Ana içeriğe atla

İstanbul Reading Club üzerine bir söyleşi

Kadıköy civarındaki kitap cafelere merakınız varsa, özellikle haftasonları keyifli sohbetlerine tanık olabileceğiniz bir topluluğu sizlere tanıtmak isteriz. İstanbul Reading Club adlı bu oluşumu, ortak noktası edebiyat olan insanların biraraya gelmesine ön ayak olmuş, 2014 Siyaset Bilimi mezunumuz ve Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim asistanı İpek Şahinler anlattı:


İstanbul Reading Club nedir, nasıl ortaya çıktı?

İstanbul Reading Club Sabancı Üniversitelilerin öncülüğü ile kurulan, üyelerinin iki haftada bir buluştuğu bir okuma kulübü. Şubat 2018’den beri toplanıyoruz ve kurgu/kurgu dışı eserler üzerine konuşuyoruz.

Kulübün ortaya çıkışı yüksek lisansımı bitirip İstanbul’a geri döndüğüm ve Sabancı’da eğitim asistanı olarak çalışmaya başladığım Eylül 2017’ye dayanıyor. Fakat biraz daha geriye gidecek olursak, çocukluğumdan beri zihnimde beslediğim kitap kulübü hayalime dayanıyor sanırım -çocukluk dönemi ve prototipik çocuk gibi şeyler düşünülürse biraz garip bir hayal bu tabii-. Bu hayalin dürtüsüyle üniversite yıllarımda İstanbul’da birkaç kitap kulübüne dahil oldum, fakat devamlı ilgimi çekecek bir oluşuma denk gelemedim. Sonraları yüksek lisans için gittiğim Edinburg’da iki farklı okuma grubuna üye oldum. Buluşmalardan sonra damağımda kalan tat çok özeldi. Şöyle tarif edebilirim belki: hem lezzetli hem de keyifli geçmiş bir akşam yemeğine dair bir anınızı ve onu takiben dünyaya nasıl daha parlak baktığınızı hatırlayın. Buna benzer bir şey; zihnen doymuşluk ve dünyaya daha ferah bakar olma durumu.

Sabancı’ya döndüğümde ilk iş okulun edebiyat kulübüyle iletişime geçtim ve Bilgehan’a (Öztürk) biraz kafamdakilerden bahsettim. Yaptığımız çokça telefon konuşmasından sonra bir okuma listesi hazırladım ve konuyu kulüpteki arkadaşlara sunduk. Bu aşama çok hayati oldu çünkü kulüpte herkes son derece yapıcıydı. Çok kez toplandık ve okuma grubumuzun adından metin seçimlerimize, tartışmalarımızın işleyişinden temalarımıza kadar birçok şeyi konuştuk. Burada özellikle Bilgehan’a teşekkür etmek isterim – detay yüklü sorularım karşısında hep sabırlı ve destek verici bir arkadaş oldu. Kasım 2017’de başlayan bu süreç Ocak 2018’de tamamlandı ve İstanbul Reading Club olarak ilk buluşmamızı 4 Şubat’ta gerçekleştirdik.

Nasıl organize oluyor, neler yapıyorsunuz peki ve biraz da grubunuzdaki üyelerden bahsedebilir misin? kaç kişisiniz, kimler...

Kulübümüzde bir dönem on haftadan oluşuyor. Her dönem için bir tema belirliyoruz ve iki haftada bir buluşuyoruz. Başka bir deyişle temamız çerçevesinde on haftada beş kitap okumuş oluyoruz. İlk dönemimizin teması “Queer Bir Mekân Olarak İstanbul’u Okumak”tı. Pierre Loti’nin Aziyade’siyle başladık, Virginia Woolf’un Orlando’suyla devam ettik. Bu metinlerde oryantalist denebilecek Istanbul algıları ve yine bu algılara paralel Türkiye kültürü tasfirleri var. Bu tasfirlere kontrast oluşturması bakımından şehre “içeriden bakan” Reşat Ekrem Koçu’nun Tarihimizde Garip Vakalar’ını konuştuk sonrasında. Bunu takiben hem pitoresk hem de “gerçek” İstanbul temsilleri denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Tanpınar’la ve Huzur’uyla devam ettik.

Biz müfredatımızı oluştururken genellikle yerleşmiş ve normatif algılarımızı bize sorgulatacak ve böylelikle bizi hem entelektüel hem de kültürel anlamda besleyecek olan ana metinleri seçmeye özen gösteriyoruz. Bu bakımdan incelediğimiz metinler kanonlaşmış olsa da eleştirel yaklaşmaktan çekinmiyoruz. Tartışmalarımıza farklı perspektifler katması için de ana metnimizin yanına isteğe bağlı olarak başvurulabilecek ikincil okumalar, makaleler ve filmler öneriyoruz. Tartışmanın nasıl yürümesi gerektiğine dair ise belirli kurallarımız yok – adı üstünde, tartışma olduğu için organik olması ve doğal kalması bizim için çok önemli. Sohbetlerimiz akademik kaygılardan bağımsız olsa da yakın okumalar yaparak fikirlerimizi ve içeriğimizi sübjektifle objektif arasında nüanslı bir noktada tutmaya özen gösteriyoruz. Bu anlamda katılımcılarımızın farklı kişisel geçmişleri bakış açılarımızı genişletiyor.

Şu ana kadar en az sekiz, en fazla on iki kişi olduk. Kulübümüz Sabancı Üniversitesi insanları tarafından kurulmuş olsa da edebiyata ilgisi olan ve fikirlerini paylaşmak isteyen herkese açık. Bu yüzden buluşma mekân olarak özellikle kampüs dışı bir yer belirledik. İki haftada bir her pazar saat on ikiyle iki arasında Kadiköy’de buluşuyoruz. Fakat bazen metinlerimizin dokusuna uygun mekân değişiklikleri yapıyoruz. Örneğin son buluşmamızda Tanpınar’ın Huzur’unu İstanbul Tanpınar Merkezi’nde gerçekleştirdik. Bizim için özel bir gündü.

Yakın zaman için planlarınız var mı?, yeni etkinlikler yapmayı düşünüyor musunuz?

Şu anki temamızın son kitabı Orhan Pamuk’un Istanbul, Hatıralar ve Şehir’i; 1 Nisan’da buluştuk. Buluşmamızda bu metni incelemenin yanı sıra, şu ana kadar okuduğumuz Istanbul içerikli metinlerden sonra Istanbul’u nasıl yeniden okuduğumuz üzerine daha kapsamlı bir bağlamda tartışma yürüteceği.

Bir sonraki dönemimize ise 22 Nisan’da başlayacağız. Temamız büyük ihtimalle “Modern Türkiye Edebiyatı’nda Ayrıksı Karakterler” olacak. Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Sevgi Soysal, Bilge Karasu, Sevim Burak ve Hasan Ali Toptaş gibi yazarların metinlerindeki “ayrıksı” diyebileceğimiz karakterler üzerinden Türkiye’ye özgü kimlik(ler) inşaasına bakacağız.

İlgili olanlar size nasıl ulaşabilir?

Aynı adlı bir Facebook sayfamız var; İstanbul Reading Club. Aslında sayfamıza bakmanız için Facebook’unuzun olmasına gerek yok; web’den direk bağlantılı açık erişimi var. Sadece bizi googlelamanız yeterli.

Sohbetimizi sonlandırırken özellikle eklemek istediğin birşey var mı?

Bizim kulübümüzdeki temel düşüncemiz okumanın fikirleri en çok besleyen eylem ve bu fikirlerin yeşermesini sağlayan eylemin de konuşmak olduğu. Amacımız da edebiyata ilgisi olan insanları, Sabancı Üniversitesi içinden ve dışından, bir araya getirmek ve edebi eserler hakkındaki fikirlerini samimi bir ortamda tartışabilecekleri bir topluluk yaratmak. Bu yüzden edebiyata ilgisi olan ve bu fikir topluluğumuzun bir parçası olmak isteyen herkesi aramıza bekleriz. Şimdiden aramıza hoşgeldiniz J

*****

İpek’e bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz.

Eğer siz de gruba dahil olmak veya bir etkinlikte yer almak isterseniz İstanbul Reading Clup Facebook sayfasını (link verilecek) ziyaret edebilirsiniz.

 

 

 

 

15. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı gerçekleşti

Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi'nin desteğiyle Eğitim Reformu Girişimi tarafından düzenlenen 15. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı yapıldı


Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: "Öğretmenlerin donanım kazanmalarını ne kadar destekleyebilirsek, çocukları geleceğe o kadar güçlü bir şekilde hazırlamış oluruz."

Eğitim Reformu Girişimi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Üstün Ergüder: "Türkiye'nin farklı köşelerinde öğretmenler ve sivil toplum kuruluşları eğitimi geliştirmek için çalışıyor. Eğitimi asıl geliştirecek olan ise bu fikirlerin ve öğretmenlerimizin görünür olması, paylaşması.."

Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi’nin desteğiyle Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından bu yıl 15’inci kez hayata geçirilen Eğitimde İyi Örnekler Konferansı, Sabancı Center’da düzenlenen programla başladı. “Eğitim, Yaşam İçin…” teması ile düzenlenen konferans programında, ilham veren sohbetler, öğretmenler tarafından geliştirilen iyi örnekler ve özel oturumların yanı sıra atölyeler de yer aldı. 

15 yılın yolculuğunu anlatan filmle başlayan konferansın açılış konuşmalarını Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Eğitim Reformu Girişimi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Üstün Ergüder gerçekleştirdi. Akademisyen Sami Gülgöz, yazar Hidayet Şefkatli Tuksal ve yazar Murat Menteş fikrin; psikiyatr Yankı Yazgan, akademisyen ve müzisyen Hakan Yılmaz ve oyuncu Selma Ergeç duygunun, akademisyen ve mimar Şebnem Yalınay Çinici, yiyecek ve içecek uzmanı Oğul Türkkan ve sanatçı Ayşe Gül Süter ise yaratıcılığın yolculuğunun konuşulduğu oturumlarda katılımcılarla deneyimlerini paylaştı. 

Sabancı Vakfı’nın faaliyetleri içinde 44 yıldır eğitimin önemli bir yere sahip olduğunu ve bu alanda pek çok çalışma gerçekleştirdiklerini belirten Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Sabancı  Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, ‘‘Eğitim alanındaki ihtiyaçlar zamanla değişiyor ve doğru çözümleri sunabilmek için sadece ülkemizdeki değil, tüm dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek gerekiyor. Sabancı Vakfı’nın kurulduğu yıllarda öncelikli hedefimiz eğitime erişimi artırmaya destek olmaktı. Türkiye’nin farklı bölgelerine toplam 77 eğitim kurumu kazandırdık; 44 binden fazla bursla, ihtiyacı olan gençlerin yanında olduk. Son 10 yılda eğitimin kalitesini artırma ihtiyacını fark ettik ve bu alana odaklandık. Toplumsal gelişmeyi destekleyecek bir eğitim için sivil toplumun da sorumlulukları olduğu bilinciyle Hibe Programlarımızda eğitime önemli yer ayırıyoruz. 10 yılda eğitimin farklı alanlarında 24 projeye hibe desteği verdik. Bu projelerle eğitimin kalitesini iyileştirmeyi, eğitim alanında yeni ve yaratıcı metotları desteklemeyi ve öğretmenlerin güçlenmesini amaçlıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, öğretmenler eğitimin kilit aktörleri. Onların mesleki gelişimlerini ve donanım kazanmalarını ne kadar destekleyebilirsek çocukları geleceğe o kadar güçlü bir şekilde hazırlamış oluruz” dedi. 

Bütün çocukların, bugün ve gelecekte toplumsal konularda sorumluluk alan, yenilikçi çözümler üreten ve topluma katkı sağlayan bireyler olmaları için çalışmak gerektiğini ifade eden Sabancı, “Bunun için öğretmenlerin güçlenmesini desteklememiz ve eğitime dair çalışmalara onları dahil etmemiz gerekiyor. Eğitimde İyi Örnekler Konferansı bu açıdan çok önemli. Bu konferans, üreten ve iyi örneklerini paylaşmak isteyen eğitimcilerin bir araya gelmeleri, bilgilerini paylaşmaları için bir platform oluşturuyor. Kaliteli eğitimden ve güçlü, donanımlı öğretmenlerden bahsedeceksek, bu noktada Eğitimde İyi Örnekler Konferansı gibi projelerin kilit role sahip olduğuna inanıyoruz” dedi. 

Konferansta konuşan Eğitim Reformu Girişimi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Üstün Ergüder ise, 2004’ten bu yana düzenlenen Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın bugüne kadar 72 ilden yaklaşık bin 700 uygulama ve 16 bin izleyiciyi ağırladığını söyledi ve konferansın bu yılki temasına işaret etti: ‘‘15 yıldır, bu konferansta önemli dostluklar edindik. Eğitimde iyi örneklerin, nerede ve hangi koşullar altında olursa olsun her zaman var olduğuna şahit olduk. Eğitim Reformu Girişimi’nin kuruluşundan bu yana yaptığı çalışmalar ve Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nda gerçekleştirilen paylaşımlar gösteriyor ki eğitim sistemimiz çocuklara okuma yazmayı, sayı saymayı ve bilgiyi zihinlerine yerleştirmeyi öğretiyor. Başarıyı çoğu zaman çoktan seçmeli sorulara verilen doğru cevaplara, yüz üzerinden verilen notlara ve sonunda edinilen mesleklere sıkıştırıyor. Oysa eğitim, bunlardan çok daha ötede, çocuğun yaşam için ihtiyaç duyduğu tüm becerileri ona topyekûn sunabilmekle yükümlü.”


“Herkes için nitelikli eğitim” vizyonuyla çalışmalarına devam eden Eğitim Reformu Girişimi’nin kuruluşundaki çekirdek değerlerden bahseden Ergüder, soran, sorgulayan, aktif yurttaşlar yetiştirmek için ihtiyaç duyduğumuz eğitimin yaşam için ve yaşamla iç içe olması gerektiğini savundu. 

İyi örnekler deneyimlerini paylaştı

Üreten ve iyi örneklerini paylaşmak isteyen eğitimcilerin bir araya gelmesini sağlayan Eğitimde İyi Örnekler Konferansı, 7 Nisan Cumartesi günü Sabancı Üniversitesi’ndeki oturumlarla devam etti. Oyuncu Mert Fırat, yazar Karin Karakaşlı, SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner ve Nesin Vakfı Gönüllüsü Tayfun Özşahin eğitimciler ve katılımcılarla buluştuğu açış oturumunun ardından iyi örnek seçilen uygulamaların sunumları ve öğretmenlerin deneyim paylaşımları paralel oturumlarda devam etti. Konferans  bu yıl 69 sözlü, 17 poster sunumu ağırladı.

                       

www.egitimreformugirisimi.org

Mehmet Yıldız Kordsa Yönetim Kurulu Başkan Vekili oldu

Sabancı Üniversitesi Tümleştirilmiş Üretim Teknolojileri Araştırma ve Uygulama Merkezi (SU-IMC) Direktörü Mehmet Yıldız, Kordsa Yönetim Kurulu’na Başkan Vekili olarak atandı.

Kordsa Yönetim Kurulu Üyeliğini sürdüren SU-IMC Direktörü Mehmet Yıldız 4 Nisan 2018 itibariyle Kordsa Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevine getirildi.


Mahremiyet, Sosyal Medya, Demokrasi ve Cambridge Analytica

Demokratik yönetim sistemlerinin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için seçmenlerin doğru bilgiye erişebilmesi ve bu şekilde uzun vadede doğru yönde karar verebilmesi beklenir.

İnternet ve sosyal medya çağında ezici bir büyüklükte veri bombardımanıyla karşı karşıya olan bireyin buradan doğru bilgiye erişebilmesi halihazırda büyük zorluklar barındırıyor. Bir de bunlara Cambridge Analytica şirketi örneğinde olduğu gibi kitlelerin politik tercihlerini kişisel verileri kullanarak etkileme çabalarını eklediğimizde, mesele çok daha karamsar bir boyut kazanıyor.

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Erkay Savaş'ın sarkaç.org sitesinde yayınlanan "Mahremiyet, Sosyal Medya, Demokrasi ve Cambridge Analytica" başlıklı yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.


Nedir Cambridge Analytica olayı?

Önce bu konuda bir altyapı vererek başlamakta fayda var. Günümüzde hedefli reklamcılık adı altında ve bireylerin yaş, cinsiyet, meslek, ikametgâh gibi demografik özelliklerini kullanarak kişiye özgü reklam göndermek yaygın ve karlı bir sektör haline geldi. Demografik özelliklerin yanısıra önceki alış-verişlerinizdeki tercihleriniz ya da demografik olarak size benzeyen kişilerin tercihleri de gönderilecek reklamların kişiselleştirilmesinde yaygın olarak kullanılıyor. Son yıllarda sosyal medyanın kullanımının artması sonucunda bunlara ek olarak psiko-grafik niteliklerin kullanılmaya başlanması ve bunların çoğu zaman mahrem kişisel bilgiler içeriyor olması konuyu tartışmalı hale getirdi.

Psiko-grafik nitelikler bireyin psikolojik karakter özelliklerini ve eğilimlerini sınıflandırmak için kullanılan bir terim. Özellikle açıklıkdürüstlükdışadönüklükuyumluluk ve nevrotiklik gibi “büyük beş” [1] adı verilen, dil ve kültürden bağımsız olduklarından evrensel kabul edilen, psiko-grafik nitelikler bireylerin karakterlerini ve eğilimlerini belirlemede önemli rol oynuyor. Bu niteliklerden hareketle kişilere özgü reklam kampanyası ve politik slogan üretilebildiğinden bu türden veriler hem reklam firmaları hem de siyasetçiler için çok değerli.

Bu noktada siyasetçilerin bu tür verilere nasıl ulaşabileceği sorusunu sorabiliriz.

Cevap aslında basit; sosyal medya sitelerinden. Yapılan araştırmalar Facebook gibi sosyal medya sitelerindeki beğenilerimizin beş büyük psiko-grafik niteliklerimizin belirlenmesinde kullanılabileceğini gösteriyor. Dahası sadece beğenilerin ait olduğu bireylerin değil bunların arkadaşları hakkında da bilgi toplanabilyor. Özellikle veri madenciliği tekniklerinin bu konuda yaygın olarak kullanıldığı biliniyor. Bununla beraber bu kişisel veriler son derece mahrem ve hassas olduğundan sosyal medya firmalarının bunları üçüncü taraflarla paylaşmaması ve bunların dışarıya sızmaması için tüm önlemleri alması gerekiyor. Bu verilerin bu türden bir amaçla kullanılması için kişilerin rızasının alınması gerekse de bu çoğu zaman yapılmıyor.

Cambridge Analytica firmasının, bir akademisyenin geliştirmiş olduğu Facebook uygulaması yardımıyla bu verileri elde ettiği ve kullandığı artık ilgili tüm tarafların kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçek. ABD’nin en etkili gazetelerinden The New York Times’ın bu konudaki haberine göre [2], bu yolla 50 milyon kişinin profili elde edilmiş olup bunlardan 30 milyonu yeterli bilgi içeriyor. Buna karşılık sadece çok az sayıda kişinin rızası alınmış. Facebook firmasının yönetim kurulu başkanı Mark Zuckerberg ABD Kongresi’ndeki ifadesinde bu sızıntıları önlemek için yeterli çaba göstermediklerini ve bunun bir hata olduğunu kabul etti ve özür diledi.

Psiko-grafik verilerin gerçekten büyük çaplı seçmen davranışlarının yönlendirilmesinde kullanılıp kullanılamayacağı konusu bilimsel açıdan kesinlik kazanmadı [1]. Ancak, Cambridge Analytica firmasına 15 milyon ABD doları yatırım yapan Robert Mercer’in Cumhuriyetçi Partiye büyük bağışlar yapan bir yatırımcı olması, ABD Başkanı Trump’ın seçim kampanyasının kilit ismi ve Trump’ın önceki danışmanı olan Steve Bannon’ın, firmanın eski başkan yardımcılarından olması ve diğer şaibeler, firmanın 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde en azından bir rol oynadığını inanmamızı sağlıyor.

Avrupa’da, kişisel veri koruma kanun ve düzenlemeleri, bireylere kişisel verilerini bunları işleyenlerden talep etme hakkını tanıyor.  24/3/2016 tarihinde ülkemizde kabul edilen 6698 numaralı “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” 11. madde b bendinde “Herkes, veri sorumlusuna başvurarak kendisiyle ilgili” kişisel verilerinin işlenip işlenilmediğini öğrenme, bunlara ilişkin bilgi talep etme vb. haklara sahip [3].  Kanunlar bireyleri bu türden istismarlara karşı korusalar da, bunların nasıl uygulanacağı ve ne şekilde yürütüleceği konularında belirsizlikler bulunuyor. Konunun çoğu zaman uluslararası boyutlar alması durumu daha da zorlaştırıyor. Bireylerin tek başlarına bir sonuç almaları mümkün gözükmüyor.

Cambridge Analytica firması yetkilileri bahsi geçen verileri aldıklarını ve kullandıklarını önce defalarca inkar etmiş, daha sonra kabul etmiş ve iki yıl önce sildiklerini ifade etmişlerdir [2]. Sözkonusu verilerin harcıalem sabit disklerde tutulabildiğini ve kolayca kopyalanabildiğini düşünürsek, firmanın halen bir kopyayı saklamadığından nasıl emin olabiliriz?  Anlaşıldığı üzere sorun bir hayli karmaşık ve konunun çeşitli boyutlarının gündemde tutulmasında ve tartışılmasında yarar var.

Referanslar

[1] Elizabeth Gibney, “The scant science behind Cambridge Analytica’s controversial marketing techniques”, Nature, 29 March 2018.

[2] Matthew Rosenberg, Nicholas Confessore, Carole Cadwalladr, “How Trump Consultants Exploited the Facebook Data of Millions”, The New York Times, 17 March 2018

[3] Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, Kanun No 6698, Resmi Gazete, 7/4/2016, Sayı 29677, Tertip 5, Cilt 57.

“National Geographic Kampüste!” Sabancı Üniversitesi’nde başlıyor

“National Geographic Kampüste!” serisinin açılış etkinliği, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ve National Geographic işbirliğiyle, Sabancı Üniversitesi’nde düzenleniyor. “National Geographic Kampüste!” serisinin ilki 17 Nisan Salı günü Sinema Salonunda saat 13:00’de yapılacak. Etkinlik tüm öğrencilerimiz ve çalışanlarımıza açıktır.

 

Etkinlikte, İPM’de “İklim değişikliği ve toprak: Türkiye’de sürdürülebilir toprak yönetimi yoluyla adaptasyon ve mitigasyon sinerjilerini dengelemek” başlıklı çalışmasını yürüten 2017/18 dönemi araştırmacılarından Barış Karapınar ve National Geographic fotoğrafçısı Reza Deghati yer alıyor. 

Etkinlikte, National Geographic’de yayınlanan İklim Meselesi isimli belgeselde uzman görüşleri ile yer alan Barış Karapınar; iklim değişikliği sürecinde gelinen son durumu, gıda, yoksulluk ve göç gibi başlıklar üzerinden etki ve kırılganlıkları, çözüm için yapılması gerekenleri ve çözüm yönünde son dönemdeki olumlu gelişmeleri anlatacak. 

30 yılı aşkın bir süredir National Geographic ile çalışan Reza Deghati ise, kendi deneyimlerinden yola çıkarak Ortadoğu merkezli görseller sunacak. İklim değişikliği nedeniyle göç etmek zorunda kalmış kişilerin fotoğraflarını ve hikâyelerini paylaşacak.

Deghati; Newsweek, Time ve Life gibi dünyanın önde gelen yayınlarında çalıştı. National Geographic için 1994’te “Turkey Struggles for Balance” (“Türkiye dengeye gelmek için çabalıyor”) başlıklı bir röportaj hazırlayan Deghati, 17 Ağutos ve 12 Kasım depremlerini de fotoğraflamıştı. Fotoğraflarını, videolar aracılığıyla da hikayeleştiren Deghati’ye, 2005’te Fransa’nın en yüksek sivil nişanı olan Légion d'honneur verildi.

Etkinliğin dili İngilizce olup çeviri yapılmayacaktır. 

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri Kazanan Makalelerin Özetleri

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü’ne New York Üniversitesi’nden Adam Przeworski layık görüldü.

Eşit ağırlıklı verilen üç “Makale Ödülü”ne "Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası” başlıklı makalesiyle Berk Esen, “Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri” başlıklı makalesiyle İpek Çınar, Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler” başlıklı makalesiyle Selim Erdem Aytaç layık görüldü. 

Makale Ödülü sahibi Selim Erdem Aytaç'ın "Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler” konulu makalesinin özeti aşağıda sunulmuştur.  

 

 Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler 

Popülist hareketlerin yükselişi demokratik yönetimlere tehdit oluştururken, popülizme verilen desteğin bireyler düzeyindeki belirleyicilerini anlamak büyük önem kazanmıştır. Bu doğrultuda yapılan akademik çalışmalar, popülizmin itici gücü olarak memnuniyetsizliği göstermektedir ve memnuniyetsizlik, bireyin toplumdaki yeri, toplumun dönüşmekte olduğu şekil ya da ekonomik şartlarla ilgili olabilir. Ancak popülist yaklaşımlara yönelik çalışmalar, çoğunlukla popülist aktör veya partilerin muhalefette olduğu durumlara odaklanmıştır. Popülist partilerin iktidarda olduğu ülkelerde de benzeri bir dinamik gözlemlenecek midir? Popülizme yönelik kitle desteğinin belirleyicileri popülist iktidar durumunda farklı, popülist muhalefet durumunda farklı ise, popülizmin yol açtığı sorunlarla mücadele etme stratejilerinin de farklı olmasıu gerekir. 

Bu makalede, popülist bir programa sahip Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) uzun süredir iktidarda olduğu Türkiye örneğine odaklanılmaktadır. Makalede, 2017 ilkbaharında ulusal ölçekte temsilci bir örneklemle düzenlenen ve sorunun ana boyutlarına bireylerin desteğini değerlendiren özgün bir çalışmadan yararlanılmaktadır. Bilindiği kadarıyla bu çalışma, Türkiye'de popülist kitle hareketlerinin ayrıntılı bir analizini içeren ilk kaynaktır. 

İncelemede, Türkiye'de popülist hareketin yükselişinde memnuniyetsizlikten çok partizanlığın etkili olduğu görülmektedir. Özellikle AK Parti taraftarları, bireysel düzeyde çeşitli etkenlerin hesaba katılmasından sonra dahi popülist eğilim göstermeye daha yatkın görünmektedir. Ayrıca, kendi hayatlarına, demokrasinin işleyişine ve ekonomik şartlara ilişkin memnuniyetleri görece daha yüksek olan kişiler, diğerlerine göre daha popülist yaklaşım sergilemektedir. 

Bu sonuçlar nasıl anlamladırılabilir? Türkiye gibi popülizmin iktidarda olduğu bir ülkede popülist tavırları incelemenin, popülizmin yaygınlığı ve gücünde seçkin söyleminin rolünü aydınlatacağı düşünülmektedir. Söylem analiziyle gösterildiği gibi, AK Parti lider kadrosu, popülist bir platformdan fazlasıyla yararlanmaktadır. Popülist mesajlar ve söylemlerin bombardımanı altında olan seçmen, mevcut siyasi sistemde marjinalleştiğini hissetmese dahi, popülizmin temel ilkelerini içselleştirmiştir. Destekledikleri parti seçim kazandıkça, görece iyimser bir bakışı sürdürmektedirler ve bu da memnuniyet düzeyi yükseldikçe popülizme desteğin artmasını açıklamaktadır. 

Bulgulardan çıkarılan en önemli sonuç, iktidardaki seçkinlerin popülist bir platformu sürdürmeleri durumunda, popülist hareketin iktidara gelmesine yardım eden endişeler ortadan kalkmış olsa bile, popülizmin toplumda kendine yer bulabileceğidir. Makalenin sonuç bölümünde, araştırma bulgularına dayanarak popülist bir parti veya aktörün zaten iktidarda bulunduğu durumlarda liberal demokrasiye yönelik popülist tehdidin nasıl üstesinden gelinebileceğine dair bazı tavsiyelerde bulunulmaktadır. 

2018 Sakıp Sabancı Jüri Özel Ödülü Sahibi: Adam Przeworski

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü’ne New York Üniversitesi’nden Adam Przeworski layık görüldü.


 Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: 

  • Farklı özellikleri ve nitelikleriyle, ülkemizin bölgesel ve küresel sorunlara çözüm bulmada etkin, güçlü ve istikrarlı olabilmesi için; bilgi üretimi, araştırma, bilimsel düşünme ve tartışmaya önem verilmelidir. Bu üç alan da, ülkemizin dünyayla birlikte olmasını, birlikte çalışmasını gerektiriyor. 
  • Sabancı Üniversitesi Onursal Başkanı Sakıp Sabancı, sadece fen bilimlerinin değil, sosyal bilimlerin de aynı derecede desteklenmesi gerektiğine inanırdı. Vizyoner kişiliğiyle, bu anlayışı kalıcı hale getirmek için, Türkiye’nin sosyal bilimler alanında verilen ve uluslararası boyutu olan “tek” akademik ödülünü ihdas etti. 
  • Columbia Üniversitesi Sakıp Sabancı Türkiye Çalışmaları Merkezi 4 Mayıs’ta açılıyor. Merkezin, Türkiye Çalışmalarının yürütüldüğü referans noktalarından biri olacağına inanıyoruz. 

Sabancı Üniversitesi Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine verilen “Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü”,  Sakıp Sabancı Ailesi ve Sabancı Üniversitesi evsahipliğinde, 10 Nisan 2018, Salı akşamı, Sabancı Center’da gerçekleşen törenle sahiplerini buldu. 

“Ülkemizin bölgesel ve küresel sorunlara çözüm bulmada etkin, güçlü ve istikrarlı olabilmesi için; bilgi üretimi, araştırma ile bilimsel düşünme ve tartışmaya önem verilmelidir.”

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, “Sakıp Sabancı, sadece fen bilimlerinin değil, sosyal bilimlerin de aynı derecede desteklenmesi gerektiğine inanırdı. Vizyoner kişiliğiyle, bu anlayışı kalıcı hale getirmek için, Türkiye’nin sosyal bilimler alanında verilen ve uluslararası boyutu olan “tek” akademik ödülünü ihdas etti” diyerek sözlerine başladı. 


Güler Sabancı, “Türkiye, jeopolitik ve kültürel düzeyde, Batı ile Doğu arasında bir köprü görevi üstlenerek; dünya barışı için Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne bölgesel güç ve küresel ölçekte kilit ülke olmuştur. Farklı özellikleri ve nitelikleriyle, ülkemizin bölgesel ve küresel sorunlara çözüm bulmada etkin, güçlü ve istikrarlı olabilmesi için; bilgi üretimi, araştırma ile bilimsel düşünme ve tartışmaya önem verilmelidir.” dedi. Güler Sabancı, bu üç alanın da Türkiye’nin dünyayla birlikte olması ve birlikte çalışmasını gerektirdiğini belirtti. Gerek Sabancı Üniversitesi gerekse Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü’nün bu temel felsefe üzerinde kurulduğunu sözlerine ekleyen Güler Sabancı, “Bu evrensel bakış açısı, merhum Sakıp Bey’in vizyonunu da net olarak yansıtıyor” dedi. 

“Columbia Üniversitesi Sakıp Sabancı Türkiye Çalışmaları Merkezi 4 Mayıs’ta açılıyor. Merkezin Türkiye Çalışmalarının yürütüldüğü referans noktalarından biri olacağına inanıyoruz.” 

Sakıp Sabancı’nın Türkiye için düşündüğünü ama düşüncelerinin Türkiye ile sınırlı kalmadığını hatırlatan Güler Sabancı, “Her işin uluslararası boyutunun olmasını çok önemserdi ve isterdi. Biz de Sabancı Üniversitesi’ni bu anlayışla kurduk. Uluslararası yeri ve saygınlığı olan, kabul gören bir akademik yapı oluşturmayı hedefledik. “Dünya üniversitesi” olma vizyonuyla çıktığımız yolda bugün uluslararası sıralamalarda kendine yer bulan bir kurum haline geldik” dedi. 

2019 yılında Sabancı Üniversitesi’nin 20. yılını kutlayacağını belirten Güler Sabancı, “Genç yaşına rağmen, uluslararası bilinirliğinden cesaret aldığımız üniversitemizin öncü bir girişimini bugün sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sakıp Sabancı ismine çok yakıştığına inandığımız, Columbia Üniversitesi Sakıp Sabancı Türkiye Çalışmaları Merkezi’ni 4 Mayıs’ta New York’ta açıyoruz” dedi. Sabancı Üniversitesi’nin sosyal bilimler alanındaki çalışmalarının, bu önemli küresel işbirliği ile yeni bir boyuta taşındığına vurgu yapan Güler Sabancı, Merkez’in başta Ayşe Kadıoğlu olmak üzere, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin katkıları ile dünyada kabul gören, “Türkiye Çalışmaları”nın yürütüldüğü referans noktalarından biri olacağına inandığını belirtti. 

Güler Sabancı konuşmasının sonunda 2019 ödül konusunun “Küresel Karmaşada Çok Taraflılığın Geleceği: Güvenlik, Ekonomi ve Demokrasiyi Yeniden Düşünmek” olduğunu açıkladı. 

“Sınırlar ötesi problemleri paylaşıyoruz, bu problemleri çözmek küresel çabaları gerektiriyor.”

Jüri Özel Ödülü’nün sahibi, 50 yılı aşkın süredir demokrasiler üzerinde çalışan, Türkiye ve dünyada birçok siyaset bilimciye ilham vermiş bilim insanı Adam Przeworski oldu. New York Üniversitesi'nde Carroll ve Milton Petrie Siyaset Kürsüsü Başkanı olan Adam Przeworski; demokratik rejimler ve piyasalar üzerine yaptığı çalışmalarla Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Adam Przeworski, birçok farklı kıtanın prestijli üniversitelerinde çalıştı, çok sayıda bilim insanı yetiştirdi, özellikle karşılaştırmalı siyaset alanının şekillenmesinde önemli rol oynadı.  Latin Amerika Sosyal Bilimler Konseyi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Amerikan Devletleri Örgütü gibi birçok uluslararası örgüte danışmanlık yaptı. 

Adam Przeworski ödül töreninde yaptığı konuşmasında; Sınırlar ötesi problemleri paylaşıyoruz, bu problemleri çözmek küresel çabaları gerektiriyor. Genç bilim insanlarının  küresel çabalarını devam ettirebilmeleri adına bu ödülü çok değerli buluyorum dedi. 


Adam Przeworski: "Hayatım boyunca iki sorunun cevabını  bulmaya çalıştım. Birincisi; değerler, normlar ve çıkarlar ile bölünmüş insanlar nasıl birlikte yaşarlar? İkincisi de demokrasi ekonomik ve sosyal eşitsizliklerle nasıl birlikte var olabilir? Kaybedenlerin de kazanabilme imkânlarının olduğu düşünüldüğünde, siyasi aktörler ve gruplar sistemin içinde kalmayı tercih edeceklerdir. Ekonomi ve demokrasi arasındaki ilişki kritiktir. Araştırmalar ülkelerin belli ekonomik kalkınma seviyesini geçtikten sonra demokrasilerini pekiştirdiklerini ortaya koymuştur. Ülkelerin tamamında demokrasi tehdit altındadır. İkiyüz yıldan bu yana ilk kez pek çok ebeveyn çocuklarının refah seviyesinin kendilerinden kötü olacağını düşünmekte.  Uzun vadede, yaşanan ekonomik sonuçlar önemli siyasi aktörlerin ve grupların demokrasi içinde kalma kararını etkileyecektir " dedi. 

Eşit ağırlıklı verilen üç “Makale Ödülü”nü ise;  

  • Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler” başlıklı makalesiyle Selim Erdem Aytaç
  • “Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri” başlıklı makalesiyle İpek Çınar,
  • "Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası” başlıklı makalesiyle Berk Esen layık görüldü. 

Ödül töreninin açış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı yaptı. Ödülün bu yılki jüri başkanı Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Öğretim Üyesi Özge Kemahlıoğlu da gerekçeli kararlarını açıkladı. Jüri özel ödülünü kazanan Adam Przeworski’nin demokrasinin bir siyasi rejim olarak tanımlanmasına katkıda bulunduğunu söyleyen Kemahlıoğlu, Przeworski’nin bu tanımında seçimlere ve belirsizliğe odaklandığını vurguladı. Buna göre demokrasi, birbirlerinin tercihlerini bilmeyen her vatandaş için seçim sonucunun olasılık olarak kaldığı bir siyasi sistem. 

Jüri ödülünü alan Adam Przeworski’nin bu konudaki çalışmalarının literatürün gelişmesinde kritik rol oynadığını belirten Özge Kemahlıoğlu, araştırmalar sonucunda ülkelerin belli bir ekonomik kalkınma seviyesini geçtikten sonra demokrasilerini pekiştirdiklerini ve bu ülkelerde demokrasinin çökmediğinin ortaya çıktığını söyledi. 

Konuşmaların ardından, Adam Przeworski Jüri Özel Ödülünü; Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zehra Sayers’ten aldı. Makale ödülleri sahipleri ise ödüllerini Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Sevil Sabancı, Melisa Tapan ve Rektör Prof. Dr. Zehra Sayers’ten aldı. 

13 yılda 31 ülkeden 370’i aşan başvuru

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri, Sabancı Üniversitesi tarafından merhum Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine “Türk ve İslam Sanatı, Türkiye’nin tarihi, ekonomisi, sosyolojisi” konularında ihdas edilmiş, 13 yıldır düzenlenen bir ödül programıdır. Sabancı Üniversitesi bünyesinde, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi ile İstanbul Politikalar Merkezi liderliğinde yürütülüyor. Yarışmaya başvuran makalelerin değerlendirmesi bağımsız ve uluslararası bir jüri tarafından yapılıyor. Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri kapsamında son 13 yılda Türkiye’nin ekonomisinden dış politikasına, tarihinden toplumsal dinamiklerine kadar çeşitli konularda çalışmalar ödüllendirildi. Tüm dünyadan büyük ilgi gören ve 13 yıldır verilen ödüle, 31 ülkeden 370’i aşan başvuru oldu.

Mütevelli Heyeti ve Sakıp Sabancı Ailesi kararı ile 2015 yılından itibaren Sakıp Sabancı Uluslararası Anma Töreni kapsamında gerçekleştirilen ödül çerçevesinde geçtiğimiz yıllarda, “Demokraside Denge ve Denetleme: Karşılaştırmalı Bir Perspektiften Türkiye”, “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, “Türkiye’de Çeşitlilik İçerisinde Birlikte Yaşamak, Diyalog ve İşbirliği”, “Türkiye’de Yeni Merkezler: Kentlerde Ekonomi, Eğitim, Sanat ve Barış”gibi ülke gündeminin öncelikli konuları ele alındı. 2017 yılında “Gündelik Yaşamda Türkiye Kökenli Avrupalılar” konusunda verilen ödülün, bu yılki konusu ise “Türkiye’de ve Dünyada Demokratik Yönetişim ve Birlikte Yaşamaya Yönelik Tehditler” oldu. 

Her yıl olduğu gibi, 2019 yılında da Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma ödülleri güncel bir konuyu akademik platforma taşıyarak, bu konuda çalışan akademisyenleri, özellikle de genç sosyal bilimcileri desteklemek amaçlanıyor. Ödülün 2019 yılı araştırma konusu Küresel Karmaşada Çok Taraflılığın Geleceği: Güvenlik, Ekonomi ve Demokrasiyi Yeniden Düşünmek olarak açıklandı. 

Ödül Jürisi

Bu yılki ödülün jüri başkanlığı görevini Sabancı Üniversitesi SSBF Öğretim Üyesi Özge Kemahlıoğlu üstlendi. Uluslararası jüride; Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Fuat Keyman, Sabancı Üniversitesi SSBF Öğretim Üyesi Ayşe Kadıoğlu, Columbia Üniversitesi’nden John D. Huber, Yale Üniversitesi’nden Milan Svolik, The University of North Carolina’dan Dr. Dimitar Bechev, Gothenburg Üniversitesi’nden Ellen Lust yer aldı.

Adam Przeworski hakkında

Adam Przeworski, New York Üniversitesi'nde Carroll ve Milton Petrie Siyaset Kürsüsü Başkanıdır. 

Varşova Üniversitesi Felsefe ve Sosyoloji Bölümü'nden lisans derecesine sahip olan Przeworski, Northwestern Üniversitesi'nden Siyaset Bilimi, Polonya Bilimler Akademisi'nden ise Sosyoloji dalında doktora dereceleri aldı. Chicago Üniversitesi ve Washington Üniversitesi'nde dersler verdi. Profesör Przeworski'nin ödülleri arasında Johan Skytte Ödülü ve Woodrow Wilson Kitap Ödülü sayılabilir.   

Profesör Przeworksi, ‘ekonomik faktörler ve siyasi rejimler arasındaki ampirik ilişkiler’, ‘demokratik iktidarlar altında ekonomik sonuçlar’, ‘siyasi rejimlerin kuramsal tanımları’ ve ‘geçiş sürecinde yer alan siyasi aktörlerin stratejik tercihleri’ üzerine yürüttüğü araştırmalarla demokrasi çalışmalarına katkı sunuyor. 

Yazarı olduğu kitaplar arasında; Capitalism And Social Democracy (Kapitalizm ve Sosyal Demokrasi), Democracy And The Market: Political And Economic Reforms In Eastern Europe And Latin America (Demokrasi ve Serbest Piyasa: Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da Siyasi ve Ekonomik Reformlar), Democracy And Development: Political Regimes And Material Well-Being In The World, 1950-1990 (Demokrasi ve Kalkınma: Dünyada Siyasi Rejimler ve Maddi Refah, 1950-1990), Capital Democracy and the Limits of Self-Government (Sermaye Demokrasisi ve Özyönetimin Sınırları) ile Why Bother with Elections? (Seçimlere Ne Gerek Var?) sayılabilir.

 

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri Kazanan Makalelerin Özetleri

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü’ne New York Üniversitesi’nden Adam Przeworski layık görüldü.

Eşit ağırlıklı verilen üç “Makale Ödülü”ne "Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası” başlıklı makalesiyle Berk Esen, “Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri” başlıklı makalesiyle İpek Çınar, Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler” başlıklı makalesiyle Selim Erdem Aytaç layık görüldü. 

Makale Ödülü sahibi İpek Çınar'ın "Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri” konulu makalesinin özeti aşağıda sunulmuştur. 


Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri

Demokrasinin çöküşü, 21. yüzyılda tekrar tekrar görülen bir olgu olmakla birlikte, demokratik seçimle göreve gelmiş otokrasi heveslilerinin uyguladığı stratejiler önemli farklar barındırmaktadır.  Geçtiğimiz yüzyılda bu gibi çöküşlerin karakteristik özelliği ani otoriter müdahaleler olsa da, artık demokrasileri yıkıma uğratmak isteyen liderlerin ilk tercihi yönetim darbeleri değildir. Aksine, günümüz dünyasında demokrasiden uzaklaşma yolu, yasaların ihlal edilmediği eylemlerden geçmektedir. Başka bir deyişle, hukukun liberal anayasal düzeni baltalamakta bir araç haline gelmesinin ironisi görülmektedir. Öte yandan, hedefi otokrasi olan liderlerin neden demokrasinin geriletilmesi için daha uzun ve yavaş bir yöntem seçtiği, üzerinde düşünülmesi gereken bir sorudur. Bu makalede, bir liderin demokratik bir rejimi yıkmak için ani bir darbe yerine otokratik legalizm sürecinin aşamalı ve anayasal sürecini tercih etmesine yol açan sebepleri araştırmaya yönelik formel bir model geliştirilmektedir. Modelin tarif edilmesinin ardından, makale 1) Türkiye'nin otokrasiye giden yolu ve 2) Macaristan'daki anayasal gerileme örnekleri üzerinden bir vaka çalışması yürütmektedir.

 

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri Kazanan Makalelerin Özetleri

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde Jüri Özel Ödülü’ne New York Üniversitesi’nden Adam Przeworski layık görüldü.

Eşit ağırlıklı verilen üç “Makale Ödülü”ne "Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası” başlıklı makalesiyle Berk Esen, “Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri” başlıklı makalesiyle İpek Çınar, Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler” başlıklı makalesiyle Selim Erdem Aytaç layık görüldü. 

Makale Ödülü sahibi Berk Esen'in "Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası” konulu makalesinin özeti aşağıda sunulmuştur. 

"Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası”

Demokratik rejimlerin sayısında meydana gelen azalma, son yıllarda dünya çapında dikkat çekmektedir. Tarihsel olarak demokrasilere karşı tehdit, menfaatleri popülist politikalardan olumsuz etkilenen seçkinlerden gelmişse de, günümüzde demokratik gerilemenin başlıca nedeni, seçmenin oyuyla iktidara gelmiş yönetimlerin, muhalefetin seçim kazanma olasılığını azaltmak için siyasi arenayı kısıtlamasıdır. Bu iktidarlar doğrudan baskıya başvurmak yerine, siyasi sistemlerin denge ve denetleme mekamizmalarını ortadan kaldırma ve devlet kurumlarını politize ederek muhalefetin oyun sahasını daraltma yoluna gitmişlerdir. Son yıllarda muhafazakâr popülist partilerin yükselişinde neler rol oynamaktadır? Aynı ülkelerde geçmiş hükümetler başaramamışken, bu rejimler iktidarlarını nasıl konsolide edebilmektedir? Bu makalede, Avrupa'nın periferisinde sağ popülizm ve demokratik gerileme arasındaki tercihli yakınlığı tartışmak amacıyla, sağ popülist partiler olarak Türkiye'de 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi ile Macaristan'da 2010 yılında seçilen Macaristan Milli Birlik Partisi (Fidesz) örneklerini incelemekte ve genel olarak popülist partilerin demokratik rejime nasıl tehdit oluşturduğunu irdelemektedir. Tarihlerinin ve kültürel geleneklerinin çok farklı olmasına rağmen, Türkiye ve Macaristan örneklerinde çok benzer siyasi örüntülere rastlanması dikkat çekicidir. Makale, en farklı sistemler modelini kullanarak; kutuplaştırma, seçkin karşıtı seferberlik, temsilci kurumlara saldırılar gibi popülist stratejilerin, demokratik erozyona yol açan mekanizmaları nasıl oluşturduğunu incelemektedir.

 

 


2018 Jüri Özel Ödülü Sahibi Adam Przeworski bugün Sabancı Üniversitesi’nde

“Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü”, 10 Nisan 2018, Salı akşamı, Sabancı Center’da gerçekleşen törenle sahiplerini buldu.

Jüri Özel Ödülü’nün sahibi New York Üniversitesi’nden Adam Przeworski oldu. Adam Przeworski; demokratik rejimler ve piyasalar üzerine yaptığı çalışmalarla Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü.

Jüri Özel Ödülü’nün sahibi Adam Przeworski, bugün saat 13.40’ta FASS 1097’de Fuat Keyman’ın gerçekleştireceği dersine konuk olacak. 

Eşit ağırlıklı verilen üç “Makale Ödülü”nü ise; 

  • "Demokratik Gerileme ve Popülizm Arasındaki Seçmeli İlişkiler: Karşılaştırmalı Perspektifte Türkiye ve Macaristan Vakası” başlıklı makalesiyle Berk Esen,

  • “Demokrasinin Yıkımı: Otokrasi Heveslilerinin Stratejik Tercihleri” başlıklı makalesiyle İpek Çınar, 

  • “Popülizmin Cazibesi ve Seçkin Söyleminin Rolü: Türkiye'den Örnekler” başlıklı makalesiyle Selim Erdem Aytaç layık görüldü.

     

     

Abone ol