Ana içeriğe atla

Küreselleşme Döneminde Enfeksiyon Hastalıkları

“Küreselleşme Döneminde Enfeksiyon Hastalıkları: Aşıların Keşfinden Tek Sağlık Kavramına“ başlıklı söyleşi, İstanbul Politikalar Merkezi’nin ev sahipliğinde yapıldı.

AŞI, BAŞARISININ KURBANI OLDU, ÖLÜMCÜL HASTALIKLARI YOK ETTİĞİ UNUTULDU 

Selim Badur

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) “Küreselleşme Döneminde Enfeksiyon Hastalıkarı: Aşıların Keşfinden ‘Tek Sağlık’ Kavramına” başlıklı söyleşide Gelişmekte Olan Ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanı Selim Badur’u ağırladı. Son 50 yıldaki gelişmeler nedeniyle enfeksiyon hastalıklarından ölüm oranlarının 20 yüzyılın ikinci yarısında belli oranda azaldığını, ancak 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde küreselleşme başlığı altında toplanan nedenlere bağlı olarak yeni ve yeniden ortaya çıkan hastalıklar ile karşılaşıldığını söyleyen Selim Badur, “Geçmişte aşılar sayesinde çocuk ölümlerinin önüne geçildiği, çiçek hastalığı gibi ölümcül hastalıkların yeryüzünden silindiği unutuldu. Aşı kendi başarısının kurbanı oldu. Aşının önemi unutuldu” dedi. 

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), “Küreselleşme Döneminde Enfeksiyon Hastalıkları: Aşıların Keşfinden “Tek Sağlık” Kavramına” başlığıyla gerçekleştirilen söyleşide Gelişmekte Olan Ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanı Selim Badur’u konuk etti. Sabancı Üniversitesi Araştırma ve Geliştirmeden sorumlu Rektör Yardımcısı ve İPM Direktörü Fuat Keyman’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide, son 50 yılda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enfeksiyon hastalıklarından ölümlerin azaldığı vurgulanarak, aşının bu noktadaki rolü ele alındı. Fuat Keyman, “Risklerin çok arttığı dönemleri yaşıyoruz. Bu risklerin en önemlisi de salgın hastalıklar. Son aylarda da Corona virüsü ortaya çıktı, öncesinde SARS vardı. İPM olarak kendi faaliyet alanlarımız dışında sağlık konusunda ilk kez böyle bir toplantıya ev sahipliği yaptık. Bu bizim için de çok aydınlatıcı oldu” dedi. 

Son 50 yılın ilerlemeleri nedeniyle enfeksiyon hastalıklarından ölüm oranlarının belli oranda azaldığını söyleyen Selim Badur, “20. Yüzyılın başında enfeksiyon hastalıkları ölüm nedenlerinin ilk sırasındayken  20. Yüzyılın sonunda yerini kalp, kanser, inme gibi kronik hastalıklara bıraktı” dedi. Toplumların hastalıklar ile İlişkilerinde klasik olarak 3 evrenin bulunduğunu söyleyen Badur, “1-  Yerleşik topluma geçiş;  tarım, hayvancılık, evcilleştirme, yakın «insan-hayvan» teması; insanların mikroplarla yakın teması, 2-  Avrupa’dan Asya’ya ticari, askeri ilişkiler sonucu yayılım, 3-  Amerika kıtasının keşfi, okyanus ötesi yayılım” diyerek, günümüzde yaşanan 4. Evreyi , “Sosyal & demografik faktörler, Ekolojik faktörler, Ekonomik değişim, Teknolojik gelişim ve Küresel ısınma” olarak sıraladı. 

Selim Badur, toplantıdaki sunumunda enfeksiyon hastalıklarının bulaşmasına ilişkin şu bilgileri paylaştı: 

  • Üretim ve dağıtımdaki tekelleşme, üreticileri ucuz uzak ülkelere bağımlı kılmakta; ürün alımı, depolanması, işlenmesi ve taşınmasında bulaşmalar olmaktadır
  • Merkezleşmiş işleme ve geniş dağıtım ağı, bulaşlı besinlerin yayılımını kolaylaştırmaktadır
  • Ancak gelişmekte olan ülkelerde aşırı nüfus patlamasına bağlı olarak çevresel kaynaklar gittikçe kısılıyor. Ekonomik ve sosyal koşulların gittikçe azalması enfeksiyon hastalıkları sorununu beraberinde getiriyor.
  • İklim krizinin oluşturduğu etkilerle birlikte dünyanın bazı bölgelerinin yaşanılamaz duruma gelmesi ve bu bölgelerden göç edecek insanların daha güvenli bölgelere yerleştirilmesiyle nüfus değişimlerinin yaşanması bekleniyor.
  • Beslenme bozuklukları insanları enfeksiyonlara duyarlı kılıyor, gıda güvenliği aksıyor.
  • İklim koşulları ve enfeksiyon hastalıklarının karşılıklı etkileşimi söz konusu. Az ya da çok fazla yağışlar, su ile bulaşan enfeksiyon hastalıkları & salgınları beraberinde getiriyor.
  • 1950’den beri küresel ısınma insan eliyle oluyor. Son 10 yılda yıllık global CO2 emisyonu artıyor.
  • Su ve ormanların kötü kullanımı eko sistemi tamamen değiştiriyor. Su tüketimi ve dengesi değişti: Son 300 yılda 7-11 milyon km2 orman alanı yok edildi. 

AŞI, KENDİ BAŞARISININ KURBANI OLMUŞTUR

Selim Badur, aşı karşıtlığına ilişkin son yıllarda ortaya çıkan görüşlerle ilgili olarak, “Geçmişte aşılar sayesinde çocuk ölümlerinin önüne geçildiği, çiçek hastalığı gibi ölümcül hastalıkların yeryüzünden silindiği unutuldu. Aşı kendi başarısının kurbanı oldu. Aşının önemi unutuldu. Aşıların artık gerekli olmadığına, hastalığı geçirerek kazanılacak bağışıklığın daha uygun olduğuna, Hijyen & organik & doğal beslenme & yaşam biçimi ile hastalıkların alt edileceğine, aşıların doğal olmadığına inananlar aşıya karşı çıkıyor” dedi.

Selim Badur, günümüzde enfeksiyon hastalıklarının sadece gelişmekte olan ülkelerin sorunu olamayacağını belirterek, şu noktalara dikkat çekti:

  • Dünyadaki entegrasyonun genişlemesi sonucu, hiç bir ülke, herhangi bir yerde çıkan enfeksiyondan korunamaz.
  • Enfeksiyonlar başta olmak üzere, sağlık alanındaki gelişmeler basit, doğrusal ve tek yönlü değildir; tam aksine karmaşık, çelişkili ve dinamik bir süreçtir
  • Çeşitli evreler örtüşür ve topluluklar sıklıkla daha önce kontrol altına alınmış enfeksiyonların yeniden ortaya çıkışını ya da yepyeni enfeksiyonları deneyimler
  • Enfeksiyon hastalıklarında gözlenen küresel artış, çevremiz ve yaşam biçimimizdeki radikal değişiklikler ile ilintilidir
  • Küreselleşme bazı toplumlarda enfeksiyon yükünü arttıran ekolojik, biyolojik ve sosyal koşullara yol açmaktadır
  • Küreselleşme ekonomik dengesizliği derinleştirerek, yoksulların enfeksiyon hastalıklarından daha fazla etkilenmesine yol açmaktadır
  • Küreselleşme enfeksiyon hastalıklarının coğrafi dağılımını da etkilemektedir
  • Yoksul ülkelerde izlem (sürveyans) daha da zayıflamaktadır
  • Halk sağlığı söz konusu olduğunda sadece insanlara odaklanmak hatalı bir yaklaşımdır; hayvan ve bitki uzmanları ile işbirliği gereklidir 

Prof. Dr. Selim Badur Hakkında 

Fransa Bilimler Akademisi Üyesi olan Prof. Selim Badur doktorasını 1981 yılında İstanbul Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda tamamladı. 2016 yılına dek aynı kurumda Viroloji ve Temel İmmünoloji bilim dalı başkanlığının yanısıra, Dünya Sağlık Örgütü Grip Referans Laboratuvarının da başkanlığını sürdüren Dr Badur, Dünya Sağlık Örgütü ve TC Sağlık Bakanlığının çeşitli danışma gruplarında görev yapmıştır. 2016 yılında Üniversitedek,i görevinden ayrılan Dr Badur, bir Uluıslararası Aşı Kuruluşunda Gelişmekte olan Ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanlığı görevini sürdürmektedir.

PowerUp! Startup yarışmasında başvuru süreci 10 Mart'a uzaltıldı

EIT InnoEnergy, Sabancı Üniversitesi Inovent A.Ş’in Türkiye temsilciliğini yaptığı, Orta ve Doğu Avrupa bölgesine yönelik olan enerji odaklı startup yarışması PowerUp!’ın başvuru süresini yoğun ilgi üzerine 10 Mart 2020’ye kadar uzattı.

EIT InnoEnergy tarafından düzenlenen PowerUp! Yarışması, Orta ve Doğu Avrupa'daki şirketlerin, InnoEnergy portföyünde yer alacak bir sonraki girişim olabilmeleri ve uluslararası pazara açılabilmeleri için büyük bir fırsat sunuyor. PowerUp!, enerji, akıllı ulaşım ve şehircilik uygulamaları, temiz teknolojiler, batarya ve depolama teknolojileri ile siber güvenlik alanlarında faaliyet gösteren tüm teknoloji girişimlerinin başvurularına açık. 

Türkiye ile birlikte 24 ülkede eşzamanlı olarak düzenlenen PowerUp! programında, erken aşama startup’lar “Yılın Startup’ı” olmak için yarışacak. Ön değerlendirmeden geçen adaylar 11-12 Nisan 2020 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek Bootcamp’e davet edilecek olup, Türkiye birincisi, 14 Nisan 2020 akşamı İstanbul’da düzenlenecek ülke finalinde belirlenecek. PowerUp’ın düzenleneceği her bir ülkedeki finallerin kazananları ise 3 Haziran 2020’de Polonya’nın Krakow kentinde düzenlenecek Büyük Final’de 65.000 Euro’dan başlayan nakit ve 150.000 Euro’dan başlayan yatırım fırsatlarına erişebilmek için yarışacak.

Amazon Web Services (AWS), PowerUp! 2020'nin resmi partnerlerinden!

Global bir marka olan Amazon Web Service (AWS), seçilen girişimcilere ödül olarak AWS Activate programı kapsamında 100.000$ değerinde kredi desteği verecek. Diğer ödül partnerleri ise Revolut ve SpeedUp Group olacak. Tüm olası ödüller ayrıca powerup.innoenergy.com web sitesine eklenecek.

Son beş yılda InnoEnergy, gerçekleştirdiği programlarla, 121 tanesinin ticarileşmesini sağladığı yaklaşık 200 girişimi destekledi ve bunların 117 milyon Euro dış fonlamaya ulaşmalarına yardımcı oldu. Bu girişimlerin 42 patenti bulunuyor ve çözümlerini ortalama olarak sadece 16 ayda piyasaya sürüyorlar.

PowerUp! için başvurular https://powerup.innoenergy.com adresi üzerinden yapılabilir.

SU Gender 8 Mart Programı

8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle her yıl özel etkinlikler düzenleyen Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender), bu yılın temasını “Toplumsal Cinsiyet, Ekoloji ve İklim Acil Durumu” olarak belirledi.

Bu kapsamda SU Gender, 3 Nisan 2020 tarihine kadar bilgi yarışması, film gösterimleri, panel ve söyleşiler düzenleyecek.

İlk etkinlik 9 Mart, Pazartesi günü Kampüs Yemekhanesinde 12.00-13.00 saatleri arasında gerçekleşecek Feminist Trivia Bilgi Yarışması olacak. Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki farklı dilde yapılacak yarışma, katılımcıların, toplumsal cinsiyet bakış açısından ekoloji ve iklim değişikliğine ilişkin bilgi düzeylerini sınamalarını amaçlıyor.

Ekoloji Mücadelesinde Feminist Yaklaşımlar

11 Mart, Çarşamba günü 15.00-17.00 saatleri arasında Kampüs Sinema Salonu’nda düzenlenecek Kısa Film Gösterimi ve Söyleşi buluşmasında 3 film gösterilecek. Bunlar;

  • Lilit’in Kızkardeşleri/ Sisters of Lilith (2008, Emel Çelebi)
  • Priapos'un Geleceği/ The Future of Priapus (2018, Nejla Osseiran)
  • Rise: From One Island to Another/ Ses ver: Bir Adadan Diğerine (2018, Dan Lin, 350.org)

14 Mart, Cumartesi günü ise Ekoloji Mücadelesinde Feminist Yaklaşımlar başlığıyla özel bir atölye çalışması gerçekleştirilecek. Sınırlı sayıda kişinin katılımıyla düzenlenecek atölye, katılımcı feminist yöntemlerle tasarlandı.  

SU Gender, Prof.Dr. Andrea J Nightingale’i ağırlıyor

Su Gender’ın Dünya Kadınlar Günü programı, İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) işbirliğiyle 2 Nisan, Perşembe günü Tuzla Kampüsü’ndeki FASS 2034 seminer salonunda gerçekleştirilecek “Unruly Landscapes of Environmental Change: Governing in the Anthropocene”* (Çevresel Değişimin Önlenemez Manzarası: Endüstri Çağında Yönetim) semineriyle devam edecek. Seminerin özel konuğu, feminist teori tartışmalarına politik ekoloji alanında önemli bir katkı sunmuş; sosyal adalet, doğa, müşterek alan ve çevre yönetiminin teorikleştirilmesi üzerine çalışmaları olan Oslo Üniversitesi’nden Prof.Dr. Andrea J. Nightingale.

Toplumsal cinsiyet konusunda sosyo-ekolojik yaklaşımları paylaşacak Nightingale, yine İPM işbirliğiyle 3 Nisan, Cuma 14.00-18.00 saatleri arasında düzenlenecek Toplumsal Cinsiyet Eşit(siz)liği Merceğinden İklim Acil Durumu** (Climate Emergency Through the Lens of Gender (In)Equality) seminerinin de ana konuşmacısı olacak. Seminerin diğer konuşmacıları arasında Isadora Cardoso, Barış Gencer Baykan, Irene Dankelman, Olfa Jelassi, Ezgi Kovancı Tatgın, Ayşin Turpancı; katılımcıları arasında ise Menekşe Kızıldere, Semra Cerit Mazlum yer alıyor.

Seminer, Nightingale’in “Teknik Onarımların Ötesinde: Toplumsal Cinsiyet, Tanıma ve İklim Politikaları" (Beyond Technical Fixes: Gender, Recognition and Climate Policy) konuşması ile sona erecek.

Etkinliklerle ilgili detaylı bilgi almak için sugender@sabanciuniv.edu adresine e-posta gönderebilirsiniz.

*Etkinlik dili İngilizcedir.
*Etkinlik dili İngilizcedir. Türkçe-İngilizce çeviri sağlanacaktır.

 

SUNUM Araştırmacımız Alp Yürüm'ün Projesine M-ERA.NET Desteği

SUNUM Araştırmacımız Alp Yürüm'ün projesi M-Era.Net kapsamında desteklenmeye hak kazandı. Projede Dr. Begüm Yarar Kaplan ve Prof. Dr. Selmiye Alkan Gürsel araştırmacı olarak yer alıyor. 

Alp Yürüm

Alp Yürüm söz konusu projesi ile Çek Cumhuriyetinde Tomas Bata Üniversitesi Polimer Sistemler Merkezinin koordinatörlüğünde gerçekleştirilen projeye dahil oldu. Alp Yürüm’ün proje ortağı olduğu “Li-iyon-Süperkapasitör Hibrit Enerji Depolama Cihazları” (LIBASED) konsorsiyumunun ana amacı, uzun ömürlü, yüksek enerji ve güç yoğunluğuna sahip Li-iyon pil/süperkapasitör hibrit (LIH) enerji depolama cihazlarının geliştirilmesi olarak tanımlanabilir.

M-ERA.NET Avrupa ülkeleri arasında malzeme bilimi ve mühendisliği konularında güçlü araştırma ve geliştirme ortaklıklarının kurulması amacıyla Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından Ufuk 2020 kapsamında desteklenen bir ERA.NET Cofund projesi. 

Avrupa Birliği Çerçeve Programları kapsamında bir uygulama aracı olarak kullanılmakta olan ERA-NET projeleri ile, Avrupa Birliği üyesi ve Avrupa Birliği üyeliğine aday olan ülkelerde, ulusal ve bölgesel araştırma programları arasında koordinasyon sağlayarak, araştırma programlarının geliştirilip güçlendirilmesi hedefleniyor.

Kısaltmalar:

SUNUM: Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi

 

Öğretim Üyemiz Senem Aydın Düzgit Young Academy of Europe üyeliğine seçildi

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Öğretim Üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) Araştırma ve Akademik İşler Koordinatörü Senem Aydın Düzgit, Young Academy of Europe (YAE) üyeliğine seçildi. 

Senem Aydın Düzgit

Bilim Akademisi tarafından adaylığı desteklenen Senem Aydın-Düzgit’in üyeliğine seçildiği YAE, Avrupa çapındaki üstün başarılı genç bilim insanlarını bünyesinde bulunduran bir inisiyatif. Avrupa genelinde bilim politikalarının şekillenmesine katkı veren bir kuruluş olan YAE, üyeleri arasında bilim politikalarının koordinasyonunu ve bilimsel işbirliklerini geliştirmeyi hedefliyor. YAE üyeleri, ulusal Bilim Akademilerinin aday gösterdiği kişiler arasından YAE seçim komitesi ve yönetim kurulu tarafından oybirliğiyle seçiliyor. 

Öğretim Üyemizi tebrik ediyoruz.

Öğrencilerimizin projeleri yılın en önemli Elektronik Sanatlar Festivali Sonar +d'de

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı (VAVCD) Programında Selçuk Artut tarafından verilen VA336/546 Etkileşimli Ses Sınıfı'ndan bir dizi öğrenci projesi yılın en önemli Elektronik Sanatlar Festivali Sonar +Dde yer alıyor.

 

VA336/546 öğrencileri Alp Cihan, Aslan Gürün, Beril Ece Güler, Ece Tarhan, Göksun Yüksel, Öykü Bozkır, Sina Barlas, Tuğrul Veli Şalcı, Yılmaz Cem Sakarya’nın projeleri Zorlu Performans Sanatları Merkezi (PSM)’nde 7 Mart Cumartesi 12:00-16:00 saatleri arasında gösterilecek. 

Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programında Selçuk Artut tarafından verilen VA336/546 Etkileşimli Ses dersi yaratıcı uygulamalar için interaktif ses kullanımına odaklanıyor. Konular; canlı ses analizi, sentezi, ve işlenmesi için uygulamalı programlama ve canlı bilgisayar tabanlı ses performanslarını kontrol etmek için harici cihazların kullanımını içeriyor. 

Bu yıl 5 – 7 Mart tarihleri arasında Zorlu PSM’de gerçekleştirilen Sonar +D/Sonar İstanbul, onlarca ülkeden binlerce insanı bir araya getiren uluslararası bir festival olan Sonar Barcelona’nın samimi ve kompakt bir versiyonu. Bu yıl 4.sü düzenlenen Sonar İstanbul şehrin şimdiye kadar deneyimlemediği bir festival anlayışını kendi çok kültürlü, renkli, dinamik ve canlı kimliğiyle sentezliyor.

Profesyoneller ve ilgililer için Sonar+d; çığır açan işler keşfetmek, yeni fırsatlar bulmak, yeni beceriler edinmek, insanlarla tanışmak ve inisiyatiflerini sergilemek için eşsiz ve ilham dolu, açık ve rahat bir çevre sunuyor. Üç gün boyunca sürecek etkinlikte konuşmalar, demolar, atölyeler, teknoloji gösterileri ve sergiler, üç boyutlu deneyimler, bire bir mentorluk, topluluk buluşmaları ve çok daha fazlası yer alacak. 

Ücretsiz kayıt için tıklayınız 

Festival ile ilgili daha detaylı bilgi için tıklayınız.   

Tipografi düşüncelerin görsel olarak vücut bulmuş hali

#AkademisyeneSor'un yeni konuğu Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Onur Yazıcıgil oldu.   

Onur YazıcıgilSanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Onur Yazıcıgil 
Tipografi düşüncelerin görsel olarak vücut bulmuş hali

E.M.-B.E: Lisans eğitiminizi Grafik tasarımı üzerine gerçekleştirmişsiniz, sonrasında neden tipografiye yöneldiniz?

O.Y: Çünkü tipografi grafik tasarımın en önemli, bel kemiği dediğimiz bir alanı. Düşüncelerin, görsel olarak vücut bulmuş hali. Yazı kültürü de bu şekilde. İyi bir tipografi eğitimi (özellikle uzmanlık olarak tipografi) iyi bir grafik tasarımın önünü açıp, iyi ürünlerin oluşturulmasına yardımcı oluyor.

E.M.-B.E: Sadece tipografi üzerine mi çalışıyorsunuz? Başka ne gibi meslek dalları ve tasarımsal sorunlar üzerine çalışıyorsunuz?

O.Y: Benim uzmanlığım tipografi. Ama tipografiyi size şöyle özetleyeyim; tipografi aslında harflerin görsel ve yazılı iletişimde kullanılması. Ve onunla birlikte tasarım yapılması. Yalnız aynı zamanda tipografi genel bir çatı, bu çatı içerisinde bir de yazı karakteri tasarımı var. Diğer bir deyişle font tasarımı dediğimiz bir alan var. Bu alanda da yoğunlaşıyorum, daha çok çeşitli yazı sistemlerinde font tasarımları yapmak. Bu latin alfabesi olabilir, kiril alfabesi olabilir, bu konularda da çalışıyorum.

E.M.-B.E: Duru fontunu tasarlama kararını nasıl aldınız, bu süreç hakkında bilgi verebilir misiniz?

O.Y: Duru, benim Amerika’dan Purdue Üniversitesi’nde MFA’imi bitirdikten sonra bireysel olarak başladığım, fakat sonrasında profesyonel olarak geliştirip ilk defa Türkiye’de Google platformuna verilmiş ve Google tarafından lisanslanmış, alınmış bir yazı karakteri projesiydi. Bu projeye dediğim gibi bir yerden brief alarak başlamadım. Aslında kendi problemimi kendime sordum. Benim için en büyük problem de şuydu; Türkçedeki bir takım ‘ğ’, ‘ş’, ‘ü’ gibi harfler özellikle Türkçeye has, uzun soluklu metinlerde çalışabilecek, düzgün, Türkçe okunaklı bir yazı karakteri tasarımıydı. Bu projeyi kendime verdim. Tabi sonrasında bunu Amerika ve İzlanda’daki konferanslarda projeyi sunduğumda, ilerleyen zamanlarda ise projeye Google dâhil olup, satın almasıyla sonuçlandı.

E.M.-B.E: El yazısını bilgisayar fontuna çevirmek mümkün mü?

O.Y: Bir yere kadar evet. Çünkü el yazısı tutarsızlığın tutarlı olma halidir. Bu ne demek oluyor? Bir insan; bu çok meşhur bir hattat, bir kaligrafi uzmanı veya sıradan bir vatandaş da olabilir 5000 defa A harfi yazarsa, her A farklı olacaktır. Çünkü hiçbir zaman makine gibi aynı A’yı replike edemezsiniz. Minimal düzeylerde farklılıklar oluşacak, işte el yazısını organik kılan şeyde, her yazdığınızda her harf bir sonra tekrarladığınızda hiçbir zaman aynısını yapamayacaksınız. Fakat bilgisayar teknolojisinde ya da bu gelişmiş font tasarım programlarında bunu olduğunca replike etmeye çalışıyorlar. Ben kendi denemelerimi yaptım. Bir yere kadar yapılabiliyor, ama şu anki geldiğimiz teknolojide bunun tam anlamıyla yapılmasına tanıklık etmedik.

E.M.-B.E: Alfabeden bir harf çıkarmak isteseydiniz, bu hangi harf olurdu?

O.Y: Latin+Türkçe karakterlerin olduğu bir sette küçük Q (q)’yu çıkarmak isterdim. Çok sevimsiz geliyor. Bir türlü yıldızım barışmadı.

E.M.-B.E: Istype konferansları nedir?

O.Y: Istype, İstanbul Tipografi Konferansı açılımı. Sadece Türkiye'deki yerel ya da uluslararası tasarımcıları değil, özellikle coğrafyaya hitap eden tipografi alanında bir yazı karakteri üzerine uzmanlaşmak isteyen, gelişmekte olan tasarımcılar ve dünya çapında meşhur olmuş ve çok ciddi işlere imza atmış profesyonelleri bir araya getirip, bir diyalogun oluşturulmaya çalışıldığı bir platform/konferans dizisi. Yurt dışından ve bu coğrafyadan çeşitli yazı karakteri tasarımcılarını davet edip, bu tasarımcıların yaptıkları projeleri kendi ağızlarından sunabildikleri ve karşılıklı etkileşimin olduğu İstanbul’da 2 yılda bir düzenlenen bir konferans.

E.M.-B.E: Görsel iletişim tasarımı okumak isteyen bir öğrenciye ilk ne tavsiye edersiniz?

O.Y: Görüntü analizi yapmayı, merak etmeyi. Her şeyden önce merak etmeyi. Samimi bir şekilde bir şeyi niçin, nasıl oluyor ve sebepleri nedir, görüntü nasıl oluşuyor. Etrafta bizim bombardıman altında olduğumuz bir görüntü kirliliği var. Bu çeşitli coğrafyalarda daha farklı oluyor. Etrafa bakıp görüntüleri şimdiden meraklı bir şekilde bakıp, incelemek ve ondan kendi tecrübesi yettiği kadar bir anlam çıkartmaya çalışması. Bunlar çok önemli egzersizler. Ve çizim yapmak, çünkü beyin-el koordinasyonu çok önemli.

E.M.-B.E: Okulda verdiğiniz eğitim dışında, diğer zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?

O.Y: Vakit buldukça gezmek istiyorum. Merak ettiğim bazı ülkeler ve coğrafyalar söz konusu. Oralara gidip, oranın kültürünü öğrenmek istiyorum. Yemek yapmayı çok seviyorum. Ciddi bir şekilde haftada 3-4 gün çok katmanlı yemekler yapıyorum. Kendi tariflerimi oluşturmaya çalışıyorum. İnsanlara yaptığım yemekleri tattırıp onlardan geri bildirim almaya çalışıyorum. Bir de vakit bulabilirsem yüzmek.

E.M.-B.E: Sevdiğiniz ve önerdiğiniz kitap ve filmler nelerdir?

O.Y: Zeki Demirkubuz'un Masumiyet filmi bence çok kıymetli. Çok severim ve hayatımın çeşitli evrelerinde birden fazla izlerim. Çünkü her izlediğimde bana farklı şeyler verdiğini hissediyorum. Ancak sadece bu filmle yetinmem çok zor, Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak çok kıymetli bir film bence. Novecento, 1900 diye bir film. Çok sevdiğim bir film, en sevdiğim diyemeyeceğim. Bunlar böyle ilk aklıma gelenler diyebiliriz. Kitap olarak da aklıma Robert Bringhurst’un The Tree of Meaning geliyor. O kitap gerçekten sözlü kültür ile yazılı kültürün arasındaki farklılıkları hiç beklenmedik bir şekilde sunan ve beklenmedik bir yerden bakabilmeyi gösteren çok enteresan ve kıymetli bir kitaptır.

İnsan ırkı yazıyı icat etmeden önce sözlü kültür ile iletişim kurdu. İlk edebiyat sözlüydü. Batı edebiyatı sözlü kültürle başladı, o nedenle bu yazar sadece Batı edebiyatı değil, sözlü yerel Kızılderili edebiyatını da inceleyip, orada enteresan paralellikler bulup, onun ne kadar kıymetli olduğunu ve illa onun yazıya dönüşmemesi gerektiğini savunan ve bunu çeşitli analojiler ile yapan bir yazar.

E.M.-B.E: En sevdiğiniz ve en çok dinlediğiniz şarkı/lar nelerdir?

O.Y: Aram Tigran’ın Şev Çu şarkısı. Diyarbakırlı ancak Ermeni asıllı çok enteresan bir ud müzisyeni. Onun Şev Çu şarkısı, Spotify’da da mevcut.

E.M.-B.E: Neden akademisyen olmaya karar verdiniz?

O.Y: Çünkü sadece görüntü üretmek benim yegâne amacım, beni en çok heyecanlandıran şey, eğitimden önce, ben bir tasarımcı, üretimciyim ve benim faaliyet alanım belli. Tipografi alanında, yazı karakteri alanında ya da bazen daha çeşitli mecralarda görüntü üretmeye çalışıyorum. Fakat akademisyenlikte ise ürettiğim görüntüyü aktarmak, aktarırken de yeni bir şeyler öğrenmek aynı zamanda benim içinde eğitici bir süreç. Çünkü onu aktarırken bazen beklenmedik bir soru, benim yıllarca düşündüğüm ve çok emin olduğum birtakım yaklaşımları tekrar sorgulayıp yeni şeyler üretmemi de sağlıyor. Ama Sabancı Üniversitesi gibi bir kurumda, benim için daha farklı bir önemi var. O da; görüntü üretmenin ya da bunun aktarmanın, eğitiminin haricinde bir de araştırma ve geliştirme yapmak. Tamamen görüntü üretiminden bağımsız olarak birtakım sosyal bilimler konusunda, benimki daha çok tarih konusunda, Osmanlı Tipografi Tarihi üzerinde bilimsel araştırmalar yapıyorum. Sabancı Üniversitesi’nde de işin o bilimsel araştırma yapabilecek fırsatları sunması akademisyenliği tercih etmemin sebebi bu genel çatıdır. 

E.M.-B.E: Sizce öğrenciler neden Sabancı Üniversitesini tercih etmeli ve siz neden Sabancı Üniversitesini tercih ettiniz?

O.Y: Bir üniversiteyi, üniversite yapan çok kıymetli iki unsur var. Bu iki unsurun ilişkisi Sabancı Üniversitesi’nde özellikle çok kuvvetli. Birincisi öğrenci kalibrasyonu, yani arkadaşlarının bilgi birikimi ve birlikte çalışacakları ve öğrenecekleri hocaların dünyanın en kıymetli üniversitelerinden eğitimlerini tamamlayıp çeşitli coğrafyalarda, çeşitli ülkelerde, farklı projelere dahil olup dünya görüşü olan eğitmenlerle birlikte bir sinerji içerisinde olması, öğrencilere ilk önerme sebebim olur.

Ben niye Sabancı Üniversitesini tercih ettim? Çünkü verdiğim ilk cevapta değindiğim gibi görüntü üretip, o görüntüyü aktarmak ve onu öğretmeyi hedefler iken aynı zamanda ciddi anlamda bilimsel araştırmalar yapmam gerek. Bilimsel araştırma ve geliştirme projelerine dahil olabilmem için okulun bütün imkanlarını seferber etmesi ve sunması benim özellikle Sabancı Üniversitesi’ni tercih etmemdeki sebeplerden biri. 

Eren Mutlu, Onur Yazıcıgil, Begüm Erinç

Onur Yazıcıgil Kimdir? 

Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Onur Yazıcıgil hakkında detaylı bilgi edinmek için lütfen tıklayın.  

#AkademisyeneSor nedir?

Öğretim üyelerimizin kendileri hakkında merak edilen soruları yanıtladığı #AkademisyeneSor Projesi Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2019 mezunumuz Merve Üre ile Yönetim Bilimleri Fakültesi 2019 mezunumuz Ecem Dinçdal tarafından hayata geçirildi.

#AkademisyeneSor’un yeni döneminde Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programı öğrencisi Begüm Erinç ve Endüstri Mühendisliği Programı 2.sınıf öğrencisi Eren Mutlu görev alıyor.

Akademisyene Sor, öğretim üyelerimiz ile öğrencilerin sorularını buluştururken, aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nin değerlerinin tanıtılmasını ve dışarıdan daha iyi anlaşılmasını amaçlıyor. #AkademisyeneSor videolarını Instagram hesabımızdan izleyebilir, öğretim üyelerimize merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.  


Nanoteknoloji laboratuvarlarından geliştirilen Antimic kalıcı hijyen sağlıyor

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi nanoteknoloji laboratuvarlarında geliştirilen "Antimic: Sürdürülebilen Hijyen” malzemesi insan sağlığını tehdit eden mikrobiyal oluşumlardan kişileri koruyor, uzun süreli ve kalıcı hijyen sağlayarak yaşam konforunu artırıyor.  

Antimic

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yusuf Menceloğlu liderliğinde sol-gel tekniği ile geliştirilen  “Antimic: Sürdürülebilen Hijyen” malzemesi insan popülasyonunun yoğun olduğu ortamlarda sürekli hijyen sağlıyor. 

Mikroorganizmaların karşı 60 güne kadar etkili 

Kimyasal yapı içerisinde antimikrobiyal etkinlik gösteren kısmın virüslere karşı koruduğu saptandı. Virüslerin cansız yüzeylerde bile 24-48 saat yaşaması yüzeylerde kalıcı dezenfeksiyonun önemini artırıyor. Piyasadaki dezenfektanların çoğu uçucu kimyasallar olduğundan uygulama sonrasında yüzeyler yeniden mikroorganizmaların bulaşmasına açıktır.

Antimic’in uygulandığı yüzeylerde kısa bir sürede nanoölçekte tabaka oluşturan bir sol-gel tepki gerçekleşmekte ve bu koruyucu tabaka, her türlü temizlik malzemesi ve günlük kullanım koşulları karşısında 30-60 güne kadar etkisini yitirmiyor. 

İnsan sağlığını tehlikeye sokacak ağır metal ve kalıcı toksik kimyasallar içermeyen, su bazlı ve uygulandığı yüzeyde kalıcılığı olan geniş spektrumlu Antimic ürünler, yaşam alanlarında ve giysilerde oluşturduğu çok ince, camsı ve elastik koruyucu tabakası ile konforlu koruma sağlıyor. 

Sağlık Bakanlığı onaylı 

Patenti Sabancı Üniversitesi’ne ait olan Antimic ürünü Sağlık Bakanlığı tip 2 ruhsatı ile satılıyor. "EPA, Protokol #01-1A” kalıcılık testini geçen ürünün, performans testleri de sahada ve laboratuvar ortamında kanıtlandı.

Kompozit Sanayicileri Derneği KTMM’yi ziyaret etti

Sabancı Üniversitesi ve Kordsa, Kompozit Sanayicileri Derneği üyelerini 27 Şubat 2020 tarihinde Kompozit Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi’nde ağırladı.

Kompozit Sanayicileri Derneği ziyareti

Kompozit Sanayicileri Derneği’nin 5. üye toplantısı kapsamında gerçekleşen ziyarete 50’ye yakın sektör mensubu katıldı. Dernek Genel Sekreteri İsmail Hakkı Hacıalioğlu ve Dernek Başkanı Barış Pakiş'in açış konuşmaları ile başlayan üye toplantısında Sabancı Üniversitesi Tümleştirilmiş Üretim Teknolojileri Araştırma ve Uygulama Merkezi (SU-IMC) Direktörü Bahattin Koç katılımcılara “Eklemeli İmalat Teknolojileri” konulu bir seminer verdi.

Kompozit Sanayicileri Derneği ziyareti

Kompozit Sanayicileri Derneği’nin ziyareti SU-IMC laboratuvar turu ile son buldu.

SSBF Galeri Japon Sanatçı Yoshiki Hase’yi ağırlıyor

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Galerisi’ndeki yeni sergide Japon fotoğraf sanatçısı Yoshiki Hase’nin çalışmaları yer alıyor. Küratörlüğünü, SSBF Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı (VAVCD) Programı Öğretim Üyesi Alex Wong’un üstlendiği “1. Kompozisyon” başlıklı sergi 5 – 15 Mart tarihleri arasında SSBF Galeri'de gezilebilecek.

Yoshiki Hase

Kompozisyon (anlamı): ayrı ayrı parçaları bir araya getirme işi, yapı, oluşturulmuş şey, bir araya toplanmış materyal, sanat eseri.

Varoluş, geçmiş ya da gelecek olabilir. Zaman nispeten konu dışı. Birinci kompozisyon eylemi dünyada veya başka bir gezegende olabilir.

İnsanlar vahşi bir toprağa ilk ayak bastıklarında ne yaparlar? Muhakkak, gözlerinin önündeki manzaraya bakarak ve ayaklarının altındaki yere basarak başlarlar. Daha sonra yürümeye ve o toprak hakkındaki anlayışlarını derinleştirmeye başlarlar. Sonrasında bir ayak izi bırakmak niyeti ile, var olduklarının kanıtı olarak, orada objeler veya işaretler bırakabilirler; alanı yaratmak ve değiştirmek adına. Yeni fenomenler bulmak ve keşifler yapmaktan mutluluk duyarlar ve merakları onları deneyler yapmaya iter.

Bütün bu davranışlar, evrende ve doğada bulunan birçok varlıktan biri olan insanları benzersiz kılar. Doğa ve toprakla olan uyum arayışlarında bazen uyumlu olmaktan uzak sonuçlar elde edebilirler. İnsan davranışları ve yaratıcılığı kimi zaman evrene ve doğaya zarar verici olabilir ancak insanlar herhangi bir dönemde bunu durdurmak için bir eylemde bulunmamıştır.

Bu fotoğraflar insanların girişimlerini tasvir etmektedir; yaratıcılığın yönlendirdiği eylemler ve nedenleri. Başka bir deyişle, birinci kompozisyon yeni bir toprağa ulaştıktan sonra insanlara özgü olan ilk yaratıcılık eylemleri ve bu eylemlerin ortaya çıkardığı manzaranın bir temsilidir. 

Çağdaş Fotoğraf sanatçısı Yoshiki Hase, Japonya’nın Kawasaki şehrinde doğdu. 2007’ye kadar New York’ta yaşadı ve şu an Tokyo’da yaşıyor. Başlıca solo sergileri; “181° -New Dimensions of Nature Landscapes” (2019, River City Gallery, Bangkok), “DESSIN” (2019, KANA KAWANISHI Gallery, Tokyo), “Refuse to Make Them Happen” (2018, G Gallery, Taipei), “ENA” (2018, KANA KAWANISHI Photography, Tokyo), “almost nature” (2017, CourtYard Hiroo Gallery, Tokyo), ve “181°” (2014, Project Gallery, Tokyo). Grup sergileri; “Photo Saint-Germain” (2016, Galerie Zlotowski, Paris), ve “UNSEEN” (2014, Amsterdam). 

Hase’nin başlıca aldığı ödüller; “LensCulture Emerging Talent Awards” (2018, ENA serisi), “Tokyo International Photography Competition” (2016, First Composition serisi) ve “Winner of Single Image” - DALI International Photography Exhibition (2019, 181° serisi). Serilerini 2016’da “Singapore International Photography Festival” yarışma kazananları sergisi, (2016, Singapur), “United Photo Industries “(2017, New York) , “T3 Photo Festival Tokyo” (2017, Tokyo) ve “KLOMPCHING Gallery” (2018, New York)’de sergilemiştir.


Abone ol