hem de tarihçiler hem de diğer insanlar tarafından.

Nedeni ise, bu mekanın içinin yine aynı eski zamanlardan kalma binlerce cesetle dolu olmasıydı. Arkeologların söylemine göre 7000 kadar insana ait kemiklerle, kafatasılarla doluydu içerisi...

Ne büyük vahşet! Burada kutsal tören diye, toplu katliam mı yapılmıştı?

Hypogeum'un içinde bulunmak, kocaman bir çanın içinde bulunmaya benzer, derler. Eğer hayal ederseniz, çanın içindeyken sadece kulaklarınız değil, bütün vücudunuz hisseder tınısını, titreşimini. Hypogeum'da olmak da öyle bir şeymiş işte, belirli bir seviyenin üzerinde çıkartılan sesleri sadece kulaklarınız değil, bütün vücudunuz hissedermiş, bu da o eşsiz akustiğe sahip olmasının bir sonucu tabi. Triests Üniversitesi'nden Paolo Debertolis ve Siena Üniversitesi'nden Niccolo Bisconti'nin teorisine göre, bu "speaking chambers" denilen odalarının diğer bilim insanlarınca 110 Hz olarak hesaplanan akustiğe sahip tasarımı, burada ayinlere katılan insanların ruhunu etkileyebilmesi için özellikle ayarlanmış. Tabi, milattan önce 4000 yılında bu kadar sayısal ve bilimsel hesaplamalar kullanılarak, çok ince bir çalışmayla yapılmış bir yer değil; ama orayı inşa edenler özellikle bir akustik olmasını istemişler, belli ki...

Bir rivayete göre, buradaki o özel akustik, ayinler sırasında insanların kendilerinden geçmelerine sebep oluyormuş, hatta bu "kendinden geçen" kişilerden ölenlerin de olduğu söyleniyor. Nasıl böyle küçük bir mekan, fiziğin kurallarından gücünü alarak insanları alt eden bir kutsallık sembolü haline gelebilirdi, hayret eder insan.

Arkeologlar burayı araştırmaya devam ettikçe daha da şaşırtıcı şeyler bulmuşlar. 

Mesela onların bu kutsal tapınak içinde buldukları "Sleeping Lady" diye adlandırılan bir minyatür seramik heykel, tarih öncesi sanatının insan eliyle yapılmış en önemli eserlerinden sayılır -her ne kadar bu heykelciği yapmış olan kişi bunu hiçbir zaman bilememiş olsa da...

Burada bulunan binlerce insan kemiğine gelince: Hypogeum'un, daha çok ölüm ayinlerinin düzenlendiği ve ölenlerin de kümeler halinde küçük oda mezarlara gömüldüğü bir yer olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Bu odalara insanların kendi şahsi eşyaları da gömülür ve hepsinin toprağa karışması sağlanırmış. Bu odalarda bir hayli çok bulunmuş olan kırmızı toprak boyası da bu ölüm ayinlerinde "insan kanı ve yaşamı" nı temsil etmesi için kullanılırmış. 

Bir hayli ilginç bir mekan bu Malta'daki Hypogeum...

Bu ilginçliğine ve dikkat çekiciliğine ek olarak: Kendi adını Hypogeum'un bir diğer karakteristik özelliği olarak beraber anılmasına sebep olan, yapının tam merkezine özel olarak konumlandırılmış "Kutsallığın Kutsalı" odası da, yılın en kısa gününde (21 Aralık), güneş ışınlarının bütün diğer odalara -en uzak odaya bile- dengeli bir şekilde dağılmasına izin veren bir tasarıma sahip.

Tıpkı Malta'da bulunan diğer tarih öncesi mekanlar gibi...

Şaşırmamak, mümkün değil.

Gitmek isterseniz, günde en fazla 80 ziyaretçi kabul ediyormuş, benden söylemesi...

Okuyup, bilgi edindiğim kaynaklar:

http://whc.unesco.org/en/list/130

http://www.otsf.org/hal-saflieni-project.html

http://heritagemalta.org/museums-sites/hal-saflieni-hypogeum/

http://www.ancient-origins.net/news-history-archaeology-mysterious-pheno...

http://www.ancient-wisdom.com/maltahypogeum.htm

http://philipcoppens.com/hypogeum.html

http://www.worldheritagesite.org/sites/halsaflienihypogeum.html

http://www.karentate.com/Tate/dreaming_and_inspiration_with_th.htm

Neslihan Kandolu /Sabancı Üniversitesi

Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi tarafından “Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar” başlıklı kitabın tanıtımı amacıyla bir toplantı yapıldı.

soldan sağa: Nilüfer Göle - Ayşe Kadıoğlu

Mercator-İPM Kıdemli Araştırmacısı ve Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda (Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales) Sosyoloji profesörü olan Nilüfer Göle tarafından kaleme alınan kitabın tanıtım toplantısının moderatörlüğünü Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı ve İPM Kıdemli Uzmanı Ayşe Kadıoğlu yaptı. 

Nilüfer Göle 2009 -2013 yıllarında Avrupa’nın 21 kentinde göçmen “sıradan Müslümanlar” ile onların Müslüman olmayan komşuları ve hemşerileri olan “kökten” Avrupalıları yüz yüze tartışma toplantılarında biraraya getiren saha araştırmasının sonuçlarını yorumluyor. Araştırma ile, sokakta kılınan namaz, minareler, camiler, karikatürler, başörtüsü ve çarşaf, şeriat, helal gıda ürünleri, sanat, Yahudiler ve Yahudilikle ilişkiler gibi konularda Avrupa kamu alanında ortaya çıkmış çeşitli tartışmalara verilen tepkilerin soruşturulması amaçlanmış.

Göle, tercih ettiği özgün araştırma yöntemi sayesinde pek çok basmakalıp düşünceyi sarsıyor ve bütün bu tartışmaların aslında alternatif bir kamusal kültürün ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu gösteriyor: İslami hiphop’tan “helal jambon”a varıncaya dek günümüzün Avrupa Müslümanları, modern yaşam biçimlerini İslam’a uygun biçimde yapılandırıyorlar ve bu yapılandırma Avrupa’nın kültürel değerleriyle iç içe geçiyor. “Avrupa’nın ve İslam’ın iç içe girerek yarattığı bu kültürel melezlenmenin hem Cihatçı hem İslamofobik düşmanları var. Ancak umutlu olabiliriz. Bunların yarattığı kangrene karşı en etkin panzehir toplum inşasının potansiyelinde, farklılıklardan kolaj yapmak yerine onları halı gibi dokumakta yatıyor. Avrupa’nın istisnai özelliği yaratıcı özgürlüğünde, kendini Öteki ile her daim yeniden icat etme kapasitesinde aranmalıdır.”

Nilüfer Göle’nin söyleşisinde söz ettiği Avrupa’daki sıradan Müslümanların başlattığı “not in my name” kampanyası ile ilgili videoyu izlemek için tıklayınız.

Müslümanlara karşı önyargıyı çarpıcı bir şekilde gösteren kısa film için tıklayınız.

Abone ol